24 Şubat 2024 Cumartesi

AZRA 5. Bölüm

 "Çınar, ne zaman müsaitsin?" 

"Hayrola?" Kardeşinin sesinde heyecan ve tedirginlik vardı.  

"Çok önemli. Mutlaka görüşmemiz lazım." 

"Kötü bir şey mi oldu?" 

"Hayır, kötü bir şey yok ama şimdi konuşamam. Ne zaman buluşabiliriz?" 

"Yarın sabah dokuz gibi bürona gelsem olur mu?" 

"Süper olur, hatta bence sonra işin falan varsa iptal et. Ona göre gel. Seni birisi ile tanıştıracağım." 

"Sakın, çöpçatanlık için böyle gizemli rollere bürünme. Hiç çekecek havada değilim." 

"Ben ne zaman çöpçatanlık yaptım? Şey tabii son iki tanıştırdığımı saymıyorum. Gerçi Allah’ın hakkı üçtür derler, bir tane daha mı ayarlasam?" Konuşmayı yumuşatmak için lafı çeviriyordu.  

"Lale, işim gücüm var. İşe dönmeyeceksem elle tutulur bir şey olmalı ve bu saçma bir tanışma olmamalı." Ciddi olduğu sesinden belliydi.  

"Tamam, sen gel de aklın uçsun. Hadi görüşürüz." 

*****  

Çınar, büroya girerken gerçekten kardeşinin saçma bir randevu ayarladığından emindi. Kırmak istemese de kısa sürede oradan ayrılmanın bir yolunu bulacaktı.  

"Gel gel, ben anlatacaktım ama birazdan kendisi burada olacak, o anlatsın sana. Ben de yüzünü izleyeyim senin." 

"Bak, bu kadar beklentiyi yükseltirsen ve kof çıkarsa fena bozuşuruz. Doğum günün de yakın, hiçbir şey almam görürsün." 

Lale, abisinin yaşayacağı şaşkınlığı izlemenin zevkine varacaktı. "Bence, ben sana erken bir doğum günü hediyesi veriyorum. Ne içersin? Beklerken sen bir şeyler iç, ben işlerimi toparlayayım. Sonra da rahatça konuşalım." 

Çınar, çay ocağından gelen Türk Kahvesini yudumlarken kardeşi de bazı telefon görüşmeleri yaptı. On dakika sonra kapı çaldığında beklenen misafir gelmişti. 

Çınar, kapıdan giren kadına baktığında kardeşinin niyetinin çöpçatanlık olmadığından emin olmuştu. Otuz yaşlarında, üstündeki demode uzun ceketin altına bol bir kot pantolon, üstüne de v yakalı mavi bir kazak giymiş yüz hatları düzgün ama makyajsız kadının randevu için orada olmadığından emin, altından ne çıkacağını bekledi. 

Azra, nasıl birini beklediğini az çok biliyordu. Fakat gördüğü adamla o fotoğraflardaki adamı benzetememişti. Otuzlu yaşların sonunda gözüken adamın kumral saçları ile ela gözleri insanın dikkatini çekecek yakışıklılıktaydı. Azra, araştırırken fotoğraflarını görmüştü ama aslı ile ilgisi yoktu onların. Fotojenik mi değildi, poz vermediği için mi öyle çıkmıştı merak etti. Sonra da niye böyle bir şeyi merak ettiğini merak etti. Ona neydi adamın nasıl göründüğü?  

Çınar, hızlıca hareketlerini, bakışlarını inceledi. Bu incelemesine mesleki deformasyon dediği zaman çok olurdu ama bu kez kasıtlıydı. Kadının tavırlarını ilk anda değerlendirdiğinde yanlış bir davranışa rastlamamıştı. Yine mesleği gereği hızlı karar vermemesi gerektiğini çok iyi biliyordu.  

"Merhaba. Beklettim sanırım. Minibüsler çok kalabalıktı. Binebilmek için epey bekledim.” 

"Gel Azra. Sorun değil, biz de abi kardeş laflıyorduk." Sonra Çınar'a döndü, "İşte tanışmak istediğin kişi. Azra, ağabeyim, Çınar." 

Azra, ayağa kalkan adamın elini beklenenden daha kuvvetli sıkmıştı. Memnun oldum derken direkt gözlerinin içine bakıyordu. Çınar her hareketi, davranışı beynine kaydederken bu tanışmanın ardındakini gerçekten merak etmeye başlamıştı. Çöpçatanlık olmasında bir sakınca görmediğini söyleyebilirdi. Kadın yakından çok daha güzeldi. Üstündekiler pek belli etmese de fiziği de düzgün gözüküyordu. Fakat kardeşinin bu buluşmanın ardındaki amacını henüz anlamamıştı.  

"Çınar, Azra eski bir mahkûm. Uyuşturucu kaçakçılığından üç sene hapis yatmış. Afla çıkmış." Konuyu mesleki noktadan anlatmaya başlayınca Çınar’ın ilgisi bir anda dağılmıştı. Yardım isteyecekti belli ki! 

"Geçmiş olsun. Uyuşturucu kullanacak birine benzemiyorsunuz." Bunu demiş miydi gerçekten? Kimse hakkında böyle yargılarda bulunmaz, daha doğrusu bulunduğu yargılardan emin olmadan söze dökmezdi. Genç kadının gözlerinin içine dik dik bakarak başını sallaması, sonra da inanan bir sesle yanıt vermesi dikkat çekiciydi. "Hiç kullanmadım. Elbette kaçakçılık da yapmadım ama aksini ispatlayamadığım için hüküm giydim." 

"Bu kadar sakin anlatmanız tuhaf geldi. Madem masumsunuz niye her şeyi kabullendiniz?" 

Lale, Çınar’ın yüzünün şeklini görmek için lafa karıştı. "İşte burada araya ben gireceğim. Azra, Teoman Kamberli'nin tuzağına düşmüş." 

“Azra... Azra Atalay mı?” İşte bunu beklemiyordu. Gerçekten şaşırmıştı.  

“Evet.” 

Çınar, kız kardeşinin yüzüne baktı bir süre. Bu kadının kim olduğu, orada ne aradığı şu an çok daha önemli bir hale gelmişti. Dosyada resmi olan kadını tanıyamamıştı. Gördüğü tüm resimlerinde saçları yapılı, makyajı tam ve üstünde yakışan ve vücuduna uygun elbiseler vardı. Dosyasını okumuş, ifadesi ile delillerin aksini söylediğini görmüştü. Kadının çantasından çıkan uyuşturucu havalimanı polisi tarafından yakalanmıştı. Diğer detayları anımsamadığı için o ana döndü. Öksürerek boğazını temizledikten sonra kardeşine biraz sert bir sesle, "Benimle bir dakikalığına dışarıya gelir misin?" dedi.  

“Ben çıkayım, siz burada konuşun.” 

“Hayır, bekle.” 

Azra, ikisinin vücut dilinden sonuç çıkartmaya çalışıyordu. Adam sinirlenmiş miydi? Lale ise daha rahat gözüküyordu. Kendisine bakmadan dışarı çıktılar.   

Çınar, Lale'ye çıkar çıkmaz sordu. "Bu kadının sana gelişi rastlantı mı?" 

"Evet. Hayır. Yani aslında başta tamamen temizlik için gelmişti. Sonra sana anlattığım muhasebe olayı yüzünden konuştuk. Orhan abinin yanına girebilsin diye numarasını verdim ama o gitmedi. Ben de sorunca sabıkası yüzünden işe alınmayacağını düşündüğü için gitmemiş. Sonra da seni sordu.” 

“Beni sordu. Yani benim o dosyayla ilgimi biliyor.” 

“Bunu bilmeyen mi var?” 

“Gazeteler yazmış olabilir ama seni bulması hiç normal değil. Bir daha onunla görüşmeni istemiyorum.” 

"Niye şüpheleniyorsun?" 

"Sen de çok iyi biliyorsun, bu kadının bulaştığı kişiler tahmin bile edemeyeceğin kadar kötü. Sana gelmesi tesadüf olamaz." Tesadüflere inanmazdı. Böylesine hiç inanmazdı. 

Lale, abisinin sert hatlarına bakıp gülümsedi. Elini, koluna koyarak, "Sana anlattım. Çok akıllı bir kadın ama tamamen dürüst davranıyor. Sabıkası başına dert oluyormuş. İşe başvururken bile yalan söylemeyi kendine yediremiyor. Bence yanlış düşünüyorsun." 

Kardeşi kolay kolay kimseye güvenmezdi. Güvendiği kişilerde de yanılmazdı. Bu kadının yüzünde sahtekarlık, yalancılık emareleri yoktu. Tüm vücut dili dürüst olduğunu gösteriyordu. Derin bir nefes aldı. Daha sakin düşünmeye başlamıştı. Yine de rastlantı olduğunu kabul etmiyordu.  

Çınar bu kadından dosyalarda olmayan bilgi alabileceğini biliyordu. Ya Teoman Kamberli kadına bu görevi verdiyse? Ya kendisini yanlış yola sürükleyecek bilgiler verip elindeki tüm verilerin geçersiz olmasını sağlayacaksa? Ya tamamen planlı şekilde dosyasındakileri öğrenmek için tuzaksa? Hepsini göze alabilir, dikkatli davranırsa tuzağı ortaya çıkartabilirdi. Yine de kardeşinin ve ailesinin başına Teoman yüzünden bir şey gelmesini istemiyordu. "Ona yine de güvenme ve bugünden sonra konuşma. Ben ilgileneceğim onunla." 

"Çok önyargılısın." Lale bunu tahmin ediyordu. Çınar, hayatını, mesleki başarısını şüpheciliğine borçluydu. Her şeye şüphe ile yaklaşıyordu. O da kendisini doğrular şekilde konuştu. "Ben savcıyım. İşim sorgulamak. Buna önyargı değil şüphe denir. Senden bile şüpheleniyorum şu an" 

"Abarttın!" Lale gülünce, Çınar da güldü.  

"Evet, biraz abarttım ama konunun önemini en iyi sen anlamalısın. Bu işlere uzak değilsin." 

"Anladım. Tamam, istersen ben işim var deyip gideyim sen rahat konuş, olur mu?" 

“Olur. Kadını konuşturmak istiyorum.” 

“Eğer bir şeyler biliyorsa, sana yardımı olursa bu tanışıklık için başını ağrıtırım. Ödetirim.” 

“Adını şimdiden koyalım. Eğer o dosya kapanırsa sana güzel bir hafta sonu tatili hediye edeceğim.” 

“Vay be. Bu büyük hediye.” 

“Biliyorum. Abartma ama, yurt içi bir gezi olacak.” 

“Kabul, hadi girelim.” 

İki kardeş içeri girdiğinde Azra'yı pencerenin önünde kollarını bağlamış dışarı bakarken buldular. Vücut dili tedirginliğini belli ediyordu. Çınar kadının bu halinin korkudan mı, heyecandan mı olduğunu tam çözememişti. Yüzünü görse belki anlardı.  

 

Azra, kapının sesini duyunca geri dönüp ikiliye baktı. Daha normal gözüküyorlardı. Hakkında, ne olduğunu bilmediği bir karara vardıkları belliydi. Belki Çınar da dosya ile ilgilenmekten vazgeçmişti. Ne de olsa arkası kuvvetli biriydi Teoman. Kimseye kızamazdı. Kendi başına devam edecekti. Tüm ömrünü verse de bu adamın işini bitirmeye kararlıydı.  

Çınar, az önce kalktığı koltuğa oturup genç kadının da oturmasını bekledi. Lale ise çantasını aldı, kabanını giyerken ikisine aynı anda "Ben bir müvekkilimle buluşacağım. Bir iki saat sonra burada olurum. Çay ocağının telefonu, bir iki yemek firması broşürü masamda var. Azra, görüşmeniz ben gelmeden biterse diye söylüyorum, lütfen şu firma ile irtibata geç, seni bekliyorlar." 

"Bugün beş için randevu aldım. Tabii bu görüşmenin böyle olacağını tahmin etmemiştim. Sanırım gitmemek daha iyi olacak." Aynı şeyleri duymaktan, yüzlerde aynı ifadeyi görmekten çok sıkılmıştı.  

"Hayır, bence mutlaka gitmelisin ve şu sabıka kısmına da çok takılmamalısın.” Bu konuda samimi gibiydi. Sonra abisine dönüp daha sıcak bir sesle davetini yeniledi. “Bekliyoruz canım. Akşama görüşürüz." 

İkisi de Lale'nin onlar konuşmayı bitirene kadar gelmeyeceğini anlamıştı. Genç kadın çıktıktan sonra Çınar, çay ocağını arayıp içecekleri söyledi. Yerine yerleştikten sonra söze başladı.  

“Şu olayı baştan sona anlatır mısın?” 

Azra, kabaca anlattı yaşananları. Bu bile yarım saate yakın sürmüş, içecekleri bitmişti. Dinlerken bazı şeyleri not aldı Çınar. Sorular sordu, yanıtları da notlarına ekledi. Elindekilerle karşılaştıracak uymayan noktaların üstüne gidecekti. Son notlardan sonra saatine baktı. Öğlen olmuştu. Çınar, yemek söylemek için broşürleri eline aldı.  

“Ne yersin?” 

“Fark etmez.” 

“Sevdiğin bir şey olsun.” 

“Artık sevmediğim bir şey yok. Ne olursa yiyorum.” Cümlenin içindeki duygusal bitkinlik Çınar’ı üzdü. Kaç mahkumla kaç tutukluyla konuşmuştu. Empati yapmazdı. Sadece işini, olayların mantığı içinde değerlendirirdi. Soruları yönlendirmeli olmasın diye çaba harcar, gerçeklere, doğrulara yönelirdi. Şimdi ise istemsiz empati kuruyor, genç kadının yüzünün güldüğünde nasıl olacağını merak ediyordu.  

“Anladım. Tamam, o zaman ben kendi sevdiğimden ikimize de söylüyorum.” 

Siparişi verdikten sonra konuya geri döndü. Artık detayları almalıydı. Hepsi bu konuşmada ortaya çıkar mıydı? O kadar şanslı olduğunu sanmıyordu. Daha sonra yine görüşmenin yolunu bulmalıydı.  

"Teoman Kamberli'nin sevgilisi miydin?"  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder