10 Şubat 2024 Cumartesi

AZRA

                                                                 






                                        AZRA
 

 

"… davalının 20 yıl, 5 ay, 15 gün hapis ile 20.000 Türk Lirası ile cezalandırılmasına, iyi hali göz önünde bulundurularak hükmün 15 yıl, 8 ay, 15 güne indirilmesine karar..." 

Kelimeler kulaklarında uçuşuyor, beyni algılamakta güçlük çekiyordu. Bu cümleleri kendisi için söylüyor olamazdı. Hâkimin sesini duymamak için ellerini kulaklarına götürdü. Avukatı elini uzatıp kulaklarını açmasını sağladı. Kendisini savunmaktan aciz birinin hâkimin sözlerini duyması için çaba harcamasına tepki vermemek için kendini zor tuttu. Masumiyetini kendi avukatına anlatamamıştı, hâkime nasıl anlatacaktı. Tüm deliller aleyhineydi. Çünkü bunu hazırlayanlar profesyoneldi. Çoğu kişi mahkeme salonunda masum olduğunu söyleyebilirdi. Kendisi ise gerçekten masumdu. Tek sorun bunu ispatlayamamasıydı.  

Bunların başına neden geldiğini, kimin yaptırdığını biliyor ama ispatlayamıyordu. Avukatı devletin atadığı biriydi. Tahmin ettiği bir diğer nokta da bu zavallı genç avukatın korkutulmuş olduğu idi. Ya da cesur ve becerikli biri değildi. Belki de becerisi bu yöndeydi! Bunları düşünmek, yanındaki jandarma eşliğinde, elleri kelepçeli cezaevi aracına gidişine engel olmuyordu. Önündeki on beş yılı geçireceği yere götürülüyordu.  

Neredeyse On altı yıl... Yirmi yedi yaşındaydı. Hapishaneden çıktığında kırk üç yaşında olacaktı. Daha önce izlediği filmlerde gördüklerini mi yaşayacaktı? Kavgaların, eziyetin, üstünlük çabalarının olduğu filmleri hatırladı. Kendi başına bunların geleceğini hiç düşünmemişti. Üç aydır tutuklu olarak kaldığı yerde herkes mahkemesini beklediği için kimse birbirine sataşmıyor, küçük sorunlar kısa sürede çözülüyordu. Mahkumiyeti kesinleşenlerin ruh halinin farklı olacağını şu an kendisinden bile biliyordu. Her şeyi kırmak, dökmek, parçalamak istiyordu. Sakinleşmesi gerektiğini telkin etti. Yol boyunca küçük pencereden dışarısını izledi. Arada dönen meraklı başları gördüğünde kendisinin de özgür olsa merakla bakacağına karar verdi. Sonra yollar yerine gökyüzüne bakmaya başladı. Apartmanlardan görebildiği kadar izledi gökyüzünü, kuşları, bulutları... Son özgür bakışları olduğunu düşünerek dramatik bir sahne yarattı beyninde. Sonra bunun bile özgür bir an olmadığını, hükümlü olarak güvenlikli nakil aracında olduğunu anımsadı ve acı bir tebessümle gözlerini kapattı.  

Mahkemede ve sonrasında cezaevi aracına bindirilirken gözleri etrafta tanıdık birilerini aramıştı. Babası dahil tanıdığı hiç kimse yoktu. Arkadaşları daha tutuklandığında ilişkilerini kesmişti. Hiçbirinin ziyarete gelmemesini başka türlü açıklayamazdı. Adı gazetelerde günlerce yer almıştı. Suçlu olduğundan emin oldukları için sırtlarını dönenlere arkadaş demek saçmalıktı.  

Dava dosyasındaki ifadelerinin bile değiştirildiğini suçunu itiraf etmiş gibi tutanaklar tutulduğunu mahkemede öğrenmişti. İmzasının taklit edildiğini avukatına söylemiş, onun, saçmalama diyen yüzü ile karşılaşmıştı. Elinin her yere uzandığını bildiği bir adamı kendine düşman edecek bir şey yapmamıştı. Ya da daha doğru ifade ile 'henüz' yapmamıştı. Ne kendisinin ne de babasının başını derde sokmamak için çok dikkatli etmiş, evrakları kimsenin ele geçiremeyeceği yerlere saklamıştı. Nasıl şüphelendiğini hiç bilmiyordu. Belki de birileri iftira atmıştı. Her ne olursa olsun başı artık büyük beladaydı.  

Cezaevinden içeri adımını attığı an hayatının kalanının tamamen değiştiğini biliyordu. Eğitimi, tecrübesi, aldığı uzmanlıkların bir anlamı kalmayacaktı. Çıktığında tüm bildiklerini unutmuş, tüm başarılarını sıfırlamış olacaktı. Mesleği güven üzerine kuruluydu. Kim bir mahkûma güvenecek ve iş verecekti? On altı yıl sonrasını düşünmenin faydası yoktu. Yeni bir hayata adım attığını biliyordu. Bu hayata uyum sağlamalı, filmlerin, dizilerin öğrettiği hapishane hayatına hazır olmalıydı.  

 

Tutuklandığı günden beri yanından ayırmadığı çantasını taşıyarak koğuşa girdi. Farklı yaş, kilo, renk ve en önemlisi bulunduğu ortamın tecrübesine sahip olduğu yüzlerine oyulmuş kadınlarla karşılaştı. Mahkemeye çıkana kadar geçen zamanda biraz tecrübesi olduğu için ilk günün nasıl zor geçeceğini biliyordu. Dizilerde izlenilenler kadar olmasa da kabalık, söz geçirme ve yaltaklanma arasında gidip gelen karakterler olduklarını tahmin ediyordu. Ya onu sevecekler ya da nefret edeceklerdi. Hangisini tercih ederlerse buradaki hayatı ona göre şekillenecekti. Hepsinin yüzüne sakin, ukalalık taşımadığından emin olduğu şekilde bakıp başı ile selamladı. İçlerinden en yaşlısının başını oynatması ile onun her işine koştuğu belli olan kadın sert bir sesle sordu, 

"Adın ne senin yeni?" 

"Azra... Azra Atalay." 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder