25 Eylül 2015 Cuma

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 38. Bölüm

Tatilin kalan günleri benzer geçmiş, Çağla ile Tayfun buldukları her fırsatta baş başa vakit geçirmişti. Aynı şekilde Doğan da Elif ile buldukları fırsatları değerlendiriyordu. Bir haftanın sonuna gelindiğinde tatilin bitiş hüznü çöktü herkese. İstanbul’da da bir arada olacak grup yine de tatilin bitmesinden hoşnut değildi. 
Tayfun yüzü asılmış olan Çağla’ya “Yakında bir de balayı yapacağız tatlım. Neden yüzünü asıyorsun bu kadar?” diye sordu. “Yüzümü asıyorum çünkü burada istediğim her an sana sarılıyor, öpüyordum artık bitti bu rahatlık.”
“Sabırlı ol. En fazla bir buçuk ay sonra sabah akşam öpeceksin beni.”
“Sen beni öpmeyecek misin? Hep ben mi öpeceğim?”
“Öpmez miyim? O dudakların tadına biraz bakmazsam tüm dengem bozuluyor.”
“Tayfun, çok işimiz var. Aslında tatilin bitmesine bir yandan da seviniyorum. Böylece bir an önce evlilik hazırlıklarına başlayacağız.”
“Ben de seviniyorum. Artık evlenelim.”

“Çok içten söyledin.”
“Çünkü çok istiyorum.”
“Evlenmeyi mi?”
“Seni…”
“Terbiyesiz…”
“Gerçekçi ve dürüst bence…”
“Bu da kabulüm. Düğüne kadar beklemek güç ama ödül gibi düşünsen belki tahammül sınırın yükselir.”
“Sen benim en büyük ödülümsün. Düğün gecesi bunun sadece kreması olacak tatlım.”
“Şimdi bu ödül valiz toplayacak. Hadi görüşürüz canım. Sana yardım lazım mı?”
“Hayır. Sen toparlan yeter. Benim zaten yarısı akşamdan toplanmıştı. Şimdi de kalanları atacağım valize. Sonra ver elini havaalanı.”
Kiralık araca binemeyen Elif ile Doğan taksi ile geldi havaalanına. Valizlerin bir kısmını da onların bindiği arabaya verdiler.
Aracın iadesini yapan Tayfun babaannesinin check-in işlemlerini yaptığı bankoya geldi. Alan çok kalabalıktı. Tatilden dönenlerin tenleri bronz ama yüzleri asıktı.
Çağla sabahki konuşmayı anımsayıp Tayfun’un kendisine bakan gözlerine dikti gözlerini. “Bu dönüşü çekilir kılan tek şey sensin biliyorsun değil mi?”
“Bilmez miyim? Benimle yarın iş başı yapacaksın, ben sana bir sürü iş vereceğim, sen onları yaparken tatilin t si bile kalmayacak. Yeniden tatil ister hale geleceksin… İşte o zaman ben sana yeni bir tatil ayarlayacağım. Ama o tatilde dinleneceğini sanma.”
“Neden dinlenemiyorum?”
“Çünkü tatlım, bebek imal etmemiz gerekiyor.”
“Bebek mi imal edeceğiz? Sen beni montaj fabrikası mı sandın?”
“Fark var mı? Bendeki bir ham madde ile sendeki bir ham madde bir araya geldiğinde bebek üretebiliyorsak, ikimiz de ham madde üreten fabrikalarız. Senin bir farkın var. Sen ana maddeyi de üretebiliyorsun.”
“Ay inanmıyorum. Bu çok doğru bir tespit. Ama yine de bunu ikimizden başka kimse duymasın. Bebeğini fabrikada imal etmeye kalkan çift olarak tarihe geçmeyelim.”
“Çocuklarını çok seven çift olarak geçeriz tarihe.”
Çağla cümledeki çoğul ifadeye takılmak istemedi. Canını sıkmayacaktı. Tayfun’un art niyetle söylemediğinden emindi.
“İnşallah canım. Hadi işlemleri yaptıralım.”

*****

Pazar akşamı eve dönen Çağla annesi ile babasına tatilde olanları, bazı sahneleri atlayarak anlattı. Afife hanımın orada olması tüm sorunları yok ettiği için konu bile edilmemişte Tayfun’un varlığı.
Hale hanım, evlenme teklifinin her anını öğrenmek istiyordu. Kızlara yaptığı gibi bazı anları yine atlayarak anlattı. Sonra valizini açıp kirlilerle temizleri ayırdı. Her dikilmiş kıyafet için teşekkür etti. Evlenme teklifini aldığı zaman giydiği tulum için yanağına kondurduğu büyük bir öpücük ile özel olarak teşekkür etti.
“Bu tulumun böyle bir olaya şahitlik etmesi güzel olmuş.”
“Tayfun kıyafetlerimin daha kapalı olmasını tercih edeceğini sana iletmemi söyledi.”
“Mesaj alındı. Demek ki beyimiz kıskanç.”
“Hem de nasıl kıskanç. Beni geçiyor bazen.”
“Bir miktar iyidir de abartmasına izin verme. Ve tatlım, unutma herkes için geçerli bir kural vardır. Taleplerine ne kadar evet dersen o kadar çok yeni talepler ile gelir. Evlilik çok fazla ödün vermek zorunda olduğun bir ortam değildir. Hem kendine saygını koruyacaksın hem de eşine saygılı olacaksın. Bu dengeyi tutturduktan sonra kıskançlıklar da ortadan kalkacaktır.”
“Teşekkürler, anne!”
Hale hanım odadan çıktıktan sonra Çağla eline şişeyi aldı. İçindeki kağıda baktı uzun uzun. Hayatının artık çok başka olacağını biliyordu.
Yatağına uzandığında yüzünde huzurlu bir ifade vardı.

*****

İlk iş günü aynı zamanda şirkettekilere evleneceklerini haber verdikleri gün oldu. Caner ve Fatih hemen ikisini de kutladı. Yakup ile Ali biraz buruk da olsa kutlayanlardandı. Doğan zaten bildiği için oturduğu yerde gülümsemekle yetindi. Süleyman bey geldiğinde o da kutlamak için Çağla’nın masasına geldi. Akşam almıştı haberi. Zaten beklediğini, yeğeninin nihayet akıllandığını söyleyerek mutluluklarını paylaştı. Çarşamba akşamı geleceklerini de belirtti.
Tayfun zaten sabahın köründe aramış ve günaydının ardından çarşamba akşamı geleceklerini söylemişti. Annesine ve babasına günü söylediğinde ikisini de bir telaş almıştı. Çağla ikisine de sakin olmalarını, evi temizlemek için yardıma ihtiyaç varsa salı evde kalabileceğini söylemişti. Annesi ise “Teyzen ne güne duruyor. İkimiz hallederiz. Karşılıklı hediye falan alınacak mı?”
“Aman anne, ben ne yapayım kullanmayacağım, benim tarafımdan seçilmemiş şeylerin olduğu bohçayı falan. Geçti zaten o devirler.”
“Doğru söylüyorsun, benim bohçamda gelenleri hala saklıyorum. Ne atılıyor ne kullanılıyor.  Çikolata çiçek yeter de artar bile.”
“O kadar işte. Baba senin istediğin bir şey var mı? Sana gömlek ve kravat alayım mı?”
“Olur tabii, ama şöyle açık mor bir gömlek ile koyu mor bir kravat fena olmaz.”
“O ne biçim renk öyle Murat? Neden mor istiyorsun?”
“Kız vermek kolay mı? Ağzımdan o kelime çıkana kadar renkten renge girerim. En uygunu mor işte.”
“Aman baba ya. Sen de gördün damadını. Ondan iyisini istesen de bulamazsın.”
“Ben damadıma laf ettim mi? Ben kız vermek zor dedim.”
“Annemi isterken babasını düşünmüş müydün?”
“Senin dil yine uzadı. Hadi bitir kahvaltını da git işine. Bizim işimiz gücümüz var.”
“Hadi ben çıktım. Bir şey lazım olursa arayın beni.”demiş ve öyle çıkmıştı evden.
Şirketteki kutlamalar bittikten sonra Çağla yerine oturmuştu. Tayfun odasına geçmiş ama işe başlamadan hemen ilk mesajını yazmıştı Çağla’ya. “Çok özledim seni.”
Çağla okuduğu mesaja hemen yanıt verdi. “Ben de seni!”
“Ben de seni ne?” diye geldi yanıt. Çağla yine gülümsedi. “Bunu daha önce sorduğunda ben de seni seviyorum demiştim. Bunun yanıtı ise bende seni özledim. Anladım ki seninle yarım konuşulmaz. Her cümlemi tamamlamam lazım.”
“Kesinlikle öyle güzel kadın. Benimle olan hiçbir şeyde yorulmamalısın.”
“Anlaştık yakışıklım.”
“Öğlen gidip yüzüklerimizi seçelim. Hem söz için olanları hem de nikah için olanları. Olur mu?”
“Olur ama bir tane. Söz yüzüğüne gerek yok. Hadi çalış artık. Yoksa patron kızacak.”
“Tatil dönüşü canım çalışmak istemiyor. Patron da anlar halden.”
“Benim boş oturmamı da anlar mı?”
“Boş oturma o zaman gel yanıma ben seni meşgul edecek şeyler bulayım.”
“Çok terbiyesizsin.”
Tayfun mesaja gülen surat yaptıktan sonra “Ben ne dedim şimdi? Ne kadar fesatmışsın. İş gelmiş biz yokken. Onu konuşacaktım.” diye yazdı.
“Ciddi misin?” Bunu yazdığında utançtan yanakları da kızarmıştı. Çünkü gerçekten aklına gelenlerin işle uzak yakın ilgisi yoktu.
“Elbette ciddiyim tatlım. Hadi gel de konuşalım.”
Çağla odaya girdiğinde kapıyı kapatmamıştı. Çünkü diğerlerinin ne düşüneceklerini biliyordu. Tayfun da onun aklından geçenleri anlamış gözlerini devirerek bakmıştı.
‘Ne kadar hızlı olursam benim için o kadar hayırlı olacak. Yoksa bu kız beni beklerken bitirecek!’

*****

Öğlen birlikte kuyumcuların olduğu caddede bir iki yere baktılar. En sonunda beğendikleri yüzükleri almış olarak geri döndüler. İkisi de sade modelleri tercih edince, beyaz altından yapılmış, yan yana getirildiğinde iki yarım kalbin bir bütün oluşturduğu, erkek için olanın kalbinin sadece çizim olduğu, kadın için olanındaki yarım kalbin içinde taş olan bir model seçtiler.
Çağla, o gece giyeceği elbiseyi düşünüyordu. Nişanda şeftali rengi olan dar kesimli dizlerinin üstünde biten, sol bacağının ön kısmanda kısa bir yırtmaç olan önden kayık yaka sırtı üçgen gelen elbisesini giyecekti. Tayfun, elbisedeki yırtmacın boyutlarını öğrenince rahat nefes almış, onun bu hali Çağla’yı çok güldürmüştü. Saçı için de karar vermişti. Sade bir şekilde ensesinde toplayacaktı.
“Çiçeği birlikte seçelim mi?”
“Olur.”
Büroya dönmeden bir çiçekçiye girdiler. Çağla giyeceği elbisenin renklerine uyması için sarı, kırmızı ve kavuniçi çiçeklerden oluşan bir buketin çarşamba günü hazır olmasını istedi.
“Çikolatayı halledersin artık.” Onu da birlikte seçmek isteyebilirdi. Aslında her şeyi birlikte yapmak çok güzeldi. Tayfun da aynı şeyi düşünüyor olsa gerek fikrini sormuştu.
“Merak etme hallederim. Gümüş gondol ister misin?” Bunu sorarken gülümsüyordu.
“Ne yapacağım sonra o gümüş gondolu? İşe yarar bir şey olsun. İki kişilik kahve tepsileri vardır. Onlara koysunlar. Ya da mücevher sandığı olarak kullanılacak ahşap sandıklara mı koydursak?”
“Karar ver ben uyarım.”
Daha önce yediği bir çikolatada aldığı tahta kokusunu anımsayınca “Tepsi olsun tepsi. Diğerinin ahşap kokusu çikolatalara siner.”
“Tamam bunu da hallettik. Başka bir şey kaldı mı?”
“Taze kahve almayı unutmayayım.” Söylerken çantasından not defterini çıkartıyordu. Tayfun onun not alacağını anladı. Sonra bazı arkadaşlarından duyduğu tuzlu kahve işkencesi aklına geldi.
“Bak canım benim nasıl kahve içtiğimi biliyorsun. Orta olacak.” Bu tuz falan istemiyorum demekti.
“Anlaşıldı canım. Merak etme.” Çağla da imayı anlamış pis pis gülüyordu.

*****

Çarşamba öğleden sonra ikisi de izin yaptı. Tayfun Çağla’yı kuaföre bıraktı. Aslında sade bir model yapacaktı ama yine de tatil dönüşü uçlarının da düzeltilmesi gerektiğini düşünüp kuaföre gitmeye karar vermişti. Makyajını kendisi yapacaktı. Kuaförde işi bittiğinde saat üç olmuştu. Eve gidip bir şeyler yiyecek akşama kadar olan zamandaki heyecanını yatıştıracaktı. Annesi ve teyzesi salı günü evi dip bucak temizlemiş, bugün de çay yanında yenecek şeyleri hazırlamıştı.
Çağdaş, arkadaşları ile geziyordu. Birazdan evde olacaktı. Gün boyu evde olmamayı, kadınların ayaklarının altında dolaşmamayı tercih etmişti. Teyzesinin iki oğlu da akşam olara katılacaktı. Çağla teyzesine hep şanslı olduğunu söylüyordu. Erkenden evlendirmek zorunda olacağı bir kızı yoktu. “İki erkek çocuk yerine bir kız bir erkek olsaydı isterdim. Hele ki bunlar kudurduğu zaman. Ama Allaha şükür ikisi de sağlıklı ve iyi çocuklar. Kız özlemimi de seninle giderdim hep.” Çağla da oğlu olmasını istiyordu. Aslında bu isteğin ardında kızı olup aynı sorunları yaşama ihtimalinden duyduğu korku vardı.
İkiz dayıları, yurt dışında yaşadıkları için bu törene katılamayacaktı. Düğün için söz vermişti ikisi de. Uzun zamandır görmediği yengesi ve kuzenlerini de görecekti böylece.
Akşamüstü her şey hazırdı. Üstlerini de değiştirmiş misafirlerini beklemeye başlamıştı hepsi. Delikanlılar da eve gelince sesler yükselmişti. Saat sekizi biraz geçe kapı çaldı. Önde Afife Hanım, arkasında Ümran Hanım, onların arkasında Süleyman Bey ve eşi, en arkada da Tayfun’un kız kardeşleri ile Süleyman beyin kızları ve eşleri vardı. Elbette grubun sonuncusu Tayfun’du. Elinde çiçek ile sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Kız kardeşinin elindeki çikolata tepsisini gören Çağla gülümsedi. Kristal bir tepsiye yaptırmıştı çikolatayı.
Büyükler koltuklara, gençler ise yemek masasının etrafındaki sandalyelere yerleşti. Kısa süre sonra tanışma tamamlanmıştı. Afife hanım, iki taraf için ara bulucu gibiydi. Yaşından dolayı herkes onun söylediklerini dinliyor, onun yönlendirmesi ile konular değişiyordu.
En nihayet kahvelerin yapılma zamanı gelmişti. Çağla mutfağa gidip iki cezvede on kişi için kahve yaptı. Gençlere yapmayacaktı. Zaten hepsine birden yapmaya vakit de yoktu. Onlar meşrubat içerek olanları izliyor kendi aralarında gülüşüyorlardı. Süleyman Beyin kızları ve eşleri de gençlerin yanında yer almıştı.
Kısa süre sonra Çağla büyük bir tepsideki on fincanla salona döndü. Afife hanımdan başlayarak dağıttı fincanları. Tayfun’a verirken göz göze geldiler. İkisi de özlemle gülümsedi. Tayfun kahvesine şüphe ile baktı. Çağla göz kırpıp kendi kahvesini de alıp yerine oturdu. Kısa süre sonra ilk adım tamamlanmış olacaktı. Heyecanı artık dışarıdan fark edilecek kadar artmıştı.
Süleyman Bey, annesinin görevlendirmesi ile ağabeyi yerine Çağla’yı istedi. Murat beyin yutkunması ve boğazını temizlemesi Çağla’ya pazartesi yaptıkları konuşmayı anımsattı. Gerçekten kız vermek zor geliyordu babalara. Ama eninde sonunda o da onayını verdiğini belirten konuşmayı yaptı.
Çağla babasının onaylayacağını bilmesine rağmen korku ile beklemişti o cümleyi. Duyduğu an bakışları Tayfun ile karşılaştı. Onun da gözlerinde büyük bir rahatlama gördü. Gülümsedi sevdiği erkeğe. O kısacık an sadece ikisine aitti. Tayfun da ona gülümsedi.
Yüzükleri Afife hanımın takmasını istedi herkes. Afife Hanım, aile büyüğü olarak ikisine de ömür boyu mutluluk dilemişti. “Hayat neler gösterecek bilemezsiniz ama aşkla hepsini aşacağınızı bilirsiniz. Hep sevin birbirinizi. Mutluluğun ve gençliğin sırrının bu olduğunu unutmayın.” Çağla o cümle ile haftalar önceki doğum gününe gitmişti. O konuşmayı yaparken hiç aklında olmayan şeyler bugün en çok yaşamak istediği şeylerdi. Artık hayatı Tayfun ile doluydu.
En sonunda yüzükler de takılmış kurdele kesilmişti. El öpmeler tamamlandıktan sonra Tayfun yanına oturması için Çağla’nın dirseğini tutup yönlendirdi. Artık daha fazla uzak oturmak istemiyordu. Ama gençler rahat bırakmadı. Hepsi sıraya girmiş söz kurdelesinden istiyordu. İşin şakasını bulan Çağla çocukların hepsine yaşına ve cinsiyetine göre uzunlu kısalı kurdeleler kesiyor itirazları da hemen karşılıyordu.
“Senin yaşın küçük… Senin okulun bitmeli… Seninkini kısa verirsem teyzem beni camdan atar… sana asla kısa veremem, nişanlımı kızdıramam” diye hepsine laf yetiştiriyor büyükler de onların didişmesi ile eğleniyordu. Gülüşmeler arasında kurdele dağıtımı da tamamlanmıştı.
Çay ve yanındaki yiyecekler mutfakta tabaklara hazırlanmıştı. Tayfun’un kız kardeşleri de teyzesine yardım için kalkmıştı. Hemen dağıtıldı hepsi ve artık daha sıcak, daha keyifli konuşmalar başladı.
Tayfun, “Tatlım, sen bunları yapmayı da biliyor musun? Hepsi çok güzel olmuş.”
“Bazılarını yaptım ama henüz hepsini deneme fırsatım olmadı. Artık evlenince yaparım sana.”
“Ama o zaman spor yapmamız lazım.”
“Yaparız ne olacak?”
“Elbette yaparız.” Dediğinde Çağla’nın kendi imasını anlamamış olmasının hayal kırıklığını yaşıyordu.
İlk çaylar bittiğinde düğün için planlar konuşulmaya başlamıştı. Çağla teknede düğün istediğini söylediği için tüm hazırlıklar bu yönde yapılacaktı. Sadece çok yakın akrabalar, dostlar ve arkadaşlar davet edilecekti.
Gelinlik konusunda nasıl bir şey istediğini sordu genç kızlar merakla. Çağla da anlatmaya başladı.
“Bir model buldum bile. Çok sade bir gelinlik. Önden bakıldığında bu üstümdekine benzeyen bir yakası var. Ama sırtı daha açık. Etek kısmı da düz ve dar iniyor ama üstüne bir parça ilavesi ile arkada katlardan oluşan bir kuyruk var. Bir de güzel duvağı var. Yüzü kapatmayan saçlarda kalan bir duvak ve en büyük süs onda. Tabii annemin o sade gelinliğe ne süsler yapacağı bilinmez.”
Hale hanım, “Yarın ben kumaş almaya çıkarım. Düğüne az var ancak yetiştiririm.” dediğinde tüm başlar ona döndü.
“Anne gerçekten sen mi dikeceksin?”
“Yok, kumaşı ben alıp komşuya diktireceğim! Kızım ben dikeceğim tabii. Bunca yıl başkalarına diktim, kızıma mı dikmeyeceğim? Sen renk konusunda kesin kararını ver. Beyaz mı krem mi? Modele de bakarız, ben ona göre alırım kumaşları.”
Ümran Hanım, yeni tanıştığı dünürünün rahat tavırlarından etkilenmiş olarak konuşmaya başladı. “Hale hanım, benim de elimden az da olsa dikiş gelir. Madem siz dikeceksiniz benim yardımcı olacağım şeyler olursa söyleyin lütfen.”
“Çok teşekkür ederim. Belki el işleri kısmı için yardım isterim. Süslerini yapmak çok el oyalar. Ben onun anlattığı kadar sade şeyler dikmem. Biraz şatafatı olmalı.”
Tayfun o cümlenin anımsattığı kıyafetleri düşününce gelinliğin nasıl olacağını tahmin etti. Annesi ise dünürünü yanıtlıyordu. “Seve seve yardım ederim.”
Hale Hanım, bu teklifin samimi olduğunu anlayınca kendi aklından geçenleri de söylemekte sakınca görmedi. “Ümran Hanım, o zaman kendi elbiselerimizi bile yetiştirebiliriz. Hande de yardım eder. İstediğiniz bir şey varsa hiç çekinmeyin. Üçümüz bir elden kısa sürede hallederiz.”
“Çok teşekkürler. Birlikte bakarız modellere. Sıkışmazsak dikeriz. Vakit kalmazsa alırız. Baksanıza bunların çok acelesi var.”
Hale ile Hande neden acele ettiklerini biliyordu ama Ümran Hanımın bilmediğini düşündükleri için sessiz kalmaya karar verdiler. Planlar da kabaca yapılmıştı.
Onlar planlarını yaparken Tayfun biraz Çağla ile biraz kayınpederi ve amcası ile muhabbet etti. Başlardaki heyecanı geçmişti. Artık rahat ve huzurluydu. Üstelik çok mutluydu. İçinde kabaran mutluluk sanki taşıp gidecekmiş gibi geliyordu.
Gençler de çok keyifliydi. Ortak konular kısa sürede muhabbetleri koyultmuştu. Herkes halinden memnundu ama böyle törenler kısa sürerdi. Tayfun ve ailesi gitmek için ayaklandığında Çağla hüzünlendi. Artık ayrı günler geçirmek zor geliyordu.

Planlarını çok iyi yapacak ve asla düğünü geciktirmeyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder