Ferhat, daha sonra
hiç acele etmeden telefonu kapattı. Yavaş adımlarla arabaya doğru yürüdü.
Direksiyona geçtiğinde yeni görevini düşünmeye başladı. Ayşe Sevengül…
Çok güzel bir kızdı. Kendisi ise bu kızın hayatına sızması gereken erkek. Bunun için de aslında bir haftası vardı. Bu bir haftada hayatının bir parçası olmalıydı. Bu akşamki tanışma ve sonraki gelişmeler iç açıcı gibi gözükmese de kötü değildi. Yarın tepkisini belli eder diye düşündü. Bir haftadan sonra ise konuşturmanın yollarını arayacak, her türlü denemeyi yapacaktı. Bu güne kadar başarısız olduğu bir görevi olmamıştı. Bu kez de başaracaktı.
Aden, eve girerken yine normal haline dönmüştü. Tüm tedbirlerini yeniden gözden geçirmişti. Her şey bıraktığı gibiydi. Çok yorgundu. Sinirleri de oldukça yıpranmıştı. Eski tip termosifonu yakıp suyun ılınmasını beklemeye başladı. Banyo sudan önce ısınmıştı. Ev sahibi bu nuh nebi den kalma termosifonuyla gurur duyuyordu. Aden ise nefret ediyordu. ‘Lanet olsun, o kadar paraya el süremiyorum. Burada sefillik çekiyorum… Hem de kocaman bir hiç için. ‘ düşünceleri son bulmadan gözlerinden yaşlar yuvarlanmaya başladı. Duşu açıp akan suyun altına girdiğinde hıçkırıklarını tutamıyordu. Sinirlerinin daha fazla dayanamayacağını anladığından, kendisini susturmaya da uğraşmıyordu. İçi biraz rahatlayana kadar ağladı. Sonra havluya sarınıp yatak odasına gitti. Askılı bir geceliği üstüne geçirip, havluya sarılı saçları ile yatağa uzandı. Biraz rahatlamıştı. Çok nadir zırhından sıyrılırdı. Çabalarının tam neticesini alacağı gün yaşadığı kötü olaylar gözyaşları ile akıp gitmiş gibiydi. Şimdi sakin kafa ile tüm günü gözünün önünden geçirmeye başlamıştı.
Çok güzel bir kızdı. Kendisi ise bu kızın hayatına sızması gereken erkek. Bunun için de aslında bir haftası vardı. Bu bir haftada hayatının bir parçası olmalıydı. Bu akşamki tanışma ve sonraki gelişmeler iç açıcı gibi gözükmese de kötü değildi. Yarın tepkisini belli eder diye düşündü. Bir haftadan sonra ise konuşturmanın yollarını arayacak, her türlü denemeyi yapacaktı. Bu güne kadar başarısız olduğu bir görevi olmamıştı. Bu kez de başaracaktı.
Aden, eve girerken yine normal haline dönmüştü. Tüm tedbirlerini yeniden gözden geçirmişti. Her şey bıraktığı gibiydi. Çok yorgundu. Sinirleri de oldukça yıpranmıştı. Eski tip termosifonu yakıp suyun ılınmasını beklemeye başladı. Banyo sudan önce ısınmıştı. Ev sahibi bu nuh nebi den kalma termosifonuyla gurur duyuyordu. Aden ise nefret ediyordu. ‘Lanet olsun, o kadar paraya el süremiyorum. Burada sefillik çekiyorum… Hem de kocaman bir hiç için. ‘ düşünceleri son bulmadan gözlerinden yaşlar yuvarlanmaya başladı. Duşu açıp akan suyun altına girdiğinde hıçkırıklarını tutamıyordu. Sinirlerinin daha fazla dayanamayacağını anladığından, kendisini susturmaya da uğraşmıyordu. İçi biraz rahatlayana kadar ağladı. Sonra havluya sarınıp yatak odasına gitti. Askılı bir geceliği üstüne geçirip, havluya sarılı saçları ile yatağa uzandı. Biraz rahatlamıştı. Çok nadir zırhından sıyrılırdı. Çabalarının tam neticesini alacağı gün yaşadığı kötü olaylar gözyaşları ile akıp gitmiş gibiydi. Şimdi sakin kafa ile tüm günü gözünün önünden geçirmeye başlamıştı.
Kendi açığını yakalamak için beynini çalıştırıp duruyor hiçbir şey bulamıyordu. Sabaha karşı saat üç olduğunda bir hafta kadar geriye gidip her gününü tek tek gözünde canlandırmıştı. Artık gözleri yanmaya başı tekrar ağrımaya başladığı için düşüncelerini bir kenara bırakıp uyumaya çabaladı. Yarın, daha doğrusu bugün cumartesiydi. Erken kalkması gerekmediği için yatağına rahatça gömüldü. Kendi hatası varsa bulacak, cezası varsa çekecekti. Gözleri kapanırken aklına en son gelen Ferhat oldu. Saatlerdir tek bir an bile düşünmemişti. Uykuya dalmadan aklına gelmesine şaştı. Yine de kendi yaptığının doğru olduğuna inanıyordu. Ferhat çapkınlık peşinde koşan boş vaktini değerlendirmek isteyen bir erkekti. Kendisi ise dertleriyle boğuşuyordu. Başını yastığın altına soktu. Sonra askeriyede vazgeçtiği bu huyuna geri dönmemek için yeniden yastığını düzeltti ve başının altına koydu. Sesleri net duyabilmek için uzun zaman önce vazgeçmişti bu huyundan. Yavaş yavaş uykuya dalarken yediği yemeğin lezzeti en son aklına takılan oldu.
***
Sabah kapının sesi ile uyandı. Saat henüz dokuzdu. Zaten çok geç uyumuş, bu saatte uyandıran komşularına söylene söylene kapıya gitmişti. Üstüne bir gömleği sabahlık gibi giyip kapının deliğinden baktı. Koca bir çiçek demeti ile onu elinde tutan ufak bir çocuk gördü. Şaşkınlıkla kapıyı açıp,
“Yanlış geldin herhalde. Kimi aradın sen?”
Çocuk kendinden emin, “Ayşe Sevengül siz misiniz?” dedi. Aden, şaşkın bakışlarla çocuğun cin gibi parlayan gözlerine ve elindeki pembe lalelere bakıp duruyordu. Lale mevsimi olduğunu biliyordu ama kendisine kimin lale göndereceğini bilmiyordu.
Kâğıdı imzalayıp çiçekleri aldığında bahşiş vermek için içeri girdi. Bozukluklarla geri döndüğünde çocuk gitmişti. Bir an şüpheye kapıldı. Sonra çiçekleri incelemeye başladı. Sapların arasında herhangi bir şey görmedi. Üstündeki jelatini çıkartmadan önce ellerine ince lastik eldivenlerden giydi. Hem gülümsüyor, hem de tedbirlerine devam ediyordu. Birisi beni izlese deli olduğuma hükmeder, diye mırıldandı. Jelatinin iç kısmına kimyasal pek çok ilaç sürülebilir, bu ilaçlar sayesinde bir dakikadan kısa sürede hayata veda edebilirdi.
Küçük bir zarf vardı üstünde. Yine de zarfı açmadan şarbon korkusunu yaşadı. Üstüne geçirdiği gömlekle ağzını burnunu kapatıp tek eli ile zarfı açtı. Evet abartmıştı. Ama abarttığından asla emin olamayacağı için her zaman tedbirli olmak zorundaydı.
Zarfta “Bana “anlayış” göster ve lütfen güzel bir yerde kahvaltı etmemi sağla. Ferhat.” Yazıyordu. Önce tebessüm etmeye başlamıştı. Ta ki evini bilmediği aklına gelene kadar! Nasıl bulmuştu kendisini? Kimdi bu Ferhat Kaya?
Cama doğru yürüdü. Tedirginlikle sokağa baktığında karşı kaldırımda duvara tek omzunu yaslamış dairesine bakan erkeği gördü. Eli ayağı dolandı. Bu kadar kolay bulunmak pek hoşuna gitmemişti. Fütursuzca cama bakan erkek ise, yüzünde gülümseme ile parmaklarını açıp on rakamını gösterip dudakları ile ‘dakika sonra bekliyorum’ diyordu. Aden bu zorlamaya hayır demek istiyordu. Yine de pembe lalelerin “anlayış” çağrısına hayır diyemediğini fark etti. Mahallesinde olay çıkartmak istemiyordu. Dün sokağa bile sokmadığı adam, bu gün evinin karşısına kamp kurmuş durumdaydı. Hızlı düşünmeliydi. Daha fazla dikkat çekmemeliydi. Zaten yeterince ilgi odağı olduklarından emindi.
Kafası ile onaylayıp hazırlanmak için yatak odasına gitti. Her zamanki kıyafetlerinden birini geçirdi üstüne. Kot pantolon ve beyaz gömlek! Saçlarını yine örmüş, dişlerini fırçaladıktan sonra hafif bir makyaj yapmıştı. Saatine baktığında on iki dakika olduğunu gördü. Acele etme isteğini bastırdı. Birkaç dakika daha bekleyemeyecekse sorun yoktu. Zaten çok da meraklı değildi buluşmaya. Yine de evden çıkmadan gerekli tedbirleri almış, on dakikalık süreyi on sekiz dakikaya çıkartmıştı. Sokak kapısına gitmeden önce camdan baktı yine. İşte orada bekliyordu!
***
Sadece dört basamaktan oluşan merdivenleri sakin adımlarla indi.
Kapıdan çıktığını gören Ferhat, hemen karşı kaldırıma geçmiş, elini uzatıp
kısaca sıkmıştı. İzleyen gözlere fazla malzeme vermeye gerek duymamıştı. Amacı
dedikodu çıkartmak değil, Ayşe’yi baştan çıkartmaktı. Aden ise Ferhat’ın
aklından geçenlerden habersizdi.
“Dün açık ve net, görüşmek istemediğimi ifade ettiğimi sanıyordum.”
“Sana da günaydın Ayşe, evet güzel bir sabah.”
“Bana kelime oyunları yapmayın. Sadece sizi orada görenlerin daha çok merakı uyanmasın diye davetinizi kabul ettim. Ayrıca evimi nasıl öğrendiniz? Hah benim ki de soru. Dün sinemaya kadar beni takip eden, akşam evime kadar takip etmeyecek mi? Aptalca bir soru oldu.”
“Yanıldın. Seni takip etmedim. Köşeden izledim. Arada fark var.”
“Fark falan yok. Amacınız evimi öğrenmekti. Başarmışsınız da. Dairemi nasıl buldunuz?”
“Ben bulmadım. O ufaklık buldu. Giriş dairesi olduğunu bakkal söylemiş. Mahalle sakinleri konuşmayı seviyor galiba?”
“Eminim onlara da rüşvet vermişsinizdir.”
“İnan sadece ufaklığa bahşiş verdim. Bakkal senden kurtulmak isteyen biri sanırım? Hemen adresi verdiğine göre!”
“Bu ne demek oluyor? Neden kurtulsun ki benden?”
“Bilmez misin, eskiden mahalle bakkallarına “kız” hakkında bilgi sorarlarmış. Eğer bakkal “iyi” diye yorum yaparsa kızı istemeye öyle gidermiş erkek tarafı.”
Aden kulaklarına kadar kızardığını hissettiğinden başını diğer tarafa çevirdi. Ferhat da Ayşe’nin bu haline şaşırmıştı.
“İstersen Fulya’yı da arayalım. Benden çekiniyorsan o da yanımızda olsun.”
“Sizden çekinmiyorum. Sadece sizinle vakit geçirmek istemiyorum. Zorlamayla işim yok benim. Bundan sonra da tekrarlanmazsa çok memnun olurum. Fulya henüz uyanmamıştır. Yine de arayalım. Hiç olmazsa sıkmam sizi.”
“Ayşe, bak dün şaka yaptım. Galiba haddini aşan bir şaka oldu. Senden sıkılmadım. Aksine sadece seninle vakit geçirmek istiyorum. Fulya şu an zerrece umurumda değil. Sırf sen kendini daha iyi hisset diye teklif ettim. Dilersen alırız evinden. Ya da şimdiden arayalım. Cebi var mı? Bak benim bilmemi istemiyorsan sen ara ve sonra numaraları sil. Anlaştık mı?”
“Gerek yok. O şimdi uyuyordur. Ayrıca arkadaşıma “sıkıcı” muamelesi yapmana gönlüm razı değil. Hadi gidip bir şeyler atıştıralım.”
“ Nihayet aşama kaydettik. Hadi gidelim. Ben gerçekten çok açım. Bu arada Fulya da sıkıcı değil. Sadece ben onunla değil seninle vakit geçirmek istiyorum. Ayrıca bana “siz” demeye devam edersen, tatilim bitene kadar her gün evinin önünde kamp kurarım.”
“Anlaşıldı. 'Senden' kurtuluş yok. Hadi bakalım gidelim. Arabanı sakladın mı? Yürüyerek gideceğimiz yerler var.”
“Hayır, araba saklanmadı. Bakkalın önünde duruyor. “
“Sağ ol vallahi daha güzel yer bulamazdın. Şimdi dedikodular ikiye katlanacak. Karısı korkunçtur. Herkese anlatır.”
“O zaman sen burada bekle ben alıp geleyim. Başını derde sokmak değil amacım.”
“Tamam, neyse gerek yok. Hesap vereceğim kimsem yok nasılsa. İstediklerini yapsınlar.”
“Üzgünüm. Seni zorda bırakmak istemedim. “
Konuşa konuşa arabaya kadar gelmişlerdi zaten. Ferhat kapıları açmış, sonra da binmesi için Ayşe’nin kapısını tutmuştu. Birkaç kişinin kendilerini izlediğini gördüğünde Ayşe’nin ne demek istediğini anlamıştı. Yine de kaçar gibi gitmek istemediği için yavaş hareketlerle arabayı çalıştırdı. Sakince mahalleden ayrıldı. Yolu, Ayşe tarif ediyordu. Bu kez deniz gören bir yere götürmüştü. Kartal da ada manzaralı bir lokantanın bahçesine oturdular. Biraz serin de olsa dışarıda oturmayı seçmişti ikisi de. Cumartesi Pazar brunch veren lokantada açık büfeye doğru giderken, Ferhat, önündeki bu güzel kızı tepeden tırnağa süzdü. İçeride de pek kalabalık yoktu. Rahat rahat yiyeceklerini seçip masalarına doğru yürümeye başladılar.
Üstüne oturan kotu, bel kıvrımını belli eden gömleği ile çok güzel gözüküyordu. Gözlerinin tekrar kalçalarına kaydığını fark edince kendisini toparladı. O kadar ileri gitmeyecekti. İşi kadınları yatağa atmak değildi. Sadece konuşturmaktı. Tabii sevişmek isteyenler de çıkıyordu. Bu tarz talepleri bertaraf ediyor, iş haricinde tanıdığı kadınlarla ihtiyaçlarını gideriyordu. O hatayı bir kez yapmıştı!
Yine de bu kez fiziksel etkilenmeyi yaşadığını hissediyordu. Bakalım zaman ne gösterecek dediğinde işi aklına gelmişti. Bugün henüz erkendi konuşturmak için. Ne biliyor neler yapıyor kısa sürede öğrenmesi gerekiyordu. Ama ilk bir hafta tek amacı etkilemekti. Hatta mümkünse “aşık” etmekti. Buna da bu sabah hız vermişti. Evin önüne geldiğinde ikna edip edemeyeceğini bilemiyordu. Camdan baktığı an ‘bu iş oldu’ demişti. Haklı da çıktığı ortadaydı. En azından etkileyecek imkânı bulabileceği ilk görüşme sağlanmıştı.
Masaya oturduklarında Ferhat, manzaraya bakmış sonra kafasını Ayşe’ye çevirmiş, “Burası çok güzel. İnsan gözlerini alamıyor… Ta ki seni görene kadar” demişti. Aden yine kızardığını hissediyordu. Bu kadar açık iltifatlara alışkın değildi. Ne yapacağını ne söyleyeceğini şaşırıyordu. Sadece teşekkür edebildi. Sonra da kendisine ‘silkelen ve kendine gel, adam sadece tavlamanın derdinde’ diye telkinlerde bulunmaya başladı. Gerçi bu doğal tepkileri belki de işine yarıyordu. Oyun oynamıyor gerçekten utanıyordu.
Ferhat da bu tepkilerin doğallığı karşısında şaşırıyordu. Hele o kızarıklıktan sonra doğru yolda olduğuna karar verdi. Kısa sürede etkisi altına alacaktı. Sonra iş konuşturmaya kalıyordu. Asıl zor olan kısmı konuşturmaktı. Aldıkları eğitimleri de disiplinlerini de çok iyi bildiği için açığını yakalamak zor olacak, belki de hiç yakalayamayacaktı! Çok dikkatli olması gerekiyordu.
“Dün açık ve net, görüşmek istemediğimi ifade ettiğimi sanıyordum.”
“Sana da günaydın Ayşe, evet güzel bir sabah.”
“Bana kelime oyunları yapmayın. Sadece sizi orada görenlerin daha çok merakı uyanmasın diye davetinizi kabul ettim. Ayrıca evimi nasıl öğrendiniz? Hah benim ki de soru. Dün sinemaya kadar beni takip eden, akşam evime kadar takip etmeyecek mi? Aptalca bir soru oldu.”
“Yanıldın. Seni takip etmedim. Köşeden izledim. Arada fark var.”
“Fark falan yok. Amacınız evimi öğrenmekti. Başarmışsınız da. Dairemi nasıl buldunuz?”
“Ben bulmadım. O ufaklık buldu. Giriş dairesi olduğunu bakkal söylemiş. Mahalle sakinleri konuşmayı seviyor galiba?”
“Eminim onlara da rüşvet vermişsinizdir.”
“İnan sadece ufaklığa bahşiş verdim. Bakkal senden kurtulmak isteyen biri sanırım? Hemen adresi verdiğine göre!”
“Bu ne demek oluyor? Neden kurtulsun ki benden?”
“Bilmez misin, eskiden mahalle bakkallarına “kız” hakkında bilgi sorarlarmış. Eğer bakkal “iyi” diye yorum yaparsa kızı istemeye öyle gidermiş erkek tarafı.”
Aden kulaklarına kadar kızardığını hissettiğinden başını diğer tarafa çevirdi. Ferhat da Ayşe’nin bu haline şaşırmıştı.
“İstersen Fulya’yı da arayalım. Benden çekiniyorsan o da yanımızda olsun.”
“Sizden çekinmiyorum. Sadece sizinle vakit geçirmek istemiyorum. Zorlamayla işim yok benim. Bundan sonra da tekrarlanmazsa çok memnun olurum. Fulya henüz uyanmamıştır. Yine de arayalım. Hiç olmazsa sıkmam sizi.”
“Ayşe, bak dün şaka yaptım. Galiba haddini aşan bir şaka oldu. Senden sıkılmadım. Aksine sadece seninle vakit geçirmek istiyorum. Fulya şu an zerrece umurumda değil. Sırf sen kendini daha iyi hisset diye teklif ettim. Dilersen alırız evinden. Ya da şimdiden arayalım. Cebi var mı? Bak benim bilmemi istemiyorsan sen ara ve sonra numaraları sil. Anlaştık mı?”
“Gerek yok. O şimdi uyuyordur. Ayrıca arkadaşıma “sıkıcı” muamelesi yapmana gönlüm razı değil. Hadi gidip bir şeyler atıştıralım.”
“ Nihayet aşama kaydettik. Hadi gidelim. Ben gerçekten çok açım. Bu arada Fulya da sıkıcı değil. Sadece ben onunla değil seninle vakit geçirmek istiyorum. Ayrıca bana “siz” demeye devam edersen, tatilim bitene kadar her gün evinin önünde kamp kurarım.”
“Anlaşıldı. 'Senden' kurtuluş yok. Hadi bakalım gidelim. Arabanı sakladın mı? Yürüyerek gideceğimiz yerler var.”
“Hayır, araba saklanmadı. Bakkalın önünde duruyor. “
“Sağ ol vallahi daha güzel yer bulamazdın. Şimdi dedikodular ikiye katlanacak. Karısı korkunçtur. Herkese anlatır.”
“O zaman sen burada bekle ben alıp geleyim. Başını derde sokmak değil amacım.”
“Tamam, neyse gerek yok. Hesap vereceğim kimsem yok nasılsa. İstediklerini yapsınlar.”
“Üzgünüm. Seni zorda bırakmak istemedim. “
Konuşa konuşa arabaya kadar gelmişlerdi zaten. Ferhat kapıları açmış, sonra da binmesi için Ayşe’nin kapısını tutmuştu. Birkaç kişinin kendilerini izlediğini gördüğünde Ayşe’nin ne demek istediğini anlamıştı. Yine de kaçar gibi gitmek istemediği için yavaş hareketlerle arabayı çalıştırdı. Sakince mahalleden ayrıldı. Yolu, Ayşe tarif ediyordu. Bu kez deniz gören bir yere götürmüştü. Kartal da ada manzaralı bir lokantanın bahçesine oturdular. Biraz serin de olsa dışarıda oturmayı seçmişti ikisi de. Cumartesi Pazar brunch veren lokantada açık büfeye doğru giderken, Ferhat, önündeki bu güzel kızı tepeden tırnağa süzdü. İçeride de pek kalabalık yoktu. Rahat rahat yiyeceklerini seçip masalarına doğru yürümeye başladılar.
Üstüne oturan kotu, bel kıvrımını belli eden gömleği ile çok güzel gözüküyordu. Gözlerinin tekrar kalçalarına kaydığını fark edince kendisini toparladı. O kadar ileri gitmeyecekti. İşi kadınları yatağa atmak değildi. Sadece konuşturmaktı. Tabii sevişmek isteyenler de çıkıyordu. Bu tarz talepleri bertaraf ediyor, iş haricinde tanıdığı kadınlarla ihtiyaçlarını gideriyordu. O hatayı bir kez yapmıştı!
Yine de bu kez fiziksel etkilenmeyi yaşadığını hissediyordu. Bakalım zaman ne gösterecek dediğinde işi aklına gelmişti. Bugün henüz erkendi konuşturmak için. Ne biliyor neler yapıyor kısa sürede öğrenmesi gerekiyordu. Ama ilk bir hafta tek amacı etkilemekti. Hatta mümkünse “aşık” etmekti. Buna da bu sabah hız vermişti. Evin önüne geldiğinde ikna edip edemeyeceğini bilemiyordu. Camdan baktığı an ‘bu iş oldu’ demişti. Haklı da çıktığı ortadaydı. En azından etkileyecek imkânı bulabileceği ilk görüşme sağlanmıştı.
Masaya oturduklarında Ferhat, manzaraya bakmış sonra kafasını Ayşe’ye çevirmiş, “Burası çok güzel. İnsan gözlerini alamıyor… Ta ki seni görene kadar” demişti. Aden yine kızardığını hissediyordu. Bu kadar açık iltifatlara alışkın değildi. Ne yapacağını ne söyleyeceğini şaşırıyordu. Sadece teşekkür edebildi. Sonra da kendisine ‘silkelen ve kendine gel, adam sadece tavlamanın derdinde’ diye telkinlerde bulunmaya başladı. Gerçi bu doğal tepkileri belki de işine yarıyordu. Oyun oynamıyor gerçekten utanıyordu.
Ferhat da bu tepkilerin doğallığı karşısında şaşırıyordu. Hele o kızarıklıktan sonra doğru yolda olduğuna karar verdi. Kısa sürede etkisi altına alacaktı. Sonra iş konuşturmaya kalıyordu. Asıl zor olan kısmı konuşturmaktı. Aldıkları eğitimleri de disiplinlerini de çok iyi bildiği için açığını yakalamak zor olacak, belki de hiç yakalayamayacaktı! Çok dikkatli olması gerekiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder