8 Mart 2015 Pazar

Sırlar, Yalanlar ve Kararlar 5. Bölüm

            “Ben yürüyebilecek durumda değilim. Bu akşam kendimize bir iyilik yapsak da taksiyle gitsek?”

            “Ben varken taksi ile gitmek de ne demek? Hadi gelin arabam sinemanın yanındaki otoparkta.”

            “Bak gerçekten zahmet etme, evlerimiz yakın,  taksi ile gideriz. Hem laf olur. Yabancı araba hemen dikkat çeker. Çok sağ ol.”

            “Fulya, inadı bırak. İkinizi de eve bırakacağım. Dilerseniz sokak başında indiririm ama taksi ile gitmenize izin vermem.”

Çiğdem istediğini aldığının farkındaydı. Aden’e dönüp,

            “Ayşe’ciğim bu akşam battı balık yan gider desek de Ferhat’ın bizi eve bırakmasına izin versek?”

            “Tamam Fulya, madem çok istiyorsun!”



Arabanın oraya gidene kadar bir daha konuşmadılar. Ferhat, kızlara uydurduğu adımları ile yavaş yavaş yürüyordu. Bu kadar yavaş yürünmesi de yine Çiğdem’in başının altından çıkıyordu. Bir ara kısık sesle Aden’in kulağına “Kızım saçmalama çocuk sana resmen kesik” deyivermiş, koluna da çimdiği yemişti.

            “Arabaya geldik. Buyurun bayanlar, diyerek Jeep’in iki kapısını da aynı anda açmış ve geri çekilmişti. Çiğdem hemen arka koltuğa oturmuş, Aden’e de mecburen ön koltuğa oturmak düşmüştü. Tüm bu gecenin intikamını Çiğdem’den almak için kendisine söz verdi. Durup dururken çöpçatanlığa soyunmasına mana veremiyordu. Neden bu kadar uğraşıyordu Ferhat ile yan yana oturtmak için?

Ferhat da Fulya’nın manevralarından memnundu. Niyetini anladığından beri Fulya onun için iyi bir arkadaştı. Ayşe ile aralarında oluşabilecek bir şeylere zemin hazırlayan tavırları çok sıcak gelmişti Ferhat’a. Fulya işini kolaylaştırıyordu!

Aden, ön koltukta huzursuzca oturuyordu. Çiğdem ise kendisine yolu tarif ediyor, bu arada arabasını övüp duruyordu. Hatta bir ara bakım masrafları çok mu? Benzini çok yakıyor mu? Gibi sorular sormaya başlayınca, Aden dayanamamış,

            “Satın mı alacaksın? Amma çok soru sordun” diye hafif paylamıştı. Fulya’nın somurtmasına ise Ferhat gülmeye başlamış, Ayşe’ye takılmadan yapamamıştı.

            “Nihayet Fulya’nın da tadını kaçırdın. Rahatladın mı?”

            “Çok özür dilerim, başkalarının da tadını kaçırdığımı şu ana kadar anlamamıştım. Lütfen beni müsait bir yerde indirin daha fazla tat kaçırmayayım.”

***


“O kadar leziz yemekler ve müthiş fırın sütlaçtan sonra sen bile tadımı kaçıramazsın. O yüzden durmuyorum.” Diyerek işi şakaya vurmaya çalışmıştı. Aden ise gerçekten rahatsız ettiğini düşünüp sıkılmıştı. Kendisini daha da kötü hissetmeye başlamıştı.

Çiğdem’in evine yaklaştıklarında erken inmek istediğini söylemişti Çiğdem. Ferhat, daha fazla ısrar etmemiş, iki sokak öncesinde indirmişti, Çiğdem’i. Arabada Ayşe ile kaldıklarında ne yapacağını bilememişti. Çünkü az önceki cümlesinden beri Ayşe suratını asmış oturuyordu. Kırdığını anlayıp kendini affettirmek istemişti.

            “Bak, o cümlemi unut. Çünkü tadımı kaçırmadın. Aksine bu geceme tat veren tek şeysin. Seninle tanışmış olmak başlı başına bir olay benim için. O yüzden şu son birkaç dakikamızı zehir etmeyelim. Bana evini tarif et ve cep numaranı ver. Seni yeniden görmek istiyorum. “

            “Beni evime bırakın yeter. Sizinle tekrar görüşmek istemiyorum. Ayrıca emir verir gibi konuşmalarınızı, denetlediğiniz garibanlara saklayın. Benim yeterince patronum var başımda.”

            “Ben neden bu akşam hep özür dileyen konumda oluyorum, acaba?”

            “Bilmem! Hatalarınızdan kaynaklanmasın?”

            “Ayşe lütfen bana evini tarif et ve sana ulaşabileceğim bir numara ver.  Gerçi seni ne kadar geç eve bırakırsam ben o kadar mutlu olacağım ama senin aynı şeyi hissedeceğine ihtimal bile vermiyorum. Bu akşam seni daha fazla sıkmayacağım. Fakat yeniden görmek için de elimden geleni yapacağım.”

            “Bu yoldan dümdüz devam edin, beş sokak sonra sola döneceksiniz.”

            “Bu kısım tamam! Ama hala bana telefonunu vermedin.”

            “Vermedim, çünkü cep telefonum yok. Gerçi olsaydı da vermezdim. Ben sizinle görüşmek istemiyorum.”

            “Anladım. Tamam. Daha fazla ısrar etmeyeceğim. Buradan sola değil mi? Peki sonra?”

            “Diğer köşe başında ineyim. Ben de eve kadar gidemem. Dedikodularla başa çıkamam sonra.”

            “Anlaşıldı. Yine de bu güzel akşam için çok teşekkür ederim. Seni sinemaya kadar takip ettiğimi itiraf etmeliyim. Sadece seninle konuşabilmek için filme girdim. Sadece sana yakın olmak için gişedeki kıza arka sıranızın beş koltuğunun ücretini ödedim. Ve yine sadece biraz daha yanında olabilmek için saatlerdir uğraşıyorum. Ama tek taraflı beğenilerin arkası gelmez. Her şey için teşekkür ederim. İyi geceler.”

Aden, bu kadar açık bir konuşma beklemiyordu. Yine de yapacağı hiçbir şey yoktu. Hayatında en gereksiz kişi bir erkek arkadaştı. Başındaki sorun çözülmeden hayatında değişiklik yapamazdı. Soruşturma bitene kadar Ayşe olacaktı. Suçlu bulunursa askeri mahkemede yargılanacak belki de hapis yatacaktı. Bu kadar derdin arasında bir erkeğe gerek yoktu. Ferhat’ın ısrarla “sen” diye hitap etmesine rağmen elini uzatırken yine tavrını korudu ve,

            “Asıl ben teşekkür ederim. Hem bana katlandığınız, hem yemek ısmarladığınız hem de eve kadar bıraktığınız için.”  dedi.

            “Rica ederim. İyi geceler.” diyerek kısaca elini sıktı ve inmesini bekledi.

Aden arabadan indiğinde rahatlayacağını umuyordu. Ama umduğu gibi olmadı. İçi sıkılmıştı. Evine doğru yürürken arkasını dönüp bakmamak için zor tutuyordu kendisini. Üç dört adım attığında arabanın hareket ettiğini duydu. ‘Gerçekten sıktım adamı.’ diye düşünerek adımlarını biraz hızlandırdı. Evine yaklaşmıştı. Aslında dördüncü sokaktan girse evine beş adımda ulaşacaktı. Özellikle sokağın diğer ucunda inmek istemişti. Evine hemen girdiğini görüp, öğrenmesini istememişti. Zaten bu akşam sorumsuzca davranmışlardı. İkisi de gün içinde yaşadıkları olumsuzlukların etkisiyle saçma sapan davranmış tanımadıkları bir erkekle saatler geçirmişlerdi. Daha fazla riske girmenin alemi yoktu. Ferhat belli ki çapkın biriydi. Her limanda bir sevgili mantığıyla yaşayan erkeklerdendi. ‘Kısa süre İstanbul’dayım. Burada da birkaç gün eğleneyim.’ diye düşündüğü ortadaydı.

Aden, evine yaklaştığında arkasında bir çift gözün kendisini izlediğinin farkında değildi. Düşüncelerine dalmış, hatta biraz da tedbiri elden bırakmıştı. Zaten o kadar tedbir bir işe yaramamış çalıştıkları proje birileri tarafından çalınmıştı. Yine canı sıkılmıştı. Ne filmin ne de üstüne yedikleri yemeğin tadı kalmamıştı. Kendi tadı zaten yoktu. Bir de akşam akşam kendisine kur yapan bir erkek vardı. Derin bir nefes alıp apartman kapısından içeri girdi. 

Ferhat, cep telefonunu çıkartıp bir numarayı tuşladı. Karşı taraftan gelen sesi duyduğunda tek söylediği,

            “Ayşe Sevengül oltada.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder