Tarık,
Başak’ın yakında geleceğini duyduğundan beri kabına sığamıyordu. İlk günler
üzüntüden kafası resmen çalışmamıştı. Sonra, kendisini affettirmenin
yollarını aramaya başlamıştı. İlk aklına gelen klişe özürler ve hediyeler,
aralarındaki sorunun çözülmesine yardımcı olamazdı. Başka şeyler bulmalıydı.
Sonunda da bulmuştu. Günlerdir bunun üstünde çalışıyordu. Önce kendisini
yeniden kabul ettirecekti hayatına. Bu aşamayı aşarsa kendisini affettirmek
için elinden geleni yapacaktı.
Başak, artık tek başına kalacağı evine gelmişti. Gece hiçbir şeyle ilgilenmeden hemen uyumuştu. Sabah evini gezmişti. Tarık’ın o meşum gecede getirdiği mumlardan bir tane bile yoktu ortalıkta. Güller zaten hemen çöpü boylamıştı. Kapağını söktüğü sandığını yeniden eski yerine koymuş, bir süre uğraşıp menteşelerini takmıştı. Evi, Burçak ile yaptığı o ilk telefon konuşmasının öncesindeki haline dönmüştü. Kendisi o hale dönemeyeceği için, hiç olmazsa baktığı yerlerden kötü anıların kendisine ulaşmasını engellemek istiyordu. Yine de her köşede Tarık vardı. En kötüsü de mutfaktı. Orada öpüşerek hazırladıkları yemekler her an aklındaydı. İyi de yatak odasının anıları? Daha mı az can acıtıcıydı? Tam tersi, odanın kapısından bakarken bile kalbi sızlıyordu. En son Damla’yı beraber yıkadıkları banyo? İkisinin de sırılsıklam oluşu, Damla’yı uyuttuktan sonra beraber duşa girişleri? Her köşe ayrı acı verince, evden çıktı. Bir süre sokaklarda gezdi. Sonra evinin yolunu tuttu. Sevda kapıda karşıladı. “Gel güzel kızım, gel de biraz konuşalım.” “Sevda’m, hiç iyi değilim, uyumak istiyorum. Sonra gelsem?” “Uyumakla sevda geçmez. Gel konuşalım.” “Tamam” diyerek eve girdi. Ferda da içeride bekliyordu. Başak Mersin'de dinlenirken, Sema haricindeki tüm kızlar ve Oğuz ailelerinin yanına dönmüştü. Dostlar apartmanı sakinleşmişti. Gayler ve travestiler eski hayatlarına devam ediyorlardı. Düzen bozulmamıştı. Tek bozulan Başak’ın ruh haliydi. Sevda’da bu ruh halini dağıtmak istiyordu. “Bak güzel kız. Önce ne yapmak istediğine karar vermen lazım. Böyle ruh gibi dolaşmakla olmaz. Dün geldiğinde ne halde olduğunu gördük. Böyle giderse hasta olursun yeniden.” “Yok olmam iyiyim.” “Karar verdin mi ne yapacağına? Bu çocuk her gün buraların yolunu aşındırıyor. Senden haber almak için başımızın etini yiyor. Sen kararını ver ki, bizler de yanıtımızı ona göre verelim.” “Kararımı verdim merak etme. “ “Eee ne karar verdin?” |
“Bunu
sadece Tarık’a söylerim. Sonra nasılsa ne karar verdiğimi hepiniz
anlayacaksınız. Bakalım ben yokken nasıl bir özür düşünmüş? “
“Deli kız çocuğun özrüne göre mi hareket edeceksin?” “Beni seviyorsa ve kaybetmek istemiyorsa doğru bir şeyler yapmalı. Beni aramak, sizleri sıkıştırmak kolay şeyler. Bunu herkes yapar. Hiç sevmeyenler bile!” “Doğru diyorsun. Bakalım senin bu kızıl inadını aşabilecek mi?” “Bak, dün geldim. Bugün saat kaç oldu hala yok ortalıkta. Demek ki o kadar da peşimde koşmuyormuş! “ Başak, dünden beri aramasını ya da karşısına çıkmasını bekliyor, geçen her dakika morali bozuluyordu. Sevda’larla vedalaşıp evine çıkarken, ikinci katta Aysev ile karşılaştı. “Kız şekerrrr ne bu surat? Ege dolaylarında gemilerin mi battı? Yok anam bu Aydın'da var bir tuhaflık. Bak benim eski sevgililerimden biri de oralıydı. Adam ne arar ne sorardı? Tarık da aramıyor değil mi? Ondan bu suratının hali. Ben anlarım şeker. Ah ahh az mı aşk acısı çektim o hıyar yüzünden?” “Aysev, herkesi aynı kefeye koyma canım. Şansımıza bize böyleleri denk gelmiştir. “ “Ay tamam şeker, sen hala toz kondurma. Bak yok herif iki gündür. Bir de sen yokken kapılarımızda sabahlıyordu. Yani sana aşık olduğunu bilmesem bana asılıyor diyecektim.” “Güldürme kız beni. İşi vardır. Ben arayamadığım için bilmiyorum ne yaptığını. Ama benim tanıdığım Tarık o kadar uğraşın sonunda konuşmaya gelir.” “İyi tamam tamam. Al sevgilini başına çal. Ay hadi çıkalım iki tek atıp gelelim. Kafamız dumanlansın. Sana da iyi gelir.” “Hiç canım istemiyor” “Yok olmazzzz gelmezsen ölümü gör.” “Of be Aysev, kaç kere deme şöyle sözler dedim sana. Ne demek o?” “Ay tamam söz bak bir daha demeyeceğim. Hadi gel çıkalım. And verdim. Ölürüm sonra çıkmazsan.” “Hadi yürü deli kız. Ama bak bu son. Bir daha böyle şeyler söyleme.” “Söz kız vallahi söylemem. Hem gerekte kalmaz ki.” “Anlamadım.” “Neyi anlamadın?” “Ay Aysev, bazen beni deli ediyorsun. Hadi yürü. Ama bak yanımda fazla kırıtma, sonra başımıza iş açma. Uğraşamam kimseyle.” “Söz kız kırıtırsam ne olayım.” “Daha ne olacaksın be, değiştin değişeceğin kadar.” Gülüşerek dış kapıya geldiler. Aysev önden çıktı. Sola doğru bir adım attığında, Başak’ın görüş alanı açıldı. Gözlerine inanamıyordu. Tarık, son model bir Harley’e yaslanmıştı. Üstünde korumalı kıyafetler, aynada takılı kaskı ile tam bir motorcuydu. Başak dilini yutmuş gibiydi. Gördüklerine inanamıyordu. Ailesinden dinlediği kazadan sonra aklının köşesinden geçmezdi Tarık’ın motora bineceği. Hatta sırf onun canı sıkılmasın üzülmesin diye kendisi bile motoruna çok az binmeye başlamıştı o zamanlar. Üstünden ne kadar geçmişti ki? Yirmi, yirmi beş gün kadar. Ne olmuştu da Tarık motora binmeye başlamıştı. Hem de karşısına bu şekilde çıkmıştı. “Bu ne?” “Ne çabuk unuttun? Motor. Harley.” “Ukalalık etme. Sen ne arıyorsun bu motorun yanında. Sakın bana aldığını falan söyleme. O motoru kafanda parçalarım.” “İki yüz elli kiloluk motoru parçalayabilecek misin kafamda? Parçalarsan beni yeniden hayatına kabul edecek misin? Eğer tek şart buysa razıyım. Lütfen beni affet.” “Böyle bir şart yok. Seni hayatımda istediğimden emin değilim. “ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder