On beş dakika kadar sonra kapısı çaldığında, Çiğdem’in geldiğini
biliyordu. Yine de delikten bakmadan kapıyı açmadı. Çiğdem’in ayağını yere
vurarak beklediği vücut hareketlerinden belli oluyordu. Kapı açılır açılmaz
içeriye daldı ve sorularına başladı.
“Ne zaman oldu bu iş? Nasıl oldu da sen onunla buluşmaya karar verdin? Çıktınız mı yani? Neler yaptınız?”
“Paris’te öğlen yemeği, Londra’da akşam yemeği yedik”
“Ne?.. Dalga geçme… Dalga geçme… Bak en baştan anlat her şeyi… Bu arada ben de kahve içerim sağol.”
“Ne demek rica ederim. Fulya süratine yetişemiyorum. Lütfen otur ve sakinleş. Abartmana gerek yok. Ayrıca inan en baştan anlatacağım.”
Aslında aynı şeyleri yarın amirlerine de aktaracaktı. Çiğdem belki o an yanında olacağı için bir çok olayı ikinci kez dinleyecekti ama yine de merakına yenildiği ortadaydı. Sivil hayatlarında kadınsı davranışları sergilemek çok normal geliyordu artık. Askeriyede olsa, böyle davranışlar yakışıksız olarak nitelendirilirdi. Görevlerinin güzel taraflarından biriydi bu. Sivil olmak bazen hoşlarına gidiyordu!
“Ne zaman oldu bu iş? Nasıl oldu da sen onunla buluşmaya karar verdin? Çıktınız mı yani? Neler yaptınız?”
“Paris’te öğlen yemeği, Londra’da akşam yemeği yedik”
“Ne?.. Dalga geçme… Dalga geçme… Bak en baştan anlat her şeyi… Bu arada ben de kahve içerim sağol.”
“Ne demek rica ederim. Fulya süratine yetişemiyorum. Lütfen otur ve sakinleş. Abartmana gerek yok. Ayrıca inan en baştan anlatacağım.”
Aslında aynı şeyleri yarın amirlerine de aktaracaktı. Çiğdem belki o an yanında olacağı için bir çok olayı ikinci kez dinleyecekti ama yine de merakına yenildiği ortadaydı. Sivil hayatlarında kadınsı davranışları sergilemek çok normal geliyordu artık. Askeriyede olsa, böyle davranışlar yakışıksız olarak nitelendirilirdi. Görevlerinin güzel taraflarından biriydi bu. Sivil olmak bazen hoşlarına gidiyordu!
Kahvesini yapmak için mutfağa giderken Çiğdem’in de peşinden geldiğini fark etti. “Otur kızım geliyorum hemen su sıcak zaten.”
“Hayır, vakit kaybedemem anlat…. Hemen…”
“Dün sabah kapım çalındı…”
“Evini mi öğrendi? Nasıl? Yoksa Cuma akşamı eve mi çağırdın?”
“Tabii sabaha kadar da seviştik.”
“Neee”
“Fulya, sus biraz. Tamam, Cuma gecesinden başlıyorum. Seni bıraktıktan sonra…” tüm olayları sırası ile ve atlamadan anlattı. Çiğdem’in aralarda sorduğu sorulara verdiği yanıtlarla yaşananları özetlemesi bir saatten fazla sürdü. Çünkü detaycı arkadaşı aslında mesleki olarak da sorguya çekiyordu kendisini. Aklından geçenlerin Aden ile aynı olduğundan emindi ikisi de. Aden de kararlarında ikinci bir görüşün olmasından memnun olacağı için anlatmıştı her şeyi. Evde dinleme cihazı olmadığından emindi,ama dışarıdan bir cihazla dinlenmeyeceklerinin garantisi yoktu. Yazın ilk günlerinde olmalarına rağmen havalar sıcaktı ve camlar açık oturuyorlardı. Bu da seslerin iyi bir cihazla dinlenebilmesi demekti. Çiğdem de sorgularına meraklı arkadaş kisvesi ardında devam ediyordu.
“Bir daha ne zaman buluşuyorsunuz?”
“O, bugün buluşmak istedi ama benim işim olduğu için sonra buluşalım dedim.”
“Evet işin varmış hakikaten. Kitap okuyorsun. Neden buluşmak istemedin?”
“Dün tüm günü beraber geçirdik. Belki de bugün için kendisini mecbur hissedip teklif etmiştir. Hem bak saat kaç oldu aramadı! Demek ki gerçekten bugün için başka planları varmış.”
“Aramasını bekliyordun yani?”
“Yok hayır beklemiyordum. Sadece haklılığımı belirtmek istedim.”
“Ayşe, ondan bahsederken gözlerin parlıyor hayatım. Etkilenmişsin kabul et. “
“İnkâr etmedim zaten. Çok yakışıklı ve çok çekici! Üstelik dün yanında çok rahattım.”
“Vayyy süper haber bu!” aslında bu durumun Çiğdem’i de tedirgin ettiğini biliyordu, Aden. Rahat konuşabilecekleri ortama kavuşana kadar konuyu ertelemk istedi. Belki yarın üs de konuşabilirlerdi.
“Sen beni bırak da kendinden bahset. Cuma akşamı da Ferhat yüzünden konuşamadık. Uzun zamandır kimse yok hayatında. Hala unutamadın mı, Ahmet’i?”
“Ahmet mi? O da kim? Bak unutmuşum. “
İkisi de kahkahalarla gülmeye başlamışlardı. Aslında çok önemli biri değildi, Ahmet. Sadece en son çıktığı erkek olduğu için konusu açılmıştı. Birkaç buluşmadan sonra boş birisi olduğunu anlamış ve kısa sürede hayatından çıkartmıştı, Ahmet’i.
***
Havadan sudan konuşarak birkaç saat geçirdiler. Bu süre içinde dile getirmese de Aden, telefon beklemişti. Beklediği telefon çalmayınca da içinde ufak bir hayal kırıklığı hissetmişti. Ta ki akşam saat dokuz olana kadar. Ev telefonu çaldığında sıçramıştı yerinden. Üçüncü çalışta açtı telefonu,
“Açmayacaksın sandım!”
“Sen olduğunu bilseydim açmazdım. Telefonum arayan numarayı göstermiyor.”
“Ciddi misin sen?”
“Hayır”
“Deli kız, bir an ciddisin sandım. Bitti mi işlerin?”
“Evet bitti.”
“Neden aramadın beni?"
“İşin vardır belki diye rahatsız etmek istemedim.”
“Ayşe, benimle neden bu kadar resmi konuşuyorsun. Dün özellikle belirtmedim mi, işin bitince aramanı? Senden haber bekledim durdum tüm gün. En sonunda dayanamadım ben aradım.”
“Daha erken araya bilirdin!”
“Demek aramamı bekledin? Bir daha böyle hata yapmayacağımdan emin olabilirsin! Senin aramanı beklemeyeceğim. Biraz inatçısın galiba?”
“İnatçılık değil, belki yapmak istediğin şeyler vardır diye, ben ararsam planların aksayabilir düşüncesi ile aramadım.”
“Planım olursa söylerim. Saat çok geç değil hava da yeni kararıyor yemek yedin mi? Bir şeyler yer miyiz?”
“Yemek yedim teşekkürler.”
“Tamam, bir şeyler içelim o zaman, olmaz mı?”
“Saat geç, o kadar yolu geleceksin, bir şeyler içeceğiz ve geri döneceksin. Zahmet olur sana. Yarın akşam içeriz istersen.”
“On dakikan var, saat geç diye mahallene girmedim. Seni ilk gece bıraktığım yerdeyim. Biraz yürü bu sefer.”
“Sen burada mısın? Ya hayır deseydim.”
“Cazibeme güvendim desem?”
“Ukala desem?”
“Sen diyebilirsin. Hadi oyalanma bekliyorum. Bu kez kaç dakika fazla bekleyeceğim?”
“Sen kaşındın!”
“Bekliyorum.”
Aden, bu konuşmaya inanamıyordu. İnanamıyordu ama taraflardan biri kendisiydi. Bu kadar flört eden bir konuşma yapacaklarını tahmin etmemişti. Belirsizliklerinin arasına bir de gönül işi sıkıştırmak tuhaf geliyordu. Yine de bu telefonu beklediğini itiraf etti. Çünkü sesini duyduğu anda heyecanlanmıştı. Yüzünde gülümseme ile hazırlanmak için yatak odasına geçti.
***
Ferhat, arabanın teybinden dinlediği müziğe parmakları ile
direksiyona vurduğu ufak darbelerle eşlik ediyordu. En az yirmi dakika
bekleyeceğini biliyordu. Bu süre boyunca canını sıkmamak için radyoyu açmıştı.
Bazen müzik ile düşünmek iyi geliyordu. Aden’i ne zaman çözeceğini bilemiyordu.
Aslında tahmininden çok hızlı gelişiyordu olaylar. Ne zaman tamamen etkilerse
işte o zaman çözülebilir hale gelecekti. Kendisinden şüphelendiğini, ilk
fırsatta araştıracağını biliyordu! Ne bulabilirdi ki?
Söylediği şeyler haricinde bir bilgiye ulaşamayacağının rahatlığı ile hareket ediyordu. Verdiği her bilgi tüm sistemlerde geçerli olan bilgiydi. Sözleri ve hareketleri ile açık vermediği sürece Aden, kendisinin kim olduğunu asla öğrenemezdi. İşi basit gibi görünse de oldukça yorucuydu. Tüm iş hayatı rol yapmak üzerine kurulmuştu. İzinde olduğunu söylediği bu dönem aslında işinin başında olduğu dönemdi. Aden Sarp dosyası tamamlandığında izne çıkacaktı.
Başını, koltuğun kafalık kısmına dayayıp gözlerini kapattı. Güzel kızdı Aden. Görevi alırken yaptığı araştırmada tüm dosyasına ulaşmıştı. Askerîye öncesinde olan sivil ve eğitim sonrası, üniformalı resimlerinden çok güzel olduğunu zaten biliyordu. Şimdi o bildiklerini unutmuş, Ayşe Sevengül’ü tanımaya uğraşıyordu. Zırhın altındakine ulaşması lazımdı. Hem de bir çok kişiden önce. Resmi araştırmanın başlamış olduğunu da biliyordu. Hazır serbestken hızlı hareket etmeliydi…
Jeep’in yanına geldiğinde Ferhat’ın kafasını dayamış şarkı mırıldandığını fark etmişti. Kapıyı açtığında, kafasını kaldırıp soru dolu gözlerle kendisine baktı.
“Tahminimden erken geldin. En az on dakika daha bekleyeceğimi düşünüyordum.”
“ Aslında emrivaki yaptığın sürece bekletmem lazım seni. Bu akşam saat geç olduğu için fazla bekletmedim. Ama bu hep erken geleceğim anlamına asla gelmiyor.”
“Açıklama arasında attığın taşların tamamı kafama geldi. Anlaşıldı. Bundan sonra emrivaki yapmayacağım. En az bir saat önce arayacak ve sana süre vereceğim.”
“Hayır, dediğimde de kabul edeceksin”
“Hayır deme lütfen. Zaten kısa süre sonra iş başı yapacağım. Ne kadar çok görürsem kâr sayıyorum.”
“Bunu zamanı gelince konuşuruz. Nereye gidiyoruz?”
“Bu kez ben seçiyorum.”
“Kabul.”
Kısa süre sonra Tuzla’da bir cafede oturmuş denize karşı kahvelerini yudumluyorlardı. Ferhat, alkollü bir şeyler içmek istemiş, Aden’in ikisinin de kahve içmesini söylemesi ile siparişini kahveye çevirmişti.
“Alkol kullanmaz mısın?”
“Kullanmam demek doğru değil. Pek alkol alacağım bir ortama girmem. Alışkın değilim. “
“ Benim içmemi neden istemedin? Yoksa alkol alırsam istemediğin bir şeyler mi yaparım sandın?”
***
Kulaklarına kadar kızardığını hissetmişti, Aden. Utangaç değildi ama Ferhat'ın yanında kaçıncı kez kızardığını anımsamıyordu. Yanıt vermesi gecikince, Ferhat’ın yüzü sertleşti. Gözlerini denize dikti ve kahvesini yudumlamaya başladı.
“Hayır… Alkollü araç kullanmanı istemediğim için öyle davrandım. Ailemi kaybettiğim kazaya sarhoş bir sürücü neden oldu. Ardında aradığın nedenler, aklımın köşesinden bile geçmemişti.”
Bu kez durgunlaşma sırası Aden’deydi. Yine Ayşe’nin hayatına girmiş ve kazayı anımsamıştı. Tepkileri o kadar doğal oluyordu ki sanki gerçekten ölenler ailesiydi. Ferhat, oyun olduğunu unutmuş, iki elini uzatıp Aden’in ellerini avucuna almıştı.
“Özür dilerim. Kazayı anlatmıştın ama nedeninden bahsetmemiştin. Az önce söylediğim saçmalıkları unut lütfen. Bir an bana güvenmediğini düşündüm ve bozuldum. Ardında yatan acıyı bilmediğim için saçmaladım. Lütfen affet ve gülümse.”
Aden, içinden gelen gülümsemeye zaten engel olamıyordu. Yüzünün aydınlandığını gören Ferhat da gülümsemeye başladı.
“Affedilecek bir şey yok. Anlat bana, neler yaptın tüm gün?”
“Hiç… Koca bir hiçti bugünüm. Şimdi ise anlamı oldu.”
“Sen ne kadar flört eden biri çıktın böyle.” Derken gülmeye devam ediyordu Aden.
“Ayşe, beni tanımıyorsun. Huyumu suyumu bilmiyorsun. Ve benim ne yazık ki çok kısa bir sürem var. Sonra kim bilir nereye gideceğim ve ne zaman geri döneceğim… En kısa işim bir ay sürer. Genelde şehir dışında denetlemelerim olur. Bu durumda birkaç hafta sonra ayrılacağım bu şehirden. Gitmeden önce seni tanımak istiyorum. Döndüğümde bulmak istiyorum. Bulduğum fırsatlarda aramak istiyorum. Buna flört mü dersin, başka isim mi bulursun bilemiyorum. Bilmen gereken tek şey seni beğendiğim ve tanımak istediğim.”
“Adını koymaya uğraşmayalım o zaman.”
Tüm bu konuşma süresince Aden’in elleri, Ferhat’ın ellerindeydi. Her iki elinin de üstlerini başparmaklarıyla okşuyor, daireler çiziyordu. Duyduğu yanıttan sonra sol elini bıraktı ama sağ elinin parmaklarını Aden’in parmaklarının arasından geçirip sıkıca tutmaya başladı. Boşta kalan elleri ile kahvelerine uzanmaları birer büyük yudum alıp tabağa geri koymaları aynı anda gerçekleşmişti. Bunu fark ettiklerinde gülmeye başladılar. İkisi de aralarında oluşan havadan memnundu. Ferhat’ın cep telefonu çalana kadar sadece kaçamak bakışlarla bir birlerini süzüyorlar, yakalanınca da gülümsüyorlardı. Ferhat telefonunu açıp,
“Efendim, canım.” Dediğinde, Aden’in irkildiğini fark etti. Kendi yanında tepkilerini gizleyemiyor muydu? Yoksa tüm bu yaptıkları da oyunun bir parçası mıydı?
Aden, kelimeleri duyduğu anda midesine bir sancının girdiğini fark etti. Kıskanıyor muydu? İyi de neden? Ferhat ise keyifle konuşmasına devam ediyordu.
“Dışarıdayım. Diyorum sana beni evden arama, bulamazsın. Cep telefonum ne güne duruyor?”
Neden evde bulunmuyor? Kim bu ev numarasını bilen? Kim bu Ferhat? Aden yine şüphelerine geri dönmüştü. Son bir saattir yaşananlar güzeldi ama yarın itibariyle geçmişe ait güzel bir anı olacaktı. Bu kadar kafasını takmasına gerek yoktu. Ferhat’ın kim olduğunu öğrenecek ardından da tüm bilgileri ile birlikte komutanına rapor edecekti. O aklından bunları geçirirken, Ferhat konuşmaya devam ediyordu.
“Güzelim, aklımda ama bu hafta sonu olmaz. Hayır, katılmam gereken şirket yemeği var… Bilmiyorum… Buldum sanırım… Sonra anlatırım… Ben de canım.”
Söylediği şeyler haricinde bir bilgiye ulaşamayacağının rahatlığı ile hareket ediyordu. Verdiği her bilgi tüm sistemlerde geçerli olan bilgiydi. Sözleri ve hareketleri ile açık vermediği sürece Aden, kendisinin kim olduğunu asla öğrenemezdi. İşi basit gibi görünse de oldukça yorucuydu. Tüm iş hayatı rol yapmak üzerine kurulmuştu. İzinde olduğunu söylediği bu dönem aslında işinin başında olduğu dönemdi. Aden Sarp dosyası tamamlandığında izne çıkacaktı.
Başını, koltuğun kafalık kısmına dayayıp gözlerini kapattı. Güzel kızdı Aden. Görevi alırken yaptığı araştırmada tüm dosyasına ulaşmıştı. Askerîye öncesinde olan sivil ve eğitim sonrası, üniformalı resimlerinden çok güzel olduğunu zaten biliyordu. Şimdi o bildiklerini unutmuş, Ayşe Sevengül’ü tanımaya uğraşıyordu. Zırhın altındakine ulaşması lazımdı. Hem de bir çok kişiden önce. Resmi araştırmanın başlamış olduğunu da biliyordu. Hazır serbestken hızlı hareket etmeliydi…
Jeep’in yanına geldiğinde Ferhat’ın kafasını dayamış şarkı mırıldandığını fark etmişti. Kapıyı açtığında, kafasını kaldırıp soru dolu gözlerle kendisine baktı.
“Tahminimden erken geldin. En az on dakika daha bekleyeceğimi düşünüyordum.”
“ Aslında emrivaki yaptığın sürece bekletmem lazım seni. Bu akşam saat geç olduğu için fazla bekletmedim. Ama bu hep erken geleceğim anlamına asla gelmiyor.”
“Açıklama arasında attığın taşların tamamı kafama geldi. Anlaşıldı. Bundan sonra emrivaki yapmayacağım. En az bir saat önce arayacak ve sana süre vereceğim.”
“Hayır, dediğimde de kabul edeceksin”
“Hayır deme lütfen. Zaten kısa süre sonra iş başı yapacağım. Ne kadar çok görürsem kâr sayıyorum.”
“Bunu zamanı gelince konuşuruz. Nereye gidiyoruz?”
“Bu kez ben seçiyorum.”
“Kabul.”
Kısa süre sonra Tuzla’da bir cafede oturmuş denize karşı kahvelerini yudumluyorlardı. Ferhat, alkollü bir şeyler içmek istemiş, Aden’in ikisinin de kahve içmesini söylemesi ile siparişini kahveye çevirmişti.
“Alkol kullanmaz mısın?”
“Kullanmam demek doğru değil. Pek alkol alacağım bir ortama girmem. Alışkın değilim. “
“ Benim içmemi neden istemedin? Yoksa alkol alırsam istemediğin bir şeyler mi yaparım sandın?”
***
Kulaklarına kadar kızardığını hissetmişti, Aden. Utangaç değildi ama Ferhat'ın yanında kaçıncı kez kızardığını anımsamıyordu. Yanıt vermesi gecikince, Ferhat’ın yüzü sertleşti. Gözlerini denize dikti ve kahvesini yudumlamaya başladı.
“Hayır… Alkollü araç kullanmanı istemediğim için öyle davrandım. Ailemi kaybettiğim kazaya sarhoş bir sürücü neden oldu. Ardında aradığın nedenler, aklımın köşesinden bile geçmemişti.”
Bu kez durgunlaşma sırası Aden’deydi. Yine Ayşe’nin hayatına girmiş ve kazayı anımsamıştı. Tepkileri o kadar doğal oluyordu ki sanki gerçekten ölenler ailesiydi. Ferhat, oyun olduğunu unutmuş, iki elini uzatıp Aden’in ellerini avucuna almıştı.
“Özür dilerim. Kazayı anlatmıştın ama nedeninden bahsetmemiştin. Az önce söylediğim saçmalıkları unut lütfen. Bir an bana güvenmediğini düşündüm ve bozuldum. Ardında yatan acıyı bilmediğim için saçmaladım. Lütfen affet ve gülümse.”
Aden, içinden gelen gülümsemeye zaten engel olamıyordu. Yüzünün aydınlandığını gören Ferhat da gülümsemeye başladı.
“Affedilecek bir şey yok. Anlat bana, neler yaptın tüm gün?”
“Hiç… Koca bir hiçti bugünüm. Şimdi ise anlamı oldu.”
“Sen ne kadar flört eden biri çıktın böyle.” Derken gülmeye devam ediyordu Aden.
“Ayşe, beni tanımıyorsun. Huyumu suyumu bilmiyorsun. Ve benim ne yazık ki çok kısa bir sürem var. Sonra kim bilir nereye gideceğim ve ne zaman geri döneceğim… En kısa işim bir ay sürer. Genelde şehir dışında denetlemelerim olur. Bu durumda birkaç hafta sonra ayrılacağım bu şehirden. Gitmeden önce seni tanımak istiyorum. Döndüğümde bulmak istiyorum. Bulduğum fırsatlarda aramak istiyorum. Buna flört mü dersin, başka isim mi bulursun bilemiyorum. Bilmen gereken tek şey seni beğendiğim ve tanımak istediğim.”
“Adını koymaya uğraşmayalım o zaman.”
Tüm bu konuşma süresince Aden’in elleri, Ferhat’ın ellerindeydi. Her iki elinin de üstlerini başparmaklarıyla okşuyor, daireler çiziyordu. Duyduğu yanıttan sonra sol elini bıraktı ama sağ elinin parmaklarını Aden’in parmaklarının arasından geçirip sıkıca tutmaya başladı. Boşta kalan elleri ile kahvelerine uzanmaları birer büyük yudum alıp tabağa geri koymaları aynı anda gerçekleşmişti. Bunu fark ettiklerinde gülmeye başladılar. İkisi de aralarında oluşan havadan memnundu. Ferhat’ın cep telefonu çalana kadar sadece kaçamak bakışlarla bir birlerini süzüyorlar, yakalanınca da gülümsüyorlardı. Ferhat telefonunu açıp,
“Efendim, canım.” Dediğinde, Aden’in irkildiğini fark etti. Kendi yanında tepkilerini gizleyemiyor muydu? Yoksa tüm bu yaptıkları da oyunun bir parçası mıydı?
Aden, kelimeleri duyduğu anda midesine bir sancının girdiğini fark etti. Kıskanıyor muydu? İyi de neden? Ferhat ise keyifle konuşmasına devam ediyordu.
“Dışarıdayım. Diyorum sana beni evden arama, bulamazsın. Cep telefonum ne güne duruyor?”
Neden evde bulunmuyor? Kim bu ev numarasını bilen? Kim bu Ferhat? Aden yine şüphelerine geri dönmüştü. Son bir saattir yaşananlar güzeldi ama yarın itibariyle geçmişe ait güzel bir anı olacaktı. Bu kadar kafasını takmasına gerek yoktu. Ferhat’ın kim olduğunu öğrenecek ardından da tüm bilgileri ile birlikte komutanına rapor edecekti. O aklından bunları geçirirken, Ferhat konuşmaya devam ediyordu.
“Güzelim, aklımda ama bu hafta sonu olmaz. Hayır, katılmam gereken şirket yemeği var… Bilmiyorum… Buldum sanırım… Sonra anlatırım… Ben de canım.”
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder