23 Şubat 2015 Pazartesi

DOSTLAR APARTMAN 13, Bölüm





“Aşık olmaktan mı?”

“Evet, bu hissettiklerim benim için çok özel. Dün gece o kadar tedirgin oldum ki, bugün motor kullanmaman için o toplantıyı iptal bile edebilirdim. Sana bir şey olacak diye çok korktum. “

“Ben, çok dikkatli motor kullanırım. Özel bir merkezde eğitim aldım. Kendimi kollamaktan daha çok, trafikte bulunan diğer araçları kollarım. Riske girmem. Tedbirsiz motora binmem. Lütfen bu konuda korkma.”

“Bunun elimde olduğunu sanıyorsun, sanırım. Bu devreyi geçtiğimi dün akşam fark ettim. Televizyonda motosiklet yarışlarını izledim ve dayanamayıp seni aradım. Böyle bir şeyi daha önce kimseye yapmadım. Kimse için kaybetme korkusunu yaşamadım. Sana bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Bunları hisseden biri olarak, aşık olmak üzere olduğumu söyleye bilirim. “

“Bu aşk mı?”

“Galiba”

“Bu durumda ben de sana aşık oluyorum yani?”

“Öyle mi hissediyorsun?”



“Dün akşam sağ salim evine gittiğini bilmek istediğimi fark ettim. Bu sabah, arkandan bakarken, arabayı dikkatli kullan diye dua ettim. Sana bir şey olacak diye tedirgin oluyorum. Bu aşk mı? Öyle ise neden, filmlerde aşk hep romantik ortamlarda dile getiriliyor? Biz mi tuhafız?”

“Hayır, sevgilim biz belki de en romantik aşk ilanını yaşadık. Başka bir insanın canını, kendi canından bile kıymetli bulmak bence her şeyden daha romantik. Ama illa romantik bir ortam istiyorsan onu da yaratırız. Lambalarımızı kapatırız. Sokak lambaları bize yeter. Müziğimizi açarız. Kollarımda olursun ve yeniden konuşuruz.”

“Gerekmez ama kollarında olmak istediğim için bu teklife hayır demeyeceğim.”

“Hadi o zaman güzel bir müzik çalalım.”

“Benim, sevdiğim insanla dans etmek istediğim bir müzik var. Sonunu getiremeyiz ama yine de başında kollarında olmak istiyorum. “

“Neden sonunu getiremeyiz?”

“Çünkü Damla uyanır. Ses çok yükseliyor. Müthiş bir tempoya ulaşıyor. Yine de benim için son derece romantik ve sonrasında erotik bir müziktir o.”

“Sen, Ravel’in Bolero’sunu mu söylemeye çabalıyorsun?”

“Nasıl anladın?”

“Bende de, aynı etkiyi yapan bir melodidir o.”

“Peki, daha önce bu müzikle hiç dans ettin mi?”

“Hayır, aklıma bile gelmedi, kızıl kıskanç. Sen anlatmaya başlayınca o melodiden bahsettiğini anladım. İlk dans müziğimizin bu kadar özel bir parça olmasından da çok mutluyum.”


https://www.youtube.com/watch?v=3-4J5j74VPw

Bolero çalmaya başladığında, ikisi de hafif hafif salınmaya başlamıştı. Temponun yükselmesi ile dans ritimleri de artmıştı. Sesin çok yükselmesini engellemek için, müzik setinin yanından geçerken çaktırmadan sesi kısıyordu Tarık. Başak, anlasa da ortamı bozmamak için belli etmiyor, dans etmeye devam ediyordu. Sonunda tempoya ayak uyduramayacakları kadar hızlanınca durdular. Nefes nefese kalmışlardı. Birbirlerinin gözlerinde sevgiyi aşkı görünce, nefeslerinin temposu yeniden bozuldu.

Daha fazla dayanamayan Tarık, dudaklarına eğildiğinde, Başak da başını yukarıya kaldırıp, o dudakları karşıladı.

Yatak odasına gidememişlerdi. Hem gidecek kadar sabırları yoktu, hem de Damla orada uyuyordu. Salondaki yumuşacık koltuğa gömüldüklerinde yerin önemi kalmamıştı zaten. Sevişmenin huzuru ile koltukta uyuklamaya başladılar. Tarık, beline iyice sarılarak kendisine yanaştırdığı Başak’ın saçlarını öpüyordu.

“Uyanık mısın?”

“Evet”

“Dinle o zaman.”… derin bir nefes aldı. Söze başladığında, heyecanlandığını hissediyordu.

“Senin yerin bundan sonra hep benim kollarımın arası. Bir hafta önce aklımda olanlarla, şu an kalbimde olanlar arasındaki farkı anlatamam sana. Bu kadar kısa sürede bu hale gelmek beni korkutuyor. Yine de ayrılamayacak kadar çok bağlandım sana. En başta konuştuğumuz , gittiği yere kadar gider, muhabbetini unut. Öyle bir şey yok artık. Bu aşk ve sonuna kadar gidecek.”

“Yani sen böyle istiyorsun diye, ben de mi böyle istemeliyim? Ya ben uzun sürmesini istemiyorsam? Ya birkaç gün sonra doyarsam? O zaman ne olacak? Tek sen istiyorsun diye devam mı edeceğiz?”

“Başak, ciddi misin?” Sesi öyle kısık çıkmıştı ki, Tarık bile kendi sesini duyamamıştı neredeyse.



“Aptal. Ciddi olabilir miyim? Tek istediğim kollarının arasında olmak. “

“Sakın bir daha şakasını bile yapma. Yüreğime iniyordu”

“O kadar mı aşık oldun bana?”

“Ölçüsü yok canım. O kadar mı bu kadar mı diye ölçemiyorum. Tek bildiğim, tüm bunları daha önce hiç yaşamadığım.”

“Hani, nişanlandığın kişiye de aşık olmuştun? O zaman neler hissettin de şimdi fark olduğunu biliyorsun?”

“Aşık olduğumu sandığımı şimdi anlıyorum. Nefesini dinlemek bile huzur veriyor. Kollarımda olman hayat veriyor. Beni sevdiğini bilmek, seni sevmek hayatıma neşe katıyor. Daha ne olsun farkı anlamak için?”

“Tarık, ya sonra da ‘beni sevdiğini sandığını’ anlarsan? Ya biterse bu güzel günler?”

“Aşkım, hayatın garantisi yok. Sonramızı bilmiyoruz. Bildiğim ve seninde bilmeni istediğim tek şey var. Aşk öyle her dakika yaşanacak bir şey değil. Ben sana aşık olmak istemedim. Kendiliğinden gelişti. Seni tedirgin eden, kısa sürede oluşması ise, ilk görüşte aşka ne diyorsun? Tek bakışla yanıp kavrulanlara? Gerçi ben de toplantıda gözlerini gördüğümden beri çekim alanındayım. Senin evli olduğunu sandığım süre boyunca karalar bağlamıştım. Şimdi ise dünyanın en mutlu insanlarından biriyim.”

“Ben de o toplantıda galiba aşık oldum. Gözlerimi alamadım senden.”

“Yalancı. Uyukluyordun.”

“Hayır, seninle çalışmak istemiyor, iş ile ilgilenmiyordum. Çünkü sana çarptığım andan beri bir şekilde hep aklımdaydın. Galiba bilinçaltım neler olacağını tahmin etti ve korumaya geçti.”

“Başarılı olamadığı için çok memnunum.”

“Neyin?”

“Bilinçaltının” diyerek gülmeye başladı. Önce kahkahalarla gülerken sonra yeniden birbirlerini öpmeye başladılar. Yatak odasına geçtiklerinde gece yarısı olmuştu. Damla’nın uyanma saati yaklaştığı için, Başak uyumak istememiş, Tarık uyusun diye, yatağa zorla sokmuştu. Bir süre sonra, sevdiği adamın uyuyan yüzünü izlemeye başladı. ‘O kadar yakışıklısın ki, beni korkutuyorsun’ diyerek iç çekti. Damla uyanıp mamasını yedikten sonra hemen uyumuştu.

Başak, penye şort takımını giyip yatağa girdiğinde, Tarık uyanmış, belinden sarılıp kendisine iyice çekmiş ve boynunu öpüp, “iyi uykular, aşkım” demişti. Huzurlu bir uykuya daldı, Başak.



















Sabah, Damla'nın şaşmaz saati ile uyandılar. Başak, alışkın hareketlerle altını değiştirmiş, mamasını yedirmişti. Tarık, ikisini izlerken aklından geçenlere şaşıyordu. Başak'ın, kendi kızlarını doyurduğunu, giydirdiğini hayal ediyordu. Baba olmak hiç aklına gelmemişti. Şimdi ise çok normal bir şeymiş gibi teyze yeğeni izlerken, hayallere dalıyordu. Yüzüne yayılan gülümsemeyi engelleyemedi.

Yeni gün, güzel haberle başlamıştı. Burçak’dan haber vardı. İz bulmuşlardı. Üstelik gelen bilgiler doğruydu. Polise haber verilmişti. Ne kadar sürede hazırlanıp, kurtarmak için harekete geçeceklerini bilemiyorlardı. Yine de doğru iz bulmak işi yarılamaktı. Başak, haberi hemen Tarık’a da aktardı. Telefonda sesi çok mutlu çıkıyordu. Tarık, bu deli dolu kızı gerçekten sevdiğinden emindi.

Bu kadar kısa sürede yaşananları algılamakta güçlük çekiyor, geçmişte yaşadığı acılar yüzünden tedirgin oluyordu. Her ne kadar, şimdi yaşadığının gerçek aşk olduğundan emin olsa da geçmiş peşini bırakmıyordu. Güvensizlik duygusunu içinden atamıyordu. Başak, son derece dürüsttü. İçini rahatlatan tek şey de, bu dürüstlüğüydü. Zamanla içindeki tedirginliğin azalacağından emindi. Bu sefer doğru insanı bulduğunu biliyordu.

Hafta çok dolu dolu yaşanmıştı. Tüm Dostlar Apartmanı sakinleri, Tarık-Başak aşkını biliyor ve onaylıyordu. Tarık, sadece bir gece evine gitmiş, birkaç parça kıyafet alıp ertesi sabah geri dönmüştü. Teklife bile gerek yoktu aralarında. Aynı evi paylaşmaya başlamışlardı. Her şey çok güzel gelişiyordu.
Hafta sonu Damla yüzünden yine tırmanışa gidememişti. Tarık, üçünü içine alan planlar yapıyordu. Biraz park da yürüyüş, yemek, sonra deniz kenarında bir yerde oturalım falan derken akşamı bulmuşlardı sokaklarda. Tam bir aile gibiydiler. Damla’yı sevenlerin söylediği “kızınız çok güzel” cümlelerini ikisi de yalanlamıyordu. Bu cümleleri her duyduklarında akıllarından, ‘belki bir gün’ diye geçiriyorlardı. İkisinin de istediği buydu. Yine de konuşmak için çok erkendi. Daha birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Ten uyumları mükemmeldi. Birçok konuda ortak zevkleri paylaşıyorlardı. Tek sorun yine motordu. Her sabah Tarık işe bırakıyordu, Başak’ı. Bir haftadır hiç binmemişti, motoruna. Özlediğini hissediyordu. Tarık da binmediği için mutluydu. Söze döküp aklına getirmek istemiyordu.

Pazar akşamı valizlerini hazırlayana kadar, Aydın’a uğrama konusu açılmamıştı. İlk duyduğunda konuşamamıştı. Sonra da ilişkilerinin boyutu değiştiği için, şimdi sorarsa ailesi ile tanışmak istediği izlenimi yaratacak korkusuyla susmuştu. Hiç sesini çıkartmıyor, Tarık’ın planlarını dinliyordu. Çekim için ayrılan süre üç gündü. Uçak biletlerini sadece gidiş almışlardı. Dönüş belirsizdi. Valizine penyeleri yerleştirirken, Tarık için neler alması gerektiğini düşünüyordu. Tek valiz mi yapması gerektiğine karar veremiyordu. Ya oradan ailesine tek başına gitmeyi düşünüyorsa? İki valiz hazırlamaya karar verdi.

“Yanına neler alacaksın?”

“Senin gibi kot ve penyeleri istiyorum hayatım. Tek valize sığar değil mi? Senin valiz küçük gelirse benimkine koy hepsini. İki çanta ile uğraşmayalım.”

“Tamam, sığar” yine Aydın ile ilgili tek söz edilmemişti. Sıkıntıyla kıvrandığını gördüğü halde, Tarık da açıklama yapmıyor, sormasını istiyordu. Başak’ı tanıdıysa daha fazla dayanamayacak ve soracaktı. Yanılmadı.

“Tarık, şey… bir şey soracağım. Bak lütfen bu sorumdan sonra kendini zorunlu hissedip de fikrini değiştirme.”

“Ne isteyeceksin ki fikrimi değiştireyim?”

“Bir şey istemeyeceğim. Sadece… şey… yani daha önce bir şey söylemiştin.”

“Eee”

“Yani bir daha o konu açılmadı. Şimdi de yola çıkmak üzereyiz. Yani bilemedim ne yapacağımı.”

“Başak… açık konuş”

“Tarık, Aydın’a gidecek misin?”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder