26 Şubat 2015 Perşembe

DOSTLAR APARTMANI 16.Bölüm






Niye Beyni böyle oyunlar oynamaya başlamıştı? Eski acı hatıralar Beynine üşüşmüş, ayrı olmanın acısı da tuz biber ekmişti. Başak, Gaye değildi. Saçma sapan düşüncelerle dört gününü zehir etmeyecekti kendisine. Telkinler işe yaramaya başlamıştı.

Üçüncü günün gecesine kadar her şey normaldi. Uluslararası konuşmalar defalarca kez tekrarlanmış, aşk sözcükleri havalarda uçuşmuştu. Başak, titreşime aldığı telefonu ile çekimleri engellememek için çaba harcarken, her aradığında yanıt vererek, Tarık’ın sesindeki burukluğu yok etmişti. Geçmişteki korkusunu anlıyor, dile getirmese de içinin rahatlaması için elinden geleni yapıyordu.


Tarık, gece geç saatlerde bile arıyor, içinde harekete geçmiş şeytanı yok etmenin türlü yollarını araştırıyordu. Başak, yapılanları anlamış olsa bile kendisine belli etmiyordu. Bir ara ciddi ciddi bu sorun için psikoloğa gitmeyi düşünmeye başladı. Beyni ve kalbi farklı şeyler söylese de ne yazık ki beynindeki sesler daha yüksek çıkmaya başlamıştı. Ertesi akşam için Başak, kendisini evde beklemesini istemişti. ‘Hava alanına kadar gelme, gece yarısı ineceğim. Damla’yı al hiç olmazsa onu da seni de çok özledim’ demişti. Tarık da, isteğini zorlada olsa kabul etmişti.

Son gece, ertesi gün sevdiği kadına ulaşacak olmanın mutluluğu ile sürpriz hazırlamaya karar verdi. Elinde poşetlerle binanın önüne geldiğinde, en üst kata baktı. Bu binaya da içinde yaşayan türlü renklerdeki insanlara da çok alışmıştı. Kendi dairesi artık gözüne soğuk ve uzak geliyordu. Burada kendisini huzurlu hissediyordu. Cihangir’in seslerini dinleyerek bir süre daha kaldı kapının önünde.

Sonra yavaş yavaş en üst kata çıktı. Elindeki poşetlerde onlarca mum vardı. Diğer elinde ise üç düzine kırmızı gül bulunuyordu. Film sahnesi gibi bir sahne hazırlamak istiyordu, evleneceği kadına. Yarın akşam ikisi de bu evde birbirlerinin kollarında özlemlerini dindirecek, aşklarını konuşacaktı.

Başak tarafından verilmiş anahtarı ile kapıyı açtı. Lambayı yakıp salona girdi. Her şey bıraktıkları gibiydi. Poşetlerdeki mumları çıkartıp odanın her köşesine yerleştirmeye başladı. Sonra yatak odasına kadar olan yolu da aynı mumlarla doldurdu. Yatak odasının kapısı aralıktı. Yavaşça itti ve Damla’yı sandıktan bozma yatağında görünce gözlerine inanamadı. Boş görmeyi umduğu yatakta Başak sırtı kapıya dönük, bir erkeğin beline sarılmış yarı çıplak uyuyordu.

Midesinin bulandığını hissetti, Tarık. Gözlerine inanamadı. Uykudan uyanmak istedi. Kabus olmasını istedi. Ne yazık ki gördükleri gerçekti. Hiç sesini çıkartmadan gerisin geriye yürümeye başladı. Sanki ruhu bedeninden ayrılmıştı. ‘Yine mi? Yine mi aynı şeyler? Ben nerede yanlış yapıyorum? Başak bunu bana nasıl yapar? Nasıl kandırır beni? Hani beni seviyordu? Hani bana aşıktı? Bu kadınların gerçekten dürüst olanı yok mu? ‘ diye söyleniyor, evin içindeki her şeyi parçalamamak için kendisini tutuyordu. Gözü kararmaya başlayınca, evden çıktı.

Hiç ses çıkartmadan binadan ayrıldı. Bu kez yediği darbe, bir önceki ile kıyas bile götürmüyordu. O kızıl saçları sırtına dağılmış gördüğünü, o bedenin çarşaf altında çırılçıplak olduğunu nasıl unutacaktı. Nasıl böyle bir hata yapmıştı? Nasıl yeniden aynı olaya zemin hazırlamıştı? Ailesi ile bile tanıştırmıştı. Bu sefer doğru insandı hayatındaki. Ama yanılmıştı işte. Yine aynı yanılgı yine evlenmek istediği kadın ve yine aldatma. Bunu bir daha yaşamaya hazır olmadığını anlıyordu. İkinci kez yaşamak ağır gelmişti. Arabasına atladığı gibi, bir bara gitti. Eve gidene kadar dayanamayacaktı. Neden kendisi severken karşı taraf hep severmiş gibi yapıyordu ki? Neden dürüst olamıyorlardı?

Sorular Beynini kemirirken içki kadehleri peş peşe yuvarlanıyordu. Üzüntüden kararan gözleri alkolden kıpkırmızı olmuş, önünü göremeyeceği hale gelmişti. Barmen taksi çağırdığında bar kapanıyordu. Ev adresini şoföre zorla söyleyebilmiş, tarifi karıştırmıştı. Zor bela eve geldiğinde kendisini kıyafetleri ile koltuğa attı. Birkaç dakika sonra dudaklarında “Neden?” sorusu ile sızdı.

Dostlar apartmanının dördüncü katında ise Damla, ağlamaya başlamıştı. Karnı açtı ve doyurulması gerekiyordu.


















“Uyandın mı annem? Şimdi mamanı hazırlarım, kızım. Sen nasıl bu kadar büyüdün bir ayda? Teyzen sana çok mu güzel baktı? Ah gerçi o bakmamış çoğu zaman ama olsun. Dönsün bak ben ona neler yapacağım. Seni nasıl bırakır o travestiler gaylere? Bu kız zır deli zır.” diye tatlı tatlı söyleniyordu Burçak.

Eşi Levent’i sabah bir operasyonla kurtarmışlardı. Sağlık durumunda kötü bir şey olmadığı ve çok korktukları için hemen Türkiye’ye dönüşünü ayarlamışlar, akşamüstü İstanbul’a gelen uçakta yer bulmuşlardı. Eve gelir gelmez Damla’yı aramışlar, hafta içi olduğu için, alt kattaki kızların evinde bulmuşlardı. Burçak, kendisinin yokluğunda kızına apartmandaki hemen herkesin bakmış olmasından aslında çok memnundu. Ne Başak yorulmuş ve işinden olmuştu, ne de kızı zor durumda kalmıştı. Zaten kimseyi yabancılamayan bir yapısı vardı. Kızı da annesinin geldiğini anlamış gibi aralıksız gülücükler gönderiyor kendisini sevdiriyordu.

Eve girdiklerinde ilk fark ettiği ortadaki sandığın olmadığıydı. Yatak odasında beşik yapılmış şeklini görünce kahkahayla gülmeye başlamıştı. Şimdi de o sandıktan bozma beşikten kızını alıp, mamasını hazırlamak için mutfağa gidiyordu. Yatak odasından çıkar çıkmaz ayağı bir şeye takıldı. Koridorun lambasını yaktığında yerlerde bir sürü mum gördü. Şaşkınlık ve korku ile salona doğru yürüdü. Salonda da yerler mumlarla doluydu. Koltuğun üstünde de koca bir demet kırmızı gül vardı. Tüm bunlar ne demek oluyor diye düşündü. Levent böyle bir sürpriz yapacak durumda değildi. Çok yorgundu. Kütük gibi uyuyordu içeride. Başak’ın hayatında da böyle biri yoktu. Olsa söylerdi kardeşi. İyi de bunlar nereden çıkmıştı? Yoksa apartmanda Başak’a aşık biri mi vardı?

Sabah, kardeşini arayacak, hem müjdeyi verecek hem de sorguya çekecekti. Tüm gün koşuşturma ve uçak yolculuğu derken bir türlü ulaşamamıştı Başak’a. Son aradığında ise telefonu on beş dakika meşgul çalınca vazgeçmişti beklemekten. Şimdi ise bir an önce konuşmak istiyordu. Vereceği hesap vardı hanımefendinin. Kimdi bu güllerle gelen aşık? Hem de anahtarı vardı elinde. İyi de neden o çiçekleri vazoya koymamıştı ki? Kendilerinin evde olduğunu anlayınca korkmuş muydu? Gece yarısı daha fazla kafasını yoramadı. Damla’yı doyurdu ve yatağına yatırdı. Kendisi de kocasının yanına kıvrıldı.
Başak, sabah cep telefonunun sesi ile uyandı. Uyku sersemi ekrana bakmadan açtı telefonu. Uykulu ve seksi bir sesle

“Efendim”

“O nasıl ses öyle? Sen kimlere bu tonda yanıt veriyorsun?”

“Burçakkkkkk?”

“Evet ya Burçak. Neredesin kızım sen? Kızımı atmışsın milletin başına.”

“Bir dakika. Sesin çok net ve neşeli geliyor. Neredesin sen? Döndün mü yoksa?”

“Döndük hayatım. Levent de yanımda. Senin evdeyiz.”

“Burçak çok sevindim. Çok çok çok çok sevindim. Nihayet. Oh Allaha şükürler olsun. Sağ salimsiniz değil mi? Levenet’e kötü bir şey yapmamışlar değil mi?”

“Kızım bir sussan da anlatsam.” Diyerek, başlarından geçenleri özetledi Burçak. Telefonun ucunda Başak sevinçten zıplamak üzereydi.

“Hadi kapatalım. Bu haberi birisine daha vermem lazım.”

“Kimmiş o birisi? Gece yarısı evine girip her yerlere mumlar dağıtan biri mi? “

“Ne? Kim girmiş eve?” 


“Başak, saf mısın? Bir erkek olduğu aşikar. Her yerde mumlar var. Üstelik tam üç düzine gül de cabası. Sanırım gece biz uyurken gelmiş, bizi görünce de hemen çıkmış evden. Kim bu kuzum? “

“İnanamıyorum. Sizi gördü ha? Kapat hemen ben seni ararım.” dedi ve hemen telefonu kapattı. Tarık neler düşünmüştü acaba? Aklına gelen olabilir miydi? Yok canım, artık kendisine güveniyor olması lazımdı. Evlenmek istediklerini söylemişlerdi birbirlerine. İyi de ilk nişanlısı da aynısı söylemişti ve evde başkasıyla sevişirken yakalanmıştı. Aklına gelenler sırtından ter akmasına neden olmuştu. Bir anda her şey karışmıştı. İnşallah aklına gelenler, Tarık’ın aklına gelmemişti.

Tarık’ın numarasını çevirdi. “Aradığınız kişiye ulaşılamıyor” telefonu kapattı. Yeniden denedi. Yine aynı yanıt. Defalarca kez tekrarladı aynı sahneyi. Ne yazık ki sonuç değişmiyordu. Ev telefonu yoktu kendisinde. Bu saatte daha işe gitmemiş olacağı için başka ulaşım imkanı da yoktu. Cep telefonunu toplantılarda bile kapatmadığını biliyordu. Hele ki kendisinin başka bir ülkede olduğu zaman kapatmış olması, içine doğan kötü düşüncelerin gerçekleşmiş olabileceğini düşündürmüştü. Tarık en kötüyü düşünmüştü. Kendisini aldattığını sanmıştı. Çünkü Başak da bilmiyordu Burçak’ın döneceğini. Evde aynı kadını gördü. Hem de bir erkekle birlikte. Başı çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı. Nasıl böyle bir ortamda kalmış olabilirlerdi. Tarık ile konuşsa her şeyi çözeceğini biliyordu.

Tarık, işe gitmedi. Hatta evden bile çıkmadı. Sonra bir valiz hazırladı. Şirketi arayıp birkaç gün şehir dışında olacağını söyledi. Başka hiçbir açıklama yapmadan, çıktı gitti.

Başak, tüm gün cep telefonunu tekrar tekrar aramıştı. Sonuç hep aynıydı. Şirketi aradığında aldığı yanıttan sonra tek ulaşım yolu cep telefonuydu. O ise hep kapalıydı. Tarık’ın daha önce olanlardan dolayı neler yaşadığını biliyordu. Dürüstlüğün onun kitabındaki yerinin çok iyi farkındaydı. Tek sorun olmasın diye hemen her şeyi açıkça konuşmuş, kırılmaması için elinden geleni yapmıştı. Şimdi ise Tarık telefonunu açmıyor ve kendisine açıklama imkânı bile vermiyordu. Bu kadar mı az güvenmişti Başak’a. Bu kadar değersiz miydi söylenen onca sevgi sözü. Kendisini nasıl aynı kefeye koyardı. Üstelik evde gördüğü kendisi bile değildi.

Başak, içindeki kırgınlığın her geçen an arttığını hissetti. En başta kendisini açıklama ihtiyacı hissetmiş, bir kere dinlerse hemen yumuşayacağına inanmıştı. Saatler geçtikçe kızgınlığı artmaya başlamıştı. Yavaş yavaş içinde oluşmaya başlayan nefret, bakış açısını değiştirmişti. Hollanda’dan ayrılmak üzere uçağa bindiğinde tüm damarları kızgınlıkla şişmişti. Alnı zonkluyor, elleri titriyordu.

Başak evine geldiğinde rengi bembeyazdı. Burçak ile karşılaşmaları, Levent’in kurtulmuş olması, gazetecilerin ve televizyon kanallarının kapısında bekliyor olması, içindeki üzüntüyü bastıramıyordu. Kendisine de sorular sormuşlar, yanıtlarını televizyonda yayınlamışlardı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder