15 Mart 2015 Pazar

Sırlar, Yalanlar ve Kararlar 12. Bölüm

Yarım saat kadar önce bilgisayara verilmiş olan bilgilerin yanıtı, az önce gelmişti. Birkaç koldan teyit edilen bilgilerin doğruluğu şüphe götürmüyordu. Gerçekten öyle miydi?

Aden, duyacaklarından korktuğunu hissediyordu. Karar ne olursa olsun uyacaktı. Albay Mustafa, uzun süredir çalıştığı elemanının tedirginliğinin, duyacağı olumsuzluklar yüzünden olduğunu biliyordu. Şu an hayatına müdahale etmek hatalı olabilirdi. Kararını açıklamak için masasından kalktı. Odasında yürümeye başladı. Aden, her geçen saniye daha da tedirgin oluyordu.

            “Bu Ferhat denilen adamın verdiği bilgiler doğru. Bu durumda görüşmenize engel olacak bir durum yok. Yine de sen dikkatli ol. Açık verme. Görev sürenin dolmasına az bir zaman kaldı. Soruşturmada aklanırsan, bu sürenin sonunda dilediğin hayatı yaşayabileceksin. Bu süre içinde belki bu beyi daha yakından tanımak istersin? Yine de uyarmadan duramayacağım. Mesleğin hakkında en ufak bir bilgi veremeyeceğine göre, senin yalanlarını öğrenirse neler yaşanacağını iyi düşün!”


            “Teşekkür ederim efendim. Çok dikkatli olacağım. Sürem dolduğunda belki de yeni bir yaşama başlayacağım ve o zaman her şeyim gerçek olacak!” Aden, içinde oluşan memnuniyetin sesine yansıdığının farkındaydı. En rahat duygularını yaşayabildiği anlardan biriydi bu. Aslında askerîye içinde olsalar da gerçek kimliklerine kavuştukları ortamda en azından rol yapmak zorunda kalmıyorlardı.  Ferhat ile görüşmesinin onaylanması içini rahatlatmıştı. Üstelik zorunlu görev süresinin sonuna geliyordu ve görevi bırakmayı ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı.

***

Erhan, odasında kırk dakikadır Aden’i bekliyordu. Bu arada dosyasını yeniden eline almıştı. Dosyaya son eklenen bilgileri sabah görmüş ve canının sıkılmasını engelleyememişti. Cuma akşamından beri bir erkek ile görüşüyordu!

Aden, Binbaşı Erhan’ın kapısını çaldığında aradan geçen süre kırk beş dakikayı buldu. Bu kadar uzun sürecek ne konuşulduğunu bilememek, Erhan’ı tedirgin etmiş, verdiği kararları yeniden sorgulamak durumda olmak ise sinirini bozmuştu. Bu kızda bu kadar etkileneceği ne olabilirdi ki? Genç güzel ve çok çekici olduğu bir gerçekti ama hayatında ilk defa bu özelliklerde bir bayanla tanışmıyordu. Üstelik astı olan bu kişiyi sorguluyordu. Sorgunun sonucu hapse gitmesinin kararını vermek zorunda olabilirdi. Suçsuzsa ve bunu ispatlayamazsa bir hayatı karartan kararı da yine kendisi verecekti!

Aden, odaya girdiğinde başı ile selam verip ayakta beklemeye başladı. Binbaşı Erhan, masanın önündeki koltuğu eliyle işaret edip, kendisi de koltuğuna iyice yaslandı. Aden, koltuğa oturup kendisine sorulacak soruları beklemeye başladı. Kendisinin günlerdir düşündüğü konuyla ilgili birçok soru sormuştu, Binbaşı Erhan, sorguyu baştan sona kayda alıyordu. Bir ara Albay Mustafa’da sorguya katılmış ama sadece izlemişti. Ne bir söz söylemiş ne de soru sormuştu. Aden, yorulsa da tüm bildiklerini tek tek anlatıyordu. Anlattığı olaylarda da tek bir açığını anımsamıyordu. Saat 11.20 olduğunda, Erhan sorguyu kesti. Aden yarım saat kadar sonra geri gelmek üzere odadan çıkarken, terlediğini fark etti. Bunun nedeni asla korku değildi. Kendisinden emindi. Yine de sorguya çekilmek çok ağır geliyordu. Gerçi Binbaşı Erhan çok rahatlatan bir sorgu yöntemi uyguluyordu. Asla çok sıkmıyor, konuyu olduğu gibi anlatmasını sağlıyordu. Sık sık sorularla yanıtlarını bölmüyor, böylece kafasını dağıtmıyordu.

Aslında doğru sorgu yöntemi olduğu tartışılırdı. Çünkü genelde sık sık ve karmaşık sorular sorularak kafa karıştırılır. Sonra verilen yanıtlarda hata aranırdı. Aden, bu sorgunun hep böyle devam etmeyeceğinden adı gibi emindi. İlk gün anlatılanlarla daha sonra anlatılacak olanların karşılaştırması mutlaka yapılacaktı. Bu gün alıştırma gibi bir şeydi.

Odasına geldiğinde saat tam 11.30 olmuştu. Kapısını açtı. Masasına oturdu. Beş dakika kadar sonra platonik aşkı Veli kapıda gözüktü.

         “Nasılsınız Ayşe Hanım? Cuma günü rahatsız mıydınız?”

         “Teşekkür ederim, Veli. Hayır, çok işim vardı. Bölmek istememiştim.”

         “Sevindim. Yani sevindim derken çok işiniz olmasına değil. Hani hasta değilmişsiniz ya ona sevindim.”

         “Teşekkür ederim. Bir sorunun var mı iletilmesini istediğin?”

         “Yok, hiçbir sorunum yok. Allah razı olsun.”

         “Senden de”

Aden, başka ziyaretçisi olmayınca, on beş dakika sonra kapısını kilitleyerek aşağı indi. Bin başı Erhan, odasında kendisini bekliyordu. Saat neredeyse on iki olduğu için, yemeğe gitmeyi, sonra devam etmeyi teklif ettiğinde kabul etti, Aden. Bu da çok normal gelmemişti, Aden’e. Tabii masada karşısında Albayı görünce bu yemeğin de sorgunun bir parçası olduğunu anlamıştı. Albay, zaten bu olayın başından beri olması gereken hiçbir prosedürü uygulamıyordu. Aden, buna memnun olsa da tedirginliği de artıyordu. Bu yapılanların ardında suçsuz olma ihtimallerinin yüksek görülmesi mi vardı, yoksa tam tersi açık vermek için iplerin serbest bırakılması mı? Belirsizlikler yoruyordu, Aden’i.

Albay Mustafa, masasına gelen iki kişiyi de yemekhaneye girdiklerinden beri izliyordu.  Çok büyük bir risk almıştı üstüne. Aden ve Çiğdem suçlu ise, yaptığı her uygulama için hesap verecekti. Üstelik bunu devletin en tepesindeki üç kişiye vermek durumundaydı. İçgüdülerine her zaman güvenmişti. Cephede de bu sayede birçok baskından sağ çıkmış, askerin zayiat vermesini de engellemişti. Yine o hisler devreye girmiş ve bu işte iki genç subayında suçu olmadığına olan inancı farklı uygulamalar yapmasına sebep olmuştu. Üssün başına geldiği ilk günden beri, hiçbir hatanın yapılmadığı komutasında böyle bir olayın yaşanması son derece rahatsız ediciydi. Yine de en kısa sürede sonuca ulaşacaklarından emindi. Erhan binbaşı bu konuda çok tecrübeliydi. Ağzının sıkılığı, olaylara çok yönlü bakması, daha önce incelediği dosyalarda gerçek suçluları kısa sürede yakalaması ile askeriye de haklı bir nam salmıştı. Bu olaya da özellikle onu istemişti. Bu işin en kısa sürede çözülmesi gerekiyordu. Devletin kaybının önüne geçilmesi için bu şarttı.

Aden, yemeğini yerken Albayın sorularına kısa yanıtlar veriyor, projenin son halini anlatıyordu. Albay,  Cumartesi deneylerin başladığını söyleyince gözleri parlamıştı Aden’in. Yeni hesaplamalarda sorun olup olmadığı iki güne kadar anlaşılacaktı. Ekibin tamamı bu işe yönelmişti. Patent alımı için tüm ülkelerden önce sonuca ulaşılmalıydı. Aden bunları dinledikçe bir önceki dosyanın hatalı olduğuna şükrediyordu. Çünkü kendisi hatayı biliyor ama çalanlar bilmiyordu. Kısa sürede hatayı düzeltmiş yeniden deneylerin yapılması için teslim etmişti. Hırsızlık bir gün sonra yapılsa doğru dosya çalınacak ve her şey çok daha kötü olacaktı. Bu kadar saçmalığın içinde tek memnun olduğu durum buydu. Bunları düşünürken yüzünde oluşan tebessümü iki erkek de fark etti.

         “Neye güldüğünüzü biz de öğrenebilir miyiz?”


***

Binbaşı Erhan’ın sesi ile başını ondan tarafa çevirdi. Tebessümünü bozmadan,

 “Elbette. Tek mutlu olduğum konu, çalınan cd hatalı. Ya son hali çalınsaydı. Albayım deneylerin başladığını söylediğine göre, biz hırsızlardan en az iki gün öndeyiz. Bu da patentin bizim tarafımızdan alınacağı demek. Tabii çalanlar bu konuda çok başarılı olup hatayı deney yapmadan bulurlarsa bir şey diyemem. Bu uzak ihtimal de olsa, düşünülmesi gereken bir nokta.”

“Sizi mutlu eden bu mu? Sonuçta size ait bir proje, hatalı da olsa çalındı. Üstelik ilk akla gelen zanlı sizsiniz. Yine de mutlu olunacak bir taraf bulabiliyorsunuz. İlginç”

“İlginç olan bunun sizi mutlu etmemesi. Sanırım yapılan işin maliyeti konusunda bilgi verilmemiş. Bu dürbün, çok ufak değişimlerle her tür silaha takılabiliyor. Ve hepsinde ciddi bir hafifleme söz konusu. Bunun patentini almamız demek silah sanayinde söz sahibi ülkelerin arasına girmek demek. Bu da ekonomik ve politik güç, demek!”

“Aden hanım, bir bayanın askerliği meslek olarak seçmesi çok rastlanan bir şey değil. Siz hem askersiniz hem de silah üretimi üzerine çalışıyorsunuz. Barışçı olanlar genelde bayanlardır. Neden böyle bir tercih yaptınız?”

“Ben tercih yapmadım. Ülkem beni tercih etti.”

“Dosyanızda yazılı olan da bu! Bana bilmediğim kısmı anlatır mısınız?”

“Siz konuşmanıza devam edin, ben odama gidiyorum. Yemekten sonra kahvelerinizi benim yanımda içersiniz.” Albay, bu sözlerden sonra masadan kalktı. İkisi de hafifçe ayağa kalkıp başları ile selam verdiler. Tekrar yerlerine oturduklarında, Erhan, Aden’in yüzüne dikkatle bakıyordu.

         “Sizi dinliyorum.”

         “Bilmediğiniz kısım yok. İnanın dosyamda yazılanla benim kabulüm arasında tek fark, kabul etmeme hakkımdı.”

         “Ama bunu tercih etmediniz?”

         “Evet, o tercih benim için hiç ‘tercih’ olmadı. Lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanırken Milli Güvenlik dersimize giren Albay bana askerliği meslek olarak seçmek isteyip istemeyeceğimi sordu. Subay olduğum takdirde beni nelerin beklediğini anlattı. Meslek olarak zaten endüstri mühendisliğini seçmek istiyordum. Bunu asker olarak da yapabileceğimi söyledi. Üstelik bunun sonrasında yapabileceklerim benimle sınırlıydı. Ülkem için bir şeyler yapabileceğime o zaman ikna oldum. Üniversite bittiğinde Amerika’da endüstri mühendisliği dalında eğitimime devam etmem sağlandı. Şimdi de Kanada da çalışıyor gözüküyorum. Bir sürü yöntemle beni hala orada gösteriyorlar. Bunlar zaten dosyamda var. Sorarım size kaç aile çocuğuna böyle bir imkân sunar? Üstelik bunları sunarken üstüne de maaş verir. Müthiş bir rütbe kazandırır. Rütbe derken, yüzbaşılığımı kastetmediğimi sanırım anladınız? Şimdi birisi ya da birileri tüm bunları elimden almak istiyor. Buna ben izin veremem. Umarım siz de bu işi çözersiniz.”

         “Bundan emin olabilirsiniz. Bu işi kısa sürede çözecek ve suçlunun ceza almasını sağlayacağım.”

         “Teşekkür ederim.”

         “Kendinize çok güveniyorsunuz.”

         “Kendimi biliyorum. Size güveniyorum.”

***

         “Şimdi de teşekkür etmesi gereken benim. Yine de suçlu sizseniz bu sözlerinizin hiç önemi kalmayacaktır.”

         “Özür dilerim, sözlerimin farklı yorumlanacağını düşünemedim. Sadece işinizde iyi olmasanız albayımın sizi seçmeyeceğini bildiğim için, görevinizi en iyi şekilde yapacağınızdan emin olduğumu ifade etmek istemiştim.”

Aden, Binbaşı Erhan’ın sözlerinin ardındaki anlamdan rahatsız olmuştu. Kendisini kandırmak için böyle basit bir yol izleyeceğini düşünmesi çok rahatsız etmişti. Üstü olması ve şu an kendisi ile ilgili soruşturma yapıyor olması, tepkilerini kısıtlamıştı. Aksi halde bu imaya vereceği yanıt çok daha sert olurdu.

Erhan, aldığı yanıttan rahatsız olmuştu. Aslında ‘her durumda işini yapacağını’ ifade etmek istemiş ama bunu söylerken kullandığı kelimeler, Aden’in tepkisine neden olmuştu. Sözlerini düşündüğünde aldığı tepkinin haklı olduğunu anlıyor, yine de kendisinin bu kadar basit düşünceli birisi olduğunun sanılmasından rahatsızlık duyuyordu. Konuyu değiştirmek en kolay yoldu.

         “Yemeğiniz bittiyse albayımın yanına gidelim mi? Kahve için daha fazla bekletmeyelim!”

         “Evet, tabii.”

Albay Mustafa, odasına gelen ikiliye baktığında yemekte bıraktığı hallerinde göre oluşmuş olan soğukluğu hissetmişti. Aden’in tepki vermesi çok normaldi. Tertemiz sicilli bir subayın, bu duruma gelmesi, üstelik suçsuzsa, böyle sorgulanması elbette çok ağırdı. Erhan ise sabahki karşılaşmadan beri gözlerini Aden’den alamıyordu. Bu seçimi yaparken hata yapmış olmaktan korkmaya başlamıştı. Ya duygular işin önüne geçerse? Erhan’ın böyle bir hata yapmayacağına inanmak istiyordu.
   
         “Evet, gelin bakalım. Kahvelerinizi nasıl içersiniz?”

Tüm bu olanlar Aden’in her geçen saniye daha da şaşırmasına neden oldu. Sanki sorguda değil de misafirlikteydi. Çiğdem’e de böyle mi davranılacak acaba, diye düşünmekten geri duramadı. Kahvelerini içip bitirene kadar yine dürbün üzerinde döndü tüm konuşmalar. Albay Mustafa bir ara yeni geliştirilen bir uçaktan bahsediyordu. İnsansız uçakların yükseklikleri her geçen gün artıyordu. Ama bahsedilen irtifa o kadar yüksekti ki, bunu başarabilmek gerçekten büyük olaydı. Neredeyse yolcu uçaklarının irtifasına kadar yükselecekler, diye düşünüyordu, Aden. Bu projede olmayı çok isterdi. Kendi eseri olan uçaklar da oldukça yükseğe çıkıyordu ama şimdi duyduğu irtifa neredeyse yüzde yirmi daha fazlaydı. O uçağı incelemeyi ve bu yüksekliği başaran ekiple çalışabilmeyi isterdi. Şimdilik sadece Türkiye’de çalışmasına izin vardı. Belki sonra yurt dışında yapılan ortak projelerde de çalışmasına izin verilirdi. Kurduğu hayallerden sıyrıldı. Önce adını temize çıkartmalıydı!

Erhan, Aden’in aklından neler geçtiğini merak ediyordu. Dosyasına son eklenen bilgilerdeki erkeği mi düşünüyordu? Öyle bile olsa kendisine neydi ki? En azından soruşturma bitene kadar uzak durmak zorundaydı. Suçsuzsa, şansını deneyecekti. Tüm bunları artık düşünmek istemiyor bir an önce dosyanın başına dönmek istiyordu.

         “Efendim, biz artık gidelim. 14.30 a kadar devam edelim, istiyorum. İzniniz olursa?”

         “Tamam, belki yine uğrarım. Siz devam edin.”

Erhan’ın odasına girdiklerinde ikisi de çok daha rahattı. Sivil giyimli de olsalar, amirlerinin yanında ister istemez hareketleri kısıtlanıyordu. Aden için Binbaşı Erhan da amirdi ama yaş ve rütbe olarak kendisine daha yakın olduğu için biraz daha rahattı. Sonuçta o soru sormakla, Aden de dürüstçe yanıtlamakla yükümlüydü. Sabahki, albayına Ferhat Kaya konuşmasını yaptıktan sonra, kendisine sorulacak her soruya rahatça yanıt verebilirdi!

         “Devam edelim mi?”

         “Tabii efendim.”

Aden, öğleden sonranın tamamını işi ile ilgili her gününü anlatarak geçirdi. İş hayatı bittiğinde saat 16.20 olmuştu.

         “Aden hanım, bana özellikle son bir aylık dönemde işinizin dışında yaptığınız her şeyi tek tek anlatmanızı istiyorum. Kimlerle tanıştınız? Odanıza kimler girdi? Bakkalınızı kasabınızı değiştirdiniz mi? Hepsini istiyorum. Başlayın lütfen”

Aden, gecelerce düşündüğü her şeyi anlatmaya başladı. Zaten üstünden çok yeni geçtiği için olayların çoğu aklındaydı. Arada bir sorular ile konuları biraz daha açsa da, Binbaşı Erhan pek karışmadan dinliyordu. Saat 17.20 olduğunda Aden, üst kata çıktı. Bugünlük sorgu bitirilmişti. Son bir saati özel hayatını anlatarak geçirmişlerdi. Aden anlatırken ne kadar sıkıcı bir hayat sürdüğünü fark etti. Ta ki Ferhat ile tanışana kadar!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder