31 Aralık 2019 Salı

Aklımda 2. Bölüm

Açelya ve Şule, ellerinde büyük kupada kahveleri ile otelin önündeki banklardan birine oturmuştu. Şanal ile Kenan ise biraz ileride ayak üstü konuşuyordu.  
Şule, “Nihayet açıldınız mı birbirinize.” diye sorduğunda Açelya baygın gözlerle Şanal’ı takip ettiğinin farkına vardı.  
“Aslında üstü kapalı birkaç imadan başka bir şey konuşmadık. Sonra da elimi tuttu ve bir daha bırakmadı.” 
“Bu yaşta çıkma teklif edecek değil ya. İkiniz de birbiriniz için yanıyorsunuz, o kadar belli ki. Bir ara siz anlamazsanız ben anlatacaktım.” 
“Nasıl böyle oldu hiç anlamadım. Aklım karışıyor.” 
“Buna aşk deniyor. Ne zaman, nasıl geliyor yakalıyor bilmiyoruz. Formülü olsa herkes çözerdi.” 
“Şimdi ne olacak? O Sibirya’da, ben ayın iki üç haftası başka şehirlerde. Yürümeyecek bir şeye başlamanın ne anlamı var?” 
“Bir yol bulunur. Önce birbirinizden emin olun. Ne istediğinizi anlayın, sonrası bir şekilde yoluna girer.” 
“Ben senin kadar emin değilim. Üşüdün mü?” Şule bir an dikilmişti oturduğu yerde. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı.  
“Hayır, tekmeledi.” Yine tekmelemiş olmalıydı ki yüzü şekilden şekile giriyordu.  
“Ah ciddi misin? Dokunabilir miyim?” 
“Elbette. Kenannnn.” Eli ile de çağırıyordu kocasını. Kenan hızla yanlarına gelince hemen elini tutup karnına koydu. “Tekmeledi. Bak...” yeniden tekmelediğinde Kenan’da fark etmişti. “İnanılmaz.” İkisi de öyle bir ruh haline bürünmüştü ki Açelya elini çekip banktan kalktı ve bir adım uzaklaştı. Şanal, Açelya’ya uzanıp sarıldı.  
“Nasıl hissediyorsun sevgili hala?” 
“Tuhaf, çok tuhaf. Ben hala oluyorum değil mi? Çok güzel.” 
“Evet güzel.” İkisinin de sesi titrekti.  
“Hadi biraz yürüyelim. Onlar bu anın tadını çıkartsın.” 
“Eldivenlerimi bankta unuttum.” 
“Gerekmez, ben ısıtırım ellerini.” Ve dediğini yaptı. Önce sol elini sol eli ile tuttu, üstüne bir öpücük kondurdu, sonra sağ kolunu omzuna atıp sağ elini istedi. Hem sarılmış hem de iki elini birden tutmuştu.  
“Çok uyanıksın. İki elimi birden ısıtmanın yolunu buldun.” Hem ellerini tutmuş hem de vücudunun büyük bir kısmını kendi bedenine yaslamıştı.  
“Hasta olmanı istemiyorum. Yoksa başka bir amacım yok.” 
“Hiç inandırıcı değil.” 
“Düşme diye tuttum elini.” 
“Bu da inandırıcı değil.” 
“Isıtmak için tuttum.” 
“Eh, biraz daha makul.” 
“Tutmak istediğim için tuttum. Bırakmaya da niyetim yok.” 
“Bırakma o zaman.” Aslında tam ne kadar zaman için sorusunun zamanıydı ama sormadı. Duyacağı yanıtı sevmeyeceğinden emindi. Bir aydan az zamanı kaldığını tahmin ediyordu. Sonra yine Sibirya’ya gidecek, tur olursa ocak ayında görüşseler bile bu bir ilişki için yeterli olmayacaktı. Aynı yerde oturup bu kadar uzak olmak, mesafelere rağmen bir ilişki yürütmek nasıl olacaktı?  Daha başlamadan bitişini düşündüğü bir aşka yuvarlanmıştı.  
Karların sessizliğinde biraz daha yürüdüler. Otelden ve çevresinde yürüyenlerden oldukça uzağa gelmişlerdi.  
“Yoruldun mu?” 
“Hayır. Sabah da erken kalkmamız gerekmiyor. Buradayız öğlene kadar.” 
“Güzel bir tur oluyor.” 
“Bana fotoğraflarını hala göstermeyecek misin?” 
“Görebilirsin ama makine odamda. Gidelim mi?” Ses tonundaki imayı fark eden Açelya kahkaha ile gülmeye başladı. “Uyanık köfteee.” Şanal da gülüyordu. Biraz daha sıkı sarılıp, “Tamam, dönmeyelim. Ama bu kaçışların sonu olacak biliyorsun değil mi? Ayrıca karda ısınmanın yolunu da biliyorsundur.” 
“Neymiş o?” 
“Bu.” Basit, sakin, tutkudan daha çok duyguları aktaran, istemediği an duracak, isterse dakikalarca sürecek bir öpüşmeydi. Yılların arkadaşlığı tamamen değişmişti. Büyük bir adım attıklarının ve dönüşünün olmadığının farkında olan iki aşık aşklarını dudakları ile anlatmaya devam etti. Şanal anlattı, Açelya dinledi, Açelya anlattı, Şanal dinledi. Dakikalar sonra nefes nefese kalmış halde bakıp gülümsediler.  
“Sen benimsin.” 
“Sen de benim.” 
Şanal, gözlerine bakıp “Biliyor musun? Bu cümleyi kuracağımı asla tahmin etmezdim. Çok hükümran bir tavır olarak görürdüm. Kimse kimsenin sahibi olamaz derdim. Aslında hala böyle düşünüyorum ama senin bendeki yerini bilmeni istiyorum. Benim için çok önemli ve değerlisin.” dediğinde kendini tam anlatabildiğinden emin değildi.  
Açelya, ellerini Şanal’ın yanaklarına koyup gözlerine baktı. Küçük bir öpücük bıraktı dudaklarına. “Seni o kadar iyi anlıyorum ki. Aynı şeyleri düşünen biri olarak cümlenin beni rahatsız etmediğini bilmelisin.” 
“Beni anladığına çok sevindim.” 
Gülümseyip yeniden yürümeye başladılar. Açelya kıvranmak yerine sormaya karar verdi. “Şu an aklımdaki iki soruyu sorup canımı sıksam mı, bu akşam her şeyi boş mu versem bilemiyorum.” 
“Sor. Sıkıntılı bir gece geçirmeni istemiyorum. Sonra uykusuz kalıyorsun.” 
“Uykusuz kalmadım bir kere. Yani tamam biraz az uyudum o gece ama kızlar yüzünden değil. O öpücük yüzünden. Tamam aklımı karıştırma. İlk sorum; dün akşam kızlarla ne konuşuyordun?” 
“Kıskançlık mı? Tamam tamam çatma kaşlarını. Önemli bir şey değil. Abisi makine mühendisiymiş ve işsizmiş. İş konusunda konuşuyorduk. Onlar iyi kızlar. Sena’ya çok ısınamasam da. Bize takılsaydın bilirdin. Sen kalktın o müdürle baş başa muhabbet ettin.” 
“Tamamen iş görüşmesiydi.” 
“İyi tamam anladık, iş görüşmesiydi.” dedikten sonra yine eğilip öpmeye başladı. Bu kez az önceki kadar yumuşak değildi. Tutkusunu ortaya koyan, buz gibi havayı ısıtan bir öpücüktü. Bitmesin istenilen türdendi. Bir süre sonra öpüşmek yetmemeye başlayınca ikisi de derin bir soluk alıp uzaklaştı.  
“Dönelim mi?” 
“Evet, dönelim.” Son kez öpüşüp yavaş adımlarla otele doğru yürümeye başladılar. Kar yeniden başlamıştı ve iri taneli yağıyor, ayaklarının altında hışırdıyordu. Doğayı saran sessizliği ile verdiği aydınlık ikisini de sarıp sarmalamıştı.  
İkinci soruyu sormadığını otele ulaştıklarında anımsadı. Tadını kaçırmayacaktı. “İyi ki geldin.” dedi bahçe ışıklarının altına gelmeden önce.  
“Ben de çok memnunum. Turu da sevdim ama seninle böyle zaman geçirmek paha biçilemez.” 
Sadece bakabildi. Ne söyleyeceğini bilemedi. Daha ne kadar bakabileceğini de bilemediği için sadece başını yasladı göğsüne, öylece kaldı bir süre. Yavaşça içeri girip gecenin kalanını keyifle geçirdiler. Artık herkes onların birlikte olduğunun farkındaydı. Takılmaya bile başlamışlardı.  

Öğlen saatlerinde Karabük’e ulaşan otobüs, kısa bir şehir turundan sonra Yörük köyü, Safranbolu eski çarşı, turizm için restore edilmiş evleri gezip, Bulak Mağarası, Tokatlı kanyonunu gezip Kastamonu’ya doğru yola çıkmıştı.  
Bir gece kalacakları konağa geldiklerinde günün yorgunluğu herkesi sarmıştı.   
Akşam yemeğinde grup bir arada oturuyordu yine. Şanal ile Açelya rahat rahat bir şeyleri alıp verince yakında oturanlardan biri, “Kim kazandı ladesi?” diye sordu.  
“Berabere olduğuna karar verdik.” 
“A niye? Ne güzel heyecan oluyordu.” 
“Ama haksız kazanç olabileceğini düşünüp vazgeçtik. Belki bir gün yine lades tutuşuruz.” 
“O zaman sonucu bildirirsiniz. Ya da şu Sibirya turunda trende iddialaşırsınız.” 
“Tehlikeli. Yine aynı şey olabilir.” 
Genç adam daha fazla uzatmayınca Açelya aklındaki soruyu sordu. “Neden üç yıl içinde herhangi bir gün beraberlik teklif etmedin?” 
Şanal keyifli bir kahkaha attı. “Beni düşünmen için yaptım. Böylece illa bir şekilde aklında olacaktım.” 
Kahkaha sırası Açelya’daydı. “Aynı sebeple yenilmemek için kendimi paralamıştım.” 
“Biz galiba son yılları biraz ziyan ettik.” 
“Belki de bir şeylerin olgunlaşması ve bizim anlamamız için gereken süre buydu.” 
Şanal, hızlı şekilde masadan kalktı. Sandalyenin arkasındaki kabanını alırken bir yandan da Açelya’ya “Hadi yeter çok yedin.” diyordu. İkisi üstünü giyerken masadakilere iyi akşamlar dilediler. Şule ile Kenan şaşkın bakıyordu.  
Kabanını giyen Açelya’yı elinden tutup dışarı sürükledi. Konak, küçük bahçesi ile şirin bir yerdi ama dışarıda dolaşan kişiler yüzünden ön bahçe hiç cazip değildi. Duvar dibinden yürüyerek arka bahçeye geçti. Odunların ve bazı fazlalıkların depo gibi bir yerde durduğu arka bahçe hiç ama hiç romantik değildi. Mekanı romantik kılan duygular değil miydi? 
Sarıldı, kendine çekti ve tutkusunu saklamadığı yoğunlukla öptü genç kadını.  
“Hep aklında olmak istiyorum.” 
“Uzun zamandır hep aklımdasın.” 
“Sanırım son zamanlarda duyduğum en güzel cümle. Hadi daha fazla üşümeyelim. Ama dur önce...” Yeniden öptü. Sonra bir daha öptü... Tam giriş kapısına yürüyecekken bir kez daha öptü. “Dudaklarına doyamıyorum.” 
“Güzel. Bunu aklından çıkartma.” 
“Beni daha fazla tahrik etme. Bu gece çalarım kapını.” 
“107 numara.” 
“Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama şimdilik uzak duracağım. Sabırlı olacağım.” 
“Bilmediğimi mi sanıyorsun?” 
“Biz birbirimizi fazla mı tanıyoruz?” 
“Sıkıcı mı buldun? Tanıma aşamasının tadını mı arıyorsun?” 
“Sen beni asla sıkamazsın. Aradığım tüm tat sende.” 
Şule, gecenin ilerleyen saatlerinde tuvalette sıkıştırıp ağzından laf almaya çalışmıştı.  
“Artık şüphe etmiyorum, sevgiliyiz ama ikimiz de daha sevdiğimizi söylemedik.” 
“O öyle kolay dökülmüyor dudaktan. Ne zaman artık kendini tutamayacağını hissediyorsun bir bakmışsın dünyanın en kolay şeyi olmuş söylemek.” 
“Umarım bizim için de öyle olur.” 
“Olur olur.” 
***** 
Ilgaz Milli Parkına gelirken Açelya otobüstekilere ilginç bir doğa görüntüsü ile karşılaşacaklarını söylemişti. Sanki parkın kapısı gerçekten başka bir yere açılıyor gibi kar örtüsü bir anda yoğunlaşıyordu. Bu güzel görüntü ile herkesin keyfi daha da arttı. Yeni yapılmış olan orman köşklerinde kalacak olanlar evlere dağılmıştı.  
Dört yataklı evlerde bir çift kişilik yatağın, bir de iki tane tek kişilik yatağın olduğu iki oda ile küçük bir oturma alanı vardı. Yatış düzeni herkesi rahatsız etmişti. Aslında Açelya ile Şanal aynı odayı paylaşmakta bir sakınca görmeyeceklerini biliyorlardı ama abisi ile yengesinin olduğu ortamda bunu söylemek kolay değildi. Şanal ortamı rahatlatacak teklifi yaptı.  
“Kızlar çift kişilik yatağı paylaşsın, biz de diğer odada kalırız.” 
Kenan kahkaha ile gülerek, “Tamam, anlaşıldı ama bunu kabul etmeyeceğim. Koca koca iki insana bu saatte karışacak değilim. Ben karımla yatarım. Ne haliniz varsa görün.” demişti.  
Açelya ağzı açık bir süre abisine bakıp sonra tek kişilik yatakların olduğu odaya girmişti.  
“Neydi bu?” 
“Ne olacak? Abin bizi zaten onayladığını en başından belli ediyordu. Ne zaman karıştı sana?” 
“Karışmaz ama bu da bir anda fazla rahat geldi bana. Ah tabii sen de fazla bir şey bekleme. Aynı odada uyuyabiliriz sadece.” 
“Merak etme, seninle ilk seviştiğimde kendimizi kısıtlamamızı istemiyorum. O yüzden rahat rahat uyuyacağız.” 
Açelya en son ne zaman kızarmıştı anımsamıyordu ama şu an kulaklarından ateş çıkıyordu. Yanaklarının da aynı şekilde yandığını hissetti.  
“Sen kızarınca ne tatlı oluyorsun. Gel buraya!” Biraz daha kızarmıştı yanakları.  

İlk gün biraz kayak, biraz karda yürüyüş ile geçmişti. İlk gece ise köşklerin ortasında yer alan büyük ocağın yakılması, etrafında sıcak şarap, kahve, çay eşliğinde müzik dinleyerek eğlenmişlerdi. Ortamın fotoğraflarını çeken Şanal’ın elinden makineyi alan Açelya, fotoğraflara bakmaya başladı. Karanlıkta çok iyi göremediği için ateşe biraz daha yaklaştı.  
Eski fotoğraflara kadar geldiğinde şaşkınlıkla bakıyordu. Onlarca fotoğrafı vardı. Hemen her şekilde çekmişti fotoğrafını.  
“Yakaladın beni.” 
“Hiç fark etmedim.” 
“Biliyorum. Özellikle öyle anları yakalamaya çalıştım.” 
“Ben de senin bir iki fotoğrafını çektim ama bu kadar çok değil benimkiler.” 
“Neden çektin?” 
“Sen neden çektin?” 
“Konuşmayalım bunu.” Onlarla avutacaktı kendisini. Biliyordu. Uzaktayken her an elinin altında olacak tek şey fotoğraflarıydı.  
“Yine gideceksin ve ikimiz de bunu biliyoruz.” Gözleri dolmuştu. Ağlamayacaktı. Biliyordu gideceğini. Sabırlı olması, imkanları zorlaması gerektiğini biliyordu. Bilmek fayda etmiyordu.  
“Gitmemi istemiyor musun?” Alacağı yanıtı biliyordu ama duymak istiyordu.  
“İşin orada ve daha bu projenin bitmediğini biliyorum. Sonra belki yenisi başlayacak.” 
“Bunun bitmesi yakın. Yenisini belki yurtta alırım. Böylece hep buralarda olurum. İster misin?” Daha soracağı çok soru vardı ama şimdilik bunun yanıtı önemliydi.  
“Çok isterim. Hem de çok isterim ama sırf ben bunu istiyorum diye geleceğine müdahale etmek istemem.” 
“Senin işin de çok fazla evde olmana izin vermiyor. Fakat biz bir şekilde düzen kuracağız. Ne kadar çok görüşebilirsek o kadarına razı olacağız. Öyle değil mi?”  
“Evet, bunu başarırız.” 
“Çok iyi. Artık bu sorunu da aramızdan kaldırdık. Elimizden gelenin en iyisini yapacağız.” 

İkinci gün herkes karda vakit geçirmeyi, fırsat buldukça fotoğraf çekmeyi düşündüğü için Açelya rahat etmişti. Katılımcılardan birinin ayağını burkması günü biraz tatsız kapatmalarına neden olmuştu. Kırılmadığı için yine de herkes memnundu. Şule batonlarından biri ile yürüyebileceğini söyleyip diğerini ayağını burkan katılımcıya vermişti. Akşam yine bir arada vakit geçiren ekip bu kez de sucuk ekmek ile karınlarını doyurmuştu. Güzel sesli biri şarkı söylerken diğerleri de ona eşlik ediyordu. Eğlence kendiliğinden gelişmişti. Şanal kolunu omzuna atmış, şarkıyı mırıldanıyordu. Cep telefonu çalınca kolunu indirip baktı.  
“Gelirim şimdi.” 
Bir iki adım uzakta Rusça konuşuyordu. Telefonu kapattıktan sonra yanına gelen Şanal’ın yüzü asılmıştı. 
“Kötü haber mi?” 
“Aslında değil ama zamanlaması kötü. Bir hafta sonra Rusya’ya dönmem lazım.” 
“Hani daha buralardaydın. Uzun kalacaktın.” Sesi titremeye başlayınca hemen sustu.  
“Öyleydi ama diğer iş tahminlerden hızlı tamamlanmış. Benim iş de üç dört haftada bitecek. Yılbaşında burada olabileceğim.” 
“A o zaman çok iyi. Birlik...” Fazla heyecanla konuşmuştu. Şanal, genç kadına sarıldı, yüzünü kaldırıp gözlerine baktı ve cümleyi tamamladı. “...te geçireceğiz tabii ki. Şu tereddütlerinden ne zaman kurtulacaksın? Biz birlikteyiz ve her şeyi konuşabiliriz. Ne istiyorsan söyleyebilirsin. Ben de öyle.” 
“Tamam, yılbaşında seninle birlikte olmak istiyorum. Daha önce de kutlamalarda bir arada olduk ama bu hali ile ilk olacak.” 
“Evet, artık sevgili olarak gireceğiz yeni yıla.” 
“Sevgili olarak! Kulağa çok güzel geliyor.” 
“Sonra da birlikte tren turuna çıkarız. Dönüşte ben de eşyalarımı toparlar yurda dönerim.” 
“Ne? Yurda mı dönersin? Temelli mi?” İşte bu duyduğu en güzel cümlelerden biriydi.  
“Temelli. Sana sürpriz yapacaktım ama daha fazla beklemenin anlamı yok. Zaten hazırlık yaptım. Eşyalarımın büyük kısmını toparladım geldim ama daha getireceğim şeyler var. Bunca sene çok şey biriktirmişim. Dağıttıktan sonra kalanlar bile epey yük oldu. Geçen hafta okuldan arkadaşlarımla görüştüm. Yaza kadar kendi şirketimizi kurup projesini yaptığımız işlerimizle piyasaya gireceğiz. Zaten okuldan beri hep aklımızdaydı ama bir türlü her şeyi bir araya getiremiyor ya da maddi imkanımızı toparlayamıyorduk. Şimdi ise herkes hazırlıklarını tamamlamış durumda. Hani beni şu kızla konuşurken görmüştün ya. Esin... Abisi iş arıyordu. Onu da şirkete alacağız. Tabii o zamana kadar maaş almadan idare edebilecek mi, ya da biz en azından maaşının yarısını verip onu elde tutabilir miyiz diye düşünüyoruz. Başka yere girmesini istemeyeceğim kadar iyi fikirleri var. Ara ara mesajlarla bana yolluyor.” 
“Sık sık telefon kontrol etmen bu yüzden miydi?” 
“Evet. İki yıldır orada çalışmak benim için eziyet olmuştu. İtiraf edemesem de seni çok özlüyordum. Birlikte çekilmiş fotoğraflarımıza bakmak yetmiyordu.” 
“O kadar güzel kız varken beni mi düşünüyordun?” 
“Gözüm görmüyordu.” 
“Çok inandırıcı değil.” 
“Bizim çocuklar da öyle dese de gerçek bu.” Gözlerinin içine bakıyor, orada aşkını görmesini istiyordu. Açelya bir süre o gözlere baktı. Orada gördükleri yine mutlu etmişti. “İnanırım o zaman. Çünkü benzer durum benim için de geçerliydi.” 
“Sevindim.” 
Bir sonraki gün kar fırtınası yüzünden herkes evlerinde kalmıştı. Köşklerin ortak alanına gidenler de kısa süre sonra evlerine dönmüştü.  
Dördü, evde olan yiyeceklerle ve odunla akşama kadar keyifli bir gün geçirmişti. Yemek saatine kadar oyun oynamış, şömine karşısında oturup muhabbet etmişlerdi. Bir ara Şule uyumak istediğini söylediğinde Kenan’da onunla gitmişti. Baş başa kalan ikili çıtırdayan ateşin tadını çıkartıp öpüşüp konuşarak vakit geçirmişti. Şanal sonunda dayanamayıp kulağına fısıldamıştı. “Keşke ikimiz kalsaydık burada.” 
“Aklımdan geçeni okudun.” 
“Eve döndüğümüzde de farklı olmayacak. Ben Rusya’ya gidince de araya uzaklıklar girecek.” 
“Uçak biletini almadın ki daha. Merak etme ayarlarız bir şeyler. Böyle olmuyor.” 
“Düşünme şeklini seviyorum.” 
“Sadece düşünme şeklimi mi?” 
“Her şeyini seviyorum. En çok da böyle aşkla bakışını.” 
“Çünkü sana aşığım.” 
“Ben de sana aşığım ve sen de bunu biliyorsun.” 
Bir süre konuşmaya imkanları olmadı. Şömineye yeni bir odun koyduktan sonra tekrar yanına oturup sarıldı Açelya’ya. Saçlarını kokluyor, sıcaklığında mutlu oluyordu. Sonra yine konuşmaya başladılar.  
“Sen işini kurma konusunda kararlı mısın?” 
“Kesinlikle. Ne oldu? İş tutmazsa bana bakıp faturalarımı ödemez misin?” Bu soru geleceğe aitti ama Açelya üstüne atlamayacaktı. Sakin karşılayıp gülümsedi.  
“Merak etme, biraz birikimim var. Sana destek çıkabilirim. Ama sonra sen de bana destek olacaksın.” 
Şanal bu özverili tavrın altında yatan büyük sevgiyi hissediyordu. Onun isteklerini yerine getirmek için elinden geleni yapacağını bilmesi gerekiyordu. “Elbette ama ne için?” 
“Senin gibi ben de kendi işimi kurmayı düşünüyorum. Böyle özel turlar düzenleyeceğim. Firmaya bağlı olarak çalışmak yerine kendim düzenleyeceğim.”  
“İyi fikir ama oteller, araçlar falan sana hizmet verecek mi?” 
“Şu otel müdürü ile konuşmama sinirlenmiştin ya, işte o arada ben bu işi anlatmış ve destek istemiştim. Otel müdürü çok akıllı bir adam. Otelinin düzenli müşterisi olmasına hayır diyecek biri değil. Üstelik turizm açısında daha aktif olmak ilçelerin de çok hoşuna gidiyor. Bundan sonra küçük ilçelerde, iki üç yıldızlı otellerde konaklamalarla düzenlenecek turlar yapacağım. Daha basit, daha otantik. Katılımcılar bunu bilerek katılacak. Tek istediğim temiz oda, temiz yiyecek ve her zaman akan su olacak.” 
“Beş yıldızlı turlardan sonra sana zor olmayacak mı?” 
“İnsanlar bunu zaten evlerinde de yaşıyor. Herkesin gittiği yerlere gitmek artık sıkıcı ve vizyonsuz kişilerin hedefi.” 
“Bunu başka yapanlar da var yani. Peki onlarla rekabet edebilecek misin?” 
“Edebileceğimi düşünüyorum. Elbette maddi olarak diğer turlar gibi gelirim olmayacak ama eminim bana yetecek.” 
“Ne zaman kuracaksın şirketini?” 
“Sen kur, işlerin yürüsün, sonra ben kurarım.” Çok samimiydi bu teklifinde.  
“Sakın benim için bile, hayallerini erteleme. Hatta şu Sibirya turu ile başla. Daha neredeyse iki ay var. O arada şirketini kurabilirsin. En kötü kurma çalışmalarına başlayabilirsin.” 
“Bak, senin yurda dönmem çok daha önemli. Kısa süreli erteleme bu. Sen başla, ben seni takip edeyim.” 
“Aşkım, canım, hayatım, bir tanem hiç gerek yok. Ben iyi maaşla çalışan, lojmanda kaldığı için para harcamayan ve aklında iki yıldır sadece sen olan bir erkeğim ve şirketimi kuracak, en az üç yıl hiç iş yapmasak da rahatlıkla yaşayacak kadar param var.”  
Açelya şaşkınlıkla baktı. “Sen ciddi ciddi zengin olmuşsun. Ben de üç kuruşumla destek olayım diyorum. Tamam, ben bu işi hızlandıracağım.” 
“Senin o üç kuruşu dediğin parayı teklif etmen bile ne kadar değerli biliyor musun? Çok özelsin. Çok güzelsin ve çok seviliyorsun.” 
“Sen de öyle.” 
Şanal para konusunu kapatmak istiyordu. “O turları hep sen mi gezdireceksin? Yoksa yeni rehber mi almayı düşünüyorsun?” 
“Başta biraz giderim ama en az bir rehberim olmalı.” 
“Güzel. İşte bunu sevdim. Hadi yeter çok konuştuk, dudaklarının tadını unutmuşum gibi geliyor bana.” 
“Ben de sanırım biraz unuttum. Hatırlatır mısın?” 
“Büyük bir zevkle.” 
*****  
Vedalaşmaları çok güç olmuştu. Günlerce bir arada olduktan sonra bir aylık ayrılık bile fazla geliyordu.  
“Özle beni.” dedi Açelya.  
“Özledim bile. Sen de beni özle. Her gün görüşelim. Yılbaşından önce gelmeye çalışacağım.” 
“Umarım aksilik olmaz.” elindeki paketi uzattı. Şanal kitap olduğu belli olan hediyesini alırken “Aklımda.” dedi. İçinden çıkan gezi kitabına sevgiyle baktı. “Daha çok gezeceğiz seninle.” 
“Biliyorum.” 
Kitabı çantasına koyduktan sonra genç kadına küçük bir kutu uzattı. Açelya aynı şekilde “Aklımda” diyerek alıp açtı. İçinden güzel bir bileklik çıkmıştı. Lades kemiği şeklindeki uç çok güzeldi. İkisi için de lades oyundan çok öteydi. Birbirlerini bulma yolunda attıkları ilk adımdı.  
‘Aklımda’ İkisi de bu kelimenin ladesten öteye anlamı olduğunu biliyordu. Sadece birbirleri için var olduklarını kabullendikleri kelimeydi...  
*****  
Yılbaşında eşyalarının kalan kısmı ile yurda dönmüştü Şanal. İstifasını vermiş, ilişiğini kesmek için tekrar gideceği tarihi ayarlamıştı. Babası köyde olduğu için ikisi de yalnız kalmıştı. Açelya dışarıda kutlamak istemediğini, yemekleri hazırlayacağını söylemişti.  
İki kişi için fazla olduğunu bilse de bütün bir tavuğu fırında pişirmişti. Şanal geldiğinde her şey hazırdı.  
“Çok özledim. Tanrım, çok özledim.” 
“Hoş geldin. Gelemeyeceksin diye çok korktum.” 
“Bir ara ben de korktum. Uçak biletini günler önce alsam da işte son aksilikler sinirimi bozmuştu. Tamam, unut bunları. Buradayım ve kollarımdasın. Daha güzel bir şey düşünemiyorum.” 
Yemek gecikmiş, özlem gidermek her şeyden önemli olmuştu. Yatakta sarmaş dolaş yatıyorlardı.  
“Çocuk istiyor musun?” Evlenme teklif etmemiş olması bir şey ifade etmiyordu. Çıktıkların yolun ucunda evlilik olduğunu ikisi de biliyordu.  
Açelya, gülümseyerek “Evet, adını bile düşündüm.” dedi.  
Kıskanç Şanal yine ortaya çıkmıştı. “Ne zaman ve kim düşünmene sebep oldu?” 
“Kıskandın mı?” 
“Elbette kıskandım. Kim sana çocuk doğurmayı düşündürttü?” 
“Utan utan, dinlemeden suçluyorsun.” 
“Tamam, anlat. Kızmayacağım.” 
“Kız olursa Kayra, erkek olursa Kerem istiyorum.”  
Şanal espriyi anlamıştı. Yine de emin olmak istedi. “Peki niye ikisi de K ile başlıyor.” 
“Anlamadın mı?” 
“Şu an bulunduğum yerde pek kafam çalışmıyor. Çalışan başka yerlerim var ve kızdığım zaman sanırım daha hızlı tahrik oluyorum. Çabuk söyle.” Onun söylemesini istiyordu.  
Hımmm demek tahrik oluyorsun, o zaman daha çok kızdırayım.” 
“Hadi söyle. Böyle yaptıkça merakım artıyor.” 
“Açelya, Şanal ve Kayra... Açelya, Şanal ve Kerem.” 
“AŞK!” 
“Evet canım, ilk harflerimiz çok güzel olmuyor mu?” 
“Harika. Gerçekten harika. Sonra devam da ederiz. İkinci kız olursa Işıl, üçüncü erkek olursa Murat...” 
“AŞKIM.” 
“Aşkım.” Öpmeye başladığında yemekler aklına bile gelmemişti.  
***** 
Yemekleri yeniden ısıttı. Biraz kuruyan tavuğu masaya getirince gülümsedi Şanal. Aklına gelenle hemen yerinden kalktı. Sonra lades kemiğinin olduğu yeri çatal ve bıçağı ile kurcaladı. Nihayet aradığını bulup aldı.  
“Var mısın yeni bir ladese?” 
“Varım.” İkisi de kemiğin birer ucunu tutup gülümsedi. “Nesine?” 
Şanal aklındakini söylemek için bundan iyi fırsat olmayacağından emindi. “Nesine...nesine...nesine... Ah tamam buldum. Kaybeden diğeri ile evlenecek, var mısın?” 
“Varım.” 
Kemiği ortadan kırıp birbirlerine baktılar. Sonra ikisi de oyunun ilk kandırma denemesi olan kemiği diğerine uzattı. İkisi de sadece gözlerine bakarak kemiği aldı. Ve birbirlerine sadece “Lades!” dediler. Kahkahalarla gülerken sarılmışlardı bile.  


Son 

Sibirya Gezisinde buluşalım mı?  
Bir ara o hikaye de gelir... çok beklemeyiz diye umuyorum.  






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder