Çağla, eve gidip valizini almadan önce
tatil listesini son kez kontrol etti.
Tüm liste tamamlanmıştı.
Bir kısmı mutlaka evde de olan şeylerdi ama yine de yanına aldığında kendini
daha rahat hissediyordu. İlk kez çok fazla kıyafet almıştı yanına. Morale
ihtiyacı vardı. Başkaları aşk acısı çekerken paspal görünüp elinde mendille
koltuk tepesinde pinekleyebilirdi ama o öyle davranamazdı. Aşk acısını giyinip
süslenerek yaşayacaktı.
Anne ve babası ile
vedalaşıp evden çıktı. Çağdaş bırakacaktı havaalanına. Kızları da evlerinden
aldıklarında valizleri koyacak yer kalmamıştı. Arkada oturanlar kucaklarında
valizlerle çok komik gözüküyordu.
“Abla, senin valizine büyük
diyordum ama kızları görünce kamyonete ihtiyaç varmış dedim. Taşınır gibi
tatile mi gidilir ya?”
“Bu tatil çok gezeceğiz.
Yarısını giymesek bile yanımızda her geceye uygun kıyafetlerimiz olsun dedik.”
“Tayfun abi senin
kıyafetlerini görse ne der acaba?”
“Göremeyeceği için bunu
dert edinemeyeceğim.”
“Çağdaş, ablan o
kıyafetleri bizim için giyecek. Bakalım yakışıyor mu?”
“Desene annem boşa uğraştı
onları dikerken.”
Çağdaş, kapıda kızları
bırakıp ablasına sarılıp vedalaştı. “Bak, ben yokken Melek’i üzme. Tamam mı?”
“Hoppala! Neden üzeceğim
ki? Sen kendine bak!”
“Hadi git, anasının oğlu.
İlla suçlu ben.”
“Kimin kabahati böyle
düşünmemiz acaba? Hadi git artık. Kızlar kontrol noktasından geçti bile.”
*****
Doğan da aynı uçakla
geliyordu. Havaalanında buluşan beşli uçak için işlemlerini yaptırıp bekleme
salonuna geçti. Elif ile Doğan, yan yana oturmuş birlikte tatil yapacak olmanın
mutluluğunu etrafa yayıyordu. Yeşim ile Berna son anonsa kadar sevgilileri ile
konuşup durdular.
Çağla ise uçağa binene
kadar telefon bekledi. Kapatması gereken ana kadar gözü ekrana takılıydı.
Tayfun aramadı.
*****
Gece geç saatte eve
ulaştılar. Daha önce kaldıkları odalara yeniden yerleştiler. Kızlar Çağla için
üzülse de anlatmakta geciktiği için kızıyorlardı da.
Yol yorgunluğu ile
yataklarını yapıp hemen yattılar. Uyumak istese de başaramadı. Uçak iner inmez
açtığı telefonu hala sessizdi. Uzun süre boş gözlerle ekrana baktı.
Ses yoktu.
Sabah uyandığında telefon
hala elindeydi. Ne cevapsız çağrı, ne mesaj vardı…
*****
Saat dokuz olduğunda tüm ev
kalkmıştı. Kızların yüzlerinden mutluluk, Çağla’dan ise hüzün akıyordu.
“Bana bak, biz bir hafta
senin suratını çekemeyiz. Kahvaltı sana verdiğimiz son şans. Kahvaltı bittiğinde
yüzün gülmüyorsa uçağa bindirir geri yollarız seni.” Berna sinirlenmiş
bağırıyordu.
Çağla her ne kadar küs olsa
da geri döndüğünde en azından beş gün Tayfun’u göreceğini düşünüp bir an
heveslendi. Sonra vazgeçti. Eğer Tayfun bir haftadır bir şeylere karar
verememişse onu düşünüp daha fazla surat asamayacaktı.
“Haklısın. Ben neden bu
kadar üzülüyorum? Yeter artık. Ben markete gidiyorum. Şu kahvaltıyı yapalım ve
tatile başlayalım. Hemen bir liste yapalım kızlar. Ne lazım?”
Beş dakika sonra elinde koca
bir liste ile kapıdan çıktı. Doğan henüz gelmemişti. Bir elinde liste, diğer
elinde yine telefonu vardı. Dünden beri sessiz olan telefonu…
Marketin kapısına
ulaştığında daha fazla dayanamayacağını anlayıp içeriye girmeden telefonun
tuşuna bastı. Telefonun karşı tarafı aradığı süreyi beklemek bile sıkıntı
yaratmıştı. Duyduğu mesaj ile canı sıkıldı.
Tayfunun telefonu
kapalıydı!
Telefonu neden kapalıydı?
Çağla üzüntüyle cebine
soktu telefonu. Yarım saate yakın markette oyalandı. Listedekileri aldı. Kasada
beklerken bir kez daha aradı. Yine aynı mesajı dinledi. Eve dönerken iki eli de doluydu. Kapıya
ulaştığında burnu ile zile dokundu. Kolları ağrımıştı. Tam elindekileri
paspasın üstüne koymak için eğildiğinde kapı açıldı. Erkek ayakları görünce
Doğan’ın geldiğini anladı.
“Doğan iyi ki geldin al
şunları kollarım koptu. Ne vardı ki tek başıma gittim?”
“Keşke beni bekleseydin.
Ben taşırdım!”
Tayfun!
Tayfun, gülerek bakıyordu.
Elini uzatmış poşetleri almaya çalışıyordu. Çağla elindeki poşetlerin
ağırlığını unutmuş sadece karşısındaki erkeğe bakıyordu.
“Sen misin? Hayal mi
görmeye başladım?”
“Senin hayallerin bu kadar
canlı mı?”
“Sensin. Aptal adam neden
beni kandırdın? Kaç gündür acı çekiyorum.”
Tayfun ona yanıt vermek
yerine arkaya dönüp evin içine bağırdı. “Doğannn, şu Çağlanın elindekileri alır
mısın? Bana vermiyor.”
Doğan hemen gelip torbaları
alıp içeri girdi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Tayfun kapıyı arkasından
çekip dışarı çıktı. Çağla’nın belinden tutup bahçeye doğru yönlendirdi. Çağla
hala titriyordu. İnanamıyordu! Tayfun oradaydı. Tüm korkularının yok olduğunu
hissetti. Berna’nın az önce söylediği kahvaltıdan sonra seni yollarız
laflarının blöf olduğunu, kızların Tayfun’un geleceğinden haberlerinin olduğunu
anladı. Onlara bunun hesabını soracaktı!
“Neden bekledin bu kadar?
Hem sen nasıl geldin? Nerden öğrendin burayı?”
“Doğan’dan öğrendim. Bu
kadar bekledim çünkü sana kızgındım gerçekten. Artık beni üzecek şeyler
yapmayacaksın.”
“Sen üzülmedin ki beni
üzdün.”
“Şu son bir hafta gerçekten
büyük karmaşa yaşadım. Çok üzüldüm. Sen beni çok uzun zaman üzdün. Bir hafta da
sen üzüldün. Ödeşmiş sayılırız.”
“Ödeşmek mi? Benim
çektiklerimi böyle mi telafi edeceksin?” Çağla artık rahatlamıştı. Tayfun’un
verdiği kararın ayrılmakla ilgisi olmadığı belliydi. Yüzündeki gülümseme ile
yanıtını bekledi.
“Hayır hayatım, başka bir
telafi yolu biliyorum. Sen gel artık bakayım kollarıma. Çok uzun zaman oldu.”
Sımsıkı sarıldı ve dudaklarına eğildi. Evin bahçesi aslında etraftan rahatlıkla
görülebilecek şekildeydi. İkisinin de aldırdığı yoktu. Uzun süre öpüşerek
barışmanın tadını çıkarttılar.
“Dün beni öpmeyince çok
korktum. Her şey bitti sandım.” Yüzü o anı yaşıyordu. Tayfun çenesini tutup
yüzüne baktı. “Senin beni öpeceğini anladığımda aklımdan onuncu yıl marşını söylemeye
başladım. Yoksa sana dayanmam mümkün değildi.” Yine öpmüştü o dolgun dudakları.
“Onuncu yıl marşı mı? Ya
sen deli misin? Marş söyleyeceğine öpseydin ya beni. Zaten iki hafta
görmeyeceğim diye çok üzülüyordum. Bir de öpmeyince deli oldum.”
“Ben de öpemediğim için
deli oldum. O yüzden acısını çıkartacağım.”
*****
Çağla ile Tayfun’un
bahçedeki sarmaş dolaş hallerine kısa süre camdan bakan kızlar gülüşerek
mutfağa geçtiler. Doğan poşetten çıkarttıklarını tezgahın üstüne koymuş ne
yapacağını çözememiş şekilde bakınıyordu. Kızlar hemen dolaplardan kaseleri ve
tabakları çıkartarak kahvaltılıkları doldurmaya başladılar.
Salonda oturan Afife Hanım
kızların bu neşeli hallerinden etkilenmiş şekilde mutfağın yolunu tuttu.
“Kızlar, benim yapacağım bir şey var mı?”
“Var Afife Hanım. Siz
balkondaki masanın başköşesine oturun ve bizi bekleyin.”
“Bari elim boş gitmeyeyim.
Hadi şuradan bir şeyler verin de götüreyim.”
Afife Hanım, elinde iki
tabakla balkona çıktı. Bir yandan göz ucu ile bahçedeki çifte bakmaya
çalışıyordu. Onları göremeyince biraz rahatladı. Öpüşmeleri bitmişti demek ki…
Tayfun’un hafta sonundan beri canı sıkkındı. İki gün önce ise kafasında çok şey
netleşmiş olmalıydı ki Afife hanımı aramış ve neşeli sesi ile cuma akşamı yola
çıkacaklarını bildirmişti. Ne sorun yaşadıklarını bilmiyordu ama artık
çözülmüştü.
Çağla önden, Tayfun arkadan
eve girdi. Kızlar neşe ile ikisini karşılayınca Çağla daha da neşelendi.
“Siz biliyordunuz değil mi?
Bunun intikamını alacağım.”
“Ne intikamı? Asıl bu bizim
intikamımızdı. Bizden sakladığını unuttuk mu sandın?” Yeşim elindeki çatal
kaşıkları sallarken yanıtladı Çağla’yı.
“Ama bu çok acıydı. Bana
nasıl kıydınız? Bir haftadır neler çekiyorum.”
Elif “Bir hafta olsa
dayanamazdık. Biz de dün öğrendik tatlım. Evden çıkmadan kısa süre önce Doğan
beni aradı ve anlattı. Ben de kızlara haber verdim. Yani sadece dün akşam bu
sırrı sakladık.” Dedi.
Çağla yüzündeki gülümseme
ile arkasına dönüp baktı.
Tayfun kapıya yaslanmış
kızların konuşmasını izliyordu. Çağla’nın yüzündeki ifade artık tamamen
değişmişti. Bu kızı çok seviyorum, diye düşündü. Evet üzmüştü ama zamanında
kendisi de çok üzülmüştü. Artık bunları düşünüp kahrolmamın gereği yoktu. Her
şeyin rayına oturduğunu biliyordu. Kafası çok rahattı artık. Ne şüphe, ne
güvensizlik kalmıştı.
Mutfakta hazırlanmış olan
kahvaltılıkların bir kısmını da onlar ellerine alıp balkona çıktı. Afife hanımı
görünce şaşkınlıkla dondu kaldı. Hiç beklemiyordu. Çok sevinmişti.
“Afife hanım? Sizin burada
olduğunuzu söylemedi bana.” Hemen yanına gidip elini öptü. Afife hanım el
öpmenin ardından sıkıca sarıldı ve yanaklarından öptü Çağla’yı. “Beni gördüğüne
sevindin mi?”
“Sevinmez miyim? Sadece
sürpriz oldu. Zaten Tayfun’un gelmesi de sürpriz oldu. Biz… şey…”
“Hiç uğraşma, biraz aranız
bozukmuş ama şimdi sorun kalmadı değil mi?”
“Kalmadı sanırım.”
“Sanır mısın? Senin için
onca yolu geldim, sen hala sanıyor musun?” Tayfun yan gözle bakarak
konuşuyordu. Çağla da ona öyle baktı. Konuşan ise Afife Hanım oldu. “Ben de, bu
tatil benim için ayarlandı sanıyordum. Meğer kullanılıyormuşum.”
Tayfun çok rahattı artık.
Sesindeki gülümsemeyi herkes duyuyordu. “Afife sultan, senin yerin ayrı ama
artık o da var hayatımda.”
“Nihayet. Çağla gel güzel
kızım, yanıma otur. Tayfun sen de bu yanıma geç.”
İkisinin oturmasından sonra kızlar da oturdu.
Çok keyifli bir kahvaltı oldu. Çağla son günlerde yaşadığı tüm sıkıntıları
unutmuştu. Tayfun karşısında oturuyor, gülen gözlerindeki sevgi ile bakıyordu.
Kahvaltı bittiğinde herkes
öğrenmişti Afife hanımın şantajla bu tatili ayarladığını. Tayfun zaten
babaannesi ile vakit geçirmekten çok hoşlanırdı ama onun bir yandan da gelinini
tanıyacak olmasından memnundu.
Çağla, Afife Hanımın Tayfun
ile olan ilişkisine bayılmıştı. Çok büyük yaş farkı olan iki kişinin bu kadar
güzel bir uyum yakalamış olması çok hoşuna gitti. Afife hanımın Tayfun ile
ilgili sırların karşılığında tatil kazanmasına da çok gülmüştü. “Keşke kulağıma
söyleseydiniz. Biraz daha vakit kazanırdık ama ben belli etmez tatili yine
birlikte yapmanızı sağlardım.”
“Belli mi olur, belki beni
götürmesin diye hemen söylerdin. Ben işimi şansa bırakmadım.”
“Aşk olsun, neden
söyleyeyim?”
Yanıtı Tayfun verdi, “Neden
olacak, aşık olduğun adamla baş başa tatil yapmak için.”
“Kusura bakma ama seninle
baş başa tatili böyle bir tatile tercih edeceğimi düşünmen saçma. Şu
kalabalığın keyfine bakar mısın?”
Tayfun’un bakışları ‘Bu
sözleri sana yedireceğim’ diyordu. Çağla da o anları zevkle bekliyordu.
İlk gün çok güzel başlamış,
aynı güzellikte devam etmişti. Kızlar cumartesi günü olduğu için deniz
kenarının çok kalabalık olacağını tahmin etti. Daha önceki tecrübelerinden
havlu koymaya yer bulamayacaklarını biliyorlardı. İlk iki günü evin büyük
havuzunda geçirmeyi daha doğru buldular.
“İyi oldu burada kalmak.
Bikinilerinin kıyafetlerinden farkı yok. Bunlar denizde kaybolmuyor değil mi?”
“Geçen sene bir bikinimi
kaybettim ama bu sene olmaz sanırım.”
“Çağlaaa”
“Başladın yine Çağlaa
demeye. Neden kaybolsun canım bikinim. Gayet güzel duruyor işte üstümde.”
“Güzel durduğuna asla
itiraz etmiyorum. Hatta çok güzel duruyor. İnsanın aklından o ipleri çekmek
geçiyor. Bakalım düşecek mi diye bakmak istiyor.”
“Denesene!”
“Saçmalama. Bu kadar
kişinin önünde öyle bir şey yapmam.”
“Deli adam, yapsan da bir
şey olmaz. O yandaki iplerin altında düğümler var. ben tedbirli biriyim unuttun
mu?”
“Tüh, bulduğum ilk fırsatta
deneyecektim.”
“Hadi oradan sen de.
Deneyecekmiş. Denetecek birini bulursan denersin.”
“İstemez misin?”
“İsterim ama beklerim.”
“Mesaj alındı tatlım.
Biliyorum ama sana takılmak da hoşuma gidiyor.”
“Ben de senin takıldığını
biliyorum.”
“Döner dönmez evlilik
hazırlıklarına başlayacağız. Daha fazla bekleyemem. Hem çok işimiz var.”
“Ne işimiz var?”
“Bebek yapmamız gerekiyor.”
Çağla yanıt veremeden
baktı. Bir şeylerin yoluna girdiğini biliyordu ama bu kadarını tahmin
etmemişti. Nefes alamıyor, konuşamıyor hatta gözünü bile kırpamıyordu. Kendine
geldiğinde tek yapabildiği sessiz bir şekilde teşekkür etmekti. Tayfun, onun
yüzündeki mutluluğu hiçbir şeye değişmezdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder