1 Ocak 2024 Pazartesi

 

                                            



                                                    Yılbaşı Partisi 

 

İki güzel, seksi ve ilginin üstlerinde olduğunu fark etmeyen genç kadın, bir yandan tabaklarındaki yemekleri keyifle yiyor, bir yandan da konuşuyordu. Etraflarında oturanların sık sık onlara dönüp bakmasını kanıksamış gibiydiler. Kimseyle ilgilenmiyor sadece hararetli bir konu üstünde tartışıyorlardı. Seslerini yükseltmedikleri için ne hakkında konuştuklarını duyamayanlar merakla kulak kabartmaya çalışıyordu.  

“İkide de bir de şu eteğini çekiştirme. Rahat değilsen mini giymeyeceksin!” Alçin, Begüm’ün elinin eteğine kaymasından rahatsızlık duymaya başlamıştı. Hareketi dikkat çekiyordu.  

“Kilo almışım, çok yukarı çıkıyor. Biraz boğazımı tutmam lazım ama kızım bu yemekler çokkkk güzellll.” Cümlesini bitirirken kibarlıktan uzak şekilde ağzını dolduruyordu.  

“Boğulacaksın, kimse almıyor tabağı önünden. Dedim sana, yeni işletmeci harika bir aşçı bulmuş. Neydi o eski saçma yemekler? Günaha giriyorduk yemek yiyeceğimize.” 

“Haklısın valla, ayağımızı boşa kesmemişiz. Yeniden müdavimi oluruz. Yemekleri boş ver de yılbaşı partisine birini buldun mu?” Boğazını kesmekten bahsetmesinin üstünden birkaç saniye geçmesine rağmen tabağındakilere aç kurt gibi saldırmaya devam ediyordu. O yüzden de Alçin’in yüzünün bir anda değiştiğini fark etmedi.  

“Hayır, kimseyi bulamadım.” İçinden ‘Bulmak da istemiyorum’ diye geçirdi Alçin. Şu ara kimse ile ilgilenecek vakti yoktu. Flörtün başlangıç aşamaları onu sıkıyordu. Tanımak için geçen sürenin yeteceğini sananlar aslında yanılıyordu. Kimse kimseyi tam olarak tanıyamıyor, zamanla öğreniyordu. Onun da şu ara birilerini öğrenmek için zamanı yoktu. Ne olurdu sanki uygun kişi bir anda hayatında olsa ve tüm o saçma aşamalar yaşanmadan ilişki başlasa? Güzel olurdu ama öyle kolay değildi hayat.  

Begüm, arkadaşının damarına basacağını bile bile “Rezil olacaksın, herkes sevgilisi ile geliyor.” dedi. 

Alçin, onun ciddi olduğunu fark edip gülmeye başladı. “Tek gelirsem bizim kızlara rezil mi olacağım? Gelmem o zaman.” Aslında gerçekten gitmek istemiyordu. Bunun, kendisinden başka herkesin çift olması ile ilgisi yoktu. Bu sene hiç parti havasına girememiş, çoğu daveti geri çevirmişti.  

“Saçmalama, tabii ki kızlara rezil olmazsın. Hepsi seni iyi tanıyor. Ama herkesin yanında biri varken sen tek başına olursan başkaları ekildiğini düşünür. Ayrıca, hepimiz biliyoruz ki, istesen yirmi kişiyi takarsın koluna.” 

“Tabii ya ben zaten yolluyum, yirmi herifi aynı anda idare edebilirim.” Mahsus yüzünü asmıştı.  

“Onu demek istemediğimi biliyorsun. Ama bak yedi kızın altısı ya eşini ya nişanlısını getiriyor ve sadece sen tek kalıyorsun. Sıkılırsın.” 

“O yüzden gelmeyeceğim.” Kesin kararlıydı. Bu yıl evinde tek başına girecekti yeni yıla. Böylece iki gün tatil yapmış olacaktı. Daha güzel bir kutlama düşünemiyordu. Çok yorgundu ve bunu söylediğinde herkes aynı yanıtı veriyordu, “Ben de yorgunum!” İyi de kaçı günde ortalama on beş saat çalışıp hafta sonu da aralıksız mesai yapmıştı? Çok istisna bir zamandı ve kısa süre sonra bitecekti bu tempo ama arkadaşlarına anlatamadığı için kızgındı. Sanki herkes aynı tempoda çalışıyor gibi yanıt almak canını sıkıyordu.  

Begüm, onun kararlılığını anlayınca yeniden konuşmaya başladı. “Hayır, henüz üç ay var ve sen bu sürede bulursun. Geçen yıl bekar çoktu, kimse önemsemedi ama bu yıl tek kaldın. Bak bir yılda üçümüz nişanlandık. Gerçi ben daha sözlü sayılıyorum, nişanı yeni yılda yapacağız.” 

“Sen evli bile sayılırsın. Senin sözlünün sözlükteki karşılığı sevdiğine tapan erkek olabilir. Adamın gözlerinden aşk fışkırıyor. Ve canım arkadaşım, ekimde olmamız üç ay olduğu anlamına gelmiyor, bugün yirmi beş ekim. Topu topu iki ay var ve ben bu sürede birini bulsam bile evli-nişanlı ortamına ikna etmeyi aklımdan geçirmem. Böyle bir beklentim var sanır.” 

“Ne beklentisi?” Safa yatan arkadaşına ters ters bakarak yanıtladı, “Ne olacak, evlenmeyi istiyorum sanacak.” 

“İstemiyor musun?” Bu kez gerçekten safça sormuş, şaşkınlıkla bakan gözleri kocaman olmuştu.  

“Elbette bir gün evlenmeyi düşünüyorum ama otuzdan önce değil.” Kendisi bile bunun abartılı bir süre olduğunu düşünüyordu. Daha beş yıl vardı otuz olmasına ve o kadar zaman içinde hayat çok şeyi karşısına çıkartabilirdi. Begüm'ü kandırmak ise anlık bir karardı.  

“Biz onu kırk hatta elli yapalım, çocuklu bir dul da buluruz, hazıra konarsın.” 

“İyi fikirmiş, ben bunu dikkate alayım.” İkisi de hafif bir kahkaha ile fikre güldüler. Sonra ciddileşip konuya ilk dönen Begüm oldu.  

“Saçmalamayı bırak ve şu son günlerde ilgi gösteren erkekler arasından birini seç, bir iki kez çıksan zaten ikna edersin.” 

“O kadarını ben de biliyorum ama amaç illa bir erkekle katılmak olmamalı. Bir kız arkadaşımı getirsem?” Kızlarla ilk kez fikir ayrılığına düşmüyordu ama bu kez kararlıydı, bu parti onun istediği gibi olacaktı.  

“Bilemiyorum, kızlara sorayım ama kimse tanımadığı bir kızı o masada istemez, kıskançlık krizi çıkar.” 

“Şimdi sen saçmaladın, bizim kızların kıskanmak gibi duyguları yoktur.” Bu fikrinde ciddiydi ama Begüm’ün ifadesine bakınca artık aynı kararlılıkta olamayacağını anladı.  

“O eskidendi canım, artık herkes malına sahip çıkıyor.” 

“Malına sahip çıkmak mı, bu nasıl çirkin bir cümle. Kulaklarıma inanamıyorum.” 

“İnan tatlım. Öncelikle piyasa çakal dolu. Yemeyenin malını yerler hesabı, herkes gözlerini dört açmış iyi birilerini kapma peşinde. Şimdi hakkını yemeyelim bizim erkeklerimiz iyi, gerçekten iyi. İşte tam da o yüzden kimse yabancı bir kız istemez. Bence ilk plana dön ve bir erkek bul... İki senedir kimseyle çıkmadın. O İngiltere’ye gittiğinden beri. Tamam, terk etmiş olabilir seni ama bu yeni birisini bulmana engel değil.” 

Alçin oflayarak yanıtladı. “O beni terk etmedi. Çünkü biz çıkmıyorduk. Sadece arkadaş ortamlarımızda bir araya geliyorduk. İyi bir teklif gelince gitmesinden doğal ne var? Ayrıca şu “iyi” erkekleriniz yabancı bir kız görünce hemen içine düşecekse, sandığınız kadar iyi olmayabilirler!” 

“Güzel bir kızın masada olması suça teşvik sayılır, o yüzden istemez kimse ve tatlım, tamam, o gitti, ama burada bir sürü bekar erkek var. Hem şirkette var hem depolarda var hem müşterilerin arasında var. Sen bu kadar erkeğin içinde nasıl kimseyi bulamıyorsun?” 

“Bulmak istemediğim için olabilir mi? Şu ara gerçekten kafamı erkeklere takamayacak kadar yoğunum. İşleri toparlamakla uğraşırken kimseyi bir yerlere sıkıştırıp hayatımı karıştıramam.” 

“İşler hiç bitmeyecek ve sen bunu emekli olurken bile söyleme devam edeceksin.” 

“Bak emeklilik de iyi fikir. Evet emekli olunca çocuklu hatta büyük çocuklu bir dulla evlenirim, her şeyin hazırına konarım. Torun bile hazırda olabilir.” 

“İyice saçmaladın, seninle uğraşamayacağım, kızlara sen açıklarsın tek geleceğini.” Bir yandan yine eteğini çekiştirirken Alçin’in bakışları ile elini eteğinden çekti.  

“Eminim sen benden önce hepsine yazar haber verirsin. Kilo aldıysan yeni etek al, fenalık geldi çekiştirmenden.” 

“Eh o da doğru. Bana alışveriş için gaz verme, akşama elim kolum dolu dönerim eve. Hayır benim boğazımı tutmam lazım, spor yapmam lazım. Gelinlik modellerini düşününce bile yiyesim geliyor. Korkunç bir durum bu. Aksine olmalıydı her şey. Neyse hadi ben kaçtım, yemek için teşekkürler.” Çantasını ve trençkotunu alırken Alçin takılıyordu arkadaşına. “Sen ısmarlamıyor muydun?” 

Yooo, sana buluşalım, dedim, sen de yemeğe gel dedin. Demek ki sen ısmarlıyorsun.” 

Beleşciiiiii. 

Evetttttt, seviyorum seni, hadi kendine iyi bak. Bu arada yemekler gerçekten harika. Patronu genç mi?” 

“Defol git başımdan.” 

 

***** 

 

Ofisine döndüğünde arkadaşı ile yaptığı konuşmayı aklının bir kenarına koyup işlere gömülmeden önce Türk Kahvesi istedi. Yemek mahmurluğunu üstünden atarken önüne üstünde çalışacağı dosyayı çekti. Mazeret sanıyorlardı ama gerçekten büyük bir iş yükünün altındaydı. Şirket el değiştiriyordu ve yeni patron gelmeden toparlanması gereken çok rapor vardı. Sistemde yüklü olanlarla yetinmeyen patron bir sürü yeni veri istemişti. Kılı kırk yaran biriyle çalışacağını zaten biliyordu. Herkesin yeni patronu, onun eski patronuydu. Yeniden onunla çalışmak çok keyifli olacaktı. Staj yaparken seçtiği iş kolundan bu kadar memnun kalacağı, yoğunluğun kendisine bu kadar zevk vereceği hiç aklına gelmemişti. Lojistik firmasının temposuna uyum sağlamak, düzenli olmak tam onun kalemiydi.  

Altı aydır gerçekten gece gündüz çalışıyordu. Hem kendi gelişimi için hem de iş yeri için yaptığı çalışmalar meyvesini vermeye başlamıştı. Yeni-eski patronu onun gelişimini görünce mutlu olacaktı. Şirketinden ayrılırken verdiği tavsiye buydu. “Vizyonunu, işine bakış açını daima geliştir. Yenilikleri takip et, başarılı gördüğün işletmelerin neler yaptığını izle ve sen daha iyisini nasıl yaparsın, hep bunu düşün. Böylece başarısız olma ihtimalini düşürürsün.” 

İşte tam da bunları yapıyordu! Her zaman gelişmeye açıktı ve iyiyi örnek almayı önceliği yapıyordu. Bunlarla uğraşırken ve yeni patronu ile onun vizyonunu paylaşırken aşka ve erkeklere zaman ayıramayacağını biliyordu. Bilmediği şey ise Begüm’ün diğer kızlarla mesajlaşması ve planlar yapmasıydı.  

 

*****  

 

“Ceren, sırf küserim dediğin için görüşeceğim. Bu nasıl saçma bir arkadaşlık. Bana şantaj yapıyorsun.” Bu kez karşısında Ceren oturuyordu. Pantolon takımı içinde harika gözüküyordu. Her zaman sofistike bir kadın olmuştu Ceren. Kendi kot pantolonu ise yüksek topuklu botları sayesinde biraz şık görünüyordu. Yakın bir tarihte o da daha şık giyinmek zorunda kalacaktı. Şahıs firması olsa da patronu etrafında şık yöneticiler görmeyi seviyordu. Patronun şirkete tam olarak yerleşeceği tarihe iki hafta kalmıştı. Şimdilik sadece arada uğruyor, biten raporları inceliyor, yeni bilgiler istiyordu. Çalışmayı bırakan müşteriler ile ilgili raporlar en çok el oyalayanlar olmuştu. Neden bıraktıklarına dair hiç not yoktu. O yüzden eski personelden bilgi alarak bir yerlere varmaya çalışıyor, firmalarla görüşüyordu. O bu düşüncelere dalmışken Ceren de telefonuna gelen mesaja yanıt vermiş sonra da Alçin’e dönmüştü.  

Ceren, halinden memnun gülümseyerek yanıtladı arkadaşını. “İşine gelirse kızım. Hepimiz sana birilerini ayarlamaya kararlıyız. Ne o öyle kız arkadaş getireceğim falan gibi laflar.” 

“Homofobik misiniz?” 

“Lezbiyen misin?” 

“Değilim.” 

“E o zaman ne diye saçmalıyorsun. Bir yıl sadece kızlar toplanırız, istediğin kadar kız arkadaş çağırırsın. Şimdi eşit sayıda erkek olacak. Bak, hepimiz sana yıllardır birilerini söyledik, tanıştırdık falan. Şimdi de benzer bir şey yapacağız. Herkes birini seninle tanıştıracak, sen içlerinden en çok beğendiğini o akşam davet edeceksin.” 

“Asilzadelerin masa tamamlama savaşının ortasında kalmış gibiyim. Bu planınızdan eşlerinizin ve ayarladığınız erkeklerin haberi var mı?” 

“Çok detay bilmiyor eşler. Buluşacağın kişilere söylememe kararı aldık. Sadece senin uzun zamandır kimse ile çıkmadığını ve vaktinin olmadığını söyleyeceğiz. İki bilgi de doğru.” 

“Bana bak, aklı başında biri olsun, öyle herkesle yılbaşı kutlanmaz, delirtmesin beni.” Farkında olmadan arkadaşlarının planını onaylamıştı. Ceren mutlu mutlu arkasına yaslandı. “Merak etme. Herkes düzgün birilerini bulacağına yemin etti. Aralarında seçim yapmakta zorlanacaksın.” 

“Umarım haklı çıkarsınız. Bak, kimse ile öyle uzun flört falan edemem. Yılbaşına kadar gerçekten yoğunum. Birer kere çıkarım, sonrasına bakarım.” 

“Tamam kızım, o konu bizde. Senin çok yoğun olduğunu iyice anlatacağız. Sanki bir sen yoğunsun diyeceğim ama şaftın kaymış, gerçekten yoğun ve yorgun gözüküyorsun. Adamların karşısına bu halde çıkma.” 

“Söylüyorum, inandıramıyorum. Neyse bu adamla... neydi adı? Atacan mıydı?” 

“Atasoy.” 

“Tamam, Atasoy ile nasıl tanıyacağız birbirimizi?” 

“Ben ikizine birbirinizin fotoğrafını atarım. Senin telefonunu vereceğim, arar seni, yerini gününü kararlaştırırsın.” 

“Anlaştık. Umarım bu saçmalıktan birilerinin canı yanmaz.” 

 

Ceren vedalaşıp gittiğinde önünde oturdukları barın arkasındaki yakışıklı barmen gülümseyerek bakıyordu Alçin’e. 

“Kör randevu mu?” Konuşmaları duyduğunu gizlemeye çalışmayınca Alçin de gülerek yanıtladı. “Yeni adı bu mu? Bildiğin görücü usulü buluşma bence.” 

“Neden ihtiyaç duyduğunu anlamadım.”  

Üstü kapalı iltifat hoşuna gitti. Gülümseyerek yanıtladı. “Çünkü yeni bir ilişkiye ayıracak vaktim yok ve arkadaşlarım yılbaşı gecesi erkeksiz gidersem bana küseceklermiş. Saçmalık ama ya onlardan vazgeçeceğim ya da buldukları birine katlanacağım.” 

“O kadar zorlama kendini. Bence sen birisini bulmayı başarırsın.” Teklifsiz senli benli konuşmaları hoşuna gitmişti. Birkaç gündür barın arkasında görüyordu onu ama ilk kez konuşuyorlardı. Barmenin herkesle aynı rahatlıkla konuştuğunu gördüğü için şaşırmıyordu.  

“Bunu her dişi müşteri ile flört eden birinin söylemesi çok ilginç. İnan başaramam. Şu ara çok yoğunum. Bak saat ona geliyor ve ben işten yeni çıktım. Arkadaşımla buluşup hemen eve gideceğim. Evde de bu saatte ne bulursam onu yiyeceğim çünkü bu saate kadar bir şey yemedim.” 

“Sana hemen güzel bir tabak hazırlatıyorum. Ama lütfen şu kuytu masaya geç, başka müşterilere böyle bir servis açamam, haksızlık olmasın.” 

Alçin bu jesti karşılıksız bırakmamak için öneride bulundu. “Mutfakta falan yiyebilirim. Sorun değil.” 

“Hayır, bu masada otur.” Onu gerçekten kuytuda olan, hatta o göstermeden Alçin’in orada masa olduğunu anlamadığı alana götürdü. Alçin otururken mutfağa geçip yiyecek istedi. Sonra yine bara geçti. Patronun kızacağını düşünen Alçin tedirgin oldu ama genç adamın rahatlığı onu da rahatlattı.  

Çok güzel bir yemek gelmişti masasına. Çok geç saatte fazla ağır olmasın diye tavuk salatası ve şarap servis edilmişti. Bu güzel yemekten sonra çalışmaya nasıl devam edeceğini düşünürken hepsinin tadını çıkartıyordu. Eve gidip en az bire kadar çalışacağını aklının derin bir köşesine sakladı.  

 

*****  

 

Atalay, genç kadının olduğu masaya arada kaçamak bakışlar atıyordu. Cafe-Bar'ın müdavimi olduğu için tanıyordu onu ama hakkında bildiği tek şey çok yakın bir yerde çalıştığı ve hemen her öğlen orada yemek yediği idi. Birisi ile buluşacak olması tedirgin etmişti. Arkadaşlarının tanıdığı bile olsa uzun zamandır ilişkisi olmadığı belli olan birine sarkıntılık edecek, onu rahatsız edecek biri ile tanışma ihtimali aklını kurcalıyordu.  

Şarap kadehinin boşaldığını gördüğünde şişeyi kapıp masasına gitti. Telefonun sesini duymamıştı ama genç kadın birisi ile konuşmaya başlamıştı.  

“Evet, merhaba, ben Alçin. Evet, söylemişti Ceren arayacağınızı.” 

Atalay, buluşacağı kişi ile görüştüğünü anlayınca uzaklaşmak yerine karşısındaki sandalyeye çöktü.  

Alçin, şaşkın şaşkın bakarken, telefondaki kişinin ne dediğini anlamadı. “Pardon, duyamadım. Ne dediniz?” diye sorarken Atalay gülümsüyordu.  

“Anladım Atasoy Bey. Yarın çok yoğun bir gün olacak ama ertesi gün için bir yer kararlaştırabiliriz. Ayıp olmazsa ben seçebilir miyim?” derken Atalay karşısında barı işaret ediyor, oraya çağırmasını istiyordu. Alçin, önce şaşırsa da sonra mantıklı buldu ve barı tarif etti. Tarifi anlamadığını görünce konum atacağını söyledi. Telefonu kapattığında bir yandan başını sallıyordu. “Konum icat olmasaydı burayı bulamayacak mıydı? Sanki önceden cep telefonu vardı?” 

“Senin yaşın cep telefonsuz döneme yetmiyor, o yüzden hiç konuşma. O da uzun zamandır kullanıyor olmalı.” 

“Not alsın, internetten baksın, telefonu falan bulsun, arasın sorsun.” 

“Adama şimdiden gıcık kaptın. Buluşmak istediğinden emin misin?” 

“Buluşmak istemediğimden eminim. Yine de arkadaş hatırına çiğ erkek ile buluşacağım.” 

“Nedir bu ısrar?” Alçin ona yanıt vermeden önce yakasında isim kartı olduğunu fark edip adını okudu. Atalay. Hoşuna gitmişti adı.  

“İki yıldır kimse ile çıkmadım. Ve yedi kişilik kız grubumuzda şu an hayatında erkek olmayan tek kişi benim ve altı arkadaşım bana birini bulma yarışına girdi. Aslında eminim iki yıldır her fırsatta adlarını andıkları, meziyetlerini sıraladıkları tipler bunlar ama ben ilk kez duyuyor sayılırım. Gerçekten vaktim yok.” 

“İki yıl önce ne oldu?”  

“Çok özel bir soru bu.” 

“Emin misin? Birini falan mı öldürdün? Evli birisi ile mi çıktın? Yoksa arkadaşına yalan mı söyledin? Lezbiyen misin?” O konuşmayı da duymuştu demek ki” 

“Evet, hayır, hayır, hayır... kaç madde vardı, üç mü dört mü? Neyse hepsi hayır, yanıtını hak ediyor.” 

“Terk edildin o zaman. Salakmış.” İltifat ederken hiç dur durak bilmiyordu. Her fırsatta uygun cümleler kuruyordu. Alçin yine onun barmen oluşuna bağladı bunu. Bara gelen tek kadınlarla bu yöntemle arkadaşlık ettiğinden emindi.  

Alçin, boş bulunup yüksek sesle kahkaha atınca Atalay, doğru tahmin ettiğini anladı. “Çıkmıyorduk. Sadece flört ediyorduk ama gerçekten çok iyi bir teklif aldı ve İspanya’ya gitti. Bizim olmayan ilişkimiz böylece bitti.” 

“Katmerli salakmış.” 

Alçin yine gülünce, Atalay “Şimdi, sen altı arkadaşının bulduğu her erkeğe burada randevu ver. Kimseye hesabı şişirmeyeceğim. Ayrıca hepsi potansiyel müşteri ve damat adayı olacağına göre iyi de davranacağız. Ekibe söylerim size hep en güzel masayı ayarlarlar. Yok bara en yakın masayı ayarlarız. Böylece hem sen rahat edersin hem de biz barmen ve garsonlar adamların karakterlerini analiz ederiz. Biliyorsun bizler bu konuda uzmanız. Bize davranışları size davranışlarının aynasıdır.” 

“Çok akıllıca ve gerçekten mantıklı. Tamam, hepsine burada randevu vereceğim ve sonra seninle kritik yapacağız. Garsonların da fikrini alacağım. Ar-Ge'ye yeni bir boyut getiriyoruz.” 

“Tamam, bu arada sen de barımız hakkında ne düşündüklerini öğren ve bana aktar. Karşılıklı çıkarlarımızı korumuş olalım.” 

“Böyle bir araştırmaya ihtiyacınız yok. Burası el değiştirdiğinden beri boş masa bulmak zorlaşıyor.” 

“Bulamazsan direkt bu masaya gel ve otur. Rezerv yazısı 7/24 üstündedir.” 

“Torpilli müşteriyim desene. Tamam.” 

“Ben bara dönüyorum, istersen burada da çalışabilirsin. Yüzünden eve gidip çalışacakmış gibi bir ifade akıyor.” 

“Sizler gerçekten insan ruhundan anlıyorsunuz.” 

“Hem de daha kapıdan girerken anlarız. Kolay kolay yanılmayız. Seni rahat bırakayım, şarabını içerken çalış. Kapanana kadar kimse kana karışmaz.” 

Eve gideceği vakti de kazandığı için on ikiye kadar planladığı işleri bitirdi. Ertesi günün planını elden geçirdi. Sabah erken saatte yollaması gereken maillere saat koyup, diz üstü bilgisayarını kapattı. Hesabı istediğinde ödendiği söylendi. Barmen gülümseyerek başı ile veda etmişti.  

Alçin, arabaya bindiğinde Atalay’ı düşünüyordu. Konuşması çok kolay biriydi. Zaten mesleği bunu gerektiriyordu. Uzun boylu, hafif kaslı, gecenin o saatinde kirli sakallı, güler yüzlü biriydi. Elbette hepsi bir arada yakışıklı ve seksi yapıyordu onu. İşte tam da bu yüzden listenin son sırasına bile yazılamazdı. Her akşam onlarca kızla flört ediyor, peçeteye yazılı telefon numaralarını alıp kokluyor ve tezgâhın altında bir yere koyuyordu. Acaba kaçını geri arıyordu? “Kaçını arıyorsa arıyor, bana ne?” dedi ve evinin garajına soktu arabasını. Ne zaman o kadar yolu geldiğini hiç fark etmemiş, aralıksız Atalay’ı düşünmüştü.   

 

*****  

 

Atasoy, adını inkâr etmeyen, soyunu saymaktan mutluluk duyan biriydi. Alçin, genç adamdan hoşlanmıştı. Tanınmış bir firmanın yöneticiliğini yapıyordu. Pahalı takım elbisesi, parlak ayakkabıları, düzgün saç kesimi ile her genç kadının rüyası olacak biriydi. Ailesinin geçmişinden gerçekten gurur duyuyor, sık sık sözü onlara getiriyordu. Kalabalık bir aileden geldiği için hepsi ile ilgili komik anıları vardı ve bunları anlatırken mimik kullanmaktan, taklitler yapmaktan çekinmiyordu. Alçak gönüllü biri olduğu her halinden belliydi.  

Alçin, onunla iki saatin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Ön yargı ile başlayan gece keyifli bitmişti. Genç adam onu evine bırakabileceğini söylediğinde itiraz etmişti. Kız arkadaşlarının gelmek üzere olduğunu söyleyip Atasoy’u göndermişti.  

“Nasıl buldun?” 

“Fena değil.” 

“Fena değil mi? Adamın soyu köklü, çalıştığı firma köklü, kendisi kaliteli...tipe hiç girmiyorum, çok iyi. Eğlenceli, konuşkan ve fikir sormayı bilen biri. Fena değilmiş. Bundan iyisi, Şam’da kayısı.” 

“Sen beğendiysen sorun yok.” 

“Sen neden beğenmedin?” 

“Bu kadar mükemmel birinin arkadaşlarının ayarladığı randevuda işi ne? Neden kendisi birisi ile tanışıp ilişki kurmuyor? Bir yamuğu olmalı.” 

“Bir yamuğu olmalı... hım, evet, sanırım haklısın. Bu kadar mükemmel olunmamalı. İlla kusuru vardır.” 

“Bunu demek istemedim. Sadece tuhaf geldi.” 

“Barmen içgüdüsü mü?” 

“Kesinlikle öyle. Sana ne vereyim? Beyaz şarapla devam mı, kahveye geçecek misin?” 

“Kahve. Adamı kız arkadaşlarım gelecek diye kandırdım. Çalışmam lazım, ayılmalıyım.” 

“Tekrar ne zaman buluşacaksınız?” 

“Bilmem. Diğer kızlar da bulmuşlar birilerini. Belki onlar daha iyisini sunar, belli mi olur. Hemen kısmetimi kapatmayayım.” Sesindeki alaycılık Atalay’ın dikkatinden kaçmadı.  

“Sen eğleniyor musun?” 

“Evet, sen eğlenmiyor musun? Düşünsene, hiç uğraşmadan altı farklı erkek ile bir iki saat gevezelik edeceğim, kızlara o akşamla ilgili kısa ve olumlu bir iki yorum yazacağım. Üstelik cebimden para da çıkmayacak.” 

Atalay kahkahalarla gülerken zorlukla sordu. “Pinti misin?” 

“Elbette değilim. Sadece kızların bu kadar ısrarcı olmasına gıcık oldum. Onlara bir ders vermeye çalışıyorum.” 

“Ya gerçekten birinden hoşlanırsan?” 

“Eh ona da şans denir. Şansımı tepmem.” 

Atalay, yanıt veremeden bara gelen müşteriye döndü. Alçin ise kahvesini alıp masasına döndü. Konuştuklarını düşünmeye başladı.  

 

*****  

“Önemli bir haber var mı?” 

Alçin başını kaldırıp baktı. “Bu ülke için olağan haberlerden başka bir şey yok. Uzun zamandır basılı gazete almamıştım. Bugün her satırını okumak istedim.” 

“İnternet gazeteciliği varken kâğıt israfı aslında basılı gazete. İnterneti olmayanlar ve elinde tutup okumak isteyenler için basılıyor artık.” 

“Bazıları da bulmaca meraklıları için...” 

“Sever misin bulmaca çözmeyi?” 

“Severim. Klasik bulmaca haricindekileri de severim. Evde bir sürü dergi var. Çözecek vakit yok. Ben niye hiçbir şeye yetişemediğimi hissediyorum?” 

“Neden?” 

“Neden? Çünkü şirket el değiştirdi. Aslında altı aydır bu haldeyim. Ondan önce daha çok vaktim vardı. Bu süreç de yakında son bulacak. Biliyor musun, okulun son yılı staj yaptığım lojistik firmasının sahibi aldı çalıştığım şirketi. Yani bana yabancı değil yeni patron. Çok da sevmiştim kendisini. Çok titiz, kılı kırk yaran biridir ve şirketin işleyişi ile ilgili raporları istiyor. Onun nasıl çalıştığını bildiğim için hazırlıkları yaptım. Yoğun geçen günlerden sonra bugün son raporu da bitirdim ve derin bir oh çektim. Pazartesi gelecek, artık şirkette birlikte çalışacağız.” 

“Hayransın sanırım patronuna.” 

“Çalışma şeklini çok sevmiştim. Staj sürem dolunca ayrılmak zorunda kalmıştım. Çünkü benim için açık pozisyon yoktu.” 

“Yeniden onunla çalışmak bu kadar mutlu ettiğine göre yeni yıl partisine neden onunla gitmiyorsun? Yoksa patron-çalışan ilişkilerine karşı mısın?” 

Alçin kahkahalarla gülerken Atalay bozulmuştu. “Nesi bu kadar komik?” 

“Torunu ile çıkmam daha makul olabilir. Patronum 78 yaşında. Ayrıca eşinin de yılbaşı partisine kocası ile gitmemden hoşlanacağını sanmam.” 

“Evet bu sorun olabilir.” Gülümseyerek diğer müşterilere döndü.  

***** 

Halim, Begüm’ün çok yakın arkadaşıydı. Alçin, yıllar önce tanışmıştı onunla. Pek aklında kalmamıştı. Yeniden tanışmak, konuşmak iyi gelmişti. Laf lafı açtıkça ilk tanışmalarındaki olayları hatırlamışlardı. Kalabalık bir grup olarak gittikleri bir yerde, yan masada oturan çiftlerden biri birbirine girmiş, ortalığı dağıtacak kadar büyüyen kavgayı görevliler zor ayırmıştı. Kadın kocasının kendisini aldattığını iddia ederken erkek kadının sevgilisi ile olan fotoğrafını masadaki diğer çifte göstermiş, kıyamet de bundan sonra kopmuştu. O günün korkunç olayı bugünün gülerek anılan sahneleri olmuştu. Çiftin sonunu ikisinin de merak ettiği, kendilerince bir son yazdığı ise konuştukça anlaşılmıştı. Eğlenerek geçen görüşme süresinin sonunda Alçin yine işinin olduğunu söylemiş ve Halim ile vedalaşmıştı. Fakat bu kez gerçekten işi vardı ve Atalay ile kritik yapamayacaktı. Halim ile birlikte çıkmış, arabasına kadar yürümüş, orada vedalaşmıştı. 

 

*****  

 

“Bu kez oldu sanırım.” 

“Ne oldu?” 

“2. Arkadaşı beğendin bence.” 

“2. Arkadaş Halim. Evet iyi biri ve çok eğlenceli. Ya bana şirin gözükmek için ya da gerçekten öyle olduğu için tip kutusuna alev aldırdı.” 

“O mu doldurdu kutuyu? Demek o yüzden dün herkesin yüzü gülüyordu.” 

“Sana yok mu tip payı?” 

“Eğer bara takılanlar çok bahşiş bırakmışsa ben almıyorum tip kutusundan.” 

“İyi yapıyorsun. Hem böylece tarafsızlığını yitirmemiş olursun. Yoksa bonkör Halim 1-0 önde olacak hep.” 

“Sence kaç kaç skor?” 

“Neye göre? Mesela tipe yani bahşiş değil, fiziksel görünüm olan tipe göre hiç fena değil. Atasoy ile 1-1 berabereler. Konu bulma, hoş sohbet ortam yaratmada 2-0 derim. Çok eğlendim. Hayata bakışını bir akşamda çözemem ama biraz fazla rahat geldi. Yani gelecek olmayan bir ilişki için ideal erkek. Bol para harcıyor, eğlenceli ve yakışıklı. Bence yeni yıl partisi için yeterli.” 

“O zaman başka randevu olmayacak diyorsun!” 

“Demiyorum, diyemiyorum. Çünkü iki arkadaşımın tanıştırdıkları ile görüşüp diğerlerini geri çeviremem. Ben en az dört randevu daha ayarlayacağımdan eminim. Bu arada ilk ikisi ile yeniden görüşür müyüm bilmiyorum. Bence görüşürüm.” 

“Fazla olmayacak mı? Ya hiçbirinde karar kılamazsan?” 

“O zaman da şimdi olduğu gibi partiye tek başıma giderim.” 

“Arkadaşların, arkadaşlarını oyaladığın için sana kızmayacak mı?” 

“Benim onlara kızgınlığımdan yaptığımı anlayamayacak kişiler değil onlar. Ama söylemekle anlatamadım, böyle anlatacağım.” 

“O akşam için randevu vermeyince anlayacaklardır.” 

“Kafaları karışık olacak, hepsi birbirini arayıp kimle geleceğimi sorgulamayacaktır. İllaki birini seçtiğimi düşünecekler.” 

“Senden korkmaya başladım. Ne içersin?” 

“Sadece su. Sırf seninle dünü konuşmak için uğradım. Eve gitmem lazım, aşırı yorgunum. Bu arada seninle konuşmak aklıma başka bir fikir getirdi. Teşekkür ederim.”  

Suyu uzatırken merakla bakıyordu. Alçin’in güzel gözlerinde ateşler parlıyordu. Ne düşündüğünü anlamak için neler vermezdi! “Neymiş o fikir?” 

“Söylemem. Su için teşekkürler, sana kolay gelsin, ben kaçtım.” 

*****  

Kenan, barın kapısından içeri girdiğinde ortamda bir anlık sessizlik oldu. Alçin bile durup kapıdan giren adama baktı. Fotoğrafları birbirlerine yollandığı için yakışıklı birini bekliyordu ama kanlı canlı halinin bu kadar etkileyici olacağını hiç düşünmemişti. Hande’nin kocasının arkadaşıydı Kenan. Ural ile ilkokuldan itibaren hiç kopmamışlardı. Düğünlerinden de hayal meyal hatırlıyordu aslında. Yine de o ilk anki sessizliğin sadece kitaplarda yazılan bir sahne olduğunu sandığı için kendini azarladı.  

Masaya geldiğinde hafifçe ayağa kalkıp tokalaştı. Yerlerine oturmadan bir garson gelmişti bile.  

“Buranın nesi meşhur?” 

“Her şeyi. Ne istersen iste beğeneceğinden eminim.” siparişlerini verdikten sonra kısa bir an birbirlerini süzdüler. “Sık mı geliyorsun buraya?” 

“Genelde öğlen, arada akşam iş çıkışı.” 

“Daha iyi yerler de var.” 

“Elbette vardır ama ben burayı seviyorum. Kendimi evimde hissediyorum. Senin var mı böyle tercihlerin, yoksa hep daha iyisini mi arıyorsun?” 

Kinayeyi anlayan Kenan kahkaha atınca Alçin de güldü. “Art niyetle söylememiştim. İlk randevu için benim tercihim burası olmazdı, demek istemişti. Sahilde bir lokanta, ya da gerçekten lüks bir yer falan istersin diye düşünmüştüm.” 

“Benim işime çok yakın ve bazen, ki bu akşam da öyle olacak, burada biraz dinlenip işe dönüyorum. O yüzden önceliğim burası diyeyim.” 

“Ural bana yılbaşı partisine kadar birisi ile çıkmaya başlaman gerektiğini anlattı.” Kenan bodoslama dalmıştı lafa. Bu hoşuna gitti Alçin’in.  

“Hayır gerekmiyor. Onlar öyle sanıyor.” 

“Neden buluştun benimle o zaman?” 

“Yakışıklısın, çekicisin, zevklisin...” 

“Bu kadar mı?” 

“Şimdilik bu kadar.” 

“İşin dalgasındasın gibi geldi bana.” 

“Neden öyle düşündün? Kısmetin nereden çıkacağı belli mi olur? Belki çok etkileniriz ve yılbaşında nişanlı çift falan oluruz.” 

Kenan, kahkahası bitince zorlukla konuşmaya başladı. “Korkup kaçmamı mı bekliyorsun?” 

“Hayır, dürüst olmaya çabalıyorum. Bak, işin aslı şu. Hakikaten çok yoğunum, birileri ile tanışmamı sağlayacak sosyal alanlarda olacak vaktim olmadığı, kızlar da partiye yalnız gelmemi istemediği için randevuları kabul ediyorum. Sen üçüncüsün ve komik ama üçünüz de çok uygun kişiliklersiniz. Konuşması kolay, kendini iyi ifade eden insanları severim. Senin yakışıklılığı ne yapacağız bilemiyorum ama. Bu kadarını beklemiyordum.” 

“Rahatsız mı ediyor seni?” 

“Hayatımda ilk kez birinin içeri girmesi ile anlık sessizlik oldu sahnesinin gerçekliğini yaşadım. Başa bela olur senin bu çekicilik.” 

“Abartıyorsun.” 

“Abartıyorum ve yine de olması gereken seviyeye gelemiyorum. O kadar yani...” 

Kenan yine kahkahalarla gülerken Alçin de ona katıldı. Atalay ikisinin konuşmasını izlerken bir yandan da bardakları kuruluyordu. Bu adamın yüzüne ne atsa o yakışıklılığı bozabileceğini hayal ederken yakaladı kendini. O hışımla bardağı kurulamaya devam ederken kırıldığını fark etmemiş, elini kesmişti. Bir yandan elini musluğa tutarken bir yandan da garsonlardan birinden yara bandı istedi. Bunu duyan Alçin çantasına uzanıp yara bandını çıkartıp Atalay’a uzattı.  

“Dikkat etmelisin. Çok mu derin kesik?” 

“Hayır, sen keyfine bak, yok bir şey.” derken sesi tersti. Kendi kendine ‘başkası için kötü düşünmenin anında yanıtını aldın, Atalay’ diyordu. Canı yanıyordu. Ama elindeki kesik değildi canını yakan.  

 

*****  

 

“Defne, gerçekten çok yoğunum. Bu akşam olmaz. Yarın öğle yemeğine olur ama.” Akşam başka işi vardı. Arkadaşını kandırmayı tercih ediyordu.  

“Kızım, bak birini bulduysan söyle, hiç çocuğu yormayayım oraya kadar.” 

“Henüz karar veremedim. Üç kişiyle tanıştım, üçü de birbirinden iyi. Ama bu Vahit’in daha iyi olmayacağı anlamına gelmiyor.” 

“Vahit değil, Zahit. Çocuğa doğru seslen. Ayıp etme.” 

“Yok etmem. Yılbaşı gecesi için birini bulmamı istemeniz yanında bu ayıp bile sayılmaz ya neyse.” 

“Senin iyiliğin için istiyoruz. Sıkılacaksın tek başına. Seni eğlendirmeye çalışacağız falan.” 

“Bunca yıl bekar olarak katılanlar çoğunluktu, siz sıkıldınız mı? Hayır! Neden ben sıkılıyorum? Bu isteğinizi hiç hoş karşılamadığımı tekrarlamaya devam edeceğim.” 

“İyi ama kimse kötü niyetli değil ki. Hepimiz senin iyiliğini istiyoruz. Yanında biri olsun, hayatın güzelleşsin derdindeyiz. Zahit çok kafadır. Eğlencelidir. Emin ol mutlu olursun onunla.” 

“Bana bak, o akşam için birini bulmaya çalışıyorum, koca aramıyorum.” 

“Begüm’e de demişsin. Kızım evlenmeye niyetin yok mu senin?” 

“Her gün ortalama on beş saat çalışıyorum. İşten eve evden işe giderken yolda geçen vakte yanıyorum. Nedir bu evlendirme çabanız? Bir de araya koca kaprisi, yemek, bulaşık hatta çocuk falan mı sıkıştıracağım? Kendi işinize baksanız beni de rahat bıraksanız ne güzel olacak.” 

“Alçin, hepimiz çalışıyoruz, nedir bu yoğunluk anlamıyorum. Son yedi aydır yüzünü göremez olduk.” 

“Anlattım ya, şirket el değiştirdi diye. Eski patronum aldı şirketi. O da biraz titiz. Yazdan beri istediği şekle sokuyoruz kayıtları.” Aslında bitirmişti ama mazeret olarak kullanmaya devam ediyordu. Yeni yılda terfiler açıklanacaktı. Artık müdür oluyordu. O kadar emeğin karşılığını alacağı şu günlerde birileri kapris yapıyor diye saçma ilişkilere giremeyecekti.  

“İyi tamam, nasılsa bitecek o işler. O zaman da hayatında birileri olmazsa biz oldurmasını biliriz.” 

“Bu baskı nedir anlamadım? Tamam, hayatınızda sevdiğiniz birileri var, mutlusunuz da ben niye illa aynı ortama dahil olmalıyım. Bekar olmam sizleri bu kadar rahatsız ediyorsa, görüşmeyiz. Bensiz daha mutlu olacağınız bir ortamı bozmamış olurum, herkes rahat eder.” Hislerini saklamaya çalışmamıştı. Israrla anlamazlıktan gelmelerinden bıkmıştı gerçekten.  

“Alınganlık yapıyorsun. Kimse öyle bir şey demiyor.” 

“Hayır, alınganlık yapmıyorum ve diliniz böyle demese de illa biriyle gel diyerek son derece net, tek olmamdan hoşlanmadığınızı belirtiyorsunuz. Hatırınız için görüştüğüm erkeklere de yazık. Saçma sapan bir işin içindeler ve bunu bilmiyorlar. Gerçekten sıkıldım, hiçbiri ile görüşmeyeceğim ve bundan sonra hiçbir toplantıya katılmayacağım. Diğerlerine de söylersin. Bu ne ya, hakikaten sinirlendiriyorsunuz artık beni. Evli, mutlu, çocuklu olarak takılın kendi aranızda.” 

“Kırıcı oluyorsun, Alçin. Biz böyle düşünmüyoruz.” 

“Çok haklısın, düşünmüyorsunuz. Kırıcıymışım. Tek gelemezsin dediğinizde ben zil takıp oynamalıydım yani öyle mi? Bunca yıllık dostluk, hepinizin saçma kıskançlıkları yüzünden bitiyorsa bitsin. Ben sizlerin eğlencesi değilim. Sana patladığıma bakma, aynı cümleler hepiniz için geçerli. Sen diğerlerine ilet, beni de aramayın.” 

“Alçin, gerçekten abartıyorsun. Ya biz sen de birisini bul diye öyle dedik. Neden bu kadar büyüttün? Alt tarafı iki yıldır kimseyle çıkmayan arkadaşımız mutlu bir ilişkinin içinde olsun diye uğraşıyoruz. Kesinlikle art niyet yok, hele kıskançlık hiç yok. Bizi tanımıyor musun? Senden mi kıskanacağız eşlerimizi. Aklımıza bile gelmez. Ama bu kadar alındığını gerçekten anlamadık. Şu an şoke olmuş durumdayım. Kendimi kötü hissetmemi sağladın. Emin ol duyunca diğer kızlar da aynı şeyi hissedecek. Hepimiz mutluluğundan başka bir şey istemeyen, seni çok seven arkadaşlarınız. Lütfen bırak böyle düşünmeyi. Tamam, görüşme kimseyle. Ama bize de küsme. Eminim tek gelmene kimse bir şey demeyecektir.” 

“Hiç sanmam, illa biriyle gel diyen çıkacaktır.  

“Ben engellerim onları. Zahit ile de konuşurum, işinin olduğunu, gelemeyeceğini söylerim. Hiçbir şey senden kıymetli değil.” 

“Emin misin?” 

“Soruyor musun, bir de? Tabii ki eminim.” 

“İyi tamam, Zahit ile görüşürüm. Kim bilir belki hayatımın anlamını bulurum onda.” 

Defne, şaşkınlıkla baktı arkadaşına. Sonra dalga geçtiğini anladı ama yine de bir umut Zahit ile anlaşabileceklerini düşünüp içten içe rahatladı.  

 

*****  

 

“Gerçekten dedin mi bunları?” Atalay şaşkınlıkla bakıyordu Alçin’e.  

“Dedim elbette. Hepsi vicdan azabı çeksin. Nedir bu baskı, neyin derdindeler? Alt tarafı bir yerde toplanıp yeni yıla girilecek. Neredeyse üç ay önceden başımın etini yemeye başladılar. Bir aydan az zaman kaldı ve ben bu arada dört adayla görüştüm, dördüyle de defalarca telefonda konuştum. A sana bunu söylemedim değil mi? Hepsiyle de iyi arkadaş oldum. Şimdi kaldı iki aday.” 

“Son iki!” 

“Evet.” 

“E peki, önceki dörtlüden öne çıkan var mı?” 

“Hayır, emin ol, dördü de tam evlenilecek erkekler... ama dördü bir kişi olsa!” 

“7 kocalı Hürmüz mü olacaksın?” 

“Almayayım kalsın, bir taneye vakit bulmak güç.” 

“Ama artık işleri bitirdim diyordun.” 

“Bitirdim. Normal halim bile yoğun benim. Her an her şeyi düzenlemem gerekiyor. O da kimseye vakit bırakmıyor.” Bunu mazeret olarak kullandığını kendi de kabul ediyordu ama şu ara zaten yeni birileri ile tanışıp dururken hariçten birilerinin gazel okumasına ihtiyacı yoktu.  

Atalay bıyık altından bir gülüş atarak, “Bana vakit ayırıyorsun ama.” dediğinde Alçin şaşkınlıkla baktı. Sonra gülerek yanıtladı genç adamı. “Evet, karnımı doyururken seninle konuşmak çok eğlenceli. Hem seninle her şeyi rahatça konuşuyorum. Bu da beni çok dinlendiriyor. Sahi, ben sende nasıl etki bırakıyorum. Bir barmen gözü ile anlatsana beni bana.” 

“Seni sana mı anlatayım... Bla bla kısmını geçiyorum.” 

“Ne demek bla bla kısmını geçmek?” 

“Çok güzelsin, çok havalısın, çok şirinsin, çok çalışkansın, çok dürüstsün, çok atılgansın, çok neşelisin.” 

“Bunlar bla bla mı? Vay be, ben neymişim. Tamam, geç bunları. Ben de biliyorum böyle olduğumu.” 

“Hiç alçak gönüllü değilsin.” 

“Bunu da biliyorum. Meziyetlerimi bilmem gerekir.” 

Pekâlâ o zaman seni sana anlatayım. Öncelikle, oyunbazsın. Aklında başka bir şey olduğu çok belli ama bunu saklıyorsun. Arkadaşlarını gerçekten seviyorsun ama sana gereken saygıyı göstermediklerinde sınırını çiziyorsun. Özellikle şu buluşmalarla çok eğleniyorsun. Üstelik erkekler neden buluştuğunu biliyor ve yine de seninle vakit geçirmek istiyor. Bu sadece güzel, çekici bir bekar genç kadınsın diye açıklanamaz. O statüde çok kadın var.” 

“Bu kadar mı?” 

“Herkese nezaketle yaklaşıyor, güler yüzünle etkiliyorsun. İnsanların sana kolay kolay hayır diyemeyeceğini biliyorsun. Galiba bu yüzden arkadaşlarının ısrarla aynı şeyi istemesi seni şaşırtıyor. Önceliğin, geleceğinin garanti altında olması. İşinde yükseleceğini biliyorlar mı?” 

“Sen nereden biliyorsun?” 

“Tahmin ediyorum, unutma ben barmenim. İnsan sarrafıyım ve yeni patronunu buraya getirdin. Bu arada onu da çok sevdim. Öyle biri ile çalışmak keyifli olmalı.” 

“Keyifli ve eğitici. Her an yeni bir şeyler öğrenebileceğin bir derya o.” 

“Sonuna kadar bilgisini sömür. Tecrübelerini yaşayamayacağına göre, onun yaşadıklarından dersler çıkart.” 

“Lafı çevirdiğini fark etmedim sanma. Ama seni daha fazla zorlamayacağım. Çoğu insandan iyi tanıdığını kabul ediyorum.” 

Atalay, daha iyi tanıdığını söylemeyi zorlukla bastırdı. Kimsenin görmek istemediği o mahzun yüzünü ilk günden fark etmişti. Alçin de herkes gibi sevmek ve sevilmek istiyordu ama bunu zorla değil, sadece gerçekten sevdiği için yaşamak istiyordu. Ismarlama hayatlar ona göre değildi. Kararlarına saygı gösterilmediğinde içindeki kızgın küçük kız ortaya çıkıyordu. Oyunbaz tarafı da o küçük kızın eseriydi. Hemen her öğlen yemek için geldiğinde yaptıkları konuşmalarda hayata bakışını takip ediyor, gazete okurken kızdığında çatılan kaşlarını, mutlu olduğunda aydınlanan yüzünü keyifle izliyordu. Artık sık sık gazete alıp bara oturuyor, okuduklarını Atalay’a da anlatıp karşılıklı yorum yapıyorlardı.  

En sevmediği hali diğer erkeklerle buluştuğu ve eğlendiği haliydi. Kıskandığını kabullenmişti çoktan. Bunu ona söylemeyecekti elbette. Kendisinin fark etmesini bekleyecekti. Çünkü bir amaç uğruna buluştuğu erkeklerin onu etkilemeyeceğine inanıyordu. Kendine güvenin kaynağını bilemese de içgüdüleri ona hiçbirinin başaramayacağını söylüyordu.  

“Yemeğini bitirmemişsin. Beğenmedin mi?” 

“Çok beğendim ama şirketten çıkmadan bir müşteri geldi, Türk Kahvesi içtik. O beni tıkıyor ne yazık ki.” 

“Paket yaptırayım mı, acıkırsan yersin.” 

“İstemem. Yemek kokusu olur, laf eder birileri. Akşama geleceğim, yine aynı masa ve yine bir randevu.” 

“Sondan ikinci... Belki bu kez?” 

“Sanmam. Sadece tanışacağım.” 

“Diğerleri ile de sadece tanışacaktın, öğreniyorum ki defalarca görüşmüşsün.” 

“Bunla da görüşürüm. Tabii görüşmeye değer biriyse.” 

Atalay günlerdir sormak istediğini nihayet sordu. “Parti nerede olacak?” 

“Bir arkadaşın arkadaşının dağ kulübesinde.” 

“Dağ sarayıdır o. Kulübe olsa sığamazsınız 15-16 kişi.” 

“Genelde uyumadan sabahı buluyoruz. O yüzden iki üç odalı bir yer de olsa bize yetiyor. Ertesi gün herkes bir koltuk, sandalye üstünde kestiriyor, sonra dağılıyoruz.” 

“Daha önce de kaldınız yani orada?” 

“Evet, ara ara orada kutluyoruz.” 

“Yeni yıl hep böyle özel midir senin için?” 

“Yeni başlangıç anlamında evet. Bir şeyleri kapatmak, bitirmek, yeni bir sayfa açmak gibidir. O nedenle keyifli kutlama yapmayı severim. Emin ol bu sene çok daha keyifli olacak. Sen ne yapacaksın?” 

“Burada olacağım elbette. Çalışmam gerekiyor.” 

“İşini seviyor musun?” 

“Barmenlik hayalimdeki iş değildi. Zaman içinde sevdiğim iş oldu. Çok genç yaşta başladım, okurken çalışıyordum. O sayede hem okul kolay geldi hem mesleğin inceliklerini öğrendim.” 

“Turizm, Otelcilik mi, işletme mi?” 

“İkisi de.” 

“Hadi be, ciddi misin? Hiç o kadar inek durmuyorsun.” 

“Teşekkür ederim, başka tanımlamaların falan var mı?” 

“Kusura bakma, bir an fazla samimi oldum. Çok korkunç bir önyargım varmış. Senin üniversite okumuş olduğunu hiç düşünmemiştim. İki tane bitirdiğini duymak egomu sarstı. Ben birini zor bitirdim.” 

“İnek değil miydin?” 

“Hak ettim.” 

“Etmedin, sadece takılıyordum. Neden zorlandın üniversitede?” 

“Tembellikten. İnan başka açıklaması yok.” 

“Şimdi çalışmaktan nefes almıyorsun. Demek ki dersler çok sarmamış seni. Yoksa işini bu kadar canla başla yapmaz, deliler gibi gece yarılarına kadar çalışmazdın.” 

“Haklı olabilirsin. Müfredatlar elden geçirilmeli.” 

“Muhabbet çok iyi geldi ama seni iş yerinden beklemiyorlar mı?” Bakışları ile genç kızın bileğindeki saati gösteriyordu.  

“Aman yarabbim, saat kaç olmuş, neden söylemiyorsun?” 

“Söyledim ya!” Atalay kahkahalarla gülerken Alçin apar topar bardan çıkıyordu.  

“Akşama görüşürüz.” 

 

*****  

 

“Merhaba Derya, çok beklettim mi?” 

“Beş dakika önce geldim. Yani hayır, bekletmedin. Bu arada burasını çok beğendim. Yeni yıl dekoru çok şık. Abartısız, özenli.” 

“Değil mi, çok güzel oldu bu hali. Ben haftanın en az üç dört günü burada yemek yediğim için alıştı gözüm ama yeni görenlerin tepkileri hep beğeni yönünde.” 

“Eylül çok ısrar etti seninle tanışmam için. Fakat senin tavrından hiç de birileri ile tanışma havasında olmadığın anlaşılıyor.” 

“Çünkü bunu gizlemiyorum. Kızları çok severim. Eşlerini, nişanlılarını da çok sevdim ama şu ara hepsine biraz gıcığım. Seni nasıl ikna ettiler. Aynı “zorla gelmiş” ifade var yüzünde.” 

“İşin açıkçası, kız arkadaşımdan yeni ayrıldım ve kimse ile birlikte olmayı düşünmüyorum ama o kadar ısrar edince hayır diyemedim.” Sesindeki hafif titreme kulağından kaçmamıştı. Bu genç adam çok üzgündü.  

“Sevgi bitmeden ayrılık çok acıtıyor olmalı.” 

“Umarım yaşamazsın. Bir süre kimse ile birlikte olmak istemediğimi anlatamadım. Çivi çiviyi sökermiş. Hayır, yeni tanışılan kıza ayıp edileceğini, ki bu durumda bu kişi sen oluyorsun, hiç düşünmüyorlar.” 

“Şu ara tuhaf bir bencillik yerleşti hepsine. Eee anlat, neden ayrıldınız? Barışma ihtimaliniz var mı?” 

“Saçma bir konu yüzünden kavga ettik. Sonra ikimiz de inat ettik ve sonuç; şimdi ayrıyız.” 

“Üzgünüm.” 

“Hadi başka bir konuya geçelim. Sen neden görücü usulü buluşuyorsun?” 

Alçin, ona olanları anlatırken komik olaylarla süslüyor, diğer erkeklerle yaptığı konuşmaları eğlenceli hale getiriyordu. Az önceki o üzgün adam gitmiş, yerine neşeli biri gelmişti. Alçin belli etmeden ağzını yoklamaya da devam etmiş, Derya’nın eski kız arkadaşının aynı hastanede çalışan bir doktor olduğunu öğrenmişti. Adını almak daha kolay olmuştu... 

*****  

Atalay, ikisi birden masadan kalkıp bara gelince şaşkınlıkla baktı.  

“Arkadaşıma aşk acısına iyi gelecek bir şeyler ver. Ben ısmarlıyorum.” 

“Ne hız bu. Aynı akşamda hem aşık olup hem acı mı çekmeye başladı.” Atalay onların haline gülerken takılıyordu.  

“Hayır, zaten birine aşık ve bizim anlayışsız arkadaşlarımız onu da zorlamış. Barmenimiz efsanedir. Hem çok iyi dinleyici hem iyi barmen nasıl olunurun canlı kanıtı.” 

“Abartma bence, o kadar iyi değilimdir.” 

“Alçakgönüllü olduğunu söylemiş miydim? Üstelik yakışıklı, karizmatik, çekici...” sesini kısmış gibi yapıp devam etti, “...seksi” sonra yine normal sesle sürdürdü sıralamayı, “... bonkör, çok iyi dinleyici, insan sarrafı... falan filan. Ne kadar çok meziyetin varmış, say say bitiremedim.” 

Atalay onun keyfinin bu kadar yerinde olmasından mutlu kendisi de dahil üç kadeh içki koydu barın üstüne ve “Madem bu kadar iyiyim, bonkörlüğümü ispatlayayım, bunlar benden.” dedi.  

“Eski arkadaş mısınız?” diye sordu Derya. İkisi de birbirine bakıp gülümsedi.  

“İki ay oldu tanışalı ama sık görüşüyor, bol konuşuyoruz.” 

“Belli. Mekanı çok sevdim bu arada. Fırsat buldukça gelirim. Hastaneye uzak değil.” 

“Doktor musun?” 

“Genel cerrahım. Ağrıyan bir yerin falan var mı? Kesip bakayım mı?” 

“Herkes ağrısından bahsedince iyi taktik olmuş bu. Kimse kesilmek istemez. Yine de seni tanımak iyi oldu. Yaşlanınca ihtiyaç duyarım belki.” 

“Sağlıkla yaşa.” 

“Teşekkür ederim, umarım öyle yapabilirim. Birer tane daha?” 

“Hayır, teşekkürler. Masanın hesabını ödeyip çıkalım biz.” 

“Sen de çıkıyor musun Alçin?” 

“Bu akşam çıkıyorum. Arabam bakımda, beni eve bırakacak. Hem, Derya ile ilgili kritik yapmaya gerek yok. O neyse o! Aşık adam işte.” 

“Madem onun arabası ile gideceksiniz birer kahve için, iyice ayılın öyle yola çıkın. Hemen söylüyorum.” 

Atalay arka tarafa iki kahve söylerken Derya genç kıza döndü, “Beni ilk kez gördüğüne göre bu kadar önem verdiği sen olmalısın!” 

“Umarım öyledir.” 

“Eylül’ler biliyor mu bunu?” 

“Kimse bilmiyor. Ben bile.” 

“Yakında öğrenirsin bence.” 

*****  

 

Alçin, karşısındaki genç adama bakıp sırıtıyordu. “Babamın Fırt dergileri ciltlidir. Tabii GırGır’da aynı özeni görmüştür. Arada sana takılırsam kızar mısın?” 

“Arkadaşlarımın anne babaları sağ olsun tüm çocukluğumu “Arap Kadri” olarak geçirmemi sağladılar, o yüzden şerbetliyim. Dilediğin kadar söyle, etkilenmem.” 

“Zaten uymuyor bu sarışın yüze, sırım gibi vücuda ama yine de çok şeker Arap Kadri olurdun.” 

“Çizgi roman seviyor musun halen? Çocuklukta mı kaldı?” 

“Sevmez miyim? Yeni çizimlerin çoğunu beğenmesem de hikayeleri seviyorum.” 

“Seni bir gün iyi bir çizgi roman çizeri ile tanıştırırım. Şimdi yurtdışında ama yakında gelecek.” 

“Yurtdışında... Memduh Gönülay’mı yoksa?” Kadri şaşkınlıkla baktı Alçin’e. “Tanışıyor musunuz?” 

“Bak bakayım bu profili tanıyor musun?” Yan dönmüş, hafif içe kıvrık burnunu gösteriyordu.  

“Kim bu? Şey... ah tamam, sen Nicoletta’sın. Namı değer Niko! Vay be dünya küçük derlerdi de inanmazdım. Senin maceralarını çok keyifle okumuştum. Neden bitti?” 

“Memduh abi sıkıldı beni çizmekten. O yüzden de bitirdi.” 

“Hikayelere katkın var mıydı? O kadar yaramazlığı o bulmuş olamaz.” 

“Emin ol, çoğunu önce o yazdı, sonra ben yaptım ama arada ben de ona ilham verdim.” 

“İlginç biri olduğunu anlattılar ama bunu beklememiştim. Memduh abi benim teyze kızımla evlendi.” 

“O düğündeydim. Tabii o zamanlar 10-11 yaşlarındaydım. Salonun her tarafına kendi fotoğraflarının karikatürlerini asmıştı. Adam hep çocuk, hiç büyümüyor.” 

“Aileden olanlara özel davetiyeler çizdiğini biliyor musun? Bir ailenin tüm üyelerinin olduğu bir fotoğrafa gelinle damadı ilave ederek davetiyeler hazırlamıştı. Çılgın fikirleri olan biri.” 

“Ortak bir tanıdığımızın olması ne tuhaf değil mi? Oysa Gonca’nın eşinin arkadaşı olduğunu düşünüyordum. Bu arada Gonca seni anlata anlata bitiremiyordu. Bir ara evleneceğini söylemişti. Yürümedi mi?” 

“Yürümedi. Ortak zevkler olmayınca konuşacak konu bile bulmakta zorluk çektik. Güzellik, yakışıklılık karın doyurmuyor. Sıkıldık birbirimizden. Herkes kendi yoluna gitti. O şimdi evli ve hamile. Ben ise evlenmeye niyetimin olmadığını anlamış, serseri mayın gibi geziniyorum ortalıkta.” 

“Uyarıyı aldım, kabul ettim. Benim de seninle evlenmeye hiç niyetim yok, bil de sonra bozulma.” 

“Anlaştık. Atıştırmalık bir şeyler var mı burada? Çerezden başka yani?” 

“Açsın sanırım. Tamam, hadi gel, şu masaya geçelim.” Atalay’ın kendisine söylediği kuytu masaya geçtiler. Kadri otururken Alçin bara yürüdü. “Çok üzgünüm ama iki aç var bu akşam. Bir şeyler bulurlar mı bize? Tost bile olur bence.” 

“Sen neden bunları öğlen toplamıyorsun? Adamlar aç karnına alkol alıyor, sonra kahkahanızdan bar inliyor.” 

Şikayet etme, ayrıca akşam yemeği vermeyi düşünmelisin. En azından ben aç kalmam.” 

“Sana her istediğinde yiyecek bir şey buluyoruz. Şimdi bir de arkadaşlarını doyurmaya başlayacağız.” 

“Sana şikayet etme demedim mi? Ayrıca tüm adayları gördün işte. Hepsi birbirinden iyi değil mi?” 

“İstersem hepsine bir mazeret bulurum ama senin isteyeceğini sanmıyorum. Evet, hepsi iyi. Seçtin mi birini? Gerçi bu akşamki ile daha yeni konuşmaya başladın, henüz karar verememişsindir.” 

“Ben kararımı çoktan verdim.” 

Atalay, bir an durdu, sonra bir şey söylemeden arka tarafa geçti. Bir süre sonra geri döndüğünde Alçin’in halen barda durduğunu görüp bir kaşını kaldırdı. Az önce duyduğundan sonra yeni bir bombaya hazır değildi. Kimi seçtiğini çok merak ediyordu.  

“Bir şey soracaktım. Yılbaşı akşamı burası rezervasyonlu mu? Dileyen gelebilecek mi? Şirketten birileri sor dedi, unuttum önceden sormayı.” 

“Özel bir eğlence yok, kendi kendimize takılacağız. Hafta sonları gelen müzisyenler olacak. O yüzden geçerken uğrayanlar, mekan mekan gezenler gelecektir. Müdavimlerimiz gelebilir. Sen uzakta olacaksın, seni saymıyorum. Yani evet, gelebilirler.” 

“Tamam, o akşam yiyecek olacak mı?” 

“Elbette, o akşam özel. Hatta öğlen servisi verilmeyecek. Tüm hazırlıklar akşam için olacak. Dilersen arkadaşların için masa ayarlayabilirim. Netleşirse söyle.” 

“Yarın konuşurum onlarla.” 

“Anlaştık. Yemekleriniz geldi. Hadi soğutma. Bu arada, ilk kez sarışın bir erkek geldi buluşmaya. Esmer ve kumralları tercih ediyorsun sanmıştım.” 

“Renk tercihim yok. Tip tercihim yok. Önemli olan beni sevecek ve sevilmeye layık biri olmalı hayatımda. Bana özen gösteren, düşünceli bir erkek. O yüzden ben seçimimi çoktan yaptım.” 

“Han...gisi?”  

“Söylemem. Yeni yılda görürsün.” 

“Anladım, tamam.” Hayır anlamamıştı. Buluştuğu adamları düşündü. Sonraki konuşmaları bilmediği için hangisini seçtiğini bir türlü anlayamadı. İki hafta bu belirsizlikle geçecekti.  

 

*****  

Alçin, hafta sonu zor bela buluşabildiği kızlara duyduğu haberleri iletiyordu.  

“Elektrik tesisatında sorun olmuş, kablolar yanmış. Neredeyse kulübe yanıyormuş. Zor kurtarmışlar. O yüzden çok acil bir yer bulmamız gerekti. Ben de şu bizim barı ayarladım. Sizce mahsuru yoktur umarım.” 

“Ciddi misin? İyi bari fazla hasar olmamış, seneye gideriz. Bu sene senin şu dilinden düşmeyen barı görelim bakalım. Program falan var mı?” 

“Galiba canlı müzik olacak. Yiyeceklerine kefilim, eminim hepiniz çok beğeneceksiniz. Ortamı nezih zaten.” 

“Kimsenin itiraz edecek durumu yok. Elektriksiz yere gidemeyeceğimize, birimizin evine sığamayacağımıza göre kabul edeceğiz.” 

“Son dakika değişikliği herkese sürpriz oldu. Ama şöyle düşünün, taksi ile gelip taksi ile evlere dönebileceğiz ve içki sınırımız olmayacak. Paramız kadar içeceğiz.” 

“Çok mantıklı. Begüm halen anlatıyor yemeklerini. Neymiş biz de öğrenelim.” 

 

*****  

 

Alçin, makyajını bitirdiğinde kendine alıcı gözle baktı. Evet her şey planladığı gibi giderse bu akşamın en çok eğleneni, en mutlusu o olacaktı. Kırmızı dar elbisesini son kez kontrol etti. Şalını şimdilik boynuna doladı. Mantosunu giydi, çantasını alıp evden çıktı. Taksi ile bara ulaşması şimdiden yarım saati bulmuştu. Arkadaşlarının da erken yola çıkmasını söylemişti.  

Bardan içeri girdiğinde tek tük masalar doluydu. Şirket arkadaşları bahanesi ile ayırttığı masa oldukça büyük alan kaplamıştı. Atalay barın ardında yoktu. Nerede olduğunu garsonlara sordu. Sonra aylardır kendisinden saklanan sırrı öğrenmek için arka tarafa geçmek üzereyken barın görünmeyen kısmında bir kase, içinde bir miktar su ve suyun içinde bir sürü yazısı dağılmış peçete gördü. Telefon numaralarının barın alt tarafında bir yere konduğunu biliyordu ama anında imha edildiklerini hiç düşünmemişti. Keyifle geçti arka tarafa. Küçük büroda takım elbisesi ile oturan Atalay, bilgisayarın klavyesiyle haşır neşir oluyordu. Kendisini fark etmemişti.  

“Yardım edebileceğim bir şey var mı, patron?” diye sorduğunda şaşkın bir yüzle kendisine baktığını görüp gülümsedi. 

“Patron olduğumu biliyor muydun?” Şaşkındı. Tüm personele belli etmemeleri için sıkı talimat vermişti. Barda olmayı seviyordu ama patron olduğu bilinirse beleşçilerden kendisini kurtaramayacağını düşündüğü için başta saklamıştı. Sonra Alçin’in onu barmen olarak tanımasını tercih ettiğinden de gerçeği açıklamayı sonraya bırakmıştı. Genç kadının buna takılmadığını görüp mutlu oldu.  

“Tahmin ediyordum. Bugün netleşti ancak.” 

“Ne arıyorsun burada? Dağda olmayacak mıydın?” 

“Hayır, kulübenin sahibini aradım, küçük bir yalan söyleyeceğimi, bu yıl orada olamayacağımızı söyledim. O da yalanımı kimseye ifşa etmeyeceğine söz verdi. Ama seneye kesin orada olacağız.” 

“Neden böyle bir şey yaptın?” 

“En geç bir saat içinde anlarsın. Bu arada sorumda samimiydim, yardım edebileceğim bir şey var mı?” 

“Teşekkürler, yok. Zaten işim bitiyor. Şirkettekiler geldi mi?” 

“Şirketten gelecek benden başka kimse yoktu. Kalanı bizim ekip içindi.” 

“Beni de kandırdın yani?” 

“Öyle gerekiyordu. Bu arada bu akşam kimi seçtiğimi göreceksin.” 

“Almayayım, kalsın.” diye ağzının içinde mırıldandı. Alçin, duymazlıktan geldi.  

“Atalay, seni ilk kez takım elbise içinde görüyorum. Çok yakışmış. Daha sık giymelisin.” 

“Kısa sürede ceketi atar, kravatı çözer, kolları sıvarım. Bu akşam çok yoğun olacağız. Herkes bara bile şık geleceği için ben de şık olmaya çalıştım ama alışmadık barmende takım elbise durmaz.” 

“Olsun yine de çok yakışmış ve bence saat on ikiye kadar çok da dağılmamak lazım. Yeni yıla girince dağıtırsın.” 

“Emriniz olur.” 

“Ricadır o! Bu arada çok telefon numarası alıyor musun bugün? Peçetelerle iletilen numaralardan başını kaldıramayacaksın bu yakışıklılıkla.” Ne diyeceğini merakla bekliyordu. 

“Umurumda değiller. Onları imha ediyoruz.” 

“Farkındayım. Hep merak ediyordum o kadar numarayı nasıl ayırıyor, kimi geri arayacağını nasıl biliyorsun diye düşünüyordum.”  

“Geri aramayı düşüneceğim birinin telefonunu kağıda yazmasına gerek kalmazdı. Şu ara kimseyle uğraşacak halim yok. Ben bara geçiyorum, işler tamam. Mantonu burada bırak, masalarda rezil oluyor böyle şeyler. Vestiyer bu akşam karmaşa içinde olacaktır.” 

“Tamam, hadi çıkalım.” Mantosunu çıkarttığında tepkisini merak ediyordu. Dar, mini, sırtı açık elbisesinin içinde çok iyi gözüktüğünü biliyordu. Atalay beğeni ile baktıktan sonra elini tutup kendi çevresinde bir tur attırdı. “Vayyy, çok şıksın. Kırmızı senin rengin. Daha sık giymelisin.” 

“Giyerim.” başka bir şey söylemeden önden bara geçti.  

Atalay arkadan onu izliyor, bu akşamdan sonra neler olacağını merak ediyordu. Arkadaşlarına inat hiçbirini seçmeyip, kendi kendisini seçmiş olmasını diliyordu. Yeni yıla kadar görüştüğü erkekler hakkında yorum yapmak üzere anlaştıkları için başka bir hareket yapamamıştı ama eğer tahmini doğru çıkar da erkeklerin hiçbiri gelmezse bir şansı olabileceği için umutlanıyordu.  

Arkadaşları gelmeye başlayınca Alçin onlara masayı gösterip oturmalarını sağladı. İlk gelenler, Defne ile Polat idi. Kısaca masaya bir göz atmışlar ve on dört sandalye görünce rahatlamışlardı. Sonra Begüm ile nişanlısı Doğan geldi ve otururken onlar da sandalye sayıp gülümsedi. 

Alçin arkadaşları ile ev sahibi gibi ilgileniyor, oturma düzenini sağlıyordu. Sonra Ceren ile Özer, Eylül ile Emre gözükmüştü. Onların da aynı şeyi yapması Alçin’in gözünden kaçmamıştı. Hande ile Ural, Gonca ile Erkan’ı geçerken almışlardı taksiyle. En son onlar da gelince Alçin geçip yerine oturdu. Boş sandalyeyi görenler önce susmayı tercih etti ama aradan vakit geçip kimse gelmeyince kıpırdanmaya başladılar. Hepsi aynı beklenti içindeydi.  

Alçin cep telefonu ile bir mesaj yolladı. O sırada Atalay’da merakla 14. Kişiyi bekliyordu. Bir ara Alçin ayağa kalkıp masadakilere hemen geleceğini söyledi. Her hareketini izleyen Atalay, rakibinin geldiğini düşünüp bozuldu. Ama Alçin garsonlardan birine bir şeyler söyledi. Sonra bara gelip gülümsedi. 

“Nasıl gidiyor?” 

“Burası her zamanki gibi, sende asıl olay. Seçimin gelmedi mi?” 

“İzle şimdi.” dedi ve garsonların masanın bir ucuna masa ilave etmesini, sonra etrafına yedi sandalye getirmesini şaşkınlıkla izledi. Masadaki arkadaşları da yeni sayıya şaşırmıştı. O sırada dışarıda buluşup haber bekleyen erkekler ve yanlarında doktor hanım ile birlikte içeri girip masaya ulaştı. Alçin önce Atalay’ın şaşkın haline, sonra masadakilerin açık kalmış ağızlarına bakıp yeni katılan arkadaşlarını karşılamak için önce çıktı.  

“Hoş geldiniz, istediğiniz yere oturun. Hoş geldiniz. Nasılsınız beyler? Sizleri görmek çok güzel. Hepiniz ayrı şıksınız. Bu arada Kenan, yine ortamda sessizlik yarattın, farkında mısın?” 

“Bu kez benim için değil, bizim için sustular. Burada altı harika adam var. Gerçi Işıl, Derya’yı kapmış. Beş de hiç fena sayı değil. Sen de harika gözüküyorsun. Bizimkiler halen anlamadı olayı.” 

“Bırak biraz daha baksınlar bön bön. Hak ettiler.” 


“Çok haklısın. Hadi beyler ayakta yeterince durduk, Kadri, Zahit, siz de böyle gelin. Bu arada hepsi harika adamlar. Hepsini tanımak büyük ödül oldu.” Herkes kendi adayını görüp şaşkınlıkla Alçin’e bakıyor, hep bir ağızdan hesap soruyordu. Alçin hiçbirine yanıt vermedi. Yerine otururken gülümsedi ve “Kızlar, masada beş bekar erkek var. Tüh sayı eşitlenmedi. Ne olacak şimdi?” dedi. Bir sandalye halen boştu ve o da Alçin’in hemen yanındaydı. Herkes oraya kimin oturacağını merak ediyordu.  

Umduğunu bulamamış arkadaşları önce surat asmaya çalışsa da aday erkeklerin çok eğlendiği, etraftaki genç kızların onlarla bakıştığı ortamda somurtmayı uzatamadı. Herkes on dakika kadar sonra gecenin akışına kaptırmış eğlenmeye, gülmeye başlamıştı.  

Derya’nın hastanesine uğramak, ayrıldığı Işıl’ı bulmak, onunla laf arasında muhabbet ederken ayrılığa ne kadar üzüldüğünü anlamak Alçin için çocuk oyuncağı olmuştu. Barışmalarını sağlamak daha da kolaydı. Aklı başında iki kişinin çocukça küslüğü uzatacağını düşünmemişti zaten. Mutluluk yüzlerinden akıyordu. Kendisi de böyle sevmek, sevilmek istiyordu işte.  

Yemekler yine harika, canlı müzik enfesti. Bilinen şarkılara eşlik ederken herkesin keyfi yerindeydi. Alçin ara ara bara bakıyor, Atalay ile göz göze geliyor, gülümsüyordu. Yanındaki sandalyenin halen boş olması dışında hiç sorun yoktu.  

Saat on ikiye gelirken herkesin geri sayıma katılması istendi. Alçin ayağa kalkan arkadaşları ile ayağa kalktı ve yavaşça bara ulaştı. Barın arkasına geçip Atalay’ın yanında durdu ve geri sayıma katıldı. Tam on iki olduğunda çığlıklar, konfetiler arasında birbirini öpen çiftler yeni yılın gelişini kutluyordu.  

Alçin, Atalay’a baktı, yanaklarını tutup başını kendine doğru eğip dudaklarından öptü. Sonra bir daha öptü. “Mutlu bir yıl olsun.” 

Atalay, hiç de yılbaşı öpüşmesine uymayan bir derinlikle yeniden öptü Alçin’i. Sımsıkı sarılırken kulağına fısıldadı. “Olacak. Seçimimi yaptım dediğinde yüreğime iniyordu. Gerçek bir oyunbazsın.” 

“Biliyorum. Artık barı bırak ve bize katıl. Sandalyen saatlerdir boş duruyor.” 

“Artık kimse ile buluşma olmayacak.” 

“Ama buluştuğum çocuklar gerçekten çok iyiydi. Hepsi de bana yardımcı olmak için uğraştı. Arkadaş zorbalığını yendik biz bu akşam.” 

 

Atalay, masaya gelip hepsi ile tanıştığında onların arkadaşları için ne kadar mutlu olduğunu görüp Alçin’in aslında ne çok sevildiğini anladı. O da Alçin’i çok seviyordu. Bir kavalye için zorlayan, baskı kuran ve tanışmalarını sağlayan kızlara baktı, sonra hepsine teşekkür etti.  

“Alçin ile tanışmamı değil ama bu akşam onun yanında olmamı sağlayan sizlere teşekkür ederim. O halen size çok kızgın ama ben hepinizi haklı buldum. İyi ki onu delirttiniz.” Sesini biraz alçaltıp, “Bütün hesaplar benden bu gece.” dedi. Masada alkış tufanı oldu.  

Alçin masanın bir ucunda oturan altı erkeğe baktı. Sonra hepsinin duyacağı bir sesle konuşmaya başladı. 

“Altı mükemmel erkekle tanıştım. Biri çok yakışıklı, biri fazla seksi, biri alçak gönüllü, birinin mesleği mükemmel, bir diğeri çok zengindi, biri de çok aşık...” Gülüşmeler bitene kadar bekledi. Sonra Atalay’a döndü, “4. randevuda sana bir şey söylemiştim. Hepsi evlenilecek erkekler ama dördü bir arada olmalı...Sen de bana Yedi Kocalı Hürmüz mü olacaksın demiştin. Bir kocam olabilir, fazlasını istemem. Şimdilik bu da ileri tarihin olayı. Bir gün evlenebiliriz, ama bugünden bil. Sen, aradığım her özelliği kendinde barındıran tek kişisin.” 

“Bir gün evleneceğiz. Çünkü sen de benim aradığım her şeyi bünyesinde bulunduran tek kişisin.” 

İkisi tekrar öpüşmeye başlayınca masadakiler hep bir ağızdan bağırmaya başladı...  

 

“OOOOOOOO” 

 

 

SON 

 

  

 


 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder