Aden,
bir hışımla kafasını çevirdiğini, göz göze geldiklerinde anladı. Kendisini
tutamamış olmasına kızarak kafasını önüne çevirdi. Aklındaki düşüncelerin bir
anda şekil değiştirmesinden hiç hoşlanmamıştı. Ferhat’ı çekici bulduğunu zaten
kabul etmişti ama kıskanacak kadar sahiplendiğinin farkında değildi. Bu kadar
kısa sürede, bu kadar sahiplenmek?
Ferhat, kendisine bakan gözlerdeki kıskançlığı gördüğünde içinde oluşan memnuniyete anlam vermeye çalışıyordu. Çekici bir erkek olduğunu, kadınları etkilediğini biliyordu. Hayatına giren kadınlardan da bunu belli ediyordu. Aden de çok güzel bir kadındı. Kendisinden etkilendiğini zaten anlamıştı. Anlamadığı bunun gerçek mi oyun mu olduğu idi. Ta ki şu ana kadar. Gözlerindeki kıskançlık gerçekti. Ya da kendisi gerçek olmasını istiyordu!
“Birer kahve daha içeriz değil mi?”
Ferhat, kendisine bakan gözlerdeki kıskançlığı gördüğünde içinde oluşan memnuniyete anlam vermeye çalışıyordu. Çekici bir erkek olduğunu, kadınları etkilediğini biliyordu. Hayatına giren kadınlardan da bunu belli ediyordu. Aden de çok güzel bir kadındı. Kendisinden etkilendiğini zaten anlamıştı. Anlamadığı bunun gerçek mi oyun mu olduğu idi. Ta ki şu ana kadar. Gözlerindeki kıskançlık gerçekti. Ya da kendisi gerçek olmasını istiyordu!
“Birer kahve daha içeriz değil mi?”
“Hayır, içmek istemiyorum. Eve gidelim mi artık. Yarın erken kalkmam lazım.”
“Ben, bir kahve daha içmek istiyorum. On dakika daha oturalım sonra kalkarız.”
Ferhat, özellikle telefonda konuştuğu kişi hakkında bir şey söylemiyordu. Aden ise yanında başka bir kadına ‘ben de canım’ diyen birisinin, karşı taraftan nasıl bir cümle duyduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. “Seni seviyorum” ya da “Seni özledim”... Başka uygun cümle bulamıyor, düşünmek de istemiyordu. Buna neden takılıyordu? Durması ve kendisini toparlaması gerekiyordu. Aşılması gereken o kadar çok engel varken aklından ve kalbinden geçenler rahatsız etmeye başlamıştı.
“Ayşe, emin misin bir kahve daha içmek istemediğinden? Az önce çok beğendiğini söylemiştin!”
“Tamam bana da söyle bir kahve.” daha fazla düşünmek istemiyordu. Kahve içerek kafasını dağıtmak istedi.
“Bu hafta sonu şirketin yemeği olduğunu duyduğun için mi ters ters bakmaya başladın bana?”
“Ne? Ne yemeği?”
“Az önce kardeşime söylediğim yemekten bahsediyorum.”
“Kardeşin mi?” yine boş bulunmuştu. Kendisine neler oluyordu? Hemen toparlanması lazımdı. Yoksa gerçekten yanlış şeylerde ağzından kaçacaktı.
“Şimdi anlaşıldı. Kardeşimi kim sandın?”
“Kimse... Kardeşinle konuştuğunu fark etmedim. Ne konuştuğunu da fark etmedim. Başka bir şey düşünüyordum.”
“Tabi tabii ben de gol kralıyım.”
“Tamam, yalan söyleyemiyorum. Kardeşin olduğunu anlamadım ve şaşırdım. “
“Şaşırmadın, kıskandın! Kabul et ve ben de susayım.”
“Kabul ve lütfen sus.”
“Asla susmayacağım. Asıl şimdi konuşmaya başlayacağım. Kıskanman çok ama çok hoşuma gitti. Bu senin de bir şeyler hissettiğinin göstergesi... Ve ben bundan faydalanıp seni hafta sonu olan yemeğe davet etmek istiyorum. İş arkadaşlarımla da tanışmalısın. “
“Hayır, o yemeğe gelemem. Bu çok hızlı bir gelişme. Kardeşini götür.”
“Ya sen ya da hiç kimse! Kardeşimle gitmem. “
“Başkasıyla?”
“Ne yani az önce kız kardeşimi kıskanan biri bana şimdi o yemeğe başka bir kadınla gitmemi mi tavsiye ediyor? Seni anlamıyorum.”
“Bu gitmenden hoşlanacağım anlamına gelmiyor. Ben gelemem. Ama senin nasıl gideceğine de karışamam.”
“Neden gelemiyorsun bunu da ben anlamıyorum. Kime hesap vereceksin?”
“Hesap vermek değil sorun. Henüz senin arkadaşların ile tanışacağım bir ortamda olmak istediğimi sanmıyorum. Lütfen zorlama beni.” Ters konuşmaya başlamıştı. Çünkü o tarihe kadar bu ilişki bitecekti. Bitmeliydi. Amirleri izin verse bile kendisi buna devam edebilecek gibi hissetmiyordu. Fazla kaptırmıştı kendisini. Kısa sürede bu kadar ileri gitmek doğru değildi. Kahvesini hızlı hızlı yudumladı. Ve çantasına uzandı. Ferhat, elini bırakmamıştı. Kendisine doğru çekerek bakışlarının karşılaşmasını sağladı.
***
“Sonra konuşalım bunu. Tadımızı kaçırmayalım. O gözlerin sert sert baktı mı korkuyorum senden!”
“Dalga geçme. Sert falan bakmam ben.”
“Tabi tabii ben de inandım bu dediğine. Kaşlarını çattığın ve sert bakışını attığında sana ayna tutacağım. O zaman anlarsın, nasıl korktuğumu.”
“O zaman seni korkularından kurtarayım. Beni eve bırakır mısın?”
“Seni, geç olduğu ve yarın işe gideceğin için eve bırakacağım. Yoksa o sert bakışlarından gerçekten korktuğum için değil. Aksine her an bana bakmanı istiyorum. “
“Ferhat, biraz yavaş lütfen! Bu kadar hızlı ilerlemek bana göre değil. Bir şeyleri konuşmadan önce seni tanımak istiyorum. Bunu da normal bir süreçte yaşamak istiyorum.”
“Tamam, biz de süreye yayarız. Mesela yarın akşam yemeğe çıkarız. Uzun uzun konuşuruz. Olur mu?”
“Bu yavaşlamış halimiz mi? Hafta sonu yemek hangi gün? Cumartesi mi?”
“Evet.”
“Tamam, biz de Pazar günü buluşuruz. Olur mu?”
“Dalga mı geçiyorsun? Hayır, olmaz. Yarın akşam yemeğe gidiyoruz ve bu yemek tamamen birbirimizi tanımaya yönelik olacak. Bir hafta sonrayı söylüyor bana… delirmiş olmalı…” son sözlerini kısık ama Aden’in duyacağı kadar bir sesle söylemişti.
“Duydum seni!”
“Hadi ya, bende duyurmamak için çok uğraşmıştım… Bak, seni anladım. Aramızda bir şeyler oluyor ve sen de ben de bunun farkındayız. Kabul çok hızlı olabilir ama tanışma şeklimiz ve üç gündür paylaştıklarımızı alt alta toplarsak, bir çok kişinin aylarca konuştuğundan daha fazla şeyi paylaştık. Hızımızı yavaşlatalım ama görüşmemek dersen, bunu kabul edemem. Önümüzdeki Pazartesi iş başı yapacağım. Görev yerimi bilmiyorum. Belki kilometrelerce uzakta olacağım belki ve şanslıysam İstanbul’da kalacağım. İstanbul ihtimalinin çok az olduğunu bilerek fırsatlarımı kaçıramam. Şimdi… yarın akşam yemek yiyor muyuz?”
“Beni ararsın!”
“Bu kadar mı? Tüm söyleyeceğin bu mu?”
“Sen o kadar çok konuştun ki, benim eve gitmem, uyumam, sabah kalkabilmem tehlikeye girdi. O nedenle yanıt kısa… evet… bu kadar… yarın beni ararsın.”
“Neyse bu bile gelişme. Hadi kalkalım canım.”
“Allah’ım, bu yavaşlamış halimiz mi?”
“Ne yaptım yine?”
“Yok bir şey… hadi çıkalım.”
Ferhat, canım, kelimesine verdiği tepkiden hoşlanmıştı. Çok hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Uzaklaştığını hissettiği an uzun uzun konuşarak ilgisinin gerçekliğine inandırmak istemişti. Başarılı olduğuna inanmak istiyordu. Çünkü bir haftanın sonunda İstanbul’da olup işine devam edeceğini bilse de bu süreyi, Aden’i konuşturmak için kullanacaktı. Aden’in ise İstanbul’da kalacağını bilmesi gerekmiyordu. Aden'in yüzü ciddiyetini koruyordu.
Aden, arabaya doğru yürümeye başladı. Ferhat’ın yanında sessizce yürümesinden, onun da canının sıkıldığını anladı. Eve yaklaşana kadar ikisi de hiçbir şey konuşmamıştı. Aden, belki de kırıldığı için aramaz, diye düşünüyor, kendi isteğinin de bu yönde olduğuna inanmak istiyordu. Yine de üzüldüğünü, görüşmek istediğini kabullenmek zorundaydı. Sessizliği, biraz da bu duygularından kaynaklanıyordu.
Arabayı ilk akşam bıraktığı yerde durdurdu. Etrafta kimse yoktu. Kontağı kapattı. Koltuğunda yan dönüp Aden’e bakmaya başladı. Aden, eli kapı kolunda inip inmeme kararını veremezken, kafasını çevirip Ferhat’a bakmak istemiyordu. İkisi de içinde bulundukları durumu doğru tahlil ediyor, yine de ilk adımı atamıyorlardı. Sonunda elini uzatan yine Ferhat oldu. Sol elini avucunun içine alıp kısık sesle, “Yüzüme bakar mısın?” dedi. Aden, bir an durduktan sonra yavaşça kafasını çevirdi. Siyah gözlerin derinliklerinde kaybolduğunu hissediyordu. Hayatında ilk defa bakışlarını o gözlerden alamıyor, beyninin hiçbir komutu dinlemediğini düşünüyordu. Zorla da olsa bakışlarını kaçırmak istediğinde, Ferhat çenesini tutup bunu engelledi.
“Yüzüme bak ve beni görmek istemediğini söyle. Gözlerime bakarak söyle, seni bir daha aramayayım. “
“Seni görmek istemiyorum.” Sesi çok hafif ve isteksizdi. Yine de o sözleri söyleyebilmişti. Ferhat yavaşça çenesindeki elini çekti. Sırtını koltuğa yasladı,
“Pekâlâ, kabul, bu üç güzel gün için teşekkür ederim. Kendine iyi bak.”
***
Onun da sesi kısıktı. Sağ eli ile tuttuğu Aden’in elini henüz
bırakmamıştı ama tutuşu hafiflemişti. Aden istese elini rahatlıkla çekebilirdi.
Çekmek istemiyordu. Arabadan da bu şekilde inmek istemediğini çok iyi
biliyordu. İçinde olduğu her türlü tersliğe rağmen Ferhat’ın yanında kendisini
iyi hissediyor, bu duyguyu yitirmek istemiyordu.
Elini kapı koluna uzattı. Arabanın içinde kapının açılma sesinden başka ses yoktu. Kısacık anda yine aklından binlerce düşünce geçti. Bu erkekle birlikte olmak istediğini biliyordu. Onu tanımak istiyordu. Ya Ferhat temiz çıkarsa? Ya söylediği kişiyse? Neden fırsatı kaçırmak için bu kadar uğraşıyordu? Denemekten ne zarar gelecekti ki? Kendisini savunabileceğini biliyordu. Proje ile ilgili olaydan da temiz çıkacağını gerçek suçlunun yakalanacağını düşünüyordu. Üstelik sadece bir yıldan biraz fazla bir süre sonra istediği gibi yaşayabilecekti. Şimdiden hayatına birisini sokması doğru muydu? Kararını verdi…
“Yarın akşam kaçta ararsın?”
“Ciddi misin?”
“Evet, canım, kaç gibi ararsın?”
“Canım mı? Ayşe, neler oluyor? Dalga mı geçiyorsun benimle? Oyun oynama lütfen.”
“Oyun falan değil. Madem bu kadar kısa süremiz var, tanımak için elimizden geleni yapmalıyız, değil mi?”
“Evet… şey evet… elbette… çok mutlu oldum.”
“Belli oluyor, kekelemeye başladın. İyi geceler.”
“Dur bir dakika. Hemen inme. “
“Ne oldu?”
“İşte bu…” az önce hafifçe tuttuğu elini sıkıca kavradı, parmaklarını parmaklarına geçirerek elinin üstünü dudaklarına götürdü ve küçük bir öpücük bıraktı.
“Gördüğün gibi yavaş hareket ediyorum. Normal hızımızda olsaydık bu öpücük doğru yerde olurdu. Ne yapalım, sevgilimiz yavaş olmamızı istiyor.”
“Sevgiliniz mi? Off Ferhat bu mu yavaş halimiz? Şimdiden sevgilim demeye başladın!”
“Az önce bana ‘canım’ dediğin anda bu hakkı kazandım. Çünkü sen bu kelimeyi gerçek anlamının dışında kullanmıyorsun. Fulya’ya o kadar saat içinde bir kere bile söylemedin. Ağzı alışkın kişiler her an herkese söyler. Sen bana söyledin… İşte bu kadar… Artık inebilirsin. Eve girene kadar arkandan bakacağım. Aklım sende kalmasın. Bu da nasıl olacaksa?”
Aden, son cümleye yine gülmeye başlamıştı. Flört için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu.
“Tamam, bekle bakalım burada. Ama sen de çok dikkatli kullanacaksın arabayı. Benim de aklım sende kalmasın.”
“Kalsın. Aklın bende kalsın.”
“Şımardın bakıyorum. Hadi artık gidiyorum ve uyuyorum. Yarın akşam görüşürüz. “
“İyi geceler tatlım. Görüşürüz.”
Aden, evine doğru hızlı adımlarla yürüyordu. Doğru bir karar verdiğinden emin değildi. Hislerine göre davranmıştı. Üstelik daha hiç araştırmamış kimlik kontrolü yapmamışken verdiği bu karara şaşıyordu. Amirlerinin ne diyeceği ise tamamen muammaydı. Binanın önüne geldiğinde arkasını dönüp baktı. Ferhat köşede durmuş bekliyordu. Karşılıklı el salladıktan sonra Aden, evine girdi. Çok yorgundu ama kontrollerini atlamadı. Kimse evine girmemişti. Hazırlıklarını bitirip yatana kadar geçen on beş dakikalık sürede aklında, ne çalınan proje, ne de ertesi gün başlayacak soruşturması vardı. Hepsini geri plana iten tek düşünce Ferhat idi. Uykuya güzel şeyler düşünerek daldı.
***
Ferhat, Aden eve girdikten sonra jeepe doğru yürüdü. Yine eline telefonunu almıştı. “Babam” diye kayıtlı kişiyi aradı.
“Her şey yolunda!”
Karşı taraftan gelen “tamam” kelimesinden sonra ikisi de telefonu kapattı. Direksiyona geçtiğinde, tüm gece yaşananları düşünüyordu. Beş yıldır bu işi yapıyor, yılda ortalama sekiz kişi ile bir şekilde ilişki başlatıyordu. Genelde flört ederek hızlıca amacına ulaşıyordu. Yakışıklığı bu işe seçilmesinde birinci öncelikse de geçmişinde kendisini ele verecek hiçbir şeyin olmaması da çok önemliydi. Bu beş yılı bir firmanın müfettişi olarak geçirmişti. İş arkadaşları da kendisini müfettiş olarak biliyordu. Tek fark, araştırma yapmak için gittiği yerlerde, asıl görevinin başkalarını baştan çıkartmak olmasıydı. Kişiler hakkında verdiği bilgilerden sonra görevi bitiyor, hiç sesini çıkartmadan kişilerin hayatından çıkıyordu. Zaten hayatlarına girdiği kişilerin genelde, başları derde girdiği için kendisini aramak akıllarına bile gelmiyordu!
Aden’in işini kabul ettiğinde aynı hislerle işe başlamıştı. Kısa sürede görevini tamamlayacağından da emindi. Hesap etmediği tek şey ‘görevi’ olan kişiye bağlanmaktı. Bu akşam, görüşmek istemediğini söylediği zaman hissettiği hayal kırıklığının, işi ile en ufak ilgisi yoktu.
Duygularının işe karışmasından hoşlanmıyor, bunu hissettiği anda kendisini geri çekiyordu. Daha önce sadece bir kez etkilenmiş, karşıdan da aynı elektriği aldığında kısa sürede çok ilerlemiş bir ilişkinin içinde bulmuştu kendisini. Kaçınılmaz ayrılık yaşandığında ise duygularının sevgi ile ilgisi olmadığını sadece fiziksel çekimle sınırlı olduğunu anlamıştı. Yine de o birliktelik kendisi için hataydı. Bir daha o kadar ileri gitmeyecek, fiziksel ihtiyaçlarını işine karıştırmayacaktı.
Şimdi de benzer hisler uyanıyordu. Aden’i çok çekici bulduğunu biliyordu. Önceki olay ile kıyaslamak istemiyor ama benzerliklerden rahatsız oluyordu. En çok rahatsız eden nokta ise, bu akşam gözlerine bakarak “Seni görmek istemiyorum” dediği anda hissettikleriydi. Üzülmüştü. Üzülmesinin işin aksamasıyla ilgilisi yoktu. Sadece Aden’in kendisini görmek istememesine verdiği tepkiydi. Bunu, tepedekilere nasıl rapor edeceğini bilemiyordu. En iyisi şimdilik duygularından bahsetmemekti. Nasılsa hepsi kendisinin kadınlarla yaşadıklarını biliyordu. Bunu da onlarla aynı kefeye koyacakları aşikârdı. Şimdi güzel şeyler düşünmek istiyordu. Bunun için de gecenin sonlarını düşünmesi yeterliydi. Acıbadem’deki evine girdiğinde aklında sadece Aden’in kararını değiştirdikten sonra “canım” demesi vardı.
Elini kapı koluna uzattı. Arabanın içinde kapının açılma sesinden başka ses yoktu. Kısacık anda yine aklından binlerce düşünce geçti. Bu erkekle birlikte olmak istediğini biliyordu. Onu tanımak istiyordu. Ya Ferhat temiz çıkarsa? Ya söylediği kişiyse? Neden fırsatı kaçırmak için bu kadar uğraşıyordu? Denemekten ne zarar gelecekti ki? Kendisini savunabileceğini biliyordu. Proje ile ilgili olaydan da temiz çıkacağını gerçek suçlunun yakalanacağını düşünüyordu. Üstelik sadece bir yıldan biraz fazla bir süre sonra istediği gibi yaşayabilecekti. Şimdiden hayatına birisini sokması doğru muydu? Kararını verdi…
“Yarın akşam kaçta ararsın?”
“Ciddi misin?”
“Evet, canım, kaç gibi ararsın?”
“Canım mı? Ayşe, neler oluyor? Dalga mı geçiyorsun benimle? Oyun oynama lütfen.”
“Oyun falan değil. Madem bu kadar kısa süremiz var, tanımak için elimizden geleni yapmalıyız, değil mi?”
“Evet… şey evet… elbette… çok mutlu oldum.”
“Belli oluyor, kekelemeye başladın. İyi geceler.”
“Dur bir dakika. Hemen inme. “
“Ne oldu?”
“İşte bu…” az önce hafifçe tuttuğu elini sıkıca kavradı, parmaklarını parmaklarına geçirerek elinin üstünü dudaklarına götürdü ve küçük bir öpücük bıraktı.
“Gördüğün gibi yavaş hareket ediyorum. Normal hızımızda olsaydık bu öpücük doğru yerde olurdu. Ne yapalım, sevgilimiz yavaş olmamızı istiyor.”
“Sevgiliniz mi? Off Ferhat bu mu yavaş halimiz? Şimdiden sevgilim demeye başladın!”
“Az önce bana ‘canım’ dediğin anda bu hakkı kazandım. Çünkü sen bu kelimeyi gerçek anlamının dışında kullanmıyorsun. Fulya’ya o kadar saat içinde bir kere bile söylemedin. Ağzı alışkın kişiler her an herkese söyler. Sen bana söyledin… İşte bu kadar… Artık inebilirsin. Eve girene kadar arkandan bakacağım. Aklım sende kalmasın. Bu da nasıl olacaksa?”
Aden, son cümleye yine gülmeye başlamıştı. Flört için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu.
“Tamam, bekle bakalım burada. Ama sen de çok dikkatli kullanacaksın arabayı. Benim de aklım sende kalmasın.”
“Kalsın. Aklın bende kalsın.”
“Şımardın bakıyorum. Hadi artık gidiyorum ve uyuyorum. Yarın akşam görüşürüz. “
“İyi geceler tatlım. Görüşürüz.”
Aden, evine doğru hızlı adımlarla yürüyordu. Doğru bir karar verdiğinden emin değildi. Hislerine göre davranmıştı. Üstelik daha hiç araştırmamış kimlik kontrolü yapmamışken verdiği bu karara şaşıyordu. Amirlerinin ne diyeceği ise tamamen muammaydı. Binanın önüne geldiğinde arkasını dönüp baktı. Ferhat köşede durmuş bekliyordu. Karşılıklı el salladıktan sonra Aden, evine girdi. Çok yorgundu ama kontrollerini atlamadı. Kimse evine girmemişti. Hazırlıklarını bitirip yatana kadar geçen on beş dakikalık sürede aklında, ne çalınan proje, ne de ertesi gün başlayacak soruşturması vardı. Hepsini geri plana iten tek düşünce Ferhat idi. Uykuya güzel şeyler düşünerek daldı.
***
Ferhat, Aden eve girdikten sonra jeepe doğru yürüdü. Yine eline telefonunu almıştı. “Babam” diye kayıtlı kişiyi aradı.
“Her şey yolunda!”
Karşı taraftan gelen “tamam” kelimesinden sonra ikisi de telefonu kapattı. Direksiyona geçtiğinde, tüm gece yaşananları düşünüyordu. Beş yıldır bu işi yapıyor, yılda ortalama sekiz kişi ile bir şekilde ilişki başlatıyordu. Genelde flört ederek hızlıca amacına ulaşıyordu. Yakışıklığı bu işe seçilmesinde birinci öncelikse de geçmişinde kendisini ele verecek hiçbir şeyin olmaması da çok önemliydi. Bu beş yılı bir firmanın müfettişi olarak geçirmişti. İş arkadaşları da kendisini müfettiş olarak biliyordu. Tek fark, araştırma yapmak için gittiği yerlerde, asıl görevinin başkalarını baştan çıkartmak olmasıydı. Kişiler hakkında verdiği bilgilerden sonra görevi bitiyor, hiç sesini çıkartmadan kişilerin hayatından çıkıyordu. Zaten hayatlarına girdiği kişilerin genelde, başları derde girdiği için kendisini aramak akıllarına bile gelmiyordu!
Aden’in işini kabul ettiğinde aynı hislerle işe başlamıştı. Kısa sürede görevini tamamlayacağından da emindi. Hesap etmediği tek şey ‘görevi’ olan kişiye bağlanmaktı. Bu akşam, görüşmek istemediğini söylediği zaman hissettiği hayal kırıklığının, işi ile en ufak ilgisi yoktu.
Duygularının işe karışmasından hoşlanmıyor, bunu hissettiği anda kendisini geri çekiyordu. Daha önce sadece bir kez etkilenmiş, karşıdan da aynı elektriği aldığında kısa sürede çok ilerlemiş bir ilişkinin içinde bulmuştu kendisini. Kaçınılmaz ayrılık yaşandığında ise duygularının sevgi ile ilgisi olmadığını sadece fiziksel çekimle sınırlı olduğunu anlamıştı. Yine de o birliktelik kendisi için hataydı. Bir daha o kadar ileri gitmeyecek, fiziksel ihtiyaçlarını işine karıştırmayacaktı.
Şimdi de benzer hisler uyanıyordu. Aden’i çok çekici bulduğunu biliyordu. Önceki olay ile kıyaslamak istemiyor ama benzerliklerden rahatsız oluyordu. En çok rahatsız eden nokta ise, bu akşam gözlerine bakarak “Seni görmek istemiyorum” dediği anda hissettikleriydi. Üzülmüştü. Üzülmesinin işin aksamasıyla ilgilisi yoktu. Sadece Aden’in kendisini görmek istememesine verdiği tepkiydi. Bunu, tepedekilere nasıl rapor edeceğini bilemiyordu. En iyisi şimdilik duygularından bahsetmemekti. Nasılsa hepsi kendisinin kadınlarla yaşadıklarını biliyordu. Bunu da onlarla aynı kefeye koyacakları aşikârdı. Şimdi güzel şeyler düşünmek istiyordu. Bunun için de gecenin sonlarını düşünmesi yeterliydi. Acıbadem’deki evine girdiğinde aklında sadece Aden’in kararını değiştirdikten sonra “canım” demesi vardı.
***
Hayatının en kötü gününe hazırladı kendisini. Yataktan kalkmak da
giyinmek de çok büyük eziyet olmuştu. Bugün vereceği çok fazla hesap vardı.
Hafta sonu soruşturmanın başladığını tahmin ediyordu. Kendileri de bugün
sorguya çekilmeye başlardı. Ferhat konusu da ayrı bir baş ağrısıydı. Albay
Mustafa’nın bu ortamda nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu.
Tam saatinde servise binmiş, iş yerine gidene kadar kafasını minibüsün camına dayayarak gözlerini kapatmıştı. Genelde bu görüntüye alışkın olan diğer işçiler kendisiyle ilgilenmiyordu. Binanın önünde yavaş adımlarla minibüsten indi. Bina üstüne üstüne geliyormuş gibi hissediyor, kaçmak ve bir daha geri dönmemek istiyordu. Kartını basıp odasına doğru yürüdü. İçeri girdiğinde hemen kapısını kilitledi.
Bilgisayarını açtığında beklediği mesaj ile karşılaştı. Yine şifreli bir mesajla alt kata çağrılıyordu. Bilgisayarını yeniden kapattı ve diğer odaya geçti. Tuvalete girip, fayansa avucunu dayadı. Birkaç dakika sonra Albay Mustafa’nın kapısındaydı. Kapıyı vurduğunda içeriden gelen tok ve sert ses ile irkildi. İçeriye girdiğinde komutanının yanında başka bir erkek olduğunu fark etti. Kendine olan güveni gösteren adımlarla masanın önüne kadar yürüdü ve başı ile selam verdi.
“Aden, seni, soruşturmanı yürütecek Binbaşı Erhan Ertaş ile tanıştırayım.”
Aden, uzatılan eli aynı sertlikte sıkarak yanıt verdi. Böyle güç gösterilerinde altta kalan taraf olmazdı. Erhan’da elini güvenle sıkan kızın yüzüne bakıyor, tedirginlik arıyordu. Gerçi okuduğu dosyadan sonra, duygularını açıkça gösterecek birisini beklemiyordu. Albay Mustafa ise konuşmaya devam ediyordu.
“Binbaşı Erhan, cumartesiden beri dosyalarınızın üstünde çalışıyor. Her türlü sorusuna son derece dürüst yanıt vereceğinden eminim. Erhan, saat 11.30 da odasında olması gerektiğini unutma. Sonra yine yanına gelir. Odanıza geçebilirsiniz.”
“Efendim, önce sizinle özel bir konuyu görüşmem mümkün mü?”
“Tabiî, sen kal birazdan katılırsın Erhan’a. Mahsuru yok değil mi Erhan?”
“Yok efendim. Ben, yüzbaşı Aden’i odamda bekliyor olacağım.”
Erhan, odadan çıkarken bu özel konunun ne olduğunu düşünüyordu. Resminden de güzeldi karşısındaki genç bayan. Aklından ‘suçlu değildir umarım’ düşünceleri geçmeye başladığı an kendisine geldi. Mesleğinde olumlu ya da olumsuz ön yargılara yer yoktu. Raporunu yazıp sonuçlandırana kadar mesafesi eşit olmalıydı. Odasına doğru yürürken kararlılığını geri kazanmıştı.
Aden, Albay Mustafa’nın gösterdiği koltuğun ucuna oturdu. Şimdi söyleyecekleri proje ile ilgili olaydan çok daha fazla rahatsız ediyordu kendisini. Çünkü birlikte çalıştıkları üç buçuk yılda hiç böyle bir konuşma yapmak zorunda kalmamıştı. Özel hayatını yok etmiş, bu duruma gelmemek için çabalamıştı. Artık kaçacak yeri yoktu. Bu konuşmayı yapmak zorundaydı.
“Efendim, size anlatmak istediğim farklı bir konu. Bu tarz bir konuşmayı daha önce yapmadığımız için söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. “
“Aden, rahat ol ve anlat.”
“Efendim, özür dilerim. Bu ortamda böyle bir şeyin olmasını hiç istemezdim. Fakat nasıl olduğunu ben de anlayamadan üç gündür birisi ile görüşüyorum. “
“Sen olanları bana en başından anlatır mısın lütfen?”
Aden, utana sıkıla en başından tüm yaşananları anlattı. Nasıl tanıştıklarından, evini nasıl öğrendiğine, ertesi sabah gelen çiçekten yapılan kahvaltıya, alışverişe kadar. Bu arada Albay Mustafa’ya kimliği ile ilgili bilgilerin hepsini aktarmıştı. Türkiye’de kullanılan en güvenilir bilgisayar ağında yapılan araştırmayı beklerken, Pazar gününü anlatmaya devam etti. Anlatacakları bittiğinde sesi rahatlamıştı. Verilecek kararı bekliyordu.
“Sen bu kişi ile görüşmek istiyor musun? Yani soruşturmadan temiz çıkarsan, görüşmeye devam etmek isteyeceğin biri mi?”
“Bu yanıt için çok erken efendim. Araştırmanızın sonucu temiz çıkabilir. Yine de Ferhat Kaya’ya şu an güvenemiyorum. İzniniz olur da görüşmeye devam edersem, kişiyi araştırmaya da devam edeceğim.“
“Oldu da adam son derece dürüst çıktı?”
“Buna daha sonra yanıt vermeyi uygun buluyorum, efendim.”
“Tamam, Aden. Ben yanıtımı aldım!” Bu yanıtı duyduğunda duygularını belli ettiğini düşünüp kızarmıştı yine Aden. Ferhat yüzünden kızarmaya devam ediyordu. En iyisi konuyu kapatmaktı.
“Kararınızı bekleyeceğim efendim.”
“Beklemene gerek yok. Kararım belli. Bu kararımı bilgisayar da destekliyor.”
Tam saatinde servise binmiş, iş yerine gidene kadar kafasını minibüsün camına dayayarak gözlerini kapatmıştı. Genelde bu görüntüye alışkın olan diğer işçiler kendisiyle ilgilenmiyordu. Binanın önünde yavaş adımlarla minibüsten indi. Bina üstüne üstüne geliyormuş gibi hissediyor, kaçmak ve bir daha geri dönmemek istiyordu. Kartını basıp odasına doğru yürüdü. İçeri girdiğinde hemen kapısını kilitledi.
Bilgisayarını açtığında beklediği mesaj ile karşılaştı. Yine şifreli bir mesajla alt kata çağrılıyordu. Bilgisayarını yeniden kapattı ve diğer odaya geçti. Tuvalete girip, fayansa avucunu dayadı. Birkaç dakika sonra Albay Mustafa’nın kapısındaydı. Kapıyı vurduğunda içeriden gelen tok ve sert ses ile irkildi. İçeriye girdiğinde komutanının yanında başka bir erkek olduğunu fark etti. Kendine olan güveni gösteren adımlarla masanın önüne kadar yürüdü ve başı ile selam verdi.
“Aden, seni, soruşturmanı yürütecek Binbaşı Erhan Ertaş ile tanıştırayım.”
Aden, uzatılan eli aynı sertlikte sıkarak yanıt verdi. Böyle güç gösterilerinde altta kalan taraf olmazdı. Erhan’da elini güvenle sıkan kızın yüzüne bakıyor, tedirginlik arıyordu. Gerçi okuduğu dosyadan sonra, duygularını açıkça gösterecek birisini beklemiyordu. Albay Mustafa ise konuşmaya devam ediyordu.
“Binbaşı Erhan, cumartesiden beri dosyalarınızın üstünde çalışıyor. Her türlü sorusuna son derece dürüst yanıt vereceğinden eminim. Erhan, saat 11.30 da odasında olması gerektiğini unutma. Sonra yine yanına gelir. Odanıza geçebilirsiniz.”
“Efendim, önce sizinle özel bir konuyu görüşmem mümkün mü?”
“Tabiî, sen kal birazdan katılırsın Erhan’a. Mahsuru yok değil mi Erhan?”
“Yok efendim. Ben, yüzbaşı Aden’i odamda bekliyor olacağım.”
Erhan, odadan çıkarken bu özel konunun ne olduğunu düşünüyordu. Resminden de güzeldi karşısındaki genç bayan. Aklından ‘suçlu değildir umarım’ düşünceleri geçmeye başladığı an kendisine geldi. Mesleğinde olumlu ya da olumsuz ön yargılara yer yoktu. Raporunu yazıp sonuçlandırana kadar mesafesi eşit olmalıydı. Odasına doğru yürürken kararlılığını geri kazanmıştı.
Aden, Albay Mustafa’nın gösterdiği koltuğun ucuna oturdu. Şimdi söyleyecekleri proje ile ilgili olaydan çok daha fazla rahatsız ediyordu kendisini. Çünkü birlikte çalıştıkları üç buçuk yılda hiç böyle bir konuşma yapmak zorunda kalmamıştı. Özel hayatını yok etmiş, bu duruma gelmemek için çabalamıştı. Artık kaçacak yeri yoktu. Bu konuşmayı yapmak zorundaydı.
“Efendim, size anlatmak istediğim farklı bir konu. Bu tarz bir konuşmayı daha önce yapmadığımız için söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. “
“Aden, rahat ol ve anlat.”
“Efendim, özür dilerim. Bu ortamda böyle bir şeyin olmasını hiç istemezdim. Fakat nasıl olduğunu ben de anlayamadan üç gündür birisi ile görüşüyorum. “
“Sen olanları bana en başından anlatır mısın lütfen?”
Aden, utana sıkıla en başından tüm yaşananları anlattı. Nasıl tanıştıklarından, evini nasıl öğrendiğine, ertesi sabah gelen çiçekten yapılan kahvaltıya, alışverişe kadar. Bu arada Albay Mustafa’ya kimliği ile ilgili bilgilerin hepsini aktarmıştı. Türkiye’de kullanılan en güvenilir bilgisayar ağında yapılan araştırmayı beklerken, Pazar gününü anlatmaya devam etti. Anlatacakları bittiğinde sesi rahatlamıştı. Verilecek kararı bekliyordu.
“Sen bu kişi ile görüşmek istiyor musun? Yani soruşturmadan temiz çıkarsan, görüşmeye devam etmek isteyeceğin biri mi?”
“Bu yanıt için çok erken efendim. Araştırmanızın sonucu temiz çıkabilir. Yine de Ferhat Kaya’ya şu an güvenemiyorum. İzniniz olur da görüşmeye devam edersem, kişiyi araştırmaya da devam edeceğim.“
“Oldu da adam son derece dürüst çıktı?”
“Buna daha sonra yanıt vermeyi uygun buluyorum, efendim.”
“Tamam, Aden. Ben yanıtımı aldım!” Bu yanıtı duyduğunda duygularını belli ettiğini düşünüp kızarmıştı yine Aden. Ferhat yüzünden kızarmaya devam ediyordu. En iyisi konuyu kapatmaktı.
“Kararınızı bekleyeceğim efendim.”
“Beklemene gerek yok. Kararım belli. Bu kararımı bilgisayar da destekliyor.”
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder