Ece
yanılmamıştı. Saatler sonra kollarında yatarken kendisini dinleyen Toprak deliye
dönmüştü. “Sen nasıl silahını beline takar da adamların karşısına dikilirsin?
Delirdin mi kadın? Sen beni öldürmek mi istiyorsun? Sakın ama bak sakın bir
daha böyle şeyler duymayayım.”
“Sakin olur
musun? O benim ruhsatlı silahım. Recep’in kaçtığını öğrenince yanımdan
ayırmadım hiç.” Bunu duyunca Toprak biraz daha delirdi. “Recep kaçmış mı? O piç
kurusu nasıl kaçar?”
“Jandarmaya
tuzak kurmuşlar. Ama yakalanacak emin ol. Zaten ele geçen dört kişiden biri konuştu.
Böylece patronları da yakalanacak. Aslında kim olduğunu nihayet tahmin ettim ama
adamın itiraf etmesi çok daha iyi oldu. Sırada yakalanması var. O kısmı bizim
işimiz değil. Jandarmaya bıraktım artık.”
“Ah sağ ol
ne kadar iyisin. Ece bak sakın bir daha bu işlerde kendini öne atma. Ya sana
bir şey olsaydı?” Korku ile dolan vücudu genç kadına sarıldıkça biraz
rahatlıyordu. Kollarının arasındaki kadının başının büyük derde girebileceğini,
hatta ölebileceğini düşünmek delirtiyordu.
Ece, sakin
bir sesle anlatmaya çabaladı. “Adamların derdi bize bir şey yapmak değildi. O
benzinlikte kamyoneti alabileceklerini bizi korkutabileceklerini sandılar. Ali
de ben de korkmadan sakin sakin oyaladık onları. Jandarma zaten en yakın
birliğe haber verdiği için de kısa sürede yakalandılar. Yani taş çatlasa beş
dakika sürmüştür hepsi.”
“Beş
dakikaymış, beş saniye ölmeye yeter küçük hanım. Bana sanki çok basitmiş gibi
anlatma. İlkay’ların haberi var mı?”
“Kısaca
anlattım.”
“Eminim
bunların hiç birini söylemedin. Aksi olsa çoktan hepsi burada olurdu.”
“Galiba
biraz noksan anlattım. Ama benim çok önemli işim vardı! Onların burada olması
tüm planlarımı alt üst edecekti.” Ece bunu söylerken Toprak’ın yanağında
parmağını gezdiriyordu. Yatağın ortasında sarmaş dolaş yatmak ve bunları
konuşmak bu sabah için hayal bile edemeyeceği şeylerdi. Şimdi ise karnı tok
kedi yavrusu gibi gerinip keyfine bakmak istiyordu.
Toprak
nihayet biraz sakinleşti. “İyi bir karar. Yarın sabah jandarmayı arayalım da
neler olmuş öğrenelim. Tay bu gece güvende değil mi?”
“Evet,
hipodromun güvenliği uyarıldı. Ali de uyumaz bu gece.”
“Ama
biz uyuyalım artık. Neredeyse sabah olacak.”
“İyi
uyuyalım.” Tam arkasını dönecekken beline dolanan kolla gülmeye başladı.
“Hemen
uyuyalım demedim. Önce barıştığımıza ikna olayım sonra uyursun.”
*****
Perşembe
sabahı hayatında ilk kez saat ona kadar uyumuştu. Elbette sabaha karşı beşte
uykuya dalmasının etkisi çoktu. Birlikte kahvaltı edip sonra çaylarını
yudumlarken jandarmayı aradılar. Ece komutan ile konuşurken yüzünün rengi
atmıştı. Toprak ne olduğunu anlamadan onun bu haline bakıyordu. Elleri
titremeye başlayan Ece’nin elinden telefonu alıp komutana kendisini tanıttı.
Kısa sürede neler olduğunu öğrenmişti.
“Bülent
Arıcı kayıpmış. Ece bu ne demek biliyorsun değil mi? O adam ya senin ya atın
peşine düşebilir.”
“Jandarma
da öyle dedi. Tayın yanında güvenlik var ama polisi arayacakmış. Birileri daha
olsun dedi. Hem adamın resmini de gönderecekler. Böylece yaklaşırsa yakalanması
kolaylaşır.” Bir an sustu. Sanki dillendirmese gerçekler değişecekmiş gibi
susmayı düşündü. Sonra kısık sesle sordu. “Recep’i söyledi mi?”
“Evet,
canım. Üzülme olur mu? O çocuk hatalarının bedelini çok ağır ödedi ama
zamanında adını verseydi şu an hayatta olacaktı.”
“O
daha küçücüktü. Doğruyu yanlışı ayırt edemiyordu.”
“O
on dokuz yaşındaydı. Gayet iyi ayırt ediyordu. Son tercihini de yanlış yaptı.
Kaçırdıkları yere yakın bir yerde bulmuşlar cesedini. Ensesinden vurmuşlar.
Mafya işi gibi olsun istemişler sanırım.”
“Üzülmedin
mi?”
“Senin
kadar üzülmedim. Ayrıca senin bu kadar üzülmene de şaşırdım. Su testisi su
yolunda kırılır derler.”
“Ama…”
“Ece,
o çocuğu, sana yaptıkları yüzünden kendi ellerimle öldürecektim. O yüzden şimdi
yalan söylemeyeceğim. Üzülmedim. Hapiste çürüseydi daha iyi olurdu ama yine de
üzülmedim.” Sesinde küçücük bir üzüntü yakalamıştı Ece. Kızgın ve korkmuş
olduğunu biliyordu Toprak’ın. Ece’ye bir şey olacak diye korkuyordu. Recep buna
sebep olacak diye kızgındı. Bu durumda tavırlı olması ve sinirle konuşması
normaldi.
“Ya…
Tamam neyse, şimdi ne yapacağız? Bu Bülent denen adam yakalanmadan kimseye
huzur yok.” Bir önceki gün hissettiği huzur yok olmuştu.
“Polis
kısa sürede yakalar merak etme.” Dili ile kalbi aynı hissetmiyordu. Korkusu
artmıştı.
Ece,
mutfak kısmından çıkıp çantasını toparlamaya başlamıştı. “Benim gitmem lazım.
Atın yanında olmak istiyorum.”
“Tamam
sakin ol biraz, birlikte çıkarız. Korkma artık. Ve İlkay’ı arayıp haber ver.
Evdekilerin iyi olduğunu bilirsen için rahat olur.”
Ece
ağabeyini arayıp kısaca anlattı öğrendiklerini.
İlkay,
elinde cep telefonu ile çoktan kalfasına işaret edip dükkanın kapısına
ulaşmıştı. Hemen Eray’ın dükkanına
gitti. Ece telefonu kapattığında içindeki korkunun ne kadar yükseldiğini
gizleme çabasından yorulmuştu. Yüzünde şaşkınlıkla ağabeyine bakan Eray’a olayları
anlattıktan sonra birlikte çıktılar dükkandan. Jandarma komutanı ile konuşup
yardım istediler. Öğrendiklerinden sonra Ece’nin korunmasının daha önemli
olduğunu düşünüyordu iki kardeş de.
“Ebru’yu
ara ama anlatma bir şey. Korkmasın. Ben de Asude’yi arıyorum. Sonra hemen köye
gidelim.” Asude’nin iki haftası vardı doğuma. Korkup erken doğum yapmasını
istemiyordu.
“Tamam
ama ne anlatacağız? Korkarlar.”
“Korkacaklar
ama cinayeti ve kaçan herifi anlatmadan doğruları anlatacağız. Yakalanmak üzere
olduklarını düşünüp rahatlar onlar. Zaten kısa sürede çözülecektir. Bu manyağın
derdi Ece. Asıl korkmamız gereken o.”
“Birimiz
İzmir’e mi gitsek acaba?”
“Gerek
yok. Toprak yanında Ece’nin.”
“Toprak
mı? Ne işi var yanında?”
“Detayını
bilmiyorum ama Ece beni aradığında yanına gideceğimi söyleyince ‘gerek yok
Toprak yanıma geldi’ dedi. Benden önce onu aradı sanırım. Şu an bunun önemi
yok. Önemli olan onu koruyacak birinin yanında olması. Geri kalanını sonra
düşünürüz.”
Eray
gülerek İlkay’a “Ne düşüneceksin, yakında istemeye gelecekler zaten. Hem
İzmir’e gidip de görüşmemesi mümkün mü? Şu düğünü kısa zamanda yapalım da
kimsenin başı ağrımasın.”
“Şu
beladan kurtulalım hemen yaparız düğünü.”
Ece
hipodroma gelip atın yanına ulaştığında iç rahatlamıştı. Ali ve Gümüş Kanat çok
iyiydi. Toprak da rahatlamış atın boynunu okşuyordu. İkisi artık daha yakındı.
Ece onun atları sevmesinden mutlu olduğunu kendine itiraf ediyordu. İsmail’in
ve annesinin tiksinti dolu yüzü gözünün önüne gelince gülmeye başlıyordu. O da
atın boynunu okşayıp seyisi ile konuşmaya başladı. Sabah antrenmanının çok iyi
olduğunu öğrenince sevindi. Etrafta şüpheleneceği kimsenin olmaması da mutlu
etmişti. Bu kadar kalabalıkta bir şey yapmasını zaten beklemiyordu. En büyük
tehlike atın hipodromdan çıkışı ve yolculuk kısmındaydı.
Gelirken
yaşananların benzerinin dönüşte de yaşanabileceğini tahmin ediyordu. Yanlarına
polis istemişler ama istekleri kabul olmamıştı. Toprak onunla dönecekti. Madem
polisten hayır yoktu o zaman römorkun arkasından gelecek bir araba daha
ayarlayacaktı.
Kafaları
biraz daha rahat olarak yarışları izlemek için yerlerini aldılar.
Beklenen
anonsu duyduğunda Ece heyecandan ölebileceğini düşünüyordu. Erkek spikerin sesi
“Üç yaşlı arap atlarının yarışacağı, bin yüz metre kum pistteki yarış birazdan
başlayacaktır. Birinci olacak at maidenden çıkacak olup yarış hayatının ilk
birinciliğini alacak.”
Ece
Toprak’ın elini ne zaman tuttuğunu ve o eli nasıl sıktığını bilmiyordu. Toprak
biraz daha sıkarsa elinde sorun yaşayacağını hissediyordu. Yavaşça kolunu
çekerek elini kurtardı. Sonra aynı kolla sarılıp atların padoktaki
yürüyüşlerini izledi. Gümüş Kanat ilk yarışında on üç numara almıştı. Toprak
Ece’nin batıl inançları olup olmadığını bilmediği için sesini çıkartmadı.
Kendisi de saçma bulurdu. Yine de içinde tedirginlik hissediyordu.
Ece
atını ve diğer atları izliyordu. On iki atın arasında daha önce hiç izlemediği
üç at daha vardı. Bildiği atlardan korkmuyordu Ece. Ama bu üç at hakkında hiç
bilgisi yoktu. Jokeyine güveniyordu. İlk dörde gireceğinden emindi. Diğer
atların vücut dilleri içini biraz daha rahatlatmıştı. Sağlam rakipleri de vardı.
Kendi atı da sağlam bir rakipti. Yüzüne biraz sakinlik gelmişti.
“İlk
dörde kesin girer. İlk yarış için de gayet iyi bir sonuç olur.” Ece’nin
sesindeki heyecan da azalmıştı. Toprak atlara bir kez daha bakıp “Bence de. Üç,
sekiz ve on numaralı atlar da rakip olur.” dedi.
“Çözdün
gerçekten bu işi. İlk dört bu dört at arasında olur. Tabii çıkışta sorun
yaşamazlarsa.”
“Umarım
yaşamazlar. Ayakları düz bassın hepsinin.”
“Amin
canım. Şimdi… Susacağım.”
“Anladım.”
Sonra
yarış bitene kadar Ece hiç konuşmadı. Toprak da onunla susmuştu ama son dört
yüze gelindiğinde Toprak susmaktan vazgeçti. Etrafındakilerle beraber bağırıyordu.
Gümüş Kanat adına yakışır bir şekilde açık ara önde geliyordu. En yakın
rakibinden sekiz boy önde olan at finish çizgisinden geçtikten sonra da iki yüz
metreye yakın aynı süratte koşarak izleyiciyi selamladı. Seyirciden büyük alkış
alıyordu.
Toprak,
Ece’ye sarıldı. Ağlıyordu Ece. Yüzündeki mutluluk yaşlarını silmeye çalışmadı
ikisi de. “Tebrik ederim canım. Büyük bir şampiyon geliyor.”
“Evet
geliyor. Seneye bu zamanlar tüm büyük ödülleri toplamış olacağız. Kimse buna
engel olamaz.”
“Olamaz
aşkım. Hadi gel. Adamların seni bekliyor.”
Dönüş yolunda ellerinden geldiğince tedbir
almışlardı. Atın bulunduğu römork iki aracın arasında yol alıyordu. Ece
silahını kolay ulaşacağı bir yerde tutuyordu.
“Onu kullanmayı biliyorsun değil mi?”
“Şüphen mi var?”
“Saçma bir soruydu.”
“Arkadaki arabalarda sorun yok değil mi?”
“Yok. Onun bu kadar kısa sürede yeni bir deneme
yapacağını sanıyor musun?”
“Bilmiyorum. Ben olsam hazırlıklı olacaklarını bile
bile düşmanıma saldırmam.”
“Ya da bizim böyle düşünüp nasılsa saldırmaz
diyerek tedbir almayacağımızı sanıp saldırabilir.”
“Bu da bir fikir! Yine de hiç birimiz onun ne
düşündüğünü bilmiyoruz. Belki de kilometrelerce uzakta şu an.”
“İnşallah öyledir ve bize bulaşamadan polis
yakalar.” Ece, tiksintiyle konuşuyordu. Gereksiz bir ortamda kalmıştı. O atı
başkası da alabilirdi. Bir erkek alsa, ona da aynı şeyi yapacaklar mıydı?
Cinsiyet ayrımı olduğunu düşünmek olayı basitleştiriyordu. Bu pisliğin her
durumda para için böyle yollara sapacağı belliydi.
Onun sesindeki tiksintiyi fark eden Toprak
konuşmaya başladı. “Artık güzel şeylerden konuşalım. Atın ilk parasını kazandı.
Ne yapacaksın o parayla?”
Yüzü bir anda gülümseme ile aydınlanmıştı. “İlk
yarışın parası saklanır. O para ile yeni bir at alınır.”
“Kural mı?”
Toprak’ın
çok sevdiği küçük kahkahalarından birini attı. “Benim kuralım. İlk kazandığım
yarışın parası ile at aldığımdan beri kural.”
“Şimdi
sırada hangi yarış var?”
“Ay
sonunda bir yarışa daha girecek. Zaten sonra onu herkes tanıyacak. Önümüzdeki
nisan ayında en önemli yarışını koşacak. Bu sene yarım milyon lira ödülü olan
TBMM yarışı! Seneye bu rakam daha da artacaktır. Yine seneye temmuz ayında en
az çeyrek milyonluk bir yarışa daha girecek. O da Niğbolu yarışı. Bir çeyrek
milyonluk yarışımız daha var Veliefendi yarışı. O da Eylül ayında yapılır. İşte
bu üç yarış bu atı en çok kazanan Arap atı yapacak.”
“Seni
de zengin yapacak.”
“Ah
tatlım, ben istersem bu atı bu günden sonra en az yarım milyona satarım. Tek
yarış ile üstelik. Bugün başlayacaktır telefonlar.”
“İnanırım.
Bu atın bu kadar güzel olabileceğini, böyle koşabileceğini hiç tahmin
etmemiştim. Oysa şu an tüm düşüncelerim o üç yarışı da kazanacağı yönünde.”
“İnşallah
canım. Sağlık sorunları olmadıktan sonra kazanırız.”
“Şimdi
başka bir konuya gelelim. Ne zaman yapıyoruz düğünümüzü?” Yolu aldıkça
rahatlıyorlardı. Ece aklındakini söyledi. “Bağbozumuna ne dersin?”
“İki
şenlik bir arada olsun diyorsun?”
“Evet,
güzel olur.”
“Köylülerin
işi çok. Onlara zor olmaz mı?”
“Onlara
çok iş düşürmeyiz nasılsa. Üç gün düğün yaparız. Düğünden sonra da bağbozumu
yaparız.”
“Yani
iki ay sonra evlenelim diyorsun öyle mi?”
“Sen
demiyor musun?”
“Bana
kalsa hafta sonu düğünü yaparım.”
“O
kadar da değil. Millet başka şeyler düşünür? Dillerinden kurtulamam.”
“Ne
diyecekler ki?”
“O
kadar acele edersek hamile olduğumu sanabilirler.”
“Sansınlar.
Doğurmayınca ya da karnın büyümeyince susarlar. Hamile değilsin değil mi?”
“Deli
misin sen? Seninle bunca zamandır birlikte olduğumu düşünmeleri bile köyde
büyük dedikodu olur. Ailem bu lafları kaldıramaz. Yine şehirli damarın tuttu.
Ayrıca hamile de değilim.”
“Yazık.”
“Dalga
geçme. Aklım çıkıyor zaten.” Ece, sahte bir titreme ile yanıtlamıştı. Toprak
elini uzatıp yanağını okşadı. “Merak etme canım, evlendikten sonra önlem almayı
bırakacağım. O zamana kadar ben de senin hakkında kötü düşünülmesine
katlanamam.”
“Çok
uyuzsun ya. Ne biçim laflar edip sonra gönlümü alıyorsun.”
“O
kadar olacak. Kızmaya başladığında gözlerin üzüm rengini alıyor ya. İşte ona
bayılıyorum. Şu an yine üzüm rengi oldular.”
Ece,
utanarak gülümsedi. Konuyu değiştirmek için arkadaki araçların durumlarını
sorup yola çevirdi bakışlarını.
20121209 tarihindeki yorumumu buraya ekleyeceğim;
YanıtlaSilQsawe nin Yakışıklı adlı hikayesini
Okumayı az önce bitirdim,
Ancak ben neler öğrendim neler,
İnsan film bile seyrederken dersler çıkarır kendisine,
Bu hikaye bana ülkemin gelenek göreneklerini,
Yöresel davranışları,
Psikolojik etmenleri, Atçılığı ve o bilim dalındaki
Edebiyatı, ki para verseniz bu kadar yoğun öğrenemezsiniz,
Bağcılığı,….Yul Bryner in bir filminde dediği gibi
Vs.,vs.,vs.,
Bazı yazanlar tiyatroda sanki süflör müş cesine sık isimler yazarak
Kendilerini yorarlar,
Halbuki bakınız ne kadar huzurlu ve rahat oluyor,
İş kültürde – birikimde – görgü de – o da zamanla oluyor,
Yazar hikaye sinde bile eve kitaplık koymayı hedefledi,
Sevişme sahneleri anlatımları ise hiç aşırı değil
Dozu hep gerektiği gibi, Bu bir olgunluk belirtisidir,
Gençler farklı düşünürler, akılları fikirleri yatak yorgan sahneleri,
İşi çığrından çıkaran sevişme sahneleri, binlerce sayfa
Yazanları var
Ben derim ki hikaye yazmak en azından
Başarılı bir hikaye yazmak derin olgunlukla
Bağdaşabilir,
Beğeni toplamak
Köklere inen anlatım tarzı, bu iş o kadar farklı ki,
Hani bazı olgun kadın veya erkekler, derler
Hani kırk yıllık insana tarz öğretiyorsun,
Maalesef bilmeyenlere bu hikaye öğretiyor,
Yazar iyi bir gözlemci,
Doğru teşhisler,
Değişik ilim ve kuruluşların çalışma tarzları,
İnsan bilimi,
Hepsi bir tencerede homojen bir anlatımla
İnsana derin bir tad ve zevk veriyor,
Yakışıklı benim dağarcığıma okuduğum
ENFES hikaye ler serime katıldı bile,
Teşekkürler Qsawe, ne mutlu bize ki az ve öz yazan
Senin gibi yılmadan Binlerce sayfa ile boğulmayan
yazmaya devam eden
Bir yazarımız var,
Sana şükran borcumuz var,
Bence yazar olgun olabilmeli,
Sevgili Aytaç çok teşekkürler. Her zaman en büyük destekçilerimden biri oldun.
SilSevgiler