23 Eylül 2015 Çarşamba

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 35. Bölüm

Çağla, eve gidip valizini almadan önce tatil listesini son kez kontrol etti.
1.             Kimlik
2.            Para + bozuk para+ kart
3.            Cep telefonu + şarj
4.            Dizüstü + şarj
5.            Foto.mak + şarj
6.            Mp3 + şarj
7.            Güneş gözlüğü
8.            Bandana + şapka
9.            Giyim + hırka
10.         İç giyim
11.          Çorap
12.         Ayakkabı + tokyo
13.         Mayo + üst
14.         Plaj havlusu-plaj çantası
15.         Güneş sütü güneş sonrası koruyucu
16.         Diş fırçası + macunu
17.         Kulak pamuğu şampuan
18.         Makyaj malz. - takı
19.         Sinek ilacı
20.          İğne iplik
Tüm liste tamamlanmıştı. Bir kısmı mutlaka evde de olan şeylerdi ama yine de yanına aldığında kendini daha rahat hissediyordu. İlk kez çok fazla kıyafet almıştı yanına. Morale ihtiyacı vardı. Başkaları aşk acısı çekerken paspal görünüp elinde mendille koltuk tepesinde pinekleyebilirdi ama o öyle davranamazdı. Aşk acısını giyinip süslenerek yaşayacaktı.
Anne ve babası ile vedalaşıp evden çıktı. Çağdaş bırakacaktı havaalanına. Kızları da evlerinden aldıklarında valizleri koyacak yer kalmamıştı. Arkada oturanlar kucaklarında valizlerle çok komik gözüküyordu.
“Abla, senin valizine büyük diyordum ama kızları görünce kamyonete ihtiyaç varmış dedim. Taşınır gibi tatile mi gidilir ya?”
“Bu tatil çok gezeceğiz. Yarısını giymesek bile yanımızda her geceye uygun kıyafetlerimiz olsun dedik.”
“Tayfun abi senin kıyafetlerini görse ne der acaba?”
“Göremeyeceği için bunu dert edinemeyeceğim.”
“Çağdaş, ablan o kıyafetleri bizim için giyecek. Bakalım yakışıyor mu?”
“Desene annem boşa uğraştı onları dikerken.”
Çağdaş, kapıda kızları bırakıp ablasına sarılıp vedalaştı. “Bak, ben yokken Melek’i üzme. Tamam mı?”
“Hoppala! Neden üzeceğim ki? Sen kendine bak!”
“Hadi git, anasının oğlu. İlla suçlu ben.”
“Kimin kabahati böyle düşünmemiz acaba? Hadi git artık. Kızlar kontrol noktasından geçti bile.”

*****

Doğan da aynı uçakla geliyordu. Havaalanında buluşan beşli uçak için işlemlerini yaptırıp bekleme salonuna geçti. Elif ile Doğan, yan yana oturmuş birlikte tatil yapacak olmanın mutluluğunu etrafa yayıyordu. Yeşim ile Berna son anonsa kadar sevgilileri ile konuşup durdular.
Çağla ise uçağa binene kadar telefon bekledi. Kapatması gereken ana kadar gözü ekrana takılıydı.
Tayfun aramadı.

*****

Gece geç saatte eve ulaştılar. Daha önce kaldıkları odalara yeniden yerleştiler. Kızlar Çağla için üzülse de anlatmakta geciktiği için kızıyorlardı da.
Yol yorgunluğu ile yataklarını yapıp hemen yattılar. Uyumak istese de başaramadı. Uçak iner inmez açtığı telefonu hala sessizdi. Uzun süre boş gözlerle ekrana baktı.
Ses yoktu.
Sabah uyandığında telefon hala elindeydi. Ne cevapsız çağrı, ne mesaj vardı…

*****

Saat dokuz olduğunda tüm ev kalkmıştı. Kızların yüzlerinden mutluluk, Çağla’dan ise hüzün akıyordu.
“Bana bak, biz bir hafta senin suratını çekemeyiz. Kahvaltı sana verdiğimiz son şans. Kahvaltı bittiğinde yüzün gülmüyorsa uçağa bindirir geri yollarız seni.” Berna sinirlenmiş bağırıyordu.
Çağla her ne kadar küs olsa da geri döndüğünde en azından beş gün Tayfun’u göreceğini düşünüp bir an heveslendi. Sonra vazgeçti. Eğer Tayfun bir haftadır bir şeylere karar verememişse onu düşünüp daha fazla surat asamayacaktı.
“Haklısın. Ben neden bu kadar üzülüyorum? Yeter artık. Ben markete gidiyorum. Şu kahvaltıyı yapalım ve tatile başlayalım. Hemen bir liste yapalım kızlar. Ne lazım?”
Beş dakika sonra elinde koca bir liste ile kapıdan çıktı. Doğan henüz gelmemişti. Bir elinde liste, diğer elinde yine telefonu vardı. Dünden beri sessiz olan telefonu…
Marketin kapısına ulaştığında daha fazla dayanamayacağını anlayıp içeriye girmeden telefonun tuşuna bastı. Telefonun karşı tarafı aradığı süreyi beklemek bile sıkıntı yaratmıştı. Duyduğu mesaj ile canı sıkıldı.
Tayfunun telefonu kapalıydı!
Telefonu neden kapalıydı?
Çağla üzüntüyle cebine soktu telefonu. Yarım saate yakın markette oyalandı. Listedekileri aldı. Kasada beklerken bir kez daha aradı. Yine aynı mesajı dinledi.  Eve dönerken iki eli de doluydu. Kapıya ulaştığında burnu ile zile dokundu. Kolları ağrımıştı. Tam elindekileri paspasın üstüne koymak için eğildiğinde kapı açıldı. Erkek ayakları görünce Doğan’ın geldiğini anladı.
“Doğan iyi ki geldin al şunları kollarım koptu. Ne vardı ki tek başıma gittim?”
“Keşke beni bekleseydin. Ben taşırdım!”
Tayfun!
Tayfun, gülerek bakıyordu. Elini uzatmış poşetleri almaya çalışıyordu. Çağla elindeki poşetlerin ağırlığını unutmuş sadece karşısındaki erkeğe bakıyordu.
“Sen misin? Hayal mi görmeye başladım?”
“Senin hayallerin bu kadar canlı mı?”
“Sensin. Aptal adam neden beni kandırdın? Kaç gündür acı çekiyorum.”
Tayfun ona yanıt vermek yerine arkaya dönüp evin içine bağırdı. “Doğannn, şu Çağlanın elindekileri alır mısın? Bana vermiyor.”
Doğan hemen gelip torbaları alıp içeri girdi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Tayfun kapıyı arkasından çekip dışarı çıktı. Çağla’nın belinden tutup bahçeye doğru yönlendirdi. Çağla hala titriyordu. İnanamıyordu! Tayfun oradaydı. Tüm korkularının yok olduğunu hissetti. Berna’nın az önce söylediği kahvaltıdan sonra seni yollarız laflarının blöf olduğunu, kızların Tayfun’un geleceğinden haberlerinin olduğunu anladı. Onlara bunun hesabını soracaktı!
“Neden bekledin bu kadar? Hem sen nasıl geldin? Nerden öğrendin burayı?”
“Doğan’dan öğrendim. Bu kadar bekledim çünkü sana kızgındım gerçekten. Artık beni üzecek şeyler yapmayacaksın.”
“Sen üzülmedin ki beni üzdün.”
“Şu son bir hafta gerçekten büyük karmaşa yaşadım. Çok üzüldüm. Sen beni çok uzun zaman üzdün. Bir hafta da sen üzüldün. Ödeşmiş sayılırız.”
“Ödeşmek mi? Benim çektiklerimi böyle mi telafi edeceksin?” Çağla artık rahatlamıştı. Tayfun’un verdiği kararın ayrılmakla ilgisi olmadığı belliydi. Yüzündeki gülümseme ile yanıtını bekledi.
“Hayır hayatım, başka bir telafi yolu biliyorum. Sen gel artık bakayım kollarıma. Çok uzun zaman oldu.” Sımsıkı sarıldı ve dudaklarına eğildi. Evin bahçesi aslında etraftan rahatlıkla görülebilecek şekildeydi. İkisinin de aldırdığı yoktu. Uzun süre öpüşerek barışmanın tadını çıkarttılar.
“Dün beni öpmeyince çok korktum. Her şey bitti sandım.” Yüzü o anı yaşıyordu. Tayfun çenesini tutup yüzüne baktı. “Senin beni öpeceğini anladığımda aklımdan onuncu yıl marşını söylemeye başladım. Yoksa sana dayanmam mümkün değildi.” Yine öpmüştü o dolgun dudakları.
“Onuncu yıl marşı mı? Ya sen deli misin? Marş söyleyeceğine öpseydin ya beni. Zaten iki hafta görmeyeceğim diye çok üzülüyordum. Bir de öpmeyince deli oldum.”
“Ben de öpemediğim için deli oldum. O yüzden acısını çıkartacağım.”

*****

Çağla ile Tayfun’un bahçedeki sarmaş dolaş hallerine kısa süre camdan bakan kızlar gülüşerek mutfağa geçtiler. Doğan poşetten çıkarttıklarını tezgahın üstüne koymuş ne yapacağını çözememiş şekilde bakınıyordu. Kızlar hemen dolaplardan kaseleri ve tabakları çıkartarak kahvaltılıkları doldurmaya başladılar.
Salonda oturan Afife Hanım kızların bu neşeli hallerinden etkilenmiş şekilde mutfağın yolunu tuttu. “Kızlar, benim yapacağım bir şey var mı?”
“Var Afife Hanım. Siz balkondaki masanın başköşesine oturun ve bizi bekleyin.”
“Bari elim boş gitmeyeyim. Hadi şuradan bir şeyler verin de götüreyim.”
Afife Hanım, elinde iki tabakla balkona çıktı. Bir yandan göz ucu ile bahçedeki çifte bakmaya çalışıyordu. Onları göremeyince biraz rahatladı. Öpüşmeleri bitmişti demek ki… Tayfun’un hafta sonundan beri canı sıkkındı. İki gün önce ise kafasında çok şey netleşmiş olmalıydı ki Afife hanımı aramış ve neşeli sesi ile cuma akşamı yola çıkacaklarını bildirmişti. Ne sorun yaşadıklarını bilmiyordu ama artık çözülmüştü.
Çağla önden, Tayfun arkadan eve girdi. Kızlar neşe ile ikisini karşılayınca Çağla daha da neşelendi.
“Siz biliyordunuz değil mi? Bunun intikamını alacağım.”
“Ne intikamı? Asıl bu bizim intikamımızdı. Bizden sakladığını unuttuk mu sandın?” Yeşim elindeki çatal kaşıkları sallarken yanıtladı Çağla’yı.
“Ama bu çok acıydı. Bana nasıl kıydınız? Bir haftadır neler çekiyorum.”
Elif “Bir hafta olsa dayanamazdık. Biz de dün öğrendik tatlım. Evden çıkmadan kısa süre önce Doğan beni aradı ve anlattı. Ben de kızlara haber verdim. Yani sadece dün akşam bu sırrı sakladık.” Dedi.
Çağla yüzündeki gülümseme ile arkasına dönüp baktı.
Tayfun kapıya yaslanmış kızların konuşmasını izliyordu. Çağla’nın yüzündeki ifade artık tamamen değişmişti. Bu kızı çok seviyorum, diye düşündü. Evet üzmüştü ama zamanında kendisi de çok üzülmüştü. Artık bunları düşünüp kahrolmamın gereği yoktu. Her şeyin rayına oturduğunu biliyordu. Kafası çok rahattı artık. Ne şüphe, ne güvensizlik kalmıştı.
Mutfakta hazırlanmış olan kahvaltılıkların bir kısmını da onlar ellerine alıp balkona çıktı. Afife hanımı görünce şaşkınlıkla dondu kaldı. Hiç beklemiyordu. Çok sevinmişti.
“Afife hanım? Sizin burada olduğunuzu söylemedi bana.” Hemen yanına gidip elini öptü. Afife hanım el öpmenin ardından sıkıca sarıldı ve yanaklarından öptü Çağla’yı. “Beni gördüğüne sevindin mi?”
“Sevinmez miyim? Sadece sürpriz oldu. Zaten Tayfun’un gelmesi de sürpriz oldu. Biz… şey…”
“Hiç uğraşma, biraz aranız bozukmuş ama şimdi sorun kalmadı değil mi?”
“Kalmadı sanırım.”
“Sanır mısın? Senin için onca yolu geldim, sen hala sanıyor musun?” Tayfun yan gözle bakarak konuşuyordu. Çağla da ona öyle baktı. Konuşan ise Afife Hanım oldu. “Ben de, bu tatil benim için ayarlandı sanıyordum. Meğer kullanılıyormuşum.”
Tayfun çok rahattı artık. Sesindeki gülümsemeyi herkes duyuyordu. “Afife sultan, senin yerin ayrı ama artık o da var hayatımda.”
“Nihayet. Çağla gel güzel kızım, yanıma otur. Tayfun sen de bu yanıma geç.”
 İkisinin oturmasından sonra kızlar da oturdu. Çok keyifli bir kahvaltı oldu. Çağla son günlerde yaşadığı tüm sıkıntıları unutmuştu. Tayfun karşısında oturuyor, gülen gözlerindeki sevgi ile bakıyordu.
Kahvaltı bittiğinde herkes öğrenmişti Afife hanımın şantajla bu tatili ayarladığını. Tayfun zaten babaannesi ile vakit geçirmekten çok hoşlanırdı ama onun bir yandan da gelinini tanıyacak olmasından memnundu.
Çağla, Afife Hanımın Tayfun ile olan ilişkisine bayılmıştı. Çok büyük yaş farkı olan iki kişinin bu kadar güzel bir uyum yakalamış olması çok hoşuna gitti. Afife hanımın Tayfun ile ilgili sırların karşılığında tatil kazanmasına da çok gülmüştü. “Keşke kulağıma söyleseydiniz. Biraz daha vakit kazanırdık ama ben belli etmez tatili yine birlikte yapmanızı sağlardım.”
“Belli mi olur, belki beni götürmesin diye hemen söylerdin. Ben işimi şansa bırakmadım.”
“Aşk olsun, neden söyleyeyim?”
Yanıtı Tayfun verdi, “Neden olacak, aşık olduğun adamla baş başa tatil yapmak için.”
“Kusura bakma ama seninle baş başa tatili böyle bir tatile tercih edeceğimi düşünmen saçma. Şu kalabalığın keyfine bakar mısın?”
Tayfun’un bakışları ‘Bu sözleri sana yedireceğim’ diyordu. Çağla da o anları zevkle bekliyordu.
İlk gün çok güzel başlamış, aynı güzellikte devam etmişti. Kızlar cumartesi günü olduğu için deniz kenarının çok kalabalık olacağını tahmin etti. Daha önceki tecrübelerinden havlu koymaya yer bulamayacaklarını biliyorlardı. İlk iki günü evin büyük havuzunda geçirmeyi daha doğru buldular.
“İyi oldu burada kalmak. Bikinilerinin kıyafetlerinden farkı yok. Bunlar denizde kaybolmuyor değil mi?”
“Geçen sene bir bikinimi kaybettim ama bu sene olmaz sanırım.”
“Çağlaaa”
“Başladın yine Çağlaa demeye. Neden kaybolsun canım bikinim. Gayet güzel duruyor işte üstümde.”
“Güzel durduğuna asla itiraz etmiyorum. Hatta çok güzel duruyor. İnsanın aklından o ipleri çekmek geçiyor. Bakalım düşecek mi diye bakmak istiyor.”
“Denesene!”
“Saçmalama. Bu kadar kişinin önünde öyle bir şey yapmam.”
“Deli adam, yapsan da bir şey olmaz. O yandaki iplerin altında düğümler var. ben tedbirli biriyim unuttun mu?”
“Tüh, bulduğum ilk fırsatta deneyecektim.”
“Hadi oradan sen de. Deneyecekmiş. Denetecek birini bulursan denersin.”
“İstemez misin?”
“İsterim ama beklerim.”
“Mesaj alındı tatlım. Biliyorum ama sana takılmak da hoşuma gidiyor.”
“Ben de senin takıldığını biliyorum.”
“Döner dönmez evlilik hazırlıklarına başlayacağız. Daha fazla bekleyemem. Hem çok işimiz var.”
“Ne işimiz var?”
“Bebek yapmamız gerekiyor.”

Çağla yanıt veremeden baktı. Bir şeylerin yoluna girdiğini biliyordu ama bu kadarını tahmin etmemişti. Nefes alamıyor, konuşamıyor hatta gözünü bile kırpamıyordu. Kendine geldiğinde tek yapabildiği sessiz bir şekilde teşekkür etmekti. Tayfun, onun yüzündeki mutluluğu hiçbir şeye değişmezdi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder