Hastane
koridorlarında tatlı bir telaş vardı. Binnur’u oralarda görmeye alışmış olan
personelin yanı sıra diğer hasta yakınları da kutlamalara
başlamıştı.
Nihayet
uyuması için verilen ilaçları kesilen genç kızın uyanmak üzere olduğu bilgisi
koridorlarda yayılmıştı. Bir gün öncesinde zaten makineye bağlı olmadan nefes
alabilir hale gelmişti. Henüz uyanmamış ama tehlike büyük ölçüde
atlatılmıştı.
Binnur
müjdeyi vermek için üst kata çıkarken merdivenlerin başında gazetecileri görüp
hemen onlara yöneldi. Mutlu haberi ilk önce onlara vermeyi tercih etmişti. Her
artı puana ihtiyacı vardı. Bu yaptıkları ileriki günlerde işine yarayacaktı.
Odaya
ulaştığında içeride hastanenin psikologunun olduğunu görmesine rağmen dışarı
çıkmak yerine özür dileyip, “Bölüyorum, fakat bu habere sevineceksiniz.
Kardeşin uyanıyor canım. Bir iki saate kadar gözlerini açarmış. Çok güzel haber
bu değil mi?” dedi cıvıldayan bir sesle. Gerçekten
çok güzel bir haberdi.
Genç kız ilk duyduğu an coşkuyla minik bir çığlık atmıştı. Doktorun da bu
tepkileri normal bulduğunu anladıktan sonra annesine seansın bitmesinden sonra
konuşmalarını söyledi. Bu süreyi düşünmek için de kullanacaktı. Uyandığından
beri kendini hazırladığı ana çok az kalmıştı.
Annesi dışarı çıktıktan sonra doktorun kaldıkları yerden değil de kaza
anından bahsetmesi kafasını biraz karıştırdı. İlk andan beri aynı şeyleri
söylemişti. Yeniden sormasının nedenini bilememek canını sıktı. Hatırladığı her
anı tek tek anlattı.
Kardeşinin çantasına uzandığını, o yüzden emniyet kemerini çözmüş olduğunu
detaylı anlatıyor ve kardeşinin bu ağır durumundan kendini sorumlu tutuyordu.
Telefonun çaldığını söylemese kardeşi şu an yanındaki yatakta, hatta belki de
evde olacaktı.
Toparlanıp yeniden sorulara yoğunlaştı. İkinci kez bu seansı yapıyor
almaları belki rutindi ama tüm bu sürede odada yalnız olmaları da rutin miydi?
Yoksa bu da onlardan mıydı? İlk seans için geldiğinde annesini odadan
çıkartmasından sonra sormuş, bunun rahatça olayları yaşaması ve anlatması
için olduğu yanıtını almıştı.
Önceki konuşmayı aklında bir yerlere oturtmuş ve ikizi uyandığında nasıl
davranacağı konusunda kendini ikna etmişti. Psikolog ile konuşurken çok rahattı
artık. Kendisi oluyordu. Zaten doktor da onun sadece konuşmasını
istiyordu.
En büyük test birazdan yapılacaktı. Ziyaret serbest bırakılmıştı.
Arkadaşlarını bekliyordu.
Yarım saat kadar sonra kapısı tıklatılmış, her zaman neşeli gördüğü kızları
bu kez üzgün yüzleri ile bulmuştu karşısında. Banu, menekşe rengi lensleri ile
çok da uyumlu olmayan kızıl saçlarını basit bir topuzla ensesinde toparlamıştı.
Jale de genel tarzına hiç uymayan koyu renk pantolon ceket ile gelmişti. Baş
sağlığı dileklerinden hemen sonra bu kez kendisi cenazeye gittikleri için
teşekkür etti arkadaşlarına.
“Necdet amca bizlerin de babası sayılırdı. Az kahrımızı çekmemişti. Çok
seveni varmış. Ne kadar kalabalıktı cenazesi bir görmeliydin.”
Arkadaşının iyi niyetli cümlesi bile gözlerini doldurmuştu. Çünkü o kadar
seveni, bir sevmeyenden koruyamamıştı babasını. Canını alanın yakalanması için
bir şeyler düşünmeliydi ama şimdiki sorunu bu değildi. Öncelik değişmişti.
Eninde sonunda katilin yakalanmasını sağlayacağını biliyordu. Ama o zamana
kadar amaç hayatta kalmaktı! Kızlar ile geçen bir saatte biraz daha iyi
hissettiğini fark etmişti. Onların varlığı bile mutluluk veriyordu.
İlerleyen saatlerde Yiğit de ziyarete gelmiş, doktorun kontrol saati olduğu
için beklemesi gerekmiş, bir toplantısı olduğu için sadece iki dakikasını
ayırıp geçmiş olsun dilekleri ile baş sağlığını dilemiş ve gitmişti. Genç
adamın gözlerindeki soru işaretlerinin anlamını çözememişti. Büyük ihtimalle
kardeşini soracaktı ama bunu bile yapamamıştı.
Yiğit’in önce kendisini tanıdığını düşünmüştü. Bunda en büyük etken kardeşinin
söyledikleri olmuştu elbette. Yiğit’in ikisini hiç karıştırmıyordu. Kapıdan
girer girmez duraksamasını, toplantısını bahane edip hemen gidişini neye
yoracağını bilemiyordu. O da gerçekleri biliyor ve değişime uygun mu hareket
ediyordu? Son düşüncesi başındaki ağrıyı arttırmaktan başka bir işe
yaramıyordu. Yiğit şüpheleneceği son insan olmalıydı. Fakat listede hızla üst
sıralara tırmanıyordu. Ona olan kızgınlığının bu düşüncelerde etkili olduğunu
sanıyordu. Babasının güvendiği birinin bu kadar büyük bir hainliğin içinde
olmasını kabullenemiyordu.
Şirketten gelen ziyaretçiler, gelemeyip arayanlar derken düşünmek için zaman
bulamamıştı. Kapısı her açıldığında içeri girenin kim olduğuna büyük bir
merakla bakıyordu. Herkesten şüphelenmeye başlamıştı. Oysa çok
daha önemli bir sorunu vardı. Kardeşinin uyanmak
üzere olduğu söylenmişti. Keşke biraz daha uyutacak bir bahaneleri olsaydı!
Bunu fırsat bilip gerekenleri yapacak süreyi kazanmış olurdu. Kardeşi
uyandığında ortalık çok karışacaktı.
Çirkin düşünceleri bir yana bırakıp annesinin tavırlarını ölçmeye başladı.
İlk andan beri çok üzgün ve harap olmuştu. Evet, dışarıdan bakanlar öyle
görüyordu ama kendisini kandırması mümkün değildi. Annesi oynuyordu! Davranışlarını
düşününce her zamanki gibi para için yaptığı belliydi. Acaba bu son yaşananlarda
parmağı var mıydı? Annesi para isteyecek, almak için de her türlü yolu
deneyecekti...
Ya kendisini tehdit eden doktor? Yine karşısına çıkacak mıydı? Kardeşinin
uyanmasını bekliyor olmalıydı. Ya uyanmasını engelleyecek bir şey yaparlarsa?
Niye bunu düşünememişti? Kime güvenecek, nasıl tedbir alacaktı? O kadar da
büyük planlar yapıldığını düşünmüyordu. Hem kazayı ayarlayacaklar, hem de
yaralı birilerini köşeye sıkıştırmak için el altında adam tutacaklar, yoğun
bakımda öldürmeye çalışacaklar… Saçma diyemiyordu. Bunların hepsini yapacak
kadar gözleri dönmüş birileri vardı etraflarında. Mert’e güvenebilirdi. Evet
kimseye güvenemese de ona güvenebilirdi. İyi ama ona kardeşimi koru dese niye
diye soracaktı. O zaman ne diyecekti?
Tüm bunları polise anlatması gerektiğini biliyordu. Fakat bunu karşı taraf
da düşünmüş, tek bir yanlış hareketin sonuçlarını detaylıca anlatmıştı. Polise
gidemez, bunların anlatamazdı. Kimseye anlatamayacağını da biliyordu. Polisin
araştırmalarının yön değiştirmesi bile kızların ölüm fermanı demekti. Ama
kardeşini tehlikeye atamazdı. Tam hemşire çağırıp Mert’i bulmalarını
isteyecekti ki kapısı açıldı. Parfüm kokusundan annesi olduğunu anlayıp anında
gözlerini kapatmış, uyuyor gibi yapmaya başlamıştı.
*****
Binnur, diğer kızının da kısa süre sonra iyileşeceğinden duyduğu
memnuniyeti hastane personeline ve basına bol bol gülerek ispatladıktan sonra
kızının odasına girdi. Uyuduğunu görüp rahat bir nefes aldı. En azından o
uyanana kadar rol yapmasına gerek kalmamıştı. Yüzündeki yapmacık ifadeleri
silip telefonunu açtı. İnternete girip hakkında çıkan haberleri taradı. Tüm
haberler acılı eski eş, mağdur anne olarak bahsediyordu. Bu iyiydi işte.
Yakında bu çizdiği imaj işine yarayacaktı. Ölmüş eski eş, yaralı iki kız ve
eski eşten miras kalan komada bir kadın…
Aklındakini yapamıyordu. O zaman yapabileceklerini sonuna kadar
kullanacaktı. Bu en doğal hakkıydı.
*****
Nihayet gözünü açan genç kız, sesinin çıkmayacağını sanarak yatıyordu.
Hastanede olduğunun bilincindeydi. Zaten bir saattir yarı uyanıktı.
Hemşirelerin konuşmalarını önce su altından duyar gibi dinlemişti. Şimdi ise
daha netleşmişti sesler. Nihayet gözlerini açtığında o konuşanlardan biri ile
karşılaştı.
“Mine hanım, aramıza hoş geldiniz. Uzun zamandır sizin gözlerinizi görmek
için bekliyordum
Hemşirenin yumuşak sesini duyuyor ama kendisi ile konuştuğunu düşünmediği
için yanıt vermiyordu.
“Mine Hanım, beni duyuyorsunuz değil mi?”
Gözlerine tutulan ışık ile bir anda kafasını çevirdi. Hemşire göz
bebeklerine bakıyordu.
“Mine hanım, beni korkuttunuz. Duyabiliyorsunuz değil mi?”
“Evet.” Sesi kendi kulağına bile yabancıydı. Kısık ve çatlak bir ses ile
konuşuyordu.
Hemşire yine de bu sesi duyduğu için memnun olmuş son değerlerini yazıyordu
çizelgesine. Daha sonra genç kızın yanına gelip güzel bir gülümseme ile
konuştu.
“Şimdi doktorunuzu çağıracağım. Sizi ağırlamaktan memnunduk ama artık üst
kattakiler ilgilensin diyoruz.”
Neşeli sesi ile konuşan hemşire iyice rahatlamasına neden olmuştu. Hafifçe
başını sallayıp onayladı ama bu hareket ile canı yandı. O sırada doktora çağrı
gönderen hemşire yeniden yanına geldi ve durumunu açıkladı.
“Fazla hareket etmeyin. Çok kötü bir kaza geçirdiniz. Başınızı vurmuşsunuz.
Kaburgalarınızda ağır bir zedelenme var. Bir süre koruyucu korse ile
gezeceksiniz. Sol kolunuz çıkmış, oturtulmuş. Ara sıra ağrısı olabilir ama çok
önemli bir şey yok. Ayağınızdaki ödemi indirdik ama kısa süre daha basarken
canınız yanabilir.”
“Anladım.” ‘Saydığın her şeyin sızısını hissediyorum zaten’ dememek
için kendini zor tuttu. Konuşmak da canını yakıyordu. Neler olduğunu düşünmeye,
diğerlerine sormaya fırsat bulamadan yoğun bakımın kapısı açıldı. Genç doktor
hastasına doğru yürürken yüzünde memnun bir gülümseme oluşmuştu. Bekledikleri
süreçte gerçekleşen bu uyanma hastada ciddi bir sorun olmadığını, bundan
sonraki işlerinin daha kolay olacağını gösteriyordu. Az önce hemşirenin
doldurduğu çizelgedeki bilgilere kısaca göz atıp yine yüzünde bir gülümseme ile
konuştu.“Mine Hanım, sizi böyle görmek ne kadar güzel. Anneniz çok mutlu
olacak.”
“Sedef”
Doktor yine gülümseyerek “Sedef çok daha iyi.” dedi.
Genç kız doktora baktı. Hep olan yine olmuştu. Tüm ağrılarına rağmen hafif
bir gülümseme ile konuştu.
“O Mine. Sedef benim!”
*****
“Nasıl kendisinin kim olduğunu karıştırır?”
“Binnur Hanım, kızınızın başını çarpmış olması bu karışıklığa neden
olabilir.”
Doktorun sesindeki sakinleştirmeye yönelik ton fayda etmiyordu. Binnur,
yine abartılı tepkiler ile isyan ederken koridorlarda bulunanların başları
onlardan yana döndü. Utanmış gibi sesini alçalttı Binnur, “Ama siz
hasar olmayacağını söylemiştiniz. Şimdi ise kızımın kendisini kardeşi sandığını
söylüyorsunuz.” diyerek olayı özetledi.
Bu durum kendisi için gerçekten büyük sorun olabilirdi. Sedef ile Mine
kendisine aynı davranmazdı. Onları boşanmanın hemen öncesi ve sonrasında ayırt
edebildiği tek özellik buydu. Bu özelliği de ortaya çıkartmak için mutlaka
olumsuz bir tavır sergilemiş olması gerekirdi. Genelde de bu Necdet ile kavga
etmek olurdu. O zamanlar da rol yapar ve kızlarından birinin
kendi yanında olması için abartılı davranmaya devam ederdi. Şimdi ikisinin de
kendisini Sedef sanması ortalığı karıştırıyordu. Aslında kısa süre sonra bunu
çözebileceğini biliyordu. Kim kendisine sıcak davranırsa o Sedef idi! Doktora
bekleyelim görelim, diyemeyeceğine göre onların net bir yanıt alması için baskı
yapmaya başladı.
“Tıbbi
olarak bu sorunun giderilmesini istiyorum. Kızımın hafızasının yerine gelmesini
sağlayın. Onun böyle kardeşinin yerine geçerek yaşaması yakışıksız bir
durum.”
Konuya
dahil olan psikiyatri uzmanı, bu şımarık kadının saçmalamalarına alıştığını
düşünmesine rağmen, bir an sinirine yenilmek üzere olduğunu hissetti ve kendini
tuttu. “Elimizden geleni yapacağız, emin olabilirsiniz. Tahminimize göre, kaza
öncesinde kızların bu oyuna kalkıştığı ve kızınızın en son Sedef olması… Kaza
ve sonrasında yaşanan travma onun oyunu anımsamasını
önlüyordur. Böyle kötü sonuçlanmış bir kaza ile kendi oyunlarını
bağdaştıramaması çok normal. Merak etmeyin, tüm bunlar kısa zaman içinde
düzelecektir. Yeni tahliller yapılacak, MR çekilecek ve beynin her bir milimi
incelenecek. Eğer bir hasar var ise o zaman gerekli müdahale yapılacaktır.” Tüm
bunlara gerek kalmayacağını, travma sonrasında bunların normal olduğunu,
iyileşme sürecinde kendiliğinden yok olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu
söylemeye yeltenmedi bile. Anlayacak bir ruh halinde değildi bu havalı anne!
Binnur, doktora tepeden bakan bir ifade ile konuşmaya başladı. “Bu
söyledikleriniz zaten yapılacak. Kızımın bu karmaşa ile yaşamasına izin
vereceğimi düşünmüyorsunuz herhalde. En kısa sürede bu konuda uzman olan bir
hastane bulacak ve kızımı oraya götüreceğim.” İlgili, isteklerinin kızları için
olduğunu belli eden ve sevecen anne görüntüsü son derece ikna ediciydi. Binnur
bunu biliyor ve her adımını akıllıca atıyordu. Şu an iki kızının birbirine
karışması isteyeceği son şeydi. Zaten ayırt edemediği kızların böyle bir
ortamda neler olduğunu anlaması an meselesi olabilirdi.
Başhekim, günlerdir kaprisleri ile hastaneyi birbirine katan kadına sakin
olmaya çalıştığı bir ses ile yanıt verdi. “Bakın, bu talebinizi saygıyla
karşılıyorum ama bu hastanede de çok iyi beyin cerrahlarımız var. Önce buna
ihtiyaç var mı bunu tespit edeceğiz. Sonra gerekirse nakil için onay da
veririz.”
“Elbette onay vereceksiniz.” Sesini belli ölçüde tutmak için
zorlanıyordu. Artık rol yapmasına gerek kalmamıştı. Gerçekten sinirlenmişti.
Karşındakilerin saçmalıklarını dinlemek zorunda olmak bile sinirlerini bozmaya
yeterliyken bir de bilinmezlerle uğraşıyordu.
Doktor karşısındaki kadının isterik tavırlarını çocuklarının kazasına
bağladığı için alttan almaya devam ediyordu. “Ben şimdi yapılacaklar ile
ilgileneceğim. Beyin cerrahımız ile dosya üzerinde görüşmemiz gerekiyor. Siz
kızınız ile yeniden konuşsanız. Belki artık Sedef olmadığını söyleyecektir.
Böylece bir sürü tahlilden kurtulur.”
Binnur, derin bir nefes aldı. Doktorun gözlerinin içine baktı. Bıkkın bir
ifade ile yanıtladı. “Tamam, konuşmayı deneyeceğim.”
İstediğini elde etmiş bir bakışla baktı yakışıklı bir ihtiyarlık yaşayan
adama. Onun aylık kazancı, kendisinin bir ayakkabısını almaya yetmezdi ama
karşısına geçip ukalaca konuşmasına katlanmak zorunda kalıyordu. Bu hastanede
daha fazla kalmak işine çomak sokacak gibiydi. Şu an bile karşısında üç doktor
durmuş yargılama dolu bakışlarını saklamaya çabalayarak konuşuyorlardı. Küçük
bir veda cümlesi bile söylemeden yanlarından ayrıldı. Yoğun bakım ünitesinin
önünden geçerken Hümeyra Hanımın, kızının yattığı bölümün önündeki bekleme
koltuklarında uyukladığını gördü. Uyanmadan oradan uzaklaşmak için adımlarını
hızlandırdı.
Esra konusunu doktorlarla hiç konuşmaması gerekiyordu. Diline hakim
olamayıp kötü sözler söylemesi çok yüksek ihtimaldi. Hala yaşıyor olması zaten
sinir bozucuydu. Beyin ölümü gerçekleşti demişler, bir iki saate öleceğini
düşünmüştü ama tek olan komaya girmekti. Koma halinin ne kadar süreceğini ise
kimse bilmiyordu. Makinelere bağlı yaşıyordu ve bebekler de hala hayata
tutunuyordu. Kızlarından sonra bir de Esra ve bebekleri dert olacaktı başına! Şeytan,
gir odaya kapat düğmeleri hepsinden birden kurtul diyordu ama her yerde olan
kameralar buna engel oluyordu. Hışımla yürüyüp Mine’nin odasına
yöneldi. En azından kızının aklı başına gelmiştir diye umuyordu.
Odaya girdiğinde uyuduğunu gördü. Mine, hala yoğun bakım odasında kontrol
altındaydı. Serumu kolunda belirli aralıklarla damlamaya devam ederken monitör
de aralıklarla tansiyonunu ölçüyor, nabzını kontrol ediyordu. Artık değerleri
normale yakındı.
Sedef kardeşinin uyandığını öğrendikten sonra daha rahat bir uykuya
dalmıştı.
Binnur orada kalamayacağından üst kata çıkmak için yeniden koridora
yöneldi. Hümeyra Hanım hala uyuyordu. Suat da birisi ile ayakta konuşuyordu.
Onlara görünmeden yanlarından geçmesi zordu. Yine de şansını denedi.
Suat, sinsi hareketlerle uzaklaşan kadını tanımış ama sinirini bozmamak
için sesini çıkartmamıştı. Saçma bir haberin Esra ile ikizler arasında
düşmanlık yaratmasını istemiyordu. Ablasının iyileşeceğinden emindi. Bebekler
de onun hayata tutunması için çabalıyor olmalıydı. Ziyarete gelen arkadaşını
yolladıktan sonra uyuklayan annesinin karşısındaki koltuğa geçip oturdu. Kötü
düşünmek istemiyor, her şeyin iyi olacağına inanmak istiyordu. Nihayet Mine
uyanmıştı. Ablası da uyanacaktı…
*****
Şu an onları ayırt etmek çok kolaydı. Gerçi ikisinin de başındaki yara aynı
yerdeydi. Kaza bile görünen yerlerinde farklı izler oluşturmamıştı. Tek fark birinin
yara izinin biraz daha uzun olmasıydı ki kısa zaman sonra estetik ameliyat ile
yok edilecek izlerin ayırt edici özellik olması beklenemezdi. Diğer yaraların
sargıları ise geçici bir çözümdü.
Binnur, Mine ile konuşmak için bekleyecekti. Cam önündeki kanepeye
oturmadan önce kendisine kahve hazırladı. Odada her türlü konfor düşünülmüş,
otel odasını aratmayacak bir görüntü sağlanmıştı. Sedef’in kontrol amaçlı
yatıyor olmasından dolayı yatağının etrafında makineler kaldırılmıştı. Mine ise
halen cihazlara bağlıydı. Kendi başına nefes alıyor olması dışında tüm verileri
makinelerden elde ediliyordu.
Mine’nin kendisini Sedef sanmasının haricinde korkulacak bir şeyleri yoktu.
Bunu da o asık suratlı psikiyatri uzmanı çok önemli bulmuyor, travma sonrasının
etkisi diye yorumluyordu. Kahvesini yarıladığında odaya başka bir doktor
girdi. Kapının sesi ile bu kez kızlar gözlerini aralamıştı. Sedef doktoru görene
kadar korku ile baktı. Tanıyınca rahatladı. Aslında o adamın ikizler bir arada
ve hatta anneleri de yanlarında iken bir şeyler yapmasını beklemiyordu. Yine de
korkmasına engel değildi bu.
“Merhaba güzel hanımlar. Nasılsınız? Ağrınız var mı?” Nöroloji uzmanı ilk
günden beri tedavi ile yakından ilgileniyordu. İki kızın da hayır demesi ile
konuşmaya devam etmek için kendinin Sedef olduğunu söyleyen genç kıza döndü.
“Sizi bazı testler için hazırlayacaklar az sonra. O zamana kadar dinlenmeye
devam edin. Ben yine kontrol için geleceğim.” Daha sonra koltukta kendisini
izleyen genç ve bakımlı anneye beğeni dolu gözlerle bakıp başı ile selam verip
odadan çıktı.
Kızlar o bakışı görmüştü. Başka zaman olsa tepki verecekleri bir olaya
ikisi de kayıtsız kalmıştı.
Binnur, o an kızları ayırt etme şansını bulamamış olmasına yanıyordu.
Normalde Sedef gülümsemeli, Mine ise surat asmalıydı. belki de o öyle
sanıyordu. Hep Sedef’in daha yumuşak olduğunu düşünmüştü. Yanılgısı burada
olabilir miydi? Çünkü ikisi de fazlasıyla ifadesizdi.
*****
“Her şey yolunda efendim. Son bilgiler de elime geldi. Artık sadece satış
için gereken adımların atılması kaldı. Bunun için de bir kaç aylık bir süre var
önümüzde.”
Birkaç ay… Aslında bu sürenin kendileri tarafından hızlandırılmış hali idi.
Aksi halde hiçbir zaman o satış olmayacaktı. Şimdi ise kısa süreli bir uğraş
ile imzalar atılacaktı. Tek yapılması gereken gerekli yerlere parmak basmaktı.
Doğru yere basılan parmağın insanın nefesini nasıl kestiğini iyi
biliyordu!
Kızların karıştırılmış olma ihtimali çok önemli değildi. Yeterince
korkuttuklarını biliyordu. Korkutmaya devam edeceklerdi. En kötü ihtimal
ikizlerin ikisini de korkuturlar, birbirleri ile konuşmalarını engellerlerdi.
Karıştırdıkları kızın kendisine Sedef demesinden daha çok gözlerindeki korku
onu ele verecekti. O da bu korkuyu her an görecek kadar yakın olacaktı ona…
Son bir yılı yoğun olarak, iki yılı aşkın süredir bu işle ilgili
çalışıyorlardı. Tüm o uzun süreli planlar, rastlantılar, hazırlıklar şu an
parmaklarının ucundaydı. Artık sonuna çok yaklaşmışlardı, buna herkesin inancı
tamdı. Kendilerinden önce işin içine girmiş arkadaşlarının deşifre olmaması
için yavaş ve emin adımlarla devam ediyorlardı. Ölen babanın inadını kıramamış,
en istemediği yolu yapmak zorunda bırakılmıştı. Ne kadar zorlansa da bu bir
adamın, karısının ve bebeklerinin hayatını alma hakkını ona vermiyordu. Üstelik
geride kalanların neler yaşayacaklarını henüz kimse bilmiyordu. yeni bir yol,
yeni taktikler ve bu kez de olmazsa belki yeni bir kaza daha… Bundan kaçışı yok
muydu? Artık bunu daha sık düşünür olmuştu.
O bunları düşünürken kulağındaki ses, “Daha fazla uzamasın. Ne dikkat
çekecek kadar kısa, ne işlerimizi aksatacak kadar uzun.” diyordu. Ronald
Craig’in bağlantı sağladığı ikinci adamlardan biri olduğunu biliyordu. Esas
patrona ulaşmak imkansızdı onun için. Ama parasının kaynağı oydu. O nedenle sadece
“Emredersiniz” dedi.
Emrediyorlardı… Her şeyi emrediyorlardı. Satın alın, fiyat kırın, fiyat
arttırın, korkutun… öldürün…
Yeniden ‘öldürün’ emrinin geleceğini düşünmek içini korkuyla doldurdu. Önceki
ölüm emrini uygulatandı. Kendisi elini ateşe uzatmıyor, maşaları buluyordu.
Ortağının bulduğu müşterinin istekleri çeşitli aksiliklerle ters gidince o da
devreye girmiş ve kendini olayların ortasında bulmuştu.
Cinayet daha önceki işlerinde hiç olmamıştı. Hala kabuslarla uyanıyordu.
Kendini kamyonun şoförü olarak görüyordu rüyasında. Bunu atlatmalıydı. Aksi
halde büyük hata yapacak, belki ağzından bir şeyler kaçıracaktı. Keşke tüm iş
bitmiş olsaydı. Şimdi adına açılmış hesaba yatmış paralarını harcamak için iki üç
küçük uçuş yapar, sonunda istediği gibi bir yere yerleşirdi. Kızların hayatta
kalması kötü olmuştu. Kaçış planları birkaç ay ertelenmişti. İş bitmeden parası
yatırılmayacaktı. İş ya kızlardan biri ölünce ya da imzayı atınca bitecekti.
Çok fazla batmıştı çamura. Aldığı paralar, o paralar sayesinde yurt dışında
kuracağı hayat! Bunları düşününce, emir alması halinde olaylar gerçekleşmeden
suçlu iadesi olmayan bir ülkeye kaçacak, yeni bir isim ile yaşayacaktı. Başka
türlü onu yaşatmazlardı. Sonunun ne olacağını bilmenin acısını hissetti.
Kapalı telefona baktı ve az önceki son kelimesini bir kez daha mırıldandı.
“Emredersiniz!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder