Batur, abisini tanıyordu. Kolay kolay konuşturamayacağını anlayınca, geldiği
gibi sessizce çıktı odadan. Elif’i arayacak ve ondan bilgi almaya
çalışacaktı.
Elif, Batur’un aradığını görünce sevinçli bir sesle açtı telefonu. Batur’un sorularını, hiç bir şey bilmediğini söyleyerek geçiştirdi. Son anda olanlar hariç her şeyi bilse de, eski dostunu ele verecek tek cümle sarf etmezdi. Zamanı geldiğinde Duru’nun izin verdiği kadarını paylaşacaktı, Batur’la. Giray, şirkette duramayacağını anlamış, toplantılarını iptal edip çıkmıştı. Nereye gittiğini bilmeden bir süre araba kullandı. Sarıyer'e geldiğini fark ettiğinde arabayı sahile park etti ve inip yürümeye başladı. Elleri ceplerinde nereye baktığını bilmeden yürüdü. Aklında yine son yaşadıkları vardı. Bunları unutmam lazım, dedi. Çivi çiviyi söker, derler. Giray, biraz kafasını dağıtmak istediğine karar verdi. Bu günü bitirmenin bir yolu olmalıydı. Çay bahçesine oturdu. Kahvesini yudumlarken, kendisini tarttı. Duru'nun yalanlarını düşündü. Bu yalanları kabullenmesi mümkün müydü? |
Batur, Giray’ı aradığında,
Sarıyer'de bir çay bahçesinde oturduğunu öğrendi.
"Geliyorum yanına" dediğinde, Giray sadece "Gel" dedi. Yarım saat sonra abisinin yanındaydı. "Bugün akşam olmayacak mı? Üç saattir buradayım ve saat daha bir." “Akşam olsa ne değişecek? Her şey yoluna mı girecek?" "Eski ben, geri gelecek. Çocuklarla buluşup kafa çekeceğiz. Sonra da bulurum birisini. Ama gündüzü atlatmam zor. İşte de kalamazdım. Her şey üstüme geldi. " "Abi anlat lütfen. Duru ile ne oldu?" "Aşık oldum ve kandırıldığımı öğrendim." "Nasıl? Bu sabah Duru'nun aslında çok güzel bir bayan olduğunu çok çekici olduğunu anladım ama bu kötü değil ki. Bunu neden dert ettin bu kadar. Buna kandırmak demesen." "Batur, bunu dert edineceğimi düşünmüyorsun değil mi? Ben, Duru'yu ilk haliyle sevdim. Derdim başka." Giray, bir süre sustu, sonra yavaş yavaş Sapanca'da başlayan tanışmayı ve sonrasını, tüm bunların ardında yatan, Duru ile babasının yaptıkları anlaşmayı anlattı. Duru'nun oyun oynamış olmasını hazmedemiyordu. Batur, nihayet olayları öğrenmişti. "Tamam, sorunu anladım. Anlamadığım başka şey... Şimdi, bu oyunu öğrendin ve aşkın bitti mi?" "Off Batur, saçmalama. Onu çok seviyorum. Nasıl bu hale geldiğimi bile anlamadan sevdim onu. Ve bir daha göremeyecek olmak beni mahvediyor. Odamdan çıktığı an, ardından koşmak istedim. Sonra yaptıklarını düşünüp vazgeçtim. Şimdiden çok özledim. Bu kadar kısa sürede, nasıl bu kadar içime işlemiş hiç anlamadım. Ama unutacağım... Zaman alacak ama, unutacağım. " "Niye? Başka yolu yok mu?" *** Duru ile Elif, terapinin ilk kısmını atlatmış, olayları konuşmuş, çözümsüzde olsa enine boyuna tartışmışlardı. Elif, evden çıktıktan kısa süre sonra Batur'u aradı. Duru, sessiz bir hafta geçirmişti. Cuma günü, Elif "Bu sefer gerçekten dağ evine gidelim", demiş, Duru'da değişikliğin iyi geleceğini düşünmüştü. Hafta sonunu, kütük evde geçirmişler, bol bol yürümüşlerdi. Duru, hala konuşmak istemiyordu. Elif de, arkadaşının bu isteğine saygı gösteriyordu. Giray ise, Batur’un odasına bir daha hiç gitmemişti. O masayı boş görmeye dayanamazdı. Aslında, Batur, yeni birisini almak için Gül Hanıma talimat vermişti. İstedikleri gibi birisini de bulmuştu. Bunu bu kadar aceleye getirmesinin en önemli nedeni, abisi bu odaya geldiğinde o masada başkasını görür de, morali bozulur, belki Duru’yu geri isterdi… Elif ile kızlar dağ evine gitmeden önce konuşmuş, arkadaşının duygularının ne olduğu konusunda duyduklarından sonra içi rahatlamıştı. Artık tek istekleri bir şekilde Duru ile Giray’ı bir araya getirmekti. Bunu söyleseler, her ikisi de itiraz edecekti. Nasıl ve nerede görüştüreceklerini düşünüp duruyorlardı. |
Salı günü geri döndüler. O
güne kadar sadece kafalarını dağıtmak için, gezmişler ve bol bol
konuşmuşlardı. Evde, rahat etmelerini sağlayacak her şey vardı. Aslında telefonlarda
çekiyordu. Böylece, Batur ile Elif sık sık görüşmüş ama bir şey
ayarlayamamışlardı.
Giray, Geçen Pazartesi verdiği “Eski Giray geri dönecek” kararını nedense bir türlü uygulayamamıştı. Evden çıkmak istememiş, hatta işten erken çıktığı günlerde, doğruca eve gelmişti. Bol bol alkol tüketmekten başka bir şey yapmıyordu. Söylenen yalan, bu kadar önemli miydi? İsteyerek birilerine zarar vermek için mi söylenmişti? Kendisine bir düşmanlığı mı vardı? Tüm sorularına verebildiği yanıt “hayır” dı… İyi de o zaman neden hala arayamıyordu. Neden peşinden gitmiyordu. Nedenini biliyordu, mesajına yazmıştı. Kalbini verdiğini, sevdiğini bir şekilde söylemiş, karşılığında tek bir kelime bile duyamamıştı. ‘Demek ki, o beni, benim onu sevdiğim kadar sevmiyor.’ diyordu… Duru da aynı düşüncelere dalmıştı. Bu kadar imkansız mıydı affetmek? Ceza yetmez miydi? İnsan bir kere bile olsa aramaz mıydı? Demek ki gerçekten sevmemiş, o mesaj tahmin ettiği gibi, kendisini baştan çıkartmak için yazılmıştı…. Duru’ya evi dar gelince, bu seferde soluğu Sapanca’da aldı. Annesi ile babası Elif’i de yanına alması şartıyla göndermişlerdi. Elif, zaten dağ evine giderken izin aldığı için, hafta sonuna kadar müsaitti. Sapanca’ya gideceklerini öğrenince Batur’u aramış, telefonu meşgul olunca, sonra arar konuşurum diyerek kapatmıştı telefonu. Giray ile karşılaşma korkuları da yoktu. O nasılsa çalışıyordu. Rahat rahat onunla gezdiği yerlerde dolaşacaktı. Acısı hafiflemeyecekti belki ama içi huzur bulacaktı. Çarşamba öğlen üzeri, eve gelmişler, hemen camları açıp havalandırmış, sonra da yemek hazırlamışlardı. DVDleri yanlarındaydı. Elif tedbirliydi. Yoldan alışveriş yapmışlar, bolca da havuç almışlardı. Yemekten sonra, biraz uzanıp kestirmişler, saat dört gibi de at binmek için, evden çıkmışlardı. Yağız, sahibini gördüğünde kafasını sallayıp duruyor, ayakları ile boxu tekmeliyordu. Kendileri için aldıkları havuçlardan iki tanesini de Yağız’la paylaştılar. Sevinç gösterisi genç kızların çok hoşuna gitmişti. Elif için de uygun bir at bulup beraber yürüyüşe çıktılar. Duru, at üstünde, başı öne eğik yavaş yavaş yol alıyordu. Elif’de yanında bazen kısa muhabbetlerle Duru’yu konuşturmaya çalışıyordu. Bir buçuk haftadır, Duru çok az konuşuyor, konuştuğu zaman da, Giray’ın haricinde her şeyden bahsediyordu. İlk günler hariç, bir daha Giray konusunu açmamıştı. Elif, arkadaşı için çok üzülüyordu. Tam bir çay bahçesinin önünden geçerken “Gel şurada soğuk bir şeyler içelim. Ter içinde kaldım” diyerek, ilgisini o çay bahçesine çekmişti. “Burası olmaz.” dedi Duru |
Duru, atını hemen o tarafa
koşturdu. Onlardan başka kimse olmadığına göre, az önce gördüğü adamdı attan
düşen. Yanlarına yaklaştığında, adamın yerde, yüzükoyun yattığını gördü. Hemen
atından inip, sağını solunu kontrol etti… Adam, çok yavaş ve hırıltılı bir
şekilde nefes alıyordu.
“İyi misiniz, beni duyuyor musunuz? Sizi çok yavaşça çevireceğim. Canınız acırsa lütfen haber verin. Kırık falan gözükmüyor ama kaburgalarınızın üstüne düşmüşsünüz. Belki, onlarda kırık ya da çatlak olabilir. “ Duru, yıllar önce aldığı ilk yardım bilgilerini anımsamaya çalışıyordu. Boynunu destekleyerek, Elif ile yavaşça çevirdiler….Bu sefer çığlık atma sırası Duru’daydı. “Girayyyyyyyy” Giray, gözleri kapalı, çok yavaş neredeyse belli belirsiz nefes alıyordu. Duru, deliye dönmüştü. “Giray, lütfen gözünü aç. Elif, çabuk ambulansı ara, çabuk ollll…” diye neredeyse çığlık çığlığa bağırıyordu. Görünürde yarası yoktu ama iç kanama yapacak görünmeyen bir kırıktan korkuyordu. Elleri buz kesmiş halde, Giray’ın sağını solunu kontrol etmeye, gözlerini açmaya uğraşıyordu. Göğüs kafesini kontrol ederken, “ Bu kadar okşamak yeter mi?” Giray gülümseyerek soruyordu. “Ne? Neeee …. Adi adam numara yaptın di mi? Aklımı aldın başımdan? Sana bir şey oldu sandım. Deli misin sen? Kalpten gidiyordum. Allahım, şükürler olsun “ Duru ne dediğini bilmeden sayıp döküyor, Giray, pis pis gülüyordu. Elif de elinde telefon bakakalmıştı. Hep istedikleri karşılaşma, onların plan yapmasını beklemeden gerçekleşmişti. Giray yerden kalkarken, Duru’nun elini bırakmamıştı. “Zift beni atar mı hiç? Seni gördüm. Sonra kafanı çevirdiğin anda, atladım attan… Elif’in çığlığı taaa kulağıma kadar geldi. Beklediğim de buydu zaten. “ “Giray, neden böyle bir oyun oynadın ki? Gelip yanıma konuşsaydın ya.” “Sonra uzun uzun konuşuruz ama, şunu bil… Bana oynadığın ilk ve son oyunun karşılığını aldın… Günlerdir çektiğim üzüntünün birazını da sen çek istedim. Ama başımda o kadar panik olunca, pişman olmadım dersem yalan olur.” Duru, birkaç dakikadır yaşadıklarının şokundaydı. Giray, gerçekten buradaydı ve çok güzel şeyler söylüyordu. Üstelik, ayağa kalktığı an sarılmış ve bir daha da bırakmamıştı. Elif, atının üstünde, yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Sevgilileri baş başa bırakmak ve Batur’u arayıp olanları anlatmak istiyordu. İnanamayacaktı duyduklarına… |
Duru, biraz kendisini geri
çekip, Giray’ın yüzüne baktı. O gözler kendisine sevgiyle bakıyordu. Başını
tekrar göğsüne gömdü ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Giray, yavaşça,
saçlarını, şakaklarını öpüyor, “Ağlama aşkım… Lütfen ağlama” diyordu.
“Bunlar mutluluktan… Bırak rahatça ağlayayım… Çünkü günlerdir, ağlamadım. “ Giray yine şaşkın bakıyordu. “Ağlamadın mı? Üzülmedin yani?” “Şaşkın adam, üzülmediğimden değildi ağlamamam… O gözyaşlarımda da sen vardın. Ziyan edemezdim. “ “Sen deli misin? Ben bile ağladım… Ama az önce söylediğin çok hoşuma gitti.” Giray hala kolları belinde, öylece sarılmış konuşuyordu. Sonra, yüzünü uzun uzun inceledi. Hafızasına kazırcasına, kendini ve aşkı gördüğü gözleri Beynine nakış gibi işlercesine baktı. Sonra, dudaklarına eğildi ve günlerin hasretiyle öpmeye başladı. Aradan ne kadar zaman geçtiğini fark etmediler bile. Dudaklarını sadece nefes almak ve aşk sözleri söylemek için ayırıyorlardı. Sonra yine birbirlerinin dudaklarında kayboluyorlardı. Bir süre sonra, Elif’in neredeyse görünmez olduğunu fark edip, atlarının yanında yavaş yavaş yürüyerek, birbirlerine sarılmış halde yol aldılar. Sanki ayrılırlarsa bir daha birleşemeyeceklermiş korkusuyla sarılıyorlardı. Duru’ların evine geldiklerinde saat yediye geliyordu. Elif, çoktan gelmiş, atını teslim etmiş, yemek hazırlamıştı. Üstelik masayı dört kişilik kurmuştu. Bunu görünce, Batur’un da kısa sürede yanlarında olacağını anlayan aşıklar, bakışıp gülümsediler. Gerçekten de saat sekize doğru Batur’da aralarındaydı. Önce Elif’i yanaklarından, hatta dudağının kıyısından öpmüş, gözlerine sevgiyle bakmış, sonra da Giray’a sarılmıştı. “Çok mutluyum. Yüzünün güldüğünü görmek muhteşem bir şey.” Dedi. Sonra, Duru’ya sarıldı ve “Nihayet” dedi… Duru da Giray’da Batur’un tepkilerine tebessümle karşılık verdiler. Sonra, masaya geçtiler. Sevgililer, yan yana oturmuş, neredeyse tek elle yemek yiyorlardı. Aralarında konuşulması gereken şeyler vardı ama ciddileşip de bu ortamı bozmak istemiyorlardı. Bir şişe şarap açılmış, dört aşık ufak ufak yudumlarla gecenin keyfini çıkartıyordu. Sonra, şömineyi yakıp, önüne oturdular. Batur, abisinin yanında biraz çekingendi. Bir ara, abisinin göz kırpması ile o da çekingenliğini attı. Hatta Elif’in başını dizlerine koymasını, istemiş, yüzünü ve saçlarını hafifçe okşamaya başlamıştı. Giray, yer minderinin üstüne oturmuş, sırtını kanepeye dayamıştı. Duru’yu da, sırtı göğsüne gelecek şekilde, kendisine çekmiş, arada bir boynuna ufak öpücükler konduruyordu. İki çiftte diğerinden çekindiği için, özel konulara girmeden, muhabbet ediyor ama ellerini birbirlerinden uzak tutamıyordu. Sonunda Giray, Duru’nun kulağının arkasını öpmüş ve fısıldamıştı. “Bizim eve gidelim mi?” |
Duru,
bir an düşünmüş ve ayağa kalkıp elini uzatmıştı.
Batur’un arabasını alıp, diğer eve geçtiklerinde aradan on beş dakika geçmişti. Yol boyu sessizce oturmuşlar, lafa nasıl başlayacaklarını bilememişlerdi. İçeriye girer girmez, sımsıkı sarılmıştı Giray. Başını, boynuna gömmüş, hem kokusunu içine çekiyor, hem de yüzlerce öpücük konduruyordu. Yavaş yavaş oturma odasına girdiler. Her adımda yine bir sürü öpücük konduruyordu Giray, Duru’nun ulaşabildiği her noktasına. Tek kişilik kanepeye oturup, Duru’yu da kucağına oturtmuş, kulağına fısıldıyordu. “Çok özledim seni. Sensizlik korkunçtu. Batur’un odasına bir kere bile gidemedim. Sakın, bir daha bana “git” deme ve asla arkanı dönüp gitme. Biz konuşabiliyoruz. Yanlış anlamaların aramıza girmesine de yalanların söylenmesine de izin vermeyeceğiz. Günlerce kendimi yedim. Oyunun da yalanlarında nedeni vardı. Affedilmeyecek bir şey değildi. Ben, çocuk gibi davranmıştım. Ama, senden nasıl af dileyeceğimi bilemiyordum. Senden de ses çıkmayınca iyice kahroluyor beni unuttuğunu sanıyordum. Takii dün akşam, Batur, ‘dağ evinden dönmüşler, Duru, çok kötüymüş hala’ diyene kadar. Neden kötüymüş dediğim anda, bana demediğini bırakmadı. İlk defa benimle öyle konuşuyordu. Benim yüzümden acı çektiğini, beni sevdiğini söyledi. Sen evindeydin ama benim yanımda değildin. İstanbul bana dar geldi… Gittiğin günden beri her yer dar geldi… Evden çıkamadım. Hatta, yataktan bile çıkamadım… O odada paylaştığımız zamanları düşündüm durdum. Tekrar grip olsam da bana baksa diyecek kadar, delirdim. Seni düşünmeden duramadım, seni düşündükçe de çıldırdım. Ne yaptığımı anlayamayacak kadar kötü oldum. Beni nasıl bu hale getirdiğini de anlayamadım. Aklımın almayacağına karar verdim. Çünkü aşkı anlamanın imkanı yoktu. Hayatımda ilk defa yaşıyor ve verdiği acıya rağmen içimden atamıyordum. Bu hale düştükten sonra, İstanbul’da daha fazla duramadım. İşleri Batur’a bıraktım ve bu sabah buraya geldim. Daha çok acı çekeceğimi düşünürken seni karşımda gördüm. Önce hayal sandım. Sonra, kafanı çevirdin ve bana baktın. Beni ya görmedin ya tanımadın… Aksini düşünmek bile istemedim… Beni görmek istemeyeceğini aklıma bile getirmedim… Beni seviyordun… Yoksa üzülmezdin… Sen kafanı göle çevirdiğinde, Elif de seninle birlikte kafasını çeviriyordu. İşte o an, şeytan dürttü. Sonrasını biliyorsun. Affet beni. Seni bir daha asla öyle korkutmayacağım. Ve yaşadığım sürece, sadece mutluluktan ağlaman için çabalayacağım. Seni seviyorum.” Giray konuşuyor, Duru sessizce dinliyordu. Sevdiği erkeğin kollarında olmak, bunları duymak, hayallerinde bile yoktu. Şimdi ise, dünyanın en mutlu insanı benim diyordu. Dinlerken yine gözlerinden yaşlar yuvarlanıyordu. Mutluluk yaşlarını durdurmuyordu. Bu kadar güzel sözlerin üstüne söyleyecek söz bulamadı. Sadece “Seni çok seviyorum” diyebildi. Giray, önce gözlerine baktı bir süre, buğulu gözlerde kayboldu. Sonra, yavaşça dudaklarına eğildi. Öpüşmeye başladıklarında, dönüşü olmayan yola girdiklerini biliyorlardı. Birbirlerini çılgınca öpüyor, ellerinin ulaşabildiği her noktayı okşuyorlardı. Giray, bir süre sonra kucakladığı gibi, üst kata, yatak odasına çıkarttı, Duru’yu. İtiraz etmek aklına bile gelmemişti. Sadece Giray’ın olmak istiyordu. Yavaşça yatağa bıraktığında, hala, gözlerine bakıyor, olmaması için dua ettiği itirazları arıyordu. Duaları kabul olmuştu. Duru’nun gözlerinde sadece aşk vardı. Giray’ın tedirginliğini anladığı anda, ellerini uzatmış, başını kendisine doğru çekmiş ve büyük bir istekle öpmeye başlamıştı. Dünyaya indiklerinde aradan geçen zamanın farkında bile değillerdi. Sevişme boyunca, aşk sözlerinden başka bir şey konuşmamışlar, sadece birbirlerini mutlu etmenin yollarını aramışlardı. Giray, son derece nazikdi. İlk defa seviştiğini bildiği sevdiğinin, kendisini rahat hissetmesi için elinden gelenin de ötesine geçmiş, verdiği mutluluğun kat kat fazlasını geri almıştı. Birbirlerini doya doya sevmenin mutluluğunda uykuya dalmışlardı. Hayatında, ilk defa bir erkekle sevişmiş, ilk defa bir erkekle uyumuş ve yine ilk defa bir erkeğin kollarında uyanmıştı. Ama o kollar sanki hep onundu ve o yuvasına dönmüş kadar rahattı. Yüzünde büyük bir tebessümle dün öğleden sonra olanları, geceyi ve müthiş sevişmelerini düşündü. Seviyor ve seviliyordu. Başka hiç bir şeyin önemi yoktu. Hayat daha neler gösterecek bilemiyor ama sevdiğine güveniyordu. “Günaydın aşkım. Bu güzel tebessümün kaynağını öğrenebilir miyim?” “Dışarıda çok güzel hava var da, ondan tebessümüm.” “Emin misin?” “Evet… Yoksa sana başka şeyler söylememi mi istersin? Sana, senin kollarında uyanmanın, dünyanın en güzel şeyi olduğunu mu söyleyeyim. Senden uzak olduğum her anın, nefessiz kalacak kadar kötü olduğunu mu söyleyeyim. Yoksa bir daha yüzünü görmeyeceğimi sanıp, gülen yüzünün büstünü yaparken, tüm sevgimi o büste akıtmaya çalıştığımı mı söyleyeyim. Telefonuma gelen mesajı okuduğumda, ruhumun zenginleştiğini mi söyleyeyim. Seni, sensiz sevmeyi bile sevdiğimi mi söyleyeyim… “ “Duru, beni benimleyken sevmeye ne dersin… Bir ömür boyu sadece beni sevmeye... Kim bilir belki birkaç ufak Giray ya da Duru’yu da sevmeye… Sadece biz olmaya ne dersin aşkım?” “Evet, derim. Kesinlikle evet derim. ” |
SON
Ve güzel son 😍 şimdi yeni hikayeler zamanı 😊 keyifle okudum kalemine sağlık ...
YanıtlaSil