1 Ekim 2015 Perşembe

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 44. Bölüm

Çağla, doktoru ile yaptığı görüşmeden sonra randevuyu ayarlamıştı. Reglinde bir anormallik vardı. Mutlaka görmek istemişti doktoru. Tahminlerinden daha da önce menopoza giriyor olabilirdi. Kocasının yanına gidip ona randevuyu söyledi.
“Tayfun, saat ikiye randevu aldım. Gelebilecek misin?”
“Geleceğim canım. Birde çıkarız.”
“Tamam.”
Tayfun onun bozuk moralini düzeltecek şeyi bulamıyordu. İkinci ayında boşa geçtiğini düşünüyordu. Oysa önledinde daha en az bir yılları vardı. Çabalamaktan asla vazgeçmeyecekti.
Arabada giderken Çağla sessizdi. Aklındaki düşünceler yüzünden canı konuşmak istemiyordu. Doktoru, muayene etmeden ve tahlil yapmadan menopoz ile ilgili bir şey söyleyemem, demişti. Ama sesindeki tını akıllarına gelenin yüksek ihtimalle doğru olduğunu belli ediyordu. Annesinin yirmi beş yaşını tam doldurmadan önce menopoza girmiş olması, kendisinin daha da erken girebileceğinin göstergesiydi. 

“Şu yüzüne güzel bir gülümseme oturtur musun tatlım? Bak bugün şu tüp bebek ve yumurta dondurma işini kesinleştirelim. Senin her ay böyle üzülmeni izlemek istemiyorum.”
“Her şeyin doğalını istiyorum sadece. Ama olmazsa da o ihtimallerin daha      fazla geciktirilmesini de istemiyorum. Haklısın, tüp bebek için konuşalım. Ayrıca sonra belki bir bebek daha isteriz. Her ihtimale karşı yumurtamı donduracağım.”
“Tamam işte. Bu kadar üzme kendini. Bu ay yumurtalarını bağışlarız. Sonraki ay da oluyorsa tüp bebek için çalışmalara başlarız.”
“Evet, en iyisi bu.” Çağla yine sessizliği bürünmüştü. Ama biraz daha rahattı artık. Tayfun’un planları anlatan sesi içini huzurla doldurmuştu. Bu adamla her şeyi denemeye hazırdı.

*****

Doktor,  muayenesini bitirdikten sonra aldığı kanı tahlile yolladı. Sonucu beklerken, adet kanamasındaki azalmanın hipomenore olarak adlandırıldığını, menopoz dönemine yakın kadınlarda görülebildiğini anlattı. Zaten bekledikleri bir haberdi. Yine de ikisi de beklenenden daha yakın bir zamanda bu haberle karşılaşmanın sıkıntısını içlerinde yasamaya başladı. Tayfun elini uzatarak Çağla’nın elini tuttu.
“Üzülme demeyeceğim. Sadece tek çıkışın bu olmadığını anımsatacağım. Diğer alternatifimizi öne alacağız. O yüzün asılmayacak. Anlaştık mı?”
“Ama çok üzgünüm. Yalan söyleyemem.”
“Yalan söyleme zaten. Hadi bırak bana sonrasını. Ben konuşurum.”
Daha sonra doktora dönerek, yumurtaların dondurulması için neler yapılacağını sordu. Hemen bu işleme başlamak istediklerini söyledi. Aldıkları bilgilerden sonra bir ay sonrası için randevu alındı. İlk işleme başlanacaktı.

*****
 
Tahlil sonucu iki saat kadar sonra çıkacaktı. O kadar saat doktorun muayenehanesinde beklemenin manası yoktu. Hava biraz serin olduğu için yakınlardaki bir kafeye oturdular. İkisinin de yüzünden düşen bin parçaydı. Tayfun her ne kadar Çağla’nın üzüntüsünü hafifletmeye çalışsa da kendi içinde yaşadığı hüznü yok edemiyordu. Doktorun söylediklerini duyduğu an, bir bebeklerinin olmasını ne kadar çok istediğini anlamıştı. Çok az konuşarak, sipariş ettikleri yiyecekleri didikleyerek iki saati doldurdular. Tekrar muayenehaneye döndüklerinde doktor onları bekliyordu.
Çağla daha önce oturduğu koltuğa oturdu. Tayfun da hemen yanına yerleşti. Tahmini süreyi beklerken sağ kolunu karısının omzuna sardı. Sol eli ile Çağla'nın sol elini tutup iyice kendisine yasladı. Tüm gücünü ona aktarmak istiyordu. Karısının birçok konuda çok dayanıklı olduğunu bilse de bu konuda o kadar başarılı olmayacağından korkuyordu.
Doktor eline aldığı test sonuçlarına bakıyordu. Yüzündeki anlamı kavrayamayan çift merakla sonucu bekliyordu.
“Çağla hanım, Tayfun bey, bunu size nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Sanırım en iyisi hızlıca söylemek. İkinizi de tebrik ederim. Bir bebeğiniz olacak.”
Odada tuhaf bir sessizlik oldu. Üstelik doktorun cümlesinden yirmi saniye kadar sonra hala ses yoktu. Doktor en sonunda “Beni duyabildiniz mi? Bir bebeğiniz olacak. Hamilesiniz. Tebrik ederim.”
Çağla, yavaşça kafasını kaldırıp Tayfun'a baktı. “Gerçekten öyle demişsiniz. Bebeğimiz olacak. Tayfun duydun mu? Bizim bebeğimiz olacakmış.”
“Duydum da rüyadan uyanırım korkusu ile nefes bile almıyorum.”
Onların şaşkın hallerine bakan doktor gülümseyerek konuştu.
“Bu haberin sizi şaşırttığının farkındayım. Anlattığınız belirtilere göre beni bile şaşırttı. Ama inanın henüz çok küçük olsa da bir bebeğiniz var. Artık size neler yapmanız gerektiğini anlatmam lazım. Hadi oturun artık.”
“Doktor bey, kusura bakmazsanız…” Tayfun lafını bitirir bitirmez karısına sarıldı. Aslında onu kucağında deli gibi çevirerek, kahkahalar atarak kutlamak istiyordu ama doktorun söylediğini duyduğu andan itibaren tek yapmak istediği Çağla ile bebeğini her türlü tehlikeden korumaktı. 
Kollarındaki Çağla’nın vücudunun sarsılmasından onun ağladığını anladı. Galiba kendisi de ağlıyordu. Ama ikisi de bu gözyaşlarının mutluluktan olduğunu biliyordu.
En sonunda konuşmaya başladıklarında doktoru, bu kanamaların her ay devam edebileceğini, korkmaması gerektiğini söyledi. Bazı hamileliklerde görülen bu kanamanın da normal olduğunu belirtti. Sonra da yapması gerekenleri saymaya, bunlarla ilgili broşürleri ellerine tutuşturmaya başladı. İkisi de söylenenlerin yarısını akıllarında tutamayacaklarının farkında broşürlere sıkı sıkıya sarıldılar.
Büroya dönmeden doğruca eve yöneldiler. İkisinin de yüzünde aptalca bir sırıtma vardı. Hala inanamıyorlardı. Bu haberi ailelerine hemen vermek istiyorlardı. İkisi de ellerinde telefonlarla annelerine müjdeyi verdiler. Telefonun ucundaki kadınların çığlık ve ağlayışları duyuluyordu. Ümran hanım menopoz olayını öğrendiğinde biraz burulmuştu ama şu an tüm o duyguları yok olmuştu.
Hale hanım kızının bu kadar kısa sürede hamile kalmış olmasından çok memnundu.
“Gözün aydın canım. Allah sağlıkla büyütmeyi nasip etsin. Tayfun’u ver bana onu da kutlayayım. Doktorun neler yapacağını söyledi mi?”
“Söyledi anne. Ama şu an hiç birini anımsamıyorum. Broşürleri aldık ama.”
“Tamam. Ben teyzeni ararım. Hadi görüşürüz. Kendine çok dikkat et. Çağla, hafta sonu doğum gününle birlikte bebeği de kutlayalım mı?”
“Erken değil mi anne? Ya ters bir şey olursa?”
“Allahın izniyle olmaz, şöyle güzel bir parti yapalım. Kızlara söyleyeceksin di mi?”
“Elbette. Tamam parti yapalım.” derken kocasına döndü. Tayfun annesi ile konuşuyordu. Partiyi duymamıştı. İlk birlikte kutlayacakları doğum günüydü. Aslında gerçek doğum günü cuma idi ama aile ile birlikte cumartesi kutlayacaktı. Belki cuma akşamı ikisi baş başa kutlardı. Böylece iki kere kutlamış olurdu. Yorulmaması gerekiyordu. En azından bir süre…
 “Tamam çok konuşma da ver damadımı. Ben bu çocuğu çok seviyorum!”
Çağla gülerek telefonu kocasına uzatırken o da elindekine Çağla'ya uzatıyordu.
“Merhaba Ümran anne. Nasılsın?”
“Kızım asıl sen nasılsın? Sayende ben bulutlarda uçuyorum. Ay ben babaanne mi oluyorum. Allahım sen hepsine sağlık ver.” Ümran hanımın sesi kesilince Çağla telefon kapandı sandı. “Ümran anne?”
“Buradayım tatlım. Hala şoktayım. Dikkatli olun kızım. Çok öpüyorum seni. Artık çok fazla radyasyona da tabii kalma. Cep telefonu ile fazla konuşma. Bilgisayar programlamasına da biraz ara ver istersen.”
Doğuma kadar böyle bir sürü tavsiye duyacağından emindi. Gülümseyerek iyi niyetle konuşan kadına aynı yumuşak sesi ile yanıt verdi. “Cep telefonu hakkında genel kanı olumsuz etkileyeceği yönünde ama ispatlanmış bir şey yok. Yine de tavsiyene uyacağım anne. Ama bilgisayarlar bu konuda masum olduklarını ispatladı. Tek yapmam gereken yirmi otuz dakika da bir masadan kalkmak ve biraz yürümek.”
“Doğru söylüyorsun. Teknoloji geliştikçe tedbirler de gelişiyordur. Sen yine de çok dikkat et tatlım. Hadi artık telefonu kapatalım da kendi dediğimize uymuş olalım. Çok öpüyorum o güzel yanaklarından.”
“Ben de öpüyorum. Anne, cumartesi annemlerde toplanacağız. Parti yapacaklarmış. Annem arar ama ben de şimdiden haber vereyim dedim.”
“Tamam, ben anneni arar konuşurum. Partiyi de birlikte yaparız. Ya da dur aklıma bir şey geldi. Hadi kapatıyorum öptüm tatlım seni.” Çağla aniden kapanan telefona bakakaldı. Konuşmaların arasındaki parti kelimesini seçen Tayfun, elini uzatıp Çağla’nın elini tuttu. Dudaklarına götürüp yumuşak bir öpücük kondurdu.
“Meleğim, oğlumun anası, haberi mi kutlayacağız o partide?”
“Oğlun mu?”
“O ekim çocuğu… Çinliler bu işi biliyorsa oğlumuz olacak. Soruma yanıt almadım.”
“İnşallah babacık. İnşallah ve evet.”
“Babacık! Yok baba desin, babacık demesin. Partiye kaç kişi katılacak?”
“Anne ve baba… biz şimdi anne ve baba mı oluyoruz? Kaç kişi olacağını hiç bilmiyorum. Annem çılgın bir parti verebilir”
“Evet, canım benim evet…anne ve baba oluyoruz. Ayrıca aynı cümlelerin içinde ana baba olmak ve parti ile ilgili konuşmak zor oluyor. Şu parti işini sonraya bırakalım. Sadece bebeğimizi konuşalım.” Elleri henüz mercimek tanesi kadar bile olmayan bebeklerinin üstünde birleşmiş, ikisi de duygusallaşmıştı. Zaten haberi aldıklarından beri bir gülüyor bir duygusallaşıyorlardı.

*****

Çağla, anne baba olmak üzere internette araştırmalar yapmaya başladı. Neler yapılması gerektiğini erkenden öğrenmeliydi. 
Tayfun, mutfaktan elinde meyve tabağı ile geldiğinde karısının kahkahalarla güldüğünü gördü.
“Neye gülüyorsun?”
“Anne baba olmak için nasıl hazırlıklar yapmamız gerektiğini araştırmak istedim.”
“Bunda bu kadar komik olan ne var?”
“Bir yazı buldum. Gerçi geç kaldık… Erken okusaydım bu işten vazgeçebilirdik.”
“Hangi işten? Bebekten mi? Asla. Neyse o okuduğun benim fikrimi değiştirmezdi.”
“O kadar emin olma, dinle okuyorum;
Çocukları çok seviyor, çocuk istiyorsunuz.

Emin misiniz? tekrar soruyorum; emin misiniz? Karar vermeden önce çocuklu yaşama kendinizi hazırlamaya ne dersiniz?

1-) Köşe başındaki süpermarkete gidin. Hiçbir şey satın almadan kasaya yönelin ve cebinizdeki bütün parayı kasiyere verin. Daha sonrada yandaki eczaneye gidin kredi kartı ile ilaçlar alın. Akşam saat 17:00 ile 22.00 arasında, elinizde yaklaşık 4 kg. ağırlık taşıyarak sürekli ev içinde volta atın. Saat 22.00'de ağırlığı yatağa bırakın. Saati 24.00'e kurun ve yatın uyuyun. Saat tam 24.00'de kalkın. 4 kg. ağırlığı tekrar elinize alın ve saat 01.00'e kadar evin içinde dolaşın. Ağırlığı tekrar yatağa koyun. saatin alarmını 03.00'e kurun yatın. Uyuyamayacağınız için tekrar kalkın; bu kez elinizde ağırlık olmadan evin içinde dolanıp durun. Koltukta kendinizden geçin. 03.00'te çalan alarm ile fırlayın, 15 dakikalık uykunun sersemliği ile yatağa yönelin, ağırlığı elinize alın. Saat 04.00'e kadar elinizde ağırlık varken karanlıkta dolanın ve bu arada yüksek sesle çocuk şarkıları, ninniler söyleyin. Kendinizden geçerek bir süre daha uyuyun. böylece toplam uyku miktarınızı 45 dakikaya yükseltin. Kahvaltıyı hazırlayın. güleryüzlü olun ve bunları 5 yıl boyunca her gece tekrarlayın.

2-) Eve canlı bir ahtapot getirin...5 yıl boyunca düzenli bir biçimde her sabah onu giydirmeye çalışın. Ayrıca ahtapotu bir çuvala, hiçbir kolu dışarda kalmayacak şekilde, en kısa zamanda sokmanın provasını yapın.

3-) Bir kavun alın. Kavunun üstünde bir delik açın. kavunu uzunca bir iple tavana asıp, sallayın. Kavun sağdan sola sallanırken, bir kaşık sıcak su alın,.sallanan kavunda daha önce açmış olduğunuz deliğe, yere dökmeden sokmağa çalışın.

4-) Ağzınızdan çıkan her cümleyi en az beş kez daha tekrarlayarak konuşmaya alışın. Bunu bir yaşam biçimi haline getirin.

5-) Dışarıya çıkmak için giyinin. Banyonun kapısı önünde tam tamına yarım saat bekleyin. aşağıya inin. Kapının önünde beş dakika bekleyin. sonra tekrar eve dönün. Tekrar dışarıya çıkın. Evin önündeki yolda yürümeye başlayın. Çok ama çok yavaş yürüyün. Yürürken de yerde gördüğünüz her sigara izmaritini, cikleti, kirli kağıdı,mendili, karıncayı dikkatle ve uzun uzun seyredin. Aniden "yeter artık senden çektiğim" diye avazınız çıktığı kadar bağırın. Eve geri dönün. Her gün böyle yürüyüşler yapın.

6-) Süpermarkete gidin. Yanınıza da orta büyüklükte bir keçi alın: süpermarkete girince keçiyi serbest bırakın. Daha sonra da keçinin içerde kırıp, tahrip ettiği her şeyin parasını sorgusuz sualsiz peki deyip ödeyin.

7-) Evdeki koltuklara tereyağı bulayın. Perdelere de reçel bulaştırın.

8-) Mutfakta pişmekte olan bir adet balığı çalın ve onu misafir odasında bir yere saklayın. Balığın odada 5 ay kimse tarafından bulunmadan kalmasını sağlayın.

9-) Evdeki yeni sulanmış çiçeklere elinizi sokun ve aldığınız çamurlar ile temiz duvarlar üzerinde figürler yaratın.

Nasılmış, çocuklu yaşama hazır mısınız? bir daha düşünün...
Çağla okumayı bitirdiğinde Tayfun’un yüzü yazıdan daha komikti. Kocaman bir korku ifadesi ile bakıyordu Çağla’ya.
“Aman Allahım, bir canavar bu!”
“Canavar mı? Doğmamış çocuğuna canavar mı diyorsun?”
“Sen okudun o maddeleri.”
“Vazgeçelim istersen?”
“Asla, deli kadın asla. Şaka yapıyordum sadece. Senin okurken girdiğin şekillerden sonra ben de şaka yapayım istedim. Bebeğimiz bu saydıklarının on mislini de yapsa umurumda değil. Yetiştirebilirsek ikinciyi bile yapacağız.”
“Birinciyi kucağımıza sağlıklı bir şekilde alalım, ikinciyi o zaman düşünürüz.”

Tayfun uzun süredir öpmediği karısını kollarının arasına alıp büyük bir iştahla öptü. “Merak etme, ilk fırsatta onun için de çalışmalara başlarız.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder