13 Haziran 2015 Cumartesi

BUZDAKİ ATEŞ 20.Bölüm



Uğur, iş yerinde yine sessizdi. Ama bu kez aklındakiler başkaydı.

Erhan'ın bugün yaptığı çocukların gözünde çok önemliydi. Onlar için uğraşan biri daha vardı artık. Ama Erhan, çocukların çalışmasını izlemekten vazgeçmiş ve salondan erken ayrılmıştı. Gerçi Hasan Usta ile tam bir asker edası ile konuşmuştu. Uğur o an tüm duygularının kabarması ile oradan ayrılmak istemişti ama zorla da olsa kalmıştı. Sonra Harun gelmiş ve tekerlekli sandalyelerin temini ile ilgili müjdeyi vermişti. Takım en azından maçlara çıkarken sandalye sorunu yaşamayacaktı. Sonra ne olmuşsa olmuş ve Erhan ayrılmıştı. Üstelik sadece ağzında gevelediği bir veda cümlesi ile... Suat usta ile yaptığı görüşmeye sinirlendiği için mi öyle ayrılmıştı? Erhan gittikten sonra çalışma bir saat kadar sürmüş ve yapılan antrenman maçı ile çocukların moralleri daha da yükselerek çalışma bitmişti.


Uğur, neler olduğunu anlamaya çalışmaktan vazgeçti. Erhan'ın asker oluşu zaten yeterince sinirini bozuyordu. Bir de neyi neden yaptığını düşünmek istemiyordu. Belki o an kendini o adama karşı güçlü hissetmek, Uğur'u da aciz göstermekti amacı? Evet, bu olmalıydı. Ne de olsa Uğur kadındı ve acizdi!

Erhan böyle düşünecek biri miydi? Bilmiyordu. Erhan'ı tanımıyordu. Tanımak da istemiyordu. Şimdi daha önemli dertleri vardı. Üç yıldır, içinde sakladıkları yüzünden, yüzlerine bakarken çektiği utancı yine gizlemek zorunda olduğu insanları aramak ve düzenlemeleri yapmak zorundaydı. Bu vicdan azabına daha ne kadar dayanabilecekti acaba? Ölene kadar içinde bu acı ile mi yaşayacaktı? Söze dökemediği pişmanlığı ile yaşayacaktı.  

Cep telefonundan kayınvalidesini aradı. Kadın yine içten selamladı gelinini. Oğlunun ölümünden beri sık sık arayıp telefonda ağlamıştı. O ağlarken Uğur, içinde bir yerlerin yandığını hissediyor ama o yangınları söndürecek gözyaşlarını akıtamıyordu. Üç yıldır ağlamamıştı. Ne sevinçten ne hüzünden gözyaşları dökülmemişti. Yaptığının cezası iki üç gözyaşı ile kesilecek miydi? O yüzden belki de gözyaşları dökülemiyordu. Acısı dinmesin, kendine acıyanları biraz daha üzmesin, yaptıklarının bedelini ödemesin diye...

Kayınvalidesi hafta sonu gelecekti kocası ile birlikte. Telefonda yine ağlamaya başlayınca Uğur telefonu kapatmak için izin istedi. Akşam mesaisi bittiğinde o günün kendisini çok yorduğunun farkındaydı.

Yolda en küçüğünü düşündü. Onur bugün Sedat ile buluşacaktı. Sabahki heyecanı gözünün önüne gelince o gün ikinci kez tebessüm yayıldı dudaklarına. Küçük kardeşi büyüyordu. İlk kez bu kadar heyecanlı, ilk kez bu kadar hevesliydi. Çok güzeldi Onur. Belki de en güzelleriydi, ama ilk kez bir erkek için hazırlanmıştı. Hayatına girmek isteyenleri ya bakışı ya sözü ile iten biriydi. Sedat da ne vardı da onu itememişti?

Evet, Sedat çok yakışıklıydı. Çok da konuşkan neşeli biriydi ama Onur ilk kez böyle biri ile tanışmamıştı ki! Bu Ertaş kardeşlerde şeytan tüyü mü vardı acaba? Umut da kalbini çoktan kaptırmıştı ama farkında değildi. Yunus da kardeşine bakarken gözlerindeki sevgiyi gizleyemiyordu. Acaba Erhan da kardeşlerinin sevgisinden haberdar mıydı?

Olsa ne olacaktı?

Erhan, ikisinden de soğuktu. Az konuşuyor, az gülüyordu. Ama bu kardeşleri ile de konuşmadığı anlamına gelmiyordu. Belki biliyordu kardeşlerinin neler hissettiğini...

Eğer iş ciddiyete binerse onun ağzını arar kardeşlerinin neler düşündüğünü öğrenmeye çalışırdı. O zamana kadar karışmayacaktı iki kardeşinin de aşk hayatına... Sonra bu düşündüklerine güldü. Erhan ile bu kadar özel bir konuyu nasıl konuşacaktı ki? O adam buz dolabı gibiydi!

*****

Erhan, ertesi gün görülecek dava ile ilgili İbrahim'i aradı. İki gündür kendisinden yeni bir haber alamamıştı. Davanın o celsede neticelenmeyeceği ortadaydı. Öyle bir beklentisi yoktu. Ama belki kendisi ile ilgili beraat kararı çıkar diye de ümitleniyordu. İbrahim'in sesi pek de umut verici değildi.

“Erhan, yarın için ümitlenmediğini umuyorum. Elimden geleni yaptığımdan emin ol ama daha sanki çok başındayız dosyanın.”

“Neden öyle dedin? Bir şeyler mi öğrendin?”

“Daha değil ama öğreneceğim. Avukatın olarak yapabileceklerimin haricinde arkadaşın olarak da yapacaklarım var. Sen lütfen iyileşmeye bak. Ben burada elimden geleni yapıyorum merak etme.”

“Hiç şüphe etmedim ki. Sadece olumlu gelişme var mı diye merak ettim, ondan aradım.”

“Yarını bir atlatalım, sonra ararım ben seni.”

“Tamam, senden haberleri bekliyorum.”

“İyi bak kendine.”

“Tamam, buzlu havada araba kullanmam.” Erhan bunu söylerken gülebileceğini hiç düşünmemişti ama sesinde gülümseme vardı. İbrahim de gülerek kapattı telefonu.

Sıkıntısından kurtulmak için maketinin başına geçti. Maketleri yapmaya başladığından beri daha az okumaya başlamıştı. İkinci uçak da bitmek üzereydi. Bundan sonra ilk kez gemi maketi yapacaktı. Belki o biraz daha fazla oyalardı kendisini. Annesi dernek toplantısındaydı. Pazartesi günkü toplantı ertelenmişti. Bir saate kadar gelecek, tekerlekli sandalyeler ile ilgili kararı da böylece öğrenecekti.

Yapıştırma işleri bittikten sonra kuruması için kenara koydu uçağı. Bir saattir aynı pozisyonda oturunca yine ağrıları başlamıştı. Aralıklarla oturup kalkması hareket etmesi gerektiğini bildiği halde bir saat boyunca oturmasının tek suçlusu kendisiydi. O zaman ağrılarını da kendisi geçirecekti... Germe hareketlerini yaptıkça rahatladı.

Yunus eve geldiğinde Erhan'ı uzanmış buldu.

“Ne o, ağrın mı var?”

“İkinci uçağı bitirdim. Boyaları kaldı. Ama o da beni bitirdi. İyiyim ama. Sadece uzun süre aynı şekilde oturduğum için ağrıdı biraz sırtım. Sen nasılsın?”

“İyiyim ne olsun?” İyi değildi. İçi içini yiyordu ama bunu söylemeyecekti.

“Annem gelmedi mi toplantıdan?”

“Birazdan gelir. Lafa dalmıştır hatunlar yine.”

“Bir kere ben de gitmiştim anımsıyor musun? Hukuki bir konuda yardım istemişlerdi. O zaman hayret etmiştim. Toplantı bittikten sonra kapı ağzında bir saat kadar konuşmuştu kadınlar. Ayakta yapılan muhabbet daha tatlı geliyor sanırım.”

“Evet, nedense öyle bir alışkanlık var. Yılbaşı gecesi de sizler öyleydiniz. Kızları yollamamak için çabalayıp durdunuz.” Lafı Umut'a getirmekti derdi. Hazır ikisiyken konuşurdu belki.

“Ne ilgisi var?”

“Ayaküstü konuşmanızı izlemiştim. Bırakmamak için uğraşıyordun gibi gelmişti.”

“Yanılmışsın. Uğur ile ilgili konuşuyorduk.”

“Uğur ile mi ilgili? Ne olmuştu o gece? İçeride bir şeyler olduğu belliydi ama kimse anlatmayınca ben de sormamıştım.” O gece ne olduysa belki sonraki soğukluğunun nedeni de oydu!

“Erhan, Uğur'un kocasının öldüğünü söylemiştim anımsıyor musun?”

“Evet.”

“Asker olduğunu ve çatışmada öldüğünü söylemiş miydim?” Erhan, donmuştu. Hiç beklemediği bir şeydi.

“Ciddi misin?”

“Evet, o yüzden askerlerden uzak duruyor. Asıl işi Gata da imiş ama ayrılıp, bir süre evde oturmuş, sonra da bu hastanede işe başlamış.”

“Yani?”

“Yani o gece senin de asker olduğunu öğrenmiş. Hani senin dosyanı isteyip durmuştu ya! İlk gittiğimizde gerçekten ben karıştırmıştım dosyaları. Kasıtlı değildi ama sonra özellikle götürmenizi engelleyecek şekilde davrandım. Sonra da gerek kalmadı zaten.”

Erhan duyduklarını anlamakta zorlanıyordu. Asker ile evlenmiş biri şimdi askere düşman mıydı? Ne demek istiyordu Yunus? Onun için mi kendisine o kadar kötü davranıyordu? Buz gibiydi bugün!

“Askerleri sevmiyor mu artık? Ne yani asker olunca tedavi etmeyecek miydi? Bu nasıl bir mantık? Bu nasıl bir doktorluk?” Çok sinirlenmişti. Ne demek askere tedavi uygulamamak diye köpürüyordu. Ondan hiç böyle bir şey beklememişti. Uğur tanıdığı gibi biri değil miydi? O bunları düşünürken Yunus gerçeği açıklamaya başlamıştı bile.

“Şu an asker olduğunu biliyor ama yine de tedavini yapıyor değil mi? O zaman askerlere düşman olmadığını kabul etmeliyiz. Kendi yaşadıklarını anımsamamak için uzak durmak istemesi çok normal. Kocası çatışmada ölmüş. Bu kimin başına gelse tepki vermesi, uzak durması çok doğal.”

“Bunu ben de biliyorum. Ama bunca yılını asker olarak geçirmiş biri olarak yine de sinirleniyorum.” Sinirliydi ama ilk duyduğu andaki kadar değil. O kadını anlamak çok da zor değildi. Kendisi cephede görevli olmasa da sıcak bölgelerde olan arkadaşlarının, askerlerini kaybettiğinde neler yaşadığını çok iyi biliyordu. Bu kadın kocasını kaybetmişti. Hiç kolay değildi yaşadıkları...

“Sen de haklısın!”

“Beni susturmak için mi öyle diyorsun?”

“Hayır, gerçekten sen de haklısın. Ama o da haklı. Sevdiğin birinin ölümü seni de bu hale getirebilirdi.”

'Sevdiği birinin ölümü!'

Uğur'un sevdiği erkek! Nasıl biriydi acaba? Nesini sevmişti? Kaybına nasıl dayanmıştı? Nasıl bir erkek o kadının kalbini çalmış ve hala geri vermemişti? Tüm bu soruların yanıtını asla öğrenemeyeceğini biliyordu. Uğur, güzel denilebilecek bir kadındı ama insanı ilk görüşte çarpan biri değildi. Aksine fark edilmeyecek kadar kendini silebilmişti. Yine de etrafında bir sürü erkek vardı. Uğur ve Harun bir dakika bile yalnız bırakmıyordu neredeyse Uğur'u. Meslektaşı da âşık mıydı? Gerçi onun ilgisinin hep arkadaşlık boyutlarını görmüştü. Ama Harun'un arkadaşlıktan çok öte duyguları olduğu belliydi. Nasıl sarılmışlardı? Kimse de yadırgamamıştı. Demek ki takımdaki herkes biliyordu! Bana ne? Dedi en sonunda. Bana ne ki? Kim kime âşık olursa olsun. Ben iki yıl önce sıramı savdım, diyerek Yunus'a döndü.

“Sedat ne yaptı? Buluşabilmiş mi?”

“Sedat fena kapıldı. Kız arayacak da gelemeyeceğim diyecek, diye aklı çıktı. Gerçi kendisi de itiraf ediyor ama aşkı kabullenmiyor daha.”

“Neden aşkı kabullenmiyor? Çok hızlı olduğunu mu düşünüyor?”

“Sanırım öyle.”

“Aşk, her çeşit gelebilir. Bir bakışla âşık olunamaz mı? Kim engelleyecek? Ya da uzun zaman bir arada olan kişiler bir gün âşık olamaz mı?”

“Sen neden bu akşam bu kadar aşk konularına girdin?”

“Sedat ve aşkı yüzünden girdim. Neden girmeyeyim? Aşk özel ve güzel bir şey!”

“Senin aşkın da özeldi. Ama sen onun peşinden gitmedin!”

“Çünkü o başkasını seviyordu. Sevdiği de ona âşıktı! Ne yapacaktım? Aralarına mı girecektim? O zaman benim sevgimin ne anlamı kalacaktı? Biri güzel bir söz etmiş, sevmek, sevdiğini mutlu görmektir. Ben de onu mutlu görüyor ve seviniyorum.”

“Erhan? Aşk insanı olgunlaştırıyor mu?”

“Olgunluktan ne anladığına bağlı. Çılgınlar gibi gülmek istemek de aşkın içinde, ağlama isteği de.”

“Bunları bilmek de olgunluk değil mi?”

“Sanırım öyle. Şimdi sen söyle, sen neden bu akşam aşk konusuna bu kadar girdin? Sedat yüzünden deme, o benim mazeretimdi.”

“Bilmem, sanırım ben de Sedat yüzünden konuşuyordum.”

“İyi öyle olsun. Bizim küçük prens geldiğinde öğreniriz aşkın nasıl bir şey olduğunu.”

“O biliyor mu acaba? Nişanlısını düşününce Sedat'ın hata potansiyeli yüksek diyorum.”

“Aynı hatayı yapması affedilmez ama bu kez hata yapmayacak gibi geliyor.”

“Bana da öyle geliyor.”

“Kapı mı açıldı?”

“Annem geldi. Ben yardıma gidiyorum. Sen de gel de erkenden yemeği yiyelim.”


***** 

Umut, tok olduğunu söyleyip odasına çekildi. Uğur, kardeşinin arkasından baktı. Canının sıkkın olduğu belliydi. Ama kendisi de onunla ilgilenemeyecek kadar yorgundu. Ruhu yorulmuştu. Birkaç yıl önceki Uğur ile ne kadar farklıydı. O zamanlar hemen her şeyden keyif alan, gülen, güldüren biriydi.

Atilla ile Gata da tanışmıştı. Göreve yeni başlamış biriyken, yaralı askerini ziyarete gelen Atilla ile karşılaşmış, sonra da sık sık görüşmek için bahaneler yaratan erkeğin sevgisini hissetmiş, kendi duygularını da gizleyemez olmuştu. Önce çıkma teklifi, ardından evlilik teklifi gelmişti. Altı ay sonra evlendiklerinde Uğur, görev yerini değiştiremeyeceğini kocası ile gidemeyeceğini biliyordu. Atilla da bunu biliyordu. Kendisi zaten dağ başında görev yaparken karısını da yanında sürükleyemeyeceğini bildiği için teklif bile etmemişti.

İstanbul Gata da görevini devam ettirirken sık sık izinlerini hafta sonları ile birleştirip uçakla Van'a gidiyor, oradan Hakkâri’ye geçiyordu. Diğer zamanlarda da Atilla ona geliyordu. Biraz pahalı bir yaşam olsa da ikisi de başka türlü yaşayamayacağını biliyor, diğerinin yaşamını değiştirmek için talepte bulunmuyordu.

En son Atilla izne gelmiş, yılbaşını birlikte geçirmişlerdi. Sonra... Sonra geri dönmüş ve iki gün sonra çatışmada ölmüştü. En son ayrılıkları ölümüne neden olmuştu kocasının. Üç yıl önce bu günlerde hayatta olan adam artık yoktu. Tam bir hafta sonra yine o mezarlığa gidecek ve yine aynı olayları yaşayacaktı. Atilla’nın annesinin ve babasının yüzüne bakmak zorunda kalacaktı. Başı ağrıyordu. Neler yaşayacağını bildiği için o ağrının bir hafta süreceğini de biliyordu.

Onur daha gelmemişti. İnşallah gecesi güzel geçiyordur, diye düşündü. Gerçi saat daha erkendi. Babası ile yemek yeyip, odasına geçmişti. Başının ağrıdığını söylememişti. Makale okuyacağını söylemiş, babasını televizyonu ile baş başa bırakmıştı.

***** 

“Anne, başkana benim için de teşekkür et olur mu? Bu çok güzel bir haber oldu. O kermesteki kazanç ne kadar çok olursa o kadar kendimi iyi hissederim.”

“İyi olur. Kızlar da kendi çevrelerine söyleyecekti. Böylece daha çok alıcı gelir.”

“Sen o zamana kadar yine bir şeyler yapacak mısın?”

“Hazırda olanlar var. Yeni bir şeyler yapabilirsem eklerim.”

“ O zaman benim maketler için de yar aç. Onları da satacağım.”

“Bak bu da güzel fikir. Çocuklar sever uçakları, gemileri.”

“Ben de onlara güveniyorum zaten.”

“O zaman ben de sana yardım edeyim. Birkaç tane daha yapalım. Olmaz mı?”

“Olur. Kızların böyle yetenekleri var mı acaba? Belki onlar da katılmak ister?”

“Yunus, sorsana Umut'a var mı el emeği ile yapabilecekleri bir şeyler?”

“Erhan, Uğur'a sorsun.”

“Erhan'ın sorması yakışık almaz. Sen Umut'un eski arkadaşısın. Senin sorman daha doğru olur.”

“Tamam, bir ara sorarım.”

“Oğlum saat erken ara işte kızı. Neden geciktiriyorsun?”

Yunus, pazardan beri aramamıştı Umut'u. O gün yaptıkları konuşmadan sonra Umut'un kendisini nasıl gördüğünden emin olmuş ve kararını uygulamaya koymuştu.   'Arkadaşından' uzak duruyordu. Şimdi ararsa sesini duyacak ve kararları yerle bir olacaktı. Bunu söyleyemeyeceği için nasıl kurtulacağını bilemiyordu.

“Sen ara anne. Hem, bilmiyorlarsa da senin öğreteceğin şeyler olabilir.” Meliha Hanım, uzun yıllar kurslarda eğitmenlik yapmış, görev yaptıkları illerde kurslar açmıştı. Kızlara da ders vermekten memnun olurdu.

“İyi tamam ararım. Getir telefonumu.” Yunus'un aramak istemediğini anlamıştı. Israr etmedi. Belki de kavgalıydılar!

Yunus, aramaktan kurtulduğu için mutlu olmuştu. Hemen annesinin çantasını getirdi. Telefon konuşmasını dinlemek istese de orada olmamak için dışarıya çıktı. Erhan, Yunus'u izledikçe üzülüyordu. Yunus sırılsıklam âşıktı. Ve bunu artık kendisi de biliyordu.

“Umut, merhaba kızım. Nasılsın?”

“...”

“Bizler de iyiyiz. Sesin biraz kötü hasta mısın?”

“...”

“Anladım. Aman dikkat et kendine. Bak ne soracağım, hani kermes düzenleyeceğimizi söylemiştik ya, bugün bizim derneğin başkanı ile konuştum, toplanan paraya göre tekerlekli sandalyeler için de para ayırmaya karar verdi. Ama iki mi üç mü sandalye alınacağı satış rakamlarına göre belirlenebilecek.”

“...”

“Uğur kızıma söyle, teşekkür edilecek bir şey yok. Bunları yapmamız zaten görevimiz. Aksini düşünemem bile.”

“...”

“Sizler de sağ olun, güzel kızlarım. Umut, bak ne soracağım, sizin de kermeste satabileceğiniz bir şeyler var mı?”

“...”

“Anlıyorum. Siz de haklısınız o kadar koşturmanın içindeyken el işi ile uğraşmaya vakit mi kalır. Ama yine de temiz, eski giysinizden, okunmuş kitabınıza kadar her şeyi satabilirsiniz. Aklınızda olsun.”

“...”

“Tamam, sen bana haber ver, ona göre ben sizin için de masa tutarım.”

“...”

“İyi geceler, herkese çok selam söyle.”

Yunus, annesinin telefonu kapattığını duyana kadar koridorda dolanmış, duymamak için de şarkı mırıldanmıştı. Ama aklı sadece neler konuşulduğunda takılıydı. Acaba kendisini sormuş muydu? Annesine soramazdı. Erhan'a da soramazdı. Çıldıracaktı. Nasıl olur da arkadaşım dediği birine bu kadar tutulurdu? Üstelik onsuz tek bir an geçirmek istemezken nasıl ondan uzak durabilirdi?

Yunus, mutfağa girdiğinde, Erhan annesine telefon konuşmasını soruyordu. Kızların el işleri ile arasının olmadığını söylüyordu annesi. Umut, yine de bir şeyler düşüneceğini söylemişti. Kek ve kurabiye yapabilirim, demişti. O da çok satılan, aç olanların en çok rağbet ettiği masalardan olurdu. Kötü fikir değildi. Yılbaşı gecesi getirdikleri yemeklerin lezzetinden, becerikli oldukları anlaşılıyordu. Annesi bunları sıralarken Yunus da dikkatle dinliyordu.

Erhan, Yunus'un telefon konuşmasını merak ettiğini bildiği için asıl bomba sorusunu sordu.

“Umut'un sesi neden değişikmiş? Hasta mıymış?” Yunus, soruyu duyar duymaz annesine bakıp, “Umut hasta mı? Nesi varmış? Kötü müydü sesi?” sorularını sıraladı. Erhan ve Meliha Hanım, Yunus'a bakıp belli etmeden bir de birbirlerin baktılar. Meliha Hanım, oğullarının aşk hayatına asla müdahale etmezdi ama neyin ne olduğunu da anlardı. Şu an olduğu gibi durumlarla karşılaştığında ise fırsatı kaçırmazdı.

“Canı sıkkınmış. Ne olduğunu söylemedi. Sanırım özel bir durum. Erkek arkadaşı var mı? Belki ayrılmış ona üzülmüştür?” Oğlunun renginin atmasına üzülse de bir telefon açamayacak kadar aralarının bozulacağı neler yaşandığını merak ediyordu.

“Yok, erkek arkadaşı!  Yani yoktu. İki gündür konuşmadık. Yeni biri var mı bilmiyorum.”

“O kadar kısa sürede tanışıp ayrılıp üzülecek bir kıza benzemiyordu.”

“Öyle biri değil zaten.”

“Allah Allah, neye üzüldü, neye sıkıldı acaba?”

Erhan, Yunus'un haline acıyıp başka bir mazeret buldu, “Yılbaşından önce işlerinin çok olduğunu, ocak ayının en az yarısına kadar da yoğun olacağını söylemişti. İşle ilgilidir. Önemli değildir.” dedi.

“Evet ya işleri yoğundur. Yoksa hastalanacak olabilir mi? Bazen hastalık da halsizlikle insanı deli eder ya. Öyle olmasın?” Yunus yine de rahat değildi. Ya gerçekten hastalanıyorsa?

“Yarın ara sor bari. Bu kadar merak ettiğine göre!” Babası en sonunda dayanamamış, oğlunun aramasını söylemişti.

Alihan Bey de Yunus’taki değişimi görüyordu. Ama oğullarını annelerine havale edeli çok olmuştu. Meliha'sı hepsinin hakkından gelebilecek kadar güçlü bir kadındı.

“Ararım belki.” Aramayacaktı. Belki Onur biliyordur ve Sedat'a söylemiştir! Sedat'ın gelmesini beklerken zaman geçmiyordu. En iyisi odasına gidip çalışmaktı.

Diz üstü bilgisayarını açtı. Çalışırsa vakit daha çabuk geçebilirdi. 

Sedat eve geldiğinde saat on bir buçuktu. Sedat için erken bir saat olsa bile yüzünden gecenin çok güzel geçtiği belliydi.

“Anlat.”

“Neyi?”

“Sedat, anlat.”

“Anlatılacak bir şey yok. Buluştuk, yemeğe gittik, sinemaya gittik, tatlı yedik, evine bıraktım.”

“Özet diye buna derim.”

“Yunus, özet mözet, Onur hakkında söyleyeceğim tek şey bu.”

“Yani, Onur, özel ve ona ait hiçbir şeyi paylaşmam mı diyorsun?”

“Aynen öyle.”

“Pekâlâ, şunu söyle, o ne düşünüyor? O da senden hoşlanmış mı?”

“Evet.”

“Bu kadar mı?”

“Bu kadar.”

“İyi öyle olsun.”

“Yunus, gece çok güzeldi ve ben hala etkisindeyim, anlatmıyorum diye bana tavır yapma. O gerçekten çok özel ve öyle kalması için de yaşananları anlatmamam gerekir.”

“Biliyorum. Zaten gerçekte sorma nedenim oydu. Anlatsaydın seni ondan vazgeçirmek için uğraşırdım. Ama sen hislerin doğrultusunda hareket ettiğine göre aynen devam et küçük kardeş. İnşallah bu kez doğru kızdır.”

“Doğru, eminim.”

“Sedat, hiç Umut'tan söz edildi mi? Hasta olabilir mi?”

“Yoo, neden sordun hasta mıymış?”

“Bilmiyorum. Annem telefon açtı bu akşam. Öyle bir şeyler konuşmuşlar ama anlayamadım.”

“Arayıp sorsaydın ya!”

“Arayamam.”

“Neden, kavga mı ettiniz?”

“Hayır.”

“Oğlum neler oluyor?”

“Sedat, onu görmek istemiyorum artık.”

“Niye?”

“Niye olacak, gördükçe daha çok bağlanıyorum. Bunu yapamam, onunla olan arkadaşlığımı kendi bencil hislerim yüzünden bozamam. En azından böyle davranarak arkadaşlığımızı askeri düzeyde bile olsa, sağlam tutabilirim.”

“Onu aramayarak, görmeyerek doğru mu davranıyorsun?”

“Birincisi, ben ondan hoşlanıyorum diye onun da benden hoşlanması gerekmez. Zaten öyle bir şey de hissetmedim. O beni arkadaşı olarak görmeye devam ediyor. İkincisi biz arkadaş olarak yola çıktık. Nasıl bir erkek, arkadaşım dediği kadına, başka gözle bakar? Ben o kadar aşağılık olmayacağım.”

“Şimdi saçmaladın işte. Neden aşağılık oluyorsun? Duygularını sen sipariş edemezsin. Değiştirmeye uğraşamazsın. Adı üstünde duygu bunlar. Kendiliğinden gelirler ve giderler.”

“Tamam, ben de gitmelerini beklerim.”

“Sen bu işi gurur meselesi yaparken belki de hayatının kadınını kaçırıyorsun. Deli misin?”

“Evet, deliyim. Ama böyle olmaya devam edeceğim.”

Kesip atmıştı Yunus. Çünkü devam ederse Sedat'ın kendisini ikna etmesinden korkuyordu. Ekrana dönüp çalışıyormuş gibi yaptı. Sedat da mesajı almış ve susmuştu.


***** 

1 yorum:

  1. Doktor uğurun sırrı ne,? Yunus ve Erhan ne yapacak ? Ve Sedat ile onur şahane :))))

    YanıtlaSil