Ece,
gündüz yaşadığı olayın etkisini üstünden tamamen atmıştı. Akşam saatlerinde, açık saçları, gözlerinin renginde bir elbise
ve siyah yüksek topuklu rugan ayakkabıları ile aynanın karşısındaydı. Didem
makyajını yapıyordu.
Ona
her şeyi anlatmıştı. Arkadaşı onun nasıl korkmadan onca olayı yaşadığını
sorarken Ece korkmanın aklına gelmediğini çünkü jandarmayı her an haberdar ettiğini
ve yetişeceklerinden emin olduğunu söylemişti. Oysa Didem o jandarmalar değil
yolda, yanında bile oturuyor olsalar korkudan öleceğini söylüyordu.
Hem
gözlerinin üstüne elbisenin renginde far sürüyor hem de laf yetiştiriyordu. “Onca
olaydan sonra bir de yemeğe mi gidiyorsun?”
“Yemek
yiyebileceğimi sanmıyorum. Konuşmayı deneyeceğim.”
“Deneme,
yap. Hadi sana bol şans.” Nihayet bitmişti makyajı.
“Oraya
gideceğimden Murat’a bahsetmedin değil mi?”
“Hayır
canım. Rahat ol.”
Yola
çıktığından beri dudaklarında hep dua kımıltıları vardı. Toprak kendisi kadar
inatçı değildi. Üstelik kendisini seviyordu. Bunlara güvenerek yapmıştı
planını. Didem’in arabasını almıştı. Çift kabini tanıyacağını biliyor ve işi
şansa bırakmak istemiyordu.
Arabadan
inerken adımlarını çok dikkatli attı. Ayağındaki yüksek topuklu ayakkabılar ile
yürümeye alışkın değildi. Başındaki hasır fötr şapkanın önünü biraz daha
indirdi. Dalgalı saçları ile tanınması biraz zordu. Onu hiç böyle görmemişti
Toprak. Deniz bugün harikalar yaratmıştı. Kendini tanıyamayacaktı nerdeyse.
Ece
kapıdaki görevlilerin tanımasını engellemek için gözlüklerini de çıkartmadı.
Karanlıkta bile güneş gözlüğü ile gelen bu kadını merakla izleyen birkaç
müşteri vardı. Kapıda görevli garsona “Gencer beyi görmek istiyorum.” dedi.
Müdürlerinden birinin adını aklında tutmuş olması şu an işine yarıyordu. Gencer
Bey üst kattan inerken ilgi ile kendisini arayan kadına bakıyordu.
“Size
nasıl yardımcı olabilirim?”
O
sırada yanlarındaki görevli uzaklaşmıştı. Ece baş başa kalmaktan memnun
gülümseyerek “Gencer Bey, ben Ece.” dediğinde genç adamın duruşu bile
değişmişti. “Ece hanım, bu ne güzel sürpriz. Toprak Bey geleceğinizden
bahsetmemişti.”
“Çünkü
bilmiyor. Ona sürpriz yapacağım. O yüzden sizden bir ricam olacak.”
“O
nasıl söz, ricanız bir emirdir. Buyurun lütfen, nasıl yardım edebilirim size?”
“Şu
kağıdı alın…”
Ece
bir saat kadar bekleyecekti. Bar katının en karanlık köşesine geçip oturdu.
Şapkasını çıkartmamıştı. Sakin olmak için şarap içmek istiyor ama kafası
karışmasın diye kahve ile idare ediyordu.
Sahnedeki
hareketi görünce kalbi boğazında atmaya başlamıştı. Garsonu çağırıp yeni bir
kahve istedi.
Toprak
yerini almış, sadece ellerinin gözükeceği şekilde oturup bilinen parçaları ardı
ardına çalmaya başlamıştı. Enstrümantal şarkıların bir kısmına müşterilerin
eşlik etmesi ile ortam ısınmıştı. Toprak onlara katılmıyordu. O sadece gitarını
çalıyordu. Oysa Ece onun sesinin ne kadar güzel olduğunu biliyordu. Belki de
kendisinin kim olduğunun anlaşılmaması için söylemiyordu. Ece merakla beklemeye
devam etti.
Toprak
kısa bir ara verdi. Ece’nin heyecanı artmıştı.
Gecenin
son bölümü başlamıştı. Toprak yeniden gitarı eline almış biraz daha duygusal
şarkıları çalmaya başlamıştı. O sırada bir garson Toprak’a yaklaşıp elindeki
kağıdı uzattı. Toprak şaşırmıştı. İstek almaz, aklına gelenleri ya da ruhuna
uygun olanları çalardı. Tam itiraz edecekti ki garson kulağına eğilip bir
şeyler söyledi. Toprak kağıdı alıp nota sehpasının üstüne koydu.
Ece
heyecanının katlanarak arttığını hissediyordu. Beklediği şarkı bir türlü
başlamıyordu. Ece onun inat edeceğini ve isteği yerine getirmeyeceğini
düşünüyordu. İlhan Şeşen’in Sen Benim Şarkılarımsın adlı bestesini çalıp kısa
bir süre sonra izleyicilerin söylemesini bekledi. İzleyiciler şarkıyı
bitirdiğinde kendilerini alkışlıyordu.
Toprak
onların bu aşk dolu hallerine gülerek baktı. Kimse onu görmüyordu ama o herkesi
görüyordu. Sondan bir önceki şarkı olarak Nev’in yeniden hayat verdiği Mazideki
Aşk’ı çalmaya başladı. Şarkıyı iyi bilen biri söylüyor, nakaratlarına tüm
müşteriler katılıyordu.
Toprak
gitarını yanına koydu. Ayağa kalktı. Ece artık umudunu kesmişti.
Söylemeyecekti. Tüm iyi dilekleri uçup gitmişti. Garsonu çağırıp hesabı istedi.
Gözleri dolmuştu. O kadar olay yaşamış hepsinde sağlam durmuştu ama şimdi
dayanamıyordu. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Masadaki kağıt peçetelerden
birini alıp gözlerini sildi. Önüne konan hesap pusulasını aldı. Rakamları
göremiyordu. Ne olduğunu anlayamadığı bir şeyler vardı. Gözündeki yaşı yeniden
silip kağıttakini okumaya çalıştı. ‘Sanma
ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak, Ne bana senin gibi bir
sevgili, Ne de sana benim gibi seven bulunacak’ yazıyordu. Ece’nin Toprak’tan
söylemesini istediği Nilüfer’in Bir Gün
Darılıp Bir Gün Barışma şarkısının nakaratıydı yazan.
Ece başını
kaldırıp yanında bekleyene baktı. Garson sandığı Toprak idi. Yerinden kalkıp
sarıldı bir anda. “Özür dilerim, çok özür dilerim.”
“Seni
seviyorum.” O kadar büyük bir özlemle sarılıyorlardı ki o karanlık köşede
olmalarına rağmen dikkat çekmişlerdi. Konukların büyük kısmı orada olanları
izliyordu. Ece kimseyi umursayacak durumda değildi. “Ben de seni seviyorum.”
“Gel hadi…” Toprak
onun elinden tutmuş masaların arasından geçiriyordu. “Nereye?”
“Bir istek
vardı. Onu söylemem lazım.”
“Söyleyecek
misin?”
“Sen özellikle
söylememi istemişsin.”
“Evet ama yine
de çalman yeterdi.”
“Hayır
söyleyeceğim, sen de bana eşlik edeceksin.”
“Ben şarkı
söyleyemem. Zaten sözlerini bilmem.”
“Bana notasına
varana kadar yollamışsın. Sözleri orada yazılı. Hadi gel, herkes bize bakıyor.”
“Evet, bak bu
işte!. Herkes öğrenecek kim olduğunu. Hani sen gizleniyordun?”
“Gerek kalmadı
gizlenmeme. Gellll”
Ece kendini
sahne olarak ayrılmış küçük bölümde buldu. Toprak gitarı yine eline aldı. Bu
kez daha aydınlık olduğu için herkes onu görüyordu. Gülümseyerek baktı müşterilere.
“Merhaba, herkes neler olduğunu merak ediyor sanırım. Bu yanımdaki güzel hanım
benim evleneceğim kadın. Her aşkın olmazlarından sayılan kavgamızdan sonra
küsmüştük. İnsanların hatalarını anlamaları ve özür dilemeleri önemlidir. Bu
kez hatalı olan oydu, özrünü diledi. Bundan sonrakinde sıra sanırım bana
gelecek. Ben de gerektiği gibi özür dilemesini bileceğim. Konuşmayı, paylaşmayı
ve gerekirse af dilemeyi bilmek lazım. İşte aşkımın özür şekli. Hep birlikte
Nilüferin sevdirdiği Bir Gün Darılıp Bir Gün Barışma şarkısını söyleyelim.
Bir gün darılıp bir gün barışma
Aklımı başımdan alma
Yaktığın ateş bırak ta yansın
Beni kül edip de bırakma
Sanma ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak
Ne bana senin gibi bir sevgili
Ne de sana benim gibi seven bulunacak
Zamansız esme ayırma rüzgar
Daha yaşanacak günlerimiz var
Dünyamı zindan eden sevgili
Bilmem ki bana ne kastın var
Sanma ki yerin dolacak senden başka biri benim olacak
Ne sana benim gibi bir sevgili
Ne sana benim gibi seven bulunacak
Şarkı bittiğinde herkes alkışlıyordu. Ece bir iki yerde eşlik etmiş ama kendi
sesi kulağına kötü gelince vazgeçmişti. Toprak ise tüm konuklarla birlikte
söylemişti. İyi geceler dileyerek sahneden indiklerinde konukların alkışları
devam etti.
“Herkese
rezil olduk.”
“Herkese
aşık olduğumuzu gösterdik. Hadi gel büroma geçelim. Toparlanıp çıkarız.”
“Tamam.
Sonra beni Didem’e bırakırsın.”
“Hiç
şansın yok. Ara onu beklemesin seni.”
“Ayıp
ama.”
“Eceee
hiç boşuna çeneni yorma.”
“İyi
tamam ama yanımızda biri olsaydı iyi olurdu.”
“O
niye?”
“Anlatacaklarımı
dinlediğinde kızabilirsin.”
“Ne
anlatacaksın?”
“Eve
gidince anlatırım.”
“Tamam,
hadi gel içeri.” Büro olarak kullandığı odaya girer girmez kollarına alıp
öpmeye başladı. “Çok zor ve uzun geldi. İki koca hafta. Sabretmek zorundaydım
ama işkence gibiydi. O kadar özledim ki seni.”
“Ben
de özledim. Senden gerçekten özür diliyorum. Sana güvenmem lazımdı. Ama o kadar
kıskandım ki doğru düşünemedim.”
“Artık
güvenmen gerektiğini bil. Hem zaten kısa zaman sonra şüphe edeceğin bir şeylerle
karşılaşmayacağın bir hayata başlayacağız. O zamana kadar da kendini geliştir
ve şüphelerin olursa bile bana sor.”
“Tamam,
inadımı kıracağımdan emin olabilirsin. Hem zaten bak kalktım geldim buraya.”
“Evet
geldin, yarın yarış var çünkü. Yakışıklın ne durumda?” Ece onun yarışı
bilmesine hem şaşırmış hem sevinmişti. “Sen nereden biliyorsun yarın
yarışacağını?”
“Mehmet
Ali söyledi. Kız kardeşini koruyor olması hoşuma gitti.” Toprak bıyık altından
gülüyordu.
“Mehmet
Ali ile ne konuştunuz ki siz?”
“Havadan
sudan…”
“Başka?”
“Senden!”
“Benden
mi?”
“Evet,
seni üzmememi istedi ama olanları öğrenince de senin beni üzmene kızdı galiba!”
“O
bana kızmaz.”
“Haklısın
ama yine de senin kalbinin işe karışması ile aklının karıştığını çok net
anlattı. Ben de o yüzden sana kısa bir süre vermiştim. Yarışın olduğunu da
öğrenmiş ve yarın akşama kadar bana gelmez ya da aramazsan hafta sonu ben köye
gelecektim.”
“Böylesi
daha iyi oldu. Köyde kollarına atılmak bu kadar kolay olmaz.”
“Haklısın!
Köyümüz gelişmiş ve modernleşmiş ama o kadar da değil.”
İki
sevgili Gencer’e çıktıklarını haber verip ayrıldı. Gencer arkalarından
gülümseyerek bakıyordu. Patronun bekarlık günleri sona ermişti.
Bu çok hoştu ❤️☺️
YanıtlaSil:)) evet bence de...
Sil