30 Eylül 2015 Çarşamba

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 43. Bölüm

Her şeyi uygulayan ikili sadece iki maddeye uyamıyordu. Aralıklı birleşme ve bel altına konan yastık… yumurtlama günleri yaklaşırken Tayfun buna bir çözüm bulması gerektiğini düşündü. Söylese nasıl davranacağını bilmiyordu. En iyisi başka bir yol bulmaktı.
Çağla da ikinci yumurtlama günlerini heyecanla bekliyordu. Aslında dayanabilse bir hafta kadar seks yapmadan duracaktı ama zor geliyordu. Söyleyemiyordu da. Yanlış anlamasından korkuyordu. Ne yapacağını bilemiyordu.
Tayfun, amcasının gideceği bir iş gezisini kendi gitmeye karar vermişti. Böylece doktorun verdiği listeden bir maddeye zorla da olsa uymuş olacaklardı. Süleyman Bey şaşırsa da bir şey söylemedi. Tayfun karısına söylediğinde Çağla çok üzülmüştü. Üç günlük bir geziydi üstelik. Bir gün önceden yola çıkılacaktı. Böylece dört gece ayrı kalacaklardı.

Çağla, bu ayrılığın iyi tarafını düşünmeye çalışıyordu. Birkaç atımlık barutları vardı. O nedenle sevişmeye ara vermeleri belki de çok iyi olacaktı. Elbette bunu Tayfun’a söyleyemezdi. Kocası geri dönene kadar nasıl vakit geçireceğini düşünmeye çalıştı. Sanki tüm hayatı Tayfun ile geçmiş, onsuz bir şey yapamazmış gibi geliyordu. Kendini toparlayarak işine döndü. Olayların iyi tarafını görmek gerekiyor, diye düşündü.
Tayfun bir gün sonra yola çıktı. Çağla, önceki iş gezilerinde hep kendisi de olduğu için bu ayrılığı çok zor kabullendi. Sanki uzun bir ayrılıkmış gibi üzülüyordu. Kendine verdiği telkinler bile işe yaramıyordu. Boş eve girmek çok sıkıcıydı. En iyisi kızları toparlamak diye düşünüp hepsini aradı. Tayfun otele ulaştığını haber verene kadar içindeki sıkıntıyı atamamıştı. Nihayet biraz rahat nefes alabilecekti.

*****

Akşam saatlerinde hepsi Çaglanın evinde bir araya gelmişti. Saat daha sekiz olmadan kızlar karınlarını doyurmuş balkonda güneşin batışını izlemeye başlamışlardı. Yaz sonlarına gelindiği için biraz daha erken batan güneşin kızıllığına karşı hepsi romanıtik düşüncelere dalıp sevgililerini ve eşlerini arayıp konuşmaya başlamıştı. Kızlar erkeklerle neşeli konuşmalar yaparken Çağla suskundu. Daha yeni aramış konuşmuş olmasa hemen arayacaktı. Çok özlemişti.
Saat dokuz olduğunda kapı çaldı. Tüm kızlar orada olduğu için Çağla kimin geldiğini bilmeden kapıya gitti. Kapıda elinde çok güzel bir çiçek demeti ile bekleyen genç bir delikanlı vardı. Çiçekçi imzayı alıp hemen ayrılmıştı.
Çağla, Tayfun’dan geldiğini anladığı çiçekleri göğsüne bastırarak içeri girdi. Nihayet yüzü gülmeye başlamıştı. Kızların dalga geçmesine aldırmadan çiçekleri yeniden koklayarak göğsüne bastırdı. Nihayet üstündeki kartı okumayı akıl etti. Tayfun’un imzasını taşıyan kartta;
Dünyanın yedi harikası duygular olsaydı, benim için;
1.             Seni görmek
2.            Sesini duymak
3.            Sana dokunmak
4.            Senin tadına varmak
5.            Seni hissetmek
6.            Seninle gülmek
7.            İse… Seni Sevmek olurdu… yazıyordu.
Çağla okudukları karşısında gözyaşlarını tutamadı. Kızlar ne yazdığını sorsa da söylemeden kartı yatak odasına götürüp başucuna koydu. Bu adamı seviyordu…
Gecenin kalanında yine suskundu Çağla… Ama bu kez tamamen farklı nedenlerle! Aklı kocasında kalmıştı. Onun yaptığı jestin yarattığı duygu karmaşası çok büyüktü. Aşkı depreşince kızların ayrılmasını bekleyemedi. Telefonunu alıp yatak odasına girdi. Açılan telefona ilk söylediği “Sana aşığım bir tanem.” Oldu.
Tayfun telefonun ucunda gülümseyerek “Ben de sana aşığım. Nasıl geçecek bu dört gece bilmiyorum.” Dedi.
“Hiç sorma. Ben de bilmiyorum. Şimdiden seni o kadar çok özledim ki anlatamam. Keşke gitmeseydin.”
“O zaman sana ve doğacak çocuğumuza bakacak paraları nasıl kazanacaktım?”
“Çocuk yok ki.”
“Olacak ama.”
“Çok eminsin.”
“Hayır değilim. Sadece sen istediğin için ben de istiyorum.”
“Ne yani ben bebek istemesem sen istemeyecek misin?”
“Elbette isterim, bebeğimiz olsun isterim. Ama sen istediğin için daha çok istiyorum. Üstelik bunları daha önce konuştuk. Olmazsa da olmaz ne yapalım. Çocuk istiyorum demek, olmazsa Allaha isyan edeceğim demek değil.”
“Olaylara bu kadar net bakmana bayılıyorum.”
“Benim için olaylar mantık çerçevesinde çözüme kavuşur, biliyorsun.”
“Beni de mantıklı bulduğun için mi sevdin?”
“Elbette. Seni sevmek çok mantıklı. Böylece çok güzel bir kadınla, çok çalışkan bir kadınla, çok becerikli bir kadınla, çok seksi bir kadınla…” bir süre sustu. Karısının kızdığının farkındaydı, en sona sakladığını da söylediğinde kızgınlığının geçeceğini biliyordu. “Çok aşık olduğum bir kadınla evlendim.”
“Evet, sen mantık evliliği yapmışsın.”
“Cadım benim. Kızları yolla da yat uyu. Vakit daha çabuk geçer.”
“Hasret gidereyim biraz daha. Çok özlemişim.”
“Tamam, benden de selam söyle. İyi geceler. Ben yatıyorum, yol yormuş.”
“İyi uykular canım.”
Kızların yanına döndüğünde artık yüzü de gülüyordu. Kocasının sesini duymak, onunla cilveleşmek keyfini yerine getirmişti. Gece artık çok daha güzeldi.

*****
 
Çağla, sabahları vücut ısısını ölçerek en iyi yumurtlama gününü tespit etmeye çalışıyordu. Zaten Tayfun’un uzakta olduğu günler çok zor geçiyordu. Bir de yumurtlama günlerini kaçıracak olma ihtimali canını çok sıkıyordu. Şanslıydı. Yumurtlama gününü kaçırmamışlardı…
Nihayet döndüğünde hayat yeniden güzelleşti. İş yerinde de tadı olmayan Çağla, kocasının bürodan içeri girdiğini gördüğü an yerinden fırladı. Kimsenin ne diyeceği, ne düşüneceği umurunda değildi. Neredeyse koşarak kucakladı Tayfun’u. Her zaman büroda ağırbaşlı olmaya dikkat eden Tayfun da ondan farklı değildi. Sımsıkı sardığı karısını kendisine çekerek son anda dudakları yerine yanağına öpücüğünü kondurdu.
“Çok özledim.”
“Ben de canım. O kadar özledim ki son kilometreler geçmek bilmedi.” O sırada arkasından büroya giren Doğan gülümsüyordu. “Arabayı benim park etmemi istedi. O kadar özlemiş yani” diye sadece ikisinin duyacağı bir sesle fısıldadı.
“Sana izin versem Elif’in yanına gitsen bu aramızda kalır mı?”
“Neydi o aramızda kalacak olan? Hiç anımsamıyorum!”
“Akıllı adamın hali başka. Yarın görüşürüz.”
“Görüşürüz patron.” Doğan, yeni girdiği kapıdan çok daha hızlı adımlarla çıktı. Diğer çalışanlar, odasına doğru giden Tayfun ile kolunu beline doladığı Çağla’ya bakıp kısaca  ‘Hoş geldiniz’ dediler. Tayfun hepsine kısaca yanıt verip odadan içeri girdi. Sonra da oda kapısını sıkıca kapattı.
Tekrar normal nefes almaları çok uzun bir süre aldı. İkisi de bürodakilerin içeride neler olduğunu tahmin ettiğini biliyordu ama umursamıyordu. Onlar evliydi ve evli çiftler birbirini özleyince öpüşürdü… Elbette büroda olmaları sadece öpüşmelerine izin vermişti. Fakat istedikleri şu an evde olmak, kendilerini yatak odasına kilitlemekti. En iyisi erken paydos edelim, diyen Tayfun Çağla’yı da ikna etmeye çalışıyordu. Çağla nihayet doğru düşünmeye başladığı için bunu yapamayacaklarını, en azından saatin dört olmasını beklemelerini söyledi. Tayfun istemese de Çağla’nın haklı olduğuna karar verip kabullendi.
Evin kapısından girdiklerinde Tayfun karısını soymaya başlamıştı bile. Bir daha böyle uzun ayrılıklar yaşamamak için tüm düzenlemeleri yapacaktı. Hayatının belki de en zor dört gecesini geçirmişti. Oysa Çağla ile evlenmeye karar verdikten sonra geçen süre bile bu kadar canını yakmamıştı.
Yatak odasına kadar gidememişler, salondaki kanepede sevişmişlerdi. Tek kişilik yataktan bile dar olan kanepe, Tayfun’un o an aklına geleni yapması için çok müsaitti. Sevişirken hiç aklında olmayan hamilelik ihtimali şu an aklındaydı. Okuduğu yazıdaki yastığı uygularsa, Çağla onun o yazıyı okuduğunu anlardı. Belki de söylemeli miydi? Ama bilgisayarını karıştırmıştı ve bunu ne kadar iyi niyetle de yapsa kızabilirdi. O yüzden en iyisi susmaktı. Çağla hala yatıyordu. Tayfun kanepenin ortasına oturup, yatmakta olan karısının bacaklarını kendi bacaklarının üstünden uzatmıştı. İşe yarardı belki!
Çağla, yorgun bir şekilde yatıyordu. Çıplaklığından utanmıyordu. Hele ki Tayfun’un kucağına aldığı bacaklarını okşamasından çok memnundu. Bir yandan konuşuyor bir yandan da bacaklarında gezinen ellerin tadını çıkartıyordu. Çok özlediği kocasına doya doya bakmak, bu anların tadını çıkartmak istiyordu. 
Tayfun saatine baktığında neredeyse kırk beş dakika geçtiğini gördü. Yazıda bir saat diyordu. Biraz daha oyalanmalıydı. Çağla’nın ayak parmaklarındaki ojeleri ile uğraşmaya başladı. O gün üstünde yazın son günlerine nazire yapar gibi rengarenk bir elbise vardı. ayak tırnaklarını da elbisesindeki renklere uygun rengarenk boyamıştı. Tayfun her parmağını tek tek tutup, yerde duran elbisedeki eş rengini arıyordu.
“Çok çılgınsın.”
“Can sıkıntısı desek? Sen yokken vakit hiç geçmedi. Ama artık kalkmak istiyorum.” Kanepede doğrulmak istediğinde Tayfun yine saatine baktı, elli beş dakika olmuştu. Ama bu saate bakma Çağla’da bir şeylerin uyanmasına neden oldu.
“Neden bakıyorsun saatine?”
“Saati merak ettim.”
“Hayır, bu saati merak etmekle ilgili değil. Sen… Sen bir şeyler çeviriyorsun.”
“Ne çevirebilirim sultanım?”
“Tayfun, hamile kalmamla ilgili araştırma mı yaptın?”
Tayfun, inkar edebilirdi ama boşa uğraşmış olacaktı. “Evet, canım. Biraz araştırma yaptım.” Yalan sayılmazdı. “Hamile kalmak için yastık kullanılması tavsiye ediliyordu. Yastığı kıskanacağımı düşündüğüm için kendimi feda ettim.”
Çağla, kocasının bu davranışı karşısında duygularını nasıl açıklayacağını bilemedi. Gözleri dolmuştu. Yerinden kalkarak boynuna doladı kollarını. Tüm  boynunu minnet dolu öpücüklere boğdu. İkisi de çıplak olmasına rağmen o an paylaşılanların cinsellikle ilgisi yoktu. İkisinin birbirini anlaması, ortak duyguların ve isteklerin paylaşılması ile ilgiliydi yaşananlar. Çağla mutluluktan ağlıyordu. Tayfun yaşlarını sildikçe yenileri silinenlerin yerine geliyordu.
“Hadi tamam artık. Bu kadar üzülme. Oğlumuzu da üzme. O yakında bize merhaba diyecek.”
“Oğlumuz mu? Hamile kaldım, eminsin, bir de erkek olacak diyorsun.”
“Ben demiyorum Çin takvimi diyor. Senin yaşın ve içinde bulunduğumuz ay, çin takvimine göre erkek çocuklara hamile kalınacak aymış.”
“Dalga geçme. Olur mu öyle şey?”
“İsviçreli doktorlar deyince oluyor, Çinli bilgeler deyince neden olmuyor?”
“AAA sen ciddisin. Böyle bir takvim var yani?”
“Elbette var. ama bir özelliği var. bu takvime bakarken yaşına iki yıl eklemen gerekiyor. Hangi ayda olduğuna bakıyorsun ve yüksek ihtimal o aya denk gelen cinsiyette çocuk doğuruyorsun.”
“Sen de oturdun bunu inceledin öyle mi sevgili kocacığım?”
“Elbette inceledim. Bu ay hamile kalamazsan kasım ve aralık aylarında kız bebeğe hamile kalacağını da biliyorum.”
“Ay inşallah bu ay hamile kalırım.”
“Neden? Kız sevmez misin?”
“Sevmez olur muyum? Ama benim derdim ona da geçecek. O yüzden oğlum olmasını tercih ederim.”
“Senin derdin diye bir şey yok. Şunu at artık kafandan.” sımsıkı sarılması o an söyleyeceği her sözden daha etkiliydi. Çağla da ona sarıldı.
“Tamam canım. Zaten baktık biz beceremiyoruz o zaman doktorların yöntemlerini mutlaka kullanalım. Zaten benim genetik rahatsızlığım olduğu için yumurtamı dondurtma hakkım var, Ülkemizde sağlık nedenleri ile yumurta dondurulabiliyor. Böylece istersek sonra da hamile kalabilirim.”
“Ben de sperm dondurabiliyor muyum?”
“Sanmıyorum. Anladığım kadarıyla sağlık sorunun yoksa olmuyor. Yine de doktorumuza sorarız. Ama zaten senin öyle bir derdin yok. Ben de yirmi beş yaşıma girmeden, sağlıklı yumurtalarımdan dondurturum. Belki tüp bebek de deneriz.”
“Doktorun ne derse onu yaparız. Ama önce başkalarını karıştırmadan kendi işimizi kendimiz görmeye bakalım. Anlaştık mı?”
“Anlaştık esmer yakışıklım.” Çağla üstüne basa basa söylemişti. Tayfun'un sinir olduğunu bilerek yapıyordu.
“Şu esmer kelimesinin üstüne basmasan? Benim aklıma bir zamanları getirmesen ne kadar mutlu olurum anlatamam.”
“Ben seni nasıl mutlu edeceğimi biliyorum.”
“Sen bu halinle kollarımda durduğun sürece ben de seni nasıl azdıracağımı biliyorum. Yeter çok konuştuk, biraz susalım olur mu?”
Uzun bir süre konuşmadılar…

*****

Ertesi sabah ateşini ölçtüğünde en uygun gün olduğunu anladı. En iyisi Tayfun’u öperek uyandırmaktı. Böylece en önemli günü de kaçırmamış olacaktı.
“Hey uykucu, hadi uyan.”
“Sakın uyandırma, kollarımda bir afet-i devran var.”
“Kimmiş o senin kollarına girecek kadar gözü kara afet?”
“Adı Çağla… Öyle böyle güzel değil. O yüzden gözümü bile açmayacağım.”
“Ama gözünü açarsan daha güzelini görebilirsin. Bu şansı kaçırmak ister misin?”
“Asla açmam. Ben Çağla’ya aşığım.”
“Bana bak, kendi kendimi kıskanmama neden olma. Aç şu gözünü.”
“O zaman sen önce öp beni. Bakalım rüyamdaki afetten iyi mi öpüyorsun? Ona göre gözümü açarım belki.”
“Sen o gözünü açmazsan beni bir daha göremezsin.”
Tayfun sesinden ne kadar mesafede olduğunu tahmin ettiği karısını, kolunu uzatıp belinden yakaladığı gibi yatağa çekti. Hala gözlerini açmamıştı.
“Nasıl göremezmişim? Senin tadını, senin kokunu kimsede bulamam bir tanem. O yüzden kimseyi kıskanmana gerek yok.”
“Biliyorum ama senin de her blöfümü yemene gerek yok. Ben sensiz olamam ki.”
“Senin blöflerini asla göremem. O riske giremem tatlım.”
“Hımmm bunu öğrendiğime memnunum.”

*****

Yeni regl dönemine yaklaşıldıkça Çağla’nın heyecanı artıyordu. Yine belirtileri bekliyordu. Bu dönem en trajedik dönemdi. Heyecanla hamile kalmayı ummak ama regl döneminin yaklaştığını, belirtilerin bir bir yaşandığını bilmek… Çagla, bunları yıllarca yaşayanları düşünüp haline şükretse de, kaybedilen bir ayın ne kadar önemli olduğunu düşünüp kendine üzülmekten geri duramıyordu.
Çağla, karın ağrısı ile kalktığı yatağa yeniden uzandı. Tayfun henüz uyanmamıştı. Ona bu ay da başarısız olduklarını söylemek zorundaydı. Gerçi henüz başlamamıştı ama eli kulağındaydı. Tayfun’a sokulup omzunu öptü. Tayfun’un kıpırdanmaları ile öpücüklerini biraz daha uzattı. Boynuna doğru dudaklarını kaydırdı. Tayfun gözlerini açıp karısını yanına çekti.
“Sadece uyandırmak içindi tatlım.”
“Anladım canım. Sen biraz yat, ben kahvaltıyı hazırlarım.” Tayfun da takvimi takip ediyordu. O günlerin çok önemli olduğunun farkındaydı.
“Kahvaltı hazır canım.”

“Hadi kalk o zaman, kahvaltı beklemez.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder