Pazar sabahı camın önünde bekliyordu Ferhat'ı. Aklındakileri yine
bir kenara bırakmıştı. Bu günü gönüllerince yaşayacaktı. Jeepi görünce el
salladı ve hemen kapıyı kilitleyip çıktı. Önce kahvaltı, ardından biraz yürüyüş
yaptılar. Sahilde karşılarına çıkan oltacıdan kiraladıkları kamışlarla balık
yakalamaya çabaladılar...
İlk yarım saat ikisi de hiçbir şey yakalayamamıştı. Tam vazgeçecekleri sırada Aden’in oltasına balık takıldı.
“Yakaladım… yakaladım.”
“Bağırma o kadar, duyanda torik yakaladın sanacak.”
“Kıskanma, sen saatlerdir bir yosun bile tutamadın.”
“Tabii tutamam. Sana bakmaktan oltamla ilgilenemiyorum ki.”
“Hadi oradan, ne kadar hırsla uğraştığını fark ediyorum.”
“Bana laf yetiştirirken balığı kaçıracaksın.”
“Hayır kaçırmam. Bakkkk işte bu….”
İlk yarım saat ikisi de hiçbir şey yakalayamamıştı. Tam vazgeçecekleri sırada Aden’in oltasına balık takıldı.
“Yakaladım… yakaladım.”
“Bağırma o kadar, duyanda torik yakaladın sanacak.”
“Kıskanma, sen saatlerdir bir yosun bile tutamadın.”
“Tabii tutamam. Sana bakmaktan oltamla ilgilenemiyorum ki.”
“Hadi oradan, ne kadar hırsla uğraştığını fark ediyorum.”
“Bana laf yetiştirirken balığı kaçıracaksın.”
“Hayır kaçırmam. Bakkkk işte bu….”
Oltanın ucunda gariban bir kaya balığı çırpınıyordu. Aden’in zafer tebessümü bir anda komik bir mahzunluğa dönüşmüştü. Ferhat, tam kahkahalarla gülecekken, sevdiğinin o durgun haline kıyamayıp, oltasını bir kayaya sıkıştırıp, arkasından beline sarılmış, yanağına kocaman bir başarı öpücüğü bırakmıştı. Aden, üstündeki ince penyeden vücuduna geçen ısıyı hemen fark etmiş, kedi gibi sokulmuştu kendisini saran kollara. Kaya balığının çırpınışları, ikisini de yeniden dünyaya döndürmüştü. Oltadan dikkatlice çıkarttıkları balığı yavaşça suya geri gönderdiler. Kısa süre içinde derinliklere gidişini takip ettiler. Sonra Ferhat, yerinden memnun bir ifade ile yeniden sarıldı, Aden’e.
“Ayşe’m, hep böyle kollarımda kalsan? Hep kokunu solusam?”
“Tabii neden olmasın. Böylece tüm balıkları ben tutmak zorunda kalsam değil mi? Yağma yok beyefendi. Şu an, halimden ve yerimden memnunum ama biraz sonra görevinizin başına geçeceksiniz.”
Güneş tam tepeye çıkınca rahatsız olup, kamışları iade ettiler. Bir saat kadar süren balıkçılık macerası da böylece sonuçlanmış oldu. Bu sürede üç kaya balığı Ferhat yakalarken, bir kaya balığı ile bir istavrit Aden yakaladı. Elbette hepsini yeniden denize attılar. Öğlen yemeğinden sonra Ferhat, “şimdi ne yapmak istersin?” dediğinde “Veli efendiye gidip altılı oynayalım mı? Avaz avaz bağırarak?” Ferhat, şaşkın şaşkın bakıyordu. “Ciddi misin?”
“Evet. Hep orada olmak istedim. Ne dersin?”
“E hadi o zaman, pis kumarbaz!”
Öğleden sonrayı hipodrom da geçirdiler. Kalabalığın arasında çığlık çığlığa yarış izliyorlardı. Oynadıkları altılı dörtte kalmış ama verdiği keyif ölçümsüz olmuştu. Çocuklar gibiydi ikisi de.
Ferhat, güzel günün ardından sevgilisini eve bırakmak için yola çıktığında bu ayrılıklara daha fazla dayanamayacağını biliyordu.
Ertesi gün nereye gideceğini soramıyordu Aden. Mesafe korkutuyordu kendisini. Ya çok uzak bir yere giderse? Sormayacaktı. Bu geceyi üzüntüyle geçirmek istemiyordu.
Ferhat, İstanbul'da kalacağını söylemeyecekti. En iyisi yarınki görüşmeden sonra açıklama yapmaktı.
Bu kez buruktu ayrılmaları. Ferhat bahsettiği telefonu vermişti. Geriye dönüşleri TEM den olduğu için bulduğu en uygun yerde arabayı durdurdu.
“Bu işten sıkılmaya başladım. Seni doğru düzgün öpemiyorum. Liseli aşıklar gibi arabada
öpüşmek istemiyorum. Seni doya doya öpmek okşamak sevmek istiyorum. Beni deli ediyorsun. Her an yanında olmak istiyorum. Dün gece neredeyse hiç uyumadım. Neler yapabileceğimizi düşündüm durdum.” Bir an derin nefes alıp devam etti Ferhat.
“İşlerimiz de görüşmemize engel. Buna bir çözüm bulalım istiyorum. İşini değiştirmeni istesem? Liseyi bitirmişsin. Bizim şirkette iş bulabilirsin. Ben de şehirlerarası işleri almak istemediğimi söylerim. En kötü ihtimal Marmara Bölgesine bakarım. Hafta sonlarını bir arada geçiririz. İşin maddi kısmını hiç söylemiyorum bile. Ne dersin?”
Aden, ilk duyduklarından hoşlanmıştı. Aynı şeyleri hissediyor, her seferinde yarım kalan duygulardan, doyurulmayan isteklerden o da rahatsız oluyordu. Yine de daha ileri gitmek istemiyor, ayrıldığında ne hissedeceğini bilememekten kaynaklanan sıkıntısını dile getiremiyordu. Sevişmek istiyor ama ayrılığı aklından atamıyordu.
Sonradan duydukları ise canını çok sıktı. Çok iyi bir teklifti ama asla kabul edemezdi. Bu değişikliğe hayır derken mantıklı bir sebep bulmalıydı. O sebep de yangındı.
“Çok teşekkür ederim. Şu avans aldığım tutar bitene kadar orada kalmak zorundayım. Nasıl kesecekler maaşımdan bilmiyorum ama birkaç ay sürecektir. Sonra tekrar konuşalım bunu, olur mu?”
“Bak, istersen…”
“Hayır, ne diyeceğini biliyorum ve asla kabul etmem. O yüzden hiç başlamayalım. Birkaç ay sonra yeniden konuşuruz, canım.”
Ferhat, bu konuşmayı iki amaçla yapıyordu. Birincisi, gerçekten daha sık görmek içindi ama ikinci ve en önemli kısmı görevinin gereğiydi. İşi söz konusu olduğunda Aden'in hata yapması gerekiyordu. Oysa Aden hiç açık vermiyordu. Kendisi de aslında içten içe bunu istiyordu!
Aden, verdiği yanıttan memnundu. İşi bırakması şimdilik söz konusu değildi. Bahsettiği süre sonunda, ne yazık ki bu ilişki tamamen bitecek, Aden, kendi hayatına dönecekti. Şimdiden sonunu düşünmek istemiyordu. Üstelik hala en belirsiz konu, ceza alıp almayacakları idi! Ferhat’ın yanında çoğu zaman bu konu aklından çıkıyor, sonra bir anda beynine üşüşüyor, tüm keyfini kaçırıyordu. İkili yaşam ikili sorun olmuştu. Ceza alsa da almasa da Ferhat’tan ayrılacaktı. İşte asıl ceza bu olacaktı. Hiç bu kadar sevebileceğini düşünmemişti. Duygularını dizginleyemediği için daha büyük sorunların içine düşmüştü. Bu kadar kısa sürede nasıl aşk bu kadar büyüyebilir ki? Bunu anlayamıyordu. Albay ile konuşmak zorundaydı. Özelini anlatmaktan hoşlanmamıştı ama yapmak zorundaydı. Kim bilir belki de, biraz erken görevden affını isteyebilirdi!
Bunları düşündüğüne inanamıyordu. Askerlikten ayrılmak bu güne kadar tek bir an bile aklına gelmemişti. Oysa şimdi Ferhat ile bir geleceği olacaksa bunu elinin tersiyle itmek istemiyordu. Bunca gündür bir arada olmaları birbirlerini tanımalarına çok yardımcı olmuştu. Neredeyse aynı şeylerden keyif alıyorlardı. Bir arada mutlu oluyorlar, ayrılmaktan nefret ediyorlardı. Eğer Ferhat söylediği kadar âşıksa ilişkinin gidişi belliydi… Çünkü kendisi söylediği kadar âşıktı.
Aden, yalanını söylemeden birlikte olamayacağını biliyor, Ferhat’ın bu konuda anlayışlı olacağını düşünüyordu. Elbette biraz kızacaktı ama sonra devlet için çalıştığını anladığında mutlaka hak verecekti. Bir aradayken yaptıkları konuşmalardan ikisinin de vatanına bağlılığı anlaşılıyor, aksine bir ifade cümlelerinde yer almıyordu. Bu konuda Ferhat’a güveniyordu.
Elbette tüm bunlar albayı ile konuştuktan sonra söyleyebileceği gerçeklerdi. Üstelik Ferhat’ın aşkından da ilişkilerinin geleceğinden de tamamen emin olmadan bunu konu etmemeliydi. Biraz zamana ihtiyacı vardı! Ama zaman yoktu. En doğrusu bir an önce konuşmaktı.
Aklından geçenleri bir yana bıraktı. O ana geri döndü. İkisi de suskun oturuyordu. Tatsız havayı dağıtmak için ne yapacağını bilmiyor, böyle ayrılmak istemiyordu.
“Ferhat? Daha geç olmadan eve götür beni. Sabah işime vaktinde gideyim. Bir an önce borçları halledeyim. Sonra neler yapacağımıza bakalım. Hem sen de işe gideceksin. “
“Ben zaten hep erken kalktım bu tatilde. O yüzden uyku sorunum yok. Yine de senin uykunu tam alman benim eve erken gitmeme bağlı. Aramadan uyumuyorsun!”
Sesi çok iyi olmasa da az önceki kadar kırılgan değildi. Kontağı çevirip yola çıkmadan önce son kez öptü, Aden’i.
“Ayşe… Bu işe çözüm bulalım. Çok ciddiyim. Bu işe bir çözüm bulalım, yoksa ben zatürreye yakalanacağım.”
Aden, gülümseyerek arkasına yaslandı. İkisi de istekle doluyor ama bu isteği dindirecek adımı atmıyorlardı. Evin önünde yanağından öperek vedalaştı, Aden. Yarım saat sonra cep telefonu çaldı. Ferhat, eve ulaştığını söyledi. Sevgilerini dile getirip kapattılar.
Ferhat’ın sözde izninin son günü de böyle bitmişti. Oysa şu an evinde değildi!
***
Albay Mustafa ile buluşmuştu. Bu konuşmayı yarına
erteleyemeyecekti. Kararını açıklamalıydı. Albay Mustafa sivil kıyafetleri
içinde otoritesinden dirhem kaybetmeden daha önce buluştukları lokantanın
deposunda bekliyordu.
“İlter, yeni bir şey mi buldun? Neden bu kadar acele görüşmek istedin?”
Ferhat, gerçek adını duyunca irkiliyordu. Hayatı yalan üstüne kurulmuş, bu yalanların arasında gerçek duygular yaşamaya başlamıştı.
“Aynı konu Mustafa Bey! Aden! Bu soruşturma benim açımdan bitmiştir. Bugüne kadar ağzından en ufak bir şey kaçırmadı. Daha sürem var biliyorum ama bu süreyi onu konuşturmaya uğraşarak geçirmek istemiyorum. İstanbul da kalacağımı söylemedim. Şehir dışına çıkmak, ondan uzaklaşmak istiyorum. Çünkü ona aşığım. Bu da, benim hata yapmam demek. En istemediğim şeyi kabul etmek zorundayım. Bu takip devam edecekse başka birisini atayın. Ben çekiliyorum.”
Ferhat, duyacaklarının sıkıntısını yaşıyordu. Aden’i bırakmak zorundaydı. Albay Mustafa da bunu biliyordu. Kendi yerine başkasını görevlendirecekti. Kim bilir belki kendisine acır da bir bayanı göreve getirirdi. Aksini düşünmek istemiyordu. Nedense bu konuda Aden tarafından içi rahattı. O gözlerde gerçekten sevgi görüyordu. Usta bir oyuncu da olsa duyguları konusunda gözleri yalan söylemiyordu. Bir başka erkek de görevlendirilse Aden’in duyguları değişmezdi. Ama, bir erkeğin ona yakın olmasına tahammül etmek çok zordu. Bir süre sonra hayatında başka bir erkeğin olacağını, o dudakları başkasının öpeceğini kabullenmesi gerekiyordu. O gözlere bakacak başka gözleri kıskanmak çözüm değildi. Bir an önce buradan da, bu işten de uzaklaşmalıydı. Hatta tamamen görev değiştirmek istiyordu. Başka bir kadınla benzer bir flört yaşamak bile midesini bulandırıyordu. Çözüm belliydi.
“Ferhat, Aden konusunda bana söyleyeceğin ne varsa duymak istiyorum. Bu kadar iyi olamaz. Mutlaka bir açık vermiş olmalı. Üstelik anladığım kadarıyla oldukça da yakınlaştınız. Hiç mi ağzından bir şey kaçırmadı? Ya da bakışlarıyla hareketleriyle hata yapmadı?”
“Mustafa Bey, ilk andan az önce evine bıraktığım süreye kadar tek bir hatası olmadı. O artık Ayşe Sevengül olmuş. Açık yakalamak imkânsız! Ayrıca Aden hakkında kötü bir şey düşünmenizi istemiyorum. O öyle biri değil. Lütfen onu rahat bırakın. Her ne için peşine düştüyseniz vazgeçin. O gerçekten iyi ve dürüst biri. Başka birisini bulun. Bunca yıllık tanışıklığımıza istinaden bunu sizden rica ediyorum.”
“Ferhat, sen bunları düşünme. Görevin tamamlandı. Bundan sonrası Aden ile benim aramda. Tüm irtibatını kesiyorsun. Aramanı, yoluna çıkmanı ya da evine uğramanı falan kesinlikle istemiyorum.”
“Mustafa Bey, bunları biliyorum. Sadece arada bir size ne durumda olduğunu sormak istiyorum. Yarın veda edip, yola çıkacağımı söyleyeceğim. Bir daha da asla yoluna çıkmayacağım.”
“Normalde vedalaşmanı bile istemezdim ama madem bu kadar seviyorsun, son kez gör bakalım.”
“Teşekkür ederim. Umarım onun peşini bırakırsınız!”
Ferhat, daha fazla konuşamadan depodan ayrıldı. Neredeyse ağlayacaktı. Hayatında ilk defa yaşadığı bu kaybetme duygusunu bastıramıyordu. Aden’e bir şey belli etmeden nasıl vedalaşacaktı?
Albay Mustafa, Ferhat’ın ardından kapanan kapıya baktı. Düşünceliydi… Bir süre sonra, “Asıl şimdi Aden’in peşini bırakmam” dedi…
Ferhat, üstünü bile değiştirmeden yatağın üstüne attı kendisini. Uykusuz bir gece daha bekliyordu onu. Bu kez nedeni çok başkaydı. Nasıl ayrılacak, nasıl bir daha görmemeye katlanacaktı? Kendisinden sonra neler yaşayacaktı, üzülecek miydi? Gözlerinde gördüğü sevgi oyun değilse o da kendisi kadar üzülecekti. Ama ne kendisini ne de albayı deşifre edemezdi. Bunun için daha fazla saplanmadan bu aşktan sıyrılması gerekiyordu. Böylesi Aden için de çok daha iyi olacaktı. Hiç olmazsa çok fazla şey paylaşmadan ayrılacaklar, gün gelecek çok eski bir anı olarak anımsayacaklardı. İşte buna dayanamıyordu. Onun hayatında eski bir anı olmak istemiyordu. Önce gözlerinin dolduğunu hissetti. Sonra şakağına doğru akan gözyaşının ıslaklığını… Bir süre sonra gözyaşları ardı ardına yuvarlanmaya başladı…
“İlter, yeni bir şey mi buldun? Neden bu kadar acele görüşmek istedin?”
Ferhat, gerçek adını duyunca irkiliyordu. Hayatı yalan üstüne kurulmuş, bu yalanların arasında gerçek duygular yaşamaya başlamıştı.
“Aynı konu Mustafa Bey! Aden! Bu soruşturma benim açımdan bitmiştir. Bugüne kadar ağzından en ufak bir şey kaçırmadı. Daha sürem var biliyorum ama bu süreyi onu konuşturmaya uğraşarak geçirmek istemiyorum. İstanbul da kalacağımı söylemedim. Şehir dışına çıkmak, ondan uzaklaşmak istiyorum. Çünkü ona aşığım. Bu da, benim hata yapmam demek. En istemediğim şeyi kabul etmek zorundayım. Bu takip devam edecekse başka birisini atayın. Ben çekiliyorum.”
Ferhat, duyacaklarının sıkıntısını yaşıyordu. Aden’i bırakmak zorundaydı. Albay Mustafa da bunu biliyordu. Kendi yerine başkasını görevlendirecekti. Kim bilir belki kendisine acır da bir bayanı göreve getirirdi. Aksini düşünmek istemiyordu. Nedense bu konuda Aden tarafından içi rahattı. O gözlerde gerçekten sevgi görüyordu. Usta bir oyuncu da olsa duyguları konusunda gözleri yalan söylemiyordu. Bir başka erkek de görevlendirilse Aden’in duyguları değişmezdi. Ama, bir erkeğin ona yakın olmasına tahammül etmek çok zordu. Bir süre sonra hayatında başka bir erkeğin olacağını, o dudakları başkasının öpeceğini kabullenmesi gerekiyordu. O gözlere bakacak başka gözleri kıskanmak çözüm değildi. Bir an önce buradan da, bu işten de uzaklaşmalıydı. Hatta tamamen görev değiştirmek istiyordu. Başka bir kadınla benzer bir flört yaşamak bile midesini bulandırıyordu. Çözüm belliydi.
“Ferhat, Aden konusunda bana söyleyeceğin ne varsa duymak istiyorum. Bu kadar iyi olamaz. Mutlaka bir açık vermiş olmalı. Üstelik anladığım kadarıyla oldukça da yakınlaştınız. Hiç mi ağzından bir şey kaçırmadı? Ya da bakışlarıyla hareketleriyle hata yapmadı?”
“Mustafa Bey, ilk andan az önce evine bıraktığım süreye kadar tek bir hatası olmadı. O artık Ayşe Sevengül olmuş. Açık yakalamak imkânsız! Ayrıca Aden hakkında kötü bir şey düşünmenizi istemiyorum. O öyle biri değil. Lütfen onu rahat bırakın. Her ne için peşine düştüyseniz vazgeçin. O gerçekten iyi ve dürüst biri. Başka birisini bulun. Bunca yıllık tanışıklığımıza istinaden bunu sizden rica ediyorum.”
“Ferhat, sen bunları düşünme. Görevin tamamlandı. Bundan sonrası Aden ile benim aramda. Tüm irtibatını kesiyorsun. Aramanı, yoluna çıkmanı ya da evine uğramanı falan kesinlikle istemiyorum.”
“Mustafa Bey, bunları biliyorum. Sadece arada bir size ne durumda olduğunu sormak istiyorum. Yarın veda edip, yola çıkacağımı söyleyeceğim. Bir daha da asla yoluna çıkmayacağım.”
“Normalde vedalaşmanı bile istemezdim ama madem bu kadar seviyorsun, son kez gör bakalım.”
“Teşekkür ederim. Umarım onun peşini bırakırsınız!”
Ferhat, daha fazla konuşamadan depodan ayrıldı. Neredeyse ağlayacaktı. Hayatında ilk defa yaşadığı bu kaybetme duygusunu bastıramıyordu. Aden’e bir şey belli etmeden nasıl vedalaşacaktı?
Albay Mustafa, Ferhat’ın ardından kapanan kapıya baktı. Düşünceliydi… Bir süre sonra, “Asıl şimdi Aden’in peşini bırakmam” dedi…
Ferhat, üstünü bile değiştirmeden yatağın üstüne attı kendisini. Uykusuz bir gece daha bekliyordu onu. Bu kez nedeni çok başkaydı. Nasıl ayrılacak, nasıl bir daha görmemeye katlanacaktı? Kendisinden sonra neler yaşayacaktı, üzülecek miydi? Gözlerinde gördüğü sevgi oyun değilse o da kendisi kadar üzülecekti. Ama ne kendisini ne de albayı deşifre edemezdi. Bunun için daha fazla saplanmadan bu aşktan sıyrılması gerekiyordu. Böylesi Aden için de çok daha iyi olacaktı. Hiç olmazsa çok fazla şey paylaşmadan ayrılacaklar, gün gelecek çok eski bir anı olarak anımsayacaklardı. İşte buna dayanamıyordu. Onun hayatında eski bir anı olmak istemiyordu. Önce gözlerinin dolduğunu hissetti. Sonra şakağına doğru akan gözyaşının ıslaklığını… Bir süre sonra gözyaşları ardı ardına yuvarlanmaya başladı…
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder