Çağla, odasına hızlı adımlarla yürüdü.
Yanında getirdiği yerlere kadar uzanan beli ve basen kısmı üstüne oturan, ayak
bileklerine kadar kloş inen saks mavi eteğini, üstüne de beyaz atletini giydi.
Saçlarını tepesinden aşağı uzanan atkuyruğu ile toplayıp ensesinin açılmasını
sağladı. Makyajını silip yeniden yaptı. Zaten ruju hiç kalmamıştı. Eteğinin
renginde bir kalem ile gözlerinin üstüne çok kalın olmayan çizgiler çekti.
Pembe rujunu da sürüp makyajını tamamladı. Henüz
bronzlaşmasa da hafif bir renk almıştı yüzü. Allık kullanmayacaktı. Erkeklerin
az makyajı tercih ettiklerini öğrendiğinden beri böyle yapıyordu makyajını.
Tayfun’a telefon açıp hazır
olduğunu bildirdi. O da hazır olduğunu söyleyince hemen odasından çıktı.
Kapının önünde bekliyordu Tayfun. Şaşkın gözlerle bakıyordu Çağla’ya. “Çok
güzelsin. Hep güzelsin ama şu an çok daha güzelsin. Bu renk sana çok yakışmış.”
“Teşekkür ederim.”
“Hadi inelim. Yoksa seni
odaya geri sokacağım.”
“Sokamazsın”
“Bana direnecek misin?”
“Elbette. Şu an hiç şansın
yok. Gidiyorum ben.”
“O niye? Ne oldu?”
“Bir şey olmadı şaşkın.
Açım aç.”
“Oh demek ki miden benden
önemli.”
Asansörün lokanta katını
belirten düğmesine bastıktan sonra yine Tayfun’a döndü. “Elbette. Aç olunca
huysuz oluyorum. Benim huysuz halim hiç çekilmez.”
“Çekilir. Senin her halin
çekilir.”
“Bunu da listeme
ekleyeceğim.”
“O liste devam ediyor mu?”
Sesi sertti.
“Etmiyordu ama bunu yazmam
şart. Huysuz halimi çeken bir erkek olmalı…”
Tayfun, Çağla’nın eteğinin
modelinden iyice belirginleşen ince beline sarılıp kendine yasladı. “Bak tatlım
oraya yeni bir madde yazacaksın. O madde de ‘benim için tek erkek var doğru
olan, o da Tayfun’ diyeceksin. Anlaştık mı?”
Çağla odadan çıkarken
yaptığı gibi çenesine öpücüğün bıraktıktan sonra yanıtladı “Anlaştık. Zaten
başkası olamaz. Mümkün değil.”
“Sen yine de yaz.”
Çağla gülerek başını
salladı. Yemek salonuna girdiklerinde Caner’i aradılar. Ortalıkta gözükmüyordu.
İkisi cam kenarındaki bir masaya geçerek karşılıklı oturdular.
“Benim karşıma oturmadığın
günlerin acısını çıkartmam lazım.”
“Nedeni bilinmez ama bir
zamanlar patronunun karşısına oturmaktan çekinen bir personeliniz vardı.
Bilinçaltında patronuna aşık ama bilinçsizce bunu inkar eden bir personelmiş.”
“Arabada arkada oturmaya
devam et ama!”
“Neden? Beni rahat göresin
diye mi?”
“Evet canım. Aynadan seni
seyretmek çok güzel.”
“Yola da bakacaksın ama.
Yoksa kaza yaparız.”
“Arada yola da bakarım.” Gülümsüyordu.
Çağla da gülümsedi.
Kısa süre sonra Caner’de
onlara katıldı. Bolca işten konuşarak, buldukları her fırsatta birbirlerini
süzerek ve gülümseyerek geçen akşam yemeği uzun sürdü. Birer kadeh içki ile
konuşmaya devam ettiler. Yemek salonu boşaldığında üçlü hala masadaydı. Caner,
ikisine baktı.
“Ben erken ayrılsam? Havuz
yordu sanırım. Uykum geldi.”
Tayfun, onun ikisine
bakışından bir şeylerden şüphelendiğini anladı. Caner bakışlarını kaçırmaya
çalışıyordu. En ağzı sıkı personeli Caner idi.
“Sana iyi geceler. Çağla
ile ben biraz daha oturacağız. Konuşacak çok şeyimiz var.”
Çağla, Tayfun’un
aralarındaki ilişkiyi ima etmesini şaşkınlıkla izledi. Bakışlarını Caner’e
çevirdiğinde onun da ikisine her şeyi anladığını belli eden şekilde baktığını
gördü.
“Size iyi geceler
diliyorum. Şirkette açıklayana kadar ben bir şey bilmiyorum.”
“Teşekkür ederiz.”
Çağla bu konuşmayı
şaşkınlıkla izliyordu. Nerede açık vermişlerdi?
“Nasıl anlamış olabilir?”
“O da nişanlısına aşık. Bir
şekilde anlamış işte. Gizlemeye çalışarak komik duruma düşmek istemedim.”
“İyi yaptın.”
Tayfun, garsona daha rahat
bir ortam olup olmadığını sorarak, en üst katta bulunan barı öğrendi. Çağla’nın
elinden tutarak kaldırdı. “Biraz daha oturalım değil mi? Erkenden uyumak
istemezsin.”
“İstemem. Oturalım.
İstanbul’a yüksekten bakmak çok hoşuma gidiyor.
Bara çıkan ikili, manzarayı
görecekleri bir yere oturdular. Tayfun kolunu omzuna atarak kendine çektiği
Çağla’nın şakaklarına, alnına ve sık sık saçlarına öpücükler konduruyordu. Her
küçük öpücük içinde büyük tutkular yaratıyordu. Çağla kollarında olduğu erkek
ile hayatın çok güzel geçeceğinden emindi. Engelleri aşmak için çabalayacak ve
başaracaktı. Her geçen an kararlılığı artıyordu.
Saat biri bulduğunda artık
odalarına gitmek için kalktılar. Sabah sunumları vardı. Dinç olmaları
gerekiyordu. Çağla odasının kapısında son öpücüğünü alıp zorla içeri girdi.
Odasına doğru yürürken
Tayfun’un aklındaki tek şey bir an önce bu işi sonlandırmaktı. Daha fazla
beklemek, evliliği uzatmak istemiyordu. Kısa bir süre daha ayrı geçecekti.
Odasına giderken Çağla’nın kollarının arasında olacağı gecelerin hayalini
kuruyordu. Evet, biraz hızlanması gerekiyordu. Aklındakileri yapabilmek için
kısa bir süreye ihtiyacı vardı. Madem bazı şeylerin ilginç olmasını istiyordu o
zaman planlarını iyi yapacaktı.
*****
Ertesi sabah güzel bir iş
gününün başlangıcı oldu. Çağla, beyaz takım yerine beyaz etek ile üstüne şık
bir buluz giydi. Nar çiçeği rengi buluz esmer tenine çok yakışmıştı.
Birilerinin gözlerinin yine beğeni ile parlamasını bekliyordu. Kapısı çalınınca
o anın geldiğini anladı. Kapıyı açar açmaz Tayfun’un kollarındaydı.
“Seni öpmeden akşama kadar duramayacağımı
biliyorum. Bir öpücük çalıp kaçacağım...”
“Bir tane yetecek mi?”
“Beni kışkırtma hayatım.
Yetmeyeceğini sen de biliyorsun. Ama yetinmek zorundayız.”
“Biliyorum ama senden
duymak çok güzel. Hadi inelim.”
“Son bir tane daha. Sonra
ineriz.”
İnmeleri için en azından
beş dakika daha geçmişti. Çağla bozulan makyajını da tazelemek zorunda kalınca
süre biraz daha uzadı. Neyse ki toplantıya daha çok vardı.
Kahvaltıda Caner bir şey
yokmuş gibi davranınca Tayfun, “Caner, henüz diğer arkadaşlara söylemeyecek
olmamız senin de bilmiyormuş gibi yapmana neden olacak ama bari burada rahat
ol. Biz yakında, kim bilir belki senden de önce evleneceğiz.”
“O zaman sizi ilk kutlama
şerefi de benim olsun. İnanın çok sevindim. Uzun zamandır bekliyordum bunu.”
“Bekliyor muydun?”
“Daha önceden
şüpheleniyordum ama Çağla’nın hasta olduğu gün emin oldum.”
Tayfun aşk dolu bakışları
ile Çağla’yı süzerek yanıtladı. “O gün çok kişiye belli etmişim zaten.”
“Bazen önüne geçilemiyor.”
Çağla bu son cümleye tüm
yüreği ile katılıyordu.
*****
Akşam üstü toplantılar
bittiğinde hepsi çok yorgundu. Eve dönüş yolunda çok fazla konuşacak halleri
kalmamıştı. Çağla arkada başını cama dayayıp dışarıya bakıyordu. Arada bir
başını dikiz aynasına çeviriyor o sırada Tayfun’un bakışlarını yakalıyordu. Bu
kadar bir bakışma bile ikisi arasındaki duygusallığı arttırıyordu.
Caner, Çağla’nın arkada
oturma ısrarını anlamasa da evine varana kadar ön koltukta oturdu. Çağla ön
koltuğa geçtikten sonra biraz yan oturup Tayfun’un profilini incelemeye
başladı. Nasıl bu kadar geç anlamıştı? Oysa çok yakışıklıydı. Bir esmerin bu
kadar yakışıklı olması ve kendisine aşık olması, üstelik kendisinin de ona aşık
olması inanılır gibi değildi. ‘Aptalım
ben artık bundan eminim. Böyle bir aşkı görmeyecek kadar körmüşüm. Neymiş
sarışınmış! Ne saçma sapan takıntılarım varmış. Kim bilir belki de ona olan
aşkını bastırmak için sarışınlara takılmıştım. Sonunda anladım. Nihayet. Artık
kaybetmeyeceğim.’
“Neler düşünüyorsun?”
“Herkesin gördüğünü nasıl
bunca zaman göremediğimi!”
“Zamanı gelmemiştir. Bak
artık geride kaldı hepsi. Evine yaklaştık. Senden hemen ayrılmak istemiyorum.”
Saate bakan Çağla babasının
evde olmayacağını düşünüp Tayfun’u çay içmeye davet etti. “Rahatsız etmeyeyim.”
“Teklif var ısrar yok.”
Sesi biraz buruk çıkmıştı. Farkında değildi ama Tayfun anlamıştı.
“Anneni ara, müsaitse
gelirim.”
Çağla, yüzüne yayılan
gülümseme ile hemen telefonunu eline aldı. Hale Hanım, beklediğini söyleyince
sorun kalmamıştı. Evin önüne ulaştıklarında ikisi de araçtan inip binaya
yürüdü. Asansördeki üçüncü kişi yüzünden planları suya düşen Tayfun biraz buruk
çıktı üst kata. Çağla karşıdan bakıp gülüyor, o güldükçe Tayfun’un kaşları
çatılıyordu.
Kapının önünde de
öpüşemediler. Çünkü daire kapısı açıktı. Kapıda kimse yoktu ama ayak sesleri
yaklaşıyordu. Tayfun gözlerini devirerek şansına küstü.
Hale Hanım, üstündeki
bluzun eteklerine düzelttiğine göre kapıda kalmasınlar diye açıp hemen üstünü
değiştirmeye gitmişti. Tayfun’a sıcak bir yüz ile merhaba dedi. Bu hareketinden
memnun olduğu belliydi. Ciddi olmayan hiçbir erkek bunu yapmazdı. Kapının önüne
koyduğu terlikleri giyişini izledi. Kapıdan giren erkeğin elini öpmek istemesi
üzerine uzattı elini. Sonra salona buyur etti. Çift taraflı cam açıp evin içini
serinletmiş, nefes alınır hale getirmişti.
Tayfun Hale hanımın onayını
aldığından emindi. Yüzünden bunu anlıyordu. Daha da keyiflendi. Çağla da
ikisinin hallerinden memnundu. Tanışmayan bir babası kalmıştı. Çağdaş zaten
tanıyordu ama birlikte olduklarını o da bilmiyordu.
“Hoş geldiniz. Nasıl geçti?
İşi aldınız mı?”
“Hoş bulduk. Çok yorucu
geçti toplantı. Sonuç güzel olacak diye umuyoruz.”
“Tayfun Beyin böyle
konuşmasına bakma anne. O iş kesin bizim. Bin tane soru sordular.
İlgilenmeseler bu kadar didiklemezlerdi.”
“Çağla, annenin yanında
bana Tayfun Bey deme. Hale hanım bizi biliyor zaten.” Bu sözleri ile kendini
iyice açıkladığını umuyordu.
“Evet ama bu güne kadar
seni hiç Tayfun olarak anmadım ki bu evde. Tuhaf geliyor.”
“Alış o zaman.”
“Tayfun haklı kızım. Madem
bazı şeyleri aştınız, gerek yok artık saklamaya. Ben zaten bekliyordum.”
“Hasta olduğunda
anladığınızdan eminim. Çok üzülmüştüm. Saklayamadığımı da biliyorum. Yine de
sizin sır saklamanız çok güzeldi.” Teşekkürünü de iletmişti. Çünkü biliyordu ki
Hale hanım belli etmeden kızını yönlendirmişti. Emindi bundan.
“Çıtlattım ama benim kızım
anlama özürlü. Neyse ben çaylarınızı koyayım. Kekim de var.”
“Yoksa büroya gelen kekleri
siz mi yapıyordunuz?” Tayfun sorunun yanıtını beklerken Hale Hanıma değil
Çağla’ya bakıyordu. Çağla kaşlarını çatarak baktı ama Tayfun’un gülen yüzünü
görünce o da gülmeye başladı.
“Hayır, onlar Çağla’nın
eseriydi. Kötüyse de sorumlusu o.”
“Aksine çok güzeldi.”
Çağla ikisinin konuşmasını
memnuniyetle izliyordu. Çayları koymak için kalktı. Annesi ile Tayfun’un
konuşmaya devam etmesini tercih ediyordu. Onların iyi anlaşması önemliydi.
Çağla mutfağa gittiğinde
Tayfun öne doğru eğilip Hale hanıma “Beni kabul ettiğiniz için çok teşekkür
ederim. Kısa bir süre sonra eşinizle de tanışmak istiyorum. Sonra da ailem ile
ziyaretinize geleceğiz. Tabii sizin için de uygun olan bir zamanda.”
“Çağla bana, henüz evlenme
teklif etmediğini söylemişti. Bu iş gezisinde durum değişti mi?”
“Doğru söylemiş. Henüz
teklif etmedim ama edeceğimi bilmenizi istiyorum.”
“Biliyorum. İstersen bu
akşam babası ile tanış.”
“İsterim ama Çağla hazır
değil sanırım buna!”
“Önemli değil. Ben
yanınızdayım nasılsa.”
“Neden bahsediyorsunuz?”
Çağla elinde tepsi ile içeri girmiş ikisinin ciddi konuşmasına dahil olmuştu.
“Tayfun’a bu akşam baban
ile tanışmasını söylüyordum.”
“Anne! Hiç böyle bir şey
olmayacak. Tayfun kusura bakma.” Çağla panikle konuşuyordu. Tayfun’un bunları
annesine kendisinin söylettiğini düşünmesinden korkuyordu. Panikle annesine
müdahale etmeye çalışıyordu.
“Çağla, anneni susturmaya
uğraşma. Ben söyledim babanla tanışmak istediğimi. Bu akşam annen için müsait
olduğuna göre benim için sorun yok.”
“Ama… ama… ben… daha…”
“Babana bu şekilde anlatmak
belki biraz emrivaki olacak ama babalara her durum emrivakidir. Ben o kısmı
hallederim. Zaten bu tanışma. Kız isteme değil ki!”
Çağla, hışımla başını
Tayfun’a çevirdiğinde onun annesini onaylar şekilde başını sallaması ile iyice
şoke oldu. İyi ki iki dakika mutfağa gitmişti...
“Siz neler çeviriyorsunuz?”
“Bir şey çevirmiyoruz.
İkimizin daha önce konuştuğu evlilik kararını ailen ile paylaşıyorum.”
“Sen bana evlenme teklif
etmedin.” Elindeki tepsi ile öylece ayakta duruyor, ne yapacağını bilmez
şekilde konuşmayı takip etmeye çalışıyordu.
“Yine de sana evleneceğimizi
söyledim değil mi? Ayrıca o sorunun sorulması çok mu önemli? Benimle evlenmek
istemiyor musun? Hiç sormasam da eninde sonunda evleneceğiz, öyle değil mi?”
Çağla bu cümlelerden sonra tepsi kucağında koltuğa çöktü. Ne diyebilirdi ki
buna? Haklıydı. Hiç teklif etmese bile evleneceklerdi.
“Tayfun haklı. İlla mum
ışığında akşam yemeğinde teklif mi yapılması lazım? Ne o öyle, herkesin
yaptığının aynısını yapıp, klişelere batmak? Baban bana sormamıştı bile. Bu
bile daha çok hatıra içeriyor, herkese söyleyip kızdırıyorum.”
“Kaderim sana benziyor
galiba anne.”
“İnşallah bana benzer ve
hep mutlu olursunuz.”
“İnşallah” dedi ikisi
birden. Sonra gülmeye başladılar. “Babam gelmeden kendimi toparlamam lazım. Ben
üstümü değiştireyim. Birazdan buradayım. Ama arkamdan işler çevirmemeniz için
annemi de yanımda götüreceğim.” Aslında annesine bebek ile ilgili gerçekleri
henüz söylemediğini anlatacaktı. Onu kendisinden duyması gerekiyordu.
Hale hanım kısa süre sonra
yine Tayfun’un yanındaydı. Kızının korkularını anlıyordu. Ama o Tayfun’dan
korkmuyordu. Onun yüzündeki aşkı görüyordu. Bu da aralarında yaşanacak
sorunları eninde sonunda aşacaklarını anlatıyordu. Tayfun’un ailesini tanımasa
da oğullarının yapısından bir şeyler çıkartmaya çalışıyordu. Tayfun’a
benziyorlarsa onlar da açık sözlü insanlar olmalıydı. En korktuğu insanlar
sessiz ve içten pazarlıklı olanlardı. Tayfun son derece dürüsttü.
Hale hanım kocasını arayıp
akşama misafiri olduğunu söyledi. Gelirken meyve almasını isteyip kapattı
telefonu. Kocasına sürpriz olacaktı.
Çağla, odasında üstünü
değiştirip hemen çıktı. Tayfun’u yalnız bırakmak istemiyordu. Salona girince
annesi mutfağa geçti. Akşam yemeği hazırlayacaktı. Çağla yerine oturmadan önce
Tayfun’un saatlerdir beklediği öpücüğün küçücüğünü kondurdu dudaklarına.
“Çok cesursun!”
“Çok özledim.”
“Ben de… Ama bu özlemimi
yatıştırmadı ki.”
“Yetsin şimdilik.”
“Yetsin bakalım. Baban
nasıl biridir?”
“Anneme bak babamı gör.
Tabii kızını isteyen bir erkeğe nasıl davranacağı konusunda hiç fikrim yok.”
“Kızım olduğunda anlarım
onun duygularını ama şimdiden zor olacağını tahmin ediyorum.”
Çağla dondu kaldı. Buna
nasıl yanıt verecekti? Her güzel konuşmanın ardından böyle bir duruma gelmek
çok üzüyordu. Şu konuyu nasıl ve ne zaman açacağını bilmiyordu. En iyisi bir an
önce konuşmak diyordu ama aradan yine vakti geçip gidiyordu.
“Ne oldu?”
“Bir şey yok canım. Babamı
düşününce biraz buruldum.”
“Bana güven hayatım. Baban
da beni sevecek ve seni gönül rahatlığı ile bana verecek.”
“Bu iş biraz ters gidiyor
sanki. Önce teklif alsaydım keşke.”
“Ay sen ne inatçısın! Yok
sana teklif falan. Torunlarına böyle söyleyeceksin. Ben çok istedim ama dedeniz
teklif etmemek için çok uğraştı. Anlaştık mı?”
“Eh ne yapalım senin de
kusurun bu olsun.”
“İşte bu. Annene yardım
edelim mi?”
“Sen mi?”
“Neden? Sizin mutfağa erkek
girmesi yasak mı?”
“Babam su almaya bile
girmez de.”
“Ben girerim. Senin
mutfakta uzun süre geçirmeni, o sürede sensiz bir ortamda tek başıma kalmayı
istemem. Birlikte gireriz.”
“Vavvv”
“Hadi gel anneni de
şaşırtayım.”
Tayfun gerçekten mutfak
işlerine yatkındı. Kendi mutfağı gibi hareket etmesini söyleyen Hale hanımı
ikiletmedi. O an yapacağı en kolay iş salata idi. Malzemeleri zaten tezgaha
koymuştu Hale hanım.
“Malzemeleri yıkayacağım
kaplar nerdedir?”
“Fırının yanındaki dolapta.”
“Sirke?”
“O da lavabonun altındaki
dolapta.” Tayfun hemen iki dolaptan ihtiyacı olanları aldı. Önce malzemeleri
yıkadı. Sonra derin plastik kaba su doldurdu. Yıkadıklarını içine koyup biraz
sirke sıktı. O sırada buzdolabından limon alıp suyunu sıktı. Salata için uygun
bıçağı aldı. Annesine yardım eden Çağla yan gözle onun hareketlerini izliyordu.
Bir yandan da konuşuyorlardı. Tayfun’un elinin yatkınlığı bu işlerde başarılı
olduğunu gösteriyordu.
“Soğan sevmeyen yok değil
mi? Domatesleri kabuklu mu soyulmuş mu seversiniz?”
“Soğana bayılırız. Kabuklu
yenebilen her şeyi kabuklu yeriz biz.”
“O zaman soymayacağım. Şu
İsviçreli bilim adamları mutlaka domates kabuklar için de bir şeyler demiştir.
Ziyan etmeyelim.”
Tayfun on dakika kadar
beklettiği malzemeleri doğrayarak güzel bir salata hazırladı. O sırada Çağdaş
gelmiş, Tayfun ile karşılaşınca bir şey sormadan neler olduğunu anlamıştı. Onun
mutfakta olmasına şaşırmış olsa da ses çıkartmamıştı. Annesinin sorularını
yanıtlarken bir yandan da ablasına göz kırparak onayını bildiriyordu.
Yemekler hazır olduğunda
kapı çaldı ve babası gelen Çağla heyecanla kapıya baktı. Annesine döndü. “Anne
sen açar mısın?” dedi. Tayfun onun korkusuna gülümseyerek baktı. Sonra yanına
gitti. “Sakin ol tatlım, yiyeceği biri varsa o benim sen değil.” dedi. Hale
hanım gülerek kapıya yürüdü. “Kocam bu güne kadar kimseyi yemedi. Ama seninle
başlayabilir.”
“İçimi rahatlattınız.”
Kapı açıldığında Hale hanım kocasının meraklı
yüzü ile karşılaştı. “Hoş geldin canım” diyerek yanağını öperken kulağına
“Çağla’nın evleneceği erkek burada.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder