3 Ocak 2023 Salı

Aşk Kanunu

 Melike ile Gizem ellerindeki kocaman hediye paketleri ile asansöre binerken sitenin güzelliğini konuşuyorlardı. Yonca'nın katına çıkan düğmeye basıp aynaya dönen Gizem saçlarını biraz düzeltti.

"Güzelsin kızım. Evde bekar erkek yok, biz bizeyiz."

"Zaten bize güzelleşiyorum."

"Vayyy güzel yanıt. Çalarım."

"Al senin olsun." 


İkisi gülüşerek asansörden inerken kapıda arkadaşlarını bekleyen Yonca merakla kaşlarını kaldırdı.

"Nedir bu kadar komik olan."

"Gizem bize güzelleşiyormuş."

"Duy da inanma."

"Ya ben sizin yanınıza ne zaman çirkin geldim? Bakımsız? Demode?"

"Hakkını yemem arkadaşımın, hep bakımlıdır güzelim."

"Hadi girin de kalanı içerde konuşalım. Nedir bunlar?"

"Yolda bulduk, ziyan olmasın diye sana getirelim dedik."

"İyi yaptınız, yazık milli serveti sokağa mı atmışlar?"

Yonca arkadaşları oturunca hediyelerini açmış, lamba ve deri yer minderine bayılmıştı.

"İkisi de çok güzel. Şöminem olsaydı tam karşısına koyar şarabımı yudumlar, lambamın loş ışığında hayaller kurardım."

"Sahte şömine sobalardan alıyorsun, tüm bunları yapıyorsun."

"Mantıklı. Niye düşünmedim ki?"

Evin son halini bilseler de yerleştirdikleri günden bugüne küçük değişimler yapmıştı Yonca. Melike gözlerini yeniden arkadaşına çevirip, "Ev gerçekten çok güzel. Bu rakama nasıl kiraladın, hayret ettim." dedi.

"Ben de öyle. Komşularım da iyi. Orta yaşın üstünde genel olarak oturanlar."

"Sıkılmayacak mısın?"

"Eski evimde gençler vardı da ne oluyordu? Sabaha kadar dans dans dans mı? Orada da eve zor atıyordum kendimi, burada da. Tabii sizin geldiğiniz akşamların yeri ayrı. Alt kattaki komşumla tanıştım. Bir tabak dolusu börek ile çaldı kapımı. Çok da güzeldi börekleri bu arada. Kulağı biraz ağır işitiyor. Ah tabii olay benim nişanlı olmamda bittiğini hatırlatmalıyım. Oytun sık sık uğruyor. Her yeni tanıştığımız komşumuz da ne zaman evleneceğimizi soruyor. Oyalıyoruz şimdilik."

"Komik bir durum ama idare edeceksin artık. Dans demişken. Ben eski halimizi özledim kızlar. Arada yapalım yine. Kursa mı kayıt olsak, kendimiz mi yapsak bilemedim."

"Şu ev konusu kafamı rahatsız etmeyi bıraktığında yapalım valla. Ben de özledim. Kendimi kötü hissediyorum. Yalan söylediğim için utanıyorum ama beni buna mecbur ettiler."

"1+1 daireleri bekarlar için yapıyorlar. Onların kirası da neredeyse satış fiyatı gibi oluyor. Sen de haklısın yani."

"Öyleyim değil mi? Kendimi kötü hissetmeyeyim. Hem zaten ben bu daireyi kötü emellerime alet etmeyeceğim ki. Erkek falan atmayacağım eve!"

"Erkek var da sen mi atmıyorsun?"

"Bu arada yeni bir müşteri geldi. Bilin bakalım kim?"

Kızların merakla sorularına gülümseyerek baktıktan sonra müşterinin adını verdi.

"Şu gözde bekar ha? Şanslısın."

"Size bir şey daha söyleyeyim o zaman. Adam gerçekten itici. Tahmin edemeyeceğiniz kadar ukala ve sevimsiz. Acaba para bol olunca mı böyle oluyorlar? Her şeyin sahibi gibi tavırlar falan. Ben dahil gözünün gördüğü dört personelime satın alacakmış gibi baktı."

"Ne çirkin bir tavır."

"Korkunç. Sonra Yonca niye kimse ile çıkmıyor? Nasıl çıkayım?"

"Doğru biri illaki çıkar karşına."

"Umarım çıkar." Sonra aklına geleni Melike ile paylaştı. "Sana emlakçının kartını vereceğim. Söylemiştim, elinde çok güzel 4+1 daire varmış. Salonu hem sekreter hem bekleme odası gibi kullanabileceğiniz bir yermiş. Beğenmezlerse başka yerlere de bakarız, dedi. Buralarda böyle yerler hızlı kiralanıyormuş. Geciktirmeden ara bence."

"Süper haber. Ararım. Bakalım onun kirası da böyle güzel mi olacak?"

"Dört kişi bölüşeceğiniz için çok sorun olmaz. Yine de fahiş fiyat olmayacağını umuyorum."

Gizem merakla sordu, "Sen Tolga ile birlikte çalışabilecek misin? Geçmişiniz sorun olursa ne olacak?

"Geçmişimiz önemli değildi ki. Çok kısa süre çıkmıştık. Sonra arkadaş olduk, öyle de kaldık. Ben evlendim, o nişanlandı. Sonra ikimiz de ayrıldık ama bir araya gelmeyi düşünmedik. Sorun olmaz bence."

"Umarım haklı çıkarsın. Bir pürüz yaşarsan sakın sen ayrılma ortaklıktan. Bırak o gitsin."

"Neden öyle dedin?

"Erkek ceketini alır çıkar!"

"Klişeeeee"

"Evettttttt"

Kızlarla geç saatlere kadar oturup konuştular. Misafir yatak odasında biraz daha konuşup sonunda uykuya yenik düştüler.

*****


"Saat on da emlakçı ile buluşacağız. Sonra benim on ikide kızlarla buluşmam lazım. Abimin düğünü için alışverişe çıkacağız."

"Daha almadın mı elbiseni?"

"Bir elbise almıştım. Ama içime hiç sinmedi. Yeşim, sen de bize katılsana. Sen de almadıysan ya da ayarlamadıysan aradan çıkar elbise işi."

"İyi olurdu ama bugün doktor randevum var."

"Hasta mısın?"

"Hayır, rutin kontrol."

"Tamam, o halde yarın onda görüşüyoruz."

"Tolga getirecek beni. Aslı gelemezse görüntülü arayacağız."

"Sorun olmaz. Belki beğenmeyiz, aramaya gerek kalmaz. Gerçi elinde iki üç yer varmış."

"Umarım hemen buluruz istediğimiz gibi bir büro."

"Bulalım, yerleşelim ve yeni hayata başlayalım."

"Evet, yepyeni bir hayat var önümüzde." Yeşim'in ses tonu şüphelendirmişti ama üstünde durmadı. Yüzünde hoş bir ifade olan arkadaşına sevgiyle gülümsedi.


***** 


Melike verilen adrese geldiğinde Tolga'nın tek geldiğini görüp şaşırdı. "Yeşim nerede?"

"Kendini iyi hissetmiyormuş, siz gezin dedi. Aslı da gelemiyor."

"Aslı bana da mesaj atmış. Unutmuş bugünkü seyahati. Neyse, nesi var Yeşim'in? Öğleden sonra doktor kontrolüm var demişti. Önemli bir şey mi?" Melike, Yeşim'in kendisini Tolga ile baş başa bırakmak için yalan söyleyeceğini düşünmüyordu. Aksine arada atıştıkları için yanlarında olup kavga etmelerini önlemeye çalışırdı. Demek ki gerçekten hastaydı.

"Sanmıyorum. Halsizim dedi. Öğreniriz sonra. Hadi biz emlakçıyı bekletmeyelim."

Emlakçı ile ilk girdikleri daire daha önce bahsedilen yerdi ve ikisi de hem odaların genişliğini hem de konumunu beğenmişti. Bekleme odası caddeye bakıyordu. Büro olarak kullanılacak odalardın bir tanesi caddeye bakarken kalan üçü güzel bir bahçeye bakıyordu. Giriş katı olduğu için ağaçlar ve çiçekleri rahatlıkla izleyebilecekleri odalara bayılmışlardı.

"Ben Aslı'yı arıyorum."

"Ben de Yeşim'i."

Odaları ayrı ayrı gezip görüntüleri aktardıktan sonra diğer daireyi de görelim dediler. Ellerinde alternatif olsun deseler de ilkinin yerini tutamayacağını görüp kontrat imzalamaya karar verdiler. Yine arkadaşlarını arayıp son durumu bildirdiler. Yeşim doktorda olduğunu söyleyip kısa konuşmuştu. Aslı ise kira bedelini, odaları nasıl bölüşeceklerini falan sormuştu.

"Herkes aynı odayı isterse kura çekeriz."

"Bak bu olur. Ne zaman gideceğiz işleri belirlemek ölçü almak için?"

"Hafta içi hepimize uyan bir saat belirleriz. Biz anahtarı aldık. Tolga çilingir çağırıp yeni kilit taktırıyor. Yedekleriyle beraber on tane anahtar yaptıracak. Benim kızlarla buluşmam lazım. Sonra ondan alırız anahtarlarımızı."

"Tamam, konuşuruz. Teşekkürler Melike. İkinize zahmet verdik. Çok önceden ayarlanmış bir seyahat olmasa yanınızda olurdum biliyorsun."

"Elbette canım, sorun değil. Eskiden olsa anca anlatırdım sana ama artık teknoloji ilerledi."

"Haklısın, seninle birlikte gezdim odaları."

"Banyoya bayıldım ben. Benim evdeki bu kadar güzel değil. Arada duşumu burada alırım. Masaj falan yapıyor."

"Emin ol aynı şeyi düşündüm. Hepimize hayırlı olsun. Beni bekliyorlar, konuşuruz yine."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra Tolga'ya döndü. "Yeşim ile konuştun mu?"

"Hayır, telefonu sessizde sanırım. Açılmadı."

"Doktorun yanındadır o zaman. Tamam, sen çilingiri bekliyorsun, ben de beni bekleyenlere koşuyorum. Düğüne geliyorsun değil mi?"

"Geliyorum."

"Davetiye çift kişilik. Bilgin olsun."

"Bunu öğrendiğime sevindim."

Sevinmiş... Demek ki tek gelmeyecekti. Melike içinde uyanan kıskançlığa şaşırarak kendini toparladı. "Görüşürüz." Arabasına bindiğinde halen aklında aynı konu vardı. Kiminle gelecekti?


*****

Yonca ve Gizem ile her zamanki kafede oturmuş kahvelerini içiyor, bir yandan da aldıkları hakkında konuşuyorlardı. Asla iş bir elbise ile bitmiyordu. Hele ki topuklu ayakkabı saplantılı üç kadının bir arada alışverişinde kesinlikle bitmiyordu. Aldıkları ayakkabıları yeniden deneyip beğeni ile bakıyorlar, kutuya koymaya kıyamazmış gibi ellerinde çevirip duruyorlardı.

"Harika. Kesinlikle üçü de harika."

"Bence altısı da harika. Diğerlerini gücendirmeyelim."

"İnanamıyorum, ikişer çift aldık değil mi? Sonra kredi kartı borçları niye bitmiyor diye dert yanıyoruz."

"Sigara içiyor musun?"

"Hayır, içmiyorum biliyorsun."

"İşte o ayakkabıya verdiğin parayı birileri sigaraya verip dumanını üflüyor. Sen yıllarca keyifle giyeceksin."

"Böyle düşününce çok mantıklı geldi. Yine de koyacak yer sorunu oluşuyor farkında mısınız? Eskileri de her yere veremezsin ki. İhtiyaç sahibi insanların yüksek topuklu ayakkabıyı giyecek yeri yok."

"Ben artık ikinci elde satmaya karar verdim eskilerimi. Hem yer açılır hem de gerçekten giyecek kişiler daha uygun fiyata alır."

"Gizem, bu harika fikir. Ben de yapayım. Hatta kıyafetleri falan da satmalıyım. Gelen para ile yeni ayakkabı alırım."

"Süper bir düşünce. Biz adam olmayız..."

"Çünkü biz ayakkabı sevdalısı kadınlarız."

Kahvelerini içerken bir yandan da gülüyorlardı.

***** 

Hafta içi hiçbiri müsait olup saati denk getiremeyince cumartesi sabahı gelebilmişlerdi yeni bürolarına. Yeşim elinde yiyecek olduğu belli olan bir poşet taşırken Tolga da dört tane katlanır sandalye taşıyordu.

"İlk mobilyalarımızı almışsınız sanırım." Aslı gülerken bir yandan da yardım etmek için sandalyelerden birine uzanmıştı.

"Geç dalganı. Yorulunca yere mi oturacaktın?" Yonca elindeki meşrubat poşetini Melike'ye uzatırken yanıtlamıştı Aslı'yı.

"Haklısın hiç düşünmemiştim. İyi akıl ettiniz."

"Ben etmedim, Tolga düşündü."

"O hep düşüncelidir." dedi Melike ağzının içinde. Duymadılar ya da duymazdan geldiler. Melike de o an boş bulunduğu için kendine kızdı. Hemen kendi hazırlıklarını sıraladı. "Metre ve not defterleri bende. Bu arada birkaç tabelacı telefonu edindim ve fiyat aldım. Model olarak özel bir şey yok ama seçenek yolladı hepsi. Tabletteler. Ona da karar verelim. Bir de gerçekten mobilya işini her odaya aynı eşyalar olarak mı, herkes kendi zevkine göre mi döşeyeceğiz kararlaştıralım."

"Eniştemin bir arkadaşı büro mobilyası satışı yapıyor. Maliyetine verebilirmiş bize. Ama reklamımı yapmalılar diyormuş." Aslı bu konuda diğerlerine göre daha geniş çevreye sahipti. Eniştesi bir dönem mobilya mağazası işletmişti.

Tolga yanıtladı. "Fiyatlarına bakalım. Maliyet dediği başka yerlerden pahalı olabilir. Ucuz ise zaten her yere tabelasını bile asarız."

Bürodan içeri girerken hepsinin yüzünde geleceğe dair umutlarının, beklentilerinin huzurlu ifadesi vardı.

Kapıyı tek erkek olduğu için Tolga açtı. En son Yeşim girdi kapıdan.

"Kimse dağılmasın bir duyurum var." dedi Yeşim kapıyı kapatırken.

"Ne oldu?"

"Ne duyurusu?"

Kızlar merakla sorarken Tolga gülümsüyordu.

"Duyurum şu, Tolgaaaaaa..........."

"Eeee ne olmuş Tolga'ya?" Aslı merakla devamını bekliyordu cümlenin. Melike, evleneceği bilgisini alacağını düşünerek sessizleşti.

Yeşim gülümseyerek devam etti. "Tolgaaaa....... dayı olacak!"

İki kızın anlaması ile mutlulukla çığlık atması bir oldu. Yeşim'e sarılıp öpen kızlar "Biz de teyze oluyoruz o zaman." diye kendilerini de olaya kattı.

*****


Kısa süre içinde tüm hazırlıklar tamamlanmış, daha önce avukatlık bürosunda çalışmış bir de sekreter bulmuşlardı. Sekreterlerin mülakatını Yeşim yapmış, sonunda Suzan'da karar kılmış, arkadaşlarına da görüşmeyi aktardıktan sonra işe başlaması için çağırmıştı.

Açılış için herkesin ailesi ve arkadaşları davet edildi. Bulundukları binanın sakinlerine de davetiye dağıtıldı. Sabahtan başlayan telaş yakın arkadaşların gece yarısında ayrılmasına kadar sürdü. Artık her şey müvekkillerin gelmesine kalmıştı.

Melike ile Tolga arka taraftaki iki odayı istemişlerdi. Yeşim ile Aslı ön oda için kura çekmiş Yeşim kazanmıştı. Odalar arasında ses yalıtımı olmadığı için bazı konuşmalar hele de kapılar açıksa çok net duyuluyordu. Tolga kapısını kapatmayı sevmeyenlerdendi. Müvekkilleri geldiği zaman kapatıyordu sadece. O öyle davranınca Melike de aynısını yapmaya başlamıştı.

Günler geçtikçe müşterileri artmış, herkes büro ile adliye binaları arasında koşturmaya başlamıştı. Bazen birbirlerini görmeden günler geçiriyorlar, sonra bir anda hepsi büroda buluşabiliyordu. Bu süreçte Melike, Tolga'nın yan odada olmasına alışmıştı. Arada masalarından birbirleri ile konuşmaya bile başlamışlardı. Alışıp bunu müvekkiller varken de yapmaktan çekinerek son vermeye karar vermişlerdi.

Suzan işine alışmıştı. Arada baygın gözlerle Tolga'yı süzerken yakalasalar da işini iyi yaptığı sürece kimse onun platonik aşkına karışmıyordu.

"Tamam, on dakika içinde çıkıyorum. Görüşürüz."

Tolga bir hafta içinde ikinci kez kimseye özellikle Yeşim'e bir şey söylemeden bürodan çıkıyordu. Melike her ikisinde de çıkmadan önce yaptığı telefon konuşmalarını duymuştu. Tek taraflı dinliyor, sadece geleceğini söylüyor ve hışımla gidiyordu. Hayatında neler olduğunu bilmediği için aklı karışıyordu. Çok sık Tolga'yı düşünürken yakalıyordu kendisini.

*****

"Çok belalı bir iş gibi duruyor." Aslı, yeni dosyası üzerinde çalışan Melike'nin yanına elinde iki fincan kahve ile gelmişti.

"Gerçekten öyle. Uzun zamandır cinayet davasına bakmamıştım. Biraz uğraştıracak gibi."

"Katil belli değil mi?"

"Hayır. Birden çok zanlı var ve hepsi birbirinin katil olduğunu söylüyor. Benim müvekkilim olan ısrarla kendisinin orada bile olmadığını belirtiyor. Diğerleri ise orada olduğunu hatta onun öldürdüğünü söylüyor. Tuhaf işler dönüyor. Bakalım ne olacak?"

"Anladım. Benim böyle dertlerim hiç yok."

"Senin de işin parasız insanlarla. Çoğu gerçekten zorda olan insanlardan para istemek zor değil mi? Nasıl derdim yok dersin. Eminim bir sürü borçlu ile dertleniyorsundur."

"Beni biliyorsun, duygusallığımı engelleyemiyorum. Elimden gelse bazılarının borçlarını öder, kapatırım dosyalarını ama hangi birine yetişeyim."

"İkimiz de yanlış branş seçmişiz. Bak Yeşim ile Tolga boşanmalara bakıyorlar, eve dert götürmüyorlar."

"Duymamış olayım." Yeşim de kahvesini alıp gelmişti odaya. "Boşanmaların çok azı beynimizde eve gelmez. Çocuk varsa, aldatma, darp varsa onlarla yatıp kalkıyoruz ne yazık ki."

"Ve biz bu kıyaslamayı belki yüzüncü kez yapsak da aynı şeyi söylemekten vazgeçmiyoruz. Biz işimizi seviyoruz."


***** 

Düğün günü nihayet gelip çatmıştı. O güne kadar Tolga tek gelip gelmeyeceği hakkında net bir bilgi vermediği için Melike tedirgindi. Uzun zamandır hayatında biri olmadığı için kendisi tek gidecek, ailesi ve arkadaşları ile vakit geçirecekti. Düğünleri hep sevmişti.

Sabah erken saatte başlayan hazırlıklar, koşturma salona ulaştıklarında farklı bir koşturmaya dönüştü. Görümce olarak kimseyi kendine güldürmeye niyeti yoktu. Tepede sıkıca toplanmış, uçları hafif dalga ile hareketlendirilmiş at kuyruğu saçı da düz, yere kadar olan tuvaleti de abartıdan uzaktı. Tabii elbisenin sırt kısmında içinde çamaşır olmadığını ispatlayan dekolteyi saymazsa. Kızlar abartısız bir açıklık olduğunda ısrar ettikleri için almıştı bu elbiseyi. Bir de rengine bayılmıştı. Eteklerindeki koyu yeşilden üst bedendeki su yeşiline dönüşü muhteşemdi.

Konukları ağırlarken arada arkadaşlarının yanına kaçıyor, nefeslenip geri dönüyordu. Protokol işleri hep sıkıcıydı. Üstelik bir süre peşinde koşmuş olan abisinin arkadaşını yanında iki erkekle görünce canı daha çok sıkılmıştı. Soğuk sayılacak bir tavırla karşılayıp masalarını söyledikten sonra kendi arkadaşlarının geldiğini gördü. Aslı ve Yeşim'e sıkı sıkı sarıldıktan sonra Tolga ile tokalaştı. Yeşim, eşinin bir saate kadar geleceğini söylemişti. Tolga tek gelmişti.

Nihayet sıra dansa geldiğinde önce Oytun ile sonra da kuzenleri ile dans etti. Tolga masada oturuyor, tabağındakileri didikliyordu. Melike neden onun hareketlerini takip ettiğini düşünüp kendine sinirlendi. Tolga ile ilgilenmesini gerektiren bir durum yoktu. Müzik bitince kavalyesine teşekkür edip masasına yöneldi. Tam oturacakken abisinin arkadaşı olan İsa elini uzattı. "Benimle dans eder misin?"

"Çok yorgunum, teşekkür ederim."

"Sadece bir dans. Üstelik son yaptıklarından daha yavaş bir müzik çalıyor, bak."

Haklıydı ve uzatması herkesin dikkatini çekecekti. Yeniden piste döndüğünde arada ciddi mesafe bırakarak kavalyesine tutundu.

"Ben adam yemem. Ne bu uzaklık?"

"Gayet iyi bir uzaklık."

"Neler yapıyorsun görüşmeyeli?"

"Çalışıyorum." Sonra yanıtının kaba kaçmaması için ekledi. "Sen neler yapıyorsun?"

"Çalışıyorum. Abin anlatmıyor mu?"

"Ne anlatacak?"

"Yakında terfi alacağım. Hatta aldım ama açıklanmasını bekliyorum." Melike, ben bu çocukla niye devam edememiştim diye düşünmesine gerek olmayacak kadar net hatırlamıştı çıktıkları zaman neler konuştuklarını. İş... iş... iş... İsa işten başka konularda konuşmaktan hoşlanmayan ya da beceremeyen biriydi.

"Kutlarım. Ne güzel, daha çok iş, hep iş."

"Anlamadım?"

"Sorun değil, ben anladım. Artık oturalım mı? Ayaklarım gerçekten ağrıdı da."

"Daha müzik bitmedi."

"Benim için bitti. Biraz dinlenmem lazım. Sen de iş arkadaşlarının yanına gidebilirsin. Eminim çok önemli iş konuşmalarınız vardır."

"Haklısın, yeni stratejilerimizi konuşuyorduk. Devam edeyim. Başarılı olmam lazım. Melike... Sonra bir ara görüşelim mi? Yemek falan..."

"Hayır sağ ol, erkek arkadaşım başkaları ile buluşmamı hoş karşılamaz."

"Erkek arkadaşın mı var? Nerede, kim?" Etrafına bakınıyordu merakla. Melike gülmemek için zor tuttu kendini.

"Burada değil. Yurt dışında olduğu için gelemedi düğüne." Yalan üstüne yalan söylüyordu ama bu gereksiz tipten en hızlı kurtulma yolu buydu.

"Öyle mi? Ne iş yapıyor?"

"Yatırım uzmanı. Paraya para demiyor. Dolar diyor, euro diyor, sterlin diyor...hatta coin diyor. Öyle işte. Hadi iyi eğlenceler sana."

İsa, masasına doğru ilerlerken arkasında hafif bir gülme sesi duyan Melike dönüp baktı.

"Seni kurtarmaya geliyordum ama baktım şu dolar, euro diyen sayesinde kurtuldun. Sahi kim o? Biz niye hiç duymadık."

"On saniye önce hayatıma girdiği içindir. Tolga, bir insan bundan daha sıkıcı olamaz. Resmen ruhum daraldı."

"Fark ettim." Etmişti. Çünkü tüm dans ettiklerini izlemiş, incelemişti. Hepsinin zararsız olduğuna karar vermişti ama bu son kavalye, Melike'nin tavrını anlamadığı için rahatsız etmişti. Sonra asıl rahatsız olanın Melike olduğunu anlamış kurtarmaya karar vermişti. Niye kurtarmak istediğine dair içindeki karmaşayı değerlendirmeye, nedenler bulmaya hiç niyeti yoktu.

"Çok güzel bir düğün. Hareketlenmek üzere salon. Sever misin oynak müzikleri?"

"Sen benim düğün, parti halimi hiç görmedin değil mi?"

"Hayır, görmedim."

"O zaman az sonra göreceklerinden sonra hakkımda yeni fikirler edineceğinden emin ol. Kim bu deli, diyebilirsin."

"Ciddi misin? Seni hiç öyle düşünmemiştim."

Nasıl düşünmüştü acaba? Soramayacağı için aynı konuda konuşmaya devam etti. "Oynamayı, dans etmeyi çok severim. Şey..."

"Söyle."

Niye öyle bir şey söyleyecek gibi başlamış ve merakını uyandırmıştı ki. Asıl söyleyeceğini yutup, "Çizgimin dışına çıktığımı yarın unutman lazım. Dalga geçmek yok. Tamam mı?"

"Tamam ama sanki...neyse tamam, tamam." Başka bir şey söyleyeceğinden emindi. Ne olduğunu merak edip duracaktı.

Bir dönem oryantal kursuna gittiğini ve dansöz kıyafetlerine dünya para verdiğini asla anlatmayacaktı.

"Biraz oturmam lazım. Sen de otursana. İsa'ya ayaklarım ağrıdı diye yalan söyledim. Bari bu kısmını kurtarayım."

"Kim o?"

"Abimin iş yerinden arkadaşı. Abimden önce terfi etmek için kendini paralıyordu. Geçen sene abim müdür olunca çıldırdı. Aslında iyi biri ama hayatı işten ibaret. Sıkıcılığı da bu yüzden."

"Anladım. Boş ver onu. Hem unutma sen de bir dönem gördüğün her sayıyı hemen yasalarla yorumluyordun. Sana o zamanlar deli diyorduk."

"O dönemlerde aslında ders çalışıyordum. Ezber yapıyordum. Yıllarca atamadım o alışkanlığı. Bak unutmuştum, yine her sayıyı yasayla açıklamaya başlayacağım."

"Sorun yok, yine deli deriz."
"Hiç de deli değilim. Bazen iş takıntılı olabiliyorum ama hangimiz değiliz ki?"

"İsa'nın kabahati ne o zaman?"

"O başka bir seviye. Aman kalsın. Hakikaten o kadar iş saplantılı olmamalı kimse."

"Yengenle aran nasıl? Görümce oldun değil mi? Yapıyor musun görümcelik?"

"Yengeme bayılıyorum. Yenge demiyorum tabii ama görümcelik de yapmıyorum. Ben kimseye karışmayayım, kimse de bana karışmasın? Nasıl düstur?"

"Uygulayabildiğin sürece çok iyi."

"Arada annemde işe yaramıyor ama kalan çevrem ile başardım sayılır."

"Hayat kısa ve kimsenin yönlendirmesi ile harcanmayacak kadar değerli. Çok haklısın."

"Karnın doydu mu? Ordövr tabağından sonra gelenleri hep soğuk yemem gerekti. Zeytinyağlı akşamı gibi."

"Yemekler güzeldi. Başta acıkmamıştım ama sonra hepsini yedim." Tolga içinin rahatladıkça iştahının açıldığını söylemedi. Yıllar öncesine dönemeyeceklerine göre, yeni bir başlangıç yapmak için ikisinin da hayatının uygun bir dönemi olmasını umuyordu. Melike her zaman aklında da kalbinde de yerini korumuştu.

Tek sorun onun bunu hiç bilmemesiydi.

"Ya gel ya da izle."

"İzleyeceğim."

Melike ve kız arkadaşları kendini sahneye atmıştı. Oyun havaları çalıyordu. Herkes az önceki soğuk havalarından sıyrılmış bilindik Türk düğününe dönmüş gecede çılgınca eğleniyordu. Tolga ağzı açık izliyordu Melike ve arkadaşlarını. Biraz sonra Yeşim ile Aslı da onlara katılmıştı. Bunlar böyle kıvırmayı nerede öğrenmişti? Dünyadan kopmuş gibi birbirlerine bakıp gülerek, kahkaha atarak müziğe uyumlu hareket ettikçe çevreleri açılmış, beş genç kadının etrafında halka oluşmuştu. Onlar ise bunun farkında olmadan oynamaya birbirlerine nispet yapar gibi hareketlerle bir sonraki figüre geçmeye devam ediyorlardı.

En sonunda gelinle damat da onlara katılınca sesler daha da yükseldi, ıslıklar kulakları çınlattı.

Kızlar nihayet yorulup müzik de kısa bir ara verince alkış kıyamet masalarına dağıldılar. Tolga o arada kendi masasına geçmişti. Melike de Yeşim ile Aslı'ya katılmış yanlarına gelmişti. Yeşim'in eşi yorgun olduğu belli bir yüz ifadesi ile oturuyor, karısının oyununu ne kadar beğendiğini söylüyordu.

Tolga, Melike'ye eğilip "Bu şovu asla unutmayacağım." dedi.

"Sakın bunu bana karşı kullanmaya kalkma, seni dava ederim."

"Hâkime nasıl dans ettiğini anlatırım, davayı ben kazanırım."

"Vayyyyy, demek hâkimin bir dans ile ikna olacağını sanıyorsun. Bunu hâkime söylerim, ben kazanırım."

"Siz iş mi konuşuyorsunuz? Ne hâkimi ne davası? Düğündeyiz, eğlenin biraz."

Aslı, ne konuştuklarını anlamamış, müdahale etmişti ama ikisinin birbirine bakıp kahkaha ile gülmesi onu da güldürdü. "Yanlış anladım değil mi? Atladım hemen konuya. Aman neyse, ben tuvalete gidiyorum. Gelen var mı?"

"Neden tek gitmiyorsunuz da illa biri var mı diye soruyorsunuz?"

"Çünkü genelde sıra olur ve beklerken iki çift laf edip birilerini çekiştiririz. Ayrıca o an tuvalette olanları süzer, kim ne giymiş ne takmış yakından görürüz. Ayrıca birinde olmayan makyaj malzemesi diğerinde olabilir. Biz sağlıklı insanlarız arada onları da paylaşırız."

"Anladım. Hep merak etmiştim. Üstünüze bir şeyler giyin. Burası sıcak ama salondan çıkınca buz gibi hava çarpıyor insana. Üstleriniz ince, üşütmeyin."

"Peki anneciğim, giyeriz anneciğim."

Salondan çıkar çıkmaz Aslı ve Yeşim önünü kesip durdu.

"Tolga ile aranızda ne var?" Yeşim sorusunu bitirmemişti ki Gizem ile Yonca da onlara katıldı.

"Evet Melike Hanım, biz de merak ediyoruz. Neler oluyor?"

"Bir şey olduğu yok. İsa...şu dans ettiğim uzun boylu, sıkıcı tipten kurtarmaya geldi. Sonra biraz konuştuk, oryantal dansla ilgili de şakalaştık. Hepsi bu."

Hepsi bir ağızdan, "Hayır, hepsi bu değil, detay ver, neler oluyor, siz zaten çıkmıştınız, yeniden mi başladınız?" diye aralıksız sorularını sıraladılar.

"Hayır ya, yanlış anlıyorsunuz. Tolga ile ben bitirdik o işi. Arkadaş ve ortağız. Bunu da en iyi Yeşim bilir. Sonuçta onlar kardeş."

"Ben bir şey bilmiyorum. Senin hakkında iş haricinde konuşmaz. Ama bu bir şey olmadığı anlamı taşımaz. Sadece elimizde delil yok."

"Bakın, gerçekten tuvalete gitmem lazım. Ya hepiniz oraya gelin ya da burada bizim hakkımızda konuşmaya devam edin. Ben altıma yapmak istemiyorum." Konunun böyle kapanmayacağını biliyordu. Üstelik onlardan daha çok kendi merak ediyordu. Arkadaşları böyle sorguya çektiğine göre dışarıdan bakanların şüpheleneceği bir şeyler olmalıydı.

Gece yarısı olup salon boşalmaya başladığında İsa yanına gelip bir kez daha şansını denemek istemişti. "Bir ara arkadaşça yemek yiyelim. Sevgilinin kızmayacağından eminim."

"Olur, üçümüz buluşuruz. Ararsın." dediğinde aranmayacağından emin olmuştu. Neden bazı insanlar "Hayır" dendiğinde bunu kabullenmekte zorluk çekiyordu?

"Pazartesi görüşürüz." diyen Tolga İsa'nın arkasından pis pis bakıyordu. "Tamam, benim o sabah davam var. Öğlen büroda olurum. İyi bakın kendinize, dikkatli gidin. Araba kullanmayacaksınız değil mi?"

"Hayır, alkollü ve yorgunuz, taksi ile gidiyoruz."

"Süpersiniz, aklım sizde kalmayacak."

Sonraki grup eski arkadaşları idi. Gizem ve Yonca sıkı sıkı sarılıp muhteşem bir düğün olduğunu, çok eğlendiklerini söylediler ve öpüp vedalaştılar.

Ertesi gün mutlaka bir şekilde buluşacaklarını biliyordu. Tolga konusunu kapatmayacaklarını da!


***** 

"Anlat."

"Ne anlatayım?"

"Tolga ile neydi o muhabbet falan? Anlat işte."

"Gerçekten bir şey yok. İsa...şu abimin şirketindeki uyuzdan kurtarmaya geldi. Yalanımı yakaladı. Nedenini söyleyince tamam dedi. Sonra da bildiğiniz havadan sudan konuşma. Özel bir şey yok."

"Özel bir şey olsun mu istiyorsun?"

"Evet. Hayır. Bilmiyorum." Yine boş bulunmuştu. Bir avukata yakışmayacak hatalar yapıyordu.

"Böyle yanıt olmaz. Ya istersin ya istemezsin. Bilmiyorum hiç denmez. Biliyorsundur."

"Beni benden iyi tanıyorsunuz yani?"

"Hayır, seni senin kadar tanıyoruz. O zaman da Tolga'dan ayrılmak çok üzmüştü seni. Yıllarca aklının bir köşesinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Çevresinde çok kadın var diye bıraktın adamı. Benimle birlikteyken başkaları ile konuşuyor diyecek kadar kıskançtın."

"Evet, bir bizden kıskanmazdın. Bu ayrılık nedeni olmaz dediğimizde, bilmiyorsunuz, aralıksız birileri ya arıyor ya dibinde bitiyor, büyük olay çıkartmadan ayrılmam lazım dedin durdun. Ne değişti?"

"İşte doğru soru bu. Yanıtı net. Hiçbir şey!"

"Halen öyle çok kadın mı var etrafında?"

"Çok diyemem ama yine birileri var. Nişanı attığından beri Yeşim belli biri yok diyor fakat onun da bilmediği bir şeyler var. İki kez birisi ile konuşup koşar gibi bürodan çıktığına şahit oldum. Bu benim yanımda olan. Görmediğim zaman neler oluyor hiç bilmiyorum. Hayatında biri olmalı. Yeşim bile bilmiyor ama bence sakladığı biri var."

"Ve bu seni üzmüş. Eh bu da bir şeydir. Boşandığından beri ruh gibisin."

"Arada birileri oldu. Sadece zaman, mekân ve duygu ortaklığı kuramadık."

"Zorlama ile olmadığı içindir. E tamam, noktayı koyalım. Tolga halen Melike'nin aklında. Ama Melike Tolga'nın aklında değil. En azından eldeki veriler bunlar. Hadi karnımızı doyuralım. Kahvaltı bile yapmadık. Akşam ne çok yemişiz. Yeni yeni acıkıyorum."

"Ben de aynı durumdayım. Güzel bir menemene hayır diyen var mı?"

"Deli misin, bayılırız, biliyorsun."

"Hadi mutfağa o zaman."


***** 

Üçüncü kez aynı şey olunca Melike iyice emin oldu. Yine telefon geldi ve Tolga işim var toplantıyı iptal et dediği Suzan'dan başka kimseye bir şey söylemeden bürodan çıktı. İki saat sonra döndüğünde yorgun ve üzgündü. Yeşim, neyi olduğunu sorduğunda müvekkille görüştüğünü, uzun ve yorucu olduğunu söylemekle yetindi. Ya sevgilisiyle kavga etmişti ya da gerçekten bu kez farklıydı.

Tolga kendi sırları içinde yaşarken Melike de arkadaşlarının değişen aşk hayatlarını takipte zorlanıyordu. Aklı karışmıştı. Onların hayatlarındaki değişimlere mutlu olurken farkında olmadan kendi yalnızlığına üzülüyordu.

Yalnızlığını giderecek kişinin Tolga olamayacağını anlamıştı. Tolga gün geçtikçe içine kapanıyor, mutlu halinden uzaklaşıyor ve sık sık dışarı çıkıyordu. Yeşim ile Aslı onun hakkında konuşurken Melike sadece ikisini dinliyor, konuya ortak olmuyordu. İki arkadaşı da mutsuzluğunun son sevgilisine ya da ondan ayrılmış olmasına yoruyordu. Kimse soracak cesareti gösteremiyordu.

Tüm bu karmaşa içinde sekreterin kendilerini dinlediğini ve ayrılık ihtimalinden sonra keyiflendiğini fark etmemişti.

Suzan, avukat sekreterliği konusunda gerçekten başarılıydı. Çok göze batmayacak ama asla silik olmayacak şekilde giyiniyor, kendine bakıyordu. Para kazanmaya başladıkça kıyafetlerinin kalitesini de artırmıştı. Düğüne gelemediği için o günden beri Melike'ye karşı soğuktu. Davet etmişti ama sanki Melike'nin kabahatiymiş gibi o gün başka bir düğünde olması gerektiğini söylemiş, yanlış gün, demiş, surat asmaya başlamıştı. Üstünde durmayan Melike böyle devam ederse bir kenara çekip konuşmaya karar vermişti.

Büroyu açmalarının üstünden iki ay geçmiş, Yeşim'in hamileliği dördüncü ayına girmişti. Bu süreçte değişen tek kişi Tolga değildi. Melike hiç umulmadık şekilde kızlarla gittiği kafede Burak ile tanışmıştı. Genç adamın kibar ve seviyesini bozmayan tavrı Gizem ile Yonca'nın da hoşuna gitmişti. Yemek davetini üçüne birden yapması ve ısrarcı olması da puanını artırmıştı. İlk yemekten sonra Burak ile Melike birkaç kez baş başa yemeğe, konsere, tiyatroya gitmişti.

Melike hayatında bir erkek olmasından memnundu ama bir şeylerin de noksanlığının farkındaydı.


***** 

Tolga ile Melike binanın girişinde karşılaştılar. Günaydın dedikten sonra ikisi de asansöre kadar sessizce yürüdü. Yeni haftaya başlarken ikisinin de önündeki yoğun günü düşündüğü belliydi.

"Bir."

"Anayasa 1. maddesi, Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

"Gerçekten başladın mı yine?"

"Senin yüzünden. Ne güzel bırakmıştım. Yeniden ilk aklıma gelen maddeleri sayar oldum."

"Otuz yedi."

"TCK 37/1 Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. Tamam ya yapma şunu. Akşama kadar her rakamı aklıma ilk gelen kanun maddesi ile örtüştürüyorum."

"Tamam sustum. Çok sessiz gözüküyordun, aklını neye taktıysan dağılsın diye yaptım."

"Senin de benden farkın yok. Şu aralar zayıfladın da. Spora falan mı başladın?"

"Bırakmadım ki başlayayım. Biraz az yiyorum galiba. Dikkat ederim."

"Geldik."

Kapıdan girdikleri an Suzan ikisine de ters bir bakış attı. Birlikte büroya girmelerinden hoşlanmadığını saklamaya bile gerek duymuyordu. Tolga günaydın diye ağzının içinde mırıldanıp odasına doğru giderken Suzan Melike'yi durdurdu. Her odanın rahatça duyacağı bir sesle "Burak Bey aradı. Bu akşamki yemek planınızı yarım saat geçe alacakmış. Önemli bir görüşmesi varmış. Mutlaka beni beklesin, dedi." diyerek planlarından herkesi haberdar etti.

"Neden burayı aradı ki?"

"Cep telefonunuz kapalıymış. Yoğun bir gün olacakmış, arayamayabilirmiş."

"Anladım. Teşekkürler."

Odasına doğru yürürken Tolga'nın bir anlık durakladığını görmüştü. Sonra da bir şey olmamış gibi odasına girmişti.

Tolga odasına girerken duyduklarını hazmetmeye çabalıyordu. Ne zamandır? Ne kadar ciddiydi? Ona neydi ki. Zamanında kendisini terk etmişti. Yeniden bir şeylerin başlayacağı yoktu. Zaten şu an aklında en son aşk meşk işleri vardı. Başındaki ağrı ile uyuyor, uyanıyor bir türlü rahatlayamıyordu. Yeşim'in haberi vardır, bir ara ona sorarım laf arasında diye düşünerek odasına girdi ve pek alışkın olmadığı halde kapısını kapattı.

Melike odanın önünden geçerken kapının kapanmasına şahit oldu. Sanki yüzüne kapanmış gibi rahatsızlık hissetti. Kendi odasına girdiğinde o da kapısını kapattı. Bir süre sakinleşmek istiyordu. Suzan'ın tavrını ve ses tonunu da sevmemişti. Nedense ukala bir tavır sezmişti. Belki de ona öyle gelmişti. Üstünde durmadan o günkü işleri ile ilgili hazırlıklara başladı. Zorlu dava ürkütücü olmaya başlamıştı. Olaylar büyüyor, yeni belgeler ile zanlıların ifadeleri değişiyordu. Kendi müvekkilinin masumiyetinden o kadar da emin değildi artık. Gerçekleri söylediğinde ısrarcı olsa da içinde şüphe oluşmaya başlamıştı. Elbette suçluların bile savunulmaya hakkı vardı. O da işini yapacaktı.

Akşam yemek için tuvalete girip son bir kez makyajını ve saçını kontrol etti. Güzel bir akşam geçirmeyi umuyordu. Gün boyu Aslı ve Yeşim kendisini sıkıştırmış yemeğe kiminle gittiğini sormuştu. Çok ciddiye aldığı biri olmadığı için onlara daha önce bahsetmemişti. Şimdi ise kaçar yol yoktu. Kısaca ne kadar süredir görüştüklerini nasıl biri olduğunu anlattı. İlk tepki Yeşim'den geldi. "Yürümez bu iş."

"Bence de yürümez."

"Neden öyle diyorsunuz?"

"Adamı bize anlatacak kadar etkilenmemişsin. Zorla ağzından laf aldık ve tüm cümlelerin heyecandan yoksun. Sen sırf biri ile çıkmak için Burak ile çıkıyorsun. Burak'ı bırak."

"Kafiyeli oldu."

"Ben ciddiyim Melike. Boşa vakit kaybı. Ona da yazık ayrıca. Daha çok bağlanacak ama sen bir gün ondan uzaklaşacaksın. Hatta ayakkabısının rengini ya da saçının kesimini beğenmediğin gibi saçma bir sebeple. Seni biliyoruz."

"Haklı olduğunuz yanlar var ama ben onunla eğleniyorum. Konuşabiliyoruz. Zevklerimiz çok yakın."

"Aşk, sevgi, hoşlanma... ya da sadece vakit geçirme. Hangisi?"

"Vakit geçirme. Üzgünüm ama haklısınız, gerçekten ben onunla vakit geçiriyormuşum."

"Yonca ile Gizem biliyor mu?"

"Biliyorlar. Zaten ilk tanıştığımızda üçümüz bir aradaydık."

"Onlar ne diyor?"

"Hiçbir şey demiyor."

"Gördün mü onlar da anlamış."

"Haklısınız. Onlar şimdiye bir sürü şeyi konuşurdu. Hiç sormuyorlar. Ben anlatırsam dinliyorlar."

"Çünkü biz birbirimizi tanıyoruz. O kızları da tanıdık senin sayende. Senin hemen her şeyini bilen, hatta çoğu şeyine karışabilen arkadaşların hiç ses etmiyorsa bil ki ilişkinizde olmamış bir şeyler fark etmişler."

"Ama biz genelde olmamışı söyleriz. Hatta arada baskı yaptığımız bile olur."

"Farklı zamanlar farklı tavırlar. Şu an ben eminim Burak ile olmayacağını biliyorlar."

"Yol yakınken ne yapacağıma karar vermeliyim." Bu cümle bile içinde bir yerlerin rahatlamasına, nefesinin düzene girmesine neden olmuştu.

"Kesinlikle."

*****


Melike, sözleştikleri gibi yarım saat geç gitti yemeğe. Burak gelmemişti henüz. Onu beklerken etrafına bakınmaya başladı. İnsanlar ya sevdikleri ile ya da ailece gelmişti. Herkeste bir neşe, huzur ve heyecan vardı. Kendini tarttı. Güzel mekânda yemek yiyecek olmanın verdiği heyecandan başka bir şey hissetmiyordu. Burak'ı gördüğünde ne tepki vereceğini merak etti. Çok beklemedi, beş dakika sonra genç adamı kapıda gördü. Yakışıklı denecek kadar düzgün hatları olan, şık giyinen, güzel ortamlarda bulunmayı seven biriydi. Kültürleri yakın, zevkleri ortaktı. Ama kızlar haklıydı. Hiç heyecanlanmıyor, onu görmekten mutlu olmuyordu. Çünkü o başkasına aşıktı.

"Ayrıldın mı?"

"Neden ayrıldın?"

"Şaşırmış gibi yapmayın. İkiniz de ayrılacağımı biliyordunuz."

"Şaşırmadık. Sadece senin biraz daha uzatacağından korkuyorduk. Tahminimizden erken ayrıldın."

"Çünkü Yeşim bugün bana boşa vakit harcadığımı ve sizin de Burak ile olmayacağını anladığınızı söyledi."

"O nereden biliyormuş? Tarot mu bakıyor o da?"

"Yok o senin kaynananın özelliği, bu sadece sizi tanıyor. Tabii bir de beni."

"Haklı, ne diyelim. Hakikaten biteceğini biliyorduk. Ama son zamanlarda gördüğümüz en efendi, en düzgün erkeklerden biri olduğu için ayrılmanı da istemiyorduk. Tabii olmayınca olmuyor, bir yerde biter de dedik."

"Bazen çok gereksiz yerde hayatıma müdahale ederken bu kez susmayı tercih etmeniz bu yüzden yani?"

"Evet, tam da bu yüzden. Tabii..."

"Tabii ne?"

"Başka bir şey daha var."

"Neymiş o?"

"Senin aklın başka birinde."

"Hayır, kimsede değil aklım." Daha kendine itiraf edeli bir saat olmuştu, kızlara nasıl söyleyecekti? İnkar yolunu seçmesi bundandı.

"Emin misin? Tolga yok mu aklında?"

"Hayır, nereden çıkarttınız bunu?"

"Nereden mi? Mesela Burak ile çıkarken bile hemen her konuda Tolga ile ilgili bir şeyler anlatmandan olabilir mi? Sık sık büroyu terk etmesini, dönüşte ya da ertesi gün yüzünün şeklini kaç kez anlattığının farkında mısın?"

"Ama merak ediyorum. Yani başka bir nedeni yok. Kimseye bir şey söylemiyor, Yeşim bile bilmiyor. Ben de doğal olarak hayatındaki kadını, neden böyle olduğunu merak ediyorum."

"Kıskanıyorsun."

"Niye kıskanayım canım, kıskanmıyorum."

"Kıskanıyorsun. Çünkü sen onun aklını böyle karıştıramazken bir başkası bunu başarıyor. Onda olup sende olmayan ne var, merak ediyorsun."

"Sen ne zamandan beri bu kadar derin analizler yapar oldun?"

"Hepimiz aşka düşmüşken senin kusur kalmayacağını bilecek kadar tanıyorum seni."

"Ne yani, sizin ilişkilerinizi kıskanıp kendime sahte bir aşk mı yarattım?"

"Saçmalama. Sen bizden önce aşık olmuştun. Sadece bir süre bunu unuttun. Şimdi ona o kadar yakınsın ki doğal olarak tüm duyguların yine harekete geçti." Yonca arkadaşına sarılmış, konuşurken bir yandan da hafif hafif sallıyordu onu.

"Senin bu analizlerini ne yapacağız biz? Fakat bazı noktalarda haklı olabilirsin. Uzakken hiç takılmıyordum ne yaptığına. Yeşimle bir araya geldiğimizde de umursamıyordum anlattıklarını. Ama şimdi özellikle şu çıkıp gitmeleri aklımı çok bulandırıyor. Hep çapkın biri olmuştu fakat bu kez değişik. Mutsuz o."

"Belki bu kez gerçekten aşık oldu ve karşılık alamıyor. Bu da onu mutsuz ediyordur."

"Mümkün. Gerçi nişanlandığına göre ilk aşkı değil ama bu sarsmış olmalı."

"Eh aşk sandığımız şeylerin çoğunun anlık hoşlanmalar, hormonal tepkiler olduğunu hep söylerim. Önemli olan sevgidir. Sevdiğine aşık olmak da kolaydır." Yonca kendi durumunu düşünüp gülümsedi. Aşıktı.

"Haksızsın diyemeyeceğim."

"O senin Burak ile çıktığını biliyor mu?"

"Bu sabah öğrendi. Sekreterimiz Tolga'ya tutkun ve Aslı ile beni rakip olarak görüyor. Sabah sabah bağıra bağıra yemek randevusunun yarım saat ertelendiğini söyleyince Tolga da duydu, eminim. Hem... bunu duyduktan sonra odası boş olmasına rağmen kapıyı kapattı. Müşteri ile görüşmüyorsa kapatmaz kapısını. Tavır aldı diye düşündüm o sırada. Sonra mantıklı düşününce özel bir görüşme yapmak için de kapatmış olabileceğini kavradım."

"Telefonla konuştuğunu duydun mu peki?"

"Hayır, duymadım. Bu konuşmadığı anlamına gelmez ki. Kısık sesle konuşmuş olabilir."

"Haklısın. Neyse anlarsın yakında. Sekreter ne iş? Tolga'nın ona karşı tavrı nasıl?"

"Mesafesini koruyor. Kız hem güzel hem de akıllı. Tek zaafı Tolga sanırım. Çekip kenara konuşmak istesem de yüzgöz olmamak için yapmıyorum."

Gizem lafa girdi. "Boş ver, hiç girme o topa. Yarın Tolga ile çıkmaya başlarsın, beni uzaklaştırmak için konuşmuş der. Ne gerek var, kendi anlasın."

"Niye çıkayım ben Tolga ile? Yok öyle bir şey."

"Evet, yok biliyoruz." İkisi birden gülüyordu Melike'ye.


***** 

Ertesi günün ilk saatlerinde Melike'nin odasında üç kadın bir gün önce yaşanan ayrılığı konuşuyordu. "Tahmin ettiğimiz gibi desene. Aman iyi yaptın, gereksiz yere uzatıp sonra da alışkanlıktan ayrılmak istemiyor çoğu insan. Yol yakınken ayrılmak en iyisi."

"Kesinlikle katılıyorum. Çok iyi yaptın ayrılmakla. Seni heyecanlandırmayan biri ile birlikte olmanın anlamı yok."

"Doğru söylüyorsunuz. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Eeee sizde durumlar nasıl? Dünden beri değişiklik var mı?"

"Güldürme beni, ne değişecek bizde. Ben hamile, o bekar işte."

"Artık bana bekar demeyin. Yakında istemeye geliyorlar."

Yeşim keyifle "Oooo işte haber diye ben buna derim. Çok sevindim. Nihayet harekete geçti mi beyimiz." dedi.

Tam o sırada koridorda yürüyen Tolga duyduklarını yanlış anlamıştı. Melike'nin bir önceki akşam yemekte evlenme teklifi aldığını düşünerek ağır adımlarla odaya doğru yürüdü. Kardeşi ile Melike'nin Aslı'yı tebrik ettiğini görünce hem şaşırmış hem de sevinmişti. En azından şimdilik Melike evlilik yolunda değildi.

"Neyi kutluyoruz?"

"Gel Tolga gel, artık iki bekar kaldınız. Bak Aslı'da evleniyor."

"Öyle mi, çok mutlu oldum. Umarım her şey gönlünce olur."

"Çok sağ ol. Ben de öyle umuyorum. Uzatmalı sevgililik de bir yere kadar."

"Ben uzatmak istemezdim. Hakikaten çok uzadı sizin evlilik aşamasına gelmeniz. Ben birkaç aylık bir süreçten sonra evlenmeyi düşünmeyeceksem sanırım o kişi ile devam etmem." Melike fikrini söylüyordu. Tolga ona baktı, "E o zaman yakında senin de evlilik haberini alırız." dedi.

"Ayrılmış o, ne evliliği?" Yeşim hem durumu açıklamış hem de kardeşinin yüzüne bakıp ne tepki vereceğini izlemişti.

Tolga doğru duyduğundan emin olamayıp bir an durdu. "Ayrıldın mı? Ne oldu? Yarım saat gecikmesine tahammül edemedin mi?"

Melike konuşmayı duyduğunu ve unutmadığını anlayınca kendini iyi hissetti. Gülerek, "Gecikmeye hiç tahammülüm yok. Hemen kestim biletini." dedi.

"Aman ya ikiniz de saçmalamayın. Melike bize anlatacak kadar bile önem vermemiş. Biraz konuşunca bitmesi gerektiğini anlamış işte. İnsan hayatındaki kişiyi gördüğünde heyecanlanmalı. Hem de öyle ara ara değil her görüşü midesinde kelebek uçurtmalı."

"Midede kelebek nasıl uçuyor?"

"Ne bileyim? Tüm aşk filmlerinde, kitaplarında öyle tarif ediliyor. Ben de onu kullandım işte. Ay bana ne be siz görünce heyecanlanmaya bakın. Gerisi sonra gelir."

"Haklısın. İnsan hayatı alışkanlıktan yürüyen ilişkilere katlanılmayacak kadar kısa. Önümüzdeki zamanı iyi değerlendirmeli ve ömür boyu mutlu olacağımız kişiyi bulmalı, sonra da onu elimizden kaçırmamalıyız."

Tam konu güzel bir yere gidiyordu ki Suzan müvekkilin geldiğini haber verdi. Tolga anlaşmalı boşanma davasının tarafları ile odasına girdi. Böylece kızlar da odalarına dağıldılar. Suzan meraklı gözlerle onlara bakıyordu. Bir şey soramadan yerine döndü.


***** 

Ertesi gün müvekkilinin babası yanında iki kişi ile odasına girdiğinde Melike bir tedirginlik hissetti. Diğer kişileri ilk kez görüyordu. Adamların tavırları kaba saba geldi gözüne. Acaba gözünü korkutmaya mı gelmişlerdi? Duygularını belli etmeden güler yüzle ellerini sıktı.

"Hoş geldiniz."

"Hiç hoş gelmedik, avukat hanım. Bizim oğlan hakkında diğer sanıklar "yeni deliller bulundu, biz serbest kalacağız, o müebbet yer" diyormuş."

"Yeni deliller neler? Benim bilgim yok."

"Neden bilgin yok? Sen bu davanın avukatı değil misin?"

Melike sakince durumu açıkladı. Bu davayı aldığına çoktan pişman olmuştu ama delikanlıya da inanmıştı. "Herkes kendi müvekkilinin evraklarına, delillerine ulaşıyor. Meslektaşlarım bilmemi istemiyorsa benimle paylaşmaz. Oğlunuz biliyor mu ne olduğunu?"

"Onun da haberi yok. Sen bir arasan şu avukatları, sana söylerler."

"Böyle bir mecburiyetleri yok. Ben de yeni delil bulsam rakiplerimle paylaşmam. Oğlunuz orada olmadığını iddia ediyordu ama başka tanıklar da orada olduğunu söylüyor."

"Yalancı tanık onlar. Sadece üçü varmış."

"Yani oğlunuz oradaymış, öyle mi?"

"Hayır, gerçekten oğlum orada değildi. Ölenle birlikte üçü varmış sadece. Bunu size kaç kez anlattı. O şerefsiz öldürüldükten üç saat sonra gelmiş. Hatta kızmış arkadaşlarına, dövecektik, öldürmek nereden çıktı diye."

"Bunları biliyorum ama ispat edecek hiçbir delilimiz yok."

Yanındaki adamlardan biri nihayet söze girdi. "Ben size yeni bir delil getirdim. Ama az önce dediğinizi unutmayın. Kimse ile paylaşmayacaksınız. Dosyaya girecek." Elinde bir cep telefonu vardı. Mesaj kısmını açmıştı. Orada iki sevgilinin yazışmaları vardı. Önemli olan kısmı gün ve saatti. Bu tam da cinayetin işlendiği zamana denk geliyordu. Yazışma yarım saate yakın sürmüştü. Sonunda ise buluşma kararı almıştı sevgililer.

"Bu kızınızın telefonu mu?"

"Evet. Korkusundan susmuş. Yaşı küçük daha. Döverim diye hiç ses çıkartmamış ama tüm suçun oğlanın üstüne kalacağını anlayınca dün akşam gösterdi bana."

"Kızınızı dövmediğinizi umuyorum."

"Hayır, dövmedim. Kaba gözükebilirim ama kimseye el kaldırmam. Sadece cezalı." Gerçekten iri yarı, çalışmaktan kalınlaşmış elleri ile kaba bir hali vardı. Yine de konuşması düzgün, tavırları ölçülüydü. Melike az önceki önyargılı haline kızdı.

"Sevindim. Bunun fotoğraflarını alacağım. Telefonu da incelenmesi için bir süre almam lazım. Sorun olmaz değil mi?"

"Hayır, tahmin ettik zaten. Şimdi bununla kurtulur mu bizim damat?"

"Damat derken? Hani kızınızın yaşı küçüktü?"

"Küçük ama söz, nişan derken ikisi de büyür. Önemli olan sabıkasının olmaması."

"Bu elimi kuvvetlendiriyor. Kızınızın ifade vermesi gerekecek. Buluştukları yeri biliyor musunuz? O günün kayıtlarına ulaşırsak...o ne?" Karşısındaki adam gülerek iki sinema bileti ile bir fiş gösteriyordu.

"Gittikleri yerin fişi. Önce sinemaya gitmişler. Biletleri de burada. Sonra hamburger yemişler. Kızım fazla romantikmiş. Hepsini saklıyormuş."

"Kızınız ödülü hak etmiş. Siz ceza vermişsiniz."

"Haklısınız ama biraz otoriteden zarar gelmez."

"Siz de haklısınız. Eh bu durumda ilk celsede çıkması kuvvetli. Bunlarla polise gidiyoruz, dosyanın yeni deliller ışığında yeniden düzenlenmesini sağlıyoruz. Yazışmaları falan hallederim. Uzun zaman geçti, kamera kayıtları durmayabilir ama yine de onların oraya gittiğini gösteren bir kayıt bulunur. Ben dilekçeleri hemen hazırlarım."

Davasının iyi bir yola girmesi ile mutlu olmuştu. İşlerin peşinde koşturacak, ilk duruşmaya yetişmesini sağlayacaktı.

"Suzan, ben çıkıyorum. İki saate kadar gelirim ama yine de sen dörtteki randevuyu beşe alır mısın? Yok ya beşe alma, yarına al. Kalemlerde işler bazen çok yavaş yürüyor. Bana saati bildirirsin. Kolay gelsin."

"Tamam, Melike Hanım."

Binanın kapısından çıktığında karşısında iki kişi gördü. Tam mafya dizilerinin kötü adamları gibi simsiyah giyinmişlerdi. Birinin elleri pantolonunun cebinde diğerininki iki yanındaydı. Kimin patron olduğunu böyle belli ediyorlardı. Melike ikisini de umursamadan arabasına doğru yürümeye başlamıştı. Elleri iki yanında olan yolunu kesince durdu. "Buyurun bir şey mi soracaktınız?"

"Sana ne getirdiler?"

"Pardon, tanışıyor muyuz?"

"Tanışırız. Sana ne getirdiler?"

"Kaba konuşmak size bir şey kazandırmaz."

"Kaba biriyim, son kez soruyorum. Sana ne getirdiler?"

"Birincisi sizi tanımıyorum. İkincisi kaba olmak tercih olmamalı. Üçüncüsü ise kim bana ne getirmiş olabilir? Hiç fikrim yok."

"Bizimle alay mı ediyorsun? Seni şurada doğrasam kimsenin ruhu duymaz. Sana getirdiklerini bize vereceksin."

"Siz beni tehdit mi ediyorsunuz?"

"Yooo, yapacaklarımızı söylüyoruz. Eğer sana getirdiklerini bize vermezsen bir daha mahkemeye çıkamaz, toprağa girersin."

"O o kadar kolay değil. Burada kameralar var. Her yeri izliyor. İkinizi de cinayetten ömür boyu yatırır. Ayrıca..."

"Sen bizi kamerayla mı korkutacaksın? Onları yok etmemiz iki dakikamızı almaz."

"Hayır, sizi kamerayla korkutmayı düşünmedim. O sadece bilgi vermekti. Ama burası bir site ve sitede güvenlik olur. Şu an üç güvenlik görevlisi etrafınızda. Ortağım tam arkanızda ve sizinle konuşurken çoktan gelmiş olan polisler de onun yanında. Yani beyler. Siz büyük bir hata yaptınız. Şimdi önümden çekilin. İşim gücüm var."

Cümlesinin sonun doğru polisler ikisini de yakalamış, büyük keyifle ters kelepçe takmıştı. Her şey olup bittikten sonra Melike binanın basamaklarına oturmuş, titremesini engellemeye çalışıyordu.

"İyi misin? Melike iyi misin? Konuş benimle."

"İyiyim. Önce seni gördüm, sonra güvenlikleri de görünce iyice rahatladım. Ama yine de silahları olabilir diye tırstım. Polisi o kadar hızlı beklemiyordum."

"Karakol arka sokağımızda. İki dakikada geldiler. Ne yani onlar gelmese ben seni koruyamaz mıydım?"

"Ya sana da bir şey yapsalardı? Çok korktum inan. Ama sitenin güvenliği tahminimden hızlı geldi. Polisler onlardan da hızlı olunca iyice rahatladım."

"Güvenlikler kameradan görmüşler, ne olduğunu anlamak için buraya gelmişler. Ben de arabadan yeni inmiştim ki seni tehdit ettiklerini duydum. Kaba konuşuyorlarmış. Adamları kışkırtıyordun resmen."

"Akıllarını karıştırmak istedim. Konuşurken farkına bile varmadılar sizlerin."

"Senin şu çenen çok doğru zamanda iyi iş çıkarttı."

"Nesi varmış çenemin?"

"Çok güzel. Sen de çok güzelsin, çenen de çok güzel. Dudakların da çok güzel." Sonra yavaşça eğilip öptü. "Sana bir şey yapacaklar diye çok korktum."

"Ben de korktum. Ama sanırım korkudan aklım karıştı. Az önce beni öptün mü?"

"Öptüğümü anlamayacak kadar mı korktun?"

"Tam anlamamış olabilirim."

"O zaman bir kere daha öpeyim, bakalım anlıyor musun?" Anladı. Hem de yıllardır herkesin bildiği ama kendisinin emin olamadığı şekilde anladı. Tolga'yı hep sevmişti. Ona yıllardır aşıktı ve yine o günlere dönmüş, aşkının alevlenmesine razı olmuştu.

"O kim?"

"Kim kim?"

"Şu aradığında fırlayıp gittiğin kadın kim?"

"Haaa şu konu."

"Evet o konu."

"Siz ne konuşuyorsunuz? Neler oldu burada?" Asli ve Yeşim öpüştüklerini görmüş, bir süre bekleyip konuşmaya başladıklarını görünce yanlarına gelmişti.

"Az önce küçük bir olay yaşadık."

"Onu gördük."

"Neyi? Adamların beni tehdit ettiğini gördünüz ve tepkisiz durabildiniz mi?"

"Ne adamı ne tehdidi? Biz öpüştüğünüzü gördük. Ne diyorsun sen?"

"Az önce müvekkilimin babası yeni deliller getirmişti. Onlarla ilgili işlemler için çıktım, karşımda iki herif. Delilleri almak istediler. O sırada Tolga büroya geliyordu. Onu görünce rahatladım. Sonra site güvenliği ve peşinden polis geldi. A sahi polis siren çalmadan geldi. Niye acaba?"

"Ben öyle istedim."

"Sağ ol. Neyse işte şimdi onlar tutuklandı. Karakola götürüldü. Ben de ifade vermek için önce karakola sonra adliyeye falan gideceğim işte."

"Eeee?"

"Eeee si bu. Bu kadar."

"Tolga da seni korkma diye mi öptü?"

"Evet"

"Hayır"

"Hayır diyenden açıklama alalım. Evet Tolga Bey, bizim arkadaşımızı niye öptün, açıkla." Aslı, Yeşim'den önce davranmıştı. Tolga ikisine de aldırmadan bir kez daha öptü. Sonra, "Bence çok açık ama şimdi biz karakola gidiyoruz. Benim öğleden sonra başka işim yok. Bugün bizi beklemeyin. Çok işimiz var ve Melike'yi tek başına yollamayacağım." diyerek kendisi ile birlikte oturdukları yerden onu da kaldırdı.

Yeşim, Tolga'nın yüzüne baktı, gülümseyerek yanıtladı. "Anlaşıldı. Eh bize müsaade. Melike... çok cesursun biliyorsun değil mi?"

"Hangi konuda? Adamlar mı Tolga mı?"

"Her ikisi de!"


***** 

Karakola giderken elini tuttu Tolga. Bir daha da bırakmadı. Karakoldan çıktıktan sonra bir kafede oturup konuştular. Tolga, Melike'nin içini kemiren ani gidişlerinin gerçek nedenini açıkladı. Annesinin demans olduğunu sanmışlar, birkaç kez nerede olduğunu, olayları falan unuttuğunu görüp korkmuşlardı. Yeşim hamile olduğu için her şeyi ondan gizlemişler, doktor doktor gezerek teşhis koydurmaya uğraşmışlardı. Sonra bir arkadaşının hidrosefali olabilir mi acaba, bir dizide görmüştüm, çok benziyor, demesi üzerine yeniden tahlillere başlamışlar ve sonunda gerçekten hidrosefali olduğunu öğrenmişlerdi. Tam keyifle büroya dönerken aklını başından alan, korkudan dizlerini titreten olayı yaşamıştı.

"Çok üzüldüm. İlk kez duyuyorum. Tedavisi var mı?"

"Ameliyat olması lazım. Araştıracak en iyi cerrahları bulacağız. Yaşı henüz genç. Doktorlar düzeleceği konusunda hemfikir."

"Sevindim. Ben senin hakkında çok kötü şeyler düşünmüştüm."

"Biliyorum. Yıllar önce de öyle yaptın. Boşuna zaman kaybettik."

"Belki o zaman birlikte olsak şimdi bu durumda olmaz başka yollara sapmış olabilirdik. Ben böyle düşünmek istiyorum."

"Haklı olabilirsin. O zamanlar benim de aklım bir karış havadaydı. Hayatın gerçeklerini yaşamaya yeni başlamıştık."

"Her şeyin zamanı var. Üstelik şimdi senin eskisi gibi çapkınlık yapmadığını da öğrendim. Ama biliyorsun..."

"Neyi biliyorum?"

"Suzan. O sana platonik olarak aşık. Gözünün içine bakıyor onu gör diye."

"Çok bekler. Ben neredeyse bir yıldır kimseyi görmüyorum. Senden başka tabii."

"Sevindim."

"Burak mıydı? Onunla niye çıktın?"

"Sen birisi ile birliktesin sandım. Sanırım kafam dağılsın diye çıktım. Çok iyi biriydi aslında. Ama işte olmadı."

"Bir de olsaydı. Sinirlendirme beni."

"Hadi sinirlenme. Şimdi şu delillerle ilgili işlemleri halledeyim. Dava dosyasına incelenip eklenmesi lazım. Mahkeme kararı almam gerek. İşim çok."

"Birlikte gidiyoruz. Tüm işlemler bitene kadar yanından ayrılmayacağım. Sonra yemek yeriz. Ne diyorsun?"


***** 

Masanın etrafındaki arkadaşlarına baktı. Yanında Tolga, onun yanında Yeşim ve eşi, Aslı ve nişanlısı, Yonca ve Özgür, Gizem ve Berkant... Beş çift olarak o masada olmak, yeni yılı birlikte kutlamak çok mutlu ediyordu Melike'yi. Yeşim'in karnı iyice büyümüştü. Yonca ile Özgür evlenmiş, Gizem ile Berkan da nişanlanmış, ilkbahar için düğün hazırlıklarına başlamıştı. Herkes çok mutluydu.

Nihayet yeni yıla girmişlerdi. Herkes birbirine sarılmış, öpmüş iyi dileklerde bulunmuştu. Koltuklara geçerken Yonca geçen sene Özgür'ün aldığı muhteşem işçiliği olan ama henüz oynama fırsatı bulamadıkları tombalayı getirdi. Ana kart ve pullar çok güzeldi. Sadece oyunculara dağıtılan kartlarda tuhaflık vardı. Sanki o takımın kartı değilmiş gibiydi.

Herkes kartını seçerken Yeşim, Melike'den meyve suyu istemişti. Ananas suyu hazırlamaya gittiğinde kartların çekildiğini, kendisine son kartın kaldığını görüp hepsini kızdı. "Şansımı kaybedersem çok kızarım."

"Sen aşkta kazan hayatım, kumarı boş ver." Tolga onun asık yüzünü güldürmeyi başarmıştı.

"Olsun, ben kaybetmeyi severim."

"Kazanmaktır o."

"Yok, bizim oyunumuz başka. Bizde kazanan yemek ısmarlıyor."

"O niye? Ters değil mi?"

"Öyle ama biz yıllardır böyle oynuyoruz. Sizler hayatımıza girdiniz diye değiştirmeyeceğiz."

"Ama artık kalabalığız. Bir kişinin on kişiye yemek ısmarlaması olmaz. En iyi iki çift en kötü üç çifte ısmarlasın."

"Yeni hayat, yeni kurallar diyorsunuz. Bence olur. Siz ne diyorsunuz kızlar?"

"Bize de uyar."

"Evet, yeni hayatlar ve yeni kurallar. Sevdim ben bunu."

Oyun başladığında Tolga ilk kartında sayı çıkan kişi oldu.

"İki. "

"Medeni Kanun madde iki. Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır."

Melike, Tolga'ya dönüp baktı. "Sende mi başladın madde saymaya."

"Arada böyle takılıyorum. Sende var mı iki?"

"Yok."

"Tamam."

"Çekiyorummmm, çektim. 47"

"Sakın bir şey söyleme. Bak başlayacağım saymaya."

"Senin kartında var. Üstünü kapat bari."

"Çekiyorum, çekiyorum, çektim. 21"

Melike istemsizce "Medeni Kanun 4721" dedi. Sonra başını sallayıp yeni numarayı bekledi.

"12"

"Bu da var."

"Çekiyorum. 4. Çinko yapan yok mu daha."

"Olan bağırırdı."

"Sen iyi gidiyorsun Melike. İki hariç hepsi var sende."

"Evet ama dağınık."

"Hadi konuşmayın kaçıracaksınız yeni numarayı. Çektimmmmmm 1"

Melike bir yandan kartındaki bir sayısını kapatıyor bir yandan da mırıldanıyordu. "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır."

"İşte başladın."

"Belliydi böyle olacağı."

"Çok iyi bence. Diğerlerine de uygun bir şeyler bulabilirsin."

"44"

"Senin kart doldu neredeyse Melike."

"Evet ama ilk satırda çinko bekliyorum. Sizlerde durum ne?"

"İyi gidiyoruz. Bakalım kim kazanacak?"

"Hadi bakalım. Devam"

"Çekiyorummm, susun artık. Çektimmmmmm 54"

"Seri mi çeksek artık."

"Olur."

"90"

"Rampapa ve 1. çinko"

"Oku, inanmayız."

"Terbiyesizler sizi. Ben ne zaman kandırdım sizleri?"

"47, 21, 12, 4, 1..." Melike kartına baktı. Sonra hışımla diğer üstünü kapattığı sayılara göz attı. 44, 54, 90 Sonra kartta açıkta kalan numaralara baktı. 90 lık tombalada 96 ve 93 vardı. Hatta bunlar Tolga ve onun doğum tarihlerini tamamlayacak şekilde sıralanmıştı.

"Bir dakika. Bir dakika durun... Bu... 4721 Türk Medeni Kanunu. 124 ve 144. Maddeler arası Evlendirme Yönetmeliği, 5490 Nüfus Hizmetleri Kanunu. Bu nasıl kart? 15 07 93 ki buradaki 93 ile 10 06 96 daki 96 yı saymıyorum bile. Arkadaşlar, az önce bir deli bana tombala kartıyla evlenme mi teklif etti?"

Tolga kahkaha ile gülerken diğerleri alkışlıyordu.

"Ben size söyledim, hemen anlar dedim. Ben sevgilimi tanımaz mıyım? Siz inanmayın daha bana. Hepinizden iyi tanıyorum Melike'yi."

"Az önce beni manipüle ettin ama. Sen o iki ile olaya başlamasan ben sadece rakamlara bakacaktım."

"Yine de 93 ve 96 yı daha önce fark etmeni beklerdim."

"Hakikaten onlara neden takılmadım acaba? Yine senin yüzündendir. Aklımı karıştırmayı başarıyorsun."

"Kızım, hepimiz seni bekliyoruz."

"Neyi bekliyorsunuz. Bu kağıt hileli, bununla tombala oynanmaz."

"Öf Melike, hadi, bak Tolga bozulacak yoksa."

"Niye bozulsun yahu. Bu kadar hazırlık yapmış. Hileli olduğu belli işte. Eminim o sayılar da başka şeylerdi ama sen bu numaraları söyledin."

"Kart bastırmışız, o kadarını yapamayacak mıyız? Elbette numara. Ama Tolga halen bekliyor."

"Neyi bekliyorsun hayatım? Yeni kartlar neredeyse onlarla oynarız işte."

"Melike, sen beni delirtecek misin? Yanıtını vermedin?"

"Haaaa o mesele. Aman canım yanıtımın ne önemi var, en uygun zamanda evleniriz işte."

Yeşim, "Ruhsuz."

Yonca, "O nasıl kabul etmek? Lütfetti sanki."

Gizem, "Melike ne yapıyorsun?"

Melike, üçüne bakıp elinde numara ile yüzüne bakan Aslı'ya döndün. "Ne o bozuldunuz mu? Arkamdan iş çeviren sizleri hemen affedecek miyim? Hiç haber vermediniz bana."

"Sürprizi nerede kalacaktı. Tabii gizli hazırladık."

Melike yanında oturan Tolga'nın hiç sesinin çıkmadığını fark edince fazla üstüne gittiğini anladı. Herkese arkasını dönüp Tolga ile yüz yüze geldi.

"Çılgınsın. Çok çılgınsın. Ya anlamasaydım."

"Anlayacağını biliyordum. Unutulmaz olsun istedim."

"Herkesi de ikna ettin."

"Dünden hazırlardı."

"Ya ben hazır değilsem? Baskı kurdun üstümde. Belki hayır diyecektim."

"Hayır mı? İstemiyor musun?"

"Beni seviyor musun?"

"Seni seviyorum, sana aşığım. Sen benim hayatımdaki ilk, tek ve son aşkım olacaksın."

"Ben de seni seviyorum. İlk, tek ve son aşkım."

"Benimle evlenir misin?"

"Evet, evlenirim."

Alkışlar, ıslıklar, tezahüratlar arasında öpüşürken apartmanda sesleri duyanlar bir dairenin yeni yıla biraz geç girdiğini düşünmüş olmalıydı...

SON 

SON



Herkese güzel, sağlık dolu, huzur dolu, aşk dolu bir yıl diliyorum. 


4 yorum:

  1. Her zamanki gibi keyifle okudum hikayeni, inanırmısın uzun süredir ilk defa bir şeyi kalkmadan okudum🥰kalemine , yüreğine sağlık Asucum.

    YanıtlaSil
  2. Eğlenceli, sıcacık, hoop içine çeken bir hikayeydi... İyi ki yazabilmişsin biz de keyifle okuduk... Kalemine, aklına, yüreğine sağlık... Kaleminin ucundan kelimeler dökülmeye devam etsin:)

    YanıtlaSil
  3. yine her zaman ki gibi harikaydi, ellerine yüregine saglik.(lal / hüsniye)

    YanıtlaSil