10 Şubat 2024 Cumartesi

Azra 1. Bölüm

 

  1. 1. Bölüm 

 

3 Yıl Sonra 

 

Azra, arkasından kapanan ağır demir kapının tok sesi ile üç yıl sonra ilk özgür nefesini aldı. Af çıkmıştı. İnanamıyordu ama af çıkmıştı. Üç gün önce alınan karar ile hapishanede birçok mahkûmun yüzü gülmüştü. Şansına inanamıyordu. Şans dediği üç yıl önce yanında değildi oysa. Yine de kaybettiği üç yılın geri dönüşü olmadığını bilmenin hüznü ile bir süre kapının önünde durdu. İlk özgür nefes ciğerlerini rahatlatmıştı.  

Kısa bir an, çok kısa bir an tüm vücudu güvensizliğin verdiği hislerle sarsıldı. Üç yıl önce korkarak girdiği hapishanenin, kendince güvenli duvarları arasında olmayı istediği o kısa anı hemen aklından uzaklaştırdı. Bir kez daha o kapıdan içeri girmeyecek, hak edenleri, kendisini orada unutanları ise ölümü pahasına içeri tıktıracaktı. Son üç yılın her gecesinde aynı yemini ederek uykuya dalmıştı.  

Sonra buruk bir tebessümle Konfüçyüs’ün sözünü hatırladı; “İntikam almayı düşünüyorsan, zayıf insansın. Affedip yoluna devam ediyorsan, güçlüsün. Yok sayıyorsan, zeki insansın.”  

Gülümsemesi derinleşirken bu kez kendi kulağının duyacağı sesle konuştu. “Güçlü olmaktan kastın ne acaba? Çünkü ben üç yılımı kendini güçlü gören biri yüzünden yok yere hapiste geçirdim. Şimdi sıra bende. Sıra gerçek suçluların cezalarını çekmesinde.” 

Üstünde bir kot pantolon ve gömlek, çantasında ise bir kat çamaşır ile bir tişört ve ince penye pijamalarından başka koğuş arkadaşlarının küçük hediyeleri vardı. Her şeyini arkadaşlarına dağıtmıştı. Üstündekileri de en kısa zamanda atmayı düşünüyordu. Atmak yetmeyebilirdi. Kendi giysilerine kavuştuğunda yakmak en iyisiydi.  

Cebinde son gelen parasından artan vardı. Hayatın ne kadar pahalı olduğunu biliyordu. Bankadaki parasını çekene kadar en fazla iki üç gün idare ederdi. Parayı babasının birisi aracılığı ile yolladığını tahmin ediyordu. Babası ne dava zamanı ne sonrası hiç aramamış, hiç ziyaretine gelmemişti. Yine de ondan başka kimse para yollamayacağı için düşüncesinden emindi. Ziyarete gelmeyen karşılamaya gelmeyeceği için etrafına bakmamıştı bile. Zaten bir babası vardı hayatta. Gelmeyeceğinden emin olduğu, gelirse ikisinin de başının belaya gireceğini bildiği babası.  

Nöbetçi jandarmalara otobüs durağını sormuş, minibüsü tavsiye etmelerinden sonra hak vermişti. Otobüslerde kullanılan kartlar değişmişti. Daha kim bilir neler değişmişti. Televizyondan takip edebildiği şeyler haberlerden çok diziler olduğu için hayatın gerçekleri ile tek tek karşılaşacağını biliyordu. Minibüs durağına kadar ağır adımlarla ilerledi. Etrafını inceliyor, değişimleri anlamaya çalışıyordu. Televizyon ve gazetelerden, sonradan içeriye düşenlerden bir şeyler öğrenmek ile hepsinin içine bir anda düşmek arasındaki farkı hissediyordu. Yeniden yüreğine dolan geri dönüp bildiği yere sığınma içgüdüsünü bastırıp minibüslerin geçtiği caddeye yürüdü. Üşüyordu. Hem serin havanın hem de yalnızlığın verdiği ürperti ile adımlarını hızlandırdı. Volta atmaktan daha farklıydı. Duvardan duvara yürümek gibi değildi. Her tarafının açık olduğu bir ortamda yürümeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki.  

Kalabalık, gürültü biraz ürkütmüştü. Üstelik herkesin kendisinin hapisten yeni çıkmış biri olduğunu bildiğini sanıyor, başını kaldıramıyordu. Söylenen yere doğru yürürken silkindi. O suçlu değildi. Başını önüne eğmesi gereken o değildi. Suçu ona yıkanlar, suçsuzluğunu ispatlayacak delilleri bulamayanlar suçluydu. Onları tek tek bulacak, hepsinin cezasının verilmesini sağlayacaktı. Düşüncelerini toparladı. Başını dik tuttu. Kendinden emin adımlarla minibüs durağına kadar geldi.  

'Bu ruh halinden çok hızlı kurtulmalıyım. Ben suçsuzdum. Üç yılım çalındı. Şimdi sıra hayatımı çalanların ceza çekmesinde. Kaldır başını Azra. Kaldır ve kendine güvenle bak etrafa.' 

 

***** 

 

Cumhuriyet Savcısı Çınar Gürkan, adliyeden çıktığında yolunu kesen arkadaşı ile ayak üstü konuşurken bir yandan da aklından yapacaklarını geçiriyordu. Kardeşinin evinde toplanacaklardı. Kolunun altındaki dosyaları da okuması gerekiyordu. Arkadaşını bir iki olumlu cümle ile geçiştirdikten sonra arabasına doğru yürümeye başladı. Sonuçlanan davanın etkisini uzun süre üzerinden atamayacağını biliyordu. İddia makamı olarak delilleri toplamaları uzun sürmüştü. Nihayetinde karar çıkmış, suçlular ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmıştı.  

Bu sonucu her aldığında hissettiği yarım kalmışlık hissi yine baş gösterdi. Evindeki çalışma masasının en alt çekmecesinde kilit altında tuttuğu dosyanın sonuçlandığını görmeden emekli olmaya niyeti yoktu. Özel hayatını neredeyse yok edecek kadar yoğun çalışma şartlarının en büyük nedeniydi o dosya. Nişanının atılmasına bile neden olmuştu. Artık evlenmeyi düşünmüyordu. Hayatına alacağı insanların çalışma şartlarını kabullenmesi mümkün değildi. En azından onun tanıştığı insanların kabul etmesi mümkün değildi.  

Önce eve uğrayacak, biraz çalışacak, üstünü değiştirip kardeşinin evine geçecekti. Akşam yemeğini düşünmeyecek olmak hoşuna gidiyordu. Temizlik için gelen kadının aynı zamanda pazar alışverişini yapması ve haftanın üç günü yemek hazırlaması en büyük lüksüydü. Altı günü onun yaptıkları ile idare edebiliyordu. Bugün ise kardeşinin leziz yemekleri ile doyacaktı. Niye bu kadar yemek düşündüğünü sorgulayınca da karnının acıktığını, öğlen yemeğini atladığını hatırladı.  

Evinin garajına girip arabayı park ederken yağmur çiselemeye başlamıştı. Hava serinlemeye yağışlar sıklaşmaya başlamıştı. Kışı seviyordu. Evrak çantasını ve telefonunu alıp arabadan indiğinde hızlanan yağmurdan koşar adımlarla kaçarken kendine gülüyordu. Kışı seviyordu, ıslanmayı değil.  

Duştan çıktığında aklında tek şey vardı. Bornozuyla çalışma odasına gidip masanın en alt çekmecesini açtı. Beş ayrı dosyadan oluşan yığını çıkarttı. Dosya kendisinin değildi aslında. İlk olarak takibe başlayan savcı başka yere atanırken, bulunduğu yerden İstanbul’daki işleri takip edemeyeceğini düşünerek güvendiği bir arkadaşına bırakmıştı. İkinci savcı çok kısa süre sonra sürüldüğünde, dosya yeni tek bir evrak eklenmeden Çınar’a geçmişti.  

İlk günler hemen her satırı tek tek okumuş, yeni bilgiler edinmek için derin araştırmalara girişmişti. Her yeni bilgi kendisini üst düzeyden birilerine götürmüştü. Arkasını o kadar sağlam kayalara dayamıştı ki, dava açabilmesi için elinde gerçekten çok sağlam deliller olmalıydı. Açıktan yürütülemeyen soruşturmalar yüzünden yıllardır sonuçlanmayan dosyayı masaya koydu. Sonra çekmecede kalan ince zarfı da çıkarttı. İçinden çıkan şemayı masasına yaydı.  

En tepedeki isme ve resme baktığında yine midesinin bulandığını hissetti. Bulduğu isimler ve resimlerle dolu şemaya üstünkörü baktı. Kimlerle bağı olduğunu yeniden görmek bulantısını arttırmıştı. Silah, insan kaçakçılığı, organ mafyası derken en sonunda uyuşturucu işine de el attığını biliyordu. Bilmek fayda etmiyordu. Tüm suçların ardındaki kişi oydu ama deliller aksini söylüyor, her suçtan başkaları ceza alıyor ya da temize çıkıyordu. Temize çıkmak deyince yine resme dönüp baktı. Kimleri ele geçirmişlerdi, kimlerin ne türlü pisliklerini biliyorlardı da bu kadar kolay suçsuz ilan ediliyorlardı? Adamın fotoğrafına sağ elinin orta parmağı ile fiske vururken bir yandan da söyleniyordu.  

“Her pisliğini örtmeyi biliyorsun ama kusursuz suç yoktur, Teoman Kamberli! Eninde sonunda seni hapse atacağım.” 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder