Evin önüne geldiklerinde dokuza çeyrek
vardı. Nil kapıyı açıp yolu gösterdi. Üst kata çıktıklarında hemen annesinin
yatak odası olan ama geçen sene bazı mobilyaları değiştirdiği odaya aldı iki
kardeşi. Hakan belli etmiyordu ama yüzünün rengi kaçmıştı. Ağrısı olduğu
belliydi.
Nil yatağı hazırlayıp hemen uzanmasını
sağladı. Ağrı kesicisini verdikten sonra uyması için onu yalnız bıraktı. Handan
ile Nil aynı odada kalacaktı. Yosun'un odasını artık epilasyon odası yapmıştı.
Bir üst katta da odalar vardı ama onların eşyaları çok yetersizdi.
Handan da onunla aynı odada kalmaktan
memnundu. Ağabeyinin odasına girip son kez baktı sonra işe gitmek için çıktı. O
çıkarken kuaförü açmaya çalışan Ayşegül ile karşılaşmış ayaküstü konuşmuş ama
gece olanlardan bahsetmemişti. İki gece orada kalacağını söylemişti sadece.
Ayşegül de kocası ile sorun yaşadığını tahmin ettiği genç kadının evden
uzaklaşmak için orayı seçtiğini düşünmüştü.
Nil, Hakan'ın kapısını aralık bırakıp
alt kata inmişti. Yanındaki komodinin üstüne not yazmıştı. Cep telefonunu da
başucuna bırakmıştı. Kendisini çaldırması yeterdi.
Dükkândan içeri girdiğinde tüm kadronun
orada olduğunu gördü. Onlara nasıl anlatacağını bilemeden sustu bir an.
Ayşegül, “Handan'ın nesi var? Sende kalacakmış!” dediğinde rahatlamıştı. İşte
nasıl anlatacağını bulmuştu.
“Evet, dün akşam Hakan, yani Handan'ın
ağabeyi yaralandı. Şimdi üst katta yatıyor. Handan da geceleri onun yanında
olmak için iki gün benimle kalacak. Hafta sonu birlikte tatile çıkacaktık.” O
hızlı hızlı anlatmaya çabalarken dinleyenlerin hepsinin yüzünde sorular
uçuşmaya başlamıştı. Bertuğ ilk atılan oldu.
“Kimmiş şu Hakan? Bir de ben göreyim!”
“Sen görme!”
“A sen manita yapmışsın!”
“O ne demek? Manitaymış. Bedia gibi
uğraştırma beni. Evet, Hakan erkek arkadaşım.”
“E manita işte. Ne farkı var? Yok, ben
görmeliyim. Yakışıklı mı bakmam lazım.”
“Yakışıklı. Hadi herkes işinin başına!”
Nil, hepsinin ilgisinin odak noktası
olmaktan memnun değildi. Bir an önce işlerine başlasınlar istiyordu.
“Nasıl yaralandı abla?” Aydan’dı soran.
“Kendisi Baş Komiser. Akşam bir olaya
gitmiş orada çatışma olmuş. Omzundan yaralanmış. Önemli değil yarası.”
“Ben sabah izledim haberlerde. Üç polisi
yaralamış biri.” Bu kez Emine’ydi konuşan. Sesi üzgün çıkınca Nil saçını
okşayarak yanıtladı “Evet, o olay. İkisi hafif biri ağır yaralıydı ama ağır
yaralı olanın da durumu iyiymiş.”
“Geçmiş olsun. Nil abla... Şey,
yaralanmasına üzüldüm ama senin için sevindim.”
“Teşekkür ederim.”
“Biz de sevindik. Hayırlı olsun.”
“Teşekkürler hadi iş başına. Tek isteğim
var sizden bu iş çok dallanıp budaklanmasın ve çok gürültü yapmayın. Sanırım
uyuması en iyi ilaç olacak onun için.”
“Tamam, sen rahat ol. Hatta istersen
yukarda kal. Biz gerek olursa haber veririz.
“Yok, şimdilik çıkmama gerek yok. Uyuyor
nasılsa. Arada bakarım.”
Nil, herkesin olumlu tepkisinden sonra
rahatlamıştı. Eczane tarafında açıklama yapmasına gerek olmasa da diğerlerinden
öğrenmelerini istemiyordu. Onlara kısaca anlatıp işe başladı. Bir saat kadar
sonra üst kata çıktığında Hakan derin bir uykudaydı.
Aşağı indikten sonra Handan'ı arayıp
durumunu bildirdi. Sonra da kuafördekilerin yanına geçti.
Hakan o günü neredeyse hiç uyanmadan
geçirdi. İlaçların etkisinin böyle olacağını bildikleri için içleri rahattı.
Öğlen biraz çorba içirmiş, yeniden
ilacını vermişti. O sırada Hakan'ın tedavi maksatlı istediği öpücüğü de vermeyi
ihmal etmemişti.
*****
Telefon geldiğinde saat henüz öğleden
sonra dörttü. Issız bir yolda kenara atılmış bir travesti cesedi bulunmuştu.
Deren hariç tüm ekip olay yerindeydi. Travestinin göğsünde bir delik vardı.
Akın, bu kez katile yaklaştıklarını düşünüyordu. Cesedin yakınında bir sürü
ayak izi vardı. Bu kez vakit bulamamış mıydı? Bu kadar iz tuhaf gelmişti.
Cesedi yakından incelediğinde ölümünün
üstünden en azından yedi sekiz saat geçmiş olduğunu anlamıştı. Ceset savcılık
incelemesinden sonra otopsi için adli tıbba gönderildi. Akın tüm olay yerinin
resimlerini çekmişti. Ama bu kadar ize hala hayretle bakıyordu. Aklına en son
gelen fikir ise cesedi bulanların polis gelene kadar etrafında dolaşmış
olabileceği idi.
İhbar edenlerin hepsinin ayakkabılarının
resimlerinin çekilmesini istedi. Karşılaştırma yapacaktı. Üç erkeğin
ayakkabıları ile toprağa basmaları sağlandı. Resimler tamamlanmıştı!
Hakan'ı aramak istese de uyuduğunu
düşünüp Nil'in telefonunu tuşladı. Yanılmamıştı, uyuyordu. Kendisini aramasını
isteyip telefonu kapattı.
İşlerini bitirip emniyete dönerken bir
gün önceki konuşmalarını düşündü. Amiri çok anlayışlı davranmıştı. Acaba kendi
hayatında bir kadın olduğu için mi o kadar esnekti yoksa hep mi öyleydi? Ne
fark ederdi ki? Her durumda Deren ile çok uzak olmayan yerlerde çalışacaklardı.
Bundan iyisini düşünemiyordu.
Bir an önce elindeki dosya hakkında
bilgi edinip olayın çözümü için çalışmalıydı. Bir de şu bomba olayında işler
ilerlemiyordu. İntihar eden kızın kimliği öğrenilmişti. Babası kızının
ölümünden bir yıl kadar sonra İstanbul'u terk etmişti. Küçükkuyu'da yaşıyordu
karısı ile birlikte. Adamın sorgulanmasını istediklerinde emekli bir polis
olduğunu öğrenmişlerdi. İstanbul'a davet etmeleri ama bunu yaparken
şüphelendirmemeleri gerekiyordu. Eski dosyalarında aynı bomba ile ilgili birçok
olaya katıldığı, imha ekibinin liderliğini yaptığı yazıyordu. İşte bunu
kullanabilirlerdi. Bombanın geldiği yerin araştırılmasını isteyebilirdi. Zaten
en az on beş yıldır kullanılmamıştı bu düzenek. Şimdi kimin neden kullanmış
olabileceğini uzmanına sormak en akıllıcaydı.
Akın kendini kutluyordu. Eğer haklı ise
katili kendi ayağı ile emniyete getirmiş olacaktı.
*****
Nil, Hakan'ı defalarca kontrol etmişti.
Birazdan Handan da gelecekti. O gelmeden bir kez daha çıktığında Hakan'ın
uyanık olduğunu gördü. Yüzünün rengi de düzelmişti.
“Uyanmışsın. Ağrın var mı?”
“Yok canım. Gayet iyiyim. Çok uyudum
sanırım. Saat kaç?”
“Altıyı on geçiyor. İyiysen Akın'ı arar
mısın? Seni aramıştı ama uyandırmamı istemedi.”
“Ararım canım. Ama önce sen bana güzel
bir öpücük ver.”
“Sadece bir tane mi?”
“Yaralıyım diye başka şeyler
yapamayacağımı sanma. Şansını zorlama. Sadece bir iki güzel öpücük alayım,
sonrasını da sonra alırım.”
“Anlaştık.” Yanına oturmuş, yatağa doğru
eğilip Hakan'ın dudaklarını bulmuştu. Sağlam kolu ile sarılıp iyice üstüne
doğru çekmişti Nil'i. Uzun alınan ilk öpücüğün ardından çok daha derin ikinci
öpüşme ikisini de tahrik etmişti. Nefesleri birbirine karışıp soluksuz kalınca
zorla ayrıldılar.
“Sen yaralı değil miydin? Rahat dur!”
“Senin yanında mı? Çok zor!”
“Canım, yanlış bir şey yapacağım diye
korkuyorum. Ben aşağı ineyim en iyisi!”
“Diline çok yakıştı!”
“Ne yakıştı?”
“Bana canım, dedin.”
“Evet, canımsın. Hadi sen biraz daha
dinlen. Ben Handan gelmeden yemekleri hazırlamış olayım. O da aç gelecek. Sana
özel bir şey yapayım mı?”
“Evet, şöyle güzel bir Nil yemeği çok
uygun olur.”
“Olur canım. Hadi sen uzan biraz daha.
Televizyonu açayım mı?”
“Kumandayı yanımda bırak yeter. Akın ile
konuşayım önce.”
“Tamam, ben iniyorum aşağı. Gelirim
birazdan.”
“Nil, yemeği arka bahçede yesek nasıl
olur?”
“İnebilir misin?”
“İnerim tabii. Hem dükkândakilerle de
tanışmış olurum. Uygun mu senin için?”
“Onlar da seni merak ediyordu. Tamam,
sen uzan ben her şeyi hazırlayınca seni aşağı indiririm.”
“Tamam. Ama bil ki çoktan sıkıldım
yatmaktan. Yarın da idare ederim ama raporumu yatakta tamamlamam bilesin. Bana
ikide birde yat deme. Zaten sen yat dedikçe aklıma kötü şeyler geliyor!”
“Senin yaran çabuk iyileşti galiba.
Yenisini açmam için kaşınıyorsun!”
“Demek öyle güzel kadın! Bu sözlerini
sana hatırlatır ve intikamımı alırım.”
“Bu sözünü unutma.” gülerek indi alt
kata.
Dükkândakiler Hakan'ın uyandığını ve iyi
olduğunu anladılar. Nil'in birazdan aşağı ineceğini söylemesi de kısa süreli
bir heyecan yarattı. Tüm çalışanlar Hakan ile Nil arasındaki ilişkinin ciddi
olduğunu hatta yakında evlilikle sonuçlanacağını düşünüyordu.
Ama ortada böyle bir teklif yoktu...
*****
“Seni şüphelendiren ne Akın?”
“Amirim, ceset boş bir arazide bulundu.
Tam kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Ama cesedin etrafındaki ayak izlerinin bir
kısmı katile ait olabilir. Ormandaki cesedi anımsarsınız. Etrafında tek iz
yoktu.”
“Anımsıyorum.”
“Bu kez etrafta tekerlek izi, ayak izi
gibi bir sürü iz var. Katile ait olmasa bile onun temizliği gibi değil.”
“Belki cesedi atarken birileri geldi. O
yüzden atıp kaçtı! Olamaz mı?”
“Olabilir tabii. Amirim, otopsi
sonuçları gelsin, size getireyim. Birlikte inceleyelim. Olur mu?”
“Olur tabii. Yarın alırsan hemen gel.
Adil dükkânın yerini biliyor.”
“Dükkân mı?”
“Evet, Nil'in evinde kalıyorum. Gündüz
Handan bakamayacağı için Nil aldı eve.”
“Çok şanslısınız amirim.”
“Teşekkür ederim. Sen de öylesin.
Deren'i sakın üzeyim deme.”
“Yapmam amirim. Şey... Siz nasıl
anladınız?”
“Akın, her şeyi kontrol edebilsen de
bakışlarını edemiyorsun. İlk geldiğim gün anlamıştım. Sizlerle tanışırken
bakışlarını yakalamıştım. Sonra da dikkatli olmam yetti. Ama ikinizi de takdir
ediyorum. İşinize asla yansıtmadınız. Böyle devam edin.”
“Emredersiniz amirim.”
“Herkese selamımı söyle.”
“Söylerim. İyi akşamlar.”
“İyi akşamlar.”
*****
Mert, saat yedi olduğunda arka tarafa
geçti. Nil ablasının erkek arkadaşını merak ediyordu ama randevusuna geç kalmak
istemiyordu.
Yağmur, Mert'in hayatındaki kadını çok
merak ediyordu. İlhan ile ilişkisi devam ediyordu ama ilk günlerdeki kadar
keyifli zaman geçiremiyordu. İlhan'ın istekleri artmaya başlamıştı. Ama daha
hazır değildi Yağmur. Bir akşam gittikleri arkadaşlarının evinde fazla alkol
alınmasının ardından İlhan öpüşmeleri ileri götürmeye çalışmış biraz itiş
kakışın ardından evden çıkan Yağmur, kendini taksiye zor atmıştı. Ertesi gün
İlhan defalarca aramış ve özür dilemiş, en sonunda Yağmur özrünü kabul etmişti.
Ama o günden beri ilişkilerinin kendi istediği gibi olmadığının bilincindeydi.
İlhan, su gibi para harcıyor, spor
arabası ile onu istediği her yere götürüyordu ama bunların ardından istekleri
artmaya başlamıştı. Oysa en başta konuşmuşlardı. Yağmur cinselliği yaşamak için
erken olduğunu, böyle beklentilere yanıt veremeyeceğini söylemiş İlhan da kabul
etmişti. Şimdi ise o kabulün sadece zaman kazanmak için söylendiğini
düşünüyordu. Yine de ikinci şansı verdiği İlhan ile bir süre daha takılacaktı.
İlhan'ın hayatında olması Mert'in
ilgisini kaybetmiş olmanın sıkıntısını atmıyordu. Daha düne kadar Mert onun
için deli olurken iki haftadır doğru düzgün konuşmuyordu. Kaç akşamdır da saat
yedi olur olmaz üstünü değiştirip dükkândan kaçar gibi çıkıyordu. Gün içinde
konuştuğunu ya da mesajlaştığını görmüyordu. Demek ki bir gün önceden
kararlaştırıyorlardı ne yapacaklarını. İyi ama neden kendisine anlatmıyordu?
Çünkü İlhan yüzünden kavga ettiklerinden
beri araları soğuktu. Ayrıca kendi erkek arkadaşı yüzünden Mert başka bir kız
bulmuştu. Neden kendisine gelip anlatacaktı?
Şimdi Mert'i düşünmenin sırası değildi.
Birazdan Hakan Baş Komiser aşağı inecekti. Görmek istiyordu. Nil ablanın
sevgilisinin nasıl biri olduğunu çok merak ediyordu.
*****
Handan, iki gece için yetecek kadar
kıyafet ve çamaşır koyduğu çantasını bir eline almış arabadan inerken eczane
tarafından çıkan genç bir erkek yanına geldi.
“Siz Handan Hanım mısınız?”
“Evet ve siz?”
“Ben Mert, eczanede çalışıyorum. Verin
çantanızı ben taşıyayım.”
“Ağır değil. Ben taşırım.”
“Nil abla görünce ağır hafif demez
kızar.”
“Onu kızdırmayalım.”
Arka koltuktan Hakan için hazırladığı
çantayı da aldı. Mert hemen elinden alıp evin basamaklarını çıkmaya başladı.
Kuaför kapısından içeri girip Nil'in üst kattaki evine çıkmaya başladı. Handan
da arkasından tırmandı merdivenleri.
Hakan'ın oda kapısının önüne geldiğinde
Mert'i durdurdu.
“Ağabeyimle tanıştın mı?”
“Hayır. Rahatsız etmeyeyim!”
“Uyanıksa etmezsin.”
Handan kapıyı tıklattı. Nil ile baş başa
olabilirler diye çekiniyordu. Hakan gel dediğinde sesi iş ortamındaki kadar
otoriterdi. Handan iyi olduğuna sevindi. Sesi güçlü geliyordu.
“Ağabey, sesin iyi geliyor. Bak seni
Mert ile tanıştırayım. Nil'in eczanesinde çalışıyormuş.”
“Merhaba. Memnun oldum Mert.”
“Ben de Hakan Bey. Çok geçmiş olsun.”
“Teşekkür ederim. Nil dükkânda mı?”
“Kuaför kısmında sanırım. Biz kapattık
şimdi. Çağırayım mı?”
“Gerek yok çok teşekkürler.”
Mert, daha fazla oyalanmadan çıktı
odadan. Handan onların konuşmasını ayakta izlemişti. Yine otoriter Hakan
çıkmıştı ortaya. Yaralı olması bir şey değiştirmemişti. Güçlü olan benim havası
hep üstündeydi. Seviyordu ağabeyinin bu halini. Onun arkasında olduğunu bilmek
kendisine hep güç vermişti.
Handan, Hakan'ın yanına oturdu. Elini
tuttu.
“Çok iyisin. Tahminimden iyi buldum
seni.”
“Kim baktı bana? Nil'in elleri şifalı!”
“Demek ben baksam iyileşmeyecektin?”
“Ne o kıskanmaya mı başladın?”
“Nil'i mi? Asla! Ve şu an ona
minnettarım. Aklım sende kalırdı yoksa. Ben ineyim aşağı da yardım edebileceğim
bir şey var mı bakayım.”
“Tamam. Bir saat kadar önce gelmişti
yanıma. Beni de bahçeye indirecekti. Neden gelmedi anlamadım.”
“Yollarım yukarı.”
Handan alt kata indiğinde kuaför
bölümünün henüz kalabalık olduğunu gördü. Nil bu yüzden indirmemiş olmalıydı
Hakan'ı.
“A Hoş geldin canım duymadım sesini.
Çıktın mı yukarı?”
“Yanından iniyorum. Seni sorup duruyor.”
“Dükkânın haline baksana! Sanırım
birileri fark etti onun burada olduğunu, merakından gelen giden arttı.”
“Senin için mahsuru yoksa indir aşağı
görsün herkes.”
“Handan, onu bir şeylere zorluyormuşum
gibi olmaz mı?”
“Olmaz. O da inmek istiyor aşağı. Sen
onu yukarıda saklarsan kendisinden utandığını sanacak!”
“O da ne demek. Hemen indiriyorum.”
Nil, üst kata çıktığında Hakan'ı yatakta
doğrulmuş sırtını yatağın arkasına dayamış şekilde buldu.
“Daha iyi gözüküyorsun! Hazır mısın?
Aşağıda seni merakla bekleyen büyük bir kalabalık var.”
“Eh daha fazla bekletmeyelim.”
Hakan çok sıkılmıştı bir an önce inmek
istiyordu aşağı. Yataktan kalkarken yine de hızlı hareket edemedi. İki güne
yakın bir süredir yatıyordu. Başı biraz dönse de sesini çıkartmadı.
Nil, hareketlerinin yavaşlığının
farkındaydı. Koluna girip birlikte yürümek o an için en doğru hareketti.
Alt kata inildiğinde tüm elemanlar pür
dikkat Hakan'a bakıyordu. Önce Ayşegül geldi tanışmaya. Hem elini uzatmış hem
de kendisini tanıtmıştı. Hakan, elini sıktığı kadının saçlarındaki mavi
kısımlara takılmıştı. Bakışlarını yüzüne çevirse de kısa sürede yine o mavi
tutamlara kayıyordu. Ardından Bertuğ geldi. Her zamanki gibi konuşmasını
düzeltmiş ve elini uzatıp tanışmıştı.
Hakan onun eşcinsel olduğunu bilmese
asla ihtimal vermezdi. Elini sıkıp memnun olduğunu ifade ettikten sonra iki
küçük kıza bakıp gülümsedi. Onlar utanıp uzakta kaldıkları için tanıştıran Nil
oldu. İkisi de gelip kibarca el sıkıp yeniden uzaklaştılar. Salonda işlemleri
devam eden müşteriler, farklı yerlerde oturduğu için aslında Nil rahattı.
Tabii, kim kimi tanır, kim kime ne anlatır bilmiyordu. Şansına güvenmek
istiyordu.
Hakan ile Nil bahçeye doğru yürürken
arkalarından gelen gülüşmeleri ikisi de duyuyordu. Mutfak kapısına
geldiklerinde Yağmur'un mutfakta olduğunu gördüler. O saate kalması mucizelere
ve meraka bağlıydı. Hakan'ı görmek istediği için kalmıştı. Nil onu da
tanıştırıp bahçe kapısını açtı. Handan bahçeye inmiş masayı hazırlamaya başlamıştı
bile.
O akşam kuafördekilerde kendilerine
katılmasını istemişti ama hepsi itiraz etmişti. En sonunda sadece Ayşegül kabul
etmişti. Rahatsızlık vermek istemiyorlardı.
Hakan da memnun olmuştu. Böylece Nil'in
arkadaşlarını da tanımaya başlamıştı. Nil'in hayatının bir parçası olmak çok
hoşuna gidiyordu.
Yemekten sonra Hakan biraz daha bahçede
oturmuş, Ayşegül'ün keyifle anlattıklarını dinlemişti. Cenk aramış geçmiş olsun
dedikten sonra Handan ile konuşmuştu. İzin planlarının bozulmasından memnun muydu
acaba? Öyleyse de sesine yansıtmamıştı. Handan onu kızdırmak istiyordu ama bu
durumda tatil yapmayacağını bilecek kadar tanırdı kocası onu...
Gece odalarına çekildiklerinde Hakan,
Nil'in biraz yanına gelmesini istemişti. İki genç kadın aynı odada kalacağı
için Nil fazla kalamayacağını söylemiş, kısa süreliğine uğramıştı yanına.
Sargısının değişmesi gerekiyordu.
Pansuman malzemeleri ile birlikte girmişti yanına. Hakan yüzünü buruşturmuştu
elindekileri görünce.
“Hiç öyle bakma. Kahramanlık yaparken düşünecektin
başına gelecekleri.”
“Ben seni denemek için vuruldum bir
kere. Bakalım elin hafif mi?”
“Elim hafiftir de yumruğumu bilmem. Otur
şöyle de değiştireyim.”
Sargıları çıkartırken fark etmemişti,
ecza dolabında batikon yoktu. “Biraz bekle eczaneye ineyim, alıp geleyim.”
demiş ama Hakan'ın kaçamak öpücüğü almasını engelleyememişti.
“Şimdi gidebilirsin. Bu beni bir süre
idare eder.”
“Bu gidişle oldukça uzun süre seni idare
edecek o öpücük.”
“Sen öyle san. Hadi al gel de bitsin şu
işkence.”
Nil, eczanenin mutfak kapısından
girmişti dükkâna. Arka odanın lambasını yakıp batikon şişelerinin olduğu dolaba
yürüdü. Önce bir şişe ilacı eline aldı. Sonra yeni gelen sargı bezlerinden
almasının daha iyi olacağını düşünüp geri döndü. Sargı bezleri ön taraftaydı.
Eğilip dolaptan sargı bezlerini aldı. Doğrulduğunda eczanenin önünde iki tane
polis arabasının ışıklarını gördü. Gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalmıştı.
Polislerin ellerinde fenerlerle kapıya doğru gelmesi, iki polisin evin arkasına
doğru yürüme çabalarını gerilim filmi izler gibi izliyordu.
Gördüğü manzaraya her geçen an birileri
ekleniyordu. Tüm karşı apartmanların lambaları yanmaya başlamıştı. Camlarda bir
sürü komşu birikmiş eczaneyi izliyordu. Sokakta da özelikle erkeklerden oluşan
bir kalabalık vardı. Polis onları uzak tutmaya uğraşıyordu.
Bunları iri iri açılmış gözleri ile
izleyen Nil, eczanenin kapısını içeriden açıp karakoldan tanıdığı polislere
kısık sesle, “Sorun nedir memur bey?” diye güçlükle sordu.
“Nil Hanım, bir şey mi var? Neden bu
saatte eczaneyi açtınız?” Onlar konuşurken iki memur içeri girmiş ortalığı
kolaçan ediyordu.
“Bir dakika, sorun falan yok. Bir
misafirim var ona ilaç gerekti onun için indim dükkâna. Siz neden geldiniz
anlamadım ki!”
“Biri ihbarda bulundu. Geçenlerde de
eczanede olay yaşandığı için biz de önlem olarak hemen geldik. Şöyle bir içeri
bakmamızda mahsur var mı?”
“Yok, buyurun” dediğinde zaten içerideki
polisler çoktan mutfağa ulaşmıştı. Tüm bu sesleri duyan Hakan ile Handan da alt
kata inmişti. Polisleri karşısında gören Handan şaşkınlıkla bakıyordu. Hakan
ise olaya el koymuş kendini tanıtmıştı. Yaralı olduğunu anlatınca polislere
daha fazla bilgi vermeye gerek kalmamıştı. Hepsi üzgün bir şekilde ayrılmıştı
eczaneden.
Tüm bu olanları izleyen mahalleli artık
Hakan'ı da, Nil’in evinde kaldığını da yaralanmış olduğunu da biliyordu.
Ertesi gün bilenler bilmeyenlere
anlatacaktı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder