Poyraz onu izliyor, her hareketi ile biraz daha bağlandığını hissediyordu. Âşık olduğundan emindi artık. Çünkü bunların tamamı kendisine çok yabancıydı. İlk kez böyle hissediyor ve kaybetmekten korkuyordu. İnsanların aklına gelen olumsuzlukları mutlaka yaşadıklarına inanırdı. O yüzden bir an beynine üşüşen olumsuzlukları bir kenara bıraktı ve Alize’nin de bir gün kendisine âşık olması için dua etti. Dualarının yıllar öncesinden kabul olduğunu bilmeden!
Havadan sudan, ekonomiden konuştular. Fonda çalan müziğin de rahatlatması ile konudan konuya atlayarak konuşuyorlardı. Bu arada Alize iştahla karidesleri somonları kalamarları yiyor, arada şarabından küçük bir yudum alıp neredeyse bir kedi keyfiyle mırıldanıyordu. Poyraz ise onun iştahla yemesini izliyordu. Alize, dayanamamış, kendisine yiyecek gibi bakan adama bir parça somon uzatmıştı. Poyraz hafif alaycı bir sesle,
“Emin misin paylaşmak istediğinden?”
“Fazla nazlanma anında geri çekerim elimi!”
Poyraz, elini çekmesinden korkmuş gibi hemen o eli kendi eline hapsetmişti. Tuttuğu eli yavaşça ağzına yaklaştırdı. Çatalın ucundaki somon parçasını ağzına attı. Alize’yi taklit ederek keyfini çıkartarak yavaş yavaş yedi. “Gerçekten çok güzelmiş. Bu şerefi neye borçluyum?”
“Kıymetini bil işte. Somonumu paylaştım seninle.”
Poyraz, küçük parça somonun bu kadar büyük anlam taşıyacağını rüyasında görse üstünü örterdi. Şimdi ise o somonun aynı çataldan paylaşılmasında müthiş bir erotizm yaşıyordu. Paylaşılan somonun kendisini ne kadar tahrik ettiğini fark ettiğinde daha da şaşırdı. Seks hayatı fantezilere açık olsa da bu kadar insanın olduğu, bir kısmının kendisini tanıdığından emin olduğu bir lokantada bu kadar tahrik olmak mantıklı değildi. Ama tuttuğu elin de titrediğini ve tereddütle geri çekildiğini fark etti. Alize de kendisi kadar etkilenmiş miydi? Bakışlarını kaçırdığına göre, evet.
Bu kız kendisini deli ediyordu. Konuyu değiştirmezse o masanın üstü, hayallerin gerçeğe döndüğü yer olacak, her ikisi de yüzlerce yıl unutulmayacak bir skandalın tarafları olacaktı. En iyisi iş konuşmaktı. Poyraz,
“Krizi sen de bekliyor musun? Yoksa bu Amerika’nın bir oyunu mu?” diye sorunca, Alize de etkilendiği ortamın bu kadar soğuk bir konu ile bozulmasına sevinmişti. Çünkü o somonu yiyen ağız için aklından geçenler çok başkaydı. Kendine hayret ediyor ama aklını dağıtamıyordu bir türlü.
“Kriz gelecek. Oyun mu bilmem ama kökeni Amerika olacak. Belki biraz oyun da vardır içinde.”
“Ekonomist hanım, bana ne önerirsin bu kriz öncesi?”
“Önce neler planladığınızı öğrenmem lazım, sayın genel müdür. Üstelik danışmanlık ücrete tâbi!”
“Yemek, ücret yerine geçse?”
“Benim danışmanlık ücretim çok yüksek ama!”
“Her akşam yemek ısmarlasam?”
“Bunu düşünmeliyim.”
“Düşün ama hemen her akşam birlikte olacağımızı da hesaba kat. Zorunlu ayrılıklar hariç bana katlanmak zorunda kalacaksın.”
“Eh, katlanırız ne yapalım.”
“Demek öyle gerçekten katlanılacak birisiyim. Ama tüm bu konuşmalar hala bana danışmanlık yapmadığın gerçeğini değiştirmiyor.”
Alize, iki gündür yaptıkları tüm konuşmalarda uzun vadeli bir ilişkinin sinyallerini alıyor, aynı belirtileri kendisi de veriyordu. Yine de şaka gibi yapılan konuşmaların ne kadar ciddi olduğunu anlamak istiyordu. Sorsa, aceleci olan taraf kendisi olacaktı. Sormazsa belki de merak etmediğini ya da oyunun kurallarını bildiğini düşünen Poyraz, umarsız davranacaktı. Koltuğunda sıkıntıyla hareket etti. Bir yudum daha şarap aldı. Sonra öne doğru eğildi ve sesini biraz kısıp yan masalardan duyulmayı engellemeye çalıştı. Sanki herkes kendisini dinleyecekmiş gibi geliyordu. Boğazını temizleyip söze başladı.
“Ekonomi biraz beklesin. Ama ben bunu sormazsam rahat edemeyeceğim. Başka türlü nasıl davranılır onu da bilmiyorum. Çünkü ben neysem oyum. Dolambaçlı yollar, kadınca kaprisler bilmem. Lütfen, komik duruma düşersem de yüzüme gülme olur mu? Buna katlanacak kadar mazoşist de değilim.”
“Alize, ne sormak istiyorsun açıkça sorar mısın?” Poyraz tedirgin olmuş, bu sözlerin ardından neler geleceğini bekliyordu.
“Uf sanki çok kolay da? Poyraz… Ben… Sen… “
“Ne olmuş ‘ben’ ve ‘sen’e?”
“Biz neyiz? Oh sordum işte.”
“Ne demek biz neyiz?”
Poyraz özellikle anlamazlıktan geliyordu. Korkularının yersiz olduğunu anlayınca rahatlamıştı. Alize de kendisi gibiydi demek ki. Ne olduklarının adını koymak istiyordu. O kadar kıvranması ile alay etmek istemiyordu ama karşısındaki o şeffaf, duygularını saklamayı bilmeyen kızın, bu hallerini izlemek de hoşuna gidiyordu.
“Şu an için soruyorsan, yemek yiyen iki kişiyiz. Cinsiyet anlamında soruyorsan kadın ve erkeğiz. Ya da muhabbetimize göre soruyorsan, sen danışman ben de danışanız.”
Alize, yanıta çok bozulmuştu. Üzüntüsü yüzüne yansımıştı. Sesinde de aynı kırgınlık vardı.
“Poyraz, başka yerde gül demiştim ama başka yerde alay etmen gerektiğini de söylemeliymişim. Anladım.” Neler hayal etmişti. İki gündür, başka bir dünyada yaşıyordu sanki. Ama bir anda gerçek dünyaya dönmüştü. Demek ki Poyraz için çok özel değildi. Neredeyse ağlayacaktı. Arkasına yaslandı ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Alay edilmek hoşuna gitmemişti. O masadan kalkmayı çok istese de o an titreyen bacakları buna engeldi.
Poyraz, yine değişimleri sıra ile izledi ve onu bu kadar üzeceğini tahmin edemediği için kendisine çok kızdı. Sonra daha fazla üzülmesini engellemek için hemen konuşmaya başladı.
“Anlamadın, deli kız. O kadar kıvrandığın soru aslında ne kadar saçma bilmiyor musun? Bunu anlamıyor musun? Senden o kadar çok hoşlanıyorum ki, nereye gittiğine bakmadan bu yola girdiğimi biliyorum ama nereye gitmesini istediğimi de biliyorum. Bu süreç sadece bilinen gerçeğin ispatlanması için. Ve belki de sen de bu süreçte beni sever ve benim ailemdeki lanete rağmen beni istersin.”
Doğru mu duyuyordu? 'Beni sever beni istersin!' Ne demekti bu? Ne istiyordu Poyraz? Sevmesini mi? O seviyor muydu? Bir de ne demişti? 'Lanet' Bunu ikinci kez duymuştu. Ne lanetinden bahsediyordu Poyraz? Kendisi böyle şeylere inanmazdı ki! Yine de dayanamadı, öğrenmesi gerekiyordu. Önce bunu sonra da sevmek kelimesinin ardında yatanları soracaktı.
“Ne demek ailedeki lanet?”
Poyraz, geri dönülmeyen yola girdiğini biliyordu. Ya konuşacak, ikna edecek ve devam edeceklerdi ya da her şey bu gece bitecekti. Bunu düşündüğü an kalbine saplanan acıyı ilk kez yaşıyordu. Bitmesini düşünmek bile bu kadar acıtıyorsa, ya gerçekten biterse neler hissedecekti? İnsanların aşk acısı ile yemeden içmeden kesildiğini duyduğunda hep gülerdi. Şimdi anlıyordu o söylenenlerin doğruluğunu. Alize’yi kaybedemezdi. Bunun için gereken her şeyi yapacaktı. Yine de korkutmadan gerçekleri anlatarak başlamak en doğrusuydu.
“Bu şimdi konuşulsun ve sen kararını ver. Çünkü ilk amacımı yerine getirirsem, ileride bir gün bu nedenden ötürü ayrıldığımız takdirde çok üzüleceğimi anladım. Belki seni de bugüne göre çok daha fazla üzeceğim. En başta konuşmak en doğrusu. O yüzden şimdi söyleyeceklerim tüm ilişkimizin yolunu çizecek.”
Bu sözler dudaklarından döküldükten sonra geri dönüşü yoktu. Hem duygularını hem de isteklerini anlatmalı, gerekirse o masada terk edilmeye razı olmalıydı. Ama geciktirdikçe, duyguları daha da derinleşecek ve ayrılığın acısı çok daha derinde yaşanacaktı. Kurter Holding'in yöneticisi değildi bu gece. Hayatını yönetmek istiyordu. Geleceği için adım attığının bilincindeydi. Bir an durdu ve derin bir nefes aldı, sonra konuşmaya devam etti.
” Hem duygularımı hem de isteklerimi söyleyeceğim sana. Üstelik bir aile sırrını da seninle paylaşacağım. Buna mecburum ama bir dergide yazar olduğunu da unutmuş değilim. Tek dayanağım, bana söz verirsen tutacağına olan inancım.” Aslında o söze de ihtiyacı yoktu… Sadece biraz daha süre kazanmak istiyordu.
“Hiçbir şey anlamıyorum. Nedir bu kadar gizemli olan konu?” Alize gerçekten şaşkınlıkla izliyordu tüm konuşmayı. Poyraz, karşısında sıkıntılı durdukça o da sıkılıyordu. Ne sözü istiyordu?
“Söz verir misin? Duyduklarını hiçbir yerde yazmayacak hatta kimseye söylemeyeceksin!”
Poyraz, kendisinin delirdiğinden emindi. O kadar az tanıdığı birisine ailenin en önemli sırrını söyleyecekti. Tek güvencesi de vereceği söz olacaktı. Ne zaman bu kadar yakından tanımıştı Alize’yi? Ne zaman emin olmuştu ona olan duygularından. Emindi işte. Önemli olan da buydu. Alize’ye çoktan âşık olmuştu. Âşık olduğu kadına güveniyordu. Konuşmanın sonunda gerçek duygularından bahsedecek ya da sonsuza kadar susacaktı.
Alize’nin kendisine şaşkınlıkla baktığını gördü. Aynı gözlerde ‘bana güvenmiyor musun?’ sorusu da vardı. Güveniyordu. Gözlerine baktı...
“Söz vermene gerek yok. Unut dediğimi. Anlatacağım sana.”
Alize, suskunluğunun farklı yorumlandığını görünce, “Ben yine de söz veriyorum.”dedi hızla bir şekilde. Alize, neye söz verdiğini bile bilmiyordu. Tek bildiği Poyraz için yapmayacağı şey olmadığı idi. Poyraz, aralarındaki tuhaf konuşmanın aslında karşılıklı güven duygularının ispatı olduğunu anladı. Kendisi söz verilmesini istemekten vazgeçtiği halde, Alize, neye söz verdiğini bile bilmeden vermişti o sözü. Yüreğinin hızlanan ritmi yeniden normale döndüğünde tekrar konuşmaya başladı.
“Alize, yıllar önce ailemizin temeli Savaş Kurt, yani dedem Çeşme’deki tatil köyünün içinde yer alan villasında ölü bulundu. Ben o zaman on sekiz yaşındaydım.”
Alize, o tesisin Poyraz’ların olduğunu öğrendiğinde yıllar öncesine gitmiş ve onu ilk kez takım elbisesi ile gördüğü günün, dedesinin cenaze günü olduğunu anlamıştı.
“1995 yılı mı?”
“Evet. Nereden biliyorsun?”
Poyraz şaşırmıştı. Aralarında daha neler vardı açıklığa kavuşması gereken? ‘Umarım, tüm gerekli şeyleri konuşacak kadar yan yana oluruz. Umarım, ömür boyu yan yana oluruz. Umarım…’
Alize, Poyraz’ın şaşkınlığını anlıyordu. “Sonra anlatırım. Sen devam et.”
“Ölüm nedeni kalp krizi olarak kayıtlara işlendi. Ama gerçek öyle değildi. Dedem iki kutu ilaç içmiş ve intihar etmişti.”
Poyraz cümlesi bittiğinde derin bir nefes aldı ve arkasına yaslanıp Alize’ye baktı. O gözlerde gördüğü tek şey gerçek bir üzüntüydü. Önemli haber yakalamış gazeteci bakışından çok uzaktı. Gerçek bir gazeteci olmaması mıydı neden? Yoksa olduğu gibi bir insan olması mı? O gözlerdeki üzüntü, kendisini de yıllar öncesindeki duygularına götürdü.
“Çok üzüldüm.”
“Ben de öyle. Ama asıl söylemek istediğim bu değil. Bununla bağlantılı ama!”
Poyraz yine susmuştu. Ailesinin yaşadıklarını söze dökmek zordu. Alize bile olsa dinleyen yine de zor geliyordu.
Alize, Poyraz’ın sıkıntısını anlıyordu. Bu kadar önemli bir konuşmanın o lokantada yapılmasını istemiyordu. Poyraz’ın tabağındakilerin de neredeyse bittiğini görüp, “Biraz yürüyelim mi sahilde?” dedi. Poyraz da memnun olmuştu bu tekliften. Hesabı isteyip kalktılar. Sahil tarafına geçmek için ışıkta bekliyorlardı. Yeşil olduğunda Poyraz dirseğinden tutup yürümeye başlayınca Alize bu temastan memnun olmuştu. Sahiplenilmek böyle bir duyguydu demek ki? Karşıya geçtiklerinde elini dirseğinden çekmiş, bu da içinde boşluk hissi yaratmıştı.
Sakin adımlarla sahil yolunda yürümeye başladılar. Poyraz yeniden konuşmaya başladığında birkaç dakika geçmişti. Sessizliğin verdiği huzuru paylaşmış, belki de, son kez bir arada olmanın getirdiği üzüntüyü bastırmak istemişti. Sonra cümleler kendiliğinde dökülmeye başladı. Uzatmanın faydası yoktu…
“Dedem, ailedeki tek intihar vakası değildi. Dedemin erkek kardeşi de on altı yaşında kendisini asmış. Ailede hiç konuşulmazdı o ölüm. Ta ki dedem de kardeşini izleyene kadar. Sonra… Yıllar sonra amcam da benzer bir şeye kalkıştı. Mutfakta fırının tüm ocaklarının düğmelerini açmış. Yengem, hava kararmadan eve döndüğü için çok şanlıyız. Yoksa eve girer girmez elektrik düğmesini açacak ve ikisi de ölecekti. Bu kez polisten gizledik. Ölüm yoktu ama zehirlenme vardı. Kaçak olduğunu söyledik hastaneye. Tüm tesisatın değişmesi de bu söylediğimizin ispatı gibiydi. Amcam o olaydan beri eskisi gibi değil. Hastanede fark etmişsindir içine kapalı yaşıyor artık. Neredeyse hiç konuşmuyor. ”
Poyraz, Alize’nin gözlerinde ayıplamayı aradı. Oysa gördüğü ilgi ile dinleyen bir yüzdü. Tek bir suçlama yoktu.
“Tüm bunları neden anlatıyorsun? Ailende bu tarz vakalar olması senin suçun değil ki.” Alize, Poyraz’ın sıkıntısını yanlış anlamıştı.
“Ailemde bu bir nevi lanet! Ailede tüm erkekler intihar ediyor. Şimdilik buna kalkışmayan babam ve ben varız. Ama bu durum, ne zaman bunu deneyeceğimizi bilmediğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Üstelik bunun duyulması holdingin tüm itibarını yok eder ve şu an ki durumdan çok daha kötü olur.” İşte asıl gerçek buydu ve Alize’nin tepkisi şimdi önemliydi. Alize ise duyduklarına inanamaz bir bakışla,
“Şimdi sen bana, bir gün intihar edeceğini mi söylemek istiyorsun? Kim böyle bir şeyi bilebilir ki?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder