Düğünün devamı oldukça
eğlenceli geçti. Gelin ile damadın gelişi, nikahın kıyılması ve ardından
danslarını yapmasından sonra ortalık daha da hareketlenmişti. Jülide ile Ali
çok yakışan bir çift olmuştu. Onlar da Çağla ile Tayfun’u görünce şaşırdılar
ama kendi heyecanları baskın çıktı.
Çiftler gece boyunca bol
bol dans etti. Çalan hareketli müziklerde pisti hiç boş bırakmadılar. Gecenin
sonu gelmeden annesi Çağla’ya eve döneceklerini söyledi. Çağdaş da kendi
arkadaşları ile döneceği için annesi ile babası ayrılıyordu düğünden. Tayfun u
düzenlemeden dolayı çok mutluydu.
Düğünün sonlarına doğru Elif
ile Çağla tuvalete gittiğinde Berna ile Yeşim konuşmaya daldı. Yakınlarında
olan Tayfun’un farkına varamayan ikili Çağla’nın bebek sahibi olmak için elini
çabuk tutması gerektiğinden bahsediyordu. Tayfun önce dinlememek için oradan
uzaklaşmak istese de Çağla’nın adını duyunca durakladı. Neler olduğunu
anlamadığı konuşmayı biraz dinlemeye çalıştı. Duyabildiği hemen hamile kalmak,
yaşının geçiyor olması ve erken menopozdu. Bunlardan anladığı bir şeyler vardı
ama hiç hoşuna gitmemişti.
Çağla’nın bir sorunu vardı
ve bunu kendisinden gizlemişti. Erken menopoz ile ilgili kafası biraz
karışmıştı. Çağla’dan mı başkasından mı bahsediliyordu? Çağla’nın henüz yaşı
çok gençti. Başkası olmalıydı ama cümleler bu düşüncesini yalanlar
vaziyetteydi. Ne olduğunu anlayamamak sinirlerini bozdu. Çağla ile bir an önce
konuşmak istiyordu.
Çağla ile Elif geldiğinde
ikisi de keyifliydi. Tayfun düğün bitene kadar konuyu unutmaya karar verdi.
Tadını kaçırmayacaktı. Belki de tadın kaçmasına gerek yoktu ama bunu şimdi
sorup ortamı geremezdi.
Gece yarısı olduğunda düğün
dağılmaya başlamıştı. Kızlar erkek arkadaşları ile birlikte eğlenmeye devam
etmek istiyordu. Ama ailelerinin olduğu bir ortamda birlikte çıkmaları mümkün
değildi. Tayfun ve Çağla kızların yanlarında olacağını söyleyerek gecenin
devamını sağladı. Erkekler de onlarla birlikte salondan çıkıp sabaha karşı üçe
kadar eğlenmeye devam ettiler.
Tüm bu süre içinde Tayfun
hep Çağla’yı izledi. Kendisine olan davranışlarının ardında başka nedenler mi
vardı? Aşk sandığı acaba aşk değil miydi? Çağla’nın davranışları aslında bir
amaca mı hizmet ediyordu? Saatlerdir bunları düşünmekten başı ağrıyordu.
Eğlenmeye gitme fikri o yüzden hiç hoşuna gitmemiş ama kimseyi kıramamıştı.
Kızları erkek arkadaşları
ile yolladıktan sonra ikili arabalarına doğru yürüdüler. Tayfun, direksiyona
geçmek yerine ön tarafına doğru yürüdü.
Çağla’yı da kendine çekti. “Seninle konuşmamız lazım.” Ne sesi ne de
omzuna attığı kolu sevecenlik yansıtmıyordu. Sanki uzaklaşmasını engellemek
için yapmıştı bu hareketi. Çağla şaşkın yüzle baktı.
“Konuşalım canım. Ne oldu?”
Arabanın kaportasına yaslanıp
Çağla’yı da yanına çekti.
Tayfun nasıl konuşacağını
bilemez bir şekilde sustu. Ama kafasının saatlerdir meşgul olduğu konuyu açtı.
“Bana neler olduğunu sen anlatacaksın. Kızlar konuşurken duydum ama tam
anlayamadım. Senin ne derdin var?”
“Nasıl ne derdim var?”
Çağla anlamamıştı. Neyi soruyordu? Yoksa!
“Senin bir derdin var.
Hemen hamile kalman lazımmış. Erken menopoz dendiğini de duydum ama seninle
bağlantı kuramadım. Daha doğrusu kurdum da bundan hoşlanmadım.” Daha açık nasıl
anlatabileceğini bilemiyordu. Tuhaf bir cümle kurduğunun da farkındaydı ama bu
konu tuhaftı zaten.
Çağla, sıcacık bir gecede
bu kadar nasıl üşüdüğünü bilmiyordu. Ama dünyası buz tutmuştu. Gözlerinin
yaşarmasını engelleyemedi. Günlerdir hissettiği kaybetme duygusu tüm yoğunluğu
ile kalbine çöreklenmişti. “Bu konuşmayı yapacağımız günün geleceğini
biliyordum ama bu gece olmasını hiç istemezdim. Her şey çok güzeldi.”
“Neler oluyor Çağla? Nedir
bu duyduklarım.” Tayfun, Çağla’nın neden bu ruh haline büründüğünü anlayamasa
da artık bir şeyler olduğundan emindi. İyi de neydi bu kadar önemli olan?
“Önce bana yanıt verir
misin? Çocuk istiyor musun?” Çağla, hem vakit kazanmak hem de belki onu ikna
etmek için soruyordu.
“Elbette istiyorum. Bunu
daha önce de söylemiştim.” Sanki çok saçma bir soruymuş gibi çıkmıştı sesi.
“Kaç tane?” Sesi her soruda
biraz daha kısılıyordu. Yüzünde de artık korkunun izleri yoğunlaşmıştı.
“En çok iki! Neden
soruyorsun? Tüm bunları sormuştun ve ben yanıtlamıştım!” Bu soruların anlamı
neydi? Yoksa Çağla’nın çocuğu mu olmuyordu? Menopoza giren Çağla’mıydı? Ama
kızlar hemen çocuk yapmaktan bahsetmişti. O halde…
“Hemen çocuk sahibi olmak
istiyor musun? Yoksa kendine koyduğun bir süre var mı?”
“Çağla neden soruyorsun
bunları?”
“Yanıtlar mısın?”
“En azından bir süre sonra
baba olmayı düşünüyorum demiştim. Sanırım en fazla iki sene sonra olur! ”
Çağla aldığı yanıttan sonra
dolan gözlerini saklamak için başını eğdi. İki çocuk sahibi olması uzak da olsa
bir ihtimaldi ama iki sene sonrası için hiç şansı yoktu. Kesinlikle normal
yollarla hamile kalamayacaktı. Belki de Tayfun bu gece tüm gerçeği öğrenince
kendisini terk edecekti. Parmaklarını birbirine geçirmiş sinirle büküp
duruyordu. Sanki her şeyin sorumlusu parmaklarıymış gibi uğraşıyordu.
Tayfun onun yaşadıklarını
hissediyordu. Bu kadar üzülmesinin nedeni neydi? Kendini zorlayarak aklına
gelen soruyu sordu, “Çağla tüm bu soruların anlamı ne? Senin çocuğun mu
olmuyor?”
“Eğer öyle olsaydı ne yapardın?”
“Bana yanıt ver önce. Neler
oluyor?”
Çağla, omzundaki kolun
altından kaçtı. Dayandığı arabanın kaportasından kalkıp Tayfun’un karşısına
geçti. Tayfun’un soru dolu yüzüne uzun uzun baktı. Önce derin bir nefes aldı.
Sonra sesli bir şekilde verdi. Yeniden nefes aldı ve bekleyen Tayfun’u
yanıtladı. “Şöyle söyleyeyim. Eğer benimle evlenirsen, iki sene de beklersen
benden normal yollarla çocuğunun olması mümkün değil.”
Tayfun duyduklarını
algılamakta zorlanıyordu. “Bana anlayacağım şekilde anlat.”
Onun sesindeki tını
Çağla’nın içinde bir şeylerin kopmasına neden oldu.
“Üzgünüm Tayfun. Çok
üzgünüm. Ben senin hayallerini gerçekleştireceğin kişi değilim.”
Tayfun ilk kez sesini
sertleştirerek yanıtladı. “Bırak da ona ben karar vereyim. Şimdi bana her şeyi
anlat.”
*****
Çağla, tüm olayları tek tek
anlattı. Anneannesinden bugüne kadar olan olayları doktorların neler
söylediğini aktardı. Tayfun hiç sesini çıkartmadan dinliyordu. Duydukları ile
içi parçalanmıştı. Çağla farkında değildi ama anlatırken tüm üzüntüsünü
yansıtıyordu sesine.
“Anlamadım? Sen eğer kısa
sürede aşkı bulmasaydın sperm bankasından sperm mi alacaktın?”
“Öyle bir düşüncem vardı.
Sevmediğim biri ile evlenmek istemiyordum. Bebeğimin babasının bizi sevmesini
istiyordum. Olmazsa da en azından benim onu çok seveceğim bir bebeğim olmasını
istiyordum.” Kendini anlatabilmek için çırpınıyordu. Fakat söylediklerinin bir
erkeğe mantıklı gelmeyeceğinin farkındaydı. Hele de kendisini seven bir erkeğin
asla kabul edebileceği şeyler değildi duydukları.
“Çıktığın onca adam, bebek
sahibi olmak için miydi? Sen baba mı arıyordun?”
Böyle bakıldığı zaman ne
kadar kötü oluyordu. Ama yanıtı dolaylı olarak veremezdi. “Evet.”
“Yani sen…?” devam edemedi.
Onların Çağla’ya dokunmuş olmalarını düşünmeye bile katlanamıyordu.
“Ben ne?”
“Onlarla?” Tayfun
tamamlayamadı sorusunu. Bunu dillendirmek dünyanın en zor işiydi. Çağla ne
sormak istediğini anladığında hışımla başını kaldırıp yanıtladı. “Neee? Hayır.
Sen beni ne sanıyorsun?”
Tayfun verdiği yanıttan
biraz rahatlasa da sinirin tamamını üstünden atamamıştı. Beyni patlayacak
gibiydi. “Şu an bana sinirlenebilecek konumda değilsin. O kadar çok erkekle
çıktın ki bunu düşünmem çok normal. Üstelik onlarla ilgili konuşmamı
yasakladın.”
“Çünkü o zamanlar
yaptığımdan utanıyordum. Bana bir sürü alternatif sunuldu. Kimseyi istemedim.”
İşte bu yalın gerçekti. Kendisi farkında olmasa bile o zamanlar da Tayfun’a
aşıktı ve bilinç altı kendisinden çok daha akıllı hareket edip onları
uzaklaştırmıştı.
“Ya ben?”
“Sana aşığım. Bu kadar
basit.”
“Bu kadar basit değil. Ya
bana aşık olmasaydın? O zaman başka bir erkekten çocuk mu doğuracaktın?”
“Hayır. En son kararım,
yani seni sevdiğimi anladıktan sonra verdiğim karar, senden olmazsa kimseden
çocuk istemediğimdi. Bu kararım hala geçerli. Seni seviyorum. Senin çocuğunu
doğurmak istiyorum. Ama iki yıl bekleyebilir miyim bilmiyorum. Belki yumurtamı
dondurup daha sonra tüp bebek ile hamile kalabilirim. Ne kadar yüksek bir
ihtimal bilinmiyor. Bazı denemeler başarılı olmuş ama yüzdesel başarı çok
yüksek değil.”
“Bir dakika. Bu son
söylediğin nedir hiç anlamadım. Yumurtalar dondurulabiliyor mu? Böylece sonra
da çocuk sahibi olabileceksin öyle mi? Öyle ise nedir bu acil bebek yapma durumu?”
Çağla yanıt veremeden Tayfun yeniden konuşmaya başladı. “Bak, tüm bunları
düşünmem lazım. Bu akşam kucağıma bomba bıraktın. Tüm bunların hazmedilmesi
gerektiğinin farkındasın değil mi? Yalansız bir ilişkimiz var sanıyordum.”
Tayfun söylediklerinde çok ciddiydi. Kafası bulanmış, düşünceleri birbirini
kovalamaya başlamıştı.
Çağla son cümle ile
kırılmıştı. “Sana yalan söylemedim.”
“Gerçekleri sakladın. Bu da
yalan sayılır.”
Doğru söylüyordu. Bazen
gerçeklerin saklanması da yalan söylemekti. Ve Tayfun yalandan nefret ediyordu.
En korktuğu soruyu sordu. “Ne yapacaksın? Ayrılacak mıyız?” Yine gözleri
dolmuştu. Ağlamamak için kendini zorluyordu.
Ayrılık kelimesi Tayfun’un
da canını yaktı. “Öyle bir şey demedim. Ama biraz düşünmem kafamı toparlamam lazım.”
Çağla, bu cümlenin ardında
yatanın ayrılık olduğunu biliyordu. Keşke en başta anlatsaydım, daha az acı
çekerdim, diye düşündü. Sonra aklına gelen düşünce ‘biraz daha vaktim olsaydı
kendime daha çok aşık ederdim, böylece beni bırakamazdı’, oldu. Ama olmamıştı…
“Biraz daha vakit olsaydı…”
Bunu mırıldandığında Tayfun şaşırdı. “Ne için?”
“Beni daha çok sevmen için.
Bana daha çok aşık olman için. Benden vazgeçemeyecek kadar bana bağlanman
için.”
“Bak Çağla, sana bundan
daha çok aşık olabilir miyim bilmiyorum. Ama bu yaptıklarını, gizlediklerini
kabul edeceğim anlamına gelmiyor.” Bu söyledikleri gerçekti. İçinde büyük bir
kırıklık vardı. En başta kendisine anlatmalıydı.
“Sana hep anlatmak istedim.
Ama beni terk etmenden korktum. Hem ne zaman anlatacaktım? Hangi sıfatla
anlatacaktım. Sevgilimsin ama aramızda resmileşen başka ne var ki?”
“Bunu duymamış olayım.
Kendi hatanı örtmek için beni suçlamaya kalkma. İlk andan beri evlenmek
istediğimi biliyordun. Ayrıca söylediklerine nasıl inanacağım? Beni sevdiğine nasıl
inanacağım? Benimle sadece çocuk için birlikte olmadığına nasıl inanacağım?
Beni ne hale getirdiğinin farkında mısın?”
Yanıt veremedi. Ne
yapacaktı? En son aklına gelene sarıldı. Tüm samimiyeti ile “Tayfun, sana olan
aşkımın ispatı olacaksa, eğer çözümü bu olacaksa iki sene sonrasına kadar
beklerim seni. Bu aydan itibaren tüm yumurtalarımı dondururum. Nasılsa birileri
tutacaktır. Yüzdesi ne kadar düşük olursa olsun bu şansımı deneyeceğim. Çocuğum
olmasa da seni istediğimi kanıtlamak için. Sen olmadıktan sonra ne kıymeti var
ki? Ama senin çocuk istediğini hem de en az iki tane istediğini bile bile
benimle evlenmeni, bu süreyi beklemeni isteyemem senden. İsteyeceğim tek şey
sevgime güvenmen.”
Söylediklerine hak verse de
o an karar veremiyordu. Kalbi ve başı çok ağrıyordu. Çağla’nın gözlerine
diktiği gözlerini kırpmadan baktı. Hayır o an yanıt vermeyecekti. Büyükler
önemli kararların bir gece düşünülmesi gerektiğini söylerlerdi. O zaman
düşünecekti bu gece. Sevgi her şeyin ilacı olacak mıydı? Bunu tartması gerekiyordu.
“Düşünmem lazım. Seni eve
bırakayım.”
“Yarın görüşecek miyiz?”
Şansını zorladığının farkındaydı.
“Sanmıyorum. Biraz düşünmem
bunu yaparken de senden uzak durmam lazım.”
Tayfun, Çağlayı eve
bırakırken tek laf etmedi. Kapının önüne geldiğinde başını çevirmedi. Ona
bakarsa kendini tutamayacağını biliyordu. “Asansöre binene kadar buradayım.” dedi.
Çağla gözlerini kırpıştırarak indi arabadan. Ağlamayacaktı. Kendine verdiği
sözü tutacak, Tayfun’u onu sevdiğine ikna edecekti. “İyi geceler. Her ne düşünürsen
düşün Tayfun. O düşüncelerinin bir yerine hep şunu ekle. Ben seni çok
seviyorum.”
“İyi geceler Çağla, iyi
uykular.”
“İyi geceler.”
*****
Çağla, o geceyi uykusuz
geçirdi. Neler olacağı konusunda hiç fikri yoktu. Bir iyi bir kötü düşünüyordu.
Sabah erkenden kalktı. Eli telefonda devamlı arayıp aramamak konusunda tereddüt
yaşıyordu. Saat daha sekiz olmamıştı. O saatte ararsa uyuyan Tayfunu uyandırıp
daha da kızdırabilirdi. Pazar gününü ıslak kek yaparak ve kara kara düşünerek
geçirdi.
Tayfun’dan ise hiç ses
yoktu. Annesi neler olduğunu sorunca ona gece olanları anlatmıştı. Hale hanım
müstakbel damadına güveniyordu. Onun da şu an ikilemleri olabileceğini
anlıyordu. Elbette bunları kızına söylemek yerine destek oldu. “Bırak biraz
kendini toparlasın. Ona gerçekten zor bir karar verdireceksin. O yüzden iyi
düşünmesi lazım.”
“Biliyorum ama ya ayrılmak
istediğini söylerse? Nasıl dayanırım?”
“İlk aşk acısı çeken sen
değilsin. Sonuncu da olmayacaksın. Biraz üzülürsün ama zamanla geçer.”
“Anne ben geçmesini değil,
Tayfun’un benimle birlikte olmasını istiyorum.”
“Sabırlı ol. Bırak biraz
kendi başına düşünsün.”
*****
Pazartesi sabahı elindeki
kek kutusu ile işe gitti. Tayfun geldiğinde mutfakta ona ayırdığı keki tabağa
koyup odasına götürdü. Yüzü biraz
asıktı. Ama çok da sert değildi. En azından sevgili olmadan önceki kadar sertti
yüzü. Daha beter olabilirdi.
“Günaydın. Sana ıslak kek
yaptım.”
“Teşekkür ederim. Ama aç
değilim.”
“Tayfun, lütfen yapma
bunu.”
“Bir şey yapmıyorum. Sadece
önceki gece konuştuğumu uyguluyorum. Biraz izin ver bana.”
“Tamam.”
Tabağı bırakıp çıktı
odadan. Elinde yenmemiş tabakla çıkmak istememişti. Dışarıdaki meraklı gözlere
ne diyeceğini bilemiyordu. Masasına geçip çalışmak için dosya açtı ekrana.
Düğüne gelmemiş olan Ali
ile Yakup Fatih’ten öğrenmişti Çağla ile Tayfun arasındaki ilişkiyi. İkisinin
de yüzü asıktı. Çağla onları üzdüğünü biliyordu. Aslında bir dönem aklından
geçirmiş olsa da ikisi ile de asla evlenemeyeceğini şu an görüyordu. Onların
ilgisinin de elde etmeye yönelik olduğunu tahmin ediyordu. Çünkü aşık insanın
ruh hali yoktu onlarda. Sadece kendilerine uygun buldukları biriydi kendisi.
Bunu anlamak içini biraz daha rahatlattı. İkisi için de güzel eşler diledi.
Öğlen olmuş ama hala
elindeki işin küçücük bir kısmı bile bitmemişti. Çok uğraşsa da istediği gibi
gitmiyordu. En sonunda kapatıp biraz dinlenmeye karar verdi.
Yemeğe giderken gözü
Tayfun’un masasındaki tabağa takıldı. En azından yarısını yemişti! Bundan
duyduğu mutluluğu kime anlatsa deli gözü ile bakardı. ‘Kim deli derse desin, yemiş işte!’
Ne o gün öğleden sonra, ne
de diğer günler Tayfun’un tavrı değişmedi. Diğerlerinin yanında normal konuşsa
da baş başa oldukları anlarda tavrı sertleşiyordu.
Fatih ile Doğan Çağla ile
konuşmaya çalışmış ama o da anlatmayınca kurcalamamıştı. Elbette kızlar da
sevgililerine anlatmamıştı neler olduğunu.
Hafta içinde kızlarla
buluşup düğünden sonra olanları anlatmış, sonra da neler yapması gerektiğini
sormuştu. Hepsinin tek yanıtı vardı.
“Sabırlı ol. Gerçekten
seviyorsa seni, mutlaka dönecektir.”
*****
Hafta boyunca Tayfunun
tavrı değişmedi. Her gün özellikle giyimine özen gösteriyor, makyajını özel
olarak yapıyordu. Ama tüm çabası boşunaydı. Tayfun masasından tarafa bakmıyordu
bile.
Cuma günü son gündü, akşama
izne çıkacaktı. Araları düzelmeden izne gidecek olmak çok canını sıkıyordu. Tüm
haftayı bir iki saatlik kötü uykularla geçirmişti. Artık gözlerinin altına
kapatıcı sürmeden makyaj yapamıyordu. Annesi evde sabırlı olmasını söylüyordu.
Kızlar telefonda sabırlı olmasını söylüyordu. Ama o daha fazla
sabredemeyecekti.
Cuma öğleden sonra
Tayfun’un odasına girip kapıyı arkasından kapattı. Masasının önüne gelip yüzüne
baktı. Tayfun yüzünde hiç ifade olmadan onu izliyordu.
“Böyle gidemem.”
“Nereye gidemezsin?”
“Böyle izne gidemem. Lütfen
bir karara vardır şu işi. Ya affedersin ya bitirirsin. Bir karar ver lütfen.”
“Bir süre izin ver dedim
sana. Neden acele ediyorsun?”
“Bir hafta oldu. Daha ne
kadar düşüneceksin? Eğer bugün de karar vermezsen iki hafta daha bu belirsizlik
ile yaşayacağım.”
“İki hafta çok uzun bir
süre değil. Hem böylece kararlarımız da daha sağlıklı olur.”
“Of Tayfun inan beni
öldüreceksin.” Masanın önündeki koltuğu ilişmişti. Tayfun masasına dayadığı
kollarına yaslanarak ona doğru eğildi.
“Çağla, bunu benden tüm
hayatımızı ilgilendiren şeyleri saklarken düşünecektin. Ya saklamaya devam
edersen? Ya çok önemli konuları en son öğrenen ben olursam? Ben seninle
evlenmeyi düşünüyorum, sen benden ne çok şeyi gizliyorsun. ”
“Saklamam. Söz veriyorum.
Bir daha asla senden bir şey saklamayacağım. Lütfen artık barışalım.” Başkası
yaparken kızmamış olsa o an şımarıklık yapıp şirin olmaya çalışabilirdi. Son
anda kendini durdurdu. Tayfun’u saçma şımarıklıklarla ikna edemezdi.
“Küs değiliz ki. Nasıl
barışacağız?”
“Ya tamam küs değiliz ama
aramız bozuk işte. Bir haftadır öpmedin bile beni. Daha ne olsun.” Can alıcı
nokta buydu. Çok özlemişti onun öpücüklerini. O öpücüklerle aklını başından
almasını çok özlemişti…
“Çağla aklımı
karıştırmaktan vazgeç. Ben zaten çıkıyorum. İşim var. İki hafta sonra görüşürüz.”
“Çıkıyor musun? Şimdi mi?
Ama daha hiçbir şey çözülmedi.”
“Bak tatlım, şu an
çözebileceğimiz bir şey yok. Beni kısa süre rahat bırak. Sonra ne yapacağımıza
karar verelim.” Ayağa kalkıp telefonunu cebine soktu. Anahtarlarını da aldı.
Güneş gözlüklerini eline aldığında Çağla daha fazla oturamadı. Yüzünde gerçek
bir kırgınlıkla yanıtladı. “Öyle olsun. O zaman iki hafta sonra görüşürüz.”
“Tamam. İyi eğlen. İyi
tatiller.”
“Sana da.” Kapıya yürüdü…
tokmağı tuttu, yeniden geri döndü. Karşısında durdu. Başını yukarı kaldırıp
dudaklarını dudaklarına değdirdi. Daha derin bir öpücüğü alamayacağını bildiği
için uzatmadı. “Seni seviyorum.” dedi. Tekrar kapıya döndü ve hızlı adımlarla
dışarı çıktı.
Tayfun arkasından bakarken
eli istemsizce dudaklarına gitti.
Çok özlemişti o dudakları…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder