9 Şubat 2015 Pazartesi

OYUN 9. Bölüm


Giray, arkasını döndü kapıyı açtı, tekrar kapattı. "Önce konuşalım mı?" Duru, sesini çıkartmadan, oturma odasına doğru gitti. Koltuklara oturdular ve bir süre sessiz kaldılar. Duru sessizliği bozdu,

"Ne konuşacağız?"

"Duru... İnan bana, buraya gelmeyi planlamadım. Kendimi kapının önünde buldum. Bu aralar ben ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum. Belirsizliklerden de nefret ediyorum. Bildiğimi söyleyeyim. Şu an seni öpmemek için zor duruyorum. Üstelik tipim bile değilsin. Nedir bu anlamıyorum. Kendimi çözemiyorum. Dün gece hiç uyumadım. Tamer'in kim olduğunu düşünmekten başım çatladı. İş ortamında, böyle şeyleri tasvip etmem ama odana gelmekten alıkoyamıyorum kendimi. Duru... Neler oluyor ? Sen ne yapıyorsun bana?"

"Giray, anlamıyorum seni. Gelmeyi planlamadım dedin, buradasın, tipin değilsem, neden öpmek istiyorsun? Ayrıca, öpmek istiyorsan, neden öpmüyorsun?"

Giray, duyduklarına inanamadı. İlk yaptığı gözlüğü çıkartmak oldu. Sonra, yavaşça yüzünü ellerinin arasına aldı, önce ufacık bir öpücük bıraktı dudaklarının üstüne. Sonra, bir tane daha, bir tane daha... Aynı şekilde karşılık aldığını fark ettiğinde, alt dudağını öpmeye başladı. Hala yüzünü tutarak öpmeye devam ediyordu. Sonra, yavaşça boynuna indi elleri. Dudakları hiç ayrılmamıştı. Duru, Giray'ın beline sarılmış, öpücüklerine aynı istekle karşılık veriyordu. Oturdukları koltukta, Giray'ın baskısı ile yatar duruma gelmişlerdi. Duru, durmadıkları takdirde, dönüş olmadığını anlıyordu. Giray'ı hafifçe iterek oturmaya çalıştı. Giray, durmuş ama kalkmasına izin vermemişti. Gözlerini kapatmış, "Bunu yapmamalıydım" diyordu sadece.




Duru, bu cümleyi duyduğunda, buz kesmişti. Giray'ı sertçe iterek oturdu. "Lütfen git" dedi. Giray, sırtını yaslayıp, kafasını koltuğun arkasına doğru yatırıp gözlerini kapattı yine. Nefesini düzeltmek için çaba harcıyor, vücudundaki isteği bastıramıyordu.

"Mutfak ne tarafta?"

"Mutfak mı? "

"Evet, su almak istiyorum."

Duru, kalkıp bir bardak soğuk su getirdi. Giray, birkaç yudum içti. Yine arkasına yaslandı ve konuşmaya başladı.

"Duru, günlerdir aklımdasın. O Fransız’la yaptığınız konuşmadan beri, seni kıskanıyorum. Üstelik, gerçekte neye benzediğini bile ancak şimdi görüyorum. O bol kıyafetlerin içinde, nasıl biri var bilmiyordum. Bildiğim, güzel konuşan, işini iyi yapan, birçok konuda muhabbet edebileceğim biri olduğundu. İki gün evimdeydin ve gitmemen için neredeyse yalvaracaktım. Oysa evimde kimseyi istemem. Çok dürüstsün. O iki günü şirkette bilen Gül Hanımdan başka kimse yok. Başkası olsa, patronunu gördüğü o halleri rahatlıkla anlatırdı herkese. Doğruluğun beni çok memnun ediyor. Yani, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama, beni güzel huyların çekiyor. Hayatımda daha önce hiç bir kadının huyunu suyunu dert etmemiştim. Senin bu meziyetlerin ise, aklımı başımdan alıyor. "

Duru, ne olduğunu anlayamadığı bir ruh halindeydi. Hem çok güzel şeyler dinliyor, hem de hayatı kararıyordu. "Çok dürüstsün"...." doğruluğun beni çok memnun ediyor" bu sözleri duydukça başından aşağı kaynar sular dökülüyordu.... En çok istediği şeyleri duyarken, tüm geleceği kararıyordu.

"Dün akşamki çocuk... Tamer... O kimdi, Duru? Erkek arkadaşın diye düşündüm ama, maç çıkışı bizimle gelmene hiç ses etmeyince, kafam karıştı. Kim o, Duru?"

"Çocukluk arkadaşım, yarı kardeş gibi, canımdır o."

Giray'ın yüzünde gülümseme belirdi. "Ciddisin değil mi? Erkek arkadaşın sandığım anda mideme giren ağrı sanırım artık geçer. Tüm gecem ve günüm berbat geçti. Aklımı yitiriyorum sandım. Kendime yakıştıramıyorum ama çok kıskandım seni."

Giray, duygularını açıkça anlatmış, kafasının karmaşasını dile getirmişti. Duru, tüm konuşmayı dinlemiş, tek bir söz söylememişti. Giray, suskunluğunu aynı duyguları taşımadığına yormaya başlamıştı. İlk geldiğinde "git" diyen, Duru, şimdi de sessizce dinliyordu. Oysa Duru, "Ben ne yaptım? Saçma sapan oyun, belki de tüm hayatımı değiştirecek." diye kendisine lanet ediyordu.

Giray, sessizlik uzayınca ayağa kalktı. Hayatında, ilk defa birisine bu kadar açıkça duygularını söylüyordu. Hayatında ilk defa kıskanıyor ve yine ilk defa kaybetmek istemiyordu. Söyleyeceği her şeyi söylemişti. Koltukta oturmakta olan Duru'ya son kez baktı. Kafası öne eğik oturuyordu. Yüzüne bile bakmıyordu.

Daha fazla kalmanın manası yok diye düşündü Giray. Kafasını kaldırdığı anda, kil çalışmalarının olduğu masaya gözü takıldı. Kendisi vardı masada... Gözüne inanamadı. Büstü vardı orada. Masaya doğru yürüdü. Yakından baktı. Evet, bu kendisiydi. Üstelik de çok başarılı yapılmıştı. Çok mutlu olduğunu hissetti... İlgisi olmasa, yapmazdı değil mi? Bir anda, umudun içinde yükseldiğini hissetti.

"Bunu ne zaman yaptın?"

Duru, büstü sorduğunu biliyor, yanıt veremiyordu.

"Duru, sessizliğini, bana karşı hiçbir şey hissetmediğine yormuştum. Fakat bu büst yanıldığımı söylüyor. Bunu ne zaman yaptın?"

"Yüz hatların güzel. O büste başka anlam yükleme. "

"Öyle mi? Başka büst var mı yaptığın? Bir sürü güzel hatları olan insan var. Burada sadece balerinleri ve baletleri görüyorum. Başka büst yaptın mı?"

Duru, sessizliğini koruyunca, Giray'da sinirlerine hakim olamadı...

"Duru, lanet olsun konuşsana" diye bağırdı.

"Ne söylememi istiyorsun? Evet, ben de bir şeyler hissediyorum. O hissettiklerimi iki hafta önce o kile aktardım, bak kaşların çatık... Çünkü sana kızgındım... Hala da kızgınım.... Tipim değil diyorsun ama kıskanıyorsun, evime geliyorsun ve beni öpüyorsun... İzin versem, gecenin nerede biteceği belli.... Her gece başka bir kadınla sabahlıyorsun, çapkınlığını bilmeyen yok. Uzun vadeli ilişkinin nasıl olacağını bile bilmiyorsun. Duyduğuma göre en uzun ilişkin bir hafta sürmüş. Ben, bir haftalık yatak arkadaşı olamam. Eğer, istifamı istersen de, seni anlarım. Sanırım, aynı ortamda çalışmamız mümkün değil."

"Duru, sen beni anlamıyorsun. Senin ayrılmanı falan istemiyorum. Tamam, bu akşamı unutalım. Sen, beni görmedin... Bunların hiç biri yaşanmadı. Seni, görmemeyi düşünemiyorum bile. Lütfen ayrılmaya falan kalkma. Bu bizim için bir şans olabilir. Belki fikrin değişir."

"Tamam, ayrılmayacağım. Bu geceyi de unutalım. İş yerinde eski resmiyetimize geri dönelim. İş haricinde de görüşmeyelim. Ne yapacağımı bilemiyorum... Hislerime engel olamıyorum, seninle de birlikte olmayacağım. Şimdi, gitmeni istiyorum. Başım gerçekten çok ağrıyor ve uyumak istiyorum."

Uyuyamayacağından emindi... Bu konuşmalardan sonra nasıl uyuyabilirdi ki? Giray'ın daha önce hiç kimseyle böyle şeyler konuştuğunu sanmıyordu. Bir şans olsa bile, Duru'nun oyunu bu şansı yok etmişti. Yalanı ortaya çıktığı anda her şey bitecekti zaten. 


Giray, kapıya doğru yürüdü. Duru da, arkasından geliyordu. Tam kapının önüne geldiğinde yine arkasını döndü, Giray. Duru'yu kendisine çektiği gibi öpmeye başladı. "Seni çok istiyorum, aklımdan çıkmıyorsun...bedenimi kavuruyorsun." Sarılmış bırakmıyordu Duru'yu.

Duru, kafasını genç adamın göğsüne gömdü, kokusunu içine çekerek konuşmaya başladı. "Aklın ve bedenin, kalbine sorsun Giray, bak, o işe karışmamış. Nasıl kendisini kurtardığını sorsun, aklın ve bedenin... Sonra bana da anlatsın. Sen de benim aklımdasın. Sen benim aynı zamanda kalbimdesin de. Yerini bilmeni istiyorum. Ben de yerimi biliyorum. İyi geceler Giray, dikkatli git."

Duru, kollarından sıyrılıp kapıyı açtı, çıkmasını bekledi. Giray, yavaşça çıktı kapıdan. "Görüşürüz" dedi ve gitti.

Duru, kapıyı kapattığı an, hayatının belki de en zor kararını verdiğini fark etti. Dönüşü yoktu. Kafasındaki tüm karmaşayla yatağına girdi. Tek damla yaş düştü gözünden. “Ağlamayacağım” dedi. Sonra, öpüşmelerini hatırladı. İlk defa devam etmek istemişti. İlk defa, bir erkeği istemişti. İlk defa “hayır” demek aklına gelmemişti. Ta ki o cümleyi duyana kadar. “Bunu yapmamalıydım.” demişti. Aslında bu cümleyi açıklamasını isteyebilirdi. Çünkü o an, beğenilmeyen Duru karar vermişti durmaya. Bu cümle, “Yanımda çalışan biri ile böyle bir şey yapmamalıydım” anlamında kullanılmış olabilir miydi?

Duru, kafasını toparlayamıyordu. Yarın, babasına gidecek ve konuşacaktı. Tabii cesaretini toplayabilirse. Bu kararından sonra, kabuslarla dolu bir uykuya daldı.



Giray, apartmandan ayrıldığında az önce yaşadıklarını hala kabullenmiş değildi. Duru, önce öpücüklerine yanıt vermiş, sonra da kapı dışarı etmişti. Üstelik büstünü yapmış ve kalbimde yerin var demişti. İyi de neden kapı dışarı etmişti? Duru, bardan çıkartılan hafif kadınlardan değildi elbette ama o da istiyordu. Neden? Neden? Neden? Başı çatlıyordu ağrıdan. Kimseyle görüşecek hali yoktu. Hemen evine gitti, kendisine içki hazırladı ve karanlıkta oturdu bir süre. Sonra yavaş yavaş üst kata çıktı ve soyunmadan kendisini yatağa attı. Hasta olduğu zaman, kendisine bakan Duru’yu düşündü. Çarşaflarını o değiştirmişti. Bunu düşünmek bile içini ısıtmıştı. İlk defa böyle şeyler hissediyordu. Duydukları hastalığında kendisine bakan kişiye duyulan minnet olamazdı. Sonuçta alt tarafı grip olmuştu.

Bu akşam kapısına dayanmasına ne demeliydi. Üstelik gitmemek için binlerce mazeret bulmuşken. İşte şimdi kafası daha çok karışmıştı. Duru, kendisini seviyor muydu? Sevgi mi? Evet, sevgi... Duru’yu seviyordu. Nerede ne zaman olmuştu bu? Daha şunun şurasında on gün önce, Su’dan çok etkilenmemiş miydi? Hem Su, çok güzel ve çekiciydi. Üstelik beğenisini belli etmişti. Duru ile Su arasındaki fark ta ortadaydı! Neden Duru’yu sevmişti? O kadar açıktı ki sevgisinin nedeni... Duru, olduğu gibiydi... Ruhu güzeldi, eğlenceliydi, üstelik birçok konuda rahatça konuşabiliyordu. Patron olmasına aldırmadan, postayı koymamış mıydı? İlk burada ıhlamur yüzünden fırça yemişti. Sonra bu akşam, “git” demişti. Başkaları çıkarları doğrultusunda karar verirken, o işini tehlikeye atacak kadar kendisinden emindi. İşte bunlardı sebep. Tanıdığı Duru, kalbini de çalmıştı. Demek ki kalbi de kendisini koruyamamıştı. Bunu Duru’nun da bilmesi gerekiyordu.

Telefonunu eline aldı, karşıdan kapalı olduğu mesajı gelince, avucunda sıktı telefonu. Avucu acıyınca yeniden gevşetti parmaklarını. Mesaj tuşuna bastı.

“Kalbim de işin içinde, Duru. Aklım ve bedenimle birlikte o da sadece senin.




















Duru, gözünü açar açmaz, Giray’ı düşündü. Kalbi ağrıyordu. Orada nasıl çalışacaktı? Her şey karma karışıktı. Daha fazla bir şey düşünmeden, giyindi ve evden çıktı. Evine geldiğinde annesi ve babası kahvaltı ediyordu. İkisini de öptükten sonra masanın ucuna ilişti. Annesinin önüne koyduğu tabak ve çaya boş gözlerle baktı. Babası ile konuşmak zorundaydı.

Giray, Cumartesi sabahı uyandığında baş ağrısının da kendisiyle birlikte uyandığını anladı. Duru ne yapıyordu acaba? Mesajına yanıt alamamıştı. Hatta teslim edildi mesajı bile gelmemişti. Telefonu hala kapalı mıydı? Uyuyor muydu? Aradan bir saat geçtiğinde telefonu hala kapalıydı. Daha fazla dayanamadı, arabasına atladığı gibi soluğu Şişli’de aldı. Kapıyı uzun uzun çaldı. Açılmayınca evde olmadığını anladı. Nereye gitmiş olabilirdi? Ailesinin telefonu ya da adresi de yoktu kendisinde. Eli kolu bağlanmıştı. Son anda aklına Batur geldi.

“Günaydın, Elif’in telefonunu almış mıydın?”

“Hayırdır? Sana da günaydın ama, ne yapacaksın Elif’in telefonunu?”

“Duru’ya ulaşamıyorum. Elif biliyordur belki nerede olduğunu.”

“Duru ile ne işin var sabah sabah?”

“Batur, çok konuşuyorsun. Duru’yu bulmam lazım.”

Batur, abisinin tepkilerini dinledikçe gülümsüyordu. Abisi abayı yakmıştı. Bu belliydi de, Duru’ya tutulmasını hala anlayamıyordu. Tamam, Duru çok iyi birisiydi. Kız kardeşi gibiydi. Neşeliydi keyfiliydi de, abisinin tipi değildi. Gerçi abisinin tipi diye bir şey de yoktu.

“Tamam, ben Elif’i arayıp sorayım. Sen arama istersen. Ne de olsa Duru, benim elemanım.”

“Tamam, hadi sor ve dön bana... Batur, iyi ki işe almışsın, teşekkür ederim.”

Batur, telefonun ucunda dumur olmuştu. Abisi, gerçekten aşık olmuştu. Ayrıca, teşekkürü Gül Hanım hak ediyordu. O Duru’yu bulmuş, Duru sayesinde kendisi de Elif’i tanımıştı.

“Elif, günaydın. Rahatsız etmiyorumdur umarım. Bir şey soracağım, Duru’ya ulaşamıyorum nerede olduğunu biliyor musun?”

“Yok rahatsız etmiyorsun. Duru’dan haberim yok. En son dün öğlen konuştum. Hayrola acil bir şey mi? Ailesini arayayım istersen?”

“Lütfen bir ara. Beni arasın oradaysa. Sen ne yapıyorsun bugün? Öğleden sonra sinemaya gidelim mi işin yoksa?”

“Çok iyi olur, evde oturmaktan başka planım yoktu. “

Elif, Duru’nun ailesinin evini aramış, Duru ile konuşmuş ve kimseye nerede olduğunu söylememesi için sıkı sıkı uyarılmıştı. Batur’a geri döndüğünde, ailesinin yanında olmadığını söylemişti. Giray, bunu öğrendiğinde iyice canı sıkılmıştı. Telefonu da kapalıydı hala.





İki gün ailesinin yanında kaldı Duru. Pazar sabahı Elif gelince, beraber dışarıya çıktılar. Perşembe gecesi ve Cuma gecesi olanları tek tek anlatmıştı, Elif’e.

“Bu adam sana gerçekten değer veriyor, Duru. Aksi halde neden bu kadar merak edip araya Batur’u soksun. Tabii Batur, iş için aramış gibi yapıyor ama eminim abisi arattı.”
“Ben o kadar emin değilim. Neyse, babamla konuştum. Şimdi biraz daha rahatım. Hadi beni boş  ver, sen neler yaptın onu anlat.”

“Duruuuuu, ben çok beğendim Batur’u... Tam istediğim gibi biri. Üstelik çok da yakışıklı. Ayrıca, dün akşam sinemaya gittik. Tabii öncesi yemek de yedik. Komedi filmine girmek isteyince şaşırdım kaldım. Ya korku ya macera filmi isteyen hödükler gibi değil. Ya korkup sarılacaksın, ya da o atlama zıplamadan bir halt anlamayıp, kolu omzunda film bitsin diye bekleyeceksin. Oysa biz dün akşam, karnımız ağrıyana kadar güldük. Çıktığımızda gözlerimizden hala yaş akıyordu. Özlemişim bir erkeğin yanında böyle eğlenmeyi.”

“Elif’im.... Çok seviniyorum senin için. İnşallah her şey yolunda gider. Kalbini dinle tamam mı? “

“Dinliyorum ve kalbim avaz avaz, ‘bu sefer mutlu olacaksın’ diye bağırıyor.”

“OOO Elif Hanım, çok hızlı bir karar değil mi? İyi güzel de bir tanı önce. Kalbin çok acele etmesin. Daha iki kere gördün.”

“Sen Giray’a kaçıncı görüşte aşık oldun? Bu işin matematiği mi var? “

“Yok güzelim, üzülmeyesin diye... Haklısın üstelik... İlk gördüğüm andan beri aklımdan çıkmıyor Giray... Hadi dönelim... Daha karşıya geçeceğim.”

Duru, evine dönerken babası ile yaptığı konuşma sonucunda verdiği kararları gözden geçirdi. Babasının inadı kimselerde yoktu. Kızını, sözünü kesmeden dinlemiş ve sonra da kendi düşüncelerini bir bir saymıştı. Duru, babasının sözünden çıkmayacaktı. Çünkü ilk defa kalbi işin içindeydi ve ne yapacağını bilemiyordu.

Pazar akşamını, kil tezgahının başında geçirdi. Yeni kil parçasına da büst yapıyordu. Üstelik yine Giray’ın büstüydü bu... Bu kez gülen yüzünü yapıyordu... Aklından silinmeden kile geçirmek için elleri hızlı hızlı çalışıyordu. Çok geç saatte uyuduğunda yorgunluktan bir şey düşünemeyecek haldeydi.











Pazartesi sabahı metroya binerken de, inerken de etrafına bakmıyordu. Aklı başka yerdeydi. Az sonra olacak karşılaşmaya hazırlıyordu kendisini... Etrafına baksa, birçok şaşkın bakışla karşılaşacaktı.

Binanın önüne geldiğinde, yine aynı şeyler oluyor ama Duru hiç birini fark etmiyordu. Asansöre bindiğinde tam on sekizinci katın düğmesine basacakken, bir el uzandı ve “ben yardımcı olayım” dedi. Duru, şaşkın bakıyordu bunu söyleyen genç ve yakışıklı erkeğe. “Teşekkür ederim” dedi. İşe girdiğinden beri ilk kez karşılaştığı bir kibarlıktı bu. Kata geldiği zaman yavaşça indi asansörden. Kimseye bakmadan odasına gitti. Gül Hanımı aradı.

“Günaydın Gül Hanım. Giray Bey geldi mi?”

“Günaydın canım, evet az önce geldi ama suratı pek kötü.”

Duru, telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes aldı ve masasından kalktı. Gül Hanımın bürosuna geldiğinde, şaşkın bakışlarını gördü. Sadece gülümsedi ve Giray’ın kapısını tıklattı. “Girin” dediğini duyduğunda, yeniden derin bir nefes aldı ve kapıyı açtı. Giray başı önünde çalışıyordu. Suratı gerçekten çok sert gözüküyordu. Duru, iki adım atmıştı ki, Giray kafasını kaldırdı. Bir anda masasından kalktı.

“Su? Hayır sen Su değilsin, sen Duru’sun. Bu nasıl bir oyun?”

Son cümleyi söylerken sesi çok sertleşmişti. Duru, korkuyla titredi.

"Açıklayacağım. "

"Duru, ne demek açıklayacağım. Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu halin ne?"

Duru, hafta sonu babası ile konuşmuştu. Çok zor başlamıştı anlatmaya. Annesi de yanında oturmuş, tüm konuşma boyunca kızının elini tutmuştu. İlk günden itibaren, Giray ile ilgili olayları anlatmış, Sapanca'da yaptığı oyunu ve bu oyun yüzünden, şu an o işte kalamayacağını söylemişti babasına. Aslında, o oyunun başlangıcı babası ile girdikleri, bir yıllık anlaşmaydı. Bunu babasına söylememişti ama babasının yüzünden kendi hatasını anladığını da fark etmişti. Sesini çıkartmadan dinlemiş, konuşmanın sonunda, "Büyümüşsün" demişti. Bir süre sessizce düşündükten sonra,

"Geç bir karar biliyorum ama, bu dört aylık dönemde, haklılığını ispatladın. Anlaşmamızı bitiriyorum. İstediğini yapmakta özgürsün. Dilersen, işine devam edersin. Dilersen başka bir iş bulursun. Seni, bir daha böyle güç bir durumda bırakacak gereksiz hareketler yapmanı istemiyorum. Bu Giray, senin için oldukça önemli sanırım. Durumu anlat O'na. Her şey yoluna girecektir."

"Baba, Giray'ın en tahammül edemediği şey, yalan söylenmesi. Ben yalan söylemekle kalmadım, ona oyun da oynadım. Ailem hakkında bazı şeyleri saklayarak konuştum. Adımdan başka doğru aktardığım hiçbir şey yok. Yoluna girecek de bir şey yok.Yarın, onunla konuşacağım."

Duru'nun ses tonu, oturuşu, annesinin elini sık sık sıkışı, babasına, küçük kızının içindeki fırtınaları yansıtıyordu. Bu işten nasıl çıkacağını bilemiyor ve üzülmemesi için Allaha dua ediyordu. Duru ise, her şeyi konuşmuş olmanın rahatlığındaydı, bu konuşmanın, hayatındaki karmaşaları çözmeyeceğini de biliyordu. Asıl sorun Giray ile yapacağı konuşmaydı ve şu an, o konuşma için karşısındaydı.

"Lütfen, otur ve beni dinle." 



Giray, şaşkınlıkla inceliyordu, Duru'yu. Üzerinde, çok güzel ve birçok rengi barındıran, ince belinden aşağı kloş inen hafif dekolte v yakalı bir elbiseyle duruyordu karşısında. Uçuk yeşilden koyuya doğru giden renklerde Dizlerinin üstünde biten kloş etekli bir elbise giymişti. Haftalardır giydiği grilerden sonra müthiş bir değişimdi. Ayaklarında, elbisenin tonunda biyeleri olan siyah yüksek topuklu ayakkabıları vardı. Aynı model çantası ile çok şıktı. Giray, hala algılamaya çalışıyordu. Bu kadın ve Su... Aynı kişiydiler... Bu oyun neden oynanmıştı? Giray'a kızgınlıktan mı? Eski sevgililerden birinin intikamı mı? Yok, daha neler... Bunun ardında ne olduğunu öğrenmek için çıldırıyordu.

Duru, ayakta duruyordu... Giray, kendisinin de hala masasının yanında durduğunu fark ettiğinde, masasının arkasına geçti. Koltuğuna oturduğunda, aldatılmış olmanın hırsının içinde yükseldiğini hissediyordu.

"Duru, lütfen otur ve bu saçmalığı bana açıkla. Aklım almıyor... Günlerce yaşananlar neydi? Neden Su oldun? Daha doğrusu, neden farklı bir Duru oldun? Oyun oynamak çok mu hoşuna gitti?"

"Giray, lütfen sakin ol. Hepsini anlatacağım." Ve anlattı...

Babası ile yaptığı anlaşmayı ve sonrasını... Giray, dikkatle dinliyordu. Tamamen rastlantı sonucu başlamış oyunun bir parçası olmuştu.

Nedeni ne olursa olsun, kendisi bir oyuna alet edilmişti. Arkasından nasılda gülmüştü kim bilir? “Su” ile görüştüğü zamanlar kendisine söylenen yalanları bir bir aklından geçirdi. Hep bu yakada olduğunu söylemiş, arkadaşlarıyla olduğunu söylemiş ve aklını bulandırmıştı. Kendisine yalan söylemişti. Üstelik tüm bu yalanları gözünü kırpmadan sıralamıştı. Kalbi acıyordu. İlk defa birisini sevmiş, ilk defa kendisini açmıştı. Dün gece çektiği mesaja lanet ediyordu şimdi. Kalbini işe karıştırmamış olmayı çok isterdi. Yine de, gerekeni yapacaktı...

“Duru Hanım, ben, bazı şirket kurallarımızı zedelemiş olabilirim ama her ne olursa olsun, şirketimde yalan söylemeye meyli bu kadar yüksek olan birisi ile çalışamam. Sizinle ihbar sürenizin sonunda yollarımızı ayıracağız. “

“Giray Bey, özür diliyorum. İstemeden yaşattığım tüm bu olumsuzluklar için, özür diliyorum. İhbar süresine gerek yok. İstifa mektubumu hazırladım. Bu şartlarda, burada istenmeyeceğimi çok iyi biliyorum. “

“Duru Hanım, istifanızı kabul ediyorum. Odanızı boşaltabilirsiniz.”

Duru, sertçe söylenen bu cümleden sonra, mektubunu masaya bırakmış ve arkasını dönerek yavaşça odadan çıkmıştı. Ağlamamak için güç tutuyordu kendisini. Gül Hanım, ne olduğunu anlayamamıştı. Gülen yüzü ile giren Duru, ağlamaklı yüzü ile çıkmıştı. İçeride ne olduğu hakkında en ufak fikri yoktu. Duru, masasına yaklaşıp elini uzatmış ve “Ben ayrılıyorum Gül Hanım, tüm desteğiniz için teşekkür ederim. Umarım yine görüşürüz.” dediğinde, şaşkınlıkla bakmaya başlamıştı, Gül Hanım.

“Duru, ne oldu canım... Ne demek ayrılmak? Giray Beyle bir şey mi oldu?”

“Anlatamam.”

Gül Hanım ne olduğunu anlayamamış ama aralarında duygusal bir şeyler yaşanmış olacağını düşünerek, başka bir şey sormamıştı. Çok üzgündü. Duru gibi, hem iyi çalışan, hem de davranışları düzgün olan birisini kaybetmekten hoşlanmamıştı. Duru’nun görünümündeki değişime de akıl sır erdirememişti. Bu kız neden günlerce o sakil kılıklarla gezmişti ki?

Duru, Gül Hanımın yanında kalamayacağı için hemen odasın gitmiş ve birkaç parça özel eşyasını bir poşete koymuştu, kapıdan çıkarken Batur içeri girdi. Önce ufak bir şok geçirdikten sonra “Nereye gidiyorsun?” diyebildi.










“İstifa ettim, Batur. Mektubu Giray’a bıraktım. Şu an, sana anlatamam ama çok çok üzgünüm. Lütfen sen bari beni affet. Giray’a her şeyi anlattım. Yaptığım her şey için özür dilerim.”
Duru, bunları söyleyerek odadan dışarı adımını atmıştı. Batur, kolundan tutup,

“Duru, gel biraz sakinleş ve her şeyi anlat bana. Giray anlatmaz… Ve ben de, senin bu halde gitmene izin vermem. “

“Tamam anlatırım ama şimdi değil. Şu an konuşabilecek durumda değilim. Seni de yarı yolda bırakıyorum biliyorum fakat duramam burada. “

“Duru, Giray ile aranda ne var bilmiyorum. Bir şeyler olduğunu tahmin ediyordum. İstifa etmeni gerektirecek kadar kötü ne oldu? Giray bir şey mi yaptı? Bak eğer öyleyse, ben konuşurum. Lütfen ayrılma kararını bir daha düşün.”

“Giray değil, Batur, hatalı olan benim. Yanlış davranan benim. Lütfen anlayışlı ol. Bir gün anlatırım ama şimdi değil. Bırak gideyim artık.”

“Tamam, kendine iyi bak. Ben nasılsa seni sık sık görürüm. EE şey, Elif ile birlikteyiz. “

“Çok sevindim. İkiniz de çok sevdiğim arkadaşlarımsınız. İnşallah her şey gönlünüzce olur. Hoşça kal Batur. Ona da iyi bak.” dedikten sonra asansöre yürüdü.

Kapıdan çıkar çıkmaz bir taksi durdurdu. Kendisini arka koltuğa attığında, neredeyse ağlayacaktı. Sonra zorla durdurdu gözyaşlarını. Neden ağlıyordu? Aşkı bulmuştu. Sevmişti. Ağlayarak gözyaşlarıyla o içindeki aşkı buharlaştıracak mıydı? Tek bir damlasını ziyan edemezdi. Ağlamayacaktı. Camdan dışarıya bakarken Elif’i aramak istedi. Telefonunu eline aldığında, günlerdir kapalı olduğunu fark etti. Açtığı anda mesajlar ve cevapsız çağrıları düşmüştü.

Giray’dan mesaj vardı. Yüreği hop etmişti. Elleri titreyerek tuşlara basarken, mesaj tarihinin Cuma akşamına ait olduğunu gördü.

“Kalbim de işin içinde, Duru. Aklım ve bedenimle birlikte o da sadece senin.” yazıyordu mesajda.

Yani bu, Giray da kendisini seviyor demek miydi? Seviyor olsaydı bu kadar sert konuşmaz ve hemen kesip atmazdı. Sadece, kendisini bir şeylere ikna etmek için yazılmış bir mesajdı. İlk okuduğunda duyduğu sevinç, kısa sürede hayal kırıklığına dönüştü. Bu kadar basit mi görmüştü kendisini. Yatağına alacağı diğer kadınlar gibi mi? İki cümle ile kandıracak mıydı, Duru’yu? İşte şimdi gerçekten kalbi acımıştı. Düşünmeyecekti… Nasıl başaracak bilemiyordu ama düşünmeyecekti. Elif’in numarasını çevirdi ve kısacık özetledi yaşadıklarını. “Avutulmam lazım” dedi ve kapattı telefonu. Elif, arkadaşını çok iyi tanıyordu. Olaylar, acılar karşısında kendisini nasıl kapattığını biliyordu. Avutulmak istediğinde ne yapması gerektiğini de biliyordu. Duru, ağlamazdı… Yine ağlamayacaktı…







Giray, Duru’nun gidişini camdan izlemişti. On sekizinci kattan küçücük gözüküyordu, Duru. Hatta o güzelim elbisesi olmasa üstünde, tanınmayacak kadar küçüktü… Taksiye binişi ve aracın trafiğe karışmasını izledi, dalgın bir şekilde. Kapının açıldığını, Batur’un geldiğini bile duymamıştı. Neden sonra, telefonda duyduğu ses ile gerçek hayata döndü. ‘Mesajınız iletildi’ şaşkınlıkla baktı telefonuna, ne mesajı iletilmişti bu saatte. Sonra, Duru’ya attığı mesajın yeni iletildiğini anladı.

Şaşkınlıkla telefonuna bakıyordu. Bu sabahki konuşma, Duru’nun, kendi duygularını bilmeden yaptığı bir konuşmaydı. Sevildiğini bilmiyordu. Bilse yine böyle mi yapardı? Belki affedilmek için daha çok çaba harcardı. Belki, bu kadar soğuk anlatmazdı yaşananları… Kim bilir belki de o ihbar süresini kullanır ve bu arada Giray’ı ikna etmeye uğraşırdı… Giray, eliyle şakaklarını ovmaya başladı. Başı çatlıyordu. İlk defa gerçekten birisini sevdiğini biliyordu. İlk defa aşkı tadıyordu ve ilk aşkı büyük bir oyundu. Ya cuma gecesi söylenenler? Onlar da oyunun parçası mıydı? O kadar çok yalan söylenmişti ki, artık neyin doğru, neyin yalan olduğunu düşünemiyordu. Düşündükçe başındaki ağrı artıyordu. Tüm bu süre boyunca sessiz şekilde abisini izleyen Batur,

“Ne olduğunu anlatacak mısın? Duru, her şey benim suçum dedi ve gitti. Ne oldu? Sizin aranızda ne yaşandı? “

“Batur, inan şu an konuşamayacağım. Tek bir şey söyleyeceğim, Duru hepimizi kandırdı. “ 
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder