8 Ağustos 2015 Cumartesi

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 33. Bölüm

Evin önüne geldiklerinde dokuza çeyrek vardı. Nil kapıyı açıp yolu gösterdi. Üst kata çıktıklarında hemen annesinin yatak odası olan ama geçen sene bazı mobilyaları değiştirdiği odaya aldı iki kardeşi. Hakan belli etmiyordu ama yüzünün rengi kaçmıştı. Ağrısı olduğu belliydi. 

Nil yatağı hazırlayıp hemen uzanmasını sağladı. Ağrı kesicisini verdikten sonra uyması için onu yalnız bıraktı. Handan ile Nil aynı odada kalacaktı. Yosun'un odasını artık epilasyon odası yapmıştı. Bir üst katta da odalar vardı ama onların eşyaları çok yetersizdi.

Handan da onunla aynı odada kalmaktan memnundu. Ağabeyinin odasına girip son kez baktı sonra işe gitmek için çıktı. O çıkarken kuaförü açmaya çalışan Ayşegül ile karşılaşmış ayaküstü konuşmuş ama gece olanlardan bahsetmemişti. İki gece orada kalacağını söylemişti sadece. Ayşegül de kocası ile sorun yaşadığını tahmin ettiği genç kadının evden uzaklaşmak için orayı seçtiğini düşünmüştü.


Nil, Hakan'ın kapısını aralık bırakıp alt kata inmişti. Yanındaki komodinin üstüne not yazmıştı. Cep telefonunu da başucuna bırakmıştı. Kendisini çaldırması yeterdi.

Dükkândan içeri girdiğinde tüm kadronun orada olduğunu gördü. Onlara nasıl anlatacağını bilemeden sustu bir an. Ayşegül, “Handan'ın nesi var? Sende kalacakmış!” dediğinde rahatlamıştı. İşte nasıl anlatacağını bulmuştu.

“Evet, dün akşam Hakan, yani Handan'ın ağabeyi yaralandı. Şimdi üst katta yatıyor. Handan da geceleri onun yanında olmak için iki gün benimle kalacak. Hafta sonu birlikte tatile çıkacaktık.” O hızlı hızlı anlatmaya çabalarken dinleyenlerin hepsinin yüzünde sorular uçuşmaya başlamıştı. Bertuğ ilk atılan oldu.

“Kimmiş şu Hakan? Bir de ben göreyim!”

“Sen görme!”

“A sen manita yapmışsın!”

“O ne demek? Manitaymış. Bedia gibi uğraştırma beni. Evet, Hakan erkek arkadaşım.”

“E manita işte. Ne farkı var? Yok, ben görmeliyim. Yakışıklı mı bakmam lazım.”

“Yakışıklı. Hadi herkes işinin başına!”

Nil, hepsinin ilgisinin odak noktası olmaktan memnun değildi. Bir an önce işlerine başlasınlar istiyordu.

“Nasıl yaralandı abla?” Aydan’dı soran.

“Kendisi Baş Komiser. Akşam bir olaya gitmiş orada çatışma olmuş. Omzundan yaralanmış. Önemli değil yarası.”

“Ben sabah izledim haberlerde. Üç polisi yaralamış biri.” Bu kez Emine’ydi konuşan. Sesi üzgün çıkınca Nil saçını okşayarak yanıtladı “Evet, o olay. İkisi hafif biri ağır yaralıydı ama ağır yaralı olanın da durumu iyiymiş.”

“Geçmiş olsun. Nil abla... Şey, yaralanmasına üzüldüm ama senin için sevindim.”

“Teşekkür ederim.”

“Biz de sevindik. Hayırlı olsun.”

“Teşekkürler hadi iş başına. Tek isteğim var sizden bu iş çok dallanıp budaklanmasın ve çok gürültü yapmayın. Sanırım uyuması en iyi ilaç olacak onun için.”

“Tamam, sen rahat ol. Hatta istersen yukarda kal. Biz gerek olursa haber veririz.

“Yok, şimdilik çıkmama gerek yok. Uyuyor nasılsa. Arada bakarım.”

Nil, herkesin olumlu tepkisinden sonra rahatlamıştı. Eczane tarafında açıklama yapmasına gerek olmasa da diğerlerinden öğrenmelerini istemiyordu. Onlara kısaca anlatıp işe başladı. Bir saat kadar sonra üst kata çıktığında Hakan derin bir uykudaydı.

Aşağı indikten sonra Handan'ı arayıp durumunu bildirdi. Sonra da kuafördekilerin yanına geçti.

Hakan o günü neredeyse hiç uyanmadan geçirdi. İlaçların etkisinin böyle olacağını bildikleri için içleri rahattı.

Öğlen biraz çorba içirmiş, yeniden ilacını vermişti. O sırada Hakan'ın tedavi maksatlı istediği öpücüğü de vermeyi ihmal etmemişti.


*****  



Telefon geldiğinde saat henüz öğleden sonra dörttü. Issız bir yolda kenara atılmış bir travesti cesedi bulunmuştu. Deren hariç tüm ekip olay yerindeydi. Travestinin göğsünde bir delik vardı. Akın, bu kez katile yaklaştıklarını düşünüyordu. Cesedin yakınında bir sürü ayak izi vardı. Bu kez vakit bulamamış mıydı? Bu kadar iz tuhaf gelmişti.

Cesedi yakından incelediğinde ölümünün üstünden en azından yedi sekiz saat geçmiş olduğunu anlamıştı. Ceset savcılık incelemesinden sonra otopsi için adli tıbba gönderildi. Akın tüm olay yerinin resimlerini çekmişti. Ama bu kadar ize hala hayretle bakıyordu. Aklına en son gelen fikir ise cesedi bulanların polis gelene kadar etrafında dolaşmış olabileceği idi.

İhbar edenlerin hepsinin ayakkabılarının resimlerinin çekilmesini istedi. Karşılaştırma yapacaktı. Üç erkeğin ayakkabıları ile toprağa basmaları sağlandı. Resimler tamamlanmıştı!

Hakan'ı aramak istese de uyuduğunu düşünüp Nil'in telefonunu tuşladı. Yanılmamıştı, uyuyordu. Kendisini aramasını isteyip telefonu kapattı.

İşlerini bitirip emniyete dönerken bir gün önceki konuşmalarını düşündü. Amiri çok anlayışlı davranmıştı. Acaba kendi hayatında bir kadın olduğu için mi o kadar esnekti yoksa hep mi öyleydi? Ne fark ederdi ki? Her durumda Deren ile çok uzak olmayan yerlerde çalışacaklardı. Bundan iyisini düşünemiyordu.

Bir an önce elindeki dosya hakkında bilgi edinip olayın çözümü için çalışmalıydı. Bir de şu bomba olayında işler ilerlemiyordu. İntihar eden kızın kimliği öğrenilmişti. Babası kızının ölümünden bir yıl kadar sonra İstanbul'u terk etmişti. Küçükkuyu'da yaşıyordu karısı ile birlikte. Adamın sorgulanmasını istediklerinde emekli bir polis olduğunu öğrenmişlerdi. İstanbul'a davet etmeleri ama bunu yaparken şüphelendirmemeleri gerekiyordu. Eski dosyalarında aynı bomba ile ilgili birçok olaya katıldığı, imha ekibinin liderliğini yaptığı yazıyordu. İşte bunu kullanabilirlerdi. Bombanın geldiği yerin araştırılmasını isteyebilirdi. Zaten en az on beş yıldır kullanılmamıştı bu düzenek. Şimdi kimin neden kullanmış olabileceğini uzmanına sormak en akıllıcaydı.

Akın kendini kutluyordu. Eğer haklı ise katili kendi ayağı ile emniyete getirmiş olacaktı.


***** 


Nil, Hakan'ı defalarca kontrol etmişti. Birazdan Handan da gelecekti. O gelmeden bir kez daha çıktığında Hakan'ın uyanık olduğunu gördü. Yüzünün rengi de düzelmişti.

“Uyanmışsın. Ağrın var mı?”

“Yok canım. Gayet iyiyim. Çok uyudum sanırım. Saat kaç?”

“Altıyı on geçiyor. İyiysen Akın'ı arar mısın? Seni aramıştı ama uyandırmamı istemedi.”

“Ararım canım. Ama önce sen bana güzel bir öpücük ver.”

“Sadece bir tane mi?”

“Yaralıyım diye başka şeyler yapamayacağımı sanma. Şansını zorlama. Sadece bir iki güzel öpücük alayım, sonrasını da sonra alırım.”

“Anlaştık.” Yanına oturmuş, yatağa doğru eğilip Hakan'ın dudaklarını bulmuştu. Sağlam kolu ile sarılıp iyice üstüne doğru çekmişti Nil'i. Uzun alınan ilk öpücüğün ardından çok daha derin ikinci öpüşme ikisini de tahrik etmişti. Nefesleri birbirine karışıp soluksuz kalınca zorla ayrıldılar.

“Sen yaralı değil miydin? Rahat dur!”

“Senin yanında mı? Çok zor!”

“Canım, yanlış bir şey yapacağım diye korkuyorum. Ben aşağı ineyim en iyisi!”

“Diline çok yakıştı!”

“Ne yakıştı?”

“Bana canım, dedin.”

“Evet, canımsın. Hadi sen biraz daha dinlen. Ben Handan gelmeden yemekleri hazırlamış olayım. O da aç gelecek. Sana özel bir şey yapayım mı?”

“Evet, şöyle güzel bir Nil yemeği çok uygun olur.”

“Olur canım. Hadi sen uzan biraz daha. Televizyonu açayım mı?”

“Kumandayı yanımda bırak yeter. Akın ile konuşayım önce.”

“Tamam, ben iniyorum aşağı. Gelirim birazdan.”

“Nil, yemeği arka bahçede yesek nasıl olur?”

“İnebilir misin?”

“İnerim tabii. Hem dükkândakilerle de tanışmış olurum. Uygun mu senin için?”

“Onlar da seni merak ediyordu. Tamam, sen uzan ben her şeyi hazırlayınca seni aşağı indiririm.”

“Tamam. Ama bil ki çoktan sıkıldım yatmaktan. Yarın da idare ederim ama raporumu yatakta tamamlamam bilesin. Bana ikide birde yat deme. Zaten sen yat dedikçe aklıma kötü şeyler geliyor!”

“Senin yaran çabuk iyileşti galiba. Yenisini açmam için kaşınıyorsun!”

“Demek öyle güzel kadın! Bu sözlerini sana hatırlatır ve intikamımı alırım.”

“Bu sözünü unutma.” gülerek indi alt kata.

Dükkândakiler Hakan'ın uyandığını ve iyi olduğunu anladılar. Nil'in birazdan aşağı ineceğini söylemesi de kısa süreli bir heyecan yarattı. Tüm çalışanlar Hakan ile Nil arasındaki ilişkinin ciddi olduğunu hatta yakında evlilikle sonuçlanacağını düşünüyordu.

Ama ortada böyle bir teklif yoktu...



***** 


“Seni şüphelendiren ne Akın?”

“Amirim, ceset boş bir arazide bulundu. Tam kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Ama cesedin etrafındaki ayak izlerinin bir kısmı katile ait olabilir. Ormandaki cesedi anımsarsınız. Etrafında tek iz yoktu.”

“Anımsıyorum.”

“Bu kez etrafta tekerlek izi, ayak izi gibi bir sürü iz var. Katile ait olmasa bile onun temizliği gibi değil.”

“Belki cesedi atarken birileri geldi. O yüzden atıp kaçtı! Olamaz mı?”

“Olabilir tabii. Amirim, otopsi sonuçları gelsin, size getireyim. Birlikte inceleyelim. Olur mu?”

“Olur tabii. Yarın alırsan hemen gel. Adil dükkânın yerini biliyor.”

“Dükkân mı?”

“Evet, Nil'in evinde kalıyorum. Gündüz Handan bakamayacağı için Nil aldı eve.”

“Çok şanslısınız amirim.”

“Teşekkür ederim. Sen de öylesin. Deren'i sakın üzeyim deme.”

“Yapmam amirim. Şey... Siz nasıl anladınız?”

“Akın, her şeyi kontrol edebilsen de bakışlarını edemiyorsun. İlk geldiğim gün anlamıştım. Sizlerle tanışırken bakışlarını yakalamıştım. Sonra da dikkatli olmam yetti. Ama ikinizi de takdir ediyorum. İşinize asla yansıtmadınız. Böyle devam edin.”

“Emredersiniz amirim.”

“Herkese selamımı söyle.”

“Söylerim. İyi akşamlar.”

“İyi akşamlar.”



***** 



Mert, saat yedi olduğunda arka tarafa geçti. Nil ablasının erkek arkadaşını merak ediyordu ama randevusuna geç kalmak istemiyordu.

Yağmur, Mert'in hayatındaki kadını çok merak ediyordu. İlhan ile ilişkisi devam ediyordu ama ilk günlerdeki kadar keyifli zaman geçiremiyordu. İlhan'ın istekleri artmaya başlamıştı. Ama daha hazır değildi Yağmur. Bir akşam gittikleri arkadaşlarının evinde fazla alkol alınmasının ardından İlhan öpüşmeleri ileri götürmeye çalışmış biraz itiş kakışın ardından evden çıkan Yağmur, kendini taksiye zor atmıştı. Ertesi gün İlhan defalarca aramış ve özür dilemiş, en sonunda Yağmur özrünü kabul etmişti. Ama o günden beri ilişkilerinin kendi istediği gibi olmadığının bilincindeydi.

İlhan, su gibi para harcıyor, spor arabası ile onu istediği her yere götürüyordu ama bunların ardından istekleri artmaya başlamıştı. Oysa en başta konuşmuşlardı. Yağmur cinselliği yaşamak için erken olduğunu, böyle beklentilere yanıt veremeyeceğini söylemiş İlhan da kabul etmişti. Şimdi ise o kabulün sadece zaman kazanmak için söylendiğini düşünüyordu. Yine de ikinci şansı verdiği İlhan ile bir süre daha takılacaktı.

İlhan'ın hayatında olması Mert'in ilgisini kaybetmiş olmanın sıkıntısını atmıyordu. Daha düne kadar Mert onun için deli olurken iki haftadır doğru düzgün konuşmuyordu. Kaç akşamdır da saat yedi olur olmaz üstünü değiştirip dükkândan kaçar gibi çıkıyordu. Gün içinde konuştuğunu ya da mesajlaştığını görmüyordu. Demek ki bir gün önceden kararlaştırıyorlardı ne yapacaklarını. İyi ama neden kendisine anlatmıyordu?

Çünkü İlhan yüzünden kavga ettiklerinden beri araları soğuktu. Ayrıca kendi erkek arkadaşı yüzünden Mert başka bir kız bulmuştu. Neden kendisine gelip anlatacaktı?

Şimdi Mert'i düşünmenin sırası değildi. Birazdan Hakan Baş Komiser aşağı inecekti. Görmek istiyordu. Nil ablanın sevgilisinin nasıl biri olduğunu çok merak ediyordu.



***** 



Handan, iki gece için yetecek kadar kıyafet ve çamaşır koyduğu çantasını bir eline almış arabadan inerken eczane tarafından çıkan genç bir erkek yanına geldi.

“Siz Handan Hanım mısınız?”

“Evet ve siz?”

“Ben Mert, eczanede çalışıyorum. Verin çantanızı ben taşıyayım.”

“Ağır değil. Ben taşırım.”

“Nil abla görünce ağır hafif demez kızar.”

“Onu kızdırmayalım.”

Arka koltuktan Hakan için hazırladığı çantayı da aldı. Mert hemen elinden alıp evin basamaklarını çıkmaya başladı. Kuaför kapısından içeri girip Nil'in üst kattaki evine çıkmaya başladı. Handan da arkasından tırmandı merdivenleri.

Hakan'ın oda kapısının önüne geldiğinde Mert'i durdurdu.

“Ağabeyimle tanıştın mı?”

“Hayır. Rahatsız etmeyeyim!”

“Uyanıksa etmezsin.”

Handan kapıyı tıklattı. Nil ile baş başa olabilirler diye çekiniyordu. Hakan gel dediğinde sesi iş ortamındaki kadar otoriterdi. Handan iyi olduğuna sevindi. Sesi güçlü geliyordu.

“Ağabey, sesin iyi geliyor. Bak seni Mert ile tanıştırayım. Nil'in eczanesinde çalışıyormuş.”

“Merhaba. Memnun oldum Mert.”

“Ben de Hakan Bey. Çok geçmiş olsun.”

“Teşekkür ederim. Nil dükkânda mı?”

“Kuaför kısmında sanırım. Biz kapattık şimdi. Çağırayım mı?”

“Gerek yok çok teşekkürler.”

Mert, daha fazla oyalanmadan çıktı odadan. Handan onların konuşmasını ayakta izlemişti. Yine otoriter Hakan çıkmıştı ortaya. Yaralı olması bir şey değiştirmemişti. Güçlü olan benim havası hep üstündeydi. Seviyordu ağabeyinin bu halini. Onun arkasında olduğunu bilmek kendisine hep güç vermişti.

Handan, Hakan'ın yanına oturdu. Elini tuttu.

“Çok iyisin. Tahminimden iyi buldum seni.”

“Kim baktı bana? Nil'in elleri şifalı!”

“Demek ben baksam iyileşmeyecektin?”

“Ne o kıskanmaya mı başladın?”

“Nil'i mi? Asla! Ve şu an ona minnettarım. Aklım sende kalırdı yoksa. Ben ineyim aşağı da yardım edebileceğim bir şey var mı bakayım.”

“Tamam. Bir saat kadar önce gelmişti yanıma. Beni de bahçeye indirecekti. Neden gelmedi anlamadım.”

“Yollarım yukarı.”

Handan alt kata indiğinde kuaför bölümünün henüz kalabalık olduğunu gördü. Nil bu yüzden indirmemiş olmalıydı Hakan'ı.

“A Hoş geldin canım duymadım sesini. Çıktın mı yukarı?”

“Yanından iniyorum. Seni sorup duruyor.”

“Dükkânın haline baksana! Sanırım birileri fark etti onun burada olduğunu, merakından gelen giden arttı.”

“Senin için mahsuru yoksa indir aşağı görsün herkes.”

“Handan, onu bir şeylere zorluyormuşum gibi olmaz mı?”

“Olmaz. O da inmek istiyor aşağı. Sen onu yukarıda saklarsan kendisinden utandığını sanacak!”

“O da ne demek. Hemen indiriyorum.”

Nil, üst kata çıktığında Hakan'ı yatakta doğrulmuş sırtını yatağın arkasına dayamış şekilde buldu.

“Daha iyi gözüküyorsun! Hazır mısın? Aşağıda seni merakla bekleyen büyük bir kalabalık var.”

“Eh daha fazla bekletmeyelim.”

Hakan çok sıkılmıştı bir an önce inmek istiyordu aşağı. Yataktan kalkarken yine de hızlı hareket edemedi. İki güne yakın bir süredir yatıyordu. Başı biraz dönse de sesini çıkartmadı.

Nil, hareketlerinin yavaşlığının farkındaydı. Koluna girip birlikte yürümek o an için en doğru hareketti.

Alt kata inildiğinde tüm elemanlar pür dikkat Hakan'a bakıyordu. Önce Ayşegül geldi tanışmaya. Hem elini uzatmış hem de kendisini tanıtmıştı. Hakan, elini sıktığı kadının saçlarındaki mavi kısımlara takılmıştı. Bakışlarını yüzüne çevirse de kısa sürede yine o mavi tutamlara kayıyordu. Ardından Bertuğ geldi. Her zamanki gibi konuşmasını düzeltmiş ve elini uzatıp tanışmıştı.

Hakan onun eşcinsel olduğunu bilmese asla ihtimal vermezdi. Elini sıkıp memnun olduğunu ifade ettikten sonra iki küçük kıza bakıp gülümsedi. Onlar utanıp uzakta kaldıkları için tanıştıran Nil oldu. İkisi de gelip kibarca el sıkıp yeniden uzaklaştılar. Salonda işlemleri devam eden müşteriler, farklı yerlerde oturduğu için aslında Nil rahattı. Tabii, kim kimi tanır, kim kime ne anlatır bilmiyordu. Şansına güvenmek istiyordu.

Hakan ile Nil bahçeye doğru yürürken arkalarından gelen gülüşmeleri ikisi de duyuyordu. Mutfak kapısına geldiklerinde Yağmur'un mutfakta olduğunu gördüler. O saate kalması mucizelere ve meraka bağlıydı. Hakan'ı görmek istediği için kalmıştı. Nil onu da tanıştırıp bahçe kapısını açtı. Handan bahçeye inmiş masayı hazırlamaya başlamıştı bile.

O akşam kuafördekilerde kendilerine katılmasını istemişti ama hepsi itiraz etmişti. En sonunda sadece Ayşegül kabul etmişti. Rahatsızlık vermek istemiyorlardı.

Hakan da memnun olmuştu. Böylece Nil'in arkadaşlarını da tanımaya başlamıştı. Nil'in hayatının bir parçası olmak çok hoşuna gidiyordu.

Yemekten sonra Hakan biraz daha bahçede oturmuş, Ayşegül'ün keyifle anlattıklarını dinlemişti. Cenk aramış geçmiş olsun dedikten sonra Handan ile konuşmuştu. İzin planlarının bozulmasından memnun muydu acaba? Öyleyse de sesine yansıtmamıştı. Handan onu kızdırmak istiyordu ama bu durumda tatil yapmayacağını bilecek kadar tanırdı kocası onu...

Gece odalarına çekildiklerinde Hakan, Nil'in biraz yanına gelmesini istemişti. İki genç kadın aynı odada kalacağı için Nil fazla kalamayacağını söylemiş, kısa süreliğine uğramıştı yanına.

Sargısının değişmesi gerekiyordu. Pansuman malzemeleri ile birlikte girmişti yanına. Hakan yüzünü buruşturmuştu elindekileri görünce.

“Hiç öyle bakma. Kahramanlık yaparken düşünecektin başına gelecekleri.”

“Ben seni denemek için vuruldum bir kere. Bakalım elin hafif mi?”

“Elim hafiftir de yumruğumu bilmem. Otur şöyle de değiştireyim.”

Sargıları çıkartırken fark etmemişti, ecza dolabında batikon yoktu. “Biraz bekle eczaneye ineyim, alıp geleyim.” demiş ama Hakan'ın kaçamak öpücüğü almasını engelleyememişti.

“Şimdi gidebilirsin. Bu beni bir süre idare eder.”

“Bu gidişle oldukça uzun süre seni idare edecek o öpücük.”

“Sen öyle san. Hadi al gel de bitsin şu işkence.”

Nil, eczanenin mutfak kapısından girmişti dükkâna. Arka odanın lambasını yakıp batikon şişelerinin olduğu dolaba yürüdü. Önce bir şişe ilacı eline aldı. Sonra yeni gelen sargı bezlerinden almasının daha iyi olacağını düşünüp geri döndü. Sargı bezleri ön taraftaydı. Eğilip dolaptan sargı bezlerini aldı. Doğrulduğunda eczanenin önünde iki tane polis arabasının ışıklarını gördü. Gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalmıştı. Polislerin ellerinde fenerlerle kapıya doğru gelmesi, iki polisin evin arkasına doğru yürüme çabalarını gerilim filmi izler gibi izliyordu.

Gördüğü manzaraya her geçen an birileri ekleniyordu. Tüm karşı apartmanların lambaları yanmaya başlamıştı. Camlarda bir sürü komşu birikmiş eczaneyi izliyordu. Sokakta da özelikle erkeklerden oluşan bir kalabalık vardı. Polis onları uzak tutmaya uğraşıyordu.

Bunları iri iri açılmış gözleri ile izleyen Nil, eczanenin kapısını içeriden açıp karakoldan tanıdığı polislere kısık sesle, “Sorun nedir memur bey?” diye güçlükle sordu.

“Nil Hanım, bir şey mi var? Neden bu saatte eczaneyi açtınız?” Onlar konuşurken iki memur içeri girmiş ortalığı kolaçan ediyordu.

“Bir dakika, sorun falan yok. Bir misafirim var ona ilaç gerekti onun için indim dükkâna. Siz neden geldiniz anlamadım ki!”

“Biri ihbarda bulundu. Geçenlerde de eczanede olay yaşandığı için biz de önlem olarak hemen geldik. Şöyle bir içeri bakmamızda mahsur var mı?”

“Yok, buyurun” dediğinde zaten içerideki polisler çoktan mutfağa ulaşmıştı. Tüm bu sesleri duyan Hakan ile Handan da alt kata inmişti. Polisleri karşısında gören Handan şaşkınlıkla bakıyordu. Hakan ise olaya el koymuş kendini tanıtmıştı. Yaralı olduğunu anlatınca polislere daha fazla bilgi vermeye gerek kalmamıştı. Hepsi üzgün bir şekilde ayrılmıştı eczaneden.

Tüm bu olanları izleyen mahalleli artık Hakan'ı da, Nil’in evinde kaldığını da yaralanmış olduğunu da biliyordu.

Ertesi gün bilenler bilmeyenlere anlatacaktı…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder