28 Şubat 2015 Cumartesi

DOSTLAR APARTMANI 18. Bölüm

Tarık, önce bozulsa da cümlenin ‘seni hayatımda istemiyorum’ şeklinde olmadığını fark edip rahatladı.

“Emin olmanı sağlayacağım aşkım. Korkularını yeneceğim. Motor ile başladım. Söylediğin kursu buldum. İki haftalık eğitimimi tamamladım. Bugün de sertifikamı aldım ve işte karşındayım. Bundan sonra korkup kaçmak yok. Savaşmadan bırakmak yok. En büyük savaşımı da senin için vereceğim.”


Başak, ne diyeceğini bilemiyordu. Tarık, yirmi günde çok zayıflamıştı. Yüzü çökmüş, omuzları düşmüştü. Onun bu halini görmekten hoşlanmamıştı Başak. İçinde yükselen üzüntüyü dağıtmak için etrafına bakınırken Aysev’i gördü.

“Pardon, Aysev ile bir şeyler içmeye gidiyordum. Bekletiyorum ayıp ettim. Sonra görüşürüz.”

“O bir yere gitmiyor ki”

“Gidiyoruz, dedim ya bir şeyler içeceğiz.”



“Hayır aşkım, Aysev seni benim için evden çıkarttı. Benim cesaretim yoktu kapını çalmaya. Sokakta belki acır da beni affedersin diye düşünmüştüm.”

“Yani siz bana komplo kurdunuz?”

“Evet şekerrrr” diyerek Aysev de söze karıştı. “Bu yakışıklı çok yalvardı vallahi. Yoksa yapmazdım. Seni severim bilirsin. Ama çok üzüldü bu çocuk. Hem benim Aydın’lım gibi hıyar da değil. Bak nasıl peşinde senin. Sen benim demin dediklerimi unut, tamam mı? “

“Başak, seninle konuşabilmek için her şeyi yapardım canım. Lütfen bir yerlerde oturalım konuşalım. Böyle ayak üstü olmaz.”

Başak, ne diyeceğini bilemiyordu. Ölümden dönmüş biri, korkularını yenip sırf kendisine ulaşabilmek için motor kullanmayı öğrenmişti. Çok hoşuna gittiğini fark etti. Bu özür kendisine uygun bir özürdü. Başkaları gibi hediyelerle güzel sözlerle ikna olmazdı. Tarık’dan sonraki aşkı motordu ve bu adam can evinden vurmuştu. En azından konuşmayı hak ettiğini düşündü.

“Yukarıya çıkalım.” dediğinde bu cümleye en çok kim şaşırdı bilemiyordu. Tarık aptal bir sırıtmayla motorun üstünden anahtarını aldı. Kaskını eline alıp Başak’ı takip etti. Aysev, sorunlarını çözmeleri için dua ediyordu. Sevda ile Ferda da camdan izledikleri aşıkların yukarıya çıkışlarını keyifle seyrettiler.





Başak, nasıl eve çağırmıştı, Tarık’ı? Çünkü seviyordu. Çünkü affetmek istiyordu. Çünkü aşkı kaybetmek istemiyordu. İyi de neden yüreğinin bir köşesi hala sızlıyordu? Neden beyni ile yüreği aynı taraftan bakamıyordu? Aklı başka şeyler söylerken kalbinden geçenler neden başka oluyordu?

Çünkü yeniden aynı acıyı yaşamaktan korkuyordu. Bu korkusu, geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşadığını sanan Tarık’ı anlamasını sağlıyor ama kendisine faydası olmuyordu. Tarık geçmişten korkuyor geleceğe, doğru bakamıyordu. Yine de kendisini kaybetmek istemiyordu. İşte sadece bu bile konuşup bu aşka ikinci şansı vermeye değerdi.

“Hoş geldin. Buyur geç içeriye.”

“Başak, teşekkür ederim.”

“Daha teşekkür etme. Önce konuşacağız.”

“Beni eve davet etmen bile büyük bir olay benim için. Yüzümü görmek istemeyeceğini düşünüyordum.”

“Tarık, yaşananları silip atamam. Hem güzel olanları hem de kötü olanları. Zamanla her şey yoluna girebilir. Ben mantıksız hareket edemem. Her şeyi ölçüp biçmeden karar veremem. Önümü görmeden yola çıkamam. Motor için eğitim alırken bunu sıklıkla söylemiş olmalılar. Her şeyi ölçüp biçmeliyiz. İşte ben de hayata böyle bakıyorum. Şimdi sen konuşacaksın ben dinleyeceğim. Benim beklentilerim çok ulaşılmaz şeyler değil. Umarım beklentilerimi karşılarsın.”

“Bunun için her şeyi yapacağımı bil. Seni inandırana kadar elimden gelen her şeyi yapacağım.”

“Kahve yapıyorum. Sen de söyleyeceklerini düşün bu arada.”

“Düşünmem gerekmiyor. Sen kahveleri yaparken mutfağa gelebilir miyim?”

“Tabii, gel.”

Kahvelerin suyu kaynarken Tarık, Başak’ı izledi. Fincanları hazırlarken hareketleri çok zarifti. Her hali ile çekiciydi. O vazgeçemediği pantolonları ve tüm hatlarını belli eden penyeleri ile deli ediyordu kendisini. Elini uzatsa tutacağı yakınlıktaydı ama o kadar uzaktı ki. Nasıl ulaşacağını bilemiyor, sözlerinin yetmesi için dua ediyordu.


Kahve fincanlarını Tarık aldı. Birini sehpaya bıraktıktan sonra kendisininki elinde, ayakta kalmıştı. Başak onun niyetini anlayıp tekli koltuğa geçti. Henüz yakın oturmaya hazır değildi. Tarık da başka çaresi kalmadığı için karşısındaki üçlü koltuğa oturdu. Zor olacağını biliyordu.

Başak, soğukkanlılığını korumak için arkasına yaslandı. Her ne derse desin yelkenleri hemen suya indirmeyecekti. Kim bilir belki de hiç inmeyecekti o yelkenler!

“Başak, defalarca özür diledim. Yine diliyorum. Yaptığım hata çok büyük. Seni çok daha iyi tanımam lazımdı. Geçmişimdeki acının beni bu hale getirdiğini bilmiyordum. Seninle ilk tanıştığım andan beri hep geçmişe gidiş gelişler yaşadım. Sevdiğimi sandığım birisinin aldatması beni tahminlerimin üstünde yıkmıştı. Yine de arkamı dönmüştüm ona. Aynı şeyleri seninle yaşadığımı sandığım zaman ne yapacağımı bilemedim. İlk aklıma gelen bu evi ikinizin başına yıkmak oldu. Sonra sana yine de kıyamadığımı anladım. Sinirlerimi yatıştırmak için evden çıktım. Ne zaman ki İstanbul’da duramayacağımı anladım, valizi hazırlayıp gittim buralardan. Sakinleştiğimde yüzleşmek istediğimi bilerek. Bu bile benim için çok büyük adımdı. Zaten gittiğim psikolog da bana bunu söyledi.”

“Sen psikoloğa mı gidiyorsun?”

“Evet, seni bir daha geçmişteki travmalarımla üzemem. Bu hatayı ikinci kez yapamam. Geçmişi ve seni anlatmak iyi geliyor. “

Başak duyduklarına inanamıyordu. Bunu telefonda söylemiş ama uygulayacağını aklının köşesinden geçirmemişti. Şaşkınlıkla dinlemeye devam etti.

“Ertesi gün haberlerde izledim sizi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Yaptığımın telafisi yoktu. Bunun pişmanlığını ömür boyu içimde yaşayacağım. Fakat psikoloğun bir iyi tarafı oldu. Geçmişi geçmişte bırakmamı sağlıyor. Yaşanmış olayları irdeliyoruz ve olması gereken yere koyuyoruz. Sonra o hatalardan çıkartılmış derslerle yola devam ediyoruz. Şimdi senden de geçmişte yaşadığımız bu sorunu halledip yeniden yola çıkmamızı istiyorum. Bana ne istersen söyle. İstersen vur ama lütfen bize şans ver. Bana şans ver. Sevgimize şans ver.”

Başak, bir süre yüzüne baktı. Söylediği cümleler çok güzeldi. Tamamen kendi hatasını kabullenmiş, çıkar yol bulmaya çabalayan birisinin sözleriydi. Bu dürüst yorum ikinci şansı hak ediyor muydu?

“Evet”

“Neye evet?”

“İstediğin şansı veriyorum sana. Çünkü o şansa benim de ihtiyacım var.”




“Başak ciddisin değil mi? Beni yine oltaya getirmiyorsun? Beni affediyorsun değil mi?”

“Henüz affetmedim. Ama senden vazgeçemeyecek kadar çok seviyorum seni. İkinci şansı veriyorum ikimize de.”





Tarık, koltuktan fırladığı gibi teklinin önüne gitti. Kollarından tutarak kaldırdı. Sımsıkı sarılıp kokusunu içine çekti. Öyle sarmaş dolaş ne kadar kaldıklarının farkında değillerdi. Hiç bir şey yapmadan sadece sarılarak ve birbirlerinin kokusunu içlerine çekerek durdular bir süre.

“Seni seviyorum, Başak. Seni o kadar çok seviyorum ki bu şansı bana vermeseydin nasıl yaşardım bilemiyorum.”

“Bu kez çok iyi değerlendirmen lazım. Çünkü ucunda ikimizin de mutluluğu var. Lütfen hata yapma, Tarık.”

“Söz aşkım, söz hata yapmayacağım.”

Verdiği sözü öpücükleriyle mühürledi. Başak da sevgiyle karşılık vermeye başlamıştı. Dakikalarca öpüşmüşler birbirlerini okşamışlardı. Fakat Tarık daha ileriye gidemiyordu. Bir şey kendisini tutmasını gerektiriyordu. Başak da fazlasını istemiyordu. Ne olduğunu anlayamıyor ama sevişmek istemediğini biliyordu. Bilinçaltı böyle ceza mı veriyordu? Ne olduğunu çözemeyeceği bir durumdaydı. Tarık da farkında olduğu bu durumu zorlamıyordu.

Kısa süre sonra üçlü koltuğa oturdular. Sımsıkı sarılmıştı, Tarık. Aralıksız saçlarını ve şakaklarını öpüyor iki üç öpücükte bir seni çok seviyorum diyordu. Başak da sevgisinden emindi. Bazen kendisine sarılı kollara bazen de kafasını çevirip boynuna öpücükler konduruyordu. Kendisini iyi hissediyordu. Şu ufacık da olsa huzurunu bozan gölge olmasa!





Akşam yemeği hazırlamak için mutfağa giderken Tarık da peşindeydi. Günler öncesinde yaşananlar tekrarlanıyor, ufacık mutfakta her fırsatta öpüşüyorlardı. Hepsini başlatan Tarık idi. Bunu fark ettiğinde zorladığını düşünüp biraz kendini dizginledi. Yemek hazırlanıp yenildiğinde saat oldukça ilerlemişti. Çok fazla konuşmamış, yemek boyunca birbirlerinin gözlerine bakmış, o gözlerde aşkı aramıştı ikisi de.

Tarık, gece orada kalmak istiyordu. Ya gönderirse kendisini? Gidecekti elbette. Zorlayamazdı. Ama gitmek istemiyordu. Yatma saati yaklaştıkça huzursuz oluyordu. 


Başak da benzer şeyleri düşünüyordu. Gitmesini istemiyordu. Sevişmek de istemiyordu. Günlerdir birlikte olmadıkları halde neden bu durumda olduğunu anlamıyordu. Tarık istiyor diye sevişecek değildi.


“Uykum geldi. Ben uyuyacağım. Sen daha oturacak mısın?” diye sorduğunda hem kalmasını istediğini, hem de sevişmek istemediğini açıklamış oldu. Tarık razıydı her şeye. Yeter ki yanında olsun.

“Ben de uyuyacağım canım. Günlerdir doğru düzgün uyumadım. Bu gece tadını çıkartmak istiyorum.”

Yatak odasına geçtiklerinde bir çekingenlik vardı ikisinde de. Başak, arkasını dönüp penye şort takımını giymişti. Tarık da boxer ile kalmış ve öyle yatmıştı. Yatağın iki ucuna doğru yatmışlar, bir birlerine değmemek için çaba harcamışlardı. Sonra, Tarık dayanamamış kolunu uzatıp beline sarılıp kendisine doğru çekip sarılmış, kulağına “uyu güzel gözlüm” demişti. Kısa sürede huzur dolu uykuya daldılar.

Sabahın erken saatlerinde uyandı, Başak. Sevdiği adamın kollarındaydı. Huzurluydu. Dün akşamki sıkıntısı biraz daha azalmış gibiydi. İçi istekle dolmuştu. Tarık uyurken izlemeye başlamış, kısa süre sonra dayanamamış ve yüzünü gözünü burnunu dudaklarını öpmeye başlamıştı. Tarık üçüncü öpücükte uyanmış içinde bulunduğu ortamı bozmamak ve tadını çıkartmak için sessiz kalmıştı. Başak uyandığını fark edince daha cüretkâr olmaya başladı.

Tarık artık dayanamayacağını anlayınca beline sıkıca sarılıp üstüne doğru çekti. Sımsıkı sarıldı.

“Beni delirtmek mi istiyorsun? Senin için çıldırıyorum.”

“Hani nasıl çıldırıyorsun? Ben bir şey göremiyorum.”

“Off Başak, şimdi görürsün nasıl çıldırdığımı.”

Gerçekten de gösterdi çılgınlığını. Uzun bir süre sonra nefes nefese ayrıldılar birbirlerinden. 





“Başak, en kısa sürede evlenelim.”

“Hayır Tarık.”

“Nasıl hayır? Hani evlenecektik. Ne oldu şimdi? Lütfen fikir değiştirdim deme.”

“Değiştirdim ama. Şu an evlenmeyi istemiyorum. Bu konuda sakın ısrarcı olma. Kafamı toparlamam lazım. Şu halimiz çok iyi. Belki bir gün evlenmeyi düşünürüm. Fakat o güne kadar bu konu tamamen kapanmıştır benim açımdan.”

Tarık, ne yanıt vereceğini bilemiyordu. Bunu hiç beklememişti. Hele ki az önce yaşananlardan sonra. Sinirleri bozuluyordu. Yaptığı hatanın bedeli çok ağır olmuştu. Evlenmeyi çocuk sahibi olmayı isterken her şeyi elinden kaçırmıştı.

Başak, verdiği karardan dolayı kendisini kutluyordu. Çok istemesine rağmen bu evlilik şu an olmamalıydı. Belki bir gün her şey yoluna girerdi. Şimdi değil.

“Tamam aşkım. Eğer sen böyle istiyorsan kabul. Bil ki tek istediğim seninle bir ömür geçirmek. Bu ister resmiyete dökülür ister dökülmez ben hep seni seveceğim ve yanında olacağım. Çocuklarımızın olmasını da istiyorum. Hayatımın her zerresi seninle dolsun istiyorum.”

“Tarık, şimdi konuşmayalım. Belki zamanla her şey rayına oturur. “

“Tamam canım. Hadi işe gitmeden kahvaltı edelim. Akşama gelirim istersen.”

“Anlamadım? Gelmeyip de nereye gideceksin? “

“İstemezsen diye söyledim. Zorlamak istemiyorum seni.”

“Gelmeni istemezsem söylerim. Aksine her akşam buraya gelmeni istiyorum. Birlikte yaşamak istiyorum. Ama bağlantı istemiyorum.”

“Aşkım, bağlantı için resmi bir şeyler mi gerekli. Ben sana bağlıyım zaten. Her şeyden vazgeçerim senden vazgeçmem.”

Başak bu sözleri duyuyor ama içindeki sıkıntıyı atamıyordu. Korkuları vardı. Bunları Burçak ile konuşacaktı. Kahvaltıyı hazırladı. Karşılıklı oturup yediler. Bir süre sonra Tarık işe gitmek için evden çıktı. Daha önceden Başak’ta bıraktığı kıyafetlerinden giymişti içine. Motoruna binip gitmesini izledi Başak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder