19 Eylül 2015 Cumartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 31.Bölüm

Hafta çok güzel ve yoğun başlamıştı. Tayfun kekini yiyerek odasına giderken kimsenin görmediğinden emin Çağla’ya göz kırptı. Kısa süre sonra ekranına gelen “Günaydın bir tanem. Ellerine sağlık bu çok daha güzel olmuş.” Cümlesi ile yüzüne gülümseme yayıldı. Bu adamın iltifatlarını da seviyordu. Gerçi herkes bu kekin bir öncekinden güzel olduğunu söylemişti ama onun söylemesi kadar kimseninki etkili olmamıştı.
Salı günü de önceki gün gibi geçti. İkisinin büroda kalışları dikkat çekeceği için artık birlikte yemeğe gidiyorlardı. Bu da akşam görüşene kadar uzak durmaları demekti.
Çarşamba ikisi de heyecanlıydı. Öğleden sonra yola çıktılar. Caner olmasa çok daha farklı geçebilecek bir yolculuk yaptılar. Çağla arkada oturmayı tercih etti. Aslında bu daha iyi oluyordu. Çünkü onu aynadan izlemek yanda oturup hayran bakışlarını saklamaktan kolaydı. Tayfun da sık sık aynadan bakıyordu. 

Akşam üstü otele geldiler. Çağla çok merak ediyordu, odaları nasıl ayarlanmıştı? Kısa süre sonra merakını tatmin etti. Üç ayrı oda tutulmuştu yine. Ve Çağla yine en son odayı tercih etmişti. Bir önceki dağılım gibi ilk oda bu kez de Caner’in olmuştu. O odasına girdi. Tayfun yanında elinde Çağlanın çantası ile ilerliyordu. Ne yapacağını merak eden Çağla yoluna devam etti.
Tayfun’un odasını geçtiler. Çağla yüzündeki gülümsemeyi saklayarak yürüdü. Odasına geldiğinde anahtar kartı yerine taktı. Kapı açıldı. İçeri bir adım attı. Arkasını döndüğünde Tayfun’un elindeki çantayı kendisine uzattığını gördü. İçeri girmeye niyeti yoktu!
“Teşekkür ederim.”
“Acaba?...Bir öpücük çalacak kadar içeri girersem sonra çıkabilir miyim?”
“Çıkarsın. Ama birden çok olabilir o kısmına söz veremem.”
“Hiç sakıncası yok aşkım.”
Tayfun adımını içeri attığında, aynı kararlılıkla çıkabilmeyi umdu.
Neredeyse on dakika sonra odadan çıktığında dağılmış saçları neler yaşandığını anlatıyordu. İkisi de bitmesin istemiş ama kendilerini durdurmuştu.
“Tadın çok güzel. Doyamıyorum.”
Çağla kulaklarındaki bu cümle ile odanın ortasında öylece duruyordu. Kapalı kapıya bakıp az önce yaşananları yeniden anımsadı. Onun kollarında olmak çok zevk vermişti. Toparlanması lazımdı. Ama ruh hali uygun değildi. Biraz daha öylece durup öpüşmelerini yeniden yaşadı. En sonunda aşağı inmesi gerektiğini anımsadı.
Yerleştikten sonra aşağı inecekler, biraz kahve salonunda dinlendikten sonra yarın sabahki sunum için hazırlanacaklardı. Caner’in odasını arayıp haber veren Çağla oldu. Sesinin normal çıkması için birkaç dakika beklemişti. Daha sonra saçını yeniden taramış, az önce biraz yukarı sıyrılan gömleğini düzeltmişti. Bunu yaparken aklına gelenler ile yeniden heyecanlandı. Tüm bu yaşananlar gerçekten hayatının aşkını bulduğunu anlatıyordu. İlk kez heyecanlanıyordu bu kadar! İlk kez her şeyi bir kenara atmak ve onun kollarında olmak istiyordu. Annesinin sabah evden çıkarken söyledikleri aklına geldi “Kızım, sana olan saygısını yitirmesin. Sana ne yapıp yapmayacağını söylemeyeceğim. Sadece buna dikkat et yeter.” demişti. Onunla seviştiğinde saygısını yitirmeyeceğini düşünse de emin olamıyordu. Çünkü aşk itirafından sonra çok hızlı yaşamaya başlamışlardı. Bunun ardında kendisi hakkında yanlış fikirleri olabilir miydi?
Az önce kollarındayken hissettiklerinin karşılıklı olduğunun ve ikisinin de ayrılmakta güçlük çektiğinin farkındaydı. Yine de kendisini geri çekmişti Tayfun. Israr etmemiş uzaklaşmayı kabullenmişti. Kapıdan çıkarken ağzının içinde söylediği “Acele etmeliyim” kelimelerinin ne olduğunu tam anlamasa da evlilikle ilgili olduğunu düşünüyordu. Yoksa kendisini yatağa atmak için demiş olamazdı.
Aşağı indiğinde Tayfun ile Caner’i havuz başında buldu. Gerçi içerisi daha serindi ama erkekler göz keyfi yapmak istemişti belli. İkisi de şort ve kolsuz tişörtleri ile bir masada oturmuş konuşuyorlardı. Yanlarına yaklaşırken gözleri ile etrafı iyice taradı. Erkeklerin de aynı şeyi yaptığını görünce sinirleri tepesine sıçradı. Havuzun etrafında oldukça güzel bir sürü genç kız vardı.
Çağla, Caner’in yanında Tayfun’a tepki veremeyeceği için dolaylı yoldan lafını söyledi.  “Caner, göz banyosu yaptığını nişanlın biliyor mu?”
Caner sözde kısık sesle ama Tayfun’un duymasını isteyerek yanıtladı “Yapmıyorum. Çaktırma, patrona havuzu gösterip tatili anımsatıyorum.”
Çağla, Tayfun’u kızdırmak için “Tayfun bey benim izin tarihimde oynama olmaz değil mi? Caner’in sizi ikna etmesine izin vermeyin lütfen. Öbür hafta ben çıkıyorum izne.” Böylece o gözlerin sadece kendisine bakmasını istediğini anlattığını umuyordu. Tayfun onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Ona bu kez koz vermeyecekti.
“Sen ve Doğan izin işini ilk konuşanlar olduğunuz için tarihleriniz kesinleşti. Ben de tatil planlayacağım yakında. Caner sen ne zaman istiyorsun? Düğün zamanı mı? Öncesinde mi?”
“Ben düğünde alırım iznimi. Hafta sonları adaya, havuza giderek idare ederim. Ekimde güney hala sıcak oluyor nasılsa. Balayına gittiğimde tatil yapacağım.”
Tayfun, Caner’in yanlarından uzaklaşması için her fırsatı kullanırdı. Eline geçeni de doğal olarak kaçırmadı. “Mayon üstünde ne oyalanıyorsun?”
“Birazdan niyetim var. Siz?”
Bu kez Çağla atıldı,“Ben mayo almadım yanıma. Ama Tayfun Bey de sana eşlik eder. Havuz çok güzel gözüküyor.”
Havuzda o sırada yavaş kulaçlarla yüzen iki genç kız vardı. Tayfun’un güneş gözlüklerinin ardından onlara baktığını tahmin ediyordu. Tayfun başını yavaşça çevirdi. Çağla’ya bakarak, “Havuz gerçekten güzel gözüküyor ama ben girmeye niyetli değilim. Sen yüz Caner.”
“Bu sıcakta daha fazla durulmaz zaten.”
“Sen yüz, biz de daha serin bir yere geçelim. Senin kadar şanslı değiliz serinlemek için ıslanmamız mümkün değil.”
“Evet içerisi daha güzel. Havuzu bırakamazsam akşam yemeğinde görüşürüz. Sekizde değil mi?”
“Sekizde. Çok açılma sakın!” İki erkeğin imalı konuşması Çağla’yı sinir etti.
Hışımla masadan kalkıp içeri doğru yürümeye başladı.
Caner, masadan kalkan Çağla’ya baktı. Tepki vermedi ama bir şeylerin değiştiğini anladı. Çağla, Tayfun’u kıskanmıştı. Bunu anlamak için alim olmaya gerek yoktu. Onları bir süre baş başa bırakmak için havuzda daha da uzun süre kalmaya karar verdi.
Tayfun Caner’in havuza doğru dönmesini fırsat bilip koşar adımlarla yakaladı Çağla’yı. “Bekle kıskanç sevgilim, bekle. Ne bu acele?”
“Göz zevkinden mahrum kalmasaydın!”
“Sana, kimseyi görmediğimi sadece Caner’in yanında sana bakarsam her şeyi belli etmekten çekindiğimi söylersem inanır mısın?”
“Ya tabii tabii. Nesine inanacağım?”
“Yemin ederim doğru söylüyorum. Sadece başımı çevirdim ve öylece baktım ama bir şey görmedim. Zaten nasıl görmemi bekliyorsun? Ben hala az önce odanda yaşananların etkisindeyim. Beni bu kadar delirteceğini bilsem Fatih’in gelmesini isterdim. Ama seni uzun süre görmemek hiç de kabul edilir gelmemişti bana.”
“Doğru söylediğinden nasıl emin olacağım?”
“Sırtımı havuza dönüp otursam inanır mısın?”
“Bir bakalım bu oturuş ile kimler görüş alanına giriyor.”
“Çağlaaaa”
“Aman şaka yaptım ya tamam arkanı dönüp oturabilirsin.”
“Ha bu ciddi olduğun halin yani. Yahu bari dışarıya bakayım!”
“Karar senin Tayfun, ya dışarı bakarsın ya arkamdan bakarsın!”
“Senin bu kıskançlığın başıma bela olacak galiba?”
“Ben havuz kenarındaki yakışıklıya baktım mı?”
“Bakmışsın ki havuz kenarındaki yakışıklıyı biliyorsun. Kim o?” Tayfun sinirle arkasını dönüp havuz kenarına bakmaya başladı. Çağla kahkaha ile güldü.
“Yok öyle biri. Sadece neler hissettim anla istedim.”
Havuza arkasını dönerek masaya otururken yanıtladı, “Ben senin haklı olmandan pek hoşlanmadım biliyor musun?”
“Olsun tatlım ben arada haksız da olurum. Şimdi asıl önemli konuya gelelim mi?”
“Neymiş o?”
“Sen ne zaman tatil yapacaksın?” Deminden beri aklının bir köşesinde bu soru vardı.
“Senin döndüğün hafta da ben çıkıyorum.” Tayfun biraz başını eğerek yanıtladı.
“Ne yani ben seni iki hafta görmeyecek miyim?”
“Üzgünüm tatlım. Ama bizimkilerle öyle ayarlanmıştı. Sen de bir önceki haftayı isteyince ne yazık ki iki hafta ayrılık gözüktü bize. İlk duyduğumda bu hoşuma bile gitmişti. Senden uzak duracak, belki de biraz aklımı başıma toplayacaktım ama seninle bu hallere gelince işler tamamen değişti.”
“Ne yani beni görmemek hoşuna gidecekti öyle mi?” Kendi iş arama kararlarını unutmuştu.
“Bir tanem, seni sevdiğim ama karşılık göremediğim zamanlardan bahsediyorum. Sonra bu plan beni kızdırdı ama ne yapalım bu yaz böyle olsun. Sonra bütün tatillerimizi Allah ömür verdikçe birlikte geçiririz.”
Çağla dinledikçe pişmanlıkları artıyordu. Çok vakit kaybetmişti. Şimdi Tayfun’u kaybetme ihtimali de vardı. Ya şu bebek işleri karıştırırsa? Ya erken menopoz yüzünden kendisinden nefret ederse? Yüzünün nasıl değiştiğinden habersiz oturuyordu. Tayfun onun üzüntüsünü yanlış anlamıştı. Tatil için yaptıkları konuşmaya bu kadar üzüleceğini tahmin etmemişti.
Çağla o sırada masaya gelen garson sayesinde düşüncelerine dalabildi. Aşık olmadan önce bu konu yine sorundu ama bu kadar büyük bir dert olduğunu anlamamıştı. Şimdi aşıktı ve kaybetme korkusu yaşıyordu. Bu korkuları aşmak için konuşması, gerçekleri anlatması gerekiyordu. Bunu düşündüğü an içindeki korkular katlanıyor, nefes alamaz hale geliyordu.
Konuşmayı geciktirmek büyük hataydı. Bunun için kendince çok önemli nedenleri vardı! Sanki konuşursa hemen kaybedecekti. Belki biraz daha yanında kalsa, kendisine karşı duygularının menopoz ya da bebek ile değişmeyeceğinden emin olsa konuşmak kolaylaşırdı. Böylece Tayfun’un terk etmesi zorlaşırdı.
Evet, bunu yapacaktı. Onu kendisinden vazgeçemeyeceği kadar aşık edecekti. Zaten aşıktı. Bu duyguların her ne olursa olsun değişmemesi için elinden geleni yapacaktı. Onun istediği şeyler zaten çok uçuk kaçık değildi.
-Doğal olmasını istiyordu. Bunu yapmak zaten zahmetsizdi.
-Tayfun, Çağla’nın kendisini sevmesini istiyordu. Bunu istemese de olur. Zaten seviyorum,dedi. Daha ne yapacaktı?
-Yanında olacak, her hareketi ile kendisine hayran bırakacaktı.
-Vazgeçilmezi olacaktı.
İşte o zaman hayatındaki büyük sorunu öğrendiğinde yanında olacaktı. Buna inanmak o an yapabildiği en iyi şeydi.
“O çılgın beyninden neler geçiyor?” Çağla, soruyu duyduğu an kendine geldi. Toparlanması hızlı oldu. “Çılgın mı? Nesi var benim beynimin?”
“Bir sürü şeyi var. Fakat onları konuşmayacağız dediğimiz için susuyorum. Yoksa senin canına okurdum.” Tayfun geçmişi çok fazla merak ediyor ama konuşmama sözü verdiği için soramıyordu. Oysa bir kez konuşsalar belki her şeyi unutacaklar ve geçmiş onları rahatsız etmeyecekti. Acaba o dönemde Çağla için gerçekten önemli biri var mıydı? Bunu düşünmek bile kıskançlıktan çıldırmasına yetiyordu. Acaba bir zamanlar birini çok sevmiş, ondan karşılık göremediği için mi bir sürü erkekle çıkmıştı? Başka erkekleri düşünmek sinirini oynatıyor sanıyordu, oysa bu son düşündüğü ile beyni uyuşunca asıl sinirin ne olduğunu anladı. Sonra da Çağla’nın yapısını düşündü. En iyisi o konuyu gerçekten kapatmaktı. Geçmiş geçmişte kalmıştı. Çağla’nın nasıl biri olduğunu biliyordu. Bir başkası olsaydı kendisi ile böyle bir aşk yaşayamayacağını tahmin ediyordu. Onu seviyor ve seviliyordu, artık tek önemli nokta buydu.
“Sen şimdi hiç lafı dolandırma. İki hafta görüşemeyeceğiz ve bu seni üzmüyor. Asıl buna yanıt ver.”
“Üzmüyor demedim. Ama yapacak bir şey yok.”
“Off ben de planları değiştiremem. Kızlar beni parçalar.”
“Düğünde öğrenecekler, belki bir iltimas geçerler.”
“Tayfunum, canım, onlar iltimas geçse bile ben seninle tatil yapamam ki. Sen annemin tersini bilmiyorsun. Ölse beni seninle tatile yollamaz.”
“O niye?”
“Bu soru ciddi bir soru mu? Yoksa benimle dalga geçmek için mi soruyorsun? Annem senin sevgilim olduğunu bilecek ve beni seninle tatile yollayacak? Çılgın çalışan beyin sana ait.”
“Canım ne olacak ki? Alt tarafı seninle odadan çıkmayız. Pek bronzlaşmazsın ama çok güzel bir tatil yapmış olursun.”
“Al işte. Annem haklı.”
“Off Çağla, şaka yapıyorum. Tatlım sen de istersen evet o odadan çıkmayız ama sen istemezsen bu dediklerim sadece seni kızdırmak için söylenmiş sözler olarak kalır.”
“Evet bunu bu oteldeki odaların ayrı tutulması ile ispatladın.”
“Caner’e şükret!”
“Tayfunnnn”
“Tamam ya en azından yarısı şaka dediklerimin.”
“Ben senin hala şaka yapabildiğine inanamıyorum.”
“Neden? O kadar hödük mü gözüküyordum?”
“Hayır hep ciddi gözüküyordun.”
Garson soğuk içeceklerini masaya bıraktıktan sonra devam ettiler konuşmaya.
“Ciddi duruşum biraz patron olmaktan kaynaklansa da şakalarımın büroda kesilmesinin nedeni sendin. Bunu anlamam iki yıla yakın bir süre aldı. Sen ilk geldiğinde ben bu kadar suratsız değildim. Ama senin gelir gelmez tüm çocuklarla samimi olman ve onların sana gösterdiği ilgi sinirlerimi bozdu. Sonra da onlarla sık gezmeler, akşam sinemaya gitmeler beni farkında olmadan soğutmuş. Evde çok daha neşeli olsam da eskisi kadar gülmüyordum. Babaannem bunu önce Nurgül’e bağladı. Anımsıyorsun değil mi, Nurgül’ü?” Çağla kızgın gözlerle başını sallayınca gülümseme yayıldı yüzüne. Elini uzatıp çenesini tutup gözlerine baktı. “Anımsamasan da olur. O bitti. Zaten sevgi yoktu aramızda. O öyle istiyordu ama hiç olmadı. Sonra da sığlıklarına dayanamadım ve bitirdim. Tüm bu süre zarfında fark etmediğim şey sana olan sevgimdi. Yine babaannem anlamamı sağladı. Bir gün ‘Aklını bu kadar meşgul eden Nurgül değilse kim?’ diye sordu. İşte o an tüm şimşekler çaktı beynimde. Ben her an seni düşünüyordum. Bunu nasıl bilinçaltına attım bilmiyorum ama hep aklımdaydın. Pazar günlerinin keke ayrılması ile mutlu olmaya başladım. En azından artık her gün gezmiyor evde oturuyor, diye seviniyordum. Senden ıslak kek istediğimde artık şansımı denemeye karar vermiştim.” Biraz sustu, genç kızın kendisine gülümseyerek bakan yüzünü inceledi. Gözleri dudaklarına takıldı. Caner’in her an gelme ihtimali olmasa orada öpecekti. Sonra biraz sesli nefes aldı ve “Sonrasını biliyorsun zaten…” dedi.
“Biliyorum.”
“Benim de bilmem gerekenler var, değil mi?”
“Evet, ben de farkında değildim. Hep başka yerlere bakıyordum. Sonra sana çok kızdığımı fark ettim. Neden kızdığımı anlamadan geçen bir sürü zaman var.”
“Şu konuşamadığımız zaman.”
“Evet, sözde konuşmayacağımız ama hep dönüp dolaşıp geldiğimiz konu. Sana şu kadarını söylesem bu konuyu kapatır mısın?”
“Neymiş o söyleyeceğin?”
“Onların hiç biri benim için önemli olmadı. Benim için özel olmadı. Hiç birini kaybetmekten korkmadım. Ama seni kaybedersem diye düşündüğümde içim acıyor.”
“Beni neden kaybedesin? Bu kadar güzel şeyler söyleyen, üstelik bunları söylerken sevgisini de korkusunu da gözlerinden okuduğum sevgilimi bırakacak kadar aptal değilim.”
“Değilsin değil mi? Sakın beni bırakma.”
Tayfun onun sesindeki ve gözlerindeki korkunun derinliğini gördüğünde istemsizce korktu. Başını arkaya çevirdi. Caner hala havuzdaydı. Masanın üstünden eğildi ve bu kez sadece çenesini tutmakla kalmadı. Uzun uzun öptü Çağla’yı. Geri çekildiğinde “Seni seviyorum”, dedi.
“Ben de seni.”
“Sen de beni ne?”
“Seviyorum.”
“Tamam bir daha yarım bırakma demiştim. Tam söyle.”
“Seni seviyorum.”
“Bak işte bu çok daha iyi. Hadi çıkalım buradan. Üstümüzü falan değiştirelim. Sıkıldım oturmaktan.”
Çağla bozuldu biraz. Kendisinin yanında sıkılmasını beklemiyordu. Ama konu biraz derinleşince ortamdan kaçma isteği uyanmıştı. Tamam, diyerek çantasını da alıp kalktı masadan. Odalarının olduğu tarafa çıkan asansöre doğru yürüdü. Tayfun da arkasından geliyordu. Düğmeye biraz sert bastı. Asansör gelene kadar da başını çevirip Tayfun’dan tarafa bakmadı. İçeri girdiklerinde bodrum kattan gelen bir görevli de asansördeydi. Beşinci katın düğmesine basıp arkasını duvara yasladı Tayfun. İkisi de hiç konuşmuyordu. Görevli dördüncü katta indi. Beşinci katta asansör durduğunda Çağla’nın inmesini bekledi. Ardından o da indi. Çağla hızlı hızlı yürümeye başladı. Tayfun odasının önünden geçip gitmeden kolundan yakaladı. “Sen nereye gidiyorsun o beş karış suratınla?”
“Odama gidiyorum. Sıkmamak için.”
“Gel sen buraya gellll” diyerek kendi odasına soktu Çağla’yı. Kapıyı kapattıktan sonra yavaşça kollarını beline sardı. Kendine iyice çekip sıkıca sarıldı. “Senden sıkılmadım, bir tanem. Seni kollarıma alamamaktan sıkıldım. Orada oturup öpememekten sıkıldım. Birileri görecek diye elini bile tutamamaktan sıkıldım. Anladın mı?”
Çağla zaten o kolların arasına girer girmez anlamıştı ama onun söylemesi çok daha güzeldi. Başını kaldırıp baktı o nerdeyse siyah gözlere. Sonra biraz parmak uçlarında kalktı ve dudaklarına uzandı. Anladığını daha açık anlatamazdı.
“Çok fazla yanlış anlamaya açık bir dil kullanıyoruz. Bundan sonra kendi başına kararlar verip surat asacağına sor bana.”
“Sorsaydım bana anlatman bu kadar keyifli olur muydu?”
“Nasıl?”
“Ben surat asınca sen de çok güzel bir yöntemle anlattın bana.”
“Bunun için mi surat astın? Hiç sanmıyorum. Sen surat asmadan iste ben sana böyle anlatmaya razıyım. Hadi gel oturalım biraz.”
Odadaki ikili koltuğa oturdular. Çağla orada olmaktan çekinmiyordu. Çünkü istediği an oradan çıkabileceğini biliyordu. Yan yana oturdukları koltuk aralarına mesafe koyunca Tayfun omzuna sardığı kolu ile kendine çekti genç kızı. “Gel buraya. Uzak duruyoruz diye odaya çıktık. Yine uzak duruyoruz.”
“Bu kadar yakınlaşmak zararlı.”
“Değil bir tanem. Tam tersi uzak kalmak zararlı. Aslında içimden gelenleri tam söyleyemesem de ne istediğimi çok iyi biliyorsun ama bekleyeceğiz. Ne anneni ne annemi karşıma alamam. Erken bir hamilelik falan olursa başımızın etini yerler. Hem de sana birileri laf söylemeye kalkışır. Ben de çılgına dönerim.”
“Gözümü korkutmak istediysen başardın.”  Acaba azdırsam ve hamile kalmak için tüm hünerlerimi kullansam mı? Çağla, senin aklın nerelere gitti. Annen ve annesi… bunlardan ala doğum kontrol yöntemi mi olur? Sabırlı ol kızım.
“Aksine rahatlamanı istedim. İstediğin an o kapıdan çıkıp kendi odana gidebilirsin.”
“Biliyorum canım. Şakaydı. Şimdilik yerimden memnunum. Biraz daha burada kalayım. Sonra odama gider üstümü değişirim.”
Öyle de yaptılar. Ara ara öpüşerek, uzun uzun birbirlerini okşayarak oturdular. Bazen duygular çığırından çıkacak gibi olduğunda da kendilerini frenlediler. Tüm bunların arasında da Çağla’nın aklını en çok karıştıran konuyu konuştular.
“Bizi yolladığın toplantıdan sonra neden bana surat astın? Oysa ne kadar iyi hazırlamıştın bizi. Başarılı bir toplantı da oldu. Döndüğümde senden güzel bir söz duymayı çok istemiştim.”
“Benim güzel bir şeyler söylemem o gün için neden önemliydi?”
“Bilmem neden acaba? Hadi bana açıkla şunu. Neye kızdın?”
“Şirket sahibi Engin beyin telefonuna sinirlenmiştim.”
“Ne dedi ki?”
“Senin ne kadar güzel, ne kadar başarılı, ne kadar … aman neyse işte. Adam beni sinir etti. Eğer sen o adamla ilgili bir şeyler söyleseydin o işi iptal edecektim.”
“Deli misin? O iş çok büyük. Kaç sene rahat edecek şirket. Belki yeni eleman bile alacağız. Benim yüzümden kaçırılacak iş mi?”
“O aralar pek doğru düşündüğüm söylenemez. Ama artık çok daha sağlıklı düşünüyorum.”
“Emin misin? Sağlıklı düşünsen kaç dakikadır öpmediğin için sana sinirlendiğimi anlardın!”
“Anladım bir tanem.”
 Saat ilerlediğinde Çağla artık hazırlanmak için odasına gitmek istedi. Yerinden zorla kalktı. “Birazdan görüşürüz. Ben artık senin için güzelleşeyim.”
“Önceden kim için güzelleşiyordun?”
“Kıskanç adam. Önceden başka kadınlara hava atmak için güzelleşiyordum. Şimdi sen başka kadınları görme diye güzelleşiyorum. Bak bir kadın sırrı öğrendin.”
“Bu sırrı saklayacağım ama bilmelisin ki gözüm görmüyor zaten kimseyi.”
“Havuz başında öyle demiyordun ama.”
“Caner’in yanında rol yapıyordum. İnan onları görmedim bile.”
“Ne yani o kırmızı bikiniliyi görmedin mi?”
“AA kırmızı bikinili de mi vardı. Benim fark ettiğim beyaz olandı.”
“Tayfunnnn”
“Kızmak sana yakışıyor ama inan kimseyi fark etmedim.”
“Gözlerin çok güzel biliyor musun?”
“Ne alaka?”
“Bırak o güzel gözler yerinde kalsın. Biraz daha konuşursan sinirimi gözlerinden çıkartırım.”
“Bak şimdi korktum işte. Asla kimseye bakmayacağım söz.”
“Yalancı. Aman neyse ben o kadar kıskanç değilim. Sadece neler yapabileceğimi bil istedim.”
“Allah razı olsun.” Tayfun Çağla’nın havuz başındaki halini anımsayınca ne kadar kıskanç olduğunu gayet net anlamıştı. Onun bu duygusunu körüklemenin gereği yoktu. Misilleme yapmaya kalkarsa, kendisinin Çağla kadar sakin kalamayacağından korktu.
“Benimle dalga geçme. Hadi ben üstümü değiştireyim. Şu kapıdan bir baksana, istemediğimiz ot burnumuzda bitmesin. Caner beni buradan çıkarken görmesin.”
Tayfun onun bu tedbirli hallerine gülümsedi ama yine de dediğini yaptı. Kimsenin olmadığını görüp rahatladıktan sonra “Tamam çıkabilirsin. Hazır olunca benim telefonumu çaldır. Birlikte inelim.”
“Tamam. Görüşürüz tatlım.”

Son kez kapıda küçük bir öpücük bırakmıştı çenesinin altına…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder