21 Şubat 2015 Cumartesi

DOSTLAR APARTMANI 11. Bölüm







Üst kata çıktıklarında, Tarık içeri davet edilmeyi bekliyordu. Başak da yanıltmadı. Kapıyı ardına kadar açıp, içeri yürüdü. Damla, evini görünce sevinmiş ellerini kollarını oynatmaya başlamıştı. Teyze yeğen hasret giderirken, Tarık kendi evindeymiş gibi mutfağa girmiş kahve suyu koymuştu. Bazı şeyleri teklifsizce yaşıyorlardı. Bundan Başak da Tarık da rahatsızlık duymuyorlardı. 


Başak, mutfağında olmasından rahatsız değildi ama daha önceki birlikte olduğu kadınlarla da böyle yaşadığını düşününce içinde kıskançlık duymaya başlamıştı. Alt tarafı kahve yapan bir erkeği kıskanmanın ne manası olduğunu düşünürken, suratı asılmış, kucağında oynamaya çalışan Damla, elini uzatıp parmağını ağzına sokmaya çabalarken sert yüz hatlarından korkmuş ve ağlamaya başlamıştı. Tarık da Başak'ın yüzündeki değişimin farkındaydı. Kahve fincanları ile salona geldiğinde yüzünü görmüş ve neye bu kadar sinirlendiğini anlamaya çalışmıştı. Damla'nın ağlamasına anlamsız gözlerle bakan Başak'a açıklama da Tarık'a düşmüştü.

“O suratla bana baksan, arkamı döner kaçarım. Ne oldu? Ne için o kaşlar çatıldı?”


“Yok bir şey.”

“Var bir şey”

“Tarık. Yok bir şey dedim.”

“Ne o, İstanbul'a gelmek bize yaramadı mı? İlk kavgamızı mı yapıyoruz?”

“Hayır, elbette kavga etmiyoruz. Düşüncelerim yüzünden seninle kavga etmem çok anlamsız. “

“Aklından geçenleri konuş ki çözelim. Aksi halde kaşlarının arasında oldukça derin bir çizgi oluşacak. “

“Damla'yı uyutayım, konuşalım. “

“Tamam. Kahveni de iç. Soğutma.”

“Sağ ol.”

Başak on beş dakika sonra salona geldiğinde, Tarık'ın koltukta uyuduğunu gördü. Karşısındaki tekli koltuğa oturup bir süre izledi. İzlendiğini anlayan Tarık, tilki uykusundan uyandı ve Başak'a gülümsedi.

“Yanıma gel tatlım. “

“Hayır. Konuşacaklarımı buradayken daha rahat toparlarım.”

“Tamam o zaman. Seni dinliyorum.”

“Tarık, sen en başından beri dürüst bir ilişki istediğini söyledin. Ben de öyle olmasını tercih ederim. Seni ilk gördüğüm andan beri çok çekici buldum. Çok hoşlandım. Bunu da hiç gizlemedim. İlk çıktığımız yemekte kıskanç bir yapın olduğunu belirttin. Seni öyle kabullendim. Ben kıskanç biri değildim. Değildim diyorum, çünkü az önce öyle olmadığımı anladım. Senin mutfağıma girip kahve suyu koymuş olman beni zıvanadan çıkarttı.”

“Ne yani, sana kahve yapmamı mı kıskandın?”

“Tarık, saçmalama lütfen. Elbette kahve yapmanı kıskanmadım. Benden önce kahve yaptıklarını kıskandım.”

Tarık, ciddi olup olmadığını anlayamamıştı. Yüzündeki ifadeden son derece ciddi olduğunu anlayınca, yine içinde bir yerler memnun oldu. Başak'ın kendisini kıskanmasından hoşlanmıştı. Bu da kendisi için bir ilkti. Söze nasıl başlayacağını bilemedi.

“Senden önce kimsenin mutfağına girmedim dersem o kaşlarını çatmaktan vazgeçer misin?”

“Önce inandır.”

“Oooo her seferinde ispat mı edeceğim?”

“Evet. Çünkü nedense bende hiç de öyle mazbut bir erkek intiba yaratmadın. Tecrübelerini konuşmak istemiyorum bile. “

“Geçmişimiz geçmişte kaldı. Sana anlatacağım tek bir kişi var. Onun da aslında adını anmak istemiyorum. Yine de bilmen gerek. Çünkü seninle başladığımız bu ilişkide nereye gideceğimizi bilmesem de çok yol kat edeceğimizi biliyorum. Birkaç gündür yaşadığımız her şey benim için de çok özel. Bu kadar güzel bir birlikteliği bozmak istemiyorum. Çok açık söyleyeceğim. Sen benim için, çok istediğim, birlikte olmak için her yolu deneyeceğim biriydin. Bunu da yaptım. Üstelik defalarca kez birlikte de olduk.”

Başak duyduklarına nasıl anlamlar yüklemesi gerektiğini bilemiyordu. Çünkü kendisi de, gittiği yere kadar gitsin, diyerek başlamamış mıydı? Kızabileceği bir şey yoktu ama yine de içinde öfke yükseliyordu.

“Seninle sevişince isteğimin yatışacağını, hatta doyacağımı düşündüm. Fakat her seferinde, yine yeniden istekle doldum. Güzel şeyler yaşadığımızın farkındayım. Bunu da gittiği yere kadar götürmek istiyorum. Senden önce kısa ilişkilerim oldu. İki yıl kadar önce ise, nişanlandım.”

Başak, bu cümleyi duyduğunda bir anda tüm kanının çekildiğini hissetti. Hala nişanlı değildi, değil mi?

“O dönemde, Finlandiya'dan aldığımız bir ihale için çalışıyordum. O da iş yaptığımız şirkette finans bölümündeydi. Hesap kitap derken sık sık görüşmeye başlamıştık. Nişanlandığımızda, iki aydır tanışıyorduk. Her şey çok güzeldi. Ağzından bana olan aşkı düşmüyordu. Devamlı benim için bir şeyler yapıyor, sürprizler hazırlıyordu. “

“Bizim tanışma şeklimizle fazla örtüşmüyor mu? Yoksa o benzerlik yüzünden mi, buradasın?”



“Bir daha böyle bir cümle kurma. Hiç benzerlik yok. Olamaz. Eğer ona benzediğini düşünseydim, arkama bakmadan kaçardım.”

“Tamam, devam et lütfen.”

“Dedim ya, tanışmamızın üstünden iki ay geçtiğinde onu çok sevdiğimi ve evlenmek istediğimi söyledim. Hemen kabul etti. Zaten aşkından öleceğini söyleyip duruyordu. Nikah günü için Türkiye'ye geldim. Resmi işlemlere başladım. Kısa sürede işlerimi hallettim ve Finlandiya'ya geri döndüm. Gaye, bana yeni bir sürpriz hazırlamıştı. Birlikte oturmak için eşyalar aldığımız, bizim için özel olan evde, salonun ortasında, herifin biriyle sevişiyordu. “

Tarık sustuğunda, Başak ne yapacağını bilemedi. Gaye adını ilk duyduğunda hissettiği kıskançlığın ve tepkinin yersiz olmadığını anlamış. O kızgın sesin ardında bu kadar iğrenç bir neden olduğunu asla tahmin etmemişti. İnsan nişanlandığı evlenmek istediği birisini nasıl böyle aldatabilirdi ki?

“Kapıyı çekip çıktım. Dışarıdan evi aradım. Ona ait ne varsa hemen alıp evi terk etmesini söyledim. Dediği saçmalıkların hiç birini dinlemedim. Yarım saat kadar sonra, evimden ve hayatımdan tamamen çıktı. O günden sonra, kalıcı ilişkilere kapılarımı kapattım. Genelde çok kısa süreli ilişkilerim olur ve kimsenin mutfağına girmek gibi bir alışkanlığım yoktur.”

Tarık, duygusuz bir ses tonu ile son cümlelerini sarf etse de, Başak hala o olayı hazmedemediğini anlıyordu. Kendisinin de henüz kalıcı bir ilişki istemediğini biliyor ve buna göre yaşıyordu. Burçak gibi büyük aşkı bulmadan evlenmek istemediği için, doğru kişiyi bekliyordu. Demek ki sorun yoktu. Dinledikleri Tarık’ın sık sık dile getirdiği dürüstlük ilkesinin nedeniydi. Her ne kadar, bu ilişkinin ömrünün çok olmadığını bilse de, elinden gelenin üstünde çaba vermek istediğine kara verdi. Son derece dürüst olacak, ayrılıklarında kötü anımsanacak tek bir sahne yaratmayacaktı.

Şimdiden ayrılığı düşünmek hoşuna gitmediği ve konunun ağırlığının dağılması için oturduğu koltuktan kalktı, Tarık’ın yanına gitti.

“Az önceki davetin hala geçerli mi?”

“Elbette geçerli. Gel canım.”

“Bak, bu konuyu bir daha açmayacağız. Ne senin üzülmeni ne de kendimin böyle şeyler hissetmesini istemiyorum.”

“Nasıl şeyler?”

“Ben kıskanç değildim, Tarık. Ama sağ ol yani, sayende her dakika bir hatun boğazlamak istiyorum. Sen beni yakında katil edersin. “

“Abartma, o kadar da değil.”

“Tabii o kadar da değil. Bak söylüyorum. Sen de benimle birlikte olduğun sürece dürüst olacaksın. Bittiği an, bunu ilk öğrenen ben olmalıyım. Eveleme geveleme yok tamam mı?”

“Bunları konuşmak için erken. Yine de söz her şeyi açıkça konuşacağız. Kahvelerimiz buz oldu. Yenisini ister misin?”

“Tamam, sen kahve yap ben de yanına bir şeyler bakayım. Hazır kekim falan olmalı. Abur cubura biraz düşkünüm de.”

“Yediklerin nereye gidiyor?”

Kahvelerini tazelemiş, yanında kek ve tuzlu krakerler yiyerek, açlıklarını biraz bastırmışlardı. Tarık, gitmesi gerektiğini düşünüyor, yine de yerinden kalkmak istemiyordu. Başak, gitmesi gerektiğini bildiği halde, biraz daha kalması için kahveleri yenilemeyi teklif ediyordu. En sonunda, Tarık ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü.

“Yarın görüşürüz canım, iyi geceler” dedi.

“Tamam görüşürüz. Sana da iyi geceler.” Dediğinde, öpücüğünü bekler haldeydi.

Tarık da öpmek için eğildi. Dudakları birleştiğinde ikisi de diğerini bırakmak istemediğine kara vermişti. Yine de bu geceyi ayrı geçirmeleri gerekiyordu. Tarık sabah erken saatte bir toplantıya katılacaktı. Kıyafetleri olmadığı için, evine gitmesi şarttı.

Birkaç öpücükten sonra, zorla kollarını bıraktı. Kapıyı açtı, ilk adımını dışarıya attı ve yine geri döndü. Son bir öpücük daha çaldı ve “Beni gör rüyanda” dedi.




















Başak, şaşkınlıkla bakıyordu ardından. Her şey nasıl bu kadar hızlı ilerlemişti? Nasıl gitmemesi için yalvarmak istemişti? Sanki kendisini İstanbul’da kaybolmuş gibi hissetmeye başlamıştı. Duygularının yönünün değiştiğinin farkındaydı. Geçici bir ilişki diye başladığı, bir gün bitecek nasılsa dediği ilişkide, daha ilk ayrılıkta bu kadar hüzünle dolmasını başka türlü açıklayamıyordu. Kalbi işin içine girdiğinde böyle şeyler hissedeceğini hiç bilmiyordu. İlk defa gerçekten kalbi bir erkek için çarpmaya başlamıştı. Hatta evine ulaşınca kendisini aramasını istemeyi bile düşünmüştü. Sağ salim gittiğinden emin olmak istiyordu.

Tarık, basamakları güç harcayarak indi. Arabasına bindiğinde, evine gitmek zorunda olduğu için lanet okuyordu. O geceyi de Başak’ın kollarında geçirmek istiyordu. Reklam işi bitene kadar bu isteğinin de yatışacağından emindi. Daha önlerinde iki hafta vardı. Bu süreyi birlikte geçirirler böylece, vücuduna söz geçirebilir hale gelirdi. Bu kadar istekli olmasını, Başak’ın güzelliği ve çekiciliğinin yanı sıra son derece açık sözlü olmasına ve kendisini yormamasına da bağlıyordu. Konuşacak konu bulmakta da, bunları tartışmakta da çok iyilerdi. Okudukları kitapları ya da izledikleri filmleri tartışırken bazı noktalarda aynı fikirde olmaları ayrı keyif veriyordu. Zaten çok az konuda farklı yorumlar yapıyorlar, bunları da tartışarak orta noktaya getiriyorlardı. Üstünlük taslama çabalarının olmaması, muhabbetlerine zevk katıyordu.

Anlaşamadıkları tek noktayı aklına getirince yüzü buruştu yine, Tarık’ın. Motor sevdası! Tarık, söylememişti ama Başak’ın motora binmesinden çok rahatsız oluyordu. Çünkü anlattığı kadar komik değildi yaşananlar. İlk düşüşünden sonra, yeniden denemesini istemişti arkadaşı. Bu defa ikisi beraber binmiş, Tarık, arkada otururken anlatmaya başlamış, birkaç önemli noktayı uygulamalı göstermişti. Geri dönüş yolunda çok daha rahatlamış bir Tarık vardı artık. Ta ki ara yoldan süratle fırlayan kamyonet, motora çarpana kadar. İki arkadaş da yaralanmış, Tarık üç hafta hastanede yatmış, bir ay kadar da alçılı olarak gezmişti. Bacak ve kol kırıklarının düzelmesi, belinde oluşan rahatsızlığın geçmesi çok uzun sürmüştü. Kazadan sonra bir daha motora binmeyi denememişti bile. Şimdi de Başak biniyordu ve Tarık her an onun başına da benzer bir şey gelmesinden korkuyordu.

Arabasını evinin önünde durdurduğunda düşüncelerinden sıyrıldı. Başak’ın başına gelebilecek kötü olayları düşünmek bile istemiyordu. Saat daha erkendi. Eve girdiğinde ne yapacağını bilemedi. Bir süre haberleri izledi. Sonra duş yaptı. Spor programlarını izlerken MotoGP görüntülerini gördüğünde yeniden beyninden vurulmuşa döndü. Usta biniciler düşüyor kalkıyor yeniden motora biniyordu. Bu akşam neden bu kadar bu konuyu düşündüğünü bilemiyordu. En sonunda dayanamadı ve telefonunu eline aldı.

“Efendim, Tarık.”

“Yarın sabah beni bekle, işe seni ben bırakacağım.”

“Toplantın yok muydu?”

“Var, yetişirim. Önce seni işe bırakırım sonra toplantıya giderim. Biraz erken çıkman gerekebilir.”

“Hiç gerek yok canım, ben motorla giderim. Hem sen yolunu değiştirmezsin, hem ben akşam dönerken sorun yaşamam.”

“Gerek var mı demedim ki. Bekle beni dedim. Yarın motorla gitmeni istemiyorum. Akşama da gelir alırım seni. Eve bırakırım. Belki ben de biraz sana katılırım. Damla ile ilgilenirim sen de bize yemek hazırlarsın.”

“Yani bu teklifin altında yarın akşam yemeğini bedavaya getirmek var öyle mi?”

“Bu teklifin altında en olmayan şey yemek, canım. Kafanı takma nedenlere. Sadece sabah beni bekle.”

“Tamam, beklerim. “

“Çok uysallaştın birden bire. Korkmam mı, lazım?”

“Hayır, sadece seni sabah görecek olmak hoşuma gitti. İtiraz etme nedenim, toplantına geç kalmaman içindi. Sen, yetişeceğine inanıyorsan, ben sadece memnun olurum.”

“Bazen gerçekten çok dürüst oluyorsun, biliyorsun değil mi?”

“Benden tek istediğin buydu. Ben de elimden geleni yapıyorum. “

“Çok tatlısın kızıl bombam. Hadi artık uyu. Sabah erken kalkacaksın ve benim için hazırlanacaksın.”

“Çok erotik bir cümle oldu bu. Keşke toplantın ve gideceğim işim olmasaydı.”

“Sen benim aklımı karıştırmaya mı uğraşıyorsun? Mesafeler önemli değil. Birazdan yanında olurum.”

“Olmaz. Bu gece evlerimizde tek başımıza olacağız ve uyuyacağız. Ama dilersen yarın akşam gelirken, ertesi gün için kıyafet al yanına. “

“Başak, bunu bir söz olarak kabul ediyorum.”

“Tamam, söz sözdür hayatım. Hadi iyi geceler. Sen de rüyanda beni gör.”

“Az önceki sözlerinden sonra ben gözü açık rüya görmeye başladım bile. Şimdi aklımdan geçenleri yarın uygulamalı anlatırım sana. “

“Terbiyesiz!”

“Fesat”

Gülüşerek kapattılar telefonu. İkisi de birbirinin sesini duymaktan mutluydu. O saatte de olsa birbirlerini düşündüklerini bilmek keyif vermiş, gecenin kollarına daha huzurlu uzanmalarını sağlamıştı.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder