28 Nisan 2015 Salı

Alize & Poyraz 27. Bölüm

Poyraz, Alize’nin tavrına şaşırmamıştı. Kendisi de iki yıl önce böyle bir şey söylense, kahkahalarla güler ve ‘saçmala’ derdi. Ama artık diyemiyordu. Çünkü bilimsel açıklamalar yapılmıştı. Hiç anlamadığı ama doktor tarafından açıklanan rahatsızlık genetikti.

“Gittiğimiz psikologumuz bunun mümkün olduğunu söyledi. Tüm aile bir yıl süre ile aynı doktora gittik ve tedavi olmaya çalıştık. Umarım başarmışızdır ama bu yine de benim verdiğim bazı kararları değiştirmedi. Amcam hala devam ediyor tedaviye. İşte bu noktada sen devreye giriyorsun.”


Alize, duyduklarını anlamaya, ailede yaşanan sorunun gerçekten büyük olup olmadığını kavramaya çalışıyordu. Tek doktora gidilmişse o teşhis ne kadar doğru olabilirdi ki? Üstelik ailede intihar eğilimi irsi olamazdı herhalde. Saçmalıktı bu? Üstelik tüm bu duyduklarının kendisi ile bağlantısını kuramıyordu.

“Ben mi? Nasıl? Dur, dur önce şunu yanıtla. Tek doktorun teşhisi mi bu?”

“Hayır, tabii ki değil. Başka bir doktor daha tavsiye edildi. Aynı şeyleri ondan da dinledik.”

“Peki, ben neden devreye giriyorum?” Gerçekten anlamıyordu. Beyni durmuştu.
Poyraz denize doğru dönüp, kayaların dibindeki yüksekçe betona ayağını dayadı. Uzaklara bakarak konuşmaya başladı. Gözlerine baksa konuşamamaktan korkuyordu. Yine de o gözlerde neler yaşanacak bilmek istiyordu. Daha fazla bakamadı uzaklara. Kendisine bakan gözlerde kayboldu kısa süre. Yeniden konuşmaya başladığında sesi çok alçaktı.

“Alize, şimdi duyacakların için erken. Bunu daha sonra konuşmayı isterdim ama yemekte de dediğim gibi, sonraya bırakırsam en azından ben çok daha fazla üzüleceğim. Lütfen beni iyi dinle ve hemen karar verme, yarına kadar düşün.” Tüm hayatı o karara bağlıydı. Tüm gerçekleri en yalın hali ile anlatmalı ve ikna etmeliydi. Yirmi dört saat sonra hayatının yönü tamamen değişecekti. Olumlu ya da olumsuz ama değişeceği kesindi.

“Dinliyorum.”

“Sana yemekte, senden çok hoşlandığımı söylemiştim. Aslında bu doğru değil.” Poyraz lafını bitirmeden Alize patladı…

“Nasıl yani?” Poyraz, Alize’ye döndü. Gözlerine bakarak konuşmaya devam etti. Orada görecekleri çok önemliydi.

“Hani susacaktın? Senden hoşlanmıyorum Alize, sana aşığım. Üstelik yıllardır sana aşığım. İlk görüşte aşk dediklerinden! Ama şimdi duyacaklarından sonra dilersen bir daha görüşmeyiz. Ya da her ne olursa olsun yanımda olursun. Karar tamamen senin olacak.” İşte söylemişti. Hem aşkını, hem de hayatının bundan sonrasının ona bağlı olduğunu. Üstelik bunu söylemek ne kadar kolay gelmişti. Duyguların yoğunluğuymuş insanların dilini çözen, diye düşündü.

Alize ise bambaşka bir ruh halindeydi. Hiç ummadığı anda gelen aşk itirafı elinin ayağının kesilmesine neden olmuştu. Ayakta duramayacağını anlayıp en yakın banka doğru birkaç titrek adım attı. Poyraz da hemen yanına oturdu. Alize, gözlerindeki aşkla, kendisini sevdiğini söyleyen erkeğe baktı.

“Sen neler söylediğinin farkında mısın? Bana âşık mısın? Doğru mu söylüyorsun?”

Doğru duyduğundan emin olmak istiyordu.

Poyraz, “Sana aşığım. Seni çok seviyorum. Seninle evlenmek, seninle yaşlanmak istiyorum. Ama…”

“Poyraz! Ne aması? Yoksa evli misin?” Bir an yine kalbi duracak gibi olmuştu. Saçmaladığın fark edemeyecek kadar kafası karışmıştı. Evli olsa bilirdi elbette.

“Hayır, Alize, onu da nereden çıkarttın. Evli olup da bir başka kadınla bunları konuşacak yapıda mıyım?”

“Şimdi alınganlık yapma. Düşünemedim bir an. Saçmaladım. Az önce bana aşkını ilan eden peşinden de ama diyen bir adam var karşımda. Ne bu ‘ama’ ?”

İşte, eskilerin dananın kuyruğunun koptuğu an, dedikleri zaman gelmişti. Şimdi ne olacaksa olacaktı.

“Alize, ben çocuk sahibi olmak istemiyorum.”

Alize, duydukları karşısında şok olmuştu. Ne demek çocuk sahibi olmak istememek? Yani? Yani hiçbir şekilde çocuk istemiyor mu?

“Poyraz, seni anladığımı sanmıyorum.”

“Alize, seni çok seviyorum ve seninle evlenmek istiyorum ama çocuk sahibi olmak istemiyorum. Senin anne olmana engel olmak istemiyorum ama benimle evlenirsen bu duyguyu yaşamayacaksın. Böyle bir evlilik ister misin? İşte bunun yanıtını istiyorum senden. İlk kez birisini bu kadar sevdim. İlk kez âşık oldum. İlk kez birisiyle evlenmek istedim ama bu evliliği yalanlar üstüne kuramam. Benimle çocuksuz bir evliliğe razı mısın?”

“Neden böyle bir evlilik istiyorsun? İntihar eğilimi var diye her çocuk intihar edecek değil ya. Bak amcanın kızlarında sorun yokmuş. Sende de yok. Neden böyle bir karar aldın?”

“Bu riske giremem. Can verdiğim bir çocuğun bir gün canına kıyabileceğini bilerek yaşayamam. Aslında kimseyi bir gün canıma kıyma ihtimalim varken hayatıma da sokmak istemiyorum ama şu son bir aydır sensizlik ölümden beterdi. Neler yaşadığımı belli etmemek için çok uğraştım. Çevremdekilere kendimi kapattım. Ailemden uzak durdum. Yine de her an aklımdaydın. O röportajdan sonra seni düşünmediğim tek bir an yaşamadım. Seni o kadar çok kıskanıyordum ki asla doğru şeyler düşünemiyordum. O kadar aksilenmemin nedeni de buydu. Ama tek istediğim o an bile seni kollarıma almak, kocana lanet okuyup, doya, doya sevmekti. Evli olduğunu düşündüğüm bir kadına bunları hissetmek benim için çok aşağılayıcıydı. Yine de karşı koyamadım. Ama tüm bunlara rağmen yapamayacağım tek şey sana bir çocuk vermek. Böyle bir evlilik ister misin?”

Alize’nin sesi panik yüklüydü. “Poyraz, duyduklarım bir yandan beni çok mutlu ederken bir yandan da nasıl bu kadar üzebilir? Bu nasıl bir şey? Sen bana âşıksın, benimle evlenmek istiyorsun ama benden çocuk istemiyorsun! Unutma o çocuğa benimde genlerim geçecek. Hem belki kızımız olur. Sen de söyledin erkek çocuklarda görülüyor diye. Üstelik bilimsel bir tarafı olduğunu da sanmıyorum. Neden kendini babalık duygusunu yaşamaktan alıkoymak istiyorsun. Bilinmezlikle karar vermek ne kadar doğru?” Poyraz'ın bakışlarındaki kararlılığı görüyor ikna edemeyeceğini biliyor yine de sözlerin dökülmesini engelleyemiyordu.

“Alize, bunları yıllardır kaç kez düşündüm biliyor musun? Defalarca kez aynı şeyleri söyledim kendime. Sonra yine başa döndüm. Geçen gün hastanede neden o kadar üzgün olduğumu anlıyorsun değil mi? Aynı sorunun kız kardeşimde de olduğunu sandım. Buna dayanamam. Ailemin yaşadıklarını gördükten sonra böyle bir acıyı kimseye yaşatamam. Seni de zorlayamam. Karar tamamen senin. Ama lütfen iyice düşün.” Tüm hayatım sana bağlı Alize, lütfen iyi düşün, diyordu yüreği.

“Düşüneceğim. Ailemle de konuşmalıyım. Ama önce kendim karar vermeliyim. Bana yarına kadar süre verdin. Lütfen bu sürede sen de yeniden düşün. Senin kararın ne olursa olsun ben kararımı net olarak yarın açıklayacağım.”

“Yani bu yanıtından senin de beni sevdiğin sonucunu çıkartabilirim, öyle mi?”

“Seni on iki yaşımdan beri seviyorum ben. Dedenin öldüğü yıl âşık olmuştum sana. Cenaze gününü de anımsıyorum. Seni ilk kez takım elbiseli görmüştüm tesisin önünde. O yaz benim gri gözlü yakışıklı Tony’m din. O gün bugün bu aşk eksilmedi arttı.” Söylemişti nihayet. Aşkını böyle bir ortamda söyleyeceğini hiç düşünmemişti. Gerçi nasıl söyleyeceğini hiç bilememiş, belki de göstererek ifade ederim demişti hep. Ama söylemişti işte.

Poyraz şaşkın bir ifade ile “Tony mi? Tony de kim?” dedi.

“Tony Curtis. Kimse sana çok benzediğini söylemedi mi?” sanki konu Tony idi. Ama ikisi de bu konuşmanın az önceki yoğun duygu itiraflarından sonra, biraz nefes almak için yapıldığını biliyordu. Yine de dayanamayan Poyraz oldu. Kendisini tanımayan da Poyraz’dı. İş ortamında kök söktüren adam, Alize’nin karşısında yeni yetmelere dönüyordu.

“Hayır! Zaten konumuz Tony değil ki. Ben burada aklımı yitirmek üzereyim. Sen de beni uzun zamandır seviyorsun öyle mi? Bu nasıl bir kader?”

Poyraz içinde yükselen umudu yitirmek istemiyordu. Bir kadın için çok zor bir tercih olduğunu biliyordu ama ailesinin yaşadıklarını da biliyordu. İnsan hayatta her istediğine ulaşamıyordu. Bazen mutluluk bir ayağı olmayan masa gibiydi ama o masayı dengede tutmak için iki kişinin iki ayrı köşeden birbirine destek vermesi gerekiyordu. Alize bu desteği verip, iki kişilik mutluluğa razı olacak mıydı? Yarına kadar nasıl bekleyeceğini bilmiyordu. Şu an bile nasıl durduğunu bilmiyordu. Hiçbir zaman sevdiği kadına aşkını böyle bir ortamda söyleyeceği, böyle evlenme teklif edeceğini düşünmemişti. Hep filmlerdeki gibi bir klişe hazırlayacağını, mum ışığında bir yemekte yüzük uzatacağını düşünmüştü. Ama hayat yaşattıklarına gülmeyi seviyordu galiba. Caddebostan plajına yakın bir noktada ayakta kavga eder gibi, dikte eder gibi bir teklifte bulunmuştu. Kızın aklındaki yanıt ‘evet’ olsa bile bu tekliften sonra vazgeçeceği kesindi. Üstelik evlenmek istediği kızın sadece iki kez dudaklarına küçücük öpücük bırakmış, doğru düzgün öpmemişti bile. Belki de ten uyumları hiç yoktu. Bunlar bile önemini yitirmişti. Tek bildiği Alize’ye deli gibi âşık olduğuydu. Gerisi teferruattı.

Alize, duyduklarını hazmetmeye duygularını sıraya koymaya çabalıyordu. Vereceği karar üç beş günlük bir ilişki için değildi. Ömür boyu yaşanacak bir birliktelikti. Şu an gözünü kör eden aşk, yarın belki de hata yaptığını söyleyecekti kendisine. Yine de şu an tek istediği Poyraz’ın kollarında olmaktı. Oysa Poyraz araya neredeyse bir metre mesafe koymuştu. Alize ne yapacağını bilemiyordu. Yine ayağa kalktı. Denize doğru iki üç adım attı. Poyraz da yine takip etti. Ama mesafeyi kapatmadan!

Alize, bakışlarını, deli poyraz esen gözlere dikti. Poyraz, kendisine bakan gözlerde aşkı gördü. Kendi gözlerinde de aynı aşkın olduğunu bilmeden bakmaya devam etti. Alize, küçük bir adım attı. Sonra bir adım daha attı. Gözlerini gri gözlerden ayırmadan bir küçük adım daha attı. “Seni seviyorum.” dedi usulca.

Poyraz, o ana kadar uzak durduğu, uzak durmak için kendisiyle savaştığı kadını kollarına aldı. Sımsıkı sarıldı. Bürosundaki karşılaşmadan beri yapmak için can attığı şeyi yaptı. Kokusunu içine çekti. Boynuna ulaşmak için dokunmaya kıyamadığı saçları usulca kenara çekti. Açık alanda olduğunu unutmamak için kendisine her an anımsatıp ufak bir öpücük koydu kulağının hemen yanına. “Seni öpmek istiyorum ama burada öpemem.”

“Neden?”

“Çünkü duramam gibi geliyor.”

“Dene”

İkiletmedi Poyraz. Dudaklarına ulaştığında az önce aklında olan şeylerin hepsi uçmuştu. Ten uyumu olmayabilir mi demişti? Sadece öpüşmekle bile bu kadar uyarılıyorsa, sevişmenin sonuçlarını düşünemiyordu. Aralarındaki tutku neredeyse elle tutulacak kadar yoğundu. Biri bitmeden diğeri başlayan öpüşmeleri ikisini de deli ediyordu. “Dur Alize. Sen bari dur.” Durmuştu Alize. Ama neredeyse nefes almayı unutmuştu. Ayaklarının yerde olduğuna inanması için eğilip bakması gerekti. İlk kez tüm dünyadan soyutlanmıştı. Ne oldukları yer ne diğer insanlar hiç biri yoktu.

“Poyraz, bu neydi?” sesi fısıltı gibiydi.

“Sen de benim hissettikleri hissediyorsan, üzgünüm bunun ne olduğunu söyleyemem. Çünkü ilk kez yaşıyorum.”

Poyraz doğru söylüyordu. Hayatında ilk defa hissediyordu bu tutkuyu. İlk kez bir öpüşme ile bu hale geliyordu. İlk kez her hücresi ile tahrik oluyor, her hücresi ile tatmin olmak istiyordu.

Alize, onun kadar çok kız arkadaşı olan birisinin daha önce böyle bir şey yaşamamış olduğuna inanamıyordu. Bunu da yüzüne yansıtınca, Poyraz “ Yemin ederim, hayatımda ilk kez bir öpüşme ile bu hale geliyorum. Bu anlatılabilir gibi değil.”

“O zaman ben neler hissettiğimi anlatamazsam sorun olmaz.”

“Olmaz, canım. Sen bana böyle bak yeter.”

“Nasıl bakıyorum?”

“Aşkla.”

“Çünkü bana aşkla bakan birisine bakıyorum.”

İkisi de sevdiğinden ve sevildiğinden emindi. Hayat dört dörtlük olmayabilirdi ama ne kadar verirse o kadarıyla yetinmek gerekiyordu. Alize, Poyraz’ın kollarında olmaktan çok mutluydu. O kollarda bir ömür boyu kalabilir miydi? Evet kalırdı. Ama anne olmadan! Bunu kabul edebilir miydi? Başkalarının çocuklarını gördükçe noksanlığını hisseder miydi? Bu noksanlık sonra evliliğini zedeler, ayrılmalarına neden olacak olayları peşinden getirir miydi? Hepsi mümkündü. Ama olup olmayacağını bilemeyeceği şeyler için sevdiği erkekten vazgeçebilir miydi? Ne kadar ömrünün kaldığını bilmediği halde, onunla geçireceği belki de mutlu birkaç saati bile elinin tersiyle itebilir miydi? Tüm çiftlerin çocukları yoktu ama çok mutlu evlilikleri vardı. Bunu başarmak zor muydu? Vereceği karar buydu işte. Ömür boyu mutlu olma ihtimalinin, çok sevilme ihtimalinin olduğu bir evlilik ya da bu kadar sevilmeyeceği, sevmeyeceği, ‘belki’ mutlu olacağı çocuklu bir evlilik?

Karar basitti.

“Poyraz!”

“Efendim.” Poyraz daha adını söylediği an kararını açıklayacağını anlamıştı. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama anlamış ve yüreği kanatlanmıştı. Alize ile ilgili şeylerin içine doğması ilk kez olmuyordu. Daha öncekileri bu kadar net hissetmemişti ama yine de hissetmişti. Şimdi ise içinde yükselen umut her saniye artıyordu.

“Söyle artık Alize.” Dayanamayacaktı beklemeye…

Alize de bekletmedi. “Evet.”

Doğru duymuştu. Evet demişti, değil mi?

“Evet, mi? Yani evlenmeyi kabul mü ediyorsun?”

“Ne çabuk vazgeçtin?”

“Vazgeçmek mi? Deli misin sen? Şunu duymak için ömrümün on yılını verirdim.”

“Tek istediğim seninle geçecek mutlu bir hayat. O kadar çok seviyorum ki, sensiz bir hayatı düşünemiyorum.”

“Eminsin değil mi? Beni seviyorsun ve şartlarımı kabul ediyorsun?”

“Evet, ama benim de şartım var.”

“Söyle aşkım.” Ne kolaydı bunu da demek. ‘Aşkım’... Öyleydi gerçekten.

“Bak bir tanem, benim şartım en kısa sürede bir psikologa gitmek. Ama daha önemlisi, lütfen her sıkıntını benimle paylaş. Birlikte çözüm bulamayacağımız bir şey olmamalı. Yarından itibaren hayatımızda yeni bir dönem başlamalı. Artık nişanlı sayılırız ve yaşayacağımız her şey geleceğimizi etkiler.”

“Söz bir tanem! Her şeyi konuşacağız. Sen ne istersen yaparız. Hadi şimdi seni eve bırakayım. Yoksa geceyi kollarımda tamamlamanı sağlamak için dil dökmeye başlayacağım.”

Birkaç saat önce istenmediğini düşündüğünü unutmuştu bile Alize. Poyraz’ın kendisini ne kadar çok istediği belliydi. Ama ya onu hayal kırklığına uğratırsa? Bu gece o kadar çok şeyi konuşmuşlardı ki bir fazlası sorun olmamalıydı. Üstelik Poyraz da kendisini nelerin beklediğini bilmeliydi.

“Poyraz, sana bir şey daha söyleyeceğim.” İyi de nasıl söyleyecekti?

“Neden ses tonun değişti. Kötü bir şey mi söyleyeceksin?”

“Bu senin nasıl karşılayacağına bağlı. Şey… Ben… Benim hiç tecrübem yok. Yani, seni hayal kırklığına uğrata bilirim.” Kızarmaya başladığının farkındaydı.

“Ne diyorsun sen? Yani daha önce başka bir erkek olmadı mı?” Poyraz bunu o kadar şaşkın bir ifade ile sormuştu ki, Alize artık kulaklarına kadar kızarmıştı. Bu yaşına kadar kimsenin olmaması çok mu anormaldi? Değildi herhalde. Ama ya Poyraz kendisinin kimsede istek uyandırmadığını düşünürse? Olsun, yine de söyleyecekti. Belki de o kadar önemsemezdi. Kendisi öğretmeyi tercih ederdi.
“Hayır olmadı.” Yüzüne bakamıyordu artık.

Poyraz yüzünü yukarıya kaldırıp, o masum bakan, ama aşkla yakan gözlere baktı. Tüm sevinciyle konuşmaya başladı.

“Alize, sen delisin. Bundan şu an kesinlikle emin oldum. Biz erkeklerin en çok istediği hediyeyi veriyor ve bunun için üzülüyorsun öyle mi? Biz benciliz bir tanem. Bir sürü kadınla birlikte olsak da âşık olduğumuz kadının ilk erkeği olmaktan daha çok memnun olacağımız bir şey olamaz. Şu an bana dünyaları verdin. Tuhaf bir döngü ama aşk işin içine girdi mi galiba erkek de tecrübesiz. Âşıklar arasında yaşananların seksin dışında bir sevişme olduğu söylenir. Bunu ikimizde ilk kez yaşayacağız. Üstelik bunu düğün gecemizde yaşayacağız.”

“Ben, illa düğün gecesine kadar bekleyelim demedim ki. Sadece aramızda sır olmasın dediğin için söyledim. Ya ben beklemek istemezsem?” Bunu Alize mi söylemişti? Kendi ağzından çıkana inanamıyordu ama bunları gerçekten isteyerek söylemişti.

“Bak hayatım, madem böyle bir ödül var. Ben de düğünümüze kadar bekleyeceğim ama sakın aylar sonra bir düğün yapacağımızı sanma. Yarın akşam size geleceğiz. Her şey usulünce olmalı. Ailem sosyeteye mensup olsa da, geleneklere çok bağlıdır. Her şeyi tam yapmak isteseler de bu kez ben engel olacağım. En fazla üç hafta içinde evlenmiş olmalıyız. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum.” Sözleri bitince karanlıkta gözükmeyen, ama orada olduğunu bildiği çillerinden öpmeye başladı.

“Ben de.” Küçük öpücüklerin arasında verdiği yanıt, Alize’nin de ne kadar istekli olduğunu gösteriyordu.

Poyraz, “Böyle konuşup beni azdırma. Hadi seni eve bırakayım. İstersen ben de geleyim birlikte açıklayalım ailene durumu.”

“Doğru olmaz. Bu akşam ben konuşurum. Yarın sana haber veririm.”

Eve gitmeden önce sahildeki banklarda biraz daha oturmuşlardı. Hem geçmişten hem gelecekten konuşup, her cümlenin sonunda uzun uzun öpüşmüşlerdi. Poyraz rakiplerinin kendisini bu halde görse çok eğleneceğinden emindi. Hiçbir şeyi umursamıyordu o an. Tek umursadığı kollarındaydı. Saat on biri geçtiğinde artık eve gitmesi gerektiğini söylemişti Alize. Hemen kalkmışlardı. Ailesi ile konuşmalı, yarın Poyraz ve ailesinin geleceğini söylemeliydi. Annesi son dakikada çıkan bu misafirliğe ayrı kızacak, kendisine anlatmamış olmasına ayrı kızacaktı. Hele bir de torun gelmeyeceğini duysa, asla onaylamazdı bu evliliği. En doğrusu söylememekti.

“Poyraz, bebek istemediğimizi aileme söylemeyeceğim. Ya sen?”

“Karşı çıkacaklarından mı korkuyorsun?”

“En başta böyle bir kararla başlamamızı istemezler. Sonuçta evlenmek de çocuk yapıp yapmamak da bizim kararımız ama yine de karşı çıkacaklardır. Ben evliliğimize sorunlu başlamak istemiyorum. Kim bilir belki bir gün kararın değişir.”

Arabada derin bir sessizlik oldu.

“Alize, bir gün kararım değişmeyecek. Lütfen iyi düşün. Seni zorlamak istemem ama kazara hamile kalmanı da engellemek için her türlü tedbiri alırım. Bu konuda kararım kesin.”

“Ben sana yanıtımı verdim. Seninle, bu şartı kabul ederek evleniyorum. Az önce söylediğim de, bir gün sen çocuk istersen benim buna zaten hazır olduğumdu. Seni seviyorum ve seninle evlenmek istiyorum. Bebek sahibi olmak için değil. Seni sen olduğun için istiyorum. Anladın mı?”

“Hem de çok net, hayatım. Seni tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum.”

Elini uzatıp kucağında kavuşturduğu Alize’nin elini alıp dudaklarına götürdü.

“Dilersen geleyim birlikte konuşalım. Ellerin buz gibi olmuş tedirgin olduğun belli. Ya da yarın ben gündüz geleyim tanışalım ailem Pazar günü gelsin? Olur mu? Daha rahat hisseder misin kendini?”

Alize uzanıp yanağına öpücük bıraktı. “Bu akşam konuşup hallederim. Heyecanım, sevdiğimi söyleyecek olmamdan. Çünkü seni bunca yıldır sevdiğimi Aslı bile yeni öğrendi. Bunu sesli söylemek güçmüş. Bu arada Aslı beni öldürecek. Bugün onu arayacaktım ama çok geç oldu. Yarın da sizin geleceğinizi öğrenince beni kesin parçalayacak.”

“Pekâlâ, o zaman ona söyle Pazar sabahı hep birlikte kahvaltıya gidelim. Böylece ben seni korurum.”

“Desene ben koruyucu meleğimle evleniyorum. Allah'ım buna inanamıyorum. Ben Tony’imle evleniyorum.”

“Şu Tony meselesine uyuz olmaya başladım. İlk aşkın ben değil oymuş belli oldu.”

“Bana kıskanç diyene bak. Seksen yaşındaki adamı kıskanıyor.”

“Olsun sen onun bu haline değil eminim gençlik haline âşık oldun. Bu da kıskanmam için yeterli bir sebep.”

“O gençlik hali senin kadar yakışıklı değil ki. Sen gri gözlümsün.”

“Bir göz farkıyla onu geçtim yani?”

“Of senin koskoca holdingi yönettiğine inanmak mümkün değil. Çocuk gibisin. Kıskanç sevgilim seni çok seviyorum.”

“Ben de seni sevgili kıskancım.”

“Poyraz… “

“Sor bakalım. Naz en son ne zaman aradı mı diyeceksin?”

“Eh yakındı. O ararsa söyleyecek misin evleneceğimizi?”

“Elbette. Bir gün sana Naz’ı anlatırım ama şimdi değil. Lütfen ona karşı çok ön yargılı olma. O iyi biri.”

“Tamam.”

“Of Allah'ım bu tamam kelimesi bile kıskançlık kokuyor.”

“Bana eski sevgilini iyi biri diye anlatırsan ben de kıskanırım. Dünyanın en iyisi bile olsa eski sevgilin olması benim ondan nefret etmem için yeterli sebep. Aman neyse tadımı kaçırmak istemem. Ne de olsa her cümlemin başında kullandığım ‘eski’ kelimesi beni mutlu etmeye yetiyor.”

“Alize, olaylara bakış açına bayıldığımı söylemiş miydim?”

“Hayır, ama duyduğum iyi oldu. Şimdi… Ailemin soracağı yüzlerce soru var ve ben hiç birinin yanıtını bilmiyorum. Mesela! Nerede oturacağız?”

“Beykoz’da bir sitemiz var. On villalık bir site. Yedi tanesinde bizler varız. Üçü de büyük halalarımın ama onlar boş duruyor. Dilersen orada otururuz. Dilersen de başka yerden ev tutarız. Sen bilirsin.”

“Ev varken neden başka yerden ev tutalım? Sen parayı kolay mı kazanıyorsun?”

“Sen biraz pinti misin?” Alize kahkahalarla gülüyordu. Ekonomi uzmanına pinti demek ona iltifat etmek gibiydi.

“Evet, evlendikten sonra kuru ekmeğe papara yapacağım.”

“O da ne?”

Güle eğlene evin kapısına gelmişlerdi. Poyraz avucundaki elin ısındığını yüzünün de normale döndüğünü görmüştü. Kendisi de ailesi ile konuşacaktı. Gerçi babası, Ilgın eve çıkınca annesine, Poyraz ile Alize’nin hastanedeki hallerini anlatmış, oğlunun bu kez ciddi olduğundan emin olduğunu söylemişti. Annesi de sabah erken çıkan oğlunu sıkıştırmış sadece “Alize’yi almam lazım anne akşama konuşuruz.” yanıtını almıştı. Ama daha o konuşma gerçekleşmemişti. Bu akşam Poyraz da benzer bir durumda olacaktı. Annesi yarın akşam için planladıkları ziyaretin çok erken olduğunu söyleyecek, bin dereden su getirecekti ama Poyraz’ın mazeret dinleyecek hali yoktu. Başındaki bir sürü derdi bir kenara bırakmış önceliğini aşka vermişti. Evlendikten sonra yine koşuşturmanın içine girecekti ama evde kendisini bekleyen eşi olduğunu bilerek koşturmak kolay olacaktı.

Düşüncelerinden sıyrılıp Alize’ye döndü. “Hadi aşkım, git konuş ve yarın benim için hazırlan. Sakın unutma seni çok seviyorum. Hem de uzun zamandan beri.”

“Benim kadar uzun olmasa da bunu bilmek beni mutlu ediyor. Umarım aksilik çıkmaz. Her şey istediğimiz gibi yürür.”

“Öyle olacak. Çok mutlu olacağız.”


Alize, eve girdiğinde annesi ile babasını ikili koltukta yan yana film izlerken buldu. İkisi de ses çıkartmadan el sallayıp yine televizyona dönmüşlerdi.

“DVD mi izliyorsunuz yoksa televizyon yayını mı?” Annesi yanıt verdi.

“DVD neden sordun?”

“Bir şey konuşmam lazım ve hemen konuşmam lazım.” Sesindeki heyecan ikisinin de dikkatini çekmişti.

“Neymiş o beklemeyecek konu? Yarım saate biter. Sen de bu arada hepimize güzel bir sütlü kakao hazırlarsın.” Annesinin umursamaz tavrı tuhaf gelmişti. Demek öyle Suzan Sultan, dedi içinden.

“Olur, elbette hazırlarım. Bu arada Poyraz’lar yarın akşam beni istemeye geliyor.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder