Nil, evde oturuyor o akşam yaşananları düşünüyordu.
Uyuyamayacak kadar heyecanlıydı. Seviliyordu. Hakan onu sevdiğini söylemişti.
Daha ne isteyebilirdi ki. Tek sorun onu işe yolladığında çok fazla tedirgin
olması ve ondan haber beklemesiydi. Bu korkuyu yok edemeyeceğini belki zamanla
alışacağını düşünüyordu. Ama o gece için yine içindeki sıkıntı ile oturuyordu.
Bir gözü telefonda bir gözü televizyondaydı. Hakan arayacağını söylemişti...
Bir saat sonra telefonu çaldığında Hakan'ın
aradığını düşünmüştü ama arayan Handan'dı. O gece kocasını yollamıştı. Belki de
sıkıntıdan arıyordu. Ama handan'ın sesini duyduğunda kocasını uğurlamış bir
kadının sıkıntılı sesinden çok başkaydı duyduğu ses...
“Nil, şimdi sakin ol. Hakan yaralanmış ama iyi. Ben
hastaneye gidiyorum. ”
Nil, kalbinin durduğunu hissetti. Sonra iyi
kelimesini algıladı ve yeniden kalbi atmaya başladı. Sesindeki korkuyu
gizleyemiyordu “Ne diyorsun? Nasıl yaralanmış?”
“Bilmiyorum. Seninle
buluşacağını sanıyordum. Az önce aradılar ben yola çıkıyorum, hastaneye
gidiyorum. Hakan ile konuştum yarası ağır değil ama kurşunu çıkartmak için
ameliyat edilecek. Sanırım omzundan vurulmuş.”
Nil, telefonun ucunda kendisini sakin
bir sesle olanları anlatan Handan'ı dinliyordu. Onun nasıl böyle sakin olduğunu
anlayamıyordu. Elleri titrediği için telefonu zor tutuyordu.
“Hangi hastanede? Ben de geliyorum.”
“Bekle, ben araba kullanamam. Taksi
çağırdım seni de alırız.”
Nil, bu teklife sevindi. O da araba
kullanamayacak durumdaydı. Taksi evin önüne geldiğinde Nil çoktan evden
çıkmıştı. Handan'ın yanına oturduğunda ikisinin de yüzünün bembeyaz olduğu
görülüyordu. İkisinin de gözlerinde yaş vardı. Her ne kadar Hakan Handan ile
konuşmuş olsa da Nil sesini duymadığı için çok tedirgindi. Bunu Handan'a
söyledi. Handan, neden kendisini aramadığını anlatıyordu. “Sen daha onun
mesleğine alışkın olmadığın için korkacağını düşündü. Aslında sana hiç
duyurmamayı tercih ederdi sanırım.”
“Ben ona bunu ayrıca soracağım. Sen
eminsin değil mi iyi olduğundan?” Sorunun yanıtını biliyordu aslında. Çünkü
Handan'ın kardeşine düşkünlüğünü biliyordu. Eğer kötü bir şey olsa bu kadar
rahat olamazdı yanında.
“İnan iyi. Doktoruyla da konuştum.
Kurşun yumuşak ette kalmış kemiklere zarar vermemiş ama çıkmamış da o yüzden
ufak bir operasyon ile çıkartılacak.”
“Geçen gün bir polisin yaralandığı bir
fal gördüm ama onun olduğunu anlamadım. Başka bir olaydaki polis sandım.
Sanırım iki polis vardı o falda ve ben bir tane sandım. Neden anlamadım ben
bunu?” Sesi ağlamaklı çıkınca Handan kolunu omzuna atıp sarıldı.
“Nil sen fallarla her şeyi çözemezsin
neden kendini suçlarmış gibi konuşuyorsun?”
“Anlasaydım tedbir alırdı belki.”
“Zaten tedbir almış. Çelik yeleği
üstündeymiş. O yüzden kendini suçlama.”
“Bilmiyorum. Sanırım kendimi suçlamak şu
an en kolayı gibi geliyor. Yoksa Hakan'ı suçlamaya başlayacağım. Neden bizi
üzüyor diye!” Gülümseyerek söylemeye çalışmıştı ama sesi çatallı çıkıyordu.
Hala ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. En iyisi güzel şeyler düşünmek,
dedi.
“Canım, hadi üzülme.”
“Handan, bugün ne konuştuk Hakan'la
biliyor musun?”
“Ne konuştunuz?”
“Birbirimizi sevdiğimizi söyledik.
Sadece üç saat önce bunu konuşuyorduk. İnsan hayatının bu kadar ince iplikle
bağlı olması ne kötü. Bir an hayatının ön önemli kişisiyken bir an sonra
hayatından geri dönmemek üzere çıkabiliyor. Ya Hakan'a daha ciddi bir şey
olsaydı. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.”
Handan, onun üzüntülü sözlerini
duymazlıktan geldi. Sadece güzel olanları konuşacaktı.
“Biliyordum. O kadar belliydi ki âşık
olduğunuz. Çok sevindim. Bu ikinize de güç vermeli. Şimdi onun için güzel
şeyler düşün.”
Nil, konuyu biraz değiştirmek istedi.
“Cenk gitti mi?”
“Evet, bu akşam uçtu.”
“On gün yok değil mi?”
“Evet, aa bizim tatil de iptal olacak.
Kusura bakmazsın değil mi?”
“Saçmalama Handan! Nasıl giderim o
yaralıyken?”
“Haklısın canım ben de saçmalıyorum.”
O sırada taksi hastanenin önünde park
etmişti.
Müracaat bölümünde oturan görevliye
Hakan'ın adını verdiler. Polis denilince zaten hemen eli ile yolu tarife
başlamıştı. Nil ile Handan koridorlarda yürürken uzaktan polisleri gördüler.
Aynı olayda üç polis yaralanmıştı. Hakan'ın, polislerden birini korumaya
çalışırken yaralandığını ise orada konuşulanlardan öğrendiler. Korumaya
çalıştığı polis çelik yeleği olmadığı için vücuduna aldığı üç mermi ile ağır
yaralanmıştı. Ameliyatı devam ediyordu. Hakan'ın ise yarım saat kadar önce
ameliyata girdiği, on- on beş dakikaya kadar çıkacağı söylenmişti.
Polislerin hepsi yanlarına gelip onlara
geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Handan, yanına gelen Deren'i tanıdı. İki
kadın önce resmi bir dille konuşsa da Deren dayanamamış, daha önceden tanıdığı
kadına sarılmıştı.
Nil, Handan'a sarılan ve ona Hakan Baş
Komiserin iyi olacağını söyleyen kadını inceledi. Neredeyse kendisinden on
santim kısaydı ama güzel bir kadındı. Üstündeki kot pantolon ve kısa kollu
penye ile bir başkası olsa bu kadar alımlı gözükür müydü bilmiyordu? Ama Deren
çok havalıydı. Falda gördüğü o muydu? Onun için mi bu kadar yakın davranıyordu
Handan'a? Nil, içinin ayrı bir ateşle yandığını hissetti. Kıskanıyordu. Hakan
ameliyattayken böyle şeyler düşündüğü için kendisine sinirlendi. O an
kıskançlık yapamayacaktı ama iyileştiğinde ekibindeki polisin güzelliği
hakkında Hakan'ı sorguya çekecekti.
Handan ise Nil'in düşüncelerinden
habersiz ama bakışlarından bir şeyler anlamaya çalışarak ikisini tanıştırdı.
“Deren, bu Nil! Ağabeyimin kız arkadaşı.” Nil, bu özel sıfat ile tanıştırılmış
olmaktan memnundu. Deren de şansının olmadığını anlayacaktı böylece... Deren
ise yüzünde gülümseme ile elini uzattı.
“Aa, amirimin kız arkadaşı olduğunu
bilmiyordum. Çok memnun oldum. O zaman daha hızlı iyileşir.” Bu kız samimiydi.
Yanılıyor muydu? Evet bu kızı da falda görmüştü ama diğer polise aşık olan kız
olarak... İçi rahatlamıştı.
Onlar konuşurken kapıdan biri girip
hızlı adımlarla yanlarına geldi. Handan'ın kolunu tutan adamın babaları
olduğunu anlamak çok kolaydı. Çünkü Hakan'ın biraz yaşlı hali idi. Çok dinç bir
adamdı ama üzüntüsü yüzünden belliydi. Handan, babasını görünce şaşırmıştı.
“Baba? Nasıl haberin oldu?”
“Senin yapman gerekeni polis yaptı.
Neden aramadın?”
“Özür dilerim, yarası hafif denildiği
için üzülmeni istemedim. Ameliyattan çıkınca söyleyecektim.” Yaşlı adam
Nil, baba kızın konuşmasını izliyordu.
Babası ile tanışmasının böyle bir ortamda olması hoş değildi. Ama kaçış yoktu.
“Baba, seni Nil ile tanıştırayım. Gerçi
ağabeyim tanıştırmalıydı ama şu an mümkün gözükmüyor. Nil, babam Hamit Çevik.
Baba, Nil Aydıner” Handan, bu kez başka bir açıklama vermemişti ama Hamit Beyin
bakışlarından anladığı belliydi.
“Nil! Memnun oldum.”
“Ben de, efendim. Çok geçmiş olsun.”
“Sana da geçmiş olsun. Haber alabildiniz
mi?”
“Polislerin söylediklerinden başka bir
şey bilmiyoruz. Birazdan çıkarmış ameliyattan.”
Sözleri biterken ameliyathanenin kapısı
açıldı ve üçüncü yaralı polis çıktı. Kendindeydi. Bacağından vurulmuştu. Serum
ve sargıları arasında yine de iyi gözüküyordu. Dışarıda bekleyen tanıdıkları
sevinçle karşılamıştı yaralı polisi. Nil, Hakan'ın korumak için yaralandığı
polisin o olduğunu anladı.
Kendileri de bu sevinci yaşamak
istiyordu. Kapıdan çıkacak yeni ekibi beklemeye başladılar. Üç dakika kadar
sonra kapı bir kez daha açıldı. Bu kez çıkan Hakan'dı ve kendindeydi. Kapının
önündeki kalabalığı, babasını, kız kardeşini ve sevgilisini gördüğünde yüzü
gülümseme ile aydınlandı.
Herkes rahatlamıştı... Hakan Baş Komiser
iyiydi...
*****
Akın, Deren'i aramış yeni bir cinayet
davası çıktığını haber vermişti. Nöbetçi olan Deren olduğu için hemen
hastaneden ayrılıp Akın'ın verdiği adrese gitti. Genç bir oyuncu, prova
sırasında düşen ışığın devirdiği dekorun altında kalmış, diğer oyuncular,
yönetmeni ve yönetmenin kardeşi olan ışıkçıyı suçlamışlardı. İkisini de polis
gelene kadar kaçmasınlar diye kulise kilitlemişlerdi.
Deren ile Akın tiyatro binasına
girdiklerinde tüm oyuncuların hala kostümleri ile ortalıkta dolandığını görünce
şaşırdılar. Biri kendilerine kıyafetlerinin iki zanlıyı tuttukları yerde
olduğunu söyleyince durum anlaşıldı. Onlar içeride kilitliyken dışarıdaki
oyuncuların hepsi sorgulandı. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. Prova sırasında tüm
oyuncular kuliste ve salondaydı. Hepsi yönetmenin ve kardeşinin prova boyunca
gözlerinin önünde olduğunu söylüyordu. Ama aynı kişiler ölen oyuncunun gündüz
yönetmenle kavga ettiğini de söylemişti.
Akın, kilitli kapıyı açtırıp iki zanlıyı
dışarıya çıkarttı. Birini Akın, diğerini Deren sorgulayacaktı. İkisi de ayrı
ayrı ama birbirine çok benzeyen ifadeler verince ve başka görgü tanığı
olmayınca onların tutuklanıp emniyete gönderilmesine karar verildi. İşleri
bittiğinde sabahın altısı olmuştu. Gece yapılan son kostümlü prova, yeni
başlanacak oyunun süresiz ertelenmesine neden olmuştu.
Hepsine, ortalıktan kaybolmamaları,
başka şey anımsarlarsa kendilerine haber vermeleri söylenip evlerine
gönderildi. Katil zanlısı iki kardeş o geceyi nezarette geçirecekti.
Henüz yirmili yaşların başındaki maktul
ise çoktan morga gönderilmişti.
*****
Odada ise Hakan ilaçların etkisi ile
uyuyordu. Nil uzun süre izlemişti onu. Sonra Handan'ın uyuduğu ikili koltuğun
ucuna ilişip yaralanma haberini aldığından beri olanları düşünmeye başladı.
Handan'ın telefonundan beri vücudunun
büyük kısmı uyuşuktu. Bunun kaybetme korkusundan olduğunu biliyordu. Ne zaman
ameliyattan çıktığını ve kendisine gülümsediğini görmüş o andan beri biraz daha
rahat nefes alabilir hale gelmişti. Hakan'ın babasını görünce söyledikleri
geldi aklına...
“Sizi tanıştırmakta geç kaldım ama bu da
hiç olmadı.”
“Sen neyi zamanında yaptın ki? Nil ile
babamı tanıştırmak için böyle bir plan yapmak ancak sana göre bir şey.” diye
Handan ağabeyine takılmaya çalışmıştı. Oysa onun da sesi titriyordu. Nil,
kirpiklerinde biriken yaşların akmasını engellemeye çalışmış, başaramayınca
yanağından aşağı inen damlayı belli etmeden silmişti.
Babasının olayın nasıl olduğunu sorması
ile kısaca anlatmıştı yaşananları, Hakan. Ama o anlatırken Nil ile Handan'ın
rengi iyice kaçınca susmayı tercih etmişti
Hakan uyumadan önce ertesi gün de
hastanede kalacağını, aksilik olmazsa sonraki gün eve çıkabileceğini söyleyen
doktorun verdiği haber ile sevinmişlerdi.
Nil, o an Hakan'ın söylediklerini de
anımsıyordu. Deliydi bu adam...
“Siz o gün mü yola çıkacaktınız?” Hakan,
sanki yaralanması çok normalmiş gibi tatilden bahsetmeye başlamıştı.
“Ne yolu? Tatile falan gitmiyoruz.” Nil,
Handan'dan önce yanıtlamıştı.
“Benim için kalmayın burada.”
“Hakan, hiç konuşup kendini yorma. Ben
bir yere gitmiyorum. Handan'ın da gitmeyeceğini biliyorum. Sana bir şekilde biz
de bakarız. Eve çıkabilirsin ama bakıma ihtiyacın var.” Tartışma kabul etmez
bir sesle konuşmuştu. Ama Hakan da ondan aşağı kalmıyordu inatçılıkta.
“Benim yüzümden tatilinizden olmayın.”
“Ağabey, konu kapandı. Nil haklı. Sen
böyleyken o tatile nasıl gidebiliriz?”
“Ama...”
“Aması yok. Tamam, sus artık. Ben senin
yanında kalacak birini ayarlarım. İki gün sonra izne çıkıyorum nasılsa. Sonra
ben bakarım sana rahatlıkla.” Handan, kafasında planlarını yapmıştı bile. Ama
aynı şekilde Nil de plan yapmıştı.
“Sizin için sakıncası yoksa Hakan bende
kalsın. Hem ben eczacılık eğitimi aldığım için sağlık konusunda çok kişiden
bilgiliyim, hem de gereken her ilaç elimin altında. Ne dersiniz?”
“Sen dedikodulardan korkmuyor musun?”
Hakan, bu teklifi beklememişti ama sevindiği belliydi.
“Güldürme beni. Yaralı adamın
dedikodusunu yapsalar ne olur? Ayrıca senin gözümün önünde olman benim için
daha hayırlı. İstemem öyle güzel hemşire falan.”
“Handan?”
“Eh senin için sakıncası yoksa! En
azından aklım kalmaz.” Handan rahatlamıştı. Son iki günü toplantı doluydu.
Kendileri yokken şirkette işler aksamasın diye tüm önemli işleri öne almıştı.
“Bana fikrimi soran yok mu?” Hakan,
hayatındaki iki kadının o yokmuş gibi kararlar almasına bozulmuş gibi yapmıştı.
Nil kendi yanıtını ve Hakan’ın tepkisini
anımsayınca yine gülümsedi.
“İstemeyeceğini düşünemedim. Pardon.”
Hakan, sağlam kolunu uzatıp elini tuttu.
“Senden başka isteyeceğim tek kişi
Handan olurdu. O yüzden asma yüzünü.”
“Üzme o zaman beni. Bir an gerçekten
istemiyorsun sandım.”
“Seninle aynı çatı altında uyuma fırsatı
yakalamışım kaçırır mıyım? Bayramoğlunda kaldığımızda da çok keyifliydi senin
yan odada uyuduğunu bilmek ama bu kez daha başka anlamı var.”
İki sevgilinin bakışmalarını izlemek
istemeyen Handan camdan bakıyordu ama Hakan’ın sözlerini duyunca hışımla
dönmüştü.
“Ah işte bu! Nasıl da düşünemedik.
Tamam, hafta sonu üçümüz Bayramoğluna gidiyoruz. Orada bir sürü özel hastane
var. Hem de çok büyük hastaneler. Gerekmez sanırım ama olsun yine de içimiz
rahat eder. Böylece hem tatil hem hasta bakıcılığı bir arada yürür. Ne
dersiniz?”
Daha o planlarını açıklarken ikisi de
hoşlanmıştı fikirden.
“Benim için daha iyi bir plan olamaz.
Benim yüzümden gidemeyeceksiniz diye çok üzülmüştüm.”
“Nil? Sen ne diyorsun?”
“Hayır demek olmaz... Böylece eczaneye
imza gerekirse eve gitmek de kolay olur. Tamam, bana da uydu bu plan. İki gün
ben bakarım, sonra birlikte gideriz. Handan? Sen de bende kalsana! ”
“Ben de teklif etmeyeceksin sandım.
Tamam. Çok sevinirim.”
Planları tamamlayıp uyumaya
çekilmişlerdi. Handan hemen uykuya dalınca Nil biraz Hakan'ın yanında oturmuş,
onun uyumasını izlemişti. Bir ara Hakan gözlerini açmış, Nil'in yatağın
kenarında olduğu görünce kısık bir sesle, seni seviyorum, demiş sonra yeniden
uykuya dalmıştı.
Nil, artık kendisi de uykuya yenik
düşmek üzereyken düşüncelerini bir yana bıraktı…
Deren ile Akın yorgunlukla olay yerinden
ayrılıp amirlerinin yattığı hastaneye gitmeye karar verdiler. Arabada Deren
yine çok sessizdi. Akın,
“Neyin var Deren?”
“Sen, Hakan amirimin sevgilisi olduğunu
biliyor muydun?” Sesi kısıktı. Akın onun ses tonu ve sorusu yüzünden yine
tedirgin olduğunu hissetti. Deren kendisini sevmiyor muydu? Neden Hakan'ın
sevgilisi olmasına bu kadar üzülmüştü. Daha fazla susamadı.
“Sevgilisi mi varmış?”
“Evet, akşam tanıştım. O kadar üzgündü
ki!”
“Sevgilisi yaralanmış üzülür tabii!”
Akın sert konuştuğunun farkında değildi.
“Akın, beni gerçekten birazcık
seviyorsan çok dikkatli ol. Böyle bir haberin ulaşmasın bana.” Gözünden yaşlar
yuvarlanmaya başlamıştı. Akın onun gözyaşlarına bakıp yutkundu. “Bu muydu
suratının nedeni?”
“Ne var suratımda?”
“Çok üzgündün. Ben de başka...” Akın
devamını getirmekten vazgeçmişti. Deren'in kızacağını anlamıştı. Ne kadar
kolaydı saçmalamak! Deren, bir başka kadının yaşadığının kendi başına
gelmesinden korktuğu için öyle konuşuyordu. Başkasını değil kendisini
seviyordu.
“Deren, unut canım benim az önceki
sözlerimi. Aklımdan bile geçirmem hata idi. Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
“Hem unuttuğun bir şey var. Sen de
polissin! Ya sen? Sen dikkat etmeyip beni üzmeyi falan planlamıyorsun değil
mi?”
“Asla!”
“Deren, bir cinayet sorgusundan çıktık,
yaralı amirimizi ziyarete gidiyoruz ama daha fazla oyalanmayalım istiyorum. Yer
zaman şu an çok önemsiz geliyor bana. Benimle en kısa zamanda evlenir misin?”
“Evet.”
Deren, daha sorusu bitmeden yanıtını
vermişti. Hayat boşa vakit geçirilmeyecek kadar kısaysa, onlar da ellerindeki
süreyi en iyi şekilde değerlendirecekti. Akın, kuşluk vaktinin aydınlığında
hastane yolunda arabayı durdurdu. Etrafta kimse yoktu. Artık sözlüsü sayılan
Deren'i aldı kollarına. Öpüşmeleri bittiğinde, “Bunu amirimize de söylemeliyiz.
Artık saklayamayız. En kısa sürede evleneceğiz. Bizi ayıracak ama bunu
biliyorduk zaten.”
Akın yeniden yola koyulmuştu.
“Biliyorum. Eh en azından seni biraz
özlerim. Her an yüzünü görünce sıkılırım gibi geliyor!” Deren, az önceki
öpüşmenin etkisinden çıkamamıştı. Duygularını saklamak için şaka yapıyordu.
“Sen ne diyorsun? Ben sana bakmaktan
asla bıkmam.”
Bu arada hastanenin otoparkına
gelmişlerdi.
“Ben de ama mecburuz ayrı çalışmaya.
Hadi inelim artık. Sen de tanış Nil hanımla. Herhalde gitmemiştir! Çok güzel
bir kadın...”
“Yakışır amirime ama senden daha güzel
değildir.”
“Boşa dememiş eskiler, gönül kimi
severse güzel odur, diye”
“O lafı bilmem ama sen benim için
dünyanın en güzel kadınısın!”
“İşte bak, o söz doğruymuş.”
Sabahın o saatinde gülüşerek girdiler
hastane kapısından. Gece yaralanan üçüncü polisin kısa süre önce ameliyattan
çıktığını ama hala tehlikeyi atlatamadığını öğrendiklerinde tüm gülümsemeleri
silindi. Yaralı polislerin ekibindekilere geçmiş olsun diyerek üst kata alınmış
olan Hakan Baş Komiserin yanına çıktılar.
Kapıda Hüseyin'i görünce şaşırdı ikisi
de. Adil de koridorun ucundan elinde kahve tepsisi ile geliyordu. Sadece Aliye
ile Rıza yoktu. Rıza zaten emniyetteydi. Aliye de sabah gelecekti. Deren ile
Akın onlardan son bilgileri aldıktan sonra geceki olayı aktardılar.
“İçeride kim var?” diye soran Deren’e
Adil yanıt verdi. “Handan Hanım ile Nil Hanım var, komiserim. Hakan Baş Komiserimin
babasını az önce eve bıraktım.”
“Uyuyorlar mı?”
“Bilmiyorum, ama birazdan hemşireler
dolaşmaya başlayacak o zaman görürsünüz. Nasılsa uyanır.”
Sabaha doğru odaya giren hemşire üçünü
de uyandırıp yeni güne erken merhaba demelerine neden oldu. Hemşire kontrolleri
yaparken Nil ile Handan dışarı çıkmıştı. Odanın önünde bekleyen Akın ve Deren
ile o zaman karşılaştılar. İkisi de iş arkadaşlığından öte olduklarını itiraf
edercesine yakın oturuyordu. Handan da Akın'ı tanımadığı için onları tanıştıran
Deren oldu. İkisi de Baş Komiserlerinin iyi olduğunu öğrenince mutlu oldular.
Hemşire çıktıktan sonra hepsi odaya
girdi. Elemanlarını gören Hakan'ın yüzü aydınlandı. Geçmiş olsun dileklerine
gülümseyerek yanıt verdi.
“Teşekkürler çocuklar. Bir süre işleri
size yıkacağım. Bu iki güzel kadın bana bakıcılık yapmak için yarışıyor, onları
kırmak olmaz.”
“Olmaz amirim.”
Akın, Deren’in yüzüne kısacık bir bakış
attı, sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. Daha fazla geciktirmenin
anlamı yoktu.
“Şey amirim... Bir şey söylememiz lazım.”
“İyi bir şey olsun!”
“Bizim için iyi de siz ne diyeceksiniz
bilmiyoruz.”
“Nihayet... EEE düğün ne zaman?” Hakan,
onların yüzlerindeki şaşkınlığı izleyip keyiflendi. Akın, bıyık altından
gülerken Deren’in sesi utanç yüklüydü ama onunda yüzü gülüyordu. “Amirim!”
“Geldiğimden beri bekliyordum bu
haberinizi. Bir siz bilmiyordunuz sanki... Ama ne yazık ki başınıza geleceği de
biliyorsunuz. Birinizi başka servise vermem lazım.”
“Evet amirim. Teşekkür ederiz.
Kızmadığınızı umarız.”
“Neden kızacakmışım? Aksine sevindim.
Tek sorun, hanginizi göndereceğim!”
“Amirim, ben güveneceğim birinin yanında
olursa çok rahat ederim. O yüzden Deren sizinle kalsın, benim başka masaya
tayinimi isteriz.”
“Sen ne diyorsun Deren?”
“Amirim, aynı şeyi düşünüyordum. Akın
sizinle kalsın. Aklım arkada kalmasın.”
“Bombalı suikast olayını çözün, Suat Baş
Komisere dosyasını tamamlayıp iade edelim, dosya ile birlikte birinizi de oraya
yollarım. Olur mu?”
“Suat Baş Komiserin yanına mı? Yani aynı
binada mı kalacağız?”
“Yönetmelikler aynı yerde
çalışamayacağınızı söylüyor. Eh siz de ayrılmış olacaksınız.”
“Çok teşekkürler amirim.”
“Bomba ile ilgili gelişme var mı?”
“Size anlatamadık amirim. Ölen adamın
beş altı yıl önce bir kızla bir iki kez çıkmışlığı varmış. Adam askerdeyken kız
intihar etmiş. Bağlantısı var mı araştırıyoruz. Dün gece de bir tiyatrocu
öldü.” diyerek Akın olayın detaylarını anlatmaya başladı. Aslında sivillerin
önünde konuşmazlardı ama biri komiserin kız kardeşi diğeri sevgilisiydi ve o sormuştu.
Akın da bunun verdiği rahatlıkla anlatmaya başlamıştı.
Gerçi bilseler Nil'in onların bilmediği
bazı şeyleri bildiğini zaten hiç tedirgin olmazlardı. İki genç kadın da onların
konuşmasını dinliyor ama yorum yapmıyordu.
Akın ile Deren tekrar geçmiş olsun
diyerek çıktıklarında kahvaltıya gitmiş olan Hüseyin ile Adil içeri girmişti.
Onların da geçmiş olsun dilekleri ve
tanışmalarının ardından Adil, Nil'e de kurabiyeler için teşekkür etmişti. Hakan
şaşkınlıkla bakınca da utanıp başını eğmişti.
“Affedersiniz amirim”
“Yok, affedilecek bir şey yok... Bazen
hepimizin polis olduğunu unutuyorum. İki ile ikiyi toplamak kolay aslında.”
Bakışlarını Nil’e çevirdiğinde gözlerinden sevgisi okunuyordu. Yine elemanlarına dönüp bu kez de isteğini
iletti. “Çocuklar söyleyin Rıza ile Aliye gelmesin. Şimdi nöbetten çıkıp
gelmeye kalkışırlar. Gitsinler dinlensinler. Ben geldiler varsayıyorum.”
“Emredersiniz amirim.”
“Bu ricaydı. Size kolay gelsin. Beni
olaylardan habersiz bırakmayın. Bir hafta sonra ben de iş başı yaparım.”
“Amirim, neye ihtiyacınız olursa benden
isteyin. Hemen ulaştırırım.”
“Sağ ol Adil.”
Polisler çıktıktan kısa süre sonra
doktoru kontrole gelmişti. Artık hastanede kalmasına gerek olmadığını söylemiş
çıkış işlemlerinin yapılmasını, bir hafta raporlu olacağını söylemişti. Zaten
Hakan’ın da daha fazla rapor yapmaya niyeti yoktu. Bu süreçte bir travesti
cinayeti daha olmaması için dua etmekten başka elinden bir şey gelmiyordu.
“Seni çok seviyorlar.” Nil, baş başa
kaldıklarında önce az önce gördüğü samimi ilgiden bahsetmeyi doğru buldu.
“Evet, bu kadarını ben bile tahmin
etmiyordum.”
“E onlar şanslı, senin gibi bir amirle
çalışıyorlar.”
“Daha deli tarafımı görmediler de ondan.
O zaman da aynı mı düşünecekler acaba?”
“Senin deli tarafın mı var?” Nil
merakla sormuştu.
“Sen hiç görme o tarafımı.” Hakan onun
gerçekten sinirli halini görmesini istemiyordu. Çok nadir patlıyordu ama o
zaman da patlaması volkanları kıskandırıyordu.
Hazırlıkları bitip de hastaneden
ayrıldıklarında saat anca sekiz olmuştu. Nil dükkânlar açılmadan Hakan'ı eve
sokmak istiyordu. Çünkü bir anda hepsinin ilgisi üstlerine dönecekti. En
azından kendisi anlatırdı. Davet ederken düşünmemişti ama Hakan'ı kim diye
tanıştıracaktı? Erkek arkadaş lafı bu yaştaki bir insan için komik değil miydi?
Sevgilim? Bu da çok özenti gibi gelmişti. Sadece ‘Hakan’ diyecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder