Çağla, benimle evlenir
misin?
Çağla, elindeki kağıda bakıyordu.
Aptallaşmış gibiydi. Artık beklemekten vazgeçmişti. Oluruna bırakmış, bir gün
nikah işlemlerine başlayacaklarını düşünür olmuştu. Oysa sevdiği erkek ona çok
romantik bir ortam hazırlamıştı. Göz yaşları ile kağıda bakıyordu. Yine rulo
yapıp içine attı kağıdı. Bu şişeyi ve kağıdı ömür boyu saklayacaktı. Mutlulukla
göğsüne bastırmıştı.
Tayfun bir şey anlamamış, yanıt
bekliyor, donmuş gibi duruyordu.
“Sen bu dünyada ‘evet’ demekten büyük
mutluluk ve gurur duyacağım tek insansın. Evet, evet evlenirim.”
Tayfun bu kez yakında karısı olacak
genç kızı kollarına aldı. Sımsıkı sarılıp yavaşça öptü. “Bu dünyada bu soruyu
sormaktan mutluluk ve gurur duyduğum tek insansın. Ama artık o şişeyi yere
bırak, göğsümü deldi!”
Çağla rahatlamış haline gülerken “Benim
de göğsümde ağrı var ama o mutluluktan.”
“Daha da mutlu olacağız. Hadi artık
kutlayalım!”
Tayfun kadehleri yeniden doldurdu.
Çağla, kadehini yarıladığında aklına
takılan soruyu sordu. “O şişeyi nasıl attın suya? Hep yanımdaydın!”
“Ben atmadım ki!”
“Ne yani başkası mı bana
evlenme teklif etti?”
“Öyle biri yaşayamaz. Bir
balıkçı teknesi vardı ya üstümüze doğru gelen… Onlar attı şişeyi. Sen fark
etmedin ama iki kez daha etrafımızda döndüler ve şişeyi tekneye çarptırmayı
başardılar.”
“Sen ciddi ciddi hazırlık
yapmışsın.”
“Bizim için unutulmaz olsun
istedim.”
“Sadece sorsaydın da
unutulmaz olurdu. Çünkü ben artık teklif beklemiyordum senden.”
“Bir ara nikah günü almayı
düşünmüştüm ama sonra senin dilinden kurtulamayacağımı düşünüp vazgeçtim.”
“Çok iyi yaptın.”
Bir süre sonra yeniden
oturdular minderlere. Kucağına kıvrılmış Çağla’yı sık sık öpüyordu. “Seni
öpmeye doyamıyorum. Bir an önce evlenelim. Hem zaten çok işimiz var. Seni hemen
hamile bırakmam lazım. Elimi çabuk tutmalıyım.”
Çağla Tayfun’un sözlerinden
sonra utanmıştı. Yüzünü saklamaya uğraşırken sevgilisi gülüyordu. “Hiç kaçışın
yok canım. Tatilden döner dönmez size geliyoruz. Söz nişan bir arada
hallederiz. Düğün için bir ay yeter mi?”
“Emin değilim. Belki iki
ay!”
“Acele et. İki ay uzun bir
süre. Dayanamam!”
“Sen beni böyle öpüp
okşarsan ben de dayanamayacağım. Tamam, ne kadar çabuk olursak o kadar iyi.”
“Düğün için aklında neler
var?”
“Aslında aklımda hep bir
salonda ya da havuz başında düğün vardı ama senin evlilik teklifin fikrimi
değiştirdi. Bir tekne kiralasak ve düğünümüzü boğazda yapsak?”
“Çok iyi fikir. Şimdiden
gelinliğini araştır. Vakit kaybetmeyelim.”
“Nerede oturacağız?”
“Nerede istersin?”
“İkimizin ailesinin
evlerinin ortasında bir yerler bakalım. Kimse üzülmesin.”
“Sorun değil. Bunu çözülmüş
bil.”
“Başka ne sorun kaldı?
Hepsini çözdük sanırım.”
“Seni vermeme ihtimalleri
var mı?”
“Var gibi miydi? Babam neredeyse
o akşam verecekti beni ama sen istemedin.” Çağla mutlulukla gülüyordu. Tayfun
da onu uydu.
“Vereceğini bilsem
isterdim. Çikolata ve çiçek yok yanımda diye susmuştum.”
“Canım aramızda çikolata
ile çiçeğin lafı mı olur. Borcun olurdu sonra getirirdin.”
“Senin bu neşeli hallerini
çok seviyorum.”
“Ben de senin bu hallerine
bayılıyorum. Artık hiç yüzünü asma olur mu?”
“Sen kimse ile flört
etmediğin ve beni sevdiğin sürece asla yüzüm asılmayacak.”
Çağla, aklındaki soruyu
dillendirdi. “Tayfun, iki sene çocuk istemiyordun. Şimdi işler değişiyor. Hemen
çocuğumuz olursa neler hissedeceksin?”
Tayfun onun gözlerinin
içine bakarak yanıtladı. “Ben iki senemi seninle geçirmek istiyordum. Artık
hayallerimde üçümüz varız.”
“Tek çocuk için şansımız
yüksek. İkinci ise mucize gibi bir şey olur. Sen tek erkeksin. Ya kızımız
olursa? Annen üzülmez mi?”
Burnunun ucunu öptükten
sonra yanıtladı “Annemin tek üzüntüsü çok torunu olmaması olabilir. Ama hala
elimizde bir alternatifimiz var değil mi? Şu yumurta dondurma işini yine de
yapalım. Annem, kız ya da erkek torun fark etmeden sever.”
“Sana göre bu kadar kolay
ama annenin böyle düşüneceğinden emin değilim. Hem Afife Hanım belki bunları
öğrenince beni istemez.”
“Neden? Senin bir yerinde
kullanım kılavuzun mu var? Kuluçka makinesi misin? Hiç çocuğumuz olmazsa seni
bırakacak mıyım? Bu mu yani bir ilişkinin olmazsa olmazı?”
“Gerçekten böyle mi
düşünüyorsun?”
“Bu soruyu geçen hafta
sorsaydın böyle düşünmediğimi rahatlıkla söylerdim. Ama şimdi böyle
düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz bir hafta içinde her alternatifi defalarca
değerlendirdim. Vardığım tek sonuç var. Sen yoksan başka hiçbir şeyin önemi
yok. Seninle olan hayatımda ne olacaksa, Allah bize ne gösterecekse ben
razıyım.”
“Şu an ben sana biraz daha
aşık oldum. Bunu nasıl başarıyorsun? Nasıl kendine hep daha fazla aşık olmamı
sağlıyorsun?”
“Üstelik esmer olmama
rağmen değil mi?”
“Ya bir de o var. Üstelik
esmersin de.”
“Ve sen bu esmer adama deli
gibi aşıksın. Yakında da karısı olacaksın.”
“Evet… Evet… Evet…Ev…”
Tayfun, evetlerin arasında küçük öpücükler konduran Çağlayı son evetinde
susturmuş ve uzun süren bir öpüşme ile ayaklarını yerden kesmişti.
*****
Saat on biri vurduğunda
tekneyi iskeleye yanaştırdılar. Eşyalarını arabanın bagajına koyup eve doğru
yol aldılar. Tüm yolu gülerek, öpüşerek ve aşklarını itiraf etmeye devam ederek
aldılar. Çağla sustukları her an Allah’a mutluluklarını bozmaması için dua
ediyordu.
Kapıyı açıp içeri
girdiklerinde herkesi salonda klimanın serinliğinde televizyon izlerken
buldular.
Çağla elindeki şişeyi
göğsüne yaslamış herkese gülen gözlerle bakıyordu. İkisinin de yüzündeki ifade
neredeyse aynıydı. Onları görenler kısa süre şaşkınlıkla baktı. Dayanamayıp
soran Berna oldu.
“Niye pişmiş kelle gibi
sırıtıyorsunuz?”
“Hiççç” dedi Çağla. Sonra
aynı yüz ifadesi ile Tayfun’a baktı. O da gülüyordu kendisine.
“Heyyy neler oluyor? Ne bu
sırıtış?” Yeşimdi bu kez soran.
Elif, “Bunlar sarhoş!
Baksanıza elinde boş şişe ile geziyor.” dediğinde Çağla hemen düzeltti. “Şişem
boş değil bir kere.”
“Desene içmeye devam
edeceksin. Yeterince sarhoşsun bence. Sen artık yat.” Elif arkadaşının sarhoş
olmasından korkuyordu. Yanlış bir şeyler olacak korkusu ile Afife Hanım’a
baktı. Çağla hiç istifini bozmadan yanıtladı.
“Bu gece ben ve sizler
uyumayacaksınız.”
“Hiç kusura bakma sarhoş
eğleyemem ben uyuyacağım.” Berna yerinden kalkmaya çalışıyordu.
“Evet sarhoşum ama aşk
sarhoşuyum. Ay Afife Hanım kusuruma bakmazsınız değil mi?” Utanmıştı yine. Ama Afife
Hanım gülümseyerek ikisine bakıyordu. “Bakmam tatlım.”
Berna Çağla’nın üstüne
doğru yürüyüp elini uzattı. “O şişeyi versene bana sen. Gerçekten çok
içmişsin.”
O ana kadar sesi çıkmayan
Tayfun Çağla’nın boş eline parmaklarını geçirdi ve “Bir sussanız da Çağla
açıklasa artık.” dedi. Kızlar bir şeyler olduğunu ancak kavramıştı. Sessizlik
olduğunda “Bu şişenin içinde evlenme teklifim var. Biz evleniyoruz.” diye
açıkladı. O andan sonrası evin içinde, çığlıklar kutlama sesleri ve birbirine
sarılan insanların haykırışları çınladı. Herkes zaten beklenen teklifin geliş
şeklini öğrendiğinde gıpta ile bakmaya başladı. Çok hoşlarına gitmişti.
Doğan, ciddi ses tonuyla
“Tayfun Bey, çıtayı çok yükselttiniz ben ne bulacağım” dediğinde Elif’in
yanakları kızardı.
“Düşünürüz bir şeyler sana
da. Acil mi?” diye soran Tayfun ortamı hazırlamaya niyetlenmişti.
“Eh acil sayılır.” Doğan bu
kez Elif’e bakıyor ve tepkisini ölçüyordu. Gülerek bakan Elif onu da mutlu
etti. Yakında birilerinin daha kutlanacağı belliydi.
Afife Hanım yerinden kalkıp
Çağla’ya sarıldı. “Tebrik ederim kızım. Hoş geldin ailemize. İnşallah en kısa
sürede düğünümüzü de yaparız.”
Bu cümleden sonra saatlerce
düğün planları konuşuldu. Teknede düğün herkesin hoşuna gitmişti. Yaz olması da
işleri kolaylaştırıyordu. Diz üstü bilgisayar açılmış gelinlik modellerine
bakılmaya bile başlanmıştı.
*****
İkisi de annelerini arayıp
müjdeyi verdi. Evlenme teklifi sahnesini defalarca anlattı Çağla. Bıkmadan tüm
ömrünce de anlatabilirdi.
Kızlar kısa süre sonra
yapılacak ikinci düğün için kıyafet bakmaya başlamıştı bile.
Odalarına çekilen grup
uykuya dalana kadar bir yarım saat daha geçmiş, kızlar durup durup Çağla’ya
sataşmıştı. Tüm takılmalarına gülümseyerek yanıt vermişti. Zaten teklifi
aldığından beri yüzündeki gülümseme değişmemiş, neredeyse yanakları uyuşmuştu.
Yine de o ifadeyi yok edemiyordu. Evleneceğini zaten biliyordu. Fakat bunun çok
romantik bir şekilde teklif edilmesi bambaşkaydı.
Geç yatan tatilciler sabah
da geç kalktı. En erken kalkan Çağla olmuştu. Zaten mutluluktan zor uyumuş,
erkenden de uyanmıştı. Alt kata ikinci inen Doğan oldu. Ardından da Tayfun
indi. Kızlar hala uyuyordu.
Tayfun, doğruca Çağla’nın
yanına gidip yanağına öpücüğünü kondurdu. “Günaydın, hayatım. Sabah kalktığımda
seni görmeye alışacağım. Tatil dönüşü ne yapacağım?”
“Elimizi çabuk tutacağız.
Böylece çabucak alışkanlıklarına geri döneceksin.”
Doğan onların haline
gülerek baktıktan sonra kendi yapabileceği yardımı teklif etti. “Tayfun,
şirkette işleri ayarlarız. İkiniz hazırlıklarınızı hızlandırırsınız.”
Dün gece aradaki Bey
kelimesini kaldırmıştı ikili. Onlar da artık patron çalışandan çok yakın
dosttu. Eşleri olacak kadınların bu kadar yakın olması doğal olarak onların
ilişkisine de yansımıştı.
“Bu iyi fikir! En azından
gerek duydukça erken çıkarız. Hafta sonları da planlanır, bir sürü iş yapılır.
Bu konuda Çağla’ya güveniyorum.” Sesindeki ima Çağla’yı hareketlendirdi.
“Sen benim planlarıma ve
listelerime asla laf edemezsin. O liste sayesinde bana açıldın. Yoksa hala
bekliyor olacaktın.”
“Laf söylemek mi?
Minnettarım hayatım. Seni kazandım. Ben ciddi olarak söylemiştim. Sen
listelerini yaparsın. Ben de o listeleri işleme sokarım. Böylece hızlıca
hazırlanırız. Bazı şeyleri de evlendikten sonra tamamlarız.”
“Elbette. Şimdi bunları bir
kenara bırakıyorsunuz ve bana yardım ediyorsunuz. Kahvaltıyı hazırlayalım.
Kalkar şimdi hepsi.”
“Tamam ben markete
gidiyorum. Ekmekten başka alınacak şey var mı?”
“Yok. Teşekkürler.”
Doğan mutfaktan çıkar
çıkmaz Tayfun soluğu Çağla’nın yanında aldı. Kollarını arkadan beline sararak
boynuna dudaklarını bastırdı. “Günaydın bir tanem.”
“Az önce dememiş miydin?”
“O sayılmaz!”
Çağla kolların çemberinden
kurtulmak yerine yüzünü döndü. Artık o da Tayfun’un beline sarılıyordu. “Sana
da günaydın bir tanem. Şimdi beni doğru düzgün öp.” Tayfun ikiletmeden
dudaklarına eğildi. Sıkıntılı günlerin hepsinin acısını çıkartırcasına öptü
sevdiği kadını. Artık hep böyle kollarının arasında olacak, istediği zaman,
ihtiyaç duyduğu zaman onu öpebilecekti. Sadece bir buçuk ay sonra tüm
isteklerine kavuşacaktı. Hayır, tüm isteklerine kavuşması için evlilikten sonra
da çok işi vardı. Bebeklerini kucaklarına aldığında, bunu da başarmış olacaktı.
“Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum.”
*****
Kısa süre sonra Afife Hanım
mayosunun üstüne plaj elbisesini giymiş olarak indi aşağıya. “Günaydın
çocuklar. Nasılsınız?”
“Günaydın babaanne. Çok
iyiyiz.” diyerek yanağından öptü Tayfun.
Çağla da içinden geldiği
şekilde eğildi “Günaydın Afife anne.” diyerek öptü. Afife Hanım Çağla’nın
yanağına dokundu. “Günaydın gelin kızım. Bana istersen sen de babaanne
diyebilirsin.”
“Derim.” Hala gelin kelimesinin
etkisinden çıkamamıştı. Kendisini sevdiklerini tahmin etmişti ama bu kadar
çabuk gelin olarak kabul edilmeyi beklememişti.
“Afife sultan, gelinini
bulup benim pabucumu dama atma, bozuşuruz.”
Tayfun’un kendisine
söylediği cümleye çok benzeyen bir yanıt verdi. “Hepinizin yeri ayrı. Artık
onun da yeri var kalbimizde.”
*****
Kahvaltıdan sonra yeni bir
koya gidilecekti. Sakin olduğu bilinen koyda daha rahat yüzebileceklerini düşünen
grup hazırlanmıştı bile.
Tayfun’un kiralık arabasına
sığamayacakları biliniyordu. Çağla, “Kim benimle vespaya biner?” diye sordu.
İlk el kaldıranın Afife Hanım olması şaşırtıcıydı. “Emin misin babaanne?” Çağla
şaşırmıştı gerçekten. Yaşlı kadının motosiklete bineceğini düşünmemişti.
“Eminim tabii gençliğimden
beri binerim ben. Tayfun sen onları getir sahile. Ben gelinimle gideceğim. Şort
mu giysem acaba? Yok yok elbisemi toplarım, şort gibi olur. Hadi gidelim.” Onun
söylediklerine tüm gençler güldü.
Çağla ile vespaya binen
Afife Hanım keyifle arkada şarkı söylemeye başlayınca Çağla da ona eşlik etti.
Genç kızın arkasındaki yaşlı kadını görenler el sallıyorlar, gençler laf
atıyorlar “Arkadaki fıstık da kim?” diye soruyorlardı. Afife sultan halinden memnun
laf atanlara öpücük yolluyor motorun sesinden daha yüksek sese ulaşmak için
bağırıyordu. “Elli yıl geç kaldınız gençler.” Eğleniyordu yaşlı kadın. Zaten
bulduğu her fırsatta hayatın tadını çıkarttığı belliydi.
Gidecekleri koya
yaklaştıklarında, yukarıdan aşağıdaki park etmiş arabayı gördüler. Diğerleri
çoktan arabadan inmiş, şemsiyeleri yerleştiriyordu.
Çağla motoru durdurdu.
“Biraz daha oyalanalım da havlularımızı da yaysınlar. Sana Afife sultan demek
yetmez, sultan gibi davransınlar.” Çağla aşağıdakilere bakıyordu. Arkasındaki
Afife sultan da elini kraliçe edası ile sallamış ve yanıtlamıştı. “Tabii ben
sultansam hizmet etsinler. Baksana zaten kaç cariye var etrafımda. Ama hepsi
bir yana sen bir yanasın tatlı gelinim. Çok mutluyum seni elinden kaçırmadığı
için.”
“Çok teşekkür ederim. Sizin
onayınız çok önemliydi benim için.”
“Ailenin onayı her zaman
önemlidir ama onay alamasaydınız da sevginizi engellememize izin vermezdiniz.
İkiniz de kaybetmek istemeyecek kadar çok seviyorsunuz birbirinizi.”
Çağla o gerginliğin neden
olduğunu anlatmadığını anladı Tayfun’un. Bir an kendisi de vazgeçti. Sonra
motoru çalıştırmak yerine hafif yan döndü. “Size anlatmam lazım. Belki de
kararınız değişir.” Sonra da kısaca beklediği erken menopoz sorunun anlattı. Az
bir zamanının kaldığını, belki bir kere doğum yapabileceğini söyledi. Hem
anlatmaya korkmuş hem de anlatması gerektiğine karar vermişti. Afife Hanım
dinlerken Çağla’nın omzunu okşamaya başlamıştı. Böyle bir sorunun anne olan bir
kadın tarafından anlaşılamaması beklenemezdi zaten.
“Tayfun bu durumu biliyor
değil mi?”
“Evet, biliyor.”
“Tamam, o zaman benim
açımdan sorun yok.”
“O da öyle diyor ama aile
adınız ne olacak?”
“Aman ortalık Demir
soyadından geçilmiyor. Bizimki de biterse bitsin. Hiçbir zaman öyle şeylere takılmadım.
Ben de tek kızdım. Ailem böyle şeyleri kafasına takmayacak kadar ileri
görüşlüydü.”
“Gerçekten böyle mi
düşünüyorsunuz?” Çağla mutlulukla sormuştu ama gözlerinin dolduğunu
gizleyemiyordu. Afife Hanım onun bu halini görüp hemen işi şakaya vurdu. “Bana
bak, sana gelin dedim bağrıma bastım. Bana yalancı muamelesi yapma. Hiç
düşündüğümden başka şey söyleyecek gözüm var mı?”
“Çok özür dilerim. Şey… Bu
benim korkulu rüyamdı da. Bu kadar anlayış beklemiyordum. O kadar mutluyum ki.”
Eğilip arkasında oturan yaşlı kadının kasktan açıkta kalan yanağına kocaman bir
öpücük kondurdu.
“Hadi beni eritmeden deniz
kenarına indir artık. Bu kaskın içinde beynim haşlandı. Biraz yüzeyim.”
Vespa yanaşırken Tayfun
elindeki telefonu cebine koydu. “Nerede kaldınız? Şimdi seni arayacaktım.
Korktum bir şey oldu diye?”
“Aman ne olacak. Vespa ile
sürat yapılmıyor. Hem yolda bazı gençler içecek şeyler ikram etti. Onlara
katıldık.”
“Kimmiş o gençler? Hem
babaannem neden senin birileri ile bir şeyler içmene izin verdi?”
“AA bana değil ona
ısmarladılar. Zor kurtardım babaanneni ellerinden.”
“Vayy bu yaşta çapkınlık mı
yapıyorsun?”
“Hadi oradan, tencere
kapaklar sizi, uğraşacak başka şey bulun kendinize… Ben denize giriyorum çok
terledim.”
Tayfun, babaannesi arkasını
döner dönmez Çağlaya sarıldı, dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.
“Özlemişimmmm”
“Ne çabuk? Daha on beş
dakika oldu öpüşeli.”
“OOO o kadar oldu mu bir
tane daha alayım o zaman.” Biraz daha derin öptü. “Oh içim rahatladı. Hadi biz
de yüzelim. Çok sıcak.”
Bol bol yüzerek, şemsiye
altında güneşten kaçarak, arada kestirerek uzun süre denizin ve güneşin tadını
çıkarttılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder