5 Eylül 2015 Cumartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 17. Bölüm

O an itibariyle aklındaki her şeyin alt üst olduğunu anladı. Sadece başına değil karnına da ağrı girmişti. Sinirlerinin gerildiğini, nefesinin kesildiğini, etrafındakilerin konuşmalarının uğultu şeklinde kendisine ulaştığını biliyordu. Ayrıca o andan itibaren canının hiçbir şey yapmak istemediğini de biliyordu. Tek bilmediği tüm bunların neden olduğu idi…
Uzun zamandır yurt dışında olan Tayfun Bey yanında çok güzel bir kadınla, ki muhtemelen, tarife uyduğunu göre, daha önceden görülmüş olan sevgilisi ile kendilerine doğru yürüyordu. Henüz grubu görmediğinden emindi. Koluna asılmış genç kızın söylediklerini asık bir yüzle dinliyordu.
Bu adam sevgilisinin yanında bile asık yüzlüydü!
Çağla, sarışın, uzun boylu genç kızı uzun uzun inceledi. Aycan'ı tamamen unutmuştu. Tayfun Beyin zevkli biri olduğunu biliyordu ama bu kız müthişti. Kendi üstündeki kot ile onun üstündeki kotun duruşu bile farklıydı. Kolundaki güzele rağmen Tayfun Bey mutsuz gözüküyordu. Acaba seyahati kötü mü geçmişti? Yoksa sevgilisi onu üzmüş müydü? Belki de o sevgilisini üzdü! Her ne ise kadının yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı. Yanındaki erkekten gurur duyduğu ve herkese hava attığı belliydi. Haklı diye düşündü. Tayfun Bey yakışıklı bir erkekti. Evet kabul ediyordu yakışıklıydı! Boyu ve yapısı ile dikkatleri üstüne çekecek erkeklerdendi. Onun spor yaptığını biliyordu Çağla. Hatta bir ara squash turnuvalarına katıldığını duymuştu. Hızlı ve dikkatli olmayı gerektiren bu spor aynı zamanda kas yapısını da geliştiriyordu. İşe yaradığı ortadaydı.
Çağla, etrafındakilerin nereye baktığını anlamasını engellemek amacıyla kendini zorlayarak başını çevirdi. Yine de gereğinden uzun süre incelediğinin farkındaydı. Allahtan kimse fark etmemişti. Aycan bile!
İkili sinemanın küçük salonlarından birine doğru yürüyordu. O sırada Fatih, Tayfun Beyi fark edip seslenince, şaşkınlıkla başını çevirdi. Kalabalık gruba önce boş bakışlarla baktı. Sonra Çağla’yı görünce yüzünde soru ifadesi oluştu. Çağla, ikisini birlikte sandığını anladı. En iyisi dikkatleri diğerlerinin üstüne çekmekti. Bunu da Fatih zaten severek yaptı.
Fatih, önce Berna’yı tanıştırdı.  Sonra hafifçe eğilerek Tayfun’un kulağına doğru fısıldamaya başladı ama sesi yakınında duran Berna tarafından rahatlıkla duyuluyordu. “Hani Abant dönüşü biri var demiştim size, işte o! Çağla’nın arkadaşı.” Tayfun, önceden de tanıştığı Berna’nın elini sıktı. Sadece hayırlı olsun, diye mırıldandı.
Sonra kızları selamladı. Çünkü Elif hariç hepsi ile daha önce tanışmıştı. Ellerini sıkarken anımsadığını belli ediyor, işleri hakkında küçük sorular soruyordu. En son Elif ve Doğan ile de el sıkıştı. Doğan, Elif’i tanıştırmıştı.
Hepsi ile tek tek el sıkışan Tayfun, yanındaki genç kadını tanıtmaya gerek görmeden, en sona kalan Aycan’a döndü. Elini uzatmışken Aycan’ın diğer elinin Çağla’nın belinde olduğunu fark etti. Elini geri çekme isteğini zorlukla bastırdı. O beldeki eli oradan söküp atmayı çok istiyordu. Hatta sökerken o parmakları kırsa mıydı? İyi ama hangi sıfatla yapacaktı? Kabul etmeliydi, kendisi yokken yeni biri daha girmişti hayatına. Bu kız ne zaman durulacaktı? Bu ne kadar sürecekti?  Artık erkek arkadaşlarını takip edemiyordu. Kendisi yurt dışına çıkmadan önce hayatında kimse yoktu. Oysa geri döndüğü gün yeni erkek arkadaşı ile burun buruna gelmişti. Bundan emin miydi? Belki de önceden de vardı bu sevimsiz herif. Tatsız başlayan gecesi daha da iğrenç bir hal aldığından kısa kesmek istedi. Zoraki sıktığı eli bırakıp başı ile herkesi selamladı. Sadece hoş geldiniz diyen Çağla’ya en son baktı.
Tayfun Beyin gözlerinde bir an kıvılcımlar gördüğünden emindi Çağla. Acaba Aycan’ı tanıyor muydu? Çağla’ya göre olmadığını mı düşünüyordu? Eğer öyleyse de zaten üzülmesine gerek yoktu. Bu akşamdan sonra bir daha görüşmeyecekti. Hem o kendi ilişkisini düzeltmeli, diye düşündü. Çünkü yanındaki kadını, ne arkadaşları ile tanıştırmış, ne de kadına gereken saygıyı göstermişti. Gerçi genç kadının da gruptakilerle tanışmak gibi bir niyeti yoktu. Biraz havalı biriydi. Güzeldi ama soğuktu. Hem de çok uzun boyluydu. Nerdeyse Tayfun kadar boyu vardı. Bakışlarını ayaklarına çevirdiğinde buna şaşmadı. Neredeyse on beş santimlik topukların üstünde duruyordu.
Tayfun, son kez Çağla’ya baktığında onun da Nurgül’ü dikkatli bakışlarla incelediğini gördü. Gözlerindeki anlamı çözmeye uğraştı. Sonra kendisine kızdı. Yanında erkek arkadaşı vardı. Kendi kız arkadaşını merak etmesinin ardında, kadınsı merak dışında başka bir anlam bulunmuyordu. Zaten kıskanmış biri en azından yüzünden belli ederdi. Oysa Çağla, sanki çok normalmiş gibi inceliyordu Nurgül’ü.
Nurgül ise kendisine yönelmiş bakışların farkında değildi. Burnu havada başka yerlere bakıyor, bir ayağı ile yere vurarak acelesi olduğunu belli ediyordu.  Tayfun onun bu tavırlarına zerrece aldırmıyordu. Sadece daha fazla konuşacak bir şey kalmadığından yanlarından ayrılmak istiyordu. Böylece canını sıkan ikiliyi de görmeyecekti.
Çağla, merakını yenemeyerek, uzaklaşan çifti izlemeye devam etti. Genç kadının, Tayfun Beyin elini tutmak istediğini, onun ise farkında değilmiş gibi elini cebine soktuğunu gördü. Galiba kavga ederek gelmişlerdi… Şimdi biraz daha iyiydi!

Tayfun üç haftalık yoğun seyahatten döndüğü gün Nurgül ile buluşup sinemaya gelmeyi hiç istememişti. Çok sayıda salonun bulunduğu büyük sinemalardan birinde bir festival filmi vizyona girmiş, Nurgül de kendisi gibi bir grup entel geçinen arkadaşı ile o filmi izlemek için tam da bu akşama bilet almıştı. Tayfun, amcası ile buluşmayı ve kendisi yokken neler olduğunu konuşmayı tercih ederdi. Nurgül’ün sinema sonrası planları içinde eve gitmek de vardı. Bunu az önce kulağına fısıldayarak, filmin sonrasında ödül vereceğini söylemesi de hoşuna gitmemişti. Neredeyse dört aydır hiç sevişmemiş olmaları bu akşamı Nurgül için özel kılıyordu. Tayfun için de özel olacaktı. Çünkü sevişmek değil ayrılmak için o eve gidecekti. En iyi konuşulacak yer değildi elbette, fakat ayrılık sonrası onu bırakmak zorunda kalacağı bir yer olmaması kapıyı çekip çıkması için ev idealdi.
Salona girdiklerinde yerlerini gösteren çocuğa bahşişini verip oturdu. Nurgül’ün dışarıda konuştuğu grubu sormamış olması kendisini ne kadar önemli gördüğünün bir başka ispatıydı. İnsan sevgilim dediği erkeğin iş arkadaşlarını tanımak istemez miydi? Üstelik o erkeklerin hepsinin yanında bir kız arkadaş vardı.
Çağla tarafından tanıştırılmış kızlar!
Bu kızın etrafındaki kızların da şirketindeki erkeklere düşkünlüğü tuhaftı. Bu durumda Yakup ile Ali’den başka Çağla için alternatif kalmamıştı. Onlarla da bu aralar pek vakit geçirmiyordu. ’Off Tayfun, boşuna kafa yorma, çünkü yanındaki erkek yüzünden onlarla vakit geçirmiyordur. Nerden biliyorum ki benim yurt dışına gidişimden önce böyle bir adamın olmadığını? Aslında hata bende hala düşünüyorum onu. Beni umursamadığını hatta görmediğini daha nasıl ispatlayacak bana?’
 Filmin yarısı olduğunda daha fazla dayanamayacağını hissetti. “Hadi gidelim. Tahammül edilecek gibi değil.”
“Hayatım, bu filmin yönetmeni babamın çok yakın arkadaşı. Asla yarım bırakamam. Zaten bizim için biletleri de temin etti.”
“Nurgül, kör müsün? Senin sevgili arkadaşlarından başka iki kişi daha var salonda. Seni duyanda bu filme bilet karaborsa sanır.”
“Ama aşkım, görmüyor musun, ne kadar güzel anlatmış duyguları. O konuşmadan geçen sahneler ne çok şey anlatıyor.”
“Benim uykumu getiriyor. Zaten nerdeyse dört saatlik bir uçak yolculuğundan ve bunca yorgunluktan sonra şuraya sürükledin. Bir de eziyet ediyorsun. Geliyorsan gel, gelmiyorsan da iyi seyirler.”
Tayfun, sinemadan çıkmak için yürümeye başladı. Nurgül’ün arkadaşlarına veda edip, gözlerine yaş kondurarak koluna asılması kendisini yumuşatmak yerine daha da sinirlendirdi.
“Ama annen ile konuştum ve senin bu akşam bana katılmanın onlar açısından hiç sakıncası olmadığını söyledi.”
“Sen annemle bunu mu konuştun?”
“Biliyorsun çok iyi geçiniyoruz. Neden konuşmayacak mışım?”
Annesinin destek verdiği biri olduğunu düşünmek Nurgül’ü biraz fazla cesaretlendirmişti. Oysa annesinin öyle bir tavrı yoktu. Sadece kibar davranıyordu. Yine de bunu Nurgül’e söylemedi. Az daha ısrar ederse eve bile gitmeyecek sinemanın kapısında terk edecekti. Gerçekten çok sıkılmıştı. Şimdi daha çok pişman oluyordu yurtdışına gitmeden bitirmediğine. 
“Nurgül, bak…”
“Tayfun, beni biraz seviyorsan içeri girer beni arkadaşlarımın yanında rezil etmezsin. Senin kaba biri olduğunu düşünmelerini istemiyorum.”
Tayfun artık ipin koptuğunun farkındaydı. Tüm iyi niyetlerini bu son cümle yerle bir etmişti. Sadece arkadaşlarının yanında itibarını kurtarmak istiyordu. Hem de bir işe yaramayan üç beş zibidiye karşı…
“Nurgül, yeter artık. Sen ister gir ister girme ama seni…” cümlesini tamamlayamadan kadının şımarık sesini duydu. “Hadi aşkımmm ne olursunnnn girelim içeriye. Bak sonra senin istediğin her şeyi yapacağım! Hadiii beni seviyorsan!”
Tayfun istediğini elde etmek için kadınlığını kullananlara zaten sinir olurdu. Üstelik bunu kendisine yapması daha da iğrençti. Artık açık olacaktı. Tahammülü kalmamıştı. Olanca net ve duygusuz bir sesle ama başkalarına duyurmayacak şekilde “Seni sevmiyorum. Rahatladın mı? Seni sevmiyorum. Sana bu akşam bunu evde söyleyecektim. Bu buluşmayı, senin tüm saçmalıklarına ve kaprislerine rağmen kabul etmemin tek nedeni bunu konuşacak olmamdı. Şimdi yineliyorum ister gir arkadaşlarınla filmi izle istersen bir taksiye bin evine git. Ama bundan sonra beni arama. Bitti.”

*****

Çağla, ilk perdesi biten romantik komediyi izleyemiyordu. Bunun iki nedeni vardı. Önemsiz neden Aycan ile o akşam ilişkiyi bitirecek olmasıydı. Önemli neden ise az önce gördüğü çiftin kendi üstünde bıraktığı ve anlamlandıramadığı duygulardı. Kızı çok beğenmişti. Uzun boyuna rağmen oldukça yüksek topuklularla ne kadar rahat yürüyordu. Manken miydi acaba? Hiç tanımıyordu ama öyle olduğunu düşünüyordu. Tayfun beyin de çok sevdiğinden emindi. Bugün yurda dönmüş ve hemen onunla buluşmuştu. Eh o kadar güzel bir kızdan üç hafta ayrı kalmış olması özlemesine neden olmuştur tabii. ‘Ben de böyle sadece beni düşünen bir erkek istiyorum. Dönüş gecesi bana koşacak kadar yorgunluğunu umursamayacak bir erkeğin bana aşık olmasını istiyorum.’
Aranın bittiğini belli eden zil sesi ile herkes hareketlendiğinde Çağla hala düşünüyor ve gözleri ile diğer çifti arıyordu. Salondan çıkmaya bile gerek duymamışlardı demek ki!
Koluna dokunan Elif’in sesi ile kendine geldi.
 “Hadi giriyoruz içeri. Sen gelmiyor musun?”
“Geliyorum.”
İkinci perdeden de bir şey anlamamıştı. Komedi olduğu için başkaları gülerken o da güldü. Daha önce okuduğu listeden hangi maddeyi uygulasa da sinir ederek ayrılmasını sağlasa diye düşünürken Aycan için o maddelerden daha etkili bir şey buldu. Bu adamın bencil yapısı en sevmediği ama en etkili cümleyi kurdurtacaktı. “Sen benden daha iyilerine layıksın” işte veda cümlesi bu saçma cümle olacaktı. Kim kimden iyi, kim biliyordu ki?
“Ben biliyorum”
“Efendim?”
“Yok bir şey Aycan. Sen filmi izle.”
Çağla, bunu da kafasında haletlikten sonra karanlık salonda gözlerini gezdirdi. Fatih ile Berna birlikte mutlu gözüküyordu. Zaten komedi filmi onları yakınlaştırmıştı. Birbirlerine bir şeyler söyleyerek izliyor, sık sık da bakışıyorlardı. Çağla mutlu oluyordu onları böyle görmekten. Diğer tarafta, koltuğuna iyice gömülerek arkalarında oturanların perdeyi görmesini engellememek için çaba harcayan Doğan ile Elif çok daha rahattı. Arkadaşlarının ara buluculuğunu yapmış olmak ve doğru kişileri bir araya getirmekten mutluydu. Bir de kendisi için bunu başarsa!


 *****

Tayfun, arabasına bindiğinde kafasının biraz rahatladığını anladı. Evet bu iş kesin olarak bitmişti. Artık başının ağrısı biraz azalacaktı. Sadece Çağla ağrıtabilecekti başını. O zaten hiç ara vermiyordu ağrıtmaya. Bu akşam yanındaki zibidi kimdi? Üstelik eli de belindeydi. İlk kez bir erkeğin Çağla’ya dokunduğunu görmüştü. Belki de o yüzden sinirleri daha çok bozulmuştu. Hala nefesinin düzelmediğinden emindi. O sahneyi hatırladıkça cinleri tepesine toplanıyordu. Eve gitmek istemedi. Babaannesinin ışıklarına bakacak ayaktaysa ona uğrayacaktı. Bu saatte kendi arkadaşlarını bile çekemezdi.
Birkaç dakika sonra babaannesinin kapısını çalıyordu. Onun alışkın olduğu bir saatti. Kapıyı açarken zaten yüzünde torununu rahatlatan gülümsemesi vardı.
“Gel bakalım deli oğlan. Daha erken gelmeliydin ama öğrendiğime göre eve bile gidememişsin henüz. Neler oldu anlat.”
“Afife sultan, uykun yoktur inşallah.”
“Bu suratın yüzünden uykum kalmadı. Anlat bakalım seni kim bu hale düşürdü mecnun.”


*****

Çağla, pazartesi günü işe daha huzurlu geldi. Aycan sayfası da kapatılmıştı. Doğru insanı bulamıyordu. Yirmi ikinci maddeyi bir daha bu kadar geç uygulamayacaktı!
Fatih, kapıdan girerek doğru Çağla’nın masasına gitti. İki küçük hediye paketi bıraktı. Birinden güzel bir bileklik çıkmıştı. Gümüş bileklik çok hoşuna gidince hemen koluna taktı. Diğer kutudan da çikolata çıkmıştı. Çağla, mutlulukla baktı. “Keyfin yerinde!”
“Evet. En azından deneyecek kadar güvendi bana.” Çağla, pazar günü arayan Berna’dan zaten bunları öğrenmişti.
“Sen kendine güveniyor musun?”
“Kesinlikle. İçin rahat olsun.” Fatih daha genç duruyordu. Haftalardır bozuk olan morali bu hafta sonu düzelmişti. Yüzünde de büyük bir gülümseme vardı. Çağla arkadaşının bu haline sevindi. Kendisi de mutlu olacaktı. Umuyordu. Umut etmekten vazgeçmeyecekti…
Çağla, işe başladı. Yarım saat kadar sonra kapı açıldı ve Tayfun Bey üç hafta sonra ilk kez kapıdan girdi. Çağla da diğerlerine uyarak sesine verdiği neşeli tonla hoş geldiniz dedi. O ise kısaca hoş buldum, diyerek odasına yürüdü. Yüzü asıktı. Kimse ne olduğunu anlayamadığı için herkes kısa bir bakışmanın ardından işine döndü.

*****

Tayfun, az sonra odasından çıkıp amcasının yanına gitti. Sarıldıktan sonra koltuklara oturup konuşmaya başladılar. Pazar günü amcası evde olmadığı için görüşememişti.
İşler hakkında zaten bilgiler almıştı ama yüz yüze konuşmak çok daha farklıydı. Yengesinin ve kızların nasıl olduğunu da sordu. En sona şirket çalışanlarının neler yaptıkları kalmıştı. Kimsede bir değişiklik yoktu. Ya da amcasının bildiği bir şey yoktu. Bu da bir şeydi. O sırada Çağla kapıyı çalmış ve elinde iki tabak ve iki çay olan tepsi ile odaya girmişti. Dağıtım sırası yine ondaydı.
Tayfun, onu gördüğüne mutlu oldu. Üstelik tabakta onun yaptığından emin olduğu ıslak kek de vardı. Bu keke çok mu anlam yüklüyordu? Öyle bile olsa, bugün işe geleceğini biliyordu ve demek ki dün evindeydi. Bu iki şey yeterince anlamlı gelmişti.
Süleyman Bey, tabaktaki kekleri görünce gülümsedi. “Tayfun, kaynanan sevecek mi desem. Bak en sevdiğin kek varmış bugün. Çağla çok alıştırdın biliyor musun, pazartesi sabahları kahvaltı etmiyorum kek yiyeceğim diye.”
Tayfun, bu konuşmadan geçen pazar da kek getirdiğini tahmin etti. Demek ki yine evdeydi. Ama bu bir şey demek olmayabilirdi. Belki o Aycan mıdır, Baycan mıdır, onun işi vardı buluşamamışlardı. Nasıl daha farklı şeyler düşünüyordu ki? Tadı kaçmıştı. Tam yemeyeceğini söyleyecekken Çağla, “Tayfun Bey oralarda yiyememiştir diye düşündüm. Onun için yapmıştım.” dedi. Tayfun kulaklarına inanamadı. Bunu gerçekten beklemiyordu.
Süleyman Bey, duyduklarından sonra Tayfun’a dönüp baktı ama tek kelime etmedi. Tayfun yüzündeki mutluluğu gizlemeye çalışıyordu. 
“Teşekkürler Çağla, yine çok güzel olmuş ve evet çok özlemiştim.” Tayfun bu cümledeki iki anlamında tam yerinde olduğunun farkındaydı. Onu gerçekten özlemişti. Oysa o, kendisi uzaklardayken yeni biri ile çıkmaya başlamıştı. Gerçi bu durum şirketteki erkeklerin hiç biri ile çıkmadığı anlamını da taşıyordu. Çünkü Fatih ile Doğan onun başka biri ile çıktığını bilirken Çağla şirketten birileri ile çıkmazdı. Bari işin bu kısmı beni rahatlatsın, diye düşündü. Artık bu kadar küçük şeylerle umutlarını arttırıyordu.
Çağla, tebessüm ederek çıkmıştı odadan. Tayfun onun arkasından bakarken dalgınlıkla bir lokma daha attı ağzına. Süleyman Bey, gülerek onun bu halini izledi. Sonra “Yengen bana doğum günü yapıyor. İki hafta sonra cumartesiye başka plan yapma.”
Tayfun duyduğuna adapte olmak için kendisini zorladı. “Yapmam da sen nasıl razı oldun?”
“Ellinci yaş günüm olunca itirazım yeterli olmadı. O benden çok daha ısrarcıydı.”
“Yengem, yendi seni yani.”
“Öyle. Annem de ondan yana olunca benim hiç şansım kalmadı.”
“Yokmuş.” Tayfun dünden beri ilk kez gülmüştü. “Başka bir şey yoksa ben işime başlayayım.”
“Yok şimdilik.”
Amcasının odasından çıkarken  ailesini düşünüyordu.
Babaannesi ile saatlerce konuşmuştu ama ona doğum gününden bahsetmemişti. İlginç bir kadındı Afife Sultan. Babasından on yıl sonra amcasını doğurmuş, kocasının genç yaşta kaybından sonra iki oğlunu tek başına büyütmüştü. Aileyi hala o idare ederdi. Kendi babasının ölümünden sonra annesinin de uzaklaşmasına izin vermemiş, gelinini her zaman yakınında tutmuştu. Tayfun’un annesine defalarca kez evlenmek isteyip istemediğini de sormuştu. Tayfun, annesinin ikinci kez evlenmeye hiç yanaşmadığını biliyordu. Babasına olan aşkından sonra bir başkasını hayatına sokamamıştı.
Kendisi de böyle bir aşk istiyordu. Artık, ‘aşk’ hayatında çok daha önemli bir yer edinmişti. Karşılıksız olmasına rağmen Çağla’ya olan aşkının her geçen gün büyüdüğünün farkındaydı. Sabırla onun da kendisini fark etmesini bekleyecekti. Şimdi önceliği onun hayatındaki şu erkeğin ne olduğu idi. Acaba Fatih ile konuşsa mıydı? Ama bunun için çok erkendi. Ona soramazdı.
İnsanların duygularını harekete geçirmeyen, sadece tutku ve şehvetle hareket ettiği ilişkilerden sıkılabileceğini asla aklına getirmezdi. Şimdi ise öyle bir ilişkiyi yaşamayı aklından bile geçiremiyordu. Aylardır hayatı işi ve evi arasında geçiyordu. Galiba büyüyordu!
İki gündür cep telefonuna gelen mesajları ve aramaları artık kanıksamıştı. Mesajların hiç birini açmamıştı. Nurgül’ün ne yazdığını zerrece merak etmiyordu. Telefonlarını da açmadan kapatıyordu. Büro telefonlarının, arayan numarayı gösterenlerden olması çok işine yaramıştı. Tanımadığı numaraları da açmayarak kendisini gereksiz konuşmalardan uzak tutuyordu.
Tek tesellisi Nurgül’ün büroya gelmeyeceğini bilmekti. Çünkü onun egosu bu kadar insan içinde reddedilmeyi kaldıramazdı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder