23 Kasım 2015 Pazartesi

YAKIŞIKLI 51. Bölüm

Ece, gündüz yaşadığı olayın etkisini üstünden tamamen atmıştı. Akşam saatlerinde,  açık saçları, gözlerinin renginde bir elbise ve siyah yüksek topuklu rugan ayakkabıları ile aynanın karşısındaydı. Didem makyajını yapıyordu.
Ona her şeyi anlatmıştı. Arkadaşı onun nasıl korkmadan onca olayı yaşadığını sorarken Ece korkmanın aklına gelmediğini çünkü jandarmayı her an haberdar ettiğini ve yetişeceklerinden emin olduğunu söylemişti. Oysa Didem o jandarmalar değil yolda, yanında bile oturuyor olsalar korkudan öleceğini söylüyordu.
Hem gözlerinin üstüne elbisenin renginde far sürüyor hem de laf yetiştiriyordu. “Onca olaydan sonra bir de yemeğe mi gidiyorsun?”
“Yemek yiyebileceğimi sanmıyorum. Konuşmayı deneyeceğim.”
“Deneme, yap. Hadi sana bol şans.” Nihayet bitmişti makyajı.
“Oraya gideceğimden Murat’a bahsetmedin değil mi?”
“Hayır canım. Rahat ol.”


Yola çıktığından beri dudaklarında hep dua kımıltıları vardı. Toprak kendisi kadar inatçı değildi. Üstelik kendisini seviyordu. Bunlara güvenerek yapmıştı planını. Didem’in arabasını almıştı. Çift kabini tanıyacağını biliyor ve işi şansa bırakmak istemiyordu.
Arabadan inerken adımlarını çok dikkatli attı. Ayağındaki yüksek topuklu ayakkabılar ile yürümeye alışkın değildi. Başındaki hasır fötr şapkanın önünü biraz daha indirdi. Dalgalı saçları ile tanınması biraz zordu. Onu hiç böyle görmemişti Toprak. Deniz bugün harikalar yaratmıştı. Kendini tanıyamayacaktı nerdeyse.
Ece kapıdaki görevlilerin tanımasını engellemek için gözlüklerini de çıkartmadı. Karanlıkta bile güneş gözlüğü ile gelen bu kadını merakla izleyen birkaç müşteri vardı. Kapıda görevli garsona “Gencer beyi görmek istiyorum.” dedi. Müdürlerinden birinin adını aklında tutmuş olması şu an işine yarıyordu. Gencer Bey üst kattan inerken ilgi ile kendisini arayan kadına bakıyordu.
“Size nasıl yardımcı olabilirim?”
O sırada yanlarındaki görevli uzaklaşmıştı. Ece baş başa kalmaktan memnun gülümseyerek “Gencer Bey, ben Ece.” dediğinde genç adamın duruşu bile değişmişti. “Ece hanım, bu ne güzel sürpriz. Toprak Bey geleceğinizden bahsetmemişti.”
“Çünkü bilmiyor. Ona sürpriz yapacağım. O yüzden sizden bir ricam olacak.”
“O nasıl söz, ricanız bir emirdir. Buyurun lütfen, nasıl yardım edebilirim size?”
“Şu kağıdı alın…”

Ece bir saat kadar bekleyecekti. Bar katının en karanlık köşesine geçip oturdu. Şapkasını çıkartmamıştı. Sakin olmak için şarap içmek istiyor ama kafası karışmasın diye kahve ile idare ediyordu.
Sahnedeki hareketi görünce kalbi boğazında atmaya başlamıştı. Garsonu çağırıp yeni bir kahve istedi.
Toprak yerini almış, sadece ellerinin gözükeceği şekilde oturup bilinen parçaları ardı ardına çalmaya başlamıştı. Enstrümantal şarkıların bir kısmına müşterilerin eşlik etmesi ile ortam ısınmıştı. Toprak onlara katılmıyordu. O sadece gitarını çalıyordu. Oysa Ece onun sesinin ne kadar güzel olduğunu biliyordu. Belki de kendisinin kim olduğunun anlaşılmaması için söylemiyordu. Ece merakla beklemeye devam etti.
Toprak kısa bir ara verdi. Ece’nin heyecanı artmıştı.
Gecenin son bölümü başlamıştı. Toprak yeniden gitarı eline almış biraz daha duygusal şarkıları çalmaya başlamıştı. O sırada bir garson Toprak’a yaklaşıp elindeki kağıdı uzattı. Toprak şaşırmıştı. İstek almaz, aklına gelenleri ya da ruhuna uygun olanları çalardı. Tam itiraz edecekti ki garson kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Toprak kağıdı alıp nota sehpasının üstüne koydu.
Ece heyecanının katlanarak arttığını hissediyordu. Beklediği şarkı bir türlü başlamıyordu. Ece onun inat edeceğini ve isteği yerine getirmeyeceğini düşünüyordu. İlhan Şeşen’in Sen Benim Şarkılarımsın adlı bestesini çalıp kısa bir süre sonra izleyicilerin söylemesini bekledi. İzleyiciler şarkıyı bitirdiğinde kendilerini alkışlıyordu.
Toprak onların bu aşk dolu hallerine gülerek baktı. Kimse onu görmüyordu ama o herkesi görüyordu. Sondan bir önceki şarkı olarak Nev’in yeniden hayat verdiği Mazideki Aşk’ı çalmaya başladı. Şarkıyı iyi bilen biri söylüyor, nakaratlarına tüm müşteriler katılıyordu.
Toprak gitarını yanına koydu. Ayağa kalktı. Ece artık umudunu kesmişti. Söylemeyecekti. Tüm iyi dilekleri uçup gitmişti. Garsonu çağırıp hesabı istedi. Gözleri dolmuştu. O kadar olay yaşamış hepsinde sağlam durmuştu ama şimdi dayanamıyordu. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Masadaki kağıt peçetelerden birini alıp gözlerini sildi. Önüne konan hesap pusulasını aldı. Rakamları göremiyordu. Ne olduğunu anlayamadığı bir şeyler vardı. Gözündeki yaşı yeniden silip kağıttakini okumaya çalıştı. ‘Sanma ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak, Ne bana senin gibi bir sevgili, Ne de sana benim gibi seven bulunacak’ yazıyordu. Ece’nin Toprak’tan söylemesini istediği Nilüfer’in Bir Gün Darılıp Bir Gün Barışma şarkısının nakaratıydı yazan.
Ece başını kaldırıp yanında bekleyene baktı. Garson sandığı Toprak idi. Yerinden kalkıp sarıldı bir anda. “Özür dilerim, çok özür dilerim.”
“Seni seviyorum.” O kadar büyük bir özlemle sarılıyorlardı ki o karanlık köşede olmalarına rağmen dikkat çekmişlerdi. Konukların büyük kısmı orada olanları izliyordu. Ece kimseyi umursayacak durumda değildi. “Ben de seni seviyorum.”
“Gel hadi…” Toprak onun elinden tutmuş masaların arasından geçiriyordu. “Nereye?”
“Bir istek vardı. Onu söylemem lazım.”
“Söyleyecek misin?”
“Sen özellikle söylememi istemişsin.”
“Evet ama yine de çalman yeterdi.”
“Hayır söyleyeceğim, sen de bana eşlik edeceksin.”
“Ben şarkı söyleyemem. Zaten sözlerini bilmem.”
“Bana notasına varana kadar yollamışsın. Sözleri orada yazılı. Hadi gel, herkes bize bakıyor.”
“Evet, bak bu işte!. Herkes öğrenecek kim olduğunu. Hani sen gizleniyordun?”
“Gerek kalmadı gizlenmeme. Gellll”
Ece kendini sahne olarak ayrılmış küçük bölümde buldu. Toprak gitarı yine eline aldı. Bu kez daha aydınlık olduğu için herkes onu görüyordu. Gülümseyerek baktı müşterilere. “Merhaba, herkes neler olduğunu merak ediyor sanırım. Bu yanımdaki güzel hanım benim evleneceğim kadın. Her aşkın olmazlarından sayılan kavgamızdan sonra küsmüştük. İnsanların hatalarını anlamaları ve özür dilemeleri önemlidir. Bu kez hatalı olan oydu, özrünü diledi. Bundan sonrakinde sıra sanırım bana gelecek. Ben de gerektiği gibi özür dilemesini bileceğim. Konuşmayı, paylaşmayı ve gerekirse af dilemeyi bilmek lazım. İşte aşkımın özür şekli. Hep birlikte Nilüferin sevdirdiği Bir Gün Darılıp Bir Gün Barışma şarkısını söyleyelim.


Bir gün darılıp bir gün barışma
Aklımı başımdan alma
Yaktığın ateş bırak ta yansın
Beni kül edip de bırakma

Sanma ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak
Ne bana senin gibi bir sevgili
Ne de sana benim gibi seven bulunacak

Zamansız esme ayırma rüzgar
Daha yaşanacak günlerimiz var
Dünyamı zindan eden sevgili
Bilmem ki bana ne kastın var

Sanma ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak
Ne sana benim gibi bir sevgili
Ne sana benim gibi seven bulunacak

Şarkı bittiğinde herkes alkışlıyordu. Ece bir iki yerde eşlik etmiş ama kendi sesi kulağına kötü gelince vazgeçmişti. Toprak ise tüm konuklarla birlikte söylemişti. İyi geceler dileyerek sahneden indiklerinde konukların alkışları devam etti.
“Herkese rezil olduk.”
“Herkese aşık olduğumuzu gösterdik. Hadi gel büroma geçelim. Toparlanıp çıkarız.”
“Tamam. Sonra beni Didem’e bırakırsın.”
“Hiç şansın yok. Ara onu beklemesin seni.”
“Ayıp ama.”
“Eceee hiç boşuna çeneni yorma.”
“İyi tamam ama yanımızda biri olsaydı iyi olurdu.”
“O niye?”
“Anlatacaklarımı dinlediğinde kızabilirsin.”
“Ne anlatacaksın?”
“Eve gidince anlatırım.”
“Tamam, hadi gel içeri.” Büro olarak kullandığı odaya girer girmez kollarına alıp öpmeye başladı. “Çok zor ve uzun geldi. İki koca hafta. Sabretmek zorundaydım ama işkence gibiydi. O kadar özledim ki seni.”
“Ben de özledim. Senden gerçekten özür diliyorum. Sana güvenmem lazımdı. Ama o kadar kıskandım ki doğru düşünemedim.”
“Artık güvenmen gerektiğini bil. Hem zaten kısa zaman sonra şüphe edeceğin bir şeylerle karşılaşmayacağın bir hayata başlayacağız. O zamana kadar da kendini geliştir ve şüphelerin olursa bile bana sor.”
“Tamam, inadımı kıracağımdan emin olabilirsin. Hem zaten bak kalktım geldim buraya.”
“Evet geldin, yarın yarış var çünkü. Yakışıklın ne durumda?” Ece onun yarışı bilmesine hem şaşırmış hem sevinmişti. “Sen nereden biliyorsun yarın yarışacağını?”
“Mehmet Ali söyledi. Kız kardeşini koruyor olması hoşuma gitti.” Toprak bıyık altından gülüyordu.
“Mehmet Ali ile ne konuştunuz ki siz?”
“Havadan sudan…”
“Başka?”
“Senden!”
“Benden mi?”
“Evet, seni üzmememi istedi ama olanları öğrenince de senin beni üzmene kızdı galiba!”
“O bana kızmaz.”
“Haklısın ama yine de senin kalbinin işe karışması ile aklının karıştığını çok net anlattı. Ben de o yüzden sana kısa bir süre vermiştim. Yarışın olduğunu da öğrenmiş ve yarın akşama kadar bana gelmez ya da aramazsan hafta sonu ben köye gelecektim.”
“Böylesi daha iyi oldu. Köyde kollarına atılmak bu kadar kolay olmaz.”
“Haklısın! Köyümüz gelişmiş ve modernleşmiş ama o kadar da değil.”

İki sevgili Gencer’e çıktıklarını haber verip ayrıldı. Gencer arkalarından gülümseyerek bakıyordu. Patronun bekarlık günleri sona ermişti. 

2 yorum: