22 Şubat 2015 Pazar

DOSTLAR APARTMANI 12. Bölüm

Gece yine dört kere ayağa dikilen Başak, sabah zor uyanmış, Tarık’ın kendisini alacağını anımsayınca Damla’yı hızlı hazırlayıp Sema’nın başına atmıştı. Duştan çıkıp hazırlanmasını tamamladığında cep telefonu çalmaya başladı. Aşağı indiğinde, Tarık arabaya yaslanmış bekliyordu. Çok güzel bir gömlek vardı üstünde. Lacivert pantolon üstüne giydiği türkuaz gömlek çok yakışmıştı. Başak ise her zamanki keten pantolonlarından birisini giymiş, üstüne gözlerinin yeşilini iyice belirginleştiren yeşil tonlarında penye tişört geçirmişti. Ufacık bir öpücükle selamlaşıp hemen arabaya bindiler.

“Canım, çok güzelsin.”

“Sen de çok yakışıklısın. Hatta fazla yakışıklısın. Bu gömleği giymek yasaklanmıştır.”

“Ooo bu ne böyle? Yasaklar konmaya başladı. Ben sana yasak koyuyor muyum? O vücudunu saran penyelerle çok seksi olduğunun farkında değilsin değil mi? Ya ben de yasaklara başlarsam?”

“Eee ne yapacağım o penyeleri giymezsem çıplak kalırım.”

“Başakkk”

“Haa sen başka şey giy demek istedin… Ben yanlış anladım…”


“Sen yanlış anlamadın. Benim toplantımın içine ettin.”

“Çok kabasın. “

“Hayır, sadece seninle sevişmek istiyorum.”

“İşte bak kabasın. Ama en azından açık sözlüsün. Akşama, hatta akşamın geç saatine sakla hevesini hayatım.

Yolu şakalaşıp gülüşerek aldılar. İş yerine geldiğinde, Başak, yine ufak bir öpücük kondurup dudaklarına hızlıca indi arabadan. Tarık, arkasından seslendi.

“Akşamı sabırsızlıkla bekliyorum. Gelip alacağım seni.”

“Görüşürüz.”

Gün içinde birbirleri ile görüşememiş, akşamı sabırsızlıkla beklemişlerdi. İş çıkışı arabaya binen Başak, surat asarak oturunca, Tarık tedirgin oldu.

“Kötü bir şey mi var?”

“Evde konuşalım mı?”

“Tamam.”

Yol boyunca konuşmaması Tarık’ı tedirgin etti. Elini tutmak istediğinde karşı çıkmamıştı Başak. Demek ki kendisi ile ilgili değil diye düşünerek rahatladı biraz. Sonra da bu kadar tedirgin olmasının ardında yatan duyguları araştırdı. Başak da kendisi gibi, gittiği yere kadar gitsin diyordu. Şimdi bu durgunluk neden içini acıtıyordu? İstediği kadar mesafe koyamadığının farkındaydı. Her şey hızlı başlamış ve aynı hızla yaşanmıştı. Kendi isteklerinin bastırılmasını beklerken, acaba Başak mı doymuştu? İstemiyor muydu kendisini? İyi de, neden bu kadar bozuluyordu? Alt tarafı birlikte paylaştıkları seksti. Yine de içi acıyordu. Daha önce tatmadığı bir acıydı bu. Adını koyamıyordu. Koymak da istemiyordu.


Düşünceler içinde eve vardılar. Başak, yine konuşmadan arabadan indi. Tarık, bir an kendisini evde istemediğini düşündü. Sonra, kapının orada kendisini beklediğini fark edip rahatladı. Merdivenleri çıkarken sessizlik sürünce, Tarık dayanamadı.

“Damla’yı almayacak mısın?”

“Biraz sonra.”

“Tamam.”

Bu süre kazanımı, aralarındaki konuşmanın önemli olduğunu belirttiğinde, Tarık iyice huzursuz oldu. Başak da söyleyeceklerini toparlamaya uğraşarak eve girdi. Tarık da arkasından girip kapıyı kapattı ve sırtını kapıya yasladı.

“Başak sorun ne?”

“Orada mı konuşacaksın? İçeriye girsene.”

“Şu ruh halinle hiç de hoş şeyler söylemeyecek gibi duruyorsun. O yüzden kapıya yakın olmak istedim.”



















“Of Tarık, saçmalama geç içeri otur. Ne içersin?”

“Sağ ol içmem hiçbir şey.”

“Tamam. Hadi gel.”

İçeri girdiklerinde her ikisi de tedirgindi. Karşılıklı oturdular koltuklara. Başak, lafa nasıl başlayacağını bilemedi. Bir süre sustu. Başını yerdeki peluş halıdan kaldırmadı. Sonra yavaş yavaş söze başladı.

“Beni aramadın!”

“Anlamadım.”

“Tüm gün beni aramadın. “

“Gerçekten anlamadım. Seni aramadığımı biliyorum. Bunun da sebepleri var. Önce sen dilinin altındakini çıkart, sonra da ben sebeplerimi söyleyeceğim.”

“Her şeyi açık açık konuşacaktık. Bunun için birbirimize söz vermiştik. Şimdi söyleyeceklerim yüzünden bana gülersen seni camdan aşağı atarım. “

“Bu konuşmanın nereye gittiğini anladıysam arap olayım. Başak, açık konuş lütfen. İşten çıktığından beri neler oluyor anlamaya çalışıyorum. Biraz daha ne olduğunu anlayamazsam kafayı sıyıracağım.”

“Tarık, bunu söylemek çok tuhaf! Bugün sesini duymadığım her an seni düşündüm. Aramadığın için öfkelendim. Akşam geleceğini bildiğim halde seni merak ettim. Gün boyu ne yaptığını düşündüm ve kafayı sıyırdım. Ben deliriyorum bunu anladım. Sen, beni bu kadar kötü etkilerken, akşam yüzünde o koca gülümsemeyle gelince çok kızdım. Ben o kadar dertlenirken sen gayet mutlu gözüküyordun. “

“Ne yani, sen şimdi benim yüzüm gülüyor diye mi, surat asıyorsun? Doğru mu anladım seni?”

“Delirdiğimi söylemiştim. Neden böyle olduğumu bilmiyorum. Hissettiklerimden hem çok memnun olup hem de bu kadar rahatsız olmam normal değil. Bana ne olduğunu bilmiyorum ve korkuyorum. Çok mu açık sözlü oldum bilmiyorum. Tek bildiğim sonra canımın çok acıyacağı.”

Tarık, derin bir nefes aldı. Deminden beri aklından geçenlerle, duydukları arasındaki fark, tüm bedenini ısıtmıştı. Başak, kendisine karşı bir şeyler hissettiği için bu kadar tedirgindi. Kendisi de Başak için benzer şeyler hissediyor, yorumlamaktan çekiniyordu. Koltuktan kalkıp, Başak’ın oturduğu koltuğun önüne geldi. Yavaşça elini uzattı, ellerinden tutarak ayağa kaldırdı. “Gel buraya, kızıl delim” diyerek sıkıca sarıldı. Kulağına fısıltıyla konuşmaya başladı.

“Ben de, bana neler olduğunu bilmiyorum. Ben de, hem hissettiklerimin mutluluğunu hem de huzursuzluğunu yaşıyorum. Ayrıca, tüm gün sesini duymamak için kendimi zor tuttum. Çünkü sesini duyduğum an kanımın akışı hızlanıyor. Aklımı işe veremiyorum. Sabah başlayan toplantı, öğleden sonraya kadar devam etti. Toplantıdan çıkar çıkmaz, başka bir müşteri ile görüşmeye gittim. Yani, seni aramayışımın tek nedeni, kafamın dağılmasını engellemekti. Akşam, yüzümün gülmesi de seni görünce hissettiğim mutluluktu. Şimdi, o güzel yüzündeki somurtuk ifadeyi sil ve beni öp.”

Başak, daha cümlelerin yarısında rahatlamıştı. Son sözleri duyduğunda zaten yüzünde güzel bir tebessüm oluşmuş, dudakları da öpüşmeye hazır hale gelmişti. Birkaç dakika sonra, Tarık’ın kollarından yavaşça sıyrıldı. 











“Buna devam etmeyi çok istiyorum ama Damla’yı almamız lazım. Sonra… Söz fazlasını bulacaksın.”

“Tamam canım, sen al gel Damla’yı. Ben de, mutfağın yolunu tutayım. Bakalım akşam için ne yapmışsın bana?”

“Eve birlikte geldik, elbette hiçbir şey yapmadım. Birlikte yaparız. “

“Sevdim bu teklifi. Mutfağın yeterince küçük nasıl olsa.”

“Sen, ne kadar terbiyesizsin. İnsanın aklına hep olur olmaz şeyler getiriyorsun.”

“Demek ki sen de benim kadar terbiyesizsin. Hadi al gel Damla’yı da bir an önce mutfağa dalalım. “

O saatten sonra, içleri rahatlamış şekilde hem Damla ile ilgilenmiş, hem yemeği hazırlamışlardı. Tarık sözünü tutmuş, mutfakta yardımcı olmuştu. Yine de yemek olması gereken sürenin iki katı zamanda hazırlanmıştı. Çünkü buldukları her fırsatta öpüşmeye başlamış, fırsat bulamadıklarında da, özel olarak yaratmışlardı. Yemek sonrası, bulaşıkların yıkanması da benzer sahnelerle yaşanınca, mutfaktan çıktıklarında saat on olmuştu.

Damla’nın uykuya hazırlanması mamasının yedirilmesi derken vakit geçmişti. Uyuduğunda, her ikisi de kendilerine ait saatlerin geldiğinin farkındaydı. Tarık, kendisini zor tutsa da, Antep de yaşanan ilk geceyi unutmuyor, hep kendisini frenliyordu. Başak, Damla’yı yatırdıktan sonra biraz yatak odasında oyalanmıştı. Bu sürede daha önce aklına gelmeyen bir şey yapmış, Tarık için yedek yastığına kılıf geçirmişti. “Nerede kaldın, sevgilim?” dediğinde ne yaptığını söyleyince, Tarık yeniden kendisin çekmiş ve sıkıca sarılmıştı.

“Sen çok farklısın, bunu biliyorsun değil mi?”

“Nasıl farklıyım?”

“Korkunç derecede doğalsın.”

“Korkunç muyum?”

“Evet, beni korkutuyorsun.”

“Nasıl?”

“Sana aşık olmaktan korkuyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder