20 Eylül 2015 Pazar

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 32. Bölüm

Çağla, odasına hızlı adımlarla yürüdü. Yanında getirdiği yerlere kadar uzanan beli ve basen kısmı üstüne oturan, ayak bileklerine kadar kloş inen saks mavi eteğini, üstüne de beyaz atletini giydi. Saçlarını tepesinden aşağı uzanan atkuyruğu ile toplayıp ensesinin açılmasını sağladı. Makyajını silip yeniden yaptı. Zaten ruju hiç kalmamıştı. Eteğinin renginde bir kalem ile gözlerinin üstüne çok kalın olmayan çizgiler çekti. Pembe rujunu da sürüp makyajını tamamladı. Henüz bronzlaşmasa da hafif bir renk almıştı yüzü. Allık kullanmayacaktı. Erkeklerin az makyajı tercih ettiklerini öğrendiğinden beri böyle yapıyordu makyajını.
Tayfun’a telefon açıp hazır olduğunu bildirdi. O da hazır olduğunu söyleyince hemen odasından çıktı. Kapının önünde bekliyordu Tayfun. Şaşkın gözlerle bakıyordu Çağla’ya. “Çok güzelsin. Hep güzelsin ama şu an çok daha güzelsin. Bu renk sana çok yakışmış.”
“Teşekkür ederim.”
“Hadi inelim. Yoksa seni odaya geri sokacağım.”

“Sokamazsın”
“Bana direnecek misin?”
“Elbette. Şu an hiç şansın yok. Gidiyorum ben.”
“O niye? Ne oldu?”
“Bir şey olmadı şaşkın. Açım aç.”
“Oh demek ki miden benden önemli.”
Asansörün lokanta katını belirten düğmesine bastıktan sonra yine Tayfun’a döndü. “Elbette. Aç olunca huysuz oluyorum. Benim huysuz halim hiç çekilmez.”
“Çekilir. Senin her halin çekilir.”
“Bunu da listeme ekleyeceğim.”
“O liste devam ediyor mu?” Sesi sertti.
“Etmiyordu ama bunu yazmam şart. Huysuz halimi çeken bir erkek olmalı…”
Tayfun, Çağla’nın eteğinin modelinden iyice belirginleşen ince beline sarılıp kendine yasladı. “Bak tatlım oraya yeni bir madde yazacaksın. O madde de ‘benim için tek erkek var doğru olan, o da Tayfun’ diyeceksin. Anlaştık mı?”
Çağla odadan çıkarken yaptığı gibi çenesine öpücüğün bıraktıktan sonra yanıtladı “Anlaştık. Zaten başkası olamaz. Mümkün değil.”
“Sen yine de yaz.”
Çağla gülerek başını salladı. Yemek salonuna girdiklerinde Caner’i aradılar. Ortalıkta gözükmüyordu. İkisi cam kenarındaki bir masaya geçerek karşılıklı oturdular.
“Benim karşıma oturmadığın günlerin acısını çıkartmam lazım.”
“Nedeni bilinmez ama bir zamanlar patronunun karşısına oturmaktan çekinen bir personeliniz vardı. Bilinçaltında patronuna aşık ama bilinçsizce bunu inkar eden bir personelmiş.”
“Arabada arkada oturmaya devam et ama!”
“Neden? Beni rahat göresin diye mi?”
“Evet canım. Aynadan seni seyretmek çok güzel.”
“Yola da bakacaksın ama. Yoksa kaza yaparız.”
“Arada yola da bakarım.” Gülümsüyordu. Çağla da gülümsedi.
Kısa süre sonra Caner’de onlara katıldı. Bolca işten konuşarak, buldukları her fırsatta birbirlerini süzerek ve gülümseyerek geçen akşam yemeği uzun sürdü. Birer kadeh içki ile konuşmaya devam ettiler. Yemek salonu boşaldığında üçlü hala masadaydı. Caner, ikisine baktı.
“Ben erken ayrılsam? Havuz yordu sanırım. Uykum geldi.”
Tayfun, onun ikisine bakışından bir şeylerden şüphelendiğini anladı. Caner bakışlarını kaçırmaya çalışıyordu. En ağzı sıkı personeli Caner idi.
“Sana iyi geceler. Çağla ile ben biraz daha oturacağız. Konuşacak çok şeyimiz var.”
Çağla, Tayfun’un aralarındaki ilişkiyi ima etmesini şaşkınlıkla izledi. Bakışlarını Caner’e çevirdiğinde onun da ikisine her şeyi anladığını belli eden şekilde baktığını gördü.
“Size iyi geceler diliyorum. Şirkette açıklayana kadar ben bir şey bilmiyorum.”
“Teşekkür ederiz.”
Çağla bu konuşmayı şaşkınlıkla izliyordu. Nerede açık vermişlerdi?
“Nasıl anlamış olabilir?”
“O da nişanlısına aşık. Bir şekilde anlamış işte. Gizlemeye çalışarak komik duruma düşmek istemedim.”
“İyi yaptın.”
Tayfun, garsona daha rahat bir ortam olup olmadığını sorarak, en üst katta bulunan barı öğrendi. Çağla’nın elinden tutarak kaldırdı. “Biraz daha oturalım değil mi? Erkenden uyumak istemezsin.”
“İstemem. Oturalım. İstanbul’a yüksekten bakmak çok hoşuma gidiyor.
Bara çıkan ikili, manzarayı görecekleri bir yere oturdular. Tayfun kolunu omzuna atarak kendine çektiği Çağla’nın şakaklarına, alnına ve sık sık saçlarına öpücükler konduruyordu. Her küçük öpücük içinde büyük tutkular yaratıyordu. Çağla kollarında olduğu erkek ile hayatın çok güzel geçeceğinden emindi. Engelleri aşmak için çabalayacak ve başaracaktı. Her geçen an kararlılığı artıyordu.
Saat biri bulduğunda artık odalarına gitmek için kalktılar. Sabah sunumları vardı. Dinç olmaları gerekiyordu. Çağla odasının kapısında son öpücüğünü alıp zorla içeri girdi.
Odasına doğru yürürken Tayfun’un aklındaki tek şey bir an önce bu işi sonlandırmaktı. Daha fazla beklemek, evliliği uzatmak istemiyordu. Kısa bir süre daha ayrı geçecekti. Odasına giderken Çağla’nın kollarının arasında olacağı gecelerin hayalini kuruyordu. Evet, biraz hızlanması gerekiyordu. Aklındakileri yapabilmek için kısa bir süreye ihtiyacı vardı. Madem bazı şeylerin ilginç olmasını istiyordu o zaman planlarını iyi yapacaktı.
*****
Ertesi sabah güzel bir iş gününün başlangıcı oldu. Çağla, beyaz takım yerine beyaz etek ile üstüne şık bir buluz giydi. Nar çiçeği rengi buluz esmer tenine çok yakışmıştı. Birilerinin gözlerinin yine beğeni ile parlamasını bekliyordu. Kapısı çalınınca o anın geldiğini anladı. Kapıyı açar açmaz Tayfun’un kollarındaydı.
 “Seni öpmeden akşama kadar duramayacağımı biliyorum. Bir öpücük çalıp kaçacağım...”
“Bir tane yetecek mi?”
“Beni kışkırtma hayatım. Yetmeyeceğini sen de biliyorsun. Ama yetinmek zorundayız.”
“Biliyorum ama senden duymak çok güzel. Hadi inelim.”
“Son bir tane daha. Sonra ineriz.”
İnmeleri için en azından beş dakika daha geçmişti. Çağla bozulan makyajını da tazelemek zorunda kalınca süre biraz daha uzadı. Neyse ki toplantıya daha çok vardı.
Kahvaltıda Caner bir şey yokmuş gibi davranınca Tayfun, “Caner, henüz diğer arkadaşlara söylemeyecek olmamız senin de bilmiyormuş gibi yapmana neden olacak ama bari burada rahat ol. Biz yakında, kim bilir belki senden de önce evleneceğiz.”
“O zaman sizi ilk kutlama şerefi de benim olsun. İnanın çok sevindim. Uzun zamandır bekliyordum bunu.”
“Bekliyor muydun?”
“Daha önceden şüpheleniyordum ama Çağla’nın hasta olduğu gün emin oldum.”
Tayfun aşk dolu bakışları ile Çağla’yı süzerek yanıtladı. “O gün çok kişiye belli etmişim zaten.”
“Bazen önüne geçilemiyor.”
Çağla bu son cümleye tüm yüreği ile katılıyordu.

*****

Akşam üstü toplantılar bittiğinde hepsi çok yorgundu. Eve dönüş yolunda çok fazla konuşacak halleri kalmamıştı. Çağla arkada başını cama dayayıp dışarıya bakıyordu. Arada bir başını dikiz aynasına çeviriyor o sırada Tayfun’un bakışlarını yakalıyordu. Bu kadar bir bakışma bile ikisi arasındaki duygusallığı arttırıyordu.
Caner, Çağla’nın arkada oturma ısrarını anlamasa da evine varana kadar ön koltukta oturdu. Çağla ön koltuğa geçtikten sonra biraz yan oturup Tayfun’un profilini incelemeye başladı. Nasıl bu kadar geç anlamıştı? Oysa çok yakışıklıydı. Bir esmerin bu kadar yakışıklı olması ve kendisine aşık olması, üstelik kendisinin de ona aşık olması inanılır gibi değildi. ‘Aptalım ben artık bundan eminim. Böyle bir aşkı görmeyecek kadar körmüşüm. Neymiş sarışınmış! Ne saçma sapan takıntılarım varmış. Kim bilir belki de ona olan aşkını bastırmak için sarışınlara takılmıştım. Sonunda anladım. Nihayet. Artık kaybetmeyeceğim.’
“Neler düşünüyorsun?”
“Herkesin gördüğünü nasıl bunca zaman göremediğimi!”
“Zamanı gelmemiştir. Bak artık geride kaldı hepsi. Evine yaklaştık. Senden  hemen ayrılmak istemiyorum.”
Saate bakan Çağla babasının evde olmayacağını düşünüp Tayfun’u çay içmeye davet etti. “Rahatsız etmeyeyim.”
“Teklif var ısrar yok.” Sesi biraz buruk çıkmıştı. Farkında değildi ama Tayfun anlamıştı.
“Anneni ara, müsaitse gelirim.”
Çağla, yüzüne yayılan gülümseme ile hemen telefonunu eline aldı. Hale Hanım, beklediğini söyleyince sorun kalmamıştı. Evin önüne ulaştıklarında ikisi de araçtan inip binaya yürüdü. Asansördeki üçüncü kişi yüzünden planları suya düşen Tayfun biraz buruk çıktı üst kata. Çağla karşıdan bakıp gülüyor, o güldükçe Tayfun’un kaşları çatılıyordu.
Kapının önünde de öpüşemediler. Çünkü daire kapısı açıktı. Kapıda kimse yoktu ama ayak sesleri yaklaşıyordu. Tayfun gözlerini devirerek şansına küstü.
Hale Hanım, üstündeki bluzun eteklerine düzelttiğine göre kapıda kalmasınlar diye açıp hemen üstünü değiştirmeye gitmişti. Tayfun’a sıcak bir yüz ile merhaba dedi. Bu hareketinden memnun olduğu belliydi. Ciddi olmayan hiçbir erkek bunu yapmazdı. Kapının önüne koyduğu terlikleri giyişini izledi. Kapıdan giren erkeğin elini öpmek istemesi üzerine uzattı elini. Sonra salona buyur etti. Çift taraflı cam açıp evin içini serinletmiş, nefes alınır hale getirmişti.
Tayfun Hale hanımın onayını aldığından emindi. Yüzünden bunu anlıyordu. Daha da keyiflendi. Çağla da ikisinin hallerinden memnundu. Tanışmayan bir babası kalmıştı. Çağdaş zaten tanıyordu ama birlikte olduklarını o da bilmiyordu.
“Hoş geldiniz. Nasıl geçti? İşi aldınız mı?”
“Hoş bulduk. Çok yorucu geçti toplantı. Sonuç güzel olacak diye umuyoruz.”
“Tayfun Beyin böyle konuşmasına bakma anne. O iş kesin bizim. Bin tane soru sordular. İlgilenmeseler bu kadar didiklemezlerdi.”
“Çağla, annenin yanında bana Tayfun Bey deme. Hale hanım bizi biliyor zaten.” Bu sözleri ile kendini iyice açıkladığını umuyordu.
“Evet ama bu güne kadar seni hiç Tayfun olarak anmadım ki bu evde. Tuhaf geliyor.”
“Alış o zaman.”
“Tayfun haklı kızım. Madem bazı şeyleri aştınız, gerek yok artık saklamaya. Ben zaten bekliyordum.”
“Hasta olduğunda anladığınızdan eminim. Çok üzülmüştüm. Saklayamadığımı da biliyorum. Yine de sizin sır saklamanız çok güzeldi.” Teşekkürünü de iletmişti. Çünkü biliyordu ki Hale hanım belli etmeden kızını yönlendirmişti. Emindi bundan.
“Çıtlattım ama benim kızım anlama özürlü. Neyse ben çaylarınızı koyayım. Kekim de var.”
“Yoksa büroya gelen kekleri siz mi yapıyordunuz?” Tayfun sorunun yanıtını beklerken Hale Hanıma değil Çağla’ya bakıyordu. Çağla kaşlarını çatarak baktı ama Tayfun’un gülen yüzünü görünce o da gülmeye başladı.
“Hayır, onlar Çağla’nın eseriydi. Kötüyse de sorumlusu o.”
“Aksine çok güzeldi.”
Çağla ikisinin konuşmasını memnuniyetle izliyordu. Çayları koymak için kalktı. Annesi ile Tayfun’un konuşmaya devam etmesini tercih ediyordu. Onların iyi anlaşması önemliydi.
Çağla mutfağa gittiğinde Tayfun öne doğru eğilip Hale hanıma “Beni kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Kısa bir süre sonra eşinizle de tanışmak istiyorum. Sonra da ailem ile ziyaretinize geleceğiz. Tabii sizin için de uygun olan bir zamanda.”
“Çağla bana, henüz evlenme teklif etmediğini söylemişti. Bu iş gezisinde durum değişti mi?”
“Doğru söylemiş. Henüz teklif etmedim ama edeceğimi bilmenizi istiyorum.”
“Biliyorum. İstersen bu akşam babası ile tanış.”
“İsterim ama Çağla hazır değil sanırım buna!”
“Önemli değil. Ben yanınızdayım nasılsa.”
“Neden bahsediyorsunuz?” Çağla elinde tepsi ile içeri girmiş ikisinin ciddi konuşmasına dahil olmuştu.
“Tayfun’a bu akşam baban ile tanışmasını söylüyordum.”
“Anne! Hiç böyle bir şey olmayacak. Tayfun kusura bakma.” Çağla panikle konuşuyordu. Tayfun’un bunları annesine kendisinin söylettiğini düşünmesinden korkuyordu. Panikle annesine müdahale etmeye çalışıyordu.
“Çağla, anneni susturmaya uğraşma. Ben söyledim babanla tanışmak istediğimi. Bu akşam annen için müsait olduğuna göre benim için sorun yok.”
“Ama… ama… ben… daha…”
“Babana bu şekilde anlatmak belki biraz emrivaki olacak ama babalara her durum emrivakidir. Ben o kısmı hallederim. Zaten bu tanışma. Kız isteme değil ki!”
Çağla, hışımla başını Tayfun’a çevirdiğinde onun annesini onaylar şekilde başını sallaması ile iyice şoke oldu. İyi ki iki dakika mutfağa gitmişti...
“Siz neler çeviriyorsunuz?”
“Bir şey çevirmiyoruz. İkimizin daha önce konuştuğu evlilik kararını ailen ile paylaşıyorum.”
“Sen bana evlenme teklif etmedin.” Elindeki tepsi ile öylece ayakta duruyor, ne yapacağını bilmez şekilde konuşmayı takip etmeye çalışıyordu.
“Yine de sana evleneceğimizi söyledim değil mi? Ayrıca o sorunun sorulması çok mu önemli? Benimle evlenmek istemiyor musun? Hiç sormasam da eninde sonunda evleneceğiz, öyle değil mi?” Çağla bu cümlelerden sonra tepsi kucağında koltuğa çöktü. Ne diyebilirdi ki buna? Haklıydı. Hiç teklif etmese bile evleneceklerdi.
“Tayfun haklı. İlla mum ışığında akşam yemeğinde teklif mi yapılması lazım? Ne o öyle, herkesin yaptığının aynısını yapıp, klişelere batmak? Baban bana sormamıştı bile. Bu bile daha çok hatıra içeriyor, herkese söyleyip kızdırıyorum.”
“Kaderim sana benziyor galiba anne.”
“İnşallah bana benzer ve hep mutlu olursunuz.”
“İnşallah” dedi ikisi birden. Sonra gülmeye başladılar. “Babam gelmeden kendimi toparlamam lazım. Ben üstümü değiştireyim. Birazdan buradayım. Ama arkamdan işler çevirmemeniz için annemi de yanımda götüreceğim.” Aslında annesine bebek ile ilgili gerçekleri henüz söylemediğini anlatacaktı. Onu kendisinden duyması gerekiyordu.
Hale hanım kısa süre sonra yine Tayfun’un yanındaydı. Kızının korkularını anlıyordu. Ama o Tayfun’dan korkmuyordu. Onun yüzündeki aşkı görüyordu. Bu da aralarında yaşanacak sorunları eninde sonunda aşacaklarını anlatıyordu. Tayfun’un ailesini tanımasa da oğullarının yapısından bir şeyler çıkartmaya çalışıyordu. Tayfun’a benziyorlarsa onlar da açık sözlü insanlar olmalıydı. En korktuğu insanlar sessiz ve içten pazarlıklı olanlardı. Tayfun son derece dürüsttü.
Hale hanım kocasını arayıp akşama misafiri olduğunu söyledi. Gelirken meyve almasını isteyip kapattı telefonu. Kocasına sürpriz olacaktı.
Çağla, odasında üstünü değiştirip hemen çıktı. Tayfun’u yalnız bırakmak istemiyordu. Salona girince annesi mutfağa geçti. Akşam yemeği hazırlayacaktı. Çağla yerine oturmadan önce Tayfun’un saatlerdir beklediği öpücüğün küçücüğünü kondurdu dudaklarına.
“Çok cesursun!”
“Çok özledim.”
“Ben de… Ama bu özlemimi yatıştırmadı ki.”
“Yetsin şimdilik.”
“Yetsin bakalım. Baban nasıl biridir?”
“Anneme bak babamı gör. Tabii kızını isteyen bir erkeğe nasıl davranacağı konusunda hiç fikrim yok.”
“Kızım olduğunda anlarım onun duygularını ama şimdiden zor olacağını tahmin ediyorum.”
Çağla dondu kaldı. Buna nasıl yanıt verecekti? Her güzel konuşmanın ardından böyle bir duruma gelmek çok üzüyordu. Şu konuyu nasıl ve ne zaman açacağını bilmiyordu. En iyisi bir an önce konuşmak diyordu ama aradan yine vakti geçip gidiyordu.
“Ne oldu?”
“Bir şey yok canım. Babamı düşününce biraz buruldum.”
“Bana güven hayatım. Baban da beni sevecek ve seni gönül rahatlığı ile bana verecek.”
“Bu iş biraz ters gidiyor sanki. Önce teklif alsaydım keşke.”
“Ay sen ne inatçısın! Yok sana teklif falan. Torunlarına böyle söyleyeceksin. Ben çok istedim ama dedeniz teklif etmemek için çok uğraştı. Anlaştık mı?”
“Eh ne yapalım senin de kusurun bu olsun.”
“İşte bu. Annene yardım edelim mi?”
“Sen mi?”
“Neden? Sizin mutfağa erkek girmesi yasak mı?”
“Babam su almaya bile girmez de.”
“Ben girerim. Senin mutfakta uzun süre geçirmeni, o sürede sensiz bir ortamda tek başıma kalmayı istemem. Birlikte gireriz.”
“Vavvv”
“Hadi gel anneni de şaşırtayım.”
Tayfun gerçekten mutfak işlerine yatkındı. Kendi mutfağı gibi hareket etmesini söyleyen Hale hanımı ikiletmedi. O an yapacağı en kolay iş salata idi. Malzemeleri zaten tezgaha koymuştu Hale hanım.
“Malzemeleri yıkayacağım kaplar nerdedir?”
“Fırının yanındaki dolapta.”
“Sirke?”
“O da lavabonun altındaki dolapta.” Tayfun hemen iki dolaptan ihtiyacı olanları aldı. Önce malzemeleri yıkadı. Sonra derin plastik kaba su doldurdu. Yıkadıklarını içine koyup biraz sirke sıktı. O sırada buzdolabından limon alıp suyunu sıktı. Salata için uygun bıçağı aldı. Annesine yardım eden Çağla yan gözle onun hareketlerini izliyordu. Bir yandan da konuşuyorlardı. Tayfun’un elinin yatkınlığı bu işlerde başarılı olduğunu gösteriyordu.
“Soğan sevmeyen yok değil mi? Domatesleri kabuklu mu soyulmuş mu seversiniz?”
“Soğana bayılırız. Kabuklu yenebilen her şeyi kabuklu yeriz biz.”
“O zaman soymayacağım. Şu İsviçreli bilim adamları mutlaka domates kabuklar için de bir şeyler demiştir. Ziyan etmeyelim.”
Tayfun on dakika kadar beklettiği malzemeleri doğrayarak güzel bir salata hazırladı. O sırada Çağdaş gelmiş, Tayfun ile karşılaşınca bir şey sormadan neler olduğunu anlamıştı. Onun mutfakta olmasına şaşırmış olsa da ses çıkartmamıştı. Annesinin sorularını yanıtlarken bir yandan da ablasına göz kırparak onayını bildiriyordu.
Yemekler hazır olduğunda kapı çaldı ve babası gelen Çağla heyecanla kapıya baktı. Annesine döndü. “Anne sen açar mısın?” dedi. Tayfun onun korkusuna gülümseyerek baktı. Sonra yanına gitti. “Sakin ol tatlım, yiyeceği biri varsa o benim sen değil.” dedi. Hale hanım gülerek kapıya yürüdü. “Kocam bu güne kadar kimseyi yemedi. Ama seninle başlayabilir.”
“İçimi rahatlattınız.”
Kapı açıldığında Hale hanım kocasının meraklı yüzü ile karşılaştı. “Hoş geldin canım” diyerek yanağını öperken kulağına “Çağla’nın evleneceği erkek burada.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder