Huzursuzdu
Aden'in uykusu. Ertesi sabah her şeyi ardında bırakmış olacaktı. Oysa tüm gece
birbirlerini özleyecekleri ve yeniden buluşacakları günleri konuşmuşlar, ayrılmayacak
gibi sevişmişlerdi. Huzursuz uykusu sabaha karşı kendisini iyice rahatsız
etmiş, sıkıntılı bir rüya ile uyanmıştı. Ferhat'ın eli göbeğinin üstündeydi.
Yavaşça elini okşamaya başladı. Uyandırmak istemiyor o yüzden ondan tarafa
dönmüyordu. Oysa Ferhat çoktan uyanmış, Aden'i izliyor, nefes alışını bile
beynine kazıyordu. Doğru karar verdiğinden emindi. Hayatında daha fazla kalıp
ne Albay Mustafa'yı riske atabilirdi ne de kendi yalanlarını itiraf edebilirdi.
Tek yapabileceği sevgisini son kez sunmaktı. Göbeğindeki elini yavaşça hareket
ettirmeye başladı. Aden, hemen kafasını çevirdi.
“Uyandırdım mı?”
“Hayır, canım. Uyanmıştım. Saat erken uyu istersen.”
“İstediğim uyumak değil, aşkım. Sana sarılmak ve seni sevmek tek isteğim.”
Sonrası yine zevkli dakikalarla doluydu. Kısa bir uykudan sonra saatin alarmı ile uyandılar. Aden, duş için banyoyu ayarlarken Ferhat çoktan mutfağa girip kahvaltı hazırlığına başlamıştı.
“Uyandırdım mı?”
“Hayır, canım. Uyanmıştım. Saat erken uyu istersen.”
“İstediğim uyumak değil, aşkım. Sana sarılmak ve seni sevmek tek isteğim.”
Sonrası yine zevkli dakikalarla doluydu. Kısa bir uykudan sonra saatin alarmı ile uyandılar. Aden, duş için banyoyu ayarlarken Ferhat çoktan mutfağa girip kahvaltı hazırlığına başlamıştı.
Aden, tüm yaşadıklarından sonra bu evde nasıl oturmaya devam edeceğini düşünüyordu. Her yerde artık Ferhat'ın izi vardı. Onu yaşamak için bu kadar anı fazlaydı. Bu sadece acı verecekti. Tüm bunları bildiği halde dün geceyi yaşamak istemiş, tek bir anından bile pişmanlık duymamıştı. Şimdi ise nasıl ayrılacağını düşünüyordu. Ayrılmadığı takdirde yalanlarını söylemek zorundaydı. Yalanlarını itiraf ettiğinde, kendisini kabul etmezse? O zaman Ferhat'ın hayatını tehlikeye atmış olmayacak mıydı? En doğrusu bu ilişkiyi noktalamaktı. Doğru karar vermişti.
Kahvaltılarını sessizce yaptılar. Bazen Ferhat, elini tutup öpüyor, sonra yine sessizce yemeklerine devam ediyorlardı. Aden, iş için çıkmak zorundaydı. Ferhat işe kendisi bırakmak istemiş, ama kabul etmemişti. Orada ayrılık daha acıtıcı olacaktı. En iyisi evden çıkmadan vedalaşmaktı. Masayı topladıktan sonra kapıya doğru yürüdüler. İkisi de aynı anda durmuş ve sarılmıştı.
“Sakın ağlama! Sadece seni her an düşüneceğimi ve sevmekten asla
vazgeçmeyeceğimi bil.”
“Biliyorum canım. Ağlamayacağım. Ama lütfen git artık. Daha fazla
dayanamam.”
Ferhat, son kez o çok sevdiği dudakları kana kana öptü. Sonra hızla kapıya yöneldi ve bir daha arkasına bakmadan arabasına bindi.
Aden, son kez baktı ardından. Bir daha görmeyeceğini bile bile...
***
İlk kez kapıyı çekip çıktı. Ne bir tuzak ne bir tedbir! Servise
bineceği köşeye gelene kadar kendisini tuttu. Servis aracında ikinci sırada boş
yer olmasına rağmen en arkaya geçti. Atölyenin önüne gelene kadar sessiz
hıçkırıklarla ağladı. Araçtan indiğinde herkes ağladığını fark etmiş ama kimse
yanına gelip derdini soramamıştı. Sadece Veli sormak cesaretini gösterdi.
“İyiyim, sadece canım sıkkın.”
Odasına kapandığında sessiz hıçkırıklar yerini sesli hıçkırıklara bıraktı. Sesi dışarıdan duyulmasın diye yan odaya geçmişti. Yarım saat kadar sonra ekranını açtığında aşağıdan çağrıldığını belirten mesajı gördü. Bir kaç dakika sonra albayın karşısındaydı.
“Gir içeri Aden. Kapıyı da kapat.” Odanın cam duvarlarındaki tüm jaluziler kapalıydı.
Aden, albayın karşısına geldiğinde bir süre ikisinin bakışları takılı kaldı. Sonra albay masasından kalkıp, Aden’in yanına gelip kendisinden hiç beklenmeyen bir hareketle, sarıldı ve bir baba şefkati ile saçlarını okşamaya başladı. Aden, bu yakınlık karşısında yeniden ağladığını fark etti.
“Ah be güzel kızım, ne vardı bu kadar bağlanacak. Yazık değil mi o yaşlarına.”
Aden ne yapacağını bilmez şekilde ağlamaya devam ediyordu. “Özür dilerim efendim. Ama kendimi durduramıyorum. Bağışlayın lütfen.”
“Özür dilenecek de bağışlanacak da bir şey değildir aşık olmak. Ayrılık acı verici olmasa, ölümden beter denmezdi. Şimdi o gözlerini sil ve anlat bakalım. Nereye yolcu ettin. Kendisi biraz da benim denetimimde olsun! Belki yeniden bir araya gelirsiniz.”
“Takip etmenize gerek yok efendim. Boş hayaller kuramam. Artvin’e beş aylığına gitti. Ve ben bu gece onunla vedalaştım. Bir daha bir araya gelmemek üzere, uğurladım onu.”
“Keşke elimden başka bir şey gelse. Bu işleri sizlere teklif ederken bunları hiç düşünmedik. Gönül bu, ne yazık ki kendi başına hareket ediyor. Yoksa bu camiada da birçok genç ve yakışıklı erkek var. Hatta bazıları etrafında pervane oluyor ama sen görmüyorsun bile.”
“Uzun bir süre de görebileceğimi sanmıyorum. Önce kalbimdekini söküp atmam lazım. Sonrasını ise kestiremiyorum.”
“Artvin’e yakın bir üs daha var. Dilersen seni oraya atarız. Başka işleri takip ediyorlar ama yakın olursunuz. Hatta önce bu delikanlıyı da içeri alır bir güzel tembihleriz. Sonra da rahatça yaşarsınız. İster misin?”
“Ya o istemezse? İstemezse ona ne olur?”
“Yanıtını biliyorsun bu sorunun.”
“Biliyorum ve kesinlikle kabul etmiyorum. Ben dün vedalaştım. O sayfayı kapatıyorum.”
Bunları söylerken bile yaşlar iniyordu yanaklarından. Albay ise kollarında bir yandan titreyen bir yandan da ağlamaya devam eden bu genç kızın içinde bulunduğu durumu yüzünde bir sırıtmayla karşılıyordu. Kollarından ayrılmak istediğini fark ettiğinde suratındaki ifadeyi hemen değiştirmiş üzgün ve babacan ifadesine bürünmüştü.
Aden, utançla uzaklaşırken albay da yumuşacık ifadesi ile koltuğu gösteriyordu. Ne içmek istediğini sordu ve ardından sekreterine siparişleri verdi. Kendisi de yerine oturduktan sonra konuyu değiştirmek için yine projeyi konuşmaya başladı.
“Mahkemeniz bitene ya da suç sabitleşene kadar sana yeni görev veremiyorum. Sıkılıyor musun, boş oturmaktan. İstersen izin yap bu arada?”
“Yok efendim izin yapmak istemiyorum. Aksine bana verebileceğiniz bir iş varsa almak isterim. Proje falan değil. Kafamı dağıtacak beni yoracak işe ihtiyacım var.”
“Üzgünüm, şu an sana böyle bir iş de veremem. Biliyorsun, sizi uzaklaştırmam lazımdı. Ama suçlu olduğunuza inanmadığım için bunu yapmadım. Şimdi ise mahkeme sonucu gelmeden iş veremem. Ama dilersen her gün buraya inip Erhan binbaşı ile dosyada açık aramaya yardımcı olabilirsin. Böylece kısa sürede belki sonucu etkileyecek bir şey yakalarsın. Elbette sadece Erhan’ın sana sordukları üzerinden devam edebilirsin. Asla Erhan'ın izni dışında bir dosyaya bakamaz bir ekran kullanamazsın. Yine de işe yarayacağına inanıyorum.”
Aden, bu teklife şaşırmıştı. Ama kafasını dağıtacak bir şeylere ihtiyacı vardı. Sanki sorgusu devam edecekmiş gibi hissetse de daha rahat bir ortamda belki de suçluyu bulabileceğini düşünüp teklifi kabul etti. Binbaşı ile çalışmak belki de Ferhat’ı düşünmesini engellerdi.
“Erhan binbaşıya haber verelim. Hatta çağıralım burada söyleyelim. Bakalım o da bu çalışma şeklinden memnun olacak mı?”
Erhan, albayın odasına girdiğinde ilk gördüğü gözleri ağlamaktan şişmiş Aden oldu. Albay odada olmasa soluğu yanında alacağından emindi. Zorla bakışlarını albaya çevirerek selam verdi ve gösterilen koltuğa oturdu. Şimdi Erhan ile Aden karşılıklı oturuyorlardı. Albay ise Erhan’ın bakışlarını yine yakalamış ve verdiği kararı kendi içinde sorgular olmuştu. Bu yakın çalışma mutsuz üç kişi mi yaratacaktı, yoksa iki kişinin eninde sonunda mutlu olmasını mı sağlayacaktı. İşleri biraz oluruna bırakmak gerekir diye düşündü ve kararını açıkladı.
Erhan kulaklarına inanamamıştı. Aden ile mahkeme sonuçlanana kadar birlikte çalışacaklardı. Belki de gerçek suçluyu bulup kısa sürede bu yakınlık bitecekti ama Aden mutlu olacaktı. Erhan, teklif edilen çalışma şeklini kabul ederken Aden’in içinde bulunduğu duygusal karmaşayı biliyordu. Amacı Aden’e yakın olmak, bu süreci fazla hasar almadan atlatmasını sağlamaktı. Elinden geleni yapacak ve kim bilir bir gün belki asıl amacına da ulaşacaktı. Aden, belki bir gün kendisini severdi… kim bilir?
Aden ruhen orada olamadığı için iki erkeğin de bakışlarının kendi üstünde gezindiğinin, ikisinin de aklından geçenlerin birbirinden çok uzak düşünceler olduğunun farkında değildi. Kafasını kaldırdığında Erhan binbaşının bakışlarını yakaladı. Erhan, kafasını çevirirken bu çalışma şeklinin kendisi için çok güç olacağının farkındaydı.
“Yüzbaşı Aden, dilerseniz şimdi başlayalım çalışmaya. Ne kadar çabuk dosyaları bir kez daha elden geçirirsek o kadar çabuk sonuca ulaşırız.”
Albay da başı ile onaylayıp iş başı yapmalarını sağlamış oldu. Odadan çıkıp Erhan binbaşının odasına gidene kadar olan kısa yolda hiçbir şey konuşmadılar. Aden’in düşmüş omuzları çok şey anlatıyordu. Erhan onu vatana ihanet ile suçlarken bile karşısında dimdik duran genç kız, şu an tüm dayanaklarını yitirmiş gibiydi. O omuzların yeniden dimdik durmasını sağlayacaktı…
Tüm soruşturmayı bir yana bırakıp yeniden sil baştan işe soyundular. Tek fark vardı. Bu kez ikisi de çok daha rahat konuşuyordu. Saat 11.30 a yaklaşırken üst kata çıktı Aden. Kapısını on beş dakikalığına açmış, süre dolduktan sonra yine alt kata inmişti. Öğlen yemeğini yine beraber yediler. Erhan ile Aden, yemekhaneye girdiğinde masalarına davet edenler bu kez Selda ile Serpil oldu. Erhan binbaşı da onay verince masaya oturdular.
Selda ile Serpil karşılıklı oturdukları için, Erhan ile Aden de karşılıklı oturmak zorunda kalmıştı. Aden, keyfi olmadığı için suskun dururken iki iş arkadaşı bol bol muhabbet ediyor, bekâr binbaşıyı soru yağmuruna tutuyorlardı. Serpil, Selda için zemin hazırlıyor gibi gözüküyor ama Erhan binbaşıdan yüz bulamıyordu.
Selda da Erhan binbaşı ile konuşma çabalarında bulunsa da genelde başarısız olmuştu. Aden, Erhan’ın rahatsız olduğunu anlayıp yemek biter bitmez masadan kalkmak istedi. Bu kez kendisini engelleyen, Serpil'di.
“Aden, birkaç dakikan var mı? Bir şey sormak istiyorum.”
“Tabii Serpil yüzbaşı. Binbaşım, birkaç dakikaya kadar yanınıza gelmemin mahsuru var mı?”
“Hayır, Yüzbaşı Aden. Biraz arkadaşlarınla kalabilirsin.”
Erhan gittikten sonra, Serpil, Aden’i sıkıştırmaya başladı.
“Aden, sen yine sorguya mı alındın?”
“Hayır, ama dosya üstünde yeniden çalışmaya başladık. Neden sordun?”
“Derdim dosyan ya da soruşturman değil güzelim. Adamın sana bakışlarını görmeden önce, Selda için umut var mı diye uğraştım ama hayal kırıklığına uğradım. Bu adam sana aşık galiba?”
“Serpil, o adam bizim amirimiz. Ayrıca bana öyle gelmiyor. Sanırım dalgın biri, yoksa benimle ilgilendiği falan yok. Hem benim onunla en ufak ilgim yok. Sadece dosyam için bir arada çalışıyoruz.”
O ana kadar sessiz kalmış olan Selda söze karışma gereği duydu.
“Serpil’ciğim, belki iyi niyetlisin ama benim binbaşıya bir ilgim yok ki. Neden böyle bir şeye gerek duydun?”
“Sen değil miydin, ‘Aden ne şanslı binbaşı çok yakışıklı’ diyen? Belki adam boştadır diye muhabbet etmek istedim. Başka amacım yok inan ki? Ben evli olmasam kesin peşine düşerdim. Hem Aden de ilgilenmiyormuş!”
Sesi hala ima yüklüydü. Serpil her zaman için az konuşan ve genelde soğuk davranan biriydi. Bugün sergilediği tavır en yakın arkadaşı Selda’yı bile şaşırtmıştı. Tuhaf tuhaf yüzüne bakıp gülmeye başladı.
“Senden çöpçatan olmaz, vazgeç.”
“Ah nasıl unuttum?”
İkisi de bir anda sesi yükselen Aden’e bakmaya başladı. Selda sordu, “Ne oldu Aden, neyi unuttun?”
“Hiç tuzak kurmadan evden çıktım. İnanamıyorum akşam akşam tüm evi aramam lazım. Lanet olsun!”
“Kızım bir şey olmaz. Bak yangın da adi hırsızlık yapanların işiymiş. Bu kadar paranoyak olma! Zaten evde bir şey saklamıyorsun. Eminim tek kelime de konuşmuyorsun! Neden çekiniyorsun ki?”
“Demesi kolay, Serpil. Evimize girilmiş olma ihtimali, kimliğimizin tespit edilmiş olması demek. Bunca yıl atlamadığım şeyi bugün nasıl atladım. Lanet olsun”... Bir an susup derin nefes alıp devam etti “Bu yaşam o kadar zor ki, son bir buçuk yılım ve bir an önce bitmesini istiyorum. Sizler de belli sınırlarla yaşıyorsunuz ama hiç olmazsa kendinize ait yaşamınız var. Ailelerinizle birliktesiniz. Askeriye için çalıştığınız biliniyor ama ne iş yaptığınız bilinmiyor. Basit birer subay sanılıyorsunuz. İnanın o yaşam, bizimkiler kadar kısıtlı değil. Çiğdem de, ben de yakında delirmezsek iyi…”
“Süren bitince, bizimle burada çalışmak ister misin?” diye sordu Serpil. Aden bunu hiç düşünmemişti. O, zorunlu hizmet süresini tamamladıktan sonra askeriye de toprak üstünde bir iş yapmak istiyordu. Belki silah fabrikalarından birinde basit bir göreve geçerdi.
“Hiç düşünmedim, Serpil. Gerçi benim açığa çıkmam güç artık ama yine de burada kalacağımı sanmıyorum.”
Serpil, aldığı yanıttan memnun Selda’ya döndü.
“Akıllı kız bu. Kendisi için en doğrusunu istiyor.”
Aden de tebessümle karşılık verdi bu sözlere. Artık gitmesi gerektiğini söyleyip arkadaşlarının yanından ayrıldı.
“İyiyim, sadece canım sıkkın.”
Odasına kapandığında sessiz hıçkırıklar yerini sesli hıçkırıklara bıraktı. Sesi dışarıdan duyulmasın diye yan odaya geçmişti. Yarım saat kadar sonra ekranını açtığında aşağıdan çağrıldığını belirten mesajı gördü. Bir kaç dakika sonra albayın karşısındaydı.
“Gir içeri Aden. Kapıyı da kapat.” Odanın cam duvarlarındaki tüm jaluziler kapalıydı.
Aden, albayın karşısına geldiğinde bir süre ikisinin bakışları takılı kaldı. Sonra albay masasından kalkıp, Aden’in yanına gelip kendisinden hiç beklenmeyen bir hareketle, sarıldı ve bir baba şefkati ile saçlarını okşamaya başladı. Aden, bu yakınlık karşısında yeniden ağladığını fark etti.
“Ah be güzel kızım, ne vardı bu kadar bağlanacak. Yazık değil mi o yaşlarına.”
Aden ne yapacağını bilmez şekilde ağlamaya devam ediyordu. “Özür dilerim efendim. Ama kendimi durduramıyorum. Bağışlayın lütfen.”
“Özür dilenecek de bağışlanacak da bir şey değildir aşık olmak. Ayrılık acı verici olmasa, ölümden beter denmezdi. Şimdi o gözlerini sil ve anlat bakalım. Nereye yolcu ettin. Kendisi biraz da benim denetimimde olsun! Belki yeniden bir araya gelirsiniz.”
“Takip etmenize gerek yok efendim. Boş hayaller kuramam. Artvin’e beş aylığına gitti. Ve ben bu gece onunla vedalaştım. Bir daha bir araya gelmemek üzere, uğurladım onu.”
“Keşke elimden başka bir şey gelse. Bu işleri sizlere teklif ederken bunları hiç düşünmedik. Gönül bu, ne yazık ki kendi başına hareket ediyor. Yoksa bu camiada da birçok genç ve yakışıklı erkek var. Hatta bazıları etrafında pervane oluyor ama sen görmüyorsun bile.”
“Uzun bir süre de görebileceğimi sanmıyorum. Önce kalbimdekini söküp atmam lazım. Sonrasını ise kestiremiyorum.”
“Artvin’e yakın bir üs daha var. Dilersen seni oraya atarız. Başka işleri takip ediyorlar ama yakın olursunuz. Hatta önce bu delikanlıyı da içeri alır bir güzel tembihleriz. Sonra da rahatça yaşarsınız. İster misin?”
“Ya o istemezse? İstemezse ona ne olur?”
“Yanıtını biliyorsun bu sorunun.”
“Biliyorum ve kesinlikle kabul etmiyorum. Ben dün vedalaştım. O sayfayı kapatıyorum.”
Bunları söylerken bile yaşlar iniyordu yanaklarından. Albay ise kollarında bir yandan titreyen bir yandan da ağlamaya devam eden bu genç kızın içinde bulunduğu durumu yüzünde bir sırıtmayla karşılıyordu. Kollarından ayrılmak istediğini fark ettiğinde suratındaki ifadeyi hemen değiştirmiş üzgün ve babacan ifadesine bürünmüştü.
Aden, utançla uzaklaşırken albay da yumuşacık ifadesi ile koltuğu gösteriyordu. Ne içmek istediğini sordu ve ardından sekreterine siparişleri verdi. Kendisi de yerine oturduktan sonra konuyu değiştirmek için yine projeyi konuşmaya başladı.
“Mahkemeniz bitene ya da suç sabitleşene kadar sana yeni görev veremiyorum. Sıkılıyor musun, boş oturmaktan. İstersen izin yap bu arada?”
“Yok efendim izin yapmak istemiyorum. Aksine bana verebileceğiniz bir iş varsa almak isterim. Proje falan değil. Kafamı dağıtacak beni yoracak işe ihtiyacım var.”
“Üzgünüm, şu an sana böyle bir iş de veremem. Biliyorsun, sizi uzaklaştırmam lazımdı. Ama suçlu olduğunuza inanmadığım için bunu yapmadım. Şimdi ise mahkeme sonucu gelmeden iş veremem. Ama dilersen her gün buraya inip Erhan binbaşı ile dosyada açık aramaya yardımcı olabilirsin. Böylece kısa sürede belki sonucu etkileyecek bir şey yakalarsın. Elbette sadece Erhan’ın sana sordukları üzerinden devam edebilirsin. Asla Erhan'ın izni dışında bir dosyaya bakamaz bir ekran kullanamazsın. Yine de işe yarayacağına inanıyorum.”
Aden, bu teklife şaşırmıştı. Ama kafasını dağıtacak bir şeylere ihtiyacı vardı. Sanki sorgusu devam edecekmiş gibi hissetse de daha rahat bir ortamda belki de suçluyu bulabileceğini düşünüp teklifi kabul etti. Binbaşı ile çalışmak belki de Ferhat’ı düşünmesini engellerdi.
“Erhan binbaşıya haber verelim. Hatta çağıralım burada söyleyelim. Bakalım o da bu çalışma şeklinden memnun olacak mı?”
Erhan, albayın odasına girdiğinde ilk gördüğü gözleri ağlamaktan şişmiş Aden oldu. Albay odada olmasa soluğu yanında alacağından emindi. Zorla bakışlarını albaya çevirerek selam verdi ve gösterilen koltuğa oturdu. Şimdi Erhan ile Aden karşılıklı oturuyorlardı. Albay ise Erhan’ın bakışlarını yine yakalamış ve verdiği kararı kendi içinde sorgular olmuştu. Bu yakın çalışma mutsuz üç kişi mi yaratacaktı, yoksa iki kişinin eninde sonunda mutlu olmasını mı sağlayacaktı. İşleri biraz oluruna bırakmak gerekir diye düşündü ve kararını açıkladı.
Erhan kulaklarına inanamamıştı. Aden ile mahkeme sonuçlanana kadar birlikte çalışacaklardı. Belki de gerçek suçluyu bulup kısa sürede bu yakınlık bitecekti ama Aden mutlu olacaktı. Erhan, teklif edilen çalışma şeklini kabul ederken Aden’in içinde bulunduğu duygusal karmaşayı biliyordu. Amacı Aden’e yakın olmak, bu süreci fazla hasar almadan atlatmasını sağlamaktı. Elinden geleni yapacak ve kim bilir bir gün belki asıl amacına da ulaşacaktı. Aden, belki bir gün kendisini severdi… kim bilir?
Aden ruhen orada olamadığı için iki erkeğin de bakışlarının kendi üstünde gezindiğinin, ikisinin de aklından geçenlerin birbirinden çok uzak düşünceler olduğunun farkında değildi. Kafasını kaldırdığında Erhan binbaşının bakışlarını yakaladı. Erhan, kafasını çevirirken bu çalışma şeklinin kendisi için çok güç olacağının farkındaydı.
“Yüzbaşı Aden, dilerseniz şimdi başlayalım çalışmaya. Ne kadar çabuk dosyaları bir kez daha elden geçirirsek o kadar çabuk sonuca ulaşırız.”
Albay da başı ile onaylayıp iş başı yapmalarını sağlamış oldu. Odadan çıkıp Erhan binbaşının odasına gidene kadar olan kısa yolda hiçbir şey konuşmadılar. Aden’in düşmüş omuzları çok şey anlatıyordu. Erhan onu vatana ihanet ile suçlarken bile karşısında dimdik duran genç kız, şu an tüm dayanaklarını yitirmiş gibiydi. O omuzların yeniden dimdik durmasını sağlayacaktı…
Tüm soruşturmayı bir yana bırakıp yeniden sil baştan işe soyundular. Tek fark vardı. Bu kez ikisi de çok daha rahat konuşuyordu. Saat 11.30 a yaklaşırken üst kata çıktı Aden. Kapısını on beş dakikalığına açmış, süre dolduktan sonra yine alt kata inmişti. Öğlen yemeğini yine beraber yediler. Erhan ile Aden, yemekhaneye girdiğinde masalarına davet edenler bu kez Selda ile Serpil oldu. Erhan binbaşı da onay verince masaya oturdular.
Selda ile Serpil karşılıklı oturdukları için, Erhan ile Aden de karşılıklı oturmak zorunda kalmıştı. Aden, keyfi olmadığı için suskun dururken iki iş arkadaşı bol bol muhabbet ediyor, bekâr binbaşıyı soru yağmuruna tutuyorlardı. Serpil, Selda için zemin hazırlıyor gibi gözüküyor ama Erhan binbaşıdan yüz bulamıyordu.
Selda da Erhan binbaşı ile konuşma çabalarında bulunsa da genelde başarısız olmuştu. Aden, Erhan’ın rahatsız olduğunu anlayıp yemek biter bitmez masadan kalkmak istedi. Bu kez kendisini engelleyen, Serpil'di.
“Aden, birkaç dakikan var mı? Bir şey sormak istiyorum.”
“Tabii Serpil yüzbaşı. Binbaşım, birkaç dakikaya kadar yanınıza gelmemin mahsuru var mı?”
“Hayır, Yüzbaşı Aden. Biraz arkadaşlarınla kalabilirsin.”
Erhan gittikten sonra, Serpil, Aden’i sıkıştırmaya başladı.
“Aden, sen yine sorguya mı alındın?”
“Hayır, ama dosya üstünde yeniden çalışmaya başladık. Neden sordun?”
“Derdim dosyan ya da soruşturman değil güzelim. Adamın sana bakışlarını görmeden önce, Selda için umut var mı diye uğraştım ama hayal kırıklığına uğradım. Bu adam sana aşık galiba?”
“Serpil, o adam bizim amirimiz. Ayrıca bana öyle gelmiyor. Sanırım dalgın biri, yoksa benimle ilgilendiği falan yok. Hem benim onunla en ufak ilgim yok. Sadece dosyam için bir arada çalışıyoruz.”
O ana kadar sessiz kalmış olan Selda söze karışma gereği duydu.
“Serpil’ciğim, belki iyi niyetlisin ama benim binbaşıya bir ilgim yok ki. Neden böyle bir şeye gerek duydun?”
“Sen değil miydin, ‘Aden ne şanslı binbaşı çok yakışıklı’ diyen? Belki adam boştadır diye muhabbet etmek istedim. Başka amacım yok inan ki? Ben evli olmasam kesin peşine düşerdim. Hem Aden de ilgilenmiyormuş!”
Sesi hala ima yüklüydü. Serpil her zaman için az konuşan ve genelde soğuk davranan biriydi. Bugün sergilediği tavır en yakın arkadaşı Selda’yı bile şaşırtmıştı. Tuhaf tuhaf yüzüne bakıp gülmeye başladı.
“Senden çöpçatan olmaz, vazgeç.”
“Ah nasıl unuttum?”
İkisi de bir anda sesi yükselen Aden’e bakmaya başladı. Selda sordu, “Ne oldu Aden, neyi unuttun?”
“Hiç tuzak kurmadan evden çıktım. İnanamıyorum akşam akşam tüm evi aramam lazım. Lanet olsun!”
“Kızım bir şey olmaz. Bak yangın da adi hırsızlık yapanların işiymiş. Bu kadar paranoyak olma! Zaten evde bir şey saklamıyorsun. Eminim tek kelime de konuşmuyorsun! Neden çekiniyorsun ki?”
“Demesi kolay, Serpil. Evimize girilmiş olma ihtimali, kimliğimizin tespit edilmiş olması demek. Bunca yıl atlamadığım şeyi bugün nasıl atladım. Lanet olsun”... Bir an susup derin nefes alıp devam etti “Bu yaşam o kadar zor ki, son bir buçuk yılım ve bir an önce bitmesini istiyorum. Sizler de belli sınırlarla yaşıyorsunuz ama hiç olmazsa kendinize ait yaşamınız var. Ailelerinizle birliktesiniz. Askeriye için çalıştığınız biliniyor ama ne iş yaptığınız bilinmiyor. Basit birer subay sanılıyorsunuz. İnanın o yaşam, bizimkiler kadar kısıtlı değil. Çiğdem de, ben de yakında delirmezsek iyi…”
“Süren bitince, bizimle burada çalışmak ister misin?” diye sordu Serpil. Aden bunu hiç düşünmemişti. O, zorunlu hizmet süresini tamamladıktan sonra askeriye de toprak üstünde bir iş yapmak istiyordu. Belki silah fabrikalarından birinde basit bir göreve geçerdi.
“Hiç düşünmedim, Serpil. Gerçi benim açığa çıkmam güç artık ama yine de burada kalacağımı sanmıyorum.”
Serpil, aldığı yanıttan memnun Selda’ya döndü.
“Akıllı kız bu. Kendisi için en doğrusunu istiyor.”
Aden de tebessümle karşılık verdi bu sözlere. Artık gitmesi gerektiğini söyleyip arkadaşlarının yanından ayrıldı.
***
Erhan binbaşı odada bir aşağı bir yukarı yürüyordu. Aden, sıkıntılı olduğunu düşünüp hiç ses çıkartmadan daha önce oturduğu koltuğa geçti. Masanın önündeki koltuk öğleden sonraki çalışma için Erhan’a uzak geldi. Dosyadan ve ekrandan incelemeler yapılacaktı.
“Şu sandalyeyi alıp yanıma gelir misin? Birlikte ekrandan da takip yapalım.”
“Ekrana bakmam doğru mu?”
“Gel gel Mustafa Albay, bakabileceğin ekranlara yasak koymadı ya.”
Aden, yanına oturduğunda, Erhan kafasını çevirip yüzüne baktı. Aden, bakışlardaki anlamı fark etse de, belli etmedi. Kafasını ekrana çevirip işe konsantre olmayı tercih etti. Serpil doğru mu söylüyordu? Bu konuyu düşünmek, bugün isteyeceği son şeydi. Her ne kadar işe yoğunlaşsa da aklının bir köşesi hep Ferhat’taydı. Arayamayacağını bilse de haber almak istiyordu.
Ferhat’ın kendisine verdiği cep telefonunu, ceketinin cebine koymuştu,. Ferhat fark ettiyse de geri getiremeyeceğini biliyordu. Acaba uçmuş muydu, Trabzon’a? Uçak saatini özellikle sormamıştı. İnternetten çok kolay öğreneceği bilgiler olsa da bakmak istemiyordu. Ne olduğunu bilmek istemiyordu. Ferhat’ı düşünmek istemiyordu. Ama istemekle olmuyordu!
Erhan, Aden’in dalgınlığını fark edip, işe döndürmek için sorularına başladı. Dosyasında anlattığı tüm giriş çıkışlar, gittiği yerler kendilerini ara ara izleyen kişilerce rapor edilmişti. Tüm bunlar, kızların verdiği bilgilerle karşılaştırılıyordu. Erhan, neredeyse evden çıkmadan yaşayan Aden’in dayanıklılığına her geçen an daha da hayran oluyordu. Kendisi bu kadar farklı bir yaşamı kabul edebilir miydi? Karşılığında alacağına bağlıydı galiba yanıtı… Ödül, Aden olursa neden olmasın. Onun hayatında yer alması ikili bir yaşama bağlıysa bunu yapabileceğini biliyordu. Ama önce yapması gereken Aden’in masum olduğunu ispatlamaktı. Buna o kadar inanıyordu ki aksini düşünmüyordu bile…
Öğleden sonra kısa süreliğine yukarıya çıkmıştı Aden. Sonra yine alt kata indi ve dosyalara gömüldü. Erhan’ın bazen derin nefesler aldığını duyuyor ama hiç kafasını çevirmiyordu. Kalbi bu kadar doluyken bir başka erkeği düşünecek değildi. Erhan’a hiç ümit vermediğini biliyor, bunun rahatlığı ile dosyalara gömülüyordu.
Akşam eve gitmek üzere üst kata çıkacağı zaman, albay yanına çağırdı.
“Bir hafta kadar Çiğdem sende kalacak. Bu akşam geliyor. Oturduğu binada su boruları patladı. Sana da arkadaş olur.”
Aden, bu borunun albay tarafından ayarlanmış bir mazeret olduğunu anlamış, en yakın arkadaşının kendisine bu günlerinde destek olmasını sağladığı için de minnettar olmuştu. Tam çıkacakken aklına geleni de söylemeden gitmedi.
“Efendim, sabah tuzaklarımı unuttum. Evi arayacağım ama bildiğiniz gibi evde asla işimizi konuşmayız. Yine de unuttuğumu bilmenizi istedim. Dilerseniz savunmamı da yazabilirim.”
“Savunma mı? Gerek yok. Sen dikkatlice ara evi. Hatta Çiğdem gelince birlikte arayın. Sanki temizlik yapıyormuş gibi falan yaparsınız. Siz bilirsiniz ne yapacağınızı.”
“Teşekkür ederim efendim. Her şey için.” Tam kapıdan çıkacakken geri dönüp, “Sağ salim ulaştı mı, Artvin’e?” diyebildi.
“Ulaştı, ulaştı. İçin rahat olsun.” Aden, Kendisi istese de istemese de albayın takip ettireceğini biliyordu. Sorduğu soruya aldığı yanıt da bunu ispatlıyordu.
“Tekrar teşekkür ederim efendim. Sizi bu konu ile ilgili bir daha rahatsız etmeyeceğim.”
“İstediğin zaman gelip benimle konuşabilirsin. Bu sana verebileceğim tek destek.”
Aden, yine gözlerinin dolduğunu hissedince selam verip kapıdan çıktı. Serviste
yine sessizdi ama bu kez ağlamıyordu. Gerçekten içi rahatlamıştı. En azından
sağ olduğunu biliyordu. Yerine ulaşmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder