21 Şubat 2016 Pazar

KORKUTAN MİRAS 25. Bölüm

Hastane koridorlarında tatlı bir telaş vardı. Binnur’u oralarda görmeye alışmış olan personelin yanı sıra diğer hasta yakınları da kutlamalara başlamıştı.   
Nihayet uyuması için verilen ilaçları kesilen genç kızın uyanmak üzere olduğu bilgisi koridorlarda yayılmıştı. Bir gün öncesinde zaten makineye bağlı olmadan nefes alabilir hale gelmişti. Henüz uyanmamış ama tehlike büyük ölçüde atlatılmıştı. 

Binnur müjdeyi vermek için üst kata çıkarken merdivenlerin başında gazetecileri görüp hemen onlara yöneldi. Mutlu haberi ilk önce onlara vermeyi tercih etmişti. Her artı puana ihtiyacı vardı. Bu yaptıkları ileriki günlerde işine yarayacaktı.

Odaya ulaştığında içeride hastanenin psikologunun olduğunu görmesine rağmen dışarı çıkmak yerine özür dileyip, “Bölüyorum, fakat bu habere sevineceksiniz. Kardeşin uyanıyor canım. Bir iki saate kadar gözlerini açarmış. Çok güzel haber bu değil mi?” dedi cıvıldayan bir sesle. Gerçekten çok güzel bir haberdi.

Genç kız ilk duyduğu an coşkuyla minik bir çığlık atmıştı. Doktorun da bu tepkileri normal bulduğunu anladıktan sonra annesine seansın bitmesinden sonra konuşmalarını söyledi. Bu süreyi düşünmek için de kullanacaktı. Uyandığından beri kendini hazırladığı ana çok az kalmıştı.

Annesi dışarı çıktıktan sonra doktorun kaldıkları yerden değil de kaza anından bahsetmesi kafasını biraz karıştırdı. İlk andan beri aynı şeyleri söylemişti. Yeniden sormasının nedenini bilememek canını sıktı. Hatırladığı her anı tek tek anlattı.

Kardeşinin çantasına uzandığını, o yüzden emniyet kemerini çözmüş olduğunu detaylı anlatıyor ve kardeşinin bu ağır durumundan kendini sorumlu tutuyordu. Telefonun çaldığını söylemese kardeşi şu an yanındaki yatakta, hatta belki de evde olacaktı.

Toparlanıp yeniden sorulara yoğunlaştı. İkinci kez bu seansı yapıyor almaları belki rutindi ama tüm bu sürede odada yalnız olmaları da rutin miydi? Yoksa bu da onlardan mıydı? İlk seans için geldiğinde annesini odadan çıkartmasından sonra sormuş,  bunun rahatça olayları yaşaması ve anlatması için olduğu yanıtını almıştı.

Önceki konuşmayı aklında bir yerlere oturtmuş ve ikizi uyandığında nasıl davranacağı konusunda kendini ikna etmişti. Psikolog ile konuşurken çok rahattı artık. Kendisi oluyordu. Zaten doktor da onun sadece konuşmasını istiyordu.   
En büyük test birazdan yapılacaktı. Ziyaret serbest bırakılmıştı. Arkadaşlarını bekliyordu.

Yarım saat kadar sonra kapısı tıklatılmış, her zaman neşeli gördüğü kızları bu kez üzgün yüzleri ile bulmuştu karşısında. Banu, menekşe rengi lensleri ile çok da uyumlu olmayan kızıl saçlarını basit bir topuzla ensesinde toparlamıştı. Jale de genel tarzına hiç uymayan koyu renk pantolon ceket ile gelmişti. Baş sağlığı dileklerinden hemen sonra bu kez kendisi cenazeye gittikleri için teşekkür etti arkadaşlarına.

“Necdet amca bizlerin de babası sayılırdı. Az kahrımızı çekmemişti. Çok seveni varmış. Ne kadar kalabalıktı cenazesi bir görmeliydin.”

Arkadaşının iyi niyetli cümlesi bile gözlerini doldurmuştu. Çünkü o kadar seveni, bir sevmeyenden koruyamamıştı babasını. Canını alanın yakalanması için bir şeyler düşünmeliydi ama şimdiki sorunu bu değildi. Öncelik değişmişti. Eninde sonunda katilin yakalanmasını sağlayacağını biliyordu. Ama o zamana kadar amaç hayatta kalmaktı! Kızlar ile geçen bir saatte biraz daha iyi hissettiğini fark etmişti. Onların varlığı bile mutluluk veriyordu.

İlerleyen saatlerde Yiğit de ziyarete gelmiş, doktorun kontrol saati olduğu için beklemesi gerekmiş, bir toplantısı olduğu için sadece iki dakikasını ayırıp geçmiş olsun dilekleri ile baş sağlığını dilemiş ve gitmişti. Genç adamın gözlerindeki soru işaretlerinin anlamını çözememişti. Büyük ihtimalle kardeşini soracaktı ama bunu bile yapamamıştı.


Yiğit’in önce kendisini tanıdığını düşünmüştü. Bunda en büyük etken kardeşinin söyledikleri olmuştu elbette. Yiğit’in ikisini hiç karıştırmıyordu. Kapıdan girer girmez duraksamasını, toplantısını bahane edip hemen gidişini neye yoracağını bilemiyordu. O da gerçekleri biliyor ve değişime uygun mu hareket ediyordu?  Son düşüncesi başındaki ağrıyı arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Yiğit şüpheleneceği son insan olmalıydı. Fakat listede hızla üst sıralara tırmanıyordu. Ona olan kızgınlığının bu düşüncelerde etkili olduğunu sanıyordu. Babasının güvendiği birinin bu kadar büyük bir hainliğin içinde olmasını kabullenemiyordu.

Şirketten gelen ziyaretçiler, gelemeyip arayanlar derken düşünmek için zaman bulamamıştı. Kapısı her açıldığında içeri girenin kim olduğuna büyük bir merakla bakıyordu. Herkesten şüphelenmeye başlamıştı. Oysa çok daha önemli bir sorunu vardı. Kardeşinin uyanmak üzere olduğu söylenmişti. Keşke biraz daha uyutacak bir bahaneleri olsaydı! Bunu fırsat bilip gerekenleri yapacak süreyi kazanmış olurdu. Kardeşi uyandığında ortalık çok karışacaktı.

Çirkin düşünceleri bir yana bırakıp annesinin tavırlarını ölçmeye başladı. İlk andan beri çok üzgün ve harap olmuştu. Evet, dışarıdan bakanlar öyle görüyordu ama kendisini kandırması mümkün değildi. Annesi oynuyordu! Davranışlarını düşününce her zamanki gibi para için yaptığı belliydi. Acaba bu son yaşananlarda parmağı var mıydı? Annesi para isteyecek, almak için de her türlü yolu deneyecekti...

Ya kendisini tehdit eden doktor? Yine karşısına çıkacak mıydı? Kardeşinin uyanmasını bekliyor olmalıydı. Ya uyanmasını engelleyecek bir şey yaparlarsa? Niye bunu düşünememişti? Kime güvenecek, nasıl tedbir alacaktı? O kadar da büyük planlar yapıldığını düşünmüyordu. Hem kazayı ayarlayacaklar, hem de yaralı birilerini köşeye sıkıştırmak için el altında adam tutacaklar, yoğun bakımda öldürmeye çalışacaklar… Saçma diyemiyordu. Bunların hepsini yapacak kadar gözleri dönmüş birileri vardı etraflarında. Mert’e güvenebilirdi. Evet kimseye güvenemese de ona güvenebilirdi. İyi ama ona kardeşimi koru dese niye diye soracaktı. O zaman ne diyecekti?

Tüm bunları polise anlatması gerektiğini biliyordu. Fakat bunu karşı taraf da düşünmüş, tek bir yanlış hareketin sonuçlarını detaylıca anlatmıştı. Polise gidemez, bunların anlatamazdı. Kimseye anlatamayacağını da biliyordu. Polisin araştırmalarının yön değiştirmesi bile kızların ölüm fermanı demekti. Ama kardeşini tehlikeye atamazdı. Tam hemşire çağırıp Mert’i bulmalarını isteyecekti ki kapısı açıldı. Parfüm kokusundan annesi olduğunu anlayıp anında gözlerini kapatmış, uyuyor gibi yapmaya başlamıştı.  


  
  
***** 


Binnur, diğer kızının da kısa süre sonra iyileşeceğinden duyduğu memnuniyeti hastane personeline ve basına bol bol gülerek ispatladıktan sonra kızının odasına girdi. Uyuduğunu görüp rahat bir nefes aldı. En azından o uyanana kadar rol yapmasına gerek kalmamıştı. Yüzündeki yapmacık ifadeleri silip telefonunu açtı. İnternete girip hakkında çıkan haberleri taradı. Tüm haberler acılı eski eş, mağdur anne olarak bahsediyordu. Bu iyiydi işte. Yakında bu çizdiği imaj işine yarayacaktı. Ölmüş eski eş, yaralı iki kız ve eski eşten miras kalan komada bir kadın…

Aklındakini yapamıyordu. O zaman yapabileceklerini sonuna kadar kullanacaktı. Bu en doğal hakkıydı.  

   
*****  


Nihayet gözünü açan genç kız, sesinin çıkmayacağını sanarak yatıyordu. Hastanede olduğunun bilincindeydi. Zaten bir saattir yarı uyanıktı. Hemşirelerin konuşmalarını önce su altından duyar gibi dinlemişti. Şimdi ise daha netleşmişti sesler. Nihayet gözlerini açtığında o konuşanlardan biri ile karşılaştı.
  
“Mine hanım, aramıza hoş geldiniz. Uzun zamandır sizin gözlerinizi görmek için bekliyordum

Hemşirenin yumuşak sesini duyuyor ama kendisi ile konuştuğunu düşünmediği için yanıt vermiyordu.  

“Mine Hanım, beni duyuyorsunuz değil mi?”  
Gözlerine tutulan ışık ile bir anda kafasını çevirdi. Hemşire göz bebeklerine bakıyordu.  
“Mine hanım, beni korkuttunuz. Duyabiliyorsunuz değil mi?” 
“Evet.” Sesi kendi kulağına bile yabancıydı. Kısık ve çatlak bir ses ile konuşuyordu.
Hemşire yine de bu sesi duyduğu için memnun olmuş son değerlerini yazıyordu çizelgesine. Daha sonra genç kızın yanına gelip güzel bir gülümseme ile konuştu.   
“Şimdi doktorunuzu çağıracağım. Sizi ağırlamaktan memnunduk ama artık üst kattakiler ilgilensin diyoruz.”  
Neşeli sesi ile konuşan hemşire iyice rahatlamasına neden olmuştu. Hafifçe başını sallayıp onayladı ama bu hareket ile canı yandı. O sırada doktora çağrı gönderen hemşire yeniden yanına geldi ve durumunu açıkladı.  

“Fazla hareket etmeyin. Çok kötü bir kaza geçirdiniz. Başınızı vurmuşsunuz. Kaburgalarınızda ağır bir zedelenme var.  Bir süre koruyucu korse ile gezeceksiniz. Sol kolunuz çıkmış, oturtulmuş. Ara sıra ağrısı olabilir ama çok önemli bir şey yok. Ayağınızdaki ödemi indirdik ama kısa süre daha basarken canınız yanabilir.” 

“Anladım.”  ‘Saydığın her şeyin sızısını hissediyorum zaten’ dememek için kendini zor tuttu. Konuşmak da canını yakıyordu. Neler olduğunu düşünmeye, diğerlerine sormaya fırsat bulamadan yoğun bakımın kapısı açıldı. Genç doktor hastasına doğru yürürken yüzünde memnun bir gülümseme oluşmuştu. Bekledikleri süreçte gerçekleşen bu uyanma hastada ciddi bir sorun olmadığını, bundan sonraki işlerinin daha kolay olacağını gösteriyordu. Az önce hemşirenin doldurduğu çizelgedeki bilgilere kısaca göz atıp yine yüzünde bir gülümseme ile konuştu.“Mine Hanım, sizi böyle görmek ne kadar güzel. Anneniz çok mutlu olacak.”  
“Sedef”  
Doktor yine gülümseyerek “Sedef çok daha iyi.”  dedi.
Genç kız doktora baktı. Hep olan yine olmuştu. Tüm ağrılarına rağmen hafif bir gülümseme ile konuştu.  
“O Mine. Sedef benim!”  

*****
   
“Nasıl kendisinin kim olduğunu karıştırır?” 
“Binnur Hanım, kızınızın başını çarpmış olması bu karışıklığa neden olabilir.”
Doktorun sesindeki sakinleştirmeye yönelik ton fayda etmiyordu. Binnur, yine abartılı tepkiler ile isyan ederken koridorlarda bulunanların başları onlardan yana döndü. Utanmış gibi sesini alçalttı Binnur, “Ama siz hasar olmayacağını söylemiştiniz. Şimdi ise kızımın kendisini kardeşi sandığını söylüyorsunuz.” diyerek olayı özetledi.  

Bu durum kendisi için gerçekten büyük sorun olabilirdi. Sedef ile Mine kendisine aynı davranmazdı. Onları boşanmanın hemen öncesi ve sonrasında ayırt edebildiği tek özellik buydu. Bu özelliği de ortaya çıkartmak için mutlaka olumsuz bir tavır sergilemiş olması gerekirdi. Genelde de bu Necdet ile kavga etmek olurdu. O zamanlar da rol yapar ve kızlarından birinin kendi yanında olması için abartılı davranmaya devam ederdi. Şimdi ikisinin de kendisini Sedef sanması ortalığı karıştırıyordu. Aslında kısa süre sonra bunu çözebileceğini biliyordu. Kim kendisine sıcak davranırsa o Sedef idi! Doktora bekleyelim görelim, diyemeyeceğine göre onların net bir yanıt alması için baskı yapmaya başladı. 

“Tıbbi olarak bu sorunun giderilmesini istiyorum. Kızımın hafızasının yerine gelmesini sağlayın. Onun böyle kardeşinin yerine geçerek yaşaması yakışıksız bir durum.”  

Konuya dahil olan psikiyatri uzmanı, bu şımarık kadının saçmalamalarına alıştığını düşünmesine rağmen, bir an sinirine yenilmek üzere olduğunu hissetti ve kendini tuttu. “Elimizden geleni yapacağız, emin olabilirsiniz. Tahminimize göre, kaza öncesinde kızların bu oyuna kalkıştığı ve kızınızın en son Sedef olması… Kaza ve sonrasında yaşanan travma onun oyunu anımsamasını önlüyordur. Böyle kötü sonuçlanmış bir kaza ile kendi oyunlarını bağdaştıramaması çok normal. Merak etmeyin, tüm bunlar kısa zaman içinde düzelecektir. Yeni tahliller yapılacak, MR çekilecek ve beynin her bir milimi incelenecek. Eğer bir hasar var ise o zaman gerekli müdahale yapılacaktır.”  Tüm bunlara gerek kalmayacağını, travma sonrasında bunların normal olduğunu, iyileşme sürecinde kendiliğinden yok olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylemeye yeltenmedi bile. Anlayacak bir ruh halinde değildi bu havalı anne!

Binnur, doktora tepeden bakan bir ifade ile konuşmaya başladı. “Bu söyledikleriniz zaten yapılacak. Kızımın bu karmaşa ile yaşamasına izin vereceğimi düşünmüyorsunuz herhalde. En kısa sürede bu konuda uzman olan bir hastane bulacak ve kızımı oraya götüreceğim.” İlgili, isteklerinin kızları için olduğunu belli eden ve sevecen anne görüntüsü son derece ikna ediciydi. Binnur bunu biliyor ve her adımını akıllıca atıyordu. Şu an iki kızının birbirine karışması isteyeceği son şeydi. Zaten ayırt edemediği kızların böyle bir ortamda neler olduğunu anlaması an meselesi olabilirdi.

Başhekim, günlerdir kaprisleri ile hastaneyi birbirine katan kadına sakin olmaya çalıştığı bir ses ile yanıt verdi. “Bakın, bu talebinizi saygıyla karşılıyorum ama bu hastanede de çok iyi beyin cerrahlarımız var. Önce buna ihtiyaç var mı bunu tespit edeceğiz. Sonra gerekirse nakil için onay da veririz.”  

“Elbette onay vereceksiniz.” Sesini belli ölçüde tutmak için zorlanıyordu. Artık rol yapmasına gerek kalmamıştı. Gerçekten sinirlenmişti. Karşındakilerin saçmalıklarını dinlemek zorunda olmak bile sinirlerini bozmaya yeterliyken bir de bilinmezlerle uğraşıyordu.   

Doktor karşısındaki kadının isterik tavırlarını çocuklarının kazasına bağladığı için alttan almaya devam ediyordu. “Ben şimdi yapılacaklar ile ilgileneceğim. Beyin cerrahımız ile dosya üzerinde görüşmemiz gerekiyor. Siz kızınız ile yeniden konuşsanız. Belki artık Sedef olmadığını söyleyecektir. Böylece bir sürü tahlilden kurtulur.”  

Binnur, derin bir nefes aldı. Doktorun gözlerinin içine baktı. Bıkkın bir ifade ile yanıtladı. “Tamam, konuşmayı deneyeceğim.”

İstediğini elde etmiş bir bakışla baktı yakışıklı bir ihtiyarlık yaşayan adama. Onun aylık kazancı, kendisinin bir ayakkabısını almaya yetmezdi ama karşısına geçip ukalaca konuşmasına katlanmak zorunda kalıyordu. Bu hastanede daha fazla kalmak işine çomak sokacak gibiydi. Şu an bile karşısında üç doktor durmuş yargılama dolu bakışlarını saklamaya çabalayarak konuşuyorlardı. Küçük bir veda cümlesi bile söylemeden yanlarından ayrıldı. Yoğun bakım ünitesinin önünden geçerken Hümeyra Hanımın, kızının yattığı bölümün önündeki bekleme koltuklarında uyukladığını gördü. Uyanmadan oradan uzaklaşmak için adımlarını hızlandırdı.

Esra konusunu doktorlarla hiç konuşmaması gerekiyordu. Diline hakim olamayıp kötü sözler söylemesi çok yüksek ihtimaldi. Hala yaşıyor olması zaten sinir bozucuydu. Beyin ölümü gerçekleşti demişler, bir iki saate öleceğini düşünmüştü ama tek olan komaya girmekti. Koma halinin ne kadar süreceğini ise kimse bilmiyordu. Makinelere bağlı yaşıyordu ve bebekler de hala hayata tutunuyordu. Kızlarından sonra bir de Esra ve bebekleri dert olacaktı başına! Şeytan, gir odaya kapat düğmeleri hepsinden birden kurtul diyordu ama her yerde olan kameralar buna engel oluyordu. Hışımla yürüyüp Mine’nin odasına yöneldi. En azından kızının aklı başına gelmiştir diye umuyordu.

Odaya girdiğinde uyuduğunu gördü. Mine, hala yoğun bakım odasında kontrol altındaydı. Serumu kolunda belirli aralıklarla damlamaya devam ederken monitör de aralıklarla tansiyonunu ölçüyor, nabzını kontrol ediyordu. Artık değerleri normale yakındı.

Sedef kardeşinin uyandığını öğrendikten sonra daha rahat bir uykuya dalmıştı.

Binnur orada kalamayacağından üst kata çıkmak için yeniden koridora yöneldi. Hümeyra Hanım hala uyuyordu. Suat da birisi ile ayakta konuşuyordu. Onlara görünmeden yanlarından geçmesi zordu. Yine de şansını denedi.

Suat, sinsi hareketlerle uzaklaşan kadını tanımış ama sinirini bozmamak için sesini çıkartmamıştı. Saçma bir haberin Esra ile ikizler arasında düşmanlık yaratmasını istemiyordu. Ablasının iyileşeceğinden emindi. Bebekler de onun hayata tutunması için çabalıyor olmalıydı. Ziyarete gelen arkadaşını yolladıktan sonra uyuklayan annesinin karşısındaki koltuğa geçip oturdu. Kötü düşünmek istemiyor, her şeyin iyi olacağına inanmak istiyordu. Nihayet Mine uyanmıştı. Ablası da uyanacaktı…

*****

Şu an onları ayırt etmek çok kolaydı. Gerçi ikisinin de başındaki yara aynı yerdeydi. Kaza bile görünen yerlerinde farklı izler oluşturmamıştı. Tek fark birinin yara izinin biraz daha uzun olmasıydı ki kısa zaman sonra estetik ameliyat ile yok edilecek izlerin ayırt edici özellik olması beklenemezdi. Diğer yaraların sargıları ise geçici bir çözümdü.
  
Binnur, Mine ile konuşmak için bekleyecekti. Cam önündeki kanepeye oturmadan önce kendisine kahve hazırladı. Odada her türlü konfor düşünülmüş, otel odasını aratmayacak bir görüntü sağlanmıştı. Sedef’in kontrol amaçlı yatıyor olmasından dolayı yatağının etrafında makineler kaldırılmıştı. Mine ise halen cihazlara bağlıydı. Kendi başına nefes alıyor olması dışında tüm verileri makinelerden elde ediliyordu.

Mine’nin kendisini Sedef sanmasının haricinde korkulacak bir şeyleri yoktu. Bunu da o asık suratlı psikiyatri uzmanı çok önemli bulmuyor, travma sonrasının etkisi diye yorumluyordu. Kahvesini yarıladığında odaya başka bir doktor girdi. Kapının sesi ile bu kez kızlar gözlerini aralamıştı. Sedef doktoru görene kadar korku ile baktı. Tanıyınca rahatladı. Aslında o adamın ikizler bir arada ve hatta anneleri de yanlarında iken bir şeyler yapmasını beklemiyordu. Yine de korkmasına engel değildi bu.

“Merhaba güzel hanımlar. Nasılsınız? Ağrınız var mı?” Nöroloji uzmanı ilk günden beri tedavi ile yakından ilgileniyordu. İki kızın da hayır demesi ile konuşmaya devam etmek için kendinin Sedef olduğunu söyleyen genç kıza döndü. “Sizi bazı testler için hazırlayacaklar az sonra. O zamana kadar dinlenmeye devam edin. Ben yine kontrol için geleceğim.” Daha sonra koltukta kendisini izleyen genç ve bakımlı anneye beğeni dolu gözlerle bakıp başı ile selam verip odadan çıktı.  
Kızlar o bakışı görmüştü. Başka zaman olsa tepki verecekleri bir olaya ikisi de kayıtsız kalmıştı. 

Binnur, o an kızları ayırt etme şansını bulamamış olmasına yanıyordu. Normalde Sedef gülümsemeli, Mine ise surat asmalıydı. belki de o öyle sanıyordu. Hep Sedef’in daha yumuşak olduğunu düşünmüştü. Yanılgısı burada olabilir miydi? Çünkü ikisi de fazlasıyla ifadesizdi.  

*****


“Her şey yolunda efendim. Son bilgiler de elime geldi. Artık sadece satış için gereken adımların atılması kaldı. Bunun için de bir kaç aylık bir süre var önümüzde.”  

Birkaç ay… Aslında bu sürenin kendileri tarafından hızlandırılmış hali idi. Aksi halde hiçbir zaman o satış olmayacaktı. Şimdi ise kısa süreli bir uğraş ile imzalar atılacaktı. Tek yapılması gereken gerekli yerlere parmak basmaktı. Doğru yere basılan parmağın insanın nefesini nasıl kestiğini iyi biliyordu!  

Kızların karıştırılmış olma ihtimali çok önemli değildi. Yeterince korkuttuklarını biliyordu. Korkutmaya devam edeceklerdi. En kötü ihtimal ikizlerin ikisini de korkuturlar, birbirleri ile konuşmalarını engellerlerdi. Karıştırdıkları kızın kendisine Sedef demesinden daha çok gözlerindeki korku onu ele verecekti. O da bu korkuyu her an görecek kadar yakın olacaktı ona…

Son bir yılı yoğun olarak, iki yılı aşkın süredir bu işle ilgili çalışıyorlardı. Tüm o uzun süreli planlar, rastlantılar, hazırlıklar şu an parmaklarının ucundaydı. Artık sonuna çok yaklaşmışlardı, buna herkesin inancı tamdı. Kendilerinden önce işin içine girmiş arkadaşlarının deşifre olmaması için yavaş ve emin adımlarla devam ediyorlardı. Ölen babanın inadını kıramamış, en istemediği yolu yapmak zorunda bırakılmıştı. Ne kadar zorlansa da bu bir adamın, karısının ve bebeklerinin hayatını alma hakkını ona vermiyordu. Üstelik geride kalanların neler yaşayacaklarını henüz kimse bilmiyordu. yeni bir yol, yeni taktikler ve bu kez de olmazsa belki yeni bir kaza daha… Bundan kaçışı yok muydu? Artık bunu daha sık düşünür olmuştu.

O bunları düşünürken kulağındaki ses, “Daha fazla uzamasın. Ne dikkat çekecek kadar kısa, ne işlerimizi aksatacak kadar uzun.”  diyordu. Ronald Craig’in bağlantı sağladığı ikinci adamlardan biri olduğunu biliyordu. Esas patrona ulaşmak imkansızdı onun için. Ama parasının kaynağı oydu. O nedenle sadece “Emredersiniz”  dedi.

Emrediyorlardı… Her şeyi emrediyorlardı. Satın alın, fiyat kırın, fiyat arttırın, korkutun… öldürün…

Yeniden ‘öldürün’ emrinin geleceğini düşünmek içini korkuyla doldurdu. Önceki ölüm emrini uygulatandı. Kendisi elini ateşe uzatmıyor, maşaları buluyordu. Ortağının bulduğu müşterinin istekleri çeşitli aksiliklerle ters gidince o da devreye girmiş ve kendini olayların ortasında bulmuştu.
Cinayet daha önceki işlerinde hiç olmamıştı. Hala kabuslarla uyanıyordu. Kendini kamyonun şoförü olarak görüyordu rüyasında. Bunu atlatmalıydı. Aksi halde büyük hata yapacak, belki ağzından bir şeyler kaçıracaktı. Keşke tüm iş bitmiş olsaydı. Şimdi adına açılmış hesaba yatmış paralarını harcamak için iki üç küçük uçuş yapar, sonunda istediği gibi bir yere yerleşirdi. Kızların hayatta kalması kötü olmuştu. Kaçış planları birkaç ay ertelenmişti. İş bitmeden parası yatırılmayacaktı. İş ya kızlardan biri ölünce ya da imzayı atınca bitecekti.

Çok fazla batmıştı çamura. Aldığı paralar, o paralar sayesinde yurt dışında kuracağı hayat! Bunları düşününce, emir alması halinde olaylar gerçekleşmeden suçlu iadesi olmayan bir ülkeye kaçacak, yeni bir isim ile yaşayacaktı. Başka türlü onu yaşatmazlardı. Sonunun ne olacağını bilmenin acısını hissetti.

Kapalı telefona baktı ve az önceki son kelimesini bir kez daha mırıldandı. “Emredersiniz!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder