Hafta çok güzel ve yoğun başlamıştı.
Tayfun kekini yiyerek odasına giderken kimsenin görmediğinden emin Çağla’ya göz
kırptı. Kısa süre sonra ekranına gelen “Günaydın bir tanem. Ellerine sağlık bu
çok daha güzel olmuş.” Cümlesi ile yüzüne gülümseme yayıldı. Bu adamın
iltifatlarını da seviyordu. Gerçi herkes bu kekin bir öncekinden güzel olduğunu
söylemişti ama onun söylemesi kadar kimseninki etkili olmamıştı.
Salı günü de önceki gün gibi geçti.
İkisinin büroda kalışları dikkat çekeceği için artık birlikte yemeğe gidiyorlardı.
Bu da akşam görüşene kadar uzak durmaları demekti.
Çarşamba ikisi de heyecanlıydı. Öğleden
sonra yola çıktılar. Caner olmasa çok daha farklı geçebilecek bir yolculuk
yaptılar. Çağla arkada oturmayı tercih etti. Aslında bu daha iyi oluyordu. Çünkü
onu aynadan izlemek yanda oturup hayran bakışlarını saklamaktan kolaydı. Tayfun da sık sık aynadan bakıyordu.
Akşam üstü otele geldiler.
Çağla çok merak ediyordu, odaları nasıl ayarlanmıştı? Kısa süre sonra merakını
tatmin etti. Üç ayrı oda tutulmuştu yine. Ve Çağla yine en son odayı tercih
etmişti. Bir önceki dağılım gibi ilk oda bu kez de Caner’in olmuştu. O odasına
girdi. Tayfun yanında elinde Çağlanın çantası ile ilerliyordu. Ne yapacağını
merak eden Çağla yoluna devam etti.
Tayfun’un odasını geçtiler.
Çağla yüzündeki gülümsemeyi saklayarak yürüdü. Odasına geldiğinde anahtar kartı
yerine taktı. Kapı açıldı. İçeri bir adım attı. Arkasını döndüğünde Tayfun’un
elindeki çantayı kendisine uzattığını gördü. İçeri girmeye niyeti yoktu!
“Teşekkür ederim.”
“Acaba?...Bir öpücük
çalacak kadar içeri girersem sonra çıkabilir miyim?”
“Çıkarsın. Ama birden çok
olabilir o kısmına söz veremem.”
“Hiç sakıncası yok aşkım.”
Tayfun adımını içeri
attığında, aynı kararlılıkla çıkabilmeyi umdu.
Neredeyse on dakika sonra
odadan çıktığında dağılmış saçları neler yaşandığını anlatıyordu. İkisi de
bitmesin istemiş ama kendilerini durdurmuştu.
“Tadın çok güzel.
Doyamıyorum.”
Çağla kulaklarındaki bu
cümle ile odanın ortasında öylece duruyordu. Kapalı kapıya bakıp az önce
yaşananları yeniden anımsadı. Onun kollarında olmak çok zevk vermişti.
Toparlanması lazımdı. Ama ruh hali uygun değildi. Biraz daha öylece durup
öpüşmelerini yeniden yaşadı. En sonunda aşağı inmesi gerektiğini anımsadı.
Yerleştikten sonra aşağı
inecekler, biraz kahve salonunda dinlendikten sonra yarın sabahki sunum için
hazırlanacaklardı. Caner’in odasını arayıp haber veren Çağla oldu. Sesinin
normal çıkması için birkaç dakika beklemişti. Daha sonra saçını yeniden
taramış, az önce biraz yukarı sıyrılan gömleğini düzeltmişti. Bunu yaparken
aklına gelenler ile yeniden heyecanlandı. Tüm bu yaşananlar gerçekten hayatının
aşkını bulduğunu anlatıyordu. İlk kez heyecanlanıyordu bu kadar! İlk kez her
şeyi bir kenara atmak ve onun kollarında olmak istiyordu. Annesinin sabah evden
çıkarken söyledikleri aklına geldi “Kızım, sana olan saygısını yitirmesin. Sana
ne yapıp yapmayacağını söylemeyeceğim. Sadece buna dikkat et yeter.” demişti.
Onunla seviştiğinde saygısını yitirmeyeceğini düşünse de emin olamıyordu. Çünkü
aşk itirafından sonra çok hızlı yaşamaya başlamışlardı. Bunun ardında kendisi
hakkında yanlış fikirleri olabilir miydi?
Az önce kollarındayken
hissettiklerinin karşılıklı olduğunun ve ikisinin de ayrılmakta güçlük
çektiğinin farkındaydı. Yine de kendisini geri çekmişti Tayfun. Israr etmemiş
uzaklaşmayı kabullenmişti. Kapıdan çıkarken ağzının içinde söylediği “Acele
etmeliyim” kelimelerinin ne olduğunu tam anlamasa da evlilikle ilgili olduğunu
düşünüyordu. Yoksa kendisini yatağa atmak için demiş olamazdı.
Aşağı indiğinde Tayfun ile
Caner’i havuz başında buldu. Gerçi içerisi daha serindi ama erkekler göz keyfi
yapmak istemişti belli. İkisi de şort ve kolsuz tişörtleri ile bir masada
oturmuş konuşuyorlardı. Yanlarına yaklaşırken gözleri ile etrafı iyice taradı.
Erkeklerin de aynı şeyi yaptığını görünce sinirleri tepesine sıçradı. Havuzun
etrafında oldukça güzel bir sürü genç kız vardı.
Çağla, Caner’in yanında
Tayfun’a tepki veremeyeceği için dolaylı yoldan lafını söyledi. “Caner, göz banyosu yaptığını nişanlın
biliyor mu?”
Caner sözde kısık sesle ama
Tayfun’un duymasını isteyerek yanıtladı “Yapmıyorum. Çaktırma, patrona havuzu
gösterip tatili anımsatıyorum.”
Çağla, Tayfun’u kızdırmak
için “Tayfun bey benim izin tarihimde oynama olmaz değil mi? Caner’in sizi ikna
etmesine izin vermeyin lütfen. Öbür hafta ben çıkıyorum izne.” Böylece o
gözlerin sadece kendisine bakmasını istediğini anlattığını umuyordu. Tayfun
onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Ona bu kez koz vermeyecekti.
“Sen ve Doğan izin işini
ilk konuşanlar olduğunuz için tarihleriniz kesinleşti. Ben de tatil
planlayacağım yakında. Caner sen ne zaman istiyorsun? Düğün zamanı mı?
Öncesinde mi?”
“Ben düğünde alırım iznimi.
Hafta sonları adaya, havuza giderek idare ederim. Ekimde güney hala sıcak
oluyor nasılsa. Balayına gittiğimde tatil yapacağım.”
Tayfun, Caner’in
yanlarından uzaklaşması için her fırsatı kullanırdı. Eline geçeni de doğal
olarak kaçırmadı. “Mayon üstünde ne oyalanıyorsun?”
“Birazdan niyetim var.
Siz?”
Bu kez Çağla atıldı,“Ben
mayo almadım yanıma. Ama Tayfun Bey de sana eşlik eder. Havuz çok güzel
gözüküyor.”
Havuzda o sırada yavaş
kulaçlarla yüzen iki genç kız vardı. Tayfun’un güneş gözlüklerinin ardından
onlara baktığını tahmin ediyordu. Tayfun başını yavaşça çevirdi. Çağla’ya
bakarak, “Havuz gerçekten güzel gözüküyor ama ben girmeye niyetli değilim. Sen
yüz Caner.”
“Bu sıcakta daha fazla
durulmaz zaten.”
“Sen yüz, biz de daha serin
bir yere geçelim. Senin kadar şanslı değiliz serinlemek için ıslanmamız mümkün
değil.”
“Evet içerisi daha güzel. Havuzu
bırakamazsam akşam yemeğinde görüşürüz. Sekizde değil mi?”
“Sekizde. Çok açılma
sakın!” İki erkeğin imalı konuşması Çağla’yı sinir etti.
Hışımla masadan kalkıp
içeri doğru yürümeye başladı.
Caner, masadan kalkan
Çağla’ya baktı. Tepki vermedi ama bir şeylerin değiştiğini anladı. Çağla,
Tayfun’u kıskanmıştı. Bunu anlamak için alim olmaya gerek yoktu. Onları bir
süre baş başa bırakmak için havuzda daha da uzun süre kalmaya karar verdi.
Tayfun Caner’in havuza
doğru dönmesini fırsat bilip koşar adımlarla yakaladı Çağla’yı. “Bekle kıskanç
sevgilim, bekle. Ne bu acele?”
“Göz zevkinden mahrum
kalmasaydın!”
“Sana, kimseyi görmediğimi
sadece Caner’in yanında sana bakarsam her şeyi belli etmekten çekindiğimi
söylersem inanır mısın?”
“Ya tabii tabii. Nesine
inanacağım?”
“Yemin ederim doğru
söylüyorum. Sadece başımı çevirdim ve öylece baktım ama bir şey görmedim. Zaten
nasıl görmemi bekliyorsun? Ben hala az önce odanda yaşananların etkisindeyim.
Beni bu kadar delirteceğini bilsem Fatih’in gelmesini isterdim. Ama seni uzun
süre görmemek hiç de kabul edilir gelmemişti bana.”
“Doğru söylediğinden nasıl
emin olacağım?”
“Sırtımı havuza dönüp
otursam inanır mısın?”
“Bir bakalım bu oturuş ile
kimler görüş alanına giriyor.”
“Çağlaaaa”
“Aman şaka yaptım ya tamam
arkanı dönüp oturabilirsin.”
“Ha bu ciddi olduğun halin
yani. Yahu bari dışarıya bakayım!”
“Karar senin Tayfun, ya
dışarı bakarsın ya arkamdan bakarsın!”
“Senin bu kıskançlığın
başıma bela olacak galiba?”
“Ben havuz kenarındaki
yakışıklıya baktım mı?”
“Bakmışsın ki havuz kenarındaki
yakışıklıyı biliyorsun. Kim o?” Tayfun sinirle arkasını dönüp havuz kenarına
bakmaya başladı. Çağla kahkaha ile güldü.
“Yok öyle biri. Sadece
neler hissettim anla istedim.”
Havuza arkasını dönerek
masaya otururken yanıtladı, “Ben senin haklı olmandan pek hoşlanmadım biliyor
musun?”
“Olsun tatlım ben arada
haksız da olurum. Şimdi asıl önemli konuya gelelim mi?”
“Neymiş o?”
“Sen ne zaman tatil
yapacaksın?” Deminden beri aklının bir köşesinde bu soru vardı.
“Senin döndüğün hafta da
ben çıkıyorum.” Tayfun biraz başını eğerek yanıtladı.
“Ne yani ben seni iki hafta
görmeyecek miyim?”
“Üzgünüm tatlım. Ama
bizimkilerle öyle ayarlanmıştı. Sen de bir önceki haftayı isteyince ne yazık ki
iki hafta ayrılık gözüktü bize. İlk duyduğumda bu hoşuma bile gitmişti. Senden
uzak duracak, belki de biraz aklımı başıma toplayacaktım ama seninle bu hallere
gelince işler tamamen değişti.”
“Ne yani beni görmemek
hoşuna gidecekti öyle mi?” Kendi iş arama kararlarını unutmuştu.
“Bir tanem, seni sevdiğim
ama karşılık göremediğim zamanlardan bahsediyorum. Sonra bu plan beni kızdırdı
ama ne yapalım bu yaz böyle olsun. Sonra bütün tatillerimizi Allah ömür
verdikçe birlikte geçiririz.”
Çağla dinledikçe
pişmanlıkları artıyordu. Çok vakit kaybetmişti. Şimdi Tayfun’u kaybetme ihtimali
de vardı. Ya şu bebek işleri karıştırırsa? Ya erken menopoz yüzünden
kendisinden nefret ederse? Yüzünün nasıl değiştiğinden habersiz oturuyordu.
Tayfun onun üzüntüsünü yanlış anlamıştı. Tatil için yaptıkları konuşmaya bu
kadar üzüleceğini tahmin etmemişti.
Çağla o sırada masaya gelen
garson sayesinde düşüncelerine dalabildi. Aşık olmadan önce bu konu yine
sorundu ama bu kadar büyük bir dert olduğunu anlamamıştı. Şimdi aşıktı ve
kaybetme korkusu yaşıyordu. Bu korkuları aşmak için konuşması, gerçekleri anlatması
gerekiyordu. Bunu düşündüğü an içindeki korkular katlanıyor, nefes alamaz hale
geliyordu.
Konuşmayı geciktirmek büyük
hataydı. Bunun için kendince çok önemli nedenleri vardı! Sanki konuşursa hemen
kaybedecekti. Belki biraz daha yanında kalsa, kendisine karşı duygularının
menopoz ya da bebek ile değişmeyeceğinden emin olsa konuşmak kolaylaşırdı.
Böylece Tayfun’un terk etmesi zorlaşırdı.
Evet, bunu yapacaktı. Onu
kendisinden vazgeçemeyeceği kadar aşık edecekti. Zaten aşıktı. Bu duyguların
her ne olursa olsun değişmemesi için elinden geleni yapacaktı. Onun istediği
şeyler zaten çok uçuk kaçık değildi.
-Doğal olmasını istiyordu.
Bunu yapmak zaten zahmetsizdi.
-Tayfun, Çağla’nın
kendisini sevmesini istiyordu. Bunu istemese de olur. Zaten seviyorum,dedi.
Daha ne yapacaktı?
-Yanında olacak, her
hareketi ile kendisine hayran bırakacaktı.
-Vazgeçilmezi olacaktı.
İşte o zaman hayatındaki
büyük sorunu öğrendiğinde yanında olacaktı. Buna inanmak o an yapabildiği en
iyi şeydi.
“O çılgın beyninden neler geçiyor?”
Çağla, soruyu duyduğu an kendine geldi. Toparlanması hızlı oldu. “Çılgın mı?
Nesi var benim beynimin?”
“Bir sürü şeyi var. Fakat
onları konuşmayacağız dediğimiz için susuyorum. Yoksa senin canına okurdum.”
Tayfun geçmişi çok fazla merak ediyor ama konuşmama sözü verdiği için
soramıyordu. Oysa bir kez konuşsalar belki her şeyi unutacaklar ve geçmiş
onları rahatsız etmeyecekti. Acaba o dönemde Çağla için gerçekten önemli biri
var mıydı? Bunu düşünmek bile kıskançlıktan çıldırmasına yetiyordu. Acaba bir
zamanlar birini çok sevmiş, ondan karşılık göremediği için mi bir sürü erkekle
çıkmıştı? Başka erkekleri düşünmek sinirini oynatıyor sanıyordu, oysa bu son
düşündüğü ile beyni uyuşunca asıl sinirin ne olduğunu anladı. Sonra da
Çağla’nın yapısını düşündü. En iyisi o konuyu gerçekten kapatmaktı. Geçmiş
geçmişte kalmıştı. Çağla’nın nasıl biri olduğunu biliyordu. Bir başkası olsaydı
kendisi ile böyle bir aşk yaşayamayacağını tahmin ediyordu. Onu seviyor ve
seviliyordu, artık tek önemli nokta buydu.
“Sen şimdi hiç lafı
dolandırma. İki hafta görüşemeyeceğiz ve bu seni üzmüyor. Asıl buna yanıt ver.”
“Üzmüyor demedim. Ama
yapacak bir şey yok.”
“Off ben de planları
değiştiremem. Kızlar beni parçalar.”
“Düğünde öğrenecekler,
belki bir iltimas geçerler.”
“Tayfunum, canım, onlar
iltimas geçse bile ben seninle tatil yapamam ki. Sen annemin tersini
bilmiyorsun. Ölse beni seninle tatile yollamaz.”
“O niye?”
“Bu soru ciddi bir soru mu?
Yoksa benimle dalga geçmek için mi soruyorsun? Annem senin sevgilim olduğunu
bilecek ve beni seninle tatile yollayacak? Çılgın çalışan beyin sana ait.”
“Canım ne olacak ki? Alt
tarafı seninle odadan çıkmayız. Pek bronzlaşmazsın ama çok güzel bir tatil
yapmış olursun.”
“Al işte. Annem haklı.”
“Off Çağla, şaka yapıyorum.
Tatlım sen de istersen evet o odadan çıkmayız ama sen istemezsen bu dediklerim
sadece seni kızdırmak için söylenmiş sözler olarak kalır.”
“Evet bunu bu oteldeki
odaların ayrı tutulması ile ispatladın.”
“Caner’e şükret!”
“Tayfunnnn”
“Tamam ya en azından yarısı
şaka dediklerimin.”
“Ben senin hala şaka
yapabildiğine inanamıyorum.”
“Neden? O kadar hödük mü
gözüküyordum?”
“Hayır hep ciddi
gözüküyordun.”
Garson soğuk içeceklerini
masaya bıraktıktan sonra devam ettiler konuşmaya.
“Ciddi duruşum biraz patron
olmaktan kaynaklansa da şakalarımın büroda kesilmesinin nedeni sendin. Bunu
anlamam iki yıla yakın bir süre aldı. Sen ilk geldiğinde ben bu kadar suratsız
değildim. Ama senin gelir gelmez tüm çocuklarla samimi olman ve onların sana
gösterdiği ilgi sinirlerimi bozdu. Sonra da onlarla sık gezmeler, akşam
sinemaya gitmeler beni farkında olmadan soğutmuş. Evde çok daha neşeli olsam da
eskisi kadar gülmüyordum. Babaannem bunu önce Nurgül’e bağladı. Anımsıyorsun
değil mi, Nurgül’ü?” Çağla kızgın gözlerle başını sallayınca gülümseme yayıldı
yüzüne. Elini uzatıp çenesini tutup gözlerine baktı. “Anımsamasan da olur. O
bitti. Zaten sevgi yoktu aramızda. O öyle istiyordu ama hiç olmadı. Sonra da
sığlıklarına dayanamadım ve bitirdim. Tüm bu süre zarfında fark etmediğim şey
sana olan sevgimdi. Yine babaannem anlamamı sağladı. Bir gün ‘Aklını bu kadar
meşgul eden Nurgül değilse kim?’ diye sordu. İşte o an tüm şimşekler çaktı
beynimde. Ben her an seni düşünüyordum. Bunu nasıl bilinçaltına attım
bilmiyorum ama hep aklımdaydın. Pazar günlerinin keke ayrılması ile mutlu
olmaya başladım. En azından artık her gün gezmiyor evde oturuyor, diye
seviniyordum. Senden ıslak kek istediğimde artık şansımı denemeye karar
vermiştim.” Biraz sustu, genç kızın kendisine gülümseyerek bakan yüzünü
inceledi. Gözleri dudaklarına takıldı. Caner’in her an gelme ihtimali olmasa
orada öpecekti. Sonra biraz sesli nefes aldı ve “Sonrasını biliyorsun zaten…”
dedi.
“Biliyorum.”
“Benim de bilmem gerekenler
var, değil mi?”
“Evet, ben de farkında
değildim. Hep başka yerlere bakıyordum. Sonra sana çok kızdığımı fark ettim.
Neden kızdığımı anlamadan geçen bir sürü zaman var.”
“Şu konuşamadığımız zaman.”
“Evet, sözde
konuşmayacağımız ama hep dönüp dolaşıp geldiğimiz konu. Sana şu kadarını
söylesem bu konuyu kapatır mısın?”
“Neymiş o söyleyeceğin?”
“Onların hiç biri benim
için önemli olmadı. Benim için özel olmadı. Hiç birini kaybetmekten korkmadım.
Ama seni kaybedersem diye düşündüğümde içim acıyor.”
“Beni neden kaybedesin? Bu
kadar güzel şeyler söyleyen, üstelik bunları söylerken sevgisini de korkusunu
da gözlerinden okuduğum sevgilimi bırakacak kadar aptal değilim.”
“Değilsin değil mi? Sakın
beni bırakma.”
Tayfun onun sesindeki ve
gözlerindeki korkunun derinliğini gördüğünde istemsizce korktu. Başını arkaya
çevirdi. Caner hala havuzdaydı. Masanın üstünden eğildi ve bu kez sadece
çenesini tutmakla kalmadı. Uzun uzun öptü Çağla’yı. Geri çekildiğinde “Seni
seviyorum”, dedi.
“Ben de seni.”
“Sen de beni ne?”
“Seviyorum.”
“Tamam bir daha yarım
bırakma demiştim. Tam söyle.”
“Seni seviyorum.”
“Bak işte bu çok daha iyi.
Hadi çıkalım buradan. Üstümüzü falan değiştirelim. Sıkıldım oturmaktan.”
Çağla bozuldu biraz.
Kendisinin yanında sıkılmasını beklemiyordu. Ama konu biraz derinleşince
ortamdan kaçma isteği uyanmıştı. Tamam, diyerek çantasını da alıp kalktı
masadan. Odalarının olduğu tarafa çıkan asansöre doğru yürüdü. Tayfun da
arkasından geliyordu. Düğmeye biraz sert bastı. Asansör gelene kadar da başını
çevirip Tayfun’dan tarafa bakmadı. İçeri girdiklerinde bodrum kattan gelen bir
görevli de asansördeydi. Beşinci katın düğmesine basıp arkasını duvara yasladı
Tayfun. İkisi de hiç konuşmuyordu. Görevli dördüncü katta indi. Beşinci katta
asansör durduğunda Çağla’nın inmesini bekledi. Ardından o da indi. Çağla hızlı
hızlı yürümeye başladı. Tayfun odasının önünden geçip gitmeden kolundan
yakaladı. “Sen nereye gidiyorsun o beş karış suratınla?”
“Odama gidiyorum. Sıkmamak
için.”
“Gel sen buraya gellll”
diyerek kendi odasına soktu Çağla’yı. Kapıyı kapattıktan sonra yavaşça
kollarını beline sardı. Kendine iyice çekip sıkıca sarıldı. “Senden sıkılmadım,
bir tanem. Seni kollarıma alamamaktan sıkıldım. Orada oturup öpememekten
sıkıldım. Birileri görecek diye elini bile tutamamaktan sıkıldım. Anladın mı?”
Çağla zaten o kolların
arasına girer girmez anlamıştı ama onun söylemesi çok daha güzeldi. Başını
kaldırıp baktı o nerdeyse siyah gözlere. Sonra biraz parmak uçlarında kalktı ve
dudaklarına uzandı. Anladığını daha açık anlatamazdı.
“Çok fazla yanlış anlamaya
açık bir dil kullanıyoruz. Bundan sonra kendi başına kararlar verip surat
asacağına sor bana.”
“Sorsaydım bana anlatman bu
kadar keyifli olur muydu?”
“Nasıl?”
“Ben surat asınca sen de
çok güzel bir yöntemle anlattın bana.”
“Bunun için mi surat astın?
Hiç sanmıyorum. Sen surat asmadan iste ben sana böyle anlatmaya razıyım. Hadi
gel oturalım biraz.”
Odadaki ikili koltuğa
oturdular. Çağla orada olmaktan çekinmiyordu. Çünkü istediği an oradan
çıkabileceğini biliyordu. Yan yana oturdukları koltuk aralarına mesafe koyunca
Tayfun omzuna sardığı kolu ile kendine çekti genç kızı. “Gel buraya. Uzak
duruyoruz diye odaya çıktık. Yine uzak duruyoruz.”
“Bu kadar yakınlaşmak
zararlı.”
“Değil bir tanem. Tam tersi
uzak kalmak zararlı. Aslında içimden gelenleri tam söyleyemesem de ne
istediğimi çok iyi biliyorsun ama bekleyeceğiz. Ne anneni ne annemi karşıma
alamam. Erken bir hamilelik falan olursa başımızın etini yerler. Hem de sana
birileri laf söylemeye kalkışır. Ben de çılgına dönerim.”
“Gözümü korkutmak
istediysen başardın.” Acaba azdırsam ve hamile kalmak için tüm
hünerlerimi kullansam mı? Çağla, senin aklın nerelere gitti. Annen ve annesi…
bunlardan ala doğum kontrol yöntemi mi olur? Sabırlı ol kızım.
“Aksine rahatlamanı
istedim. İstediğin an o kapıdan çıkıp kendi odana gidebilirsin.”
“Biliyorum canım. Şakaydı.
Şimdilik yerimden memnunum. Biraz daha burada kalayım. Sonra odama gider üstümü
değişirim.”
Öyle de yaptılar. Ara ara
öpüşerek, uzun uzun birbirlerini okşayarak oturdular. Bazen duygular çığırından
çıkacak gibi olduğunda da kendilerini frenlediler. Tüm bunların arasında da
Çağla’nın aklını en çok karıştıran konuyu konuştular.
“Bizi yolladığın
toplantıdan sonra neden bana surat astın? Oysa ne kadar iyi hazırlamıştın bizi.
Başarılı bir toplantı da oldu. Döndüğümde senden güzel bir söz duymayı çok
istemiştim.”
“Benim güzel bir şeyler
söylemem o gün için neden önemliydi?”
“Bilmem neden acaba? Hadi
bana açıkla şunu. Neye kızdın?”
“Şirket sahibi Engin beyin
telefonuna sinirlenmiştim.”
“Ne dedi ki?”
“Senin ne kadar güzel, ne
kadar başarılı, ne kadar … aman neyse işte. Adam beni sinir etti. Eğer sen o
adamla ilgili bir şeyler söyleseydin o işi iptal edecektim.”
“Deli misin? O iş çok
büyük. Kaç sene rahat edecek şirket. Belki yeni eleman bile alacağız. Benim
yüzümden kaçırılacak iş mi?”
“O aralar pek doğru
düşündüğüm söylenemez. Ama artık çok daha sağlıklı düşünüyorum.”
“Emin misin? Sağlıklı
düşünsen kaç dakikadır öpmediğin için sana sinirlendiğimi anlardın!”
“Anladım bir tanem.”
Saat ilerlediğinde Çağla artık hazırlanmak
için odasına gitmek istedi. Yerinden zorla kalktı. “Birazdan görüşürüz. Ben
artık senin için güzelleşeyim.”
“Önceden kim için
güzelleşiyordun?”
“Kıskanç adam. Önceden
başka kadınlara hava atmak için güzelleşiyordum. Şimdi sen başka kadınları
görme diye güzelleşiyorum. Bak bir kadın sırrı öğrendin.”
“Bu sırrı saklayacağım ama
bilmelisin ki gözüm görmüyor zaten kimseyi.”
“Havuz başında öyle
demiyordun ama.”
“Caner’in yanında rol
yapıyordum. İnan onları görmedim bile.”
“Ne yani o kırmızı
bikiniliyi görmedin mi?”
“AA kırmızı bikinili de mi
vardı. Benim fark ettiğim beyaz olandı.”
“Tayfunnnn”
“Kızmak sana yakışıyor ama
inan kimseyi fark etmedim.”
“Gözlerin çok güzel biliyor
musun?”
“Ne alaka?”
“Bırak o güzel gözler
yerinde kalsın. Biraz daha konuşursan sinirimi gözlerinden çıkartırım.”
“Bak şimdi korktum işte.
Asla kimseye bakmayacağım söz.”
“Yalancı. Aman neyse ben o
kadar kıskanç değilim. Sadece neler yapabileceğimi bil istedim.”
“Allah razı olsun.” Tayfun
Çağla’nın havuz başındaki halini anımsayınca ne kadar kıskanç olduğunu gayet
net anlamıştı. Onun bu duygusunu körüklemenin gereği yoktu. Misilleme yapmaya
kalkarsa, kendisinin Çağla kadar sakin kalamayacağından korktu.
“Benimle dalga geçme. Hadi
ben üstümü değiştireyim. Şu kapıdan bir baksana, istemediğimiz ot burnumuzda
bitmesin. Caner beni buradan çıkarken görmesin.”
Tayfun onun bu tedbirli
hallerine gülümsedi ama yine de dediğini yaptı. Kimsenin olmadığını görüp
rahatladıktan sonra “Tamam çıkabilirsin. Hazır olunca benim telefonumu çaldır.
Birlikte inelim.”
“Tamam. Görüşürüz tatlım.”
Son kez kapıda küçük bir öpücük
bırakmıştı çenesinin altına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder