Aden, o geceyi çok huzursuz geçirmişti. Sabah
uykusunu alamadan kalktığında sıkıntısının o gün Ferhat’ın başka bir şehre
gidecek olmasından kaynaklandığını kabul etmişti. Aramak istemiş ama son anda
vazgeçmişti. Belki daha uyuyordu! Hem bazı şeyleri Albay Mustafa ile görüşmesi
gerekiyordu. Mahkeme günü belli olmasa da belki bir gelişme vardı! Belki adını
temize çıkartacak bir gelişme olmuştu.
Firmaya geldiğinde aklı hala Ferhat’taydı. Nereye gideceği belli olduysa arar birazdan, diyordu. Ama öğlene kadar kimse aramadı. O da cesaret edip telefon açamadı. Öğlen alt kata geçti. Albay ile görüşmesini geciktirmek istemiyordu.
Binbaşı Erhan’ın odasının önünden geçerken, merhaba, demek istedi. Kapısını vurdu. ‘gel’ diyen sesi duyana kadar kapıda bir iki saniye bekledi.
“Binbaşım, gelebilir miyim?”
“Yüzbaşı Aden, lütfen girin.”
Erhan, Aden’i hiç ummadığı anda karşısında görünce çok mutlu olmuştu. Aden, içeriye girip masaya doğru yürüdü. Erhan, ayağa kalkıp karşılamıştı kendisini.
“Bu ziyareti neye borçluyum?”
Firmaya geldiğinde aklı hala Ferhat’taydı. Nereye gideceği belli olduysa arar birazdan, diyordu. Ama öğlene kadar kimse aramadı. O da cesaret edip telefon açamadı. Öğlen alt kata geçti. Albay ile görüşmesini geciktirmek istemiyordu.
Binbaşı Erhan’ın odasının önünden geçerken, merhaba, demek istedi. Kapısını vurdu. ‘gel’ diyen sesi duyana kadar kapıda bir iki saniye bekledi.
“Binbaşım, gelebilir miyim?”
“Yüzbaşı Aden, lütfen girin.”
Erhan, Aden’i hiç ummadığı anda karşısında görünce çok mutlu olmuştu. Aden, içeriye girip masaya doğru yürüdü. Erhan, ayağa kalkıp karşılamıştı kendisini.
“Bu ziyareti neye borçluyum?”
“Albayım ile konuşmam gerekiyor. Gelmişken sizin de hatırınızı sorayım dedim. Malum en merak ettiğim konu ile siz ilgileniyorsunuz.”
“Keşke size güzel haberler verebilseydim. Henüz bir gelişme yok. Albayım da konuyu bir an önce sonuçlandırmam için bu sabah talepte bulundu. Gecemi gündüzümü bu işe ayırdım. Tek düşünebildiğim sizsiniz. Yani.. dosyanız.”
Aden, son sözlerin tuhaflığını fark etse de bir şey belli etmedi. Erhan da nasıl bu kadar boş bulunduğunu anlayamamıştı. Heyecanını yatıştırmak için yine konuşmaya başladı.
“Albayım az önce yemeğe çıktı. Dilerseniz biz de ona katılalım.”
Aden de bunu onaylayınca, yemek salonuna yürüdüler. Aden’in aklı karışmıştı. İçeriye girerken Serpil ile karşılaştılar. İkisini bir arada gören Serpil’in bakışları ima doluydu. Aden kızardığını hissetti…
“Merhaba Aden. Soruşturma devam mı ediyor?”
“Hayır, tamamlandı bildiğin gibi. Albayım ile görüşmeye gelmiştim, Erhan Binbaşı yemekte olduğunu söyleyince, müsaitse ona katılmaya karar verdik. Sen nasılsın?”
“Teşekkürler iyiyim. Her zamanki yoğunluk işte! Afiyet olsun.”
Binbaşı bu konuşmayı dinlememek için birkaç adım atmış, albayın masasına yaklaşmıştı. Mustafa albay tek başına oturuyordu. Gelen ikiliyi görünce başı ile masasına davet etti. Aden’i bekliyordu zaten. Yanılmamıştı!
“Efendim, rahatsız etmiyoruz umarım?”
“Hayır, çocuklar buyurun oturun. Nasılsın Aden? Evin yola girdi mi biraz temizlik tamam mı?”
“Efendim o konudaki gelişmeleri size birazdan aktaracağım. Zaten bunları konuşmak için geldim.”
“Tamam, şimdi yemeğimizi yiyelim. Sonra konuşuruz.”
Yemek de yine iş konuşulsa da farklı konulardı. Bu arada albay, binbaşının yemek boyunca gözlerini Aden’den alamadığını görüyor, buna canı sıkılıyordu. Soruşturma neredeyse tamamlanmak üzereydi. Kendisinin de yönlendirmeleri ile bu işi kısa sürede bitecekti. Erhan’ın da bu konuda çok büyük katkısı olmuştu ama bulduklarını henüz kimseyle paylaşamıyorlardı. Yemeğin ardından fazla vakit kaybetmemek için hemen albayın odasına geçtiler.
Erhan bu görüşmeye katılmamış ama aklını o odada bırakmıştı. Ne konuşacaktı, Aden? Büyük ihtimalle görüştüğü erkek ile ilgili bir gelişme vardı. Yoksa neden kendi yanında anlatmayacaktı? İçi acıyordu. Artık duygularının önüne geçemiyordu. Aden’e aşık olduğunu biliyordu. İmkansız bir aşkı yaşamak en son isteyeceği şeydi. Üstelik genç kızın kendisine o gözle bakmadığını bile bile aşka yelken açmıştı.
Aden, Cuma gününden sonra yaşananları, Ferhat’ın evi için yaptıklarını, o gece gittikleri yemeği ve en sonunda da duygularını anlattı. Babasının karşısında bile bu kadar ter dökmeyeceğini biliyordu. Albay ise sükûnetle dinliyor hiç lafa karışmıyordu. Tüm anlatılanlar bittiğinde,
“Duygularından emin misin?”
“Evet efendim. Ferhat’ın da beni sevdiğini biliyorum. Soruşturmadan anlımın akıyla çıkarsam, ne yapacağıma karar vereceğim. O zamana kadar elbette hayatımda hiçbir şey değişmeyecek.”
“Oldu da her şey yoluna girdi. Nasıl açıklayacaksın işini? Anlatabilecek misin? Diyelim ki anlattın ve bu yalanı kabullenmedi… Ferhat’ı yaşatamayacağımızı biliyorsun değil mi?”
“Yoo hayır. O bunu anlayacaktır. Asla öyle bir şey olmaz ama ben bundan emin olana ve sizler izin verene kadar asla açıklamayacağım efendim.”
“Aden, bunu riske atamayız. Ferhat’ın şimdi temiz olması hep temiz kalacağı anlamı taşımıyor. Senin için verilmiş emekleri elimizin tersiyle itemeyiz. Ayrıca, Ferhat’ın sırlarımızı deşifre etme ihtimali hep olacak! O bir asker değil... Bizden olmayanların tehlike arz ettiğini hep gördük. Askeriyeden olmayan birisine sırrını açıklayamazsın.”
Aden, delirecek gibi hissediyordu kendisini… Ferhat, kendisini tehlikeye atacak bir şey yapar mıydı? Yapmazdı… Ama bundan emin olamazdı. Ne kadar tanıyordu Ferhat’ı? Çok az. Evet seviyordu, evet aşıktı… Ama aşık olmak için her şeyini bilmek o insanı çok iyi tanımak gerekmiyordu. Bu üssü de, burada çalışanları da tehlikeye atamazdı. En önemlisi Ferhat'ın hayatını tehlikeye atamazdı...
Nihayet ayakları suya erdiğinde aklı da başına geldi. İmkânsız bir aşkı istemekle eline hiçbir şey geçmeyecekti.
Mustafa, Aden’in yüzüne dikkatlice bakıyor, gözlerindeki ışığın sönüşünü izliyordu. Aden'in duygularının önüne geçmesi gereken kişi kendisiydi. Yanlış kişiye aşık olmuştu, Aden. Neden sanki Erhan ile daha önce tanışmamışlardı. Belki o zaman Aden de Erhan’a ilgi gösterebilirdi. Gerçi bunun için çok da geç sayılmazdı. Belki duyguları sandıkları kadar derin değildi. Evet, en hayırlısı Aden'in de Ferhat'ın da bu aşktan vazgeçmesiydi. Ferhat deşifre olamazdı. Ona daha çok işi düşecekti!
***
“Aden, bak şu an çok yıkıcı olduğunu biliyorum. Ama inan her şeyi
etraflıca düşündüğünde en doğrusunun bu ilişkiyi daha ilerlemeden bitirmen
olduğunu göreceksin. Zaten on gün kadar oldu tanışalı. Kısa sürede unutursun.
Böylece hem kendini hem bizi tehlikeye atmazsın. Hem de Ferhat denen o
delikanlının yaşadığından emin olursun! Görevi sizlere teklif ederken tüm
bunları konuşmuştuk. Buradaki görevin bittiğinde belki bir şekilde yine
karşısına çıkarsın ama Ayşe olarak değil. Bu görüntünle değil. Bunları
biliyorsun. Belki, hala seni sevdiğine inanırsan, yüzünde ufak değişikliklerle,
seni yeni hayatına başlatırız. Ne diyorsun?”
“Efendim. Özür dilerim. Şu an doğru düşünemiyorum. Tüm bunları biliyordum. Tüm bunlara hazırdım. Ama inanın şu an içinde olduğum durum, tüm hazırlıklarıma rağmen gafil avladı beni. Sizleri de bu üssü de tehlikeye atamam. Belki görevim bitince dediğiniz gibi yaparım. Tabii o zaman beni seven bir Ferhat kalmış olursa?”
“Gerçek sevgi bir buçuk senede bitmez. Senin için o zaman Ferhat’ı araştırırız. Hayatında başka bir kadın yoksa yeniden bir araya gelmeniz için orduyu bile seferber ederiz.”
Sesi şakacıydı ama sözleri asla komik gelmiyordu o anda. Aden, bu konuşmanın boyutlarından çok rahatsızdı. Aklına getirmek istemediği olasılıklar yüzünden bir an önce ayrılmalıydı Ferhat’tan. Bahsedilen sürenin sonunda Ferhat’ın hayatında başka bir kadın olması ihtimali bile kahrediyordu kendisini. En iyisi bu gece bu işi bitirmekti. Ayrılmak istediğini söylemeyecek ama bir daha görüşmeyecekti. Ayrılığa nasıl dayanacaktı?
Komutanın odasından çıktığında başı önündeydi. Tüm bedeni yüreğinde yaşadığı yıkımın göstergesi gibiydi. Gözlerinden yaşlar süzülüyor, parmak uçları ile sildikçe damlaların yenisi dökülüyordu.
Erhan, açık kapısından bu manzarayı gördü. “Aden Hanım? Vaktiniz var mı?”
Aden, şu an Erhan binbaşı ile konuşmak istemiyordu ama hayır diyebileceği konumda değildi.
“Evet efendim.”
“Buyurun lütfen.”
Aden, sorgusu ile ilgili bir gelişme beklemediği için bu davete anlam veremiyordu. Yeni bir ipucu bulmuş olabilir ümidi ile odaya girdi. Erhan ise sadece yanında olabilmek, gözyaşlarının dökülmesini engelleyebilmek için çağırmıştı.
“Canınızı sıkacak konuşmalar oldu galiba? Benim yapabileceğim bir şey var mı?”
“Teşekkür ederim komutanım. Sorun yok efendim.” Neler hissettiğini
Erhan binbaşı ile paylaşması söz konusu bile değildi. “Yeni gelişme var mı?”
“Seni rahatlatmayı çok isterdim. Ama hala bir gelişme yok. Olduğu an ilk
sen öğreneceksin. Söz.”
“Müsaade ederseniz işimin başına dönebilir miyim?”
“Elbette. Kendine iyi bak ve hiç bir şey için üzülme. Her şey yoluna
girecektir. Gözyaşlarından kıymetli değildir yaşadıkların...” daha samimi bir konuşmaydı bu...
Erhan'ın ses tonundaki yumuşaklık Aden'in daha önce düşündüklerini doğrular gibiydi. Bu adamın kendisine ilgisi olduğundan neredeyse emindi. Tek tereddütü bu ilginin çalınan projenin suçlusu olarak kendisini gördüğü için, tuzak amaçlı olabileceğiydi. Gerçi ne olursa olsun Aden'in en ufak ilgisi yoktu. Onun kalbinin tamamı doluydu. Başkasına verebileceği tek hücresi bile yoktu. Şimdilik...
Akşam saatleri yaklaştıkça tedirginliği artıyordu. Ferhat ile buluşacak son kez onun yanında olmanın tadını çıkartacak ve sonra bir daha ardına bakmamak üzere yoluna devam edecekti. Kaybedecekleri sadece kendisini ilgilendirirken, gizlemek zorunda oldukları ülkesini ilgilendiriyordu. Bu kadar önemli bir tercihte bencillik yapamazdı...
***
Eve girerken çantasındaki telefon çalmaya başladı. “Ferhat, merhaba canım.”
“Sesini duymak çok güzel. Eve geldin mi?”
“Kapıdan girmek üzereydim. Sen ne yapıyorsun?”
“Sana doğru geliyorum. Konuşmamız lazım.”
Aden, ses tonundan bu konuşmanın pek sıcak olmayacağını anladı. Aldığı görev yüzünden uzağa gidecek olma ihtimaline yordu. Bu kendisi için de çok iyi olacaktı. Bu ayrılığı kabullenmek ve bir an önce unutmak!
Ferhat, kapının önüne park ettiğinde, Aden’in araca gelmesini bekliyordu. Aden cama çıkıp, kendisini içeri çağırdığında oldukça şaşırdı. Arabayı kilitleyip, oyalanmadan binadan içeri girdi. Aden kapıyı açmış bekliyordu. İçeriye çekingen adımlarla girdi. Aklında olan asla ev ortamında bir konuşma değildi. Aksine resmi bir yerde daha kolay olacağını umuyordu. Ne yapacağını bilmez halde birkaç kez üst üste yutkundu. O kadar güzeldi ki… Sadece izlemek bile yetecekti. Ama o gözlerde gördüğü duyguları tartmak istediğinde, anladıklarından hiç de hoşlanmadı. Biraz korku biraz çekingenlik… En büyük duygu da o gözlerden taşan aşktı. Daha fazla bakamadı. Yavaşça sarıldı beline, çok yavaş hareketlerle kendisine doğru çekti. Kollarının arasında hapsetmiş olarak bir süre yanağını saçlarına dayamış şekilde durdu. İkisinin de kalp atışları delirmiş gibiydi. Kokularını içlerine çekerek durdular… Sonra yavaşça öpmeye başladı, Ferhat. Aynı yavaşlıkla ama tüm duyguları ile karşılık verdi, Aden.
Kapının önünde dakikalarca öpüştüler. Heyecanları arttıkça bacakları taşımaz oldu. Odaya geçerken yanında sürükledi, Aden’i de. Koltuğa oturduklarında gözleri birbirine takılmış, sadece nefes alabiliyorlardı.
“Dışarı çıkalım. Evde kalmak istemiyorum.”
“Ben de tam tersi bu geceyi evde geçirmek istiyorum.”
“Ayşe! Ev tehlikeli, güzelim. Lütfen dışarı çıkalım. Bu kadar yakın olup da senden uzak durabileceğimi düşünemiyorum bile.”
“Ferhat, önce yemek yiyeceğiz. Sonra konuşacağız. Bunu bu kez evde yapacağız. Lütfen ısrar etme. Dışarı çıkamam.”
“Neden?”
“Vedalaşırken ağlayacağımdan eminim. Çünkü bugün tüm öğleden sonramı durup durup ağlayarak geçirdim. Sokakta ağlayarak rezil olamam.”
“Ağlamana dayanamam. Lütfen böyle konuşma. Hadi önce yemek yiyelim. Ne istersin ne alayım.”
“Yemeğim var. Otur sen, ben hazırlar gelirim.”
“Hayır, ben de yanında olacağım. Uzak tutma beni.”
İkisi de bu gecenin uzaklığın başlangıcı olduğunu biliyor, kendi içlerindeki kaybetme korkusunu dillendirmeden konuşmaya çabalıyordu. Elini bile bırakmadan mutfağa yürüdüler. İkisi de nefesini düzeltmeye, öpüşmenin yarattığı etkiyi vücutlarından uzaklaştırmaya çabalıyorlardı.
Yemekleri ısıtmak için dolap ile ocak arasındaki kısa mesafeyi birkaç kez kat etmiş, bu arada salata malzemelerini de tezgaha koymuştu. O ana kadar sadece izlemekle yetinen Ferhat, salatayı yapmak için musluğa doğru hareketlendi. İkisi de akıllarından, aynı şeyi geçiriyordu. ‘Evli bir çift gibiyiz’ oysa ne kadar uzaklardı…
Yemekleri bittiğinde sadece birkaç küçük cümle kurulmuştu. İkisi de yemek sonrasına saklamıştı asıl konuşmayı. Masayı kaldırdığında çaylarda hazır olduğu için karşılıklı oturup çaylarını yudumlamaya başladılar.
“Bu akşam dedikoducu komşuları hiç önemsemedin, bakıyorum? Kaç saattir araba kapının önünde!”
“Daha da duracak, bırak isteyen istediğini söylesin.”
“Bu cesaret, uzun süre görüşemeyecek olmamızdan mı kaynaklanıyor. Sorana, veda için gelmişti mi diyeceksin?”
“Soramazlar… Soran olursa da yanıtını alır.”
Ferhat, aldığı yanıtı tebessümle karşıladı. “Bu akşam çok cesursun. Lafım yok.”
İkisi de lafa nereden başlayacağını bilemiyor, istenmeyen sonu geciktiriyorlardı. En sonunda dayanamayan Aden oldu.
“Gideceğin yer belli mi?”
“Evet, Ayşe. Çok çok uzağa ve çok uzun süreli bir göreve gidiyorum.”
“Sesinden kötü şeyler söyleyeceğin belliydi. Nereye gidiyorsun.”
“Artvin’e gidiyorum, canım. En az beş ay orada olacağım. Hem mesafe çok uzak, hem de süre çok uzun. Sensiz nasıl dayanacağımı bilemiyorum. Sık sık gelemeyeceğim. Seni bu kadar uzun süreli yalnız bırakmak istemesem de göremeyeceğim. Delirmek üzereyim. Saatlerdir içim içimi yiyor. Çözüm bulamıyorum. Keşke benimle gelebilsen? Seni kaçırsam? Gelir miydin benimle?”
“Efendim. Özür dilerim. Şu an doğru düşünemiyorum. Tüm bunları biliyordum. Tüm bunlara hazırdım. Ama inanın şu an içinde olduğum durum, tüm hazırlıklarıma rağmen gafil avladı beni. Sizleri de bu üssü de tehlikeye atamam. Belki görevim bitince dediğiniz gibi yaparım. Tabii o zaman beni seven bir Ferhat kalmış olursa?”
“Gerçek sevgi bir buçuk senede bitmez. Senin için o zaman Ferhat’ı araştırırız. Hayatında başka bir kadın yoksa yeniden bir araya gelmeniz için orduyu bile seferber ederiz.”
Sesi şakacıydı ama sözleri asla komik gelmiyordu o anda. Aden, bu konuşmanın boyutlarından çok rahatsızdı. Aklına getirmek istemediği olasılıklar yüzünden bir an önce ayrılmalıydı Ferhat’tan. Bahsedilen sürenin sonunda Ferhat’ın hayatında başka bir kadın olması ihtimali bile kahrediyordu kendisini. En iyisi bu gece bu işi bitirmekti. Ayrılmak istediğini söylemeyecek ama bir daha görüşmeyecekti. Ayrılığa nasıl dayanacaktı?
Komutanın odasından çıktığında başı önündeydi. Tüm bedeni yüreğinde yaşadığı yıkımın göstergesi gibiydi. Gözlerinden yaşlar süzülüyor, parmak uçları ile sildikçe damlaların yenisi dökülüyordu.
Erhan, açık kapısından bu manzarayı gördü. “Aden Hanım? Vaktiniz var mı?”
Aden, şu an Erhan binbaşı ile konuşmak istemiyordu ama hayır diyebileceği konumda değildi.
“Evet efendim.”
“Buyurun lütfen.”
Aden, sorgusu ile ilgili bir gelişme beklemediği için bu davete anlam veremiyordu. Yeni bir ipucu bulmuş olabilir ümidi ile odaya girdi. Erhan ise sadece yanında olabilmek, gözyaşlarının dökülmesini engelleyebilmek için çağırmıştı.
“Canınızı sıkacak konuşmalar oldu galiba? Benim yapabileceğim bir şey var mı?”
“Teşekkür ederim komutanım. Sorun yok efendim.” Neler hissettiğini
Erhan binbaşı ile paylaşması söz konusu bile değildi. “Yeni gelişme var mı?”
“Seni rahatlatmayı çok isterdim. Ama hala bir gelişme yok. Olduğu an ilk
sen öğreneceksin. Söz.”
“Müsaade ederseniz işimin başına dönebilir miyim?”
“Elbette. Kendine iyi bak ve hiç bir şey için üzülme. Her şey yoluna
girecektir. Gözyaşlarından kıymetli değildir yaşadıkların...” daha samimi bir konuşmaydı bu...
Erhan'ın ses tonundaki yumuşaklık Aden'in daha önce düşündüklerini doğrular gibiydi. Bu adamın kendisine ilgisi olduğundan neredeyse emindi. Tek tereddütü bu ilginin çalınan projenin suçlusu olarak kendisini gördüğü için, tuzak amaçlı olabileceğiydi. Gerçi ne olursa olsun Aden'in en ufak ilgisi yoktu. Onun kalbinin tamamı doluydu. Başkasına verebileceği tek hücresi bile yoktu. Şimdilik...
Akşam saatleri yaklaştıkça tedirginliği artıyordu. Ferhat ile buluşacak son kez onun yanında olmanın tadını çıkartacak ve sonra bir daha ardına bakmamak üzere yoluna devam edecekti. Kaybedecekleri sadece kendisini ilgilendirirken, gizlemek zorunda oldukları ülkesini ilgilendiriyordu. Bu kadar önemli bir tercihte bencillik yapamazdı...
***
Eve girerken çantasındaki telefon çalmaya başladı. “Ferhat, merhaba canım.”
“Sesini duymak çok güzel. Eve geldin mi?”
“Kapıdan girmek üzereydim. Sen ne yapıyorsun?”
“Sana doğru geliyorum. Konuşmamız lazım.”
Aden, ses tonundan bu konuşmanın pek sıcak olmayacağını anladı. Aldığı görev yüzünden uzağa gidecek olma ihtimaline yordu. Bu kendisi için de çok iyi olacaktı. Bu ayrılığı kabullenmek ve bir an önce unutmak!
Ferhat, kapının önüne park ettiğinde, Aden’in araca gelmesini bekliyordu. Aden cama çıkıp, kendisini içeri çağırdığında oldukça şaşırdı. Arabayı kilitleyip, oyalanmadan binadan içeri girdi. Aden kapıyı açmış bekliyordu. İçeriye çekingen adımlarla girdi. Aklında olan asla ev ortamında bir konuşma değildi. Aksine resmi bir yerde daha kolay olacağını umuyordu. Ne yapacağını bilmez halde birkaç kez üst üste yutkundu. O kadar güzeldi ki… Sadece izlemek bile yetecekti. Ama o gözlerde gördüğü duyguları tartmak istediğinde, anladıklarından hiç de hoşlanmadı. Biraz korku biraz çekingenlik… En büyük duygu da o gözlerden taşan aşktı. Daha fazla bakamadı. Yavaşça sarıldı beline, çok yavaş hareketlerle kendisine doğru çekti. Kollarının arasında hapsetmiş olarak bir süre yanağını saçlarına dayamış şekilde durdu. İkisinin de kalp atışları delirmiş gibiydi. Kokularını içlerine çekerek durdular… Sonra yavaşça öpmeye başladı, Ferhat. Aynı yavaşlıkla ama tüm duyguları ile karşılık verdi, Aden.
Kapının önünde dakikalarca öpüştüler. Heyecanları arttıkça bacakları taşımaz oldu. Odaya geçerken yanında sürükledi, Aden’i de. Koltuğa oturduklarında gözleri birbirine takılmış, sadece nefes alabiliyorlardı.
“Dışarı çıkalım. Evde kalmak istemiyorum.”
“Ben de tam tersi bu geceyi evde geçirmek istiyorum.”
“Ayşe! Ev tehlikeli, güzelim. Lütfen dışarı çıkalım. Bu kadar yakın olup da senden uzak durabileceğimi düşünemiyorum bile.”
“Ferhat, önce yemek yiyeceğiz. Sonra konuşacağız. Bunu bu kez evde yapacağız. Lütfen ısrar etme. Dışarı çıkamam.”
“Neden?”
“Vedalaşırken ağlayacağımdan eminim. Çünkü bugün tüm öğleden sonramı durup durup ağlayarak geçirdim. Sokakta ağlayarak rezil olamam.”
“Ağlamana dayanamam. Lütfen böyle konuşma. Hadi önce yemek yiyelim. Ne istersin ne alayım.”
“Yemeğim var. Otur sen, ben hazırlar gelirim.”
“Hayır, ben de yanında olacağım. Uzak tutma beni.”
İkisi de bu gecenin uzaklığın başlangıcı olduğunu biliyor, kendi içlerindeki kaybetme korkusunu dillendirmeden konuşmaya çabalıyordu. Elini bile bırakmadan mutfağa yürüdüler. İkisi de nefesini düzeltmeye, öpüşmenin yarattığı etkiyi vücutlarından uzaklaştırmaya çabalıyorlardı.
Yemekleri ısıtmak için dolap ile ocak arasındaki kısa mesafeyi birkaç kez kat etmiş, bu arada salata malzemelerini de tezgaha koymuştu. O ana kadar sadece izlemekle yetinen Ferhat, salatayı yapmak için musluğa doğru hareketlendi. İkisi de akıllarından, aynı şeyi geçiriyordu. ‘Evli bir çift gibiyiz’ oysa ne kadar uzaklardı…
Yemekleri bittiğinde sadece birkaç küçük cümle kurulmuştu. İkisi de yemek sonrasına saklamıştı asıl konuşmayı. Masayı kaldırdığında çaylarda hazır olduğu için karşılıklı oturup çaylarını yudumlamaya başladılar.
“Bu akşam dedikoducu komşuları hiç önemsemedin, bakıyorum? Kaç saattir araba kapının önünde!”
“Daha da duracak, bırak isteyen istediğini söylesin.”
“Bu cesaret, uzun süre görüşemeyecek olmamızdan mı kaynaklanıyor. Sorana, veda için gelmişti mi diyeceksin?”
“Soramazlar… Soran olursa da yanıtını alır.”
Ferhat, aldığı yanıtı tebessümle karşıladı. “Bu akşam çok cesursun. Lafım yok.”
İkisi de lafa nereden başlayacağını bilemiyor, istenmeyen sonu geciktiriyorlardı. En sonunda dayanamayan Aden oldu.
“Gideceğin yer belli mi?”
“Evet, Ayşe. Çok çok uzağa ve çok uzun süreli bir göreve gidiyorum.”
“Sesinden kötü şeyler söyleyeceğin belliydi. Nereye gidiyorsun.”
“Artvin’e gidiyorum, canım. En az beş ay orada olacağım. Hem mesafe çok uzak, hem de süre çok uzun. Sensiz nasıl dayanacağımı bilemiyorum. Sık sık gelemeyeceğim. Seni bu kadar uzun süreli yalnız bırakmak istemesem de göremeyeceğim. Delirmek üzereyim. Saatlerdir içim içimi yiyor. Çözüm bulamıyorum. Keşke benimle gelebilsen? Seni kaçırsam? Gelir miydin benimle?”
***
“Gelirdim. Ama imkânsız
olduğunu ikimiz de biliyoruz. Sayılı gün diyeceğim ama çok zor geçecek bu
günler. Bunu biliyorduk. Sık sık konuşuruz fırsat bulunca da görüşürüz. Üzme bu
kadar kendini.”
Cümleler farklı şeyler ifade etse de ikisi de birbirinden habersiz bir kez daha görüşmeyecek olmanın acısını yaşıyordu. Ferhat, uzak durmaya dayanamadı. Veda ettiği sevdiğine son kez sarılmak için üçlü koltuğa, yanına oturdu. Elindeki bardağı sehpaya bırakıp, sımsıkı sarıldı.
“Seni seviyorum. Hem de canımdan bile çok. Her ne olur, her ne yaşanırsa yaşansın, bunu sakın unutma.”
“Ben de seni çok seviyorum. Ne yaşayacağımızı bilmiyorum ama seni sevmekten vazgeçmeyeceğimi biliyorum.”
Cümlesi bittiğinde, Ferhat, yine öpmeye başlamıştı. Bu kez duracak gibi değildi. Aden de durmasını istemiyordu zaten. Aden, önce yüzünü okşamaya başladı. Sonra saçlarının arasına soktuğu parmakları ile başını daha da çok kendisine çekti. Bir nefes alımı kadar uzaklaştıklarında
“Gitmem için yardım et bana. Buna devam edersek duramayacağım. Seni sabaha kadar sevmek her hücreni öpmek istiyorum.”
“Gitmeni istemiyorum. Sev beni.”
Son mantıklı sözleri bunlardı. Nasıl yatak odasına ulaştıklarını, nasıl soyunup o yatağa uzandıklarını ikisi de anımsamıyordu. Aden'in azıcık kalmış mantığı çığlıklarını engellemek için dudaklarını ısırması gerektiğini söyleyebilmişti. Nefes nefese ayrıldıklarında aradan geçen zamanın farkında değillerdi.
“Ayşe'm bir tanem. Böyle bir şey planlamamıştım. Pişman değilsin değil mi?”
“Pişman gibi mi gözüküyorum. Değilim. Ben de planlamadım ama olmasından da memnunum.”
İkisi de yaşadıkları zevkin devamının olmayacağının bilinciyle bir birlerine sarılmış yatıyorlardı. Aden, yerlerdeki giysileri görünce, yatağa nasıl ulaştıklarını anımsayıp utangaç bir ifade ile gülümsedi.
“Seni yatağa ben mi attım?”
“Evet, beni kötü emellerine alet ettin. Çayıma ilaç mı atmıştın?”
“Tüh yakalandım mı?”
Şakaya vurmak isteseler de ses tonları acıydı. Ferhat, saçlarını öpmeye başladığında Aden, gözlerinin dolduğunu hissetti. Uzaklaşmak istese de Ferhat kollarını gevşetmeyince, olduğu yerden ayrılamadı. Aslında ayrılmayı gerçekten de istemiyordu. Sadece ağladığını gizlemek istemişti. Gözyaşlarını durdurmak istiyor, aklına başka şeyler getirmeye uğraşıyordu. Şakaklarına konan dudakların sıcaklığı yine duygularını hareketlendirmişti. Artık yaşlar istemsiz akıyordu.
Ferhat ağladığını anladığında dayanamadı. Sımsıkı sarılıp çıplak göğsüne yasladı.
“Ağlama aşkım. Lütfen üzme beni.”
Aden, kendisini durduramıyordu. Yüzünü gömdüğü göğse yaşlarını akıtmaya devam etti. Bir süre sonra sarıldığı bedenden yayılan sıcaklığa bedeni tepki vermeye, istekle sarılmaya, öpücükler kondurmaya başlamıştı. Ferhat da vücuduna konan öpücüklere aynı şekilde tepki veriyordu. Aden'i biraz daha yukarı çekip kendi üstüne yatırmış dudaklarından hayat bulmaya başlamıştı. İkinci sevişmeleri de en az ilki kadar doyurucu oldu. Aden, Ferhat'ın üstünde soluklanmaya çabalıyordu.
“Seninle uyumak istiyorum.”
“Ben de, canım.”
Başka bir şey konuşmadan, sarılıp uykuya bıraktılar kendilerini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder