7 Ağustos 2015 Cuma

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 32. Bölüm

Nil, evde oturuyor o akşam yaşananları düşünüyordu. Uyuyamayacak kadar heyecanlıydı. Seviliyordu. Hakan onu sevdiğini söylemişti. Daha ne isteyebilirdi ki. Tek sorun onu işe yolladığında çok fazla tedirgin olması ve ondan haber beklemesiydi. Bu korkuyu yok edemeyeceğini belki zamanla alışacağını düşünüyordu. Ama o gece için yine içindeki sıkıntı ile oturuyordu. Bir gözü telefonda bir gözü televizyondaydı. Hakan arayacağını söylemişti...

Bir saat sonra telefonu çaldığında Hakan'ın aradığını düşünmüştü ama arayan Handan'dı. O gece kocasını yollamıştı. Belki de sıkıntıdan arıyordu. Ama handan'ın sesini duyduğunda kocasını uğurlamış bir kadının sıkıntılı sesinden çok başkaydı duyduğu ses...


“Nil, şimdi sakin ol. Hakan yaralanmış ama iyi. Ben hastaneye gidiyorum. ”
Nil, kalbinin durduğunu hissetti. Sonra iyi kelimesini algıladı ve yeniden kalbi atmaya başladı. Sesindeki korkuyu gizleyemiyordu “Ne diyorsun? Nasıl yaralanmış?”

“Bilmiyorum. Seninle buluşacağını sanıyordum. Az önce aradılar ben yola çıkıyorum, hastaneye gidiyorum. Hakan ile konuştum yarası ağır değil ama kurşunu çıkartmak için ameliyat edilecek. Sanırım omzundan vurulmuş.”

Nil, telefonun ucunda kendisini sakin bir sesle olanları anlatan Handan'ı dinliyordu. Onun nasıl böyle sakin olduğunu anlayamıyordu. Elleri titrediği için telefonu zor tutuyordu.

“Hangi hastanede? Ben de geliyorum.”

“Bekle, ben araba kullanamam. Taksi çağırdım seni de alırız.”

Nil, bu teklife sevindi. O da araba kullanamayacak durumdaydı. Taksi evin önüne geldiğinde Nil çoktan evden çıkmıştı. Handan'ın yanına oturduğunda ikisinin de yüzünün bembeyaz olduğu görülüyordu. İkisinin de gözlerinde yaş vardı. Her ne kadar Hakan Handan ile konuşmuş olsa da Nil sesini duymadığı için çok tedirgindi. Bunu Handan'a söyledi. Handan, neden kendisini aramadığını anlatıyordu. “Sen daha onun mesleğine alışkın olmadığın için korkacağını düşündü. Aslında sana hiç duyurmamayı tercih ederdi sanırım.”

“Ben ona bunu ayrıca soracağım. Sen eminsin değil mi iyi olduğundan?” Sorunun yanıtını biliyordu aslında. Çünkü Handan'ın kardeşine düşkünlüğünü biliyordu. Eğer kötü bir şey olsa bu kadar rahat olamazdı yanında.

“İnan iyi. Doktoruyla da konuştum. Kurşun yumuşak ette kalmış kemiklere zarar vermemiş ama çıkmamış da o yüzden ufak bir operasyon ile çıkartılacak.”

“Geçen gün bir polisin yaralandığı bir fal gördüm ama onun olduğunu anlamadım. Başka bir olaydaki polis sandım. Sanırım iki polis vardı o falda ve ben bir tane sandım. Neden anlamadım ben bunu?” Sesi ağlamaklı çıkınca Handan kolunu omzuna atıp sarıldı.

“Nil sen fallarla her şeyi çözemezsin neden kendini suçlarmış gibi konuşuyorsun?”

“Anlasaydım tedbir alırdı belki.”

“Zaten tedbir almış. Çelik yeleği üstündeymiş. O yüzden kendini suçlama.”

“Bilmiyorum. Sanırım kendimi suçlamak şu an en kolayı gibi geliyor. Yoksa Hakan'ı suçlamaya başlayacağım. Neden bizi üzüyor diye!” Gülümseyerek söylemeye çalışmıştı ama sesi çatallı çıkıyordu. Hala ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. En iyisi güzel şeyler düşünmek, dedi.

“Canım, hadi üzülme.”

“Handan, bugün ne konuştuk Hakan'la biliyor musun?”

“Ne konuştunuz?”

“Birbirimizi sevdiğimizi söyledik. Sadece üç saat önce bunu konuşuyorduk. İnsan hayatının bu kadar ince iplikle bağlı olması ne kötü. Bir an hayatının ön önemli kişisiyken bir an sonra hayatından geri dönmemek üzere çıkabiliyor. Ya Hakan'a daha ciddi bir şey olsaydı. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.”

Handan, onun üzüntülü sözlerini duymazlıktan geldi. Sadece güzel olanları konuşacaktı.

“Biliyordum. O kadar belliydi ki âşık olduğunuz. Çok sevindim. Bu ikinize de güç vermeli. Şimdi onun için güzel şeyler düşün.”

Nil, konuyu biraz değiştirmek istedi. “Cenk gitti mi?”

“Evet, bu akşam uçtu.”

“On gün yok değil mi?”

“Evet, aa bizim tatil de iptal olacak. Kusura bakmazsın değil mi?”

“Saçmalama Handan! Nasıl giderim o yaralıyken?”

“Haklısın canım ben de saçmalıyorum.”

O sırada taksi hastanenin önünde park etmişti.

Müracaat bölümünde oturan görevliye Hakan'ın adını verdiler. Polis denilince zaten hemen eli ile yolu tarife başlamıştı. Nil ile Handan koridorlarda yürürken uzaktan polisleri gördüler. Aynı olayda üç polis yaralanmıştı. Hakan'ın, polislerden birini korumaya çalışırken yaralandığını ise orada konuşulanlardan öğrendiler. Korumaya çalıştığı polis çelik yeleği olmadığı için vücuduna aldığı üç mermi ile ağır yaralanmıştı. Ameliyatı devam ediyordu. Hakan'ın ise yarım saat kadar önce ameliyata girdiği, on- on beş dakikaya kadar çıkacağı söylenmişti.

Polislerin hepsi yanlarına gelip onlara geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Handan, yanına gelen Deren'i tanıdı. İki kadın önce resmi bir dille konuşsa da Deren dayanamamış, daha önceden tanıdığı kadına sarılmıştı.

Nil, Handan'a sarılan ve ona Hakan Baş Komiserin iyi olacağını söyleyen kadını inceledi. Neredeyse kendisinden on santim kısaydı ama güzel bir kadındı. Üstündeki kot pantolon ve kısa kollu penye ile bir başkası olsa bu kadar alımlı gözükür müydü bilmiyordu? Ama Deren çok havalıydı. Falda gördüğü o muydu? Onun için mi bu kadar yakın davranıyordu Handan'a? Nil, içinin ayrı bir ateşle yandığını hissetti. Kıskanıyordu. Hakan ameliyattayken böyle şeyler düşündüğü için kendisine sinirlendi. O an kıskançlık yapamayacaktı ama iyileştiğinde ekibindeki polisin güzelliği hakkında Hakan'ı sorguya çekecekti.

Handan ise Nil'in düşüncelerinden habersiz ama bakışlarından bir şeyler anlamaya çalışarak ikisini tanıştırdı. “Deren, bu Nil! Ağabeyimin kız arkadaşı.” Nil, bu özel sıfat ile tanıştırılmış olmaktan memnundu. Deren de şansının olmadığını anlayacaktı böylece... Deren ise yüzünde gülümseme ile elini uzattı.

“Aa, amirimin kız arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Çok memnun oldum. O zaman daha hızlı iyileşir.” Bu kız samimiydi. Yanılıyor muydu? Evet bu kızı da falda görmüştü ama diğer polise aşık olan kız olarak... İçi rahatlamıştı.

Onlar konuşurken kapıdan biri girip hızlı adımlarla yanlarına geldi. Handan'ın kolunu tutan adamın babaları olduğunu anlamak çok kolaydı. Çünkü Hakan'ın biraz yaşlı hali idi. Çok dinç bir adamdı ama üzüntüsü yüzünden belliydi. Handan, babasını görünce şaşırmıştı.

“Baba? Nasıl haberin oldu?”

“Senin yapman gerekeni polis yaptı. Neden aramadın?”

“Özür dilerim, yarası hafif denildiği için üzülmeni istemedim. Ameliyattan çıkınca söyleyecektim.” Yaşlı adam

Nil, baba kızın konuşmasını izliyordu. Babası ile tanışmasının böyle bir ortamda olması hoş değildi. Ama kaçış yoktu.

“Baba, seni Nil ile tanıştırayım. Gerçi ağabeyim tanıştırmalıydı ama şu an mümkün gözükmüyor. Nil, babam Hamit Çevik. Baba, Nil Aydıner” Handan, bu kez başka bir açıklama vermemişti ama Hamit Beyin bakışlarından anladığı belliydi.

“Nil! Memnun oldum.”

“Ben de, efendim. Çok geçmiş olsun.”

“Sana da geçmiş olsun. Haber alabildiniz mi?”

“Polislerin söylediklerinden başka bir şey bilmiyoruz. Birazdan çıkarmış ameliyattan.”

Sözleri biterken ameliyathanenin kapısı açıldı ve üçüncü yaralı polis çıktı. Kendindeydi. Bacağından vurulmuştu. Serum ve sargıları arasında yine de iyi gözüküyordu. Dışarıda bekleyen tanıdıkları sevinçle karşılamıştı yaralı polisi. Nil, Hakan'ın korumak için yaralandığı polisin o olduğunu anladı.

Kendileri de bu sevinci yaşamak istiyordu. Kapıdan çıkacak yeni ekibi beklemeye başladılar. Üç dakika kadar sonra kapı bir kez daha açıldı. Bu kez çıkan Hakan'dı ve kendindeydi. Kapının önündeki kalabalığı, babasını, kız kardeşini ve sevgilisini gördüğünde yüzü gülümseme ile aydınlandı.

Herkes rahatlamıştı... Hakan Baş Komiser iyiydi...


***** 


Akın, Deren'i aramış yeni bir cinayet davası çıktığını haber vermişti. Nöbetçi olan Deren olduğu için hemen hastaneden ayrılıp Akın'ın verdiği adrese gitti. Genç bir oyuncu, prova sırasında düşen ışığın devirdiği dekorun altında kalmış, diğer oyuncular, yönetmeni ve yönetmenin kardeşi olan ışıkçıyı suçlamışlardı. İkisini de polis gelene kadar kaçmasınlar diye kulise kilitlemişlerdi.

Deren ile Akın tiyatro binasına girdiklerinde tüm oyuncuların hala kostümleri ile ortalıkta dolandığını görünce şaşırdılar. Biri kendilerine kıyafetlerinin iki zanlıyı tuttukları yerde olduğunu söyleyince durum anlaşıldı. Onlar içeride kilitliyken dışarıdaki oyuncuların hepsi sorgulandı. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. Prova sırasında tüm oyuncular kuliste ve salondaydı. Hepsi yönetmenin ve kardeşinin prova boyunca gözlerinin önünde olduğunu söylüyordu. Ama aynı kişiler ölen oyuncunun gündüz yönetmenle kavga ettiğini de söylemişti.

Akın, kilitli kapıyı açtırıp iki zanlıyı dışarıya çıkarttı. Birini Akın, diğerini Deren sorgulayacaktı. İkisi de ayrı ayrı ama birbirine çok benzeyen ifadeler verince ve başka görgü tanığı olmayınca onların tutuklanıp emniyete gönderilmesine karar verildi. İşleri bittiğinde sabahın altısı olmuştu. Gece yapılan son kostümlü prova, yeni başlanacak oyunun süresiz ertelenmesine neden olmuştu.

Hepsine, ortalıktan kaybolmamaları, başka şey anımsarlarsa kendilerine haber vermeleri söylenip evlerine gönderildi. Katil zanlısı iki kardeş o geceyi nezarette geçirecekti.

Henüz yirmili yaşların başındaki maktul ise çoktan morga gönderilmişti.


 ***** 


Odada ise Hakan ilaçların etkisi ile uyuyordu. Nil uzun süre izlemişti onu. Sonra Handan'ın uyuduğu ikili koltuğun ucuna ilişip yaralanma haberini aldığından beri olanları düşünmeye başladı.

Handan'ın telefonundan beri vücudunun büyük kısmı uyuşuktu. Bunun kaybetme korkusundan olduğunu biliyordu. Ne zaman ameliyattan çıktığını ve kendisine gülümsediğini görmüş o andan beri biraz daha rahat nefes alabilir hale gelmişti. Hakan'ın babasını görünce söyledikleri geldi aklına...

“Sizi tanıştırmakta geç kaldım ama bu da hiç olmadı.”

“Sen neyi zamanında yaptın ki? Nil ile babamı tanıştırmak için böyle bir plan yapmak ancak sana göre bir şey.” diye Handan ağabeyine takılmaya çalışmıştı. Oysa onun da sesi titriyordu. Nil, kirpiklerinde biriken yaşların akmasını engellemeye çalışmış, başaramayınca yanağından aşağı inen damlayı belli etmeden silmişti.

Babasının olayın nasıl olduğunu sorması ile kısaca anlatmıştı yaşananları, Hakan. Ama o anlatırken Nil ile Handan'ın rengi iyice kaçınca susmayı tercih etmişti

Hakan uyumadan önce ertesi gün de hastanede kalacağını, aksilik olmazsa sonraki gün eve çıkabileceğini söyleyen doktorun verdiği haber ile sevinmişlerdi.

Nil, o an Hakan'ın söylediklerini de anımsıyordu. Deliydi bu adam...

“Siz o gün mü yola çıkacaktınız?” Hakan, sanki yaralanması çok normalmiş gibi tatilden bahsetmeye başlamıştı.

“Ne yolu? Tatile falan gitmiyoruz.” Nil, Handan'dan önce yanıtlamıştı.

“Benim için kalmayın burada.”

“Hakan, hiç konuşup kendini yorma. Ben bir yere gitmiyorum. Handan'ın da gitmeyeceğini biliyorum. Sana bir şekilde biz de bakarız. Eve çıkabilirsin ama bakıma ihtiyacın var.” Tartışma kabul etmez bir sesle konuşmuştu. Ama Hakan da ondan aşağı kalmıyordu inatçılıkta.

“Benim yüzümden tatilinizden olmayın.”

“Ağabey, konu kapandı. Nil haklı. Sen böyleyken o tatile nasıl gidebiliriz?”

“Ama...”

“Aması yok. Tamam, sus artık. Ben senin yanında kalacak birini ayarlarım. İki gün sonra izne çıkıyorum nasılsa. Sonra ben bakarım sana rahatlıkla.” Handan, kafasında planlarını yapmıştı bile. Ama aynı şekilde Nil de plan yapmıştı.

“Sizin için sakıncası yoksa Hakan bende kalsın. Hem ben eczacılık eğitimi aldığım için sağlık konusunda çok kişiden bilgiliyim, hem de gereken her ilaç elimin altında. Ne dersiniz?”

“Sen dedikodulardan korkmuyor musun?” Hakan, bu teklifi beklememişti ama sevindiği belliydi.

“Güldürme beni. Yaralı adamın dedikodusunu yapsalar ne olur? Ayrıca senin gözümün önünde olman benim için daha hayırlı. İstemem öyle güzel hemşire falan.”

“Handan?”

“Eh senin için sakıncası yoksa! En azından aklım kalmaz.” Handan rahatlamıştı. Son iki günü toplantı doluydu. Kendileri yokken şirkette işler aksamasın diye tüm önemli işleri öne almıştı.

“Bana fikrimi soran yok mu?” Hakan, hayatındaki iki kadının o yokmuş gibi kararlar almasına bozulmuş gibi yapmıştı.

Nil kendi yanıtını ve Hakan’ın tepkisini anımsayınca yine gülümsedi.

“İstemeyeceğini düşünemedim. Pardon.”

Hakan, sağlam kolunu uzatıp elini tuttu.

“Senden başka isteyeceğim tek kişi Handan olurdu. O yüzden asma yüzünü.”

“Üzme o zaman beni. Bir an gerçekten istemiyorsun sandım.”

“Seninle aynı çatı altında uyuma fırsatı yakalamışım kaçırır mıyım? Bayramoğlunda kaldığımızda da çok keyifliydi senin yan odada uyuduğunu bilmek ama bu kez daha başka anlamı var.”

İki sevgilinin bakışmalarını izlemek istemeyen Handan camdan bakıyordu ama Hakan’ın sözlerini duyunca hışımla dönmüştü.

“Ah işte bu! Nasıl da düşünemedik. Tamam, hafta sonu üçümüz Bayramoğluna gidiyoruz. Orada bir sürü özel hastane var. Hem de çok büyük hastaneler. Gerekmez sanırım ama olsun yine de içimiz rahat eder. Böylece hem tatil hem hasta bakıcılığı bir arada yürür. Ne dersiniz?”

Daha o planlarını açıklarken ikisi de hoşlanmıştı fikirden.

“Benim için daha iyi bir plan olamaz. Benim yüzümden gidemeyeceksiniz diye çok üzülmüştüm.”

“Nil? Sen ne diyorsun?”

“Hayır demek olmaz... Böylece eczaneye imza gerekirse eve gitmek de kolay olur. Tamam, bana da uydu bu plan. İki gün ben bakarım, sonra birlikte gideriz. Handan? Sen de bende kalsana! ”

“Ben de teklif etmeyeceksin sandım. Tamam. Çok sevinirim.”

Planları tamamlayıp uyumaya çekilmişlerdi. Handan hemen uykuya dalınca Nil biraz Hakan'ın yanında oturmuş, onun uyumasını izlemişti. Bir ara Hakan gözlerini açmış, Nil'in yatağın kenarında olduğu görünce kısık bir sesle, seni seviyorum, demiş sonra yeniden uykuya dalmıştı.

Nil, artık kendisi de uykuya yenik düşmek üzereyken düşüncelerini bir yana bıraktı… 



*****  


Deren ile Akın yorgunlukla olay yerinden ayrılıp amirlerinin yattığı hastaneye gitmeye karar verdiler. Arabada Deren yine çok sessizdi. Akın,

“Neyin var Deren?”

“Sen, Hakan amirimin sevgilisi olduğunu biliyor muydun?” Sesi kısıktı. Akın onun ses tonu ve sorusu yüzünden yine tedirgin olduğunu hissetti. Deren kendisini sevmiyor muydu? Neden Hakan'ın sevgilisi olmasına bu kadar üzülmüştü. Daha fazla susamadı.

“Sevgilisi mi varmış?”

“Evet, akşam tanıştım. O kadar üzgündü ki!”

“Sevgilisi yaralanmış üzülür tabii!” Akın sert konuştuğunun farkında değildi.

“Akın, beni gerçekten birazcık seviyorsan çok dikkatli ol. Böyle bir haberin ulaşmasın bana.” Gözünden yaşlar yuvarlanmaya başlamıştı. Akın onun gözyaşlarına bakıp yutkundu. “Bu muydu suratının nedeni?”

“Ne var suratımda?”

“Çok üzgündün. Ben de başka...” Akın devamını getirmekten vazgeçmişti. Deren'in kızacağını anlamıştı. Ne kadar kolaydı saçmalamak! Deren, bir başka kadının yaşadığının kendi başına gelmesinden korktuğu için öyle konuşuyordu. Başkasını değil kendisini seviyordu.

“Deren, unut canım benim az önceki sözlerimi. Aklımdan bile geçirmem hata idi. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum.”

“Hem unuttuğun bir şey var. Sen de polissin! Ya sen? Sen dikkat etmeyip beni üzmeyi falan planlamıyorsun değil mi?”

“Asla!”

“Deren, bir cinayet sorgusundan çıktık, yaralı amirimizi ziyarete gidiyoruz ama daha fazla oyalanmayalım istiyorum. Yer zaman şu an çok önemsiz geliyor bana. Benimle en kısa zamanda evlenir misin?”

“Evet.”

Deren, daha sorusu bitmeden yanıtını vermişti. Hayat boşa vakit geçirilmeyecek kadar kısaysa, onlar da ellerindeki süreyi en iyi şekilde değerlendirecekti. Akın, kuşluk vaktinin aydınlığında hastane yolunda arabayı durdurdu. Etrafta kimse yoktu. Artık sözlüsü sayılan Deren'i aldı kollarına. Öpüşmeleri bittiğinde, “Bunu amirimize de söylemeliyiz. Artık saklayamayız. En kısa sürede evleneceğiz. Bizi ayıracak ama bunu biliyorduk zaten.”

Akın yeniden yola koyulmuştu.

“Biliyorum. Eh en azından seni biraz özlerim. Her an yüzünü görünce sıkılırım gibi geliyor!” Deren, az önceki öpüşmenin etkisinden çıkamamıştı. Duygularını saklamak için şaka yapıyordu.

“Sen ne diyorsun? Ben sana bakmaktan asla bıkmam.”

Bu arada hastanenin otoparkına gelmişlerdi.

“Ben de ama mecburuz ayrı çalışmaya. Hadi inelim artık. Sen de tanış Nil hanımla. Herhalde gitmemiştir! Çok güzel bir kadın...”

“Yakışır amirime ama senden daha güzel değildir.”

“Boşa dememiş eskiler, gönül kimi severse güzel odur, diye”

“O lafı bilmem ama sen benim için dünyanın en güzel kadınısın!”

“İşte bak, o söz doğruymuş.”

Sabahın o saatinde gülüşerek girdiler hastane kapısından. Gece yaralanan üçüncü polisin kısa süre önce ameliyattan çıktığını ama hala tehlikeyi atlatamadığını öğrendiklerinde tüm gülümsemeleri silindi. Yaralı polislerin ekibindekilere geçmiş olsun diyerek üst kata alınmış olan Hakan Baş Komiserin yanına çıktılar.

Kapıda Hüseyin'i görünce şaşırdı ikisi de. Adil de koridorun ucundan elinde kahve tepsisi ile geliyordu. Sadece Aliye ile Rıza yoktu. Rıza zaten emniyetteydi. Aliye de sabah gelecekti. Deren ile Akın onlardan son bilgileri aldıktan sonra geceki olayı aktardılar.

“İçeride kim var?” diye soran Deren’e Adil yanıt verdi. “Handan Hanım ile Nil Hanım var, komiserim. Hakan Baş Komiserimin babasını az önce eve bıraktım.”

“Uyuyorlar mı?”

“Bilmiyorum, ama birazdan hemşireler dolaşmaya başlayacak o zaman görürsünüz. Nasılsa uyanır.”



***** 


Sabaha doğru odaya giren hemşire üçünü de uyandırıp yeni güne erken merhaba demelerine neden oldu. Hemşire kontrolleri yaparken Nil ile Handan dışarı çıkmıştı. Odanın önünde bekleyen Akın ve Deren ile o zaman karşılaştılar. İkisi de iş arkadaşlığından öte olduklarını itiraf edercesine yakın oturuyordu. Handan da Akın'ı tanımadığı için onları tanıştıran Deren oldu. İkisi de Baş Komiserlerinin iyi olduğunu öğrenince mutlu oldular.

Hemşire çıktıktan sonra hepsi odaya girdi. Elemanlarını gören Hakan'ın yüzü aydınlandı. Geçmiş olsun dileklerine gülümseyerek yanıt verdi.

“Teşekkürler çocuklar. Bir süre işleri size yıkacağım. Bu iki güzel kadın bana bakıcılık yapmak için yarışıyor, onları kırmak olmaz.”

“Olmaz amirim.”

Akın, Deren’in yüzüne kısacık bir bakış attı, sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. Daha fazla geciktirmenin anlamı yoktu.


 “Şey amirim... Bir şey söylememiz lazım.”

“İyi bir şey olsun!”

“Bizim için iyi de siz ne diyeceksiniz bilmiyoruz.”

“Nihayet... EEE düğün ne zaman?” Hakan, onların yüzlerindeki şaşkınlığı izleyip keyiflendi. Akın, bıyık altından gülerken Deren’in sesi utanç yüklüydü ama onunda yüzü gülüyordu. “Amirim!”

“Geldiğimden beri bekliyordum bu haberinizi. Bir siz bilmiyordunuz sanki... Ama ne yazık ki başınıza geleceği de biliyorsunuz. Birinizi başka servise vermem lazım.”

“Evet amirim. Teşekkür ederiz. Kızmadığınızı umarız.”

“Neden kızacakmışım? Aksine sevindim. Tek sorun, hanginizi göndereceğim!”

“Amirim, ben güveneceğim birinin yanında olursa çok rahat ederim. O yüzden Deren sizinle kalsın, benim başka masaya tayinimi isteriz.”

“Sen ne diyorsun Deren?”

“Amirim, aynı şeyi düşünüyordum. Akın sizinle kalsın. Aklım arkada kalmasın.”

“Bombalı suikast olayını çözün, Suat Baş Komisere dosyasını tamamlayıp iade edelim, dosya ile birlikte birinizi de oraya yollarım. Olur mu?”

“Suat Baş Komiserin yanına mı? Yani aynı binada mı kalacağız?”

“Yönetmelikler aynı yerde çalışamayacağınızı söylüyor. Eh siz de ayrılmış olacaksınız.”

“Çok teşekkürler amirim.”

“Bomba ile ilgili gelişme var mı?”

“Size anlatamadık amirim. Ölen adamın beş altı yıl önce bir kızla bir iki kez çıkmışlığı varmış. Adam askerdeyken kız intihar etmiş. Bağlantısı var mı araştırıyoruz. Dün gece de bir tiyatrocu öldü.” diyerek Akın olayın detaylarını anlatmaya başladı. Aslında sivillerin önünde konuşmazlardı ama biri komiserin kız kardeşi diğeri sevgilisiydi ve o sormuştu. Akın da bunun verdiği rahatlıkla anlatmaya başlamıştı.

Gerçi bilseler Nil'in onların bilmediği bazı şeyleri bildiğini zaten hiç tedirgin olmazlardı. İki genç kadın da onların konuşmasını dinliyor ama yorum yapmıyordu.

Akın ile Deren tekrar geçmiş olsun diyerek çıktıklarında kahvaltıya gitmiş olan Hüseyin ile Adil içeri girmişti.

Onların da geçmiş olsun dilekleri ve tanışmalarının ardından Adil, Nil'e de kurabiyeler için teşekkür etmişti. Hakan şaşkınlıkla bakınca da utanıp başını eğmişti.

“Affedersiniz amirim”

“Yok, affedilecek bir şey yok... Bazen hepimizin polis olduğunu unutuyorum. İki ile ikiyi toplamak kolay aslında.” Bakışlarını Nil’e çevirdiğinde gözlerinden sevgisi okunuyordu.  Yine elemanlarına dönüp bu kez de isteğini iletti. “Çocuklar söyleyin Rıza ile Aliye gelmesin. Şimdi nöbetten çıkıp gelmeye kalkışırlar. Gitsinler dinlensinler. Ben geldiler varsayıyorum.”

“Emredersiniz amirim.”

“Bu ricaydı. Size kolay gelsin. Beni olaylardan habersiz bırakmayın. Bir hafta sonra ben de iş başı yaparım.”

“Amirim, neye ihtiyacınız olursa benden isteyin. Hemen ulaştırırım.”

“Sağ ol Adil.”

Polisler çıktıktan kısa süre sonra doktoru kontrole gelmişti. Artık hastanede kalmasına gerek olmadığını söylemiş çıkış işlemlerinin yapılmasını, bir hafta raporlu olacağını söylemişti. Zaten Hakan’ın da daha fazla rapor yapmaya niyeti yoktu. Bu süreçte bir travesti cinayeti daha olmaması için dua etmekten başka elinden bir şey gelmiyordu.

“Seni çok seviyorlar.” Nil, baş başa kaldıklarında önce az önce gördüğü samimi ilgiden bahsetmeyi doğru buldu.

“Evet, bu kadarını ben bile tahmin etmiyordum.”

“E onlar şanslı, senin gibi bir amirle çalışıyorlar.”

“Daha deli tarafımı görmediler de ondan. O zaman da aynı mı düşünecekler acaba?”

“Senin deli tarafın mı var?” Nil merakla sormuştu.

“Sen hiç görme o tarafımı.” Hakan onun gerçekten sinirli halini görmesini istemiyordu. Çok nadir patlıyordu ama o zaman da patlaması volkanları kıskandırıyordu.

Hazırlıkları bitip de hastaneden ayrıldıklarında saat anca sekiz olmuştu. Nil dükkânlar açılmadan Hakan'ı eve sokmak istiyordu. Çünkü bir anda hepsinin ilgisi üstlerine dönecekti. En azından kendisi anlatırdı. Davet ederken düşünmemişti ama Hakan'ı kim diye tanıştıracaktı? Erkek arkadaş lafı bu yaştaki bir insan için komik değil miydi? Sevgilim? Bu da çok özenti gibi gelmişti. Sadece ‘Hakan’ diyecekti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder