“Çağla’nın evleneceği erkek burada.”
Kocasının kapıda donup kalması ile amacına ulaşmıştı. İlk tepkiyi sokak
kapısında atlattıktan sonrası daha kolay olacaktı.
“Ne demek evleneceği erkek? Kim o? Biz
neden şimdi öğreniyoruz?”
“Çünkü daha çok yeni ve o adamı
biliyoruz aslında. Hani küçük patron diye anlatıyordu ya, işte o delikanlı.”
Annesi sesini kısarak yanıtlamıştı. Murat Bey de sesini kısıp yanıtladı,
“Patronu mu? Nasıl bir yerde çalışıyor bu kız?”
“Hadi tatlım abartma. Gir içeri de
tanış. Bak çok efendi biri o. Seveceksin.”
“Senden geçer not almış.”
“Aldı kesinlikle. Kızımıza aşık. Daha
ne olsun?”
Tayfun ile Çağla o sırada
salona geçmiş tanışma anını bekliyordu.
Çağdaş, bu manzara kaçmaz diyerek hepsinden önce salondaki yerini
almıştı. Babası kapıdan girerken yüzüne baktı Çağla. Neyse ki kaşları çatık
değildi. Sadece merakla bakıyordu. Tayfun hemen elini uzatıp “Murat Bey,
sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Ben Tayfun Demir.”
“Ben de memnun oldum Tayfun
Bey.”
“Murat Bey, lütfen bana
Tayfun deyin.”
“Elbette. Ne de olsa
kızımla evlenecekmişsin.” Murat Bey, genç erkeği tepeden tırnağa süzdü. Tayfun
o bakışlardan çekinmeyerek ciddiyetini ortaya koydu.
“İzniniz olursa, efendim.”
Murat Bey, Çağla’nın babası
olduğunu ispatlayan bir cümle kurdu. “Bakarız. Daha karar vermedim. Ben açım.
Önce karnımızı doyuralım. Sonra konuşuruz.”
*****
Çağla, babasının
tavırlarından sonra rahatlamıştı. Annesinin kısacık sürede babasını nasıl bu
hale getirdiğini bilmiyordu ama olanlardan memnundu. Elbette Tayfun gittikten
sonra sorguya çekilecekti. Yine da razıydı o kadarına. Masayı hazırlayan
annesine yardım ederken babası ile Tayfun’u baş başa bıraktı. Onların neler
konuşacağını merak etse de yanlarında olmak o an doğru gelmiyordu. Tayfun’un
babası ile başa çıkacağından emindi. Hem zaten sonra Çağdaş’tan neler
konuşulduğunu öğrenirdi.
“Merak etme. Baban onu
yemeyecek.”
“Anne, sen de gerçekten
sevdin değil mi?” Yanıtı ne kadar heyecanla beklediği sesinden ve dolanan
ellerinden belliydi.
“Sevdim. Seni sevdiğini
görünce daha çok sevdim. Mutlu olacaksınız tatlım. Hadi şunları masaya götür de
oturalım artık.”
Masada Çağdaş’ın
takılmaları, babasının soruları ile keyifli bir yemek yendi. Çağdaş, “Salata
Tayfun Beyin, baba!” dediğinde Murat Bey şaşkınlıkla baktı. Bir şey söylemese
de hoşuna gittiği belliydi. Tayfun ise o sırada Çağdaş’a bakıp, “Sen neden bana
Tayfun Bey diyorsun? Abi desene!”
“Tamam, şimdilik abi
derim!” Tayfun güldü, “Anlaşıldı sonra değiştirirsin istersen!”
Çağla, yemekten sonra çay
servisi yaparken kendisinin istenme törenini hayal ettiğini fark etti. Bu akşam
elleri titremiyordu ama o akşam neler olacağını düşünmek bile istemiyordu.
Acaba ne zaman geleceklerdi? Acaba gelecekler miydi? Hala konuşmadığı şeyler
vardı. Ya sonra işler değişirse?
Kötü düşünmeyecekti. Bunu
yapmayacaktı. Gülümseyerek çayını yudumladı.
Akşam ilginç başlamış,
güzel bitmişti. Babası Tayfun ile bol bol konuşmuş, onu beğendiğini belli
etmişti.
Tayfun, saat çok geç
olmadan kalkmış ve kapıda hepsi ile vedalaşıp evinin yolunu tutmuştu. Elbette
arabasına binip biraz uzaklaştığında telefonu eline alıp Çağla’yı aradı.
“Hayatım, durum nasıl?”
“Çok iyi.”
“Sınavı geçtik yani.”
“Yıldızlı pekiyi ile
desem?”
“Takdir aldık desene…”
“Seni seviyorum demiş
miydim?”
“Kaç saattir duymadım. O
yüzden bir kere daha söyle.”
“Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
Çağla telefonu kapatıp
ailesinin yanına gitti. Babası, “Neyse ki mazeret bulamayacağım kadar iyi bir
kısmetle çıktın karşıma. Yoksa kimselere vermezdim seni.” dedi. Kızına başka
şey söylemeden iyi geceler dileyerek odasına gitti.
Annesi ile kardeşine,
kızların henüz bir şey bilmediğini söyledi. “Onlardan önce bizim öğrendiğimiz
bir şeyler var ha? Abla sen yaşlanıyor musun?”
“Çağdaş, kızlara bu hafta
sonu söyleyeceğim. Bu akşam da inan kendiliğinden gelişti. Annemle görüşmek
istedi. Nasılsa babam yok diye kabul ettim ama sonra babamla da tanışmasına
karar verildi ve işte böyle bir gece yaşandı!”
“Hazır başlamışken nişanı
da yapsaydık.” Çağdaş gülüyordu.
“O kadar da değil.”
“Ablanı beşinciye
evlendirmiyoruz. O neymiş öyle hepsi bir arada? Yaparız kısa aralıklarla. Hele
o zaman bir gelsin de.”
“Ben öyle adetlere
katlanamam anne. Nikah yapar getiririm gelinini.”
“Ben senden nikah bile
beklemiyordum. Buna da şükür.”
“AA sen razıysan ben
nikahsız da otururum.”
“Çağdaş, kafanı kırmadan
atış alanımdan çık oğlum. Akşam akşam sinir etme beni.”
“Anne ne güzel işte ne
stres yapacaksınız ne de masraf.”
“Bunlar yapılmasından keyfi
alınan masraflar. Adetleri saymıyorum bile. Hadi gözüm daha fazla görmesin
seni.”
“Yemem Hale Hanım. Kızınla
dedikodu yapmak için kovalıyorsun beni.”
“Çağdaş, vallahi terliği
yiyeceksin. Çık şuradan.”
Çağdaş odadan çıktıktan
sonra annesi elindeki telefona bakan Çağla’ya dönüp, “Şimdi bunlar ne zaman
istemeye gelecek?”
“Sanırım üç hafta sonra
falan olur isteme… Ben izne çıkıyorum, sonra Tayfun çıkıyor, o döndükten
sonraki hafta olur herhalde. Sıkboğaz etmek istemiyorum. Hem zaten şu menopoz
olayını anlattığımda hala evlenmek isteyecek mi bilmiyorum.”
“Seni bu kadar severken
neden dert etsin? Hem zaten nerdeyse iki yılın var. Üstelik yumurtalarını da
dondurabileceksin. Belki sonra bile çocuk yaparsın. Neden bu kadar sorun ettin
bunu?”
“Çünkü ben bunu en başta
anlatmadığım için bir nevi yalancı durumuna düşüyorum. O da yalandan hiç
hoşlanmıyor.”
“Bunun nedenini anlar. Bu
öyle he denilince erkeklerle konuşulacak konu değil.”
“İnşallah anne. Ama çok
korkuyorum.”
“Zamana bırak bazı şeyleri.
Yine de istemeye gelmeden önce anlat ona. Hadi yatalım. Geç oldu. İyi geceler.”
Söylemesi kolaydı. Evet
anlatması gerektiğini o da biliyordu ama bunu bir türlü başaramıyordu. Ya… Dili
varmadı düşündüklerini seslendirmeye.
“Sana da iyi geceler anne.
Ve teşekkür ederim.”
*****
Çağla ertesi gün iş yerinde
çok daha rahattı. Son iş günüydü. Düğünde herkes öğrenecekti. Saat on olduğunda
hala ekrandan mesajlaşıyordu Tayfun ile. Sonra ayağa kalktı. Eline bir CD aldı.
Küçük patronun kapısını çalıp açtı ve içeri girdi. Arkasından yine kapattı
kapıyı. Tayfun onu yanına çağırmış olmasına rağmen bu kadar çabuk karşısında
görünce mutlu oldu. Hemen yerinden kalkıp yarı yolda karşıladı.
Çağla, duraksamadan yanına gitti
kollarını boynuna doladı ve dudaklarına uzandı. Tayfun da aynı istekle
eğilmişti. Onun hafif dolgun dudaklarını kendi dudakları ile araladı. Uzun bir
süre ayrılmadılar. İkisi de bedenlerindeki değişimini farkındaydı. Tayfun’un
elleri pantolonunun üstünden kalçalarına kadar indiğinde Çağla nefes almak için
uzaklaştı. “Çıldıracaktım. İyi geldi bu.”
“İş yerinde beni taciz
ettiniz hanımefendi.” Kollarını beline dolayarak kendisine yaslamıştı. Çağla
onun bu sözlerine burnunu havaya dikerek yanıt verdi.
“Ettimse ettim. Şikayetin
var mı?”
“Asla. Her gün beni taciz
eder misin?”
“Bayıla bayıla. Ama
yarından sonra hepsi aramızdakileri öğrenecek. O zaman bu kadar rahat dalamam
odana. Ne olduğunu anlarlar.”
“Kovulmak istemiyorlarsa
anlamazlıktan gelirler.”
“Sen çok fena oldun. Her
iki lafın biri kovmak oldu. Kendi yerimden korkmaya başladım.”
“Senin yerin çok sağlam
hayatım. Bak sana ‘hayatım’ diyorum… Boşa demiyorum bunu. Sensizlik ölüm gibi
geliyor. Düşünmek bile canımı sıkıyor.”
“Aman kötü sözler söyleme.
Hadi ben yerime geçeyim. Yüzüm gözüm düzgün mü?”
“Rujun yok oldu biraz ama
olsun… Biri dudaklarına bakacak kadar canına susamamıştır herhalde?”
*****
Günün geri kalanı iş
yaparak geçti. Öğlen yemeğini Süleyman Bey ısmarlamıştı. Tüm ekibi yeni bir
lokantaya götürmüş, Çağla’yı sağına oturtmuştu. Tayfun da solunda oturduğu için
karşı karşıya gelmişlerdi. Herkesin yemeğe daldığı bir an biraz eğilerek
kulağına “Sizin için çok seviniyorum, kızım. Hayırlı olsun.” demişti. Çağla o
an nedense gözlerinin dolduğunu fark etti. Tayfun’un ailesinin kendisini böyle
kabullenmesinden çok mutlu oluyordu. Süleyman beyi zaten hep sevmişti.
Öğleden sonra kimse başını
kaşıyacak vakit bulamamıştı. Ertesi gün düğün olduğu için kimse çalışmayacaktı
ama ellerindeki işleri bitirmeleri gerekiyordu. Böylece saatlerin nasıl
geçtiğini anlamadılar.
Akşam çıkarken herkesle
vedalaştı. Cumartesi günü düğünde görüşmek üzere dedi ve el sallayarak asansöre
yürüdü. Son yazışmalarına göre Tayfun’un kendisini beklediği yere doğru
yürümeye başladı.
*****
Cumartesi öğlene doğru
kızlarla kuaförde buluştu. Saçlarını dağınık toplattı. Makyajını da uzun süre
dayanacak şekilde kuaförde yaptırdı. Giyeceği şeker pembesi elbiseye uygun bir
ruj götürmüştü yanında. Farının da tonu yakındı. Ama gözlerinin üstüne güzel
bir gölge olarak uygulandığından çok fazla durmuyordu.
Kızlarla konuşurken
gizlemek için epey ter dökmüştü. Aslında anlatmayı çok istese de yüzlerindeki
şaşkınlığı görmeyi daha çok istiyordu. Kızların kendi aşk hayatları o kadar
güzel ve hareketliydi ki konu kendisine pek gelmemişti. İlk kez az konuşmaktan
memnundu.
İşleri bitip akşam için
buluşma sözü verip ayrıldılar. Kızların hepsi aileleri ile gidecekti. Erkek
arkadaşları ile salonda buluşacaklardı. Neyse ki anneler durumları bildiği için
babaları idare edecekti. Hem zaten hepsi Çağla’nın ortak arkadaşıydı. Bu da iyi
bir bahaneydi!
Tayfun’un kendisini alacağı
saat yaklaşınca elbisesini giymek için odasına gitti. Ailesi kendi arabaları
ile gidiyordu. Babası düğün sonuna kadar kalmamak için öyle istemişti. Bu da
Çağla için daha iyi olmuştu. Tayfun alacak ve bırakacaktı. Annesi babası ve Çağdaş
kısa süre önce yola çıkmıştı.
Çağla geç gidecek böylece
herkesin tepkisini görecekti.
Annesinin diktiği elbise
çok güzeldi. Göğüslerini saran, derin dekoltesinden hiçbir şey
göstermeyen, ayakkabılarını bile örtecek
kadar uzanan etekleri ile müthiş bir şifon elbiseydi. Üstelik büyük adım
atmadıkça kendini belli etmeyen yan yırtmacı dizlerinin oldukça üstüne kadar
bacaklarını sergiliyordu. Annesinin bu yırtmaç merakı bir gün başını derde
sokacaktı!
Ayakkabısı ve çantasını
alıp içindekileri kontrol etti. Listesindekilerin hepsinin tamamlandığını görüp
üstlerini çizdi. Nihayet hazırdı. Beş dakika sonra telefonu çaldı. “Hemen
iniyorum.”
“Sana da merhaba.”
“Dur Tayfun şimdi daha
önemli bir sorunum var.”
“Neymiş o?”
“Kızların beni öldürmesini
nasıl önleyeceğimi düşünüyorum”
“Ben seni korurum.”
“Teşekkürler aşkım.
Asansöre bindim kapat hadi.”
Tayfun arabadan inmiş
bekliyordu. Çok şıktı. Üstünde siyah takım elbise içindeki beyaz gömlek ile çok
yakışıklıydı. Çağla, o güne kadar aşkını fark etmemiş olsaydı kesinlikle şu an
gördüğü Tayfun’a aşık olurdu. Bu adam kendisini defalarca kez çarpmıştı. Hala
da çarpmaya devam ediyordu. Sesi kesilmiş şekilde arabaya doğru yürüdü. Aynı
anda “Müthişsin” dediler. İkisi de birbirini tepeden tırnağa süzdü.
“Çağla, bu renk sana ne
kadar yakışmış. Hayatım inan nefes alamadım.”
“Sen de o kadar
yakışıklısın ki ne söyleyeceğimi bilemedim.”
“Söyledin işte. Hadi
gidelim de büyük karşılaşmayı atlatalım.”
Düğünün yapılacağı otele
geldiklerinde kapıdaki valeler hemen arabanın kapılarını açtı. İkisi de araçtan
indi. Tayfun hızlı adımlarla yanına gelip elini uzattı. Çağla o parmaklara
kendi parmaklarını geçirip gülümsedi. “Savaşa hazırım aşkım. Hadi görsünler
bizi artık.”
Düğünün yapılacağı havuz
başına doğru yürüdüler. Daha düğün başlamadığı için herkes gelenleri izliyordu.
Çağla arkadaşlarını uzaktan görmüştü. Kızlar çoktan erkek arkadaşları ile bir
araya gelmişti. Sözde kimseye belli etmeden konuşuyorlardı. Aslında hepsinin ne
amaçla bir arada olduğu uzaktan bile anlaşılıyordu. Çağla bakışlarını onlardan
ayırmadan Tayfun’un yanında yürümeye devam etti. Az sonra başına geleceklere
hazırlanıyordu. Babası ile Tayfun’un tanışmasında bile bu kadar korkmamıştı.
Önce Doğan, sonra sırası
ile Elif, Berna, Yeşim, Fatih gözleri kocaman açılmış olarak kapıdan el ele
giren çifte bakıyordu. Hepsinin yüzündeki şaşkınlık ifadesi neredeyse aynıydı.
Çağla o an başına geleceklerden korkmasa kahkahalarla gülebilirdi.
“Gördüler hayatım.”
“Farkındayım. Gözleri o
kadar büyüdü ki mumların ışıkları ortalığı daha da aydınlattı.”
“O aydınlık senden geliyor
tatlım. Buradaki en güzel kız sensin bunu biliyorsun değil mi?”
“Bu kadar kızı ne zaman
süzdün de en güzelin ben olduğumu anladın?”
“Kimseyi süzmedim. Ben
eminim, en güzeli sensin.”
“Yağcısın.”
“Evet ama haklıyım da.
Üstelik o elbisenin yırtmacını gördüğümden beri gözlerim kamaşmış durumda. Aman
ha dikkat edeceksin o yırtmaç açılmayacak. Anlaştık mı?”
“Söz veremem ama dikkat
ederim.”
“Bu elbiseyi annenin
diktiğinden emin misin?”
“Elbette. Çok başarılı bir
elbise. İstemeseydim o yırtmacı asla görmezdin. Merak etme açılmaz.”
“Benim aklımı başımdan
almak için o yırtmacı açmana gerek yoktu.”
“Kim demiş? Aklın başka
yerlere kaymasın diye uğraşıyorum şurada.”
“Seni seviyorum demiş
miydim? Yani başkasına aklım kaymaz!”
Onlar konuşarak gruba doğru
yürürken kızların ve erkeklerin yüzünde değişimler yaşanıyordu. Önce şaşkınlık,
sonra merak ve en son kızgınlık yerleşmişti. Üstelik bu duygu geçişleri aynı
zamanda Fatih ve Doğan’da da gözüküyordu. Bir anda hepsi etraflarını sardı. Çağla’nın
tek duyduğu “Çağlaaa” nidalarıydı. Hepsi adını seslenerek imalarını
belirtiyordu.
Tayfun, Çağla’nın beline
kolunu sararak kendine çekti. Tüm gruba dönerek, “Biraz sakin olun hanımlar.
Evet, Çağla ile ben bir süredir birlikteyiz. Bu akşama kadar sakladık çünkü
Çağla benden emin değildi. Artık onun da içi rahat.” Tayfun suçu üstüne almış
Çağla’yı bir nebze de olsun kızların hışmından kurtarmıştı.
“Tayfun Bey, ne zaman oldu
bu?” “Nasıl oldu?” “Biz neden bir şey öğrenemedik?” “Bunca zaman çıktığı her erkeği
bize anlatan Çağla nasıl sustu?”
“Çok zor olduğunu
biliyorum. Az öncesine kadar hep söylememiş olmanın pişmanlığını yaşadı.”
“Az önce ne oldu?” Yeşimdi
soran.
“Sizlerin yüzünüzde hem
şaşkınlığı, hem merakı, hem kızgınlığı gördük. Ama en çok da onun için ne kadar
sevindiğinizi izledik. İşte bunu görmek için değermiş beklemeye!”
Çağla kırk yıl düşünse
böyle bir cümle kuramazdı. Hepsinin yüzünden kızgınlıkları silinmişti. Artık
merak vardı. Ve Tayfun’un dediği gibi mutluluk da okunuyordu gözlerinde. Kızlar
birbirine sarılırken Tayfun da erkeklerin ellerini sıkıyordu.
Fatih “Ben neden anlamadım
bunca zaman?” diye kendi kendine sordu.
“Evet sen anlamalıydın.
Sana açıkça sormuştum.”
“Evet ama hiç fark etmedim.
Saf bir tarafıma denk geldi sanırım. Ya da Çağla’nın sarışın erkek tercih
ettiğini bildiğim için kondurmadım.” Bir an pot kırdığını düşünüp ağzını
kapattı. Tayfun gülerek yanıtladı onu,
“Gördüğün gibi tercihleri
çok değişti.”
“Evet, değişmiş ama çok
yakışmışsınız. Tebrik ederim sizi.”
“Teşekkürler Fatih. Doğan
sen neden konuşmuyorsun?” O ana kadar sessiz ve düşünceli bakışlarla kendisini
süzen Doğan’a bakıyordu.
Doğan biraz dikleştikten
sonra “Tayfun Bey, iş yerinde patronumsunuz ama olur da Çağla’yı üzerseniz ben
de sizi üzerim.” dedi. Tayfun, “Vayyy, bak bunu hiç beklemiyordum. Ama
korkmuyorum. Üzmem onu. Sen de Elif’i üzemezsin. Çünkü onu üzersen Çağla’da
üzülür. O üzülürse ben de seni üzerim.”
“Anlaştık.” Doğan artık
gülerek bakıyordu Tayfun beye. Sonra elini uzattı kendine çekerek yarım bir şekilde
sarıldı. “Tebrik ederim. Aramıza hoş geldiniz.”
“Teşekkürler. Ben de
sizleri tebrik ederim. Bu kızın etrafındaki herkesi bir şekilde yönettiğinin
farkındayım. Yine de bizleri bu kadar parmağında oynattığını ikinizin başına
gelenleri gördüğümde anlayabildim.”
“Evet kesinlikle bizi
istediği şekilde yönlendirdi.” Fatih Çağla’ya verdiği sözleri düşünüp güldü.
Erkekler konuşurken kızlar
çoktan Çağla’yı sorguya almıştı. Üçünün de yüzü zoraki bir kızgınlıkla
bakıyordu.
“Tayfun’un ağzı iyi laf
yapabilir ama bu seni affettiğimiz anlamına gelmiyor. Nasıl bizden gizlersin?”
Elif uzun boyunun avantajı ile başına dikilmişti.
“Kızlar lütfen anlayın
bizi. Size söylesem Doğan ile Fatih mutlaka öğrenecekti. Onlar öğrenince biz
şirkette rahat davranamayacaktık. Kısa da olsa bir süreye ihtiyaç duyduk.
Kendimizden emin olmamız gerekiyordu. Lütfen üzmeyin beni. Ben çok mutluyken bu
bana yapılır mı?”
“Biz senin için üzülürken
sen on gündür çok mutluymuşsun.” Elif hala başında dikiliyordu.
“Üstelik bunu bize söyleme
gereği duymamışsın.” Yeşim de Elif’in yanına gelerek diklenmişti. En sona Berna
kalmıştı. “Şimdi de seni affetmemizi istiyorsun öyle mi?”
En masum ve sevgi dolu
yüzünü takınarak yanıtladı kızları “Evet, çok şey mi istiyorum?”
“Hayır aptal, affediyoruz
tabii ki. Çok mutlu gözüküyorsun.” Berna sarılmıştı ilk önce.
“Evlenecek misiniz? El ele
geldiniz ve babanla annen son derece hoşnut bakışlarla sizi izliyordu. Onlar
Tayfun ile tanıştı mı?”
Çağla bu tuzak soruyu
geçiştiremezdi. Yeni fırtınaya kendini hazırladı. Abartılı bir nefes aldı ve
bir solukta yanıtladı. “Tanıştılar ve sevdiler birbirlerini.”
Berna bir hışım açtı ağzını
yumdu gözünü, “Ailen bile biliyor öyle mi? Dua et düğündeyiz. Yoksa seni
paralardım şurada. Ne bu ya? En son bize bilgi veriliyor.”
“Ya kaç kere açıklayacağım.
Tek derdimiz, birbirimize olan duygularımızı netleştirmekti. İkimizde aşığız ve
bundan şüphemiz yok.”
“Neyse ki çok güzel bir
haber bu. Ne zaman evleniyorsunuz?” Merakla soran Yeşim idi.
“Daha teklif etmedi. Ama
aileme evleneceğimizi söyledi. Belki de teklif etmem, diyor.” Bunu kızlara
söylerken biraz sıkılmıştı.
“AA acaba teklif ederse,
hayır demenden mi korkuyor? Oldu bittiye getirecek seni?”
“Sanmam, Berna. Belki
evlenmekten bu kadar konuşunca teklife ihtiyaç duymamıştır. Biz şu tatile gidip
gelelim de sonra bakarız. Zaten o da benden sonraki hafta izne çıkıyor. İki
hafta görüşemeyeceğiz. Sonra oturur konuşuruz herhalde neler yapacağımızı.
Bilmiyorum şu an neler olacak!”
Elif şaşırmıştı
duyduklarına, “Aynı yerde çalışmanın zararı sanırım bu. Doğan izne çıkıyor ama
Tayfun çıkamıyor öyle mi?”
“İzinleri ayarlarken daha
aramızda bir şey yoktu. O da benden sonraki haftayı alıp en azından iki hafta
benden uzak olmak istemiş. Böylece belki bana karşı olan duygularını
yenebileceğini sanmış.” Bu küçük detay kızların onların ilişkisine daha net
bakmasını sağlamıştı.
Berna, “O kadar kolay mı?
Şimdi iki hafta seni göremesin de alsın boyunun ölçüsünü.” diyerek kızdırdı
Çağla’yı.
“Ama ben de onu
görmeyeceğim. Bana acıyan yok mu?”
“Ne acıyacağız sana? Sen
bizden gizlerken düşünecektin bunları.”
Çağla onlara kızamıyordu.
Yanında birini hissettiğinde erkeklerin yanlarına geldiğini anladı.
Kızların artık Çağla’yı
daha fazla sıkıştırmasına izin vermeyecekti Tayfun. Gelip elini beline koyarak
kendisine biraz yaklaştırdı. “Bitti mi seninle uğraşmaları?”
“Daha değil ama neyse ki
sen gelip gözlerini korkuttun.”
“Bunların korkmuş hali bu
mu? Benim elemanları biraz uzak tutmak lazım. Bu kızlar felaket.”
“Hepsi dünya tatlısıdır.
Gönül rahatlıkları ile elemanlarını teslim edebilirsin.”
“Anlaşıldı biriniz hepiniz
için…”
“Aynen öyle tatlım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder