24 Eylül 2015 Perşembe

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 37. Bölüm

Çağla, benimle evlenir misin?
Çağla, elindeki kağıda bakıyordu. Aptallaşmış gibiydi. Artık beklemekten vazgeçmişti. Oluruna bırakmış, bir gün nikah işlemlerine başlayacaklarını düşünür olmuştu. Oysa sevdiği erkek ona çok romantik bir ortam hazırlamıştı. Göz yaşları ile kağıda bakıyordu. Yine rulo yapıp içine attı kağıdı. Bu şişeyi ve kağıdı ömür boyu saklayacaktı. Mutlulukla göğsüne bastırmıştı. 
Tayfun bir şey anlamamış, yanıt bekliyor, donmuş gibi duruyordu.
“Sen bu dünyada ‘evet’ demekten büyük mutluluk ve gurur duyacağım tek insansın. Evet, evet evlenirim.”
Tayfun bu kez yakında karısı olacak genç kızı kollarına aldı. Sımsıkı sarılıp yavaşça öptü. “Bu dünyada bu soruyu sormaktan mutluluk ve gurur duyduğum tek insansın. Ama artık o şişeyi yere bırak, göğsümü deldi!”

Çağla rahatlamış haline gülerken “Benim de göğsümde ağrı var ama o mutluluktan.”
“Daha da mutlu olacağız. Hadi artık kutlayalım!”
 Tayfun kadehleri yeniden doldurdu.
Çağla, kadehini yarıladığında aklına takılan soruyu sordu. “O şişeyi nasıl attın suya? Hep yanımdaydın!”
“Ben atmadım ki!”
“Ne yani başkası mı bana evlenme teklif etti?”
“Öyle biri yaşayamaz. Bir balıkçı teknesi vardı ya üstümüze doğru gelen… Onlar attı şişeyi. Sen fark etmedin ama iki kez daha etrafımızda döndüler ve şişeyi tekneye çarptırmayı başardılar.”
“Sen ciddi ciddi hazırlık yapmışsın.”
“Bizim için unutulmaz olsun istedim.”
“Sadece sorsaydın da unutulmaz olurdu. Çünkü ben artık teklif beklemiyordum senden.”
“Bir ara nikah günü almayı düşünmüştüm ama sonra senin dilinden kurtulamayacağımı düşünüp vazgeçtim.”
“Çok iyi yaptın.”
Bir süre sonra yeniden oturdular minderlere. Kucağına kıvrılmış Çağla’yı sık sık öpüyordu. “Seni öpmeye doyamıyorum. Bir an önce evlenelim. Hem zaten çok işimiz var. Seni hemen hamile bırakmam lazım. Elimi çabuk tutmalıyım.”
Çağla Tayfun’un sözlerinden sonra utanmıştı. Yüzünü saklamaya uğraşırken sevgilisi gülüyordu. “Hiç kaçışın yok canım. Tatilden döner dönmez size geliyoruz. Söz nişan bir arada hallederiz. Düğün için bir ay yeter mi?”
“Emin değilim. Belki iki ay!”
“Acele et. İki ay uzun bir süre. Dayanamam!”
“Sen beni böyle öpüp okşarsan ben de dayanamayacağım. Tamam, ne kadar çabuk olursak o kadar iyi.”
“Düğün için aklında neler var?”
“Aslında aklımda hep bir salonda ya da havuz başında düğün vardı ama senin evlilik teklifin fikrimi değiştirdi. Bir tekne kiralasak ve düğünümüzü boğazda yapsak?”
“Çok iyi fikir. Şimdiden gelinliğini araştır. Vakit kaybetmeyelim.”
“Nerede oturacağız?”
“Nerede istersin?”
“İkimizin ailesinin evlerinin ortasında bir yerler bakalım. Kimse üzülmesin.”
“Sorun değil. Bunu çözülmüş bil.”
“Başka ne sorun kaldı? Hepsini çözdük sanırım.”
“Seni vermeme ihtimalleri var mı?”
“Var gibi miydi? Babam neredeyse o akşam verecekti beni ama sen istemedin.” Çağla mutlulukla gülüyordu. Tayfun da onu uydu.
“Vereceğini bilsem isterdim. Çikolata ve çiçek yok yanımda diye susmuştum.”
“Canım aramızda çikolata ile çiçeğin lafı mı olur. Borcun olurdu sonra getirirdin.”
“Senin bu neşeli hallerini çok seviyorum.”
“Ben de senin bu hallerine bayılıyorum. Artık hiç yüzünü asma olur mu?”
“Sen kimse ile flört etmediğin ve beni sevdiğin sürece asla yüzüm asılmayacak.”
Çağla, aklındaki soruyu dillendirdi. “Tayfun, iki sene çocuk istemiyordun. Şimdi işler değişiyor. Hemen çocuğumuz olursa neler hissedeceksin?”
Tayfun onun gözlerinin içine bakarak yanıtladı. “Ben iki senemi seninle geçirmek istiyordum. Artık hayallerimde üçümüz varız.”
“Tek çocuk için şansımız yüksek. İkinci ise mucize gibi bir şey olur. Sen tek erkeksin. Ya kızımız olursa? Annen üzülmez mi?”
Burnunun ucunu öptükten sonra yanıtladı “Annemin tek üzüntüsü çok torunu olmaması olabilir. Ama hala elimizde bir alternatifimiz var değil mi? Şu yumurta dondurma işini yine de yapalım. Annem, kız ya da erkek torun fark etmeden sever.”
“Sana göre bu kadar kolay ama annenin böyle düşüneceğinden emin değilim. Hem Afife Hanım belki bunları öğrenince beni istemez.”
“Neden? Senin bir yerinde kullanım kılavuzun mu var? Kuluçka makinesi misin? Hiç çocuğumuz olmazsa seni bırakacak mıyım? Bu mu yani bir ilişkinin olmazsa olmazı?”
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
“Bu soruyu geçen hafta sorsaydın böyle düşünmediğimi rahatlıkla söylerdim. Ama şimdi böyle düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz bir hafta içinde her alternatifi defalarca değerlendirdim. Vardığım tek sonuç var. Sen yoksan başka hiçbir şeyin önemi yok. Seninle olan hayatımda ne olacaksa, Allah bize ne gösterecekse ben razıyım.”
“Şu an ben sana biraz daha aşık oldum. Bunu nasıl başarıyorsun? Nasıl kendine hep daha fazla aşık olmamı sağlıyorsun?”
“Üstelik esmer olmama rağmen değil mi?”
“Ya bir de o var. Üstelik esmersin de.”
“Ve sen bu esmer adama deli gibi aşıksın. Yakında da karısı olacaksın.”
“Evet… Evet… Evet…Ev…” Tayfun, evetlerin arasında küçük öpücükler konduran Çağlayı son evetinde susturmuş ve uzun süren bir öpüşme ile ayaklarını yerden kesmişti.

*****

Saat on biri vurduğunda tekneyi iskeleye yanaştırdılar. Eşyalarını arabanın bagajına koyup eve doğru yol aldılar. Tüm yolu gülerek, öpüşerek ve aşklarını itiraf etmeye devam ederek aldılar. Çağla sustukları her an Allah’a mutluluklarını bozmaması için dua ediyordu.
Kapıyı açıp içeri girdiklerinde herkesi salonda klimanın serinliğinde televizyon izlerken buldular.
Çağla elindeki şişeyi göğsüne yaslamış herkese gülen gözlerle bakıyordu. İkisinin de yüzündeki ifade neredeyse aynıydı. Onları görenler kısa süre şaşkınlıkla baktı. Dayanamayıp soran Berna oldu.
“Niye pişmiş kelle gibi sırıtıyorsunuz?”
“Hiççç” dedi Çağla. Sonra aynı yüz ifadesi ile Tayfun’a baktı. O da gülüyordu kendisine.
“Heyyy neler oluyor? Ne bu sırıtış?” Yeşimdi bu kez soran.
Elif, “Bunlar sarhoş! Baksanıza elinde boş şişe ile geziyor.” dediğinde Çağla hemen düzeltti. “Şişem boş değil bir kere.”
“Desene içmeye devam edeceksin. Yeterince sarhoşsun bence. Sen artık yat.” Elif arkadaşının sarhoş olmasından korkuyordu. Yanlış bir şeyler olacak korkusu ile Afife Hanım’a baktı. Çağla hiç istifini bozmadan yanıtladı.
“Bu gece ben ve sizler uyumayacaksınız.”
“Hiç kusura bakma sarhoş eğleyemem ben uyuyacağım.” Berna yerinden kalkmaya çalışıyordu.
“Evet sarhoşum ama aşk sarhoşuyum. Ay Afife Hanım kusuruma bakmazsınız değil mi?” Utanmıştı yine. Ama Afife Hanım gülümseyerek ikisine bakıyordu. “Bakmam tatlım.”
Berna Çağla’nın üstüne doğru yürüyüp elini uzattı. “O şişeyi versene bana sen. Gerçekten çok içmişsin.”
O ana kadar sesi çıkmayan Tayfun Çağla’nın boş eline parmaklarını geçirdi ve “Bir sussanız da Çağla açıklasa artık.” dedi. Kızlar bir şeyler olduğunu ancak kavramıştı. Sessizlik olduğunda “Bu şişenin içinde evlenme teklifim var. Biz evleniyoruz.” diye açıkladı. O andan sonrası evin içinde, çığlıklar kutlama sesleri ve birbirine sarılan insanların haykırışları çınladı. Herkes zaten beklenen teklifin geliş şeklini öğrendiğinde gıpta ile bakmaya başladı. Çok hoşlarına gitmişti.
Doğan, ciddi ses tonuyla “Tayfun Bey, çıtayı çok yükselttiniz ben ne bulacağım” dediğinde Elif’in yanakları kızardı.
“Düşünürüz bir şeyler sana da. Acil mi?” diye soran Tayfun ortamı hazırlamaya niyetlenmişti.
“Eh acil sayılır.” Doğan bu kez Elif’e bakıyor ve tepkisini ölçüyordu. Gülerek bakan Elif onu da mutlu etti. Yakında birilerinin daha kutlanacağı belliydi.
Afife Hanım yerinden kalkıp Çağla’ya sarıldı. “Tebrik ederim kızım. Hoş geldin ailemize. İnşallah en kısa sürede düğünümüzü de yaparız.”
Bu cümleden sonra saatlerce düğün planları konuşuldu. Teknede düğün herkesin hoşuna gitmişti. Yaz olması da işleri kolaylaştırıyordu. Diz üstü bilgisayar açılmış gelinlik modellerine bakılmaya bile başlanmıştı.

*****

İkisi de annelerini arayıp müjdeyi verdi. Evlenme teklifi sahnesini defalarca anlattı Çağla. Bıkmadan tüm ömrünce de anlatabilirdi.
Kızlar kısa süre sonra yapılacak ikinci düğün için kıyafet bakmaya başlamıştı bile.
Odalarına çekilen grup uykuya dalana kadar bir yarım saat daha geçmiş, kızlar durup durup Çağla’ya sataşmıştı. Tüm takılmalarına gülümseyerek yanıt vermişti. Zaten teklifi aldığından beri yüzündeki gülümseme değişmemiş, neredeyse yanakları uyuşmuştu. Yine de o ifadeyi yok edemiyordu. Evleneceğini zaten biliyordu. Fakat bunun çok romantik bir şekilde teklif edilmesi bambaşkaydı.
Geç yatan tatilciler sabah da geç kalktı. En erken kalkan Çağla olmuştu. Zaten mutluluktan zor uyumuş, erkenden de uyanmıştı. Alt kata ikinci inen Doğan oldu. Ardından da Tayfun indi. Kızlar hala uyuyordu. 
Tayfun, doğruca Çağla’nın yanına gidip yanağına öpücüğünü kondurdu. “Günaydın, hayatım. Sabah kalktığımda seni görmeye alışacağım. Tatil dönüşü ne yapacağım?”
“Elimizi çabuk tutacağız. Böylece çabucak alışkanlıklarına geri döneceksin.”
Doğan onların haline gülerek baktıktan sonra kendi yapabileceği yardımı teklif etti. “Tayfun, şirkette işleri ayarlarız. İkiniz hazırlıklarınızı hızlandırırsınız.”
Dün gece aradaki Bey kelimesini kaldırmıştı ikili. Onlar da artık patron çalışandan çok yakın dosttu. Eşleri olacak kadınların bu kadar yakın olması doğal olarak onların ilişkisine de yansımıştı.
“Bu iyi fikir! En azından gerek duydukça erken çıkarız. Hafta sonları da planlanır, bir sürü iş yapılır. Bu konuda Çağla’ya güveniyorum.” Sesindeki ima Çağla’yı hareketlendirdi.
“Sen benim planlarıma ve listelerime asla laf edemezsin. O liste sayesinde bana açıldın. Yoksa hala bekliyor olacaktın.”
“Laf söylemek mi? Minnettarım hayatım. Seni kazandım. Ben ciddi olarak söylemiştim. Sen listelerini yaparsın. Ben de o listeleri işleme sokarım. Böylece hızlıca hazırlanırız. Bazı şeyleri de evlendikten sonra tamamlarız.”
“Elbette. Şimdi bunları bir kenara bırakıyorsunuz ve bana yardım ediyorsunuz. Kahvaltıyı hazırlayalım. Kalkar şimdi hepsi.”
“Tamam ben markete gidiyorum. Ekmekten başka alınacak şey var mı?”
“Yok. Teşekkürler.”
Doğan mutfaktan çıkar çıkmaz Tayfun soluğu Çağla’nın yanında aldı. Kollarını arkadan beline sararak boynuna dudaklarını bastırdı. “Günaydın bir tanem.”
“Az önce dememiş miydin?”
“O sayılmaz!”
Çağla kolların çemberinden kurtulmak yerine yüzünü döndü. Artık o da Tayfun’un beline sarılıyordu. “Sana da günaydın bir tanem. Şimdi beni doğru düzgün öp.” Tayfun ikiletmeden dudaklarına eğildi. Sıkıntılı günlerin hepsinin acısını çıkartırcasına öptü sevdiği kadını. Artık hep böyle kollarının arasında olacak, istediği zaman, ihtiyaç duyduğu zaman onu öpebilecekti. Sadece bir buçuk ay sonra tüm isteklerine kavuşacaktı. Hayır, tüm isteklerine kavuşması için evlilikten sonra da çok işi vardı. Bebeklerini kucaklarına aldığında, bunu da başarmış olacaktı.
“Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum.”

*****

Kısa süre sonra Afife Hanım mayosunun üstüne plaj elbisesini giymiş olarak indi aşağıya. “Günaydın çocuklar. Nasılsınız?”
“Günaydın babaanne. Çok iyiyiz.” diyerek yanağından öptü Tayfun.
Çağla da içinden geldiği şekilde eğildi “Günaydın Afife anne.” diyerek öptü. Afife Hanım Çağla’nın yanağına dokundu. “Günaydın gelin kızım. Bana istersen sen de babaanne diyebilirsin.”
“Derim.” Hala gelin kelimesinin etkisinden çıkamamıştı. Kendisini sevdiklerini tahmin etmişti ama bu kadar çabuk gelin olarak kabul edilmeyi beklememişti.
“Afife sultan, gelinini bulup benim pabucumu dama atma, bozuşuruz.”
Tayfun’un kendisine söylediği cümleye çok benzeyen bir yanıt verdi. “Hepinizin yeri ayrı. Artık onun da yeri var kalbimizde.”


*****

Kahvaltıdan sonra yeni bir koya gidilecekti. Sakin olduğu bilinen koyda daha rahat yüzebileceklerini düşünen grup hazırlanmıştı bile.
Tayfun’un kiralık arabasına sığamayacakları biliniyordu. Çağla, “Kim benimle vespaya biner?” diye sordu. İlk el kaldıranın Afife Hanım olması şaşırtıcıydı. “Emin misin babaanne?” Çağla şaşırmıştı gerçekten. Yaşlı kadının motosiklete bineceğini düşünmemişti.
“Eminim tabii gençliğimden beri binerim ben. Tayfun sen onları getir sahile. Ben gelinimle gideceğim. Şort mu giysem acaba? Yok yok elbisemi toplarım, şort gibi olur. Hadi gidelim.” Onun söylediklerine tüm gençler güldü.
Çağla ile vespaya binen Afife Hanım keyifle arkada şarkı söylemeye başlayınca Çağla da ona eşlik etti. Genç kızın arkasındaki yaşlı kadını görenler el sallıyorlar, gençler laf atıyorlar “Arkadaki fıstık da kim?” diye soruyorlardı. Afife sultan halinden memnun laf atanlara öpücük yolluyor motorun sesinden daha yüksek sese ulaşmak için bağırıyordu. “Elli yıl geç kaldınız gençler.” Eğleniyordu yaşlı kadın. Zaten bulduğu her fırsatta hayatın tadını çıkarttığı belliydi.
Gidecekleri koya yaklaştıklarında, yukarıdan aşağıdaki park etmiş arabayı gördüler. Diğerleri çoktan arabadan inmiş, şemsiyeleri yerleştiriyordu. 
Çağla motoru durdurdu. “Biraz daha oyalanalım da havlularımızı da yaysınlar. Sana Afife sultan demek yetmez, sultan gibi davransınlar.” Çağla aşağıdakilere bakıyordu. Arkasındaki Afife sultan da elini kraliçe edası ile sallamış ve yanıtlamıştı. “Tabii ben sultansam hizmet etsinler. Baksana zaten kaç cariye var etrafımda. Ama hepsi bir yana sen bir yanasın tatlı gelinim. Çok mutluyum seni elinden kaçırmadığı için.”
“Çok teşekkür ederim. Sizin onayınız çok önemliydi benim için.”
“Ailenin onayı her zaman önemlidir ama onay alamasaydınız da sevginizi engellememize izin vermezdiniz. İkiniz de kaybetmek istemeyecek kadar çok seviyorsunuz birbirinizi.”
Çağla o gerginliğin neden olduğunu anlatmadığını anladı Tayfun’un. Bir an kendisi de vazgeçti. Sonra motoru çalıştırmak yerine hafif yan döndü. “Size anlatmam lazım. Belki de kararınız değişir.” Sonra da kısaca beklediği erken menopoz sorunun anlattı. Az bir zamanının kaldığını, belki bir kere doğum yapabileceğini söyledi. Hem anlatmaya korkmuş hem de anlatması gerektiğine karar vermişti. Afife Hanım dinlerken Çağla’nın omzunu okşamaya başlamıştı. Böyle bir sorunun anne olan bir kadın tarafından anlaşılamaması beklenemezdi zaten.
“Tayfun bu durumu biliyor değil mi?”
“Evet, biliyor.”
“Tamam, o zaman benim açımdan sorun yok.”
“O da öyle diyor ama aile adınız ne olacak?”
“Aman ortalık Demir soyadından geçilmiyor. Bizimki de biterse bitsin. Hiçbir zaman öyle şeylere takılmadım. Ben de tek kızdım. Ailem böyle şeyleri kafasına takmayacak kadar ileri görüşlüydü.”
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?” Çağla mutlulukla sormuştu ama gözlerinin dolduğunu gizleyemiyordu. Afife Hanım onun bu halini görüp hemen işi şakaya vurdu. “Bana bak, sana gelin dedim bağrıma bastım. Bana yalancı muamelesi yapma. Hiç düşündüğümden başka şey söyleyecek gözüm var mı?”
“Çok özür dilerim. Şey… Bu benim korkulu rüyamdı da. Bu kadar anlayış beklemiyordum. O kadar mutluyum ki.” Eğilip arkasında oturan yaşlı kadının kasktan açıkta kalan yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.
“Hadi beni eritmeden deniz kenarına indir artık. Bu kaskın içinde beynim haşlandı. Biraz yüzeyim.”
Vespa yanaşırken Tayfun elindeki telefonu cebine koydu. “Nerede kaldınız? Şimdi seni arayacaktım. Korktum bir şey oldu diye?”
“Aman ne olacak. Vespa ile sürat yapılmıyor. Hem yolda bazı gençler içecek şeyler ikram etti. Onlara katıldık.”
“Kimmiş o gençler? Hem babaannem neden senin birileri ile bir şeyler içmene izin verdi?”
“AA bana değil ona ısmarladılar. Zor kurtardım babaanneni ellerinden.”
“Vayy bu yaşta çapkınlık mı yapıyorsun?”
“Hadi oradan, tencere kapaklar sizi, uğraşacak başka şey bulun kendinize… Ben denize giriyorum çok terledim.”
Tayfun, babaannesi arkasını döner dönmez Çağlaya sarıldı, dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı. “Özlemişimmmm”
“Ne çabuk? Daha on beş dakika oldu öpüşeli.”
“OOO o kadar oldu mu bir tane daha alayım o zaman.” Biraz daha derin öptü. “Oh içim rahatladı. Hadi biz de yüzelim. Çok sıcak.”

Bol bol yüzerek, şemsiye altında güneşten kaçarak, arada kestirerek uzun süre denizin ve güneşin tadını çıkarttılar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder