Teoman'ın gidişinden sonra ilk işi Çınar'ı aramak oldu. Konuşmayı aktardı. Çınar'ın ara ara nefes alışverişi değişiyor, içini çektiği anlar oluyordu. Azra anlatırken, Çınar dinlerken huzursuzdu. Teoman’ın teklifinin mutsuz etmesi aralarındaki ilişkinin duygusal tarafının tahmininden daha yoğun olduğunu düşündürüyordu. Azra, umutlanmak istiyor sonra kendi durumunu ve ona yapacağı olumsuz etkileri düşünüp hemen vaz geçiyordu.
Çınar'ı, ona zarar vermeyecek kadar çok seviyordu. Bunu sağlamak için uzak durması, düşmanın ininde olması gerekiyorsa bunu yapacaktı. Başarmak için gereken motivasyon işte buydu...
*****
Teoman ile konuşmasının üstünden sekiz gün, Çınar ile son görüşmelerinin üstünden ise yedi gün geçmişti. Çınar artık kabullenmişti. Son çabalarını sergilemiş, ikna edemeyeceğini anlayınca bozuk moralle istediğini yapmasını söylemişti. Azra aslında onu rahatlatabilirdi. Fakat rahat olması belki farklı davranmasına neden olur ve başı belaya girebilirdi. Sadece ve sadece bu sebeple susmuştu.
Ona son otel buluşmasında davayı sonlandırana kadar görüşmemeleri gerektiğini söylemiş, önce Çınar’ın karşı çıkışı ile mücadele etmiş, sonra da kırgın ayrılmamak için nedenlerini sıralamıştı. Haklıydı ve haklı olduğunu ikisi de biliyordu.
Zaten otelde buluşarak çok büyük riske giriyorlardı. Teoman, halen izletiyor olmalıydı ve ne olursa olsun oteldekilere güvenmesini gerektiren bir durum yoktu. Geleni gideni izletiyor olma ihtimali Çınar’ı büyük tehlikeye sokuyordu.
Evine türlü bahanelerle gelmesi de bir yerde patlak verebilirdi. En iyisi mümkün olduğunca uzak durmaktı.
Çınar sonunda kabul ettiğinde ikisinin de yüreğine kor düşmüş gibiydi. O gecenin geç saatlerinde Azra kendi odasına geçerken son kez uzun uzun sarılmışlardı.
“Dava bittiğinde bu ayrılık da bitecek. Bunu o kalın kafana sok. Israrını ve korkunu anlıyorum ama sen de bunu anla. Yeniden yargılaman bittiğinde her şey yoluna girecek.”
“Bunu ben de istiyorum.”
“Bunun acısını senden çıkartacağım Azra.”
“Tehdit mi vaat mi?”
“Sen hangisini kabul edersen. Ama inan olsun bunun hesabını bana vereceksin.”
“Seve seve. Yeter ki o gün çabuk gelsin.”
Sonra yeniden sarılmış, öpüşmüş ve yatağın tüm cazibesine sırt çevirip o kapıdan çıkmıştı.
Bir haftada bile o kadar çok özlemişti ki kendini yarım hissetmeye başlamıştı. Artık harekete geçmeliydi. Ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk sonuç alacaklarını biliyordu. İşte bugün o gündü ve tüm hayatı değişmek üzereydi. Derin bir nefes alıp cep telefonuna uzandı.
"Merhaba."
"Azra? Umudumu kesmiştim."
"Hayır, bu hafta hatta belki de bugün arayacağımı biliyordun."
"Tanrı değilim, nasıl bilebilirim?"
"Değilsin ama kendini öyle görüyorsun."
"Seninle tartışmayacağım." Sesindeki kibir Azra'nın haklılığını gösteriyordu. "Bu telefonu teklifimi kabul ettiğin şeklinde yorumluyorum."
"Eminim öyle yorumluyorsun. Yarın akşam yemekte şartları konuşacağız."
"Şart mı? Şart falan yok."
"Şart değil, şartlar dedim. Akşam sekizde." Sonra lokantanın adını ve oraya kendi geleceğini söyleyip telefonu kapattı.
Bu konuşmanın etkisi yarım saat kadar sürdü. Sonra tekrar işlerine döndü. Teoman çoktan aklından çıkmıştı. Akşam da spor salonuna uğrayacak ve antrenman yaparak iyice rahatlayacaktı.
Nihayet düzenli olarak spor salonuna gitmeye başlamıştı. Başlarda çok aralıklı gittiği için anca her dalda ne bildiğini gösterebilmiş, hatalarını düzeltmek için bir iki hareketin üstünde durmuşlardı. İşler biraz azalınca hafta sonları ve hafta içi iki akşam çalışmalara başlamıştı. Önceki günün antrenmanı yüzünden vücudunda ağrıyan bir sürü kas vardı. Uzun süre oturmak da eklenince biraz yürüyüş yapmaya karar verdi. Öğlen paydosunu verip çantasını aldı. "Ben biraz yürüyeceğim. Gelmek isteyen var mı?" dediğinde iki genç kızın kendisine katılmasına sevindi. Tek başına kalıp düşünmektense sadece havadan sudan konuşmak, vitrin bakmak hoşuna gitti.
Kendine hep istediği, beş beden büyük gibi duran kemik rengi bir kazak aldı. Denediğinde kızlarla bir süre güldü fakat tam istediği gibiydi. Dar kotunun üstünde şaheserdi. Belki çıplak bacakların üstünde de aynı etkiyi yapardı. Kim bilir Çınar belki çok beğenirdi. Askılı saten gecelikler yerine böyle şeyleri giymeyi seviyordu. Askılı saten gecelik mi? Nereden çıkmıştı acaba bu düşünce? Teoman ve sözde yatak arkadaşları için bizzat yaptığı alışverişlerin dedikoduları yüzünden aklına gelmiş olmalıydı. Gülümseyerek Teoman’ın bir gün mosmor olacağı anı düşündü. Keyfi iyice yerine gelmişti. Pahalı olan bir başka kazağı da gözüne kestirdi. Erkek kazağıydı, kendine aldığına benziyordu ve yanında kızlar varken almayacaktı.
Düşünmeyeceğim dediği iki erkeği aynı düşünce içine çekmek tam da yapmak istediği şeydi. Onları düşünmek yerine kafasını vitrinlere çevirdi. Genç kızların keyifle baktıkları şapkaları görünce mantosunun üstüne uyacak bir tane de kendisi aldı. Çok yakıştığını kabul etti. Kızlar da aynı şapkalardan alıp takınca üçlü çok şirin olmuştu.
Yürüyüş gittikçe pahalıya patlıyordu. Oysa biliyordu yarın akşamdan sonra Teoman'ın bitmeyen jestleri, odalara yığacağı kıyafetleri, ayakkabı ve çantaları ile boğuşacaktı. Eskiden de yapardı. Sayamayacağı kadar çok parası olan ve son üç yılda bu paraları daha da katlayan biri için pek de şaşırtıcı değildi bu elbette ama Teoman yapınca anlamı değişiyordu. Onun aldıklarını onun için giymek asla keyifli olmuyordu. Hatta çok beğendiklerini bile üstünde paçavraymış gibi görüyordu.
Sevdikleri bir lokantaya yaklaştıklarını görünce yemek yemeye karar verdiler. Yemeği Azra ödemişti. Kızlar da kahve ısmarladılar. Arkadaş edinmeye başladığını görmek hoşuna gidiyordu. Aralarında sekiz on yaş fark olması sorun değildi. Belki bilseler hapis yatmasını sorun edebilirlerdi. Henüz bilmelerine gerek yoktu. Şimdilik sadece çok geniş çevresi olduğunu ve bunların büyük şirketler olduğunu biliyorlardı. Oysa hepsini ilk kez görüyordu. Bu yeni müşteriler hepsine iş yükü getiriyordu ama kimse şikayetçi değildi. Firmaları Azra takip ediyor, küçük şirketlere diğerleri bakıyordu. Böylece büronun geliri artıyordu. Orhan bey yeni yılda personele beklenenden fazla zam yapmıştı.
Ertesi akşam yanında getirdiği elbiseyi giyip makyajını tazeledi. Saçları havanın neminden biraz sönmüştü. Onları da elinden geldiğince düzelttikten sonra hazırdı. Çınar’a o akşam buluşacaklarını haber vermiş, soğuk bir konuşmadan sonra vedalaşıp kapatmışlardı.
Büronun olduğu binadan çıktığında karşısında bekleyen arabayı görüp durdu. Teoman arka koltukta oturuyor, koruması ise soğukta ayakta bekliyordu. Arka kapıyı açıp girmesini işaret ettikten sonra Azra'nın hareket etmesini bekledi.
Azra, sakin adımlarla arabaya doğru yürüdü. Sonra arka tarafa doğru bir iki adım attı. Daha sonra da elini kaldırıp bir taksi durdurdu. Şansına boş aracın kısa sürede bulunması gereksiz konuşmalardan kurtarmıştı. Korumanın şaşkın bakışları altında taksiyle yanlarından geçti. Lokantanın adını söyleyip arkasına yaslandı. Yüzündeki gülümsemeyi gizleyemiyordu. İlk golü o atmıştı!
Lüks lokantanın önünde taksiden indiğinde hemen arkasında duran arabadan da Teoman'ın indiğini gördü. Hızlı adımlarla kendisine doğru gelen adamı bekledi. Görünüşte hala sağlıklı ve dinçti. Gerçekte ise sağlık durumunun ne olduğunu çok merak ediyordu. Üç yılda sağlık sektöründe neler değişmişti araştıracaktı.
"Bu neydi?" Teoman’ın sesi son derece sertti. Aynı sertlikte yanıt verdi Azra. "Ne neydi?"
"Taksi ile gelmen. Beni adamlarımın önünde rezil ettin."
"Ah öyle ise beni hapse attır!"
"Kes artık şunu."
"Pekâlâ. İyi akşamlar. Bir daha beni arama."
Azra arkasını döner dönmez koluna yapışmıştı Teoman. Tutuşunda zorlama yoktu. Ne zaman ne yapması gerektiğini hep bilmişti. Sadece son noktaya kadar zorlamaktan vazgeçemiyordu. Azra kolunu çekip kurtardıktan sonra gözlerinin içine baktı. "Sakın bir daha bana hesap sorma."
"Hesap sormadım."
"Sordun ve sondu. Bir daha benim söylediğim şeyin aksini yaptığın an, son kez görüşmüş oluruz. Ölsem de bir kez daha seninle konuşmam."
"Niye bu kadar sertsin?"
"Neden acaba?” Sonra sadece yüzüne bakıp duygusuz bir sesle devam etti. “Ya şimdi şu lokantadan içeri girer şartlarımızın kalanını konuşuruz ya da ben, yeni bir taksi tutar evime dönerim."
"Anladım. Hadi girelim."
İkinci gol de Azra’dan gelmişti!
Şartlar açıktı. Bir yerde birlikte gözükmeleri gerektiğini düşünüyorsa önceden haber verecek, Azra'nın söylediğine uyulacak, kıyafetler çok zaruri olmadıkça alınmayacak, kimseye sevgilim diye tanıştırılmayacak, kendi evinde kalacak, peşinde birileri olmayacak... Son iki madde için çok çatışmışlar, sonunda Azra istediklerini kabul ettirmişti. Evinde kalacaktı ama takipteki adamların çekileceğini sanmıyordu. Belki biraz daha az kişiyle ve daha uzak bir takip... özellikle evinin ve kendisinin devamlı izlenmesi ile ilgili konuşurken polislerin de evini takip ettiklerini anlayıp anlamadığını çözmeye çalıştı. Tek söz etmemiş, imalı bir kelime bile sarf etmemişti. Biraz rahatlamıştı. En azından emekli polisler onun adamlarından çok daha dikkatli izliyorlardı.
Teoman arkasına yaslanırken sıkıntılıydı. Eski Azra ile yenisi arasında her geçen gün uçurum büyüyordu. Hapis yılları başka bir kadın yaratmıştı. Her erkeğin yanında isteyeceği güçte bir kadın. Bazen bakışlarında korkuyu görse de hemen ardından o bakışların kızgınlık, hırs ya da inatla parladığı bir kadın. Göremediği şeyler ise sıcaklık ve sevgiydi. Belki zamanla kazanırdı! O her savaşı kazanmamış mıydı? Eskiden o gözlerde olanı yine görecekti. Tabii kendisini affettirebilirse. Bu da Azra’nın makul taleplerine onay vermekle olacaktı. Elbette kendi bildiği yolla yapacaktı. Azra kendini özgür sanacaktı!
Akşamın devamı havadan sudan konuşmalarla geçti. Teoman çok şey sormak istiyordu. Bir iki denemeden sonra Azra'nın yanıt vermek yerine başka şeyler söylediğini fark edince vazgeçmişti. Zamanla bu sorunları da çözecekti. Şimdilik elde ettiği ile yetinmeliydi. Sakin ve yavaş hareket edecekti. Bir taşla iki kuş vuracak hem Azra’yı yakınında tutacak, herkesin neler düşüneceğini bilerek onunla boy gösterecek hem de gücünü onun üstünde kullanacaktı. Eninde sonunda istediği her şeyi yaptıracağından, çok daha fazlasını elde edeceğinden emindi.
Azra, eve de taksi ile döndü. Arkasındaki arabanın takibini telefon kamerası ile izlemişti. Teoman'ın her şeyi kendi istediği gibi yapma ısrarının bir konuşmayla sonlanmasını beklemiyordu. Eve yaklaştığında telefon açıp adamın sesini duyar duymaz kızgın bir sesle, "Şartlara eve kadar takip edilmeyecek maddesi de mi koymalıydım? Dolaylı yoldan isteklerimi yok saymanı da kabul edemeyeceğimi şartlarıma eklemeli miyim?" dedi.
"Evini görmek istedim. Eve gelmemin yasak olduğunu sanmıyordum. Bu semtte oturmak istediğinden emin misin?" Sesindeki kibir ve aşağılama midesini bulandırdı.
"Evet. Evimi de semtimi de çok iyi bildiğinden eminim. Seni ve adamlarını etrafımda istemiyorum."
Hattın ucundaki adamın derin bir nefes alıp verdiği yanıt gülümsetti Azra'yı. "Tamam." diyebilmişti Teoman. Azra sesinin tonunu değiştirmeden devam etti. "Sen ve adamların evimden, mahallemden uzak durun. Buranın sakin insanlarını rahatsız etmeyin. Takip eden, evimi gözleyen kimseyi istemiyorum. Zaten yok da deme, sana inanmıyorum."
"Kimseyi görmeyeceksin demiştim."
"Bu, onlar peşinde olacak, sen fark etmeyeceksin demek. Ben hiç olmasınlar istiyorum. Olur da birinin burnunun ucunu görürsem..."
"Anladım. Tekrar söylemene gerek yok."
Azra telefonu başka bir şey söylemeden kapatıp sokağını şoföre söyledi. Arkada izleyen araba yoktu.
Eve girer girmez yine kendini duşa attı. Bu kez daha az bulantı hissediyordu. Çünkü asıl hissettiği güçtü. Nerede nasıl olduğunu bilmediği bir an Teoman'ı yeneceğinden emin olmuştu. Güç zehirlenmesi yaşamadan bu adamı alt edecekti. Çünkü Teoman’ın o güç zehirlenmesinin pençesinde olduğunu anlamıştı. Yenilmez olduğundan emindi. Tedbir almaya devam ediyor olması bu kendini beğenmişliğini gizleyemiyordu. İlk kez başarının uzak olmadığını anladı. Tüm vücudunu yavaş yavaş yeniden sabunladı. Saçlarını bir kez daha şampuanladıktan sonra temizlendiğini hissetti. Nefesinin değdiği saçları, elinin değdiği kolları tertemizdi. Suyu kapattığında bir daha kendini kirli hissetmek istemediğini düşünüyordu. Bu adama karşı duyduğu tiksintiyi bastırmalıydı. Sonunda kazanacaklarını düşününce bunu yapabileceğine olan inancı arttı.
Duştan çıktığında sakladığı ikinci telefonunu koyduğu boş koyu renkli şampuan kutusunu aldı. Hapisteki kadınlardan birinin kocasından para saklama yöntemiydi bu. Koyu renkli plastiği iki yanından tabanına kadar kesip içine saklıyor, sonra kapağını yerine takınca sanki hiç kesilmemiş gibi gözüküyordu. Azra onu da kontrol edeceklerini düşündüğü için iki şampuan dolu kilitli poşet arasına başka bir poşet ile saklamıştı telefonu.
Yanına alamayacağı zamanlarda orada saklıyordu. Evde olmadığı bir zaman evine girmeleri zor değildi. Duşta olduğu sırada aramıştı Çınar. Peşindeki polisler eve geldiğini söylemiş olmalıydı.
"Beni aramışsın!"
"Evet... Duşta mıydın?" Önceki duşu anımsadığı sesinden belliydi.
"Evet."
"İyi misin?" Sesindeki endişe gözlerinin dolmasına neden olmuştu.
"İyiyim. Teşekkür ederim."
"Emin misin? Ağlıyor gibisin!"
"Ağlamıyorum. İyiyim. Sadece sen böyle sorunca bir an gözlerim doldu. Bu akşam iyi geçti. En azından benim açımdan."
"Öyle mi?" Çınar gerilmişti.
"Evet. Şartlarımı sıraladım. Vazgeçirmesine izin vermedim. Üstünde gücümü denedim."
"Gücünü mü... denedin?"
"Ne o sesinin hali? Ne geçiyor aklından?"
"Azra, yapma. Zaten bu işe bulaştığın için çok kızgınım, bir de alaycı olma."
"Alay etmedim, etmem. Sadece bu halin son günlerin üstüne ilaç gibi geldi."
Kararları, düşünceleri her şeyi alt üst oluyordu. İlk yapmak istediği telefonun diğer ucundaki adamın kollarına kendini atmaktı. Her şeyi geride bırakabilirdi ama bu kez de bir kazancı olmayacaktı. Çınar ile olamayacaktı. Teoman suçlarına devam edecekti. İsteklerinin sadece sıralamasını değiştirdiğini, hiçbirinden vazgeçmediğini kendine anımsattı.
"Öyle mi? Beni kızdırırken düşünecektin son günlerin etkisini." Biraz yumuşamıştı sesi.
"Kızma. Sabırlı ol.”
“Sabır mı? Ayrılmaya karar verdiğin adama diyorsun bunu!” Bu kez de kızgındı. Aslında o böyle konuştukça Azra mutlu oluyordu. Onun da üzgün olduğunu, ayrılmak istemediğini anlamak o kadar iyi geliyordu ki, Çınar sabaha kadar konuşsa susturmazdı.
“Sadece kendi adımı temize çıkartana kadar. Sonra hâlâ istiyorsan beni nerede bulacağını biliyorsun.”
“Biliyorum. Onun sana dokunabilecek kadar yakın olacağını da biliyorum... Tamam, bunu düşünmeyeceğim.” Hırıltılı nefes alışı düşündüğünü anlatıyordu. Azra bu kez de kendini zorla susturdu. Çınar biraz kıskansa ölmezdi.
“Düşünme. Gerçekten düşünme. Ona izin vermeyeceğimi bil yeter. Hem zaten çok sonra sana anlatacağım başka şeyler de olacak. Şimdilik sadece bu kadarını bilmelisin. Belge, bilgi ele geçirdikçe onu içeri tıkmaya yaklaşacağım.”
“Kendini büyük bir belanın içine atıyorsun. Bırak ben halledeyim.”
“Seni ve başkalarını yiyecek kadar büyümüş. Her zaman güçlüydü. Artık neredeyse dokunulmaz olmuş. Bunu sen de biliyorsun. Bana güvenecek. O güçlü kadınlarla baş etmeyi bilmez. Ezebileceği kadınları ister yanında. Onun gücüne tapınan kadınları. Ben aklını karıştıracağım ve çözeceğim. İşte o yüzden sen de sabırlı olacaksın.”
“Çok zorluyorsun beni.” Bir süre sustuktan sonra sakince konuştu. “Benim için çok önemlisin. En azından bunu bil ve ona göre hareket et. Sana bir şey olmasını asla istemiyorum.”
“Sen de benim için çok değerlisin. O yüzden bana güven. Seni üzecek bir şey yapmayacağım.”
“Bir haftadır doğru düzgün konuşmamamız bile beni üzüyor.”
“Ben de üzgünüm. Ama artık seninle sadece iş için görüşeceğimizi kabullenmemiz lazım. Dua edelim de hızlı çözeyim.”
“En büyük isteğim bu. Bir an önce bitsin istiyorum.”
“Bitecek.”
“Çınar.”
“Efendim?”
“Sana yarın bir kargo gelecek. Lale’den. Şaşırma.”
“Şaşırmam. Ne gelecek?”
“Sürpriz diyelim.”
“Tamam.”
Peşinde adam olmaması için yaptığı ısrarı anlatmıştı. Güvenilmeyeceğini illa birilerini peşine takacağını da eklemişti. Normal bir konuşmayı sonlandırır gibi vedalaşıp zorla kapatmıştı telefonu. Sakinleşmek ve neler yapacağını düşünmek için yatağına uzandı.
Öncelikle bilgileri nasıl toplayacağına karar verdi. Her şeyi aklına not etmeliydi. En ufak ipucu bıraktığı an Teoman’ın her şeyi çözeceğinden emindi. Önünde uzun bir zaman vardı. Acele etmeyecek, güvenini kazanacak, işini yapacak ve Teoman’ın boş anını yakalayacaktı. Sabırlı olmalı ve arada kaybettiği üç yılı en azından bir süre unutmalıydı.
Her bilgiyi evine geldiğinde Çınar’a aktaracaktı. Ezberi hep kuvvetli olmuştu. Bunu başaracağından emindi. Önemli olan Teoman’ın yanına kayıt cihazı, kamera tarzı bir şey sokabilmekti. Paranoyak adamın yıllar önce bile hediye gelen hemen her şeyi en ince ayrıntısına kadar incelettiğini biliyordu.
Yanına girecek herkesin de üstü, çantası aranır, yaka iğnesi, hatta ceket düğmesi bile kontrol edilirdi. Yine de bir yol bulmalıydı. Bunu da aklına not etti. Çınar ile konuşacaktı. O belki elinde hangi imkanlar olduğunu düşünerek bir yol bulabilirdi.
O yolu bulamazlarsa hafızasına güvenmeye devam edecekti ama önemli olan onun olmadığı zamanlarda neler konuşulduğunu öğrenebilmekti.
En son aklındaki düşünce Çınar’a aldığı kazaktı. Beğeneceğini umuyordu.
*****
“Yarın akşam bir davet var.”
“Ne daveti?”
“Bir firmanın tanıtım toplantısı. Büyük bir yatırım yapacakları için hükümetten de birileri olacak. Bolca bürokratın geleceğinden eminim.”
“Tamam, kaçta?”
“Sekizde orada olmalıyız.”
“Araba yollarsın büroya. Eve gitmeye vaktim olmaz, işim çok.”
“Ben alacağım seni. Kıya...”
“Var giyeceğim şeylerim.”
“Eminim vardır ama ben sana yeni elbiseler aldım. Onları yollayacağım, hangisini istersen giyersin.”
“Başladın yine! Gelmiyorum. Başkasını götür.” dedikten sonra telefonu kapatmıştı. On saniye sonra yeniden çaldı telefonu.
“Sakın bir daha yüzüme kapatma!”
“Sakın bir daha beni tehdit etme.” dedikten sonra tekrar kapattı telefonu. Kızdırdığını biliyordu ama bir kere taviz verirse hep isteyecekti. Telefon yeniden çaldığında ne ile karşılaşacağından emin değildi.
“Tamam, ne istiyorsan giy.”
“Tamam. Merak etme şık olacağım.” İkinci maç da onundu.
Küçük de olsa zafer kazanmış olmak moralini yükseltti. Tekrar işe döndüğünde bu moralle saatlerdir aradığı hatayı kısa sürede bulmuş, yanlış tarihe girilen bilgiyi düzelttikten sonra keyfi daha da artmıştı.
Yeni yol haritasına uygun davranacaktı. Eve davet ettiğinde gidecek, orada bolca vakit geçirmeye başlayacaktı. Bunu hemen yaparsa şüphe çekeceğini biliyordu. Bir süre Teoman’ın onun suyuna gitmesini bekleyecek, aradaki buzları erittiğini düşündüğü zaman davetlerini kabul edecekti. Bir belki iki ay sonra daha yakın olacaklardı. O süre içinde kendi tavrının netleşmesi, taviz vermeyeceğine ikna etmesi önemliydi.
O akşam spor salonunda çok çalışmış, hatta hoca ile bir süre de teke tek çalışmaya devam etmişti. Tekniğini geliştirmesi için daha çok çalışması gerekiyordu. Bir kötü düşüş ile kolunu acıttığında artık yorulduğunu kabul etti. Evine gittiğinde acıyan yerlerin hafif renk değiştirdiğini gördü.
*****
“Kolunda morluk mu var?” Fondöten ile morluğu kapatmıştı ama halen hafif bir renk farkı vardı.
“Çok dikkatlisin.”
“Nasıl oldu?”
“Spor salonunda oldu.”
“Spor mu yapıyorsun?”
“Bilmiyormuş gibi konuşma. Adamlarını çekmediğinin farkındayım. Ben de bunu konuşacaktım. Bir kez daha varlıklarını hissedersem ne olacağını biliyorsun. Uzak takibi bile aklına getirme. Ben artık eski ben değilim. O beni tıktığın hapishane bana tahmininden fazla şey kattı.”
“En çok da sivri bir dil katmış.”
“Bu inan tahmininden çok daha azı. Damarıma basma. Seninle eskisi gibi olabilmek için ya benim istediğim şekilde davranırsın ya da bu akşamdan sonra bir daha görüşmeyiz. Benim için bu daha iyi bir tercih, bunu da belirtmeliyim.”
“O kadar açık ki. Tamam, takip ettirmeyeceğim. Ama sen de bu kadar sivri olmayacaksın.”
“Bakalım, belki biraz esnek olabilirim.”
“Esnek derken?”
“Bakacağım. Şimdilik esneyeceğim hiçbir şey yok. Kurallarım eskisi kadar net ve geçerli.”
“Öyle olsun.”
Davet tahmininden kalabalıktı. Gözleri Çınar’ı aradı. Orada olmadığını anlayıncaya kadar bir saate yakın zaman geçmişti. Tanıştırırken sadece ismini söyleyen Teoman onu şaşırtıyordu. Son derece kibar davranıyordu. Eskiden olsa daha ukala hareketlerle sevgilisi gibi hava yaratmaya çabalardı. Şartlarından birinin yerine getirildiğini görüp mutlu oldu.
Orada yalnızdı aslında. Tüm kalabalığa rağmen tek başınaydı. Gözlerinin Çınar’ı aramasının nedeni de buydu. Konuşamayacak olsalar bile aynı havayı solumak moral ve güç verecekti. Şimdi tüm yaptığı isimleri kaydetmeye çalışmaktı. Telefonunun ses kaydını açmıştı. Yanlarına yeni birileri geldiğinde ekrana bakıyor gibi yapıp yeni kayıt başlatıyordu. Önemli olan bir şeyi unutmak istemiyordu.
“Haber mi bekliyorsun?”
“Saat takmamışım. Sıkıldım, o yüzden vakit hızlı geçsin istiyorum.”
“Eskiden sıkılmazdın.”
“Eskiden... Artık böyle ortamlar zevk vermiyor bana. Ama hafta sonu sen bana eşlik edebilirsin. Gideceğim yer seni mutlu edebilir.”
“Nereye gideceksin?”
"Hapishaneye! Hayatımdan üç yılı çaldığın yere.” Bu konuşmadan sonra bir şeyler söylemesini bekledi ama Teoman tek laf etmedi. Basit bir itiraf ne çok işe yarar ve zaman kazandırırdı. Hazır telefonu da kayıttaydı.
“En olmak istediğim yer.” dedi. Gerçekmiş gibi de gözlerini devirmişti Azra’ya bakarken.
“Komik olma, sana yakışmıyor. Gelecek misin?”
“Hayır. İşim var.”
“Ben de öyle tahmin etmiştim.”
“Neden gidiyorsun? Seni o kötü günlere götürecek şeyleri niye yapıyorsun? Ben olsam bir daha önünden geçmem.”
“Orada arkadaşlarım var. Hem ziyaret edeceğim hem de biraz bir şeyler götüreceğim.”
“O zaman birileri sana eşlik etsin. İhtiyaçları neler? Ben de biraz yardım edeyim.”
“Hayır, sakın... Sakın bir şey alayım deme onlara.”
“Neden?”
Tam yanıt verecekken yanlarına gelen biri konuşmayı kesmişti. Azra bir daha aynı konuyu açmadı. Nedenini bir daha sorsa “Senin kirli paran orayı kirletmemeli.” diyecekti. Partiden ayrıldıktan sonra evine bırakmasına izin verdi. Küçük tavizi buydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder