Çağla, dört erkekle
buluşarak gittiği nişan törenine girerken kendisine çevrilen gözlerden rahatsız
oldu. Fatih son anda kararını değiştirmiş, o da gelmişti. Yanında iki sarışın
bir kumral, bir de esmer erkek vardı ve işin gerçeği dördü de yakışıklıydı.
Üstelik biri oldukça uzun boyu ile herkesin dikkatini üstüne çekmeyi
başarıyordu. Kendisine yönelen kıskanç gözlerden memnun bir şekilde kızlara el
salladı.
Berna ve Yeşim,
arkadaşlarına hoş geldin deme bahanesi ile yanlarına geldi. Kızlar iş
arkadaşları ile daha önceden tanışıyor olmanın rahatlığı ile konuşmaya başladı.
Fatih’e ilgisini bildiği için Berna’nın bu fırsatı kaçırmayacağından emindi
zaten. Ama arkadaşının bile yutamayacağı kadar büyük bir lokmaydı Fatih!
Yeşim’in de Berna’yı yalnız bırakmamak için geldiğinden emindi.
Kızların erkeklerle
ilgilenmesi Çağla’nın canına minnetti. Çünkü o da alternatifleri görmek için
rahat bir şekilde misafirleri inceleyecekti. İşte bahsi geçen iş ve voleybol
takımından arkadaşları gruplar halinde konuşuyordu. İçlerinde gerçekten ilgi
çekici tipler vardı. Bir iki esmeri hemen eledi. Esmer tenliler, siyah saçlılar
ilgisini çekmiyordu. Açık renk saçlıları kısa sürelerle süzdü. Nişan bitene
kadar içlerinden bir ya da ikisi ile konuşabileceğini tahmin ediyordu.
“Elif? Neredeydin sen?”
arkadaşını öptükten sonra bir adım gerileyerek kıyafetini inceledi. Yine çok
şıktı. Parlak gri kumaştan müthiş bir tulum giymişti. Zaten uzun bacaklarına
çok yakışıyordu böyle kıyafetler. Bantlı ayakkabıları ile el çantası da bir ton
daha koyu gri idi. Saçlarını iri dalgalarla omuzlarında bırakmıştı.
Çağla, uzun boyu ile göz
kamaştıran arkadaşına bir süre baktı. Aklından geçenleri kısa süre tarttı.
Sonra “Gel seni biri ile tanıştırayım.” dedi. Koluna girerek Berna ile Yeşim’in
yanına gitti. Onlarla konuşmaktan keyif aldıkları belli olan erkekler yeni
gelen genç kızı da ilgi ile inceledi. Elif, daha önce büroya hiç gelmemişti.
İki arkadaş iş saatleri uymadığı için hep iş dışında görüşürdü. Dört erkeği de
Elif ile tanıştırdı. Bunu yaparken Doğan ile yan yana durmalarını sağlamış,
gördüğünden de memnun olmuştu.
[i]‘Ben şimdi kendi
ellerimle arkadaşımla koca namzetlerimden birinin arasını mı yapmaya
çalışıyorum? Evet aynen öyle yapıyorum ve bundan da memnunum. Çünkü Doğan’a
aşık değilim. Ama Elif ile aralarında bir şeyler olursa çok güzel olur. Çünkü
özellikle boyları birbirine uygun. Eh gerisi de yaratanla bu ikisine
kalıyor.’[/i]
Doğan ile Elif’in konuşmaya
başladığını görünce diğer kızlara döndü. Yeşim, kızıl saçlarını daha parlak gösteren
bakır rengi elbisesinin içinde çok göz alıyordu. Berna ise fuşyalara
bürünmüştü. Her zamanki gibi çılgın bir görüntüsü vardı. Fatih ile konuşmaya
dalmış olduğu belliydi. Arkadaşlarının keyfinin yerinde olduğunu anlayınca
Jülide’yi görmek için evden içeri girdi. Arkadaşının ailesine ait havuzlu
villanın içi her zaman sıcak gelmişti. Yine çok samimi bir hava vardı evin
içinde. Aslında nişan partisi giriş katında da rahatlıkla yapılabilirdi ama
ısıtıcı sobalar ile şeffaf eğlence çadırında yapmayı kafasına koymuştu Alaaddin
bey. İnadı herkes tarafından bilindiği için kızlar yadırgamamıştı. Ali de yeni
kayınpederinin huyunu öğrendiği için keyifle nişanını yapıyordu. Yüzündeki
gülümseme silinecek gibi gözükmüyordu.
Jülide, şarap rengi,
göğüslerini çapraz bantlarla saran, uçuşan etekleriyle müthiş bir tuvalet
giymişti. Çok güzeldi. Çağla arkadaşının yanına gidip öptükten sonra Ali ile de
kısaca konuştu. İkisi de çok mutluydu. Onları görünce insanın aşka inancı
artıyordu. Liseden beri birlikteydiler. Üniversite bittikten sonra resmiyet
kazanan ilişkileri artık tüm sevenlerine duyuruluyordu.
Çağla, kısa süre daha
onların yanında kaldıktan sonra yine bahçedeki çadıra yöneldi. Kızlarla
erkekler koyu bir sohbete dalmıştı. Yakup ve Ali kendisini görünce hemen el
sallayıp yerlerini belli ettiler. Sanki Doğan’ın olduğu bir grup görülemezmiş
gibi! Çağla yanlarına gelince konuşmaya onu da kattılar. Çok eğlenceli bir
nişan töreni olmuştu. Çağla, tahmin ettiği gibi birkaç kişi ile tanışmış, iki
tanesi telefonlarını vermiş, mutlaka aramasını istemiş ve nişan boyunca dans
edilecek her fırsatı değerlendirmişti. Elbette Yakup ve Ali de dans edenler
arasındaydı. Doğan ise Elif ile ilgilenmeyi tercih etmişti. Tam tahmin ettiği
gibi ikisi de birbirinden hoşlanmıştı.
İkisini dans ederken gören
Yeşim, ayaklarım ağrıdı dinleneceğim diye ara veren Çağla’ya, neler olduğunu
sordu.
“Biraz bencilce
davrandığımın farkındayım. Erkeklerin etrafımda olmasından memnunun ama onlara
aşık olsaydım şimdiye kadar olurdum. Ben aşık olamayacak biriyim sanırım. O
yüzden arkadaşlarım fırsatları kaçırmasın istedim.”
“Bak Çağla, sen
arkadaşımsın ama ben arkadaşımın kocası bile olsa geveze Yakup’a da, dans
ederken bile anneciğini anlatan Ali’ye de tahammül edemem. Sen hala Ali ile de
vakit geçirmeyi düşünüyor musun?”
Çağla, o gün kendisi ile
yaptığı hesaplaşmayı kimseye anlatmamıştı henüz. Evet yaptığı son derece
bencilceydi. Sadece kendi sağlık sorunu yüzünden üç erkeğin hayatlarında tek
taraflı kararlar almaya çalışıyordu. Kendisini dünyanın merkezi sanması gibi
bir şeydi bu. [i]‘Allah günah yazmasın ama salağın tekiyim. Kendi dertlerim
yüzünden birilerinin hayatında istemedikleri şekilde rol alacağım, bunu
istemiyorum. Ne olursa olsun, ben aşık olarak bir şeyler yaşayacağım’ [/i]
diyerek kendi kararlarını yine kendisi iptal etmişti. Şimdi bunu arkadaşları
ile paylaşacaktı.
“Hayır. Üçünün de benim
için arkadaştan öte bir anlamı yok. Benim bu bebek işini ya unutmam, ya da
gerçekten hoşlandığımı düşündüğüm birini bulmam lazım. Baktım olmuyor şu
yumurta dondurma işini yapacağım. Zaten en mantıklı iş de o. Artık şansıma ya
tutar, ya tutmaz. Tabii bu gözlerimi etraftan çekeceğim anlamına da gelmez.”
“En doğru karar. Çıkacaktır
önüne biri. Bak bir sürü kişiyle dans ettin. Onlardan biri de olabilir.”
Yeşim’in sesinden rahatladığı belli oluyordu. Hiç istemedikleri tek şey
arkadaşlarının bebek yapmak için mutsuz bir evlilik yapmasıydı. Bir umut
doğmuştu artık. Belki de gerçekten kısa süre sonra aşık olacağı biri ile
tanışacaktı.
“Bilmiyorum. Deneyeceğim.
Bakalım nasıl olacak?” Çağla umutsuz değildi ama bu sesine ne yazık ki
yansımamıştı. Yeşim onun üzgün olduğunu düşünüp elini koluna koyarak “Hayırlı
olsun diyorum tatlım. Umarım gerçek aşkı bulursun da tüm bu çabaların sonu
tatlıya bağlanır.” Dedi.
“İnşallah. Hadi gel biraz
kurtlarımızı dökelim. Müzik çok güzel kaçırılmaz.”
*****
Pazar, öğleden sonra uzun
zamandır görmediği Füsun’a uğradı. Önce hamileliğinden, nasıl zor geçtiğinden
uzun uzun konuştular. Onu dinledikçe çocuk yapma fikrinden soğuduğunu hissetti.
Bir süre Füsun’a uğramasa mıydı? Saçmalama, dedi kendisine. Kaç hamilelik bu
kadar zor geçerdi ki? En iyisi iyi düşünmek, diye iş yerinden konuşmaya
başladı. Füsun herkesi tek tek sordu. En sona patronları bırakmıştı.
Aslında Süleyman Beyin
sekreteriydi ama tüm şirkete yardımcı olurdu. O yüzden çok seviliyordu
şirkette. Süleyman Beyin onu nasıl dilinden düşürmediğini duyunca çok mutlu
oldu.
Sona kalan Tayfun Beyi
sorduğunda Çağla istemsizce yüzünü buruşturdu. “Hep bildiğin gibi. Buz gibi ya…
bazen şüpheleniyorum acaba onun yüzünden mi bu sene havalar bir türlü ısınmadı
diye?”
“Çağla, tanımasam sana
inanacağım. Bu adam çok neşeliydi. Acaba ne oldu da bu hale geldi? Kesin bir
derdi var.”
“Bir kız arkadaşı varmış.
Belki onun yüzündendir.”
“Kız arkadaşı mı? Sanmam.
Bir kadını kafaya takıp surat asacak birine benzemiyor. Kimmiş o kız? Sen
tanıyor musun?”
“Ben görmedim ama benim bir
arkadaşım görmüş. Manken gibiymiş. Belki de mankenmiş. Sarışın çok uzunmuş.
Tabii çok da güzelmiş. Zaten Tayfun Bey çok güzel olmayan biri ile çıkacak biri
değil. Anlamadığım o kız onda ne buluyor?”
“Sence?”
“Bence ne?”
“Sence ne buluyordur?”
“Ya tamam parası falan var
ama kızın günahını almayayım şimdi.”
“Kızım sen delisin.
Burnunun ucundakini görmüyorsun. Adam çok yakışıklı. Kocama daha önce aşık
olmasaydım kesin ona olurdum. Parası var tamam ama mankenlerin bir kısmı ne
zenginler buluyor. Tayfun Beyin onlar kadar da çok parası yok.”
“Füsun, o adam esmer
güzelim. Esmerler yakışıklı olmaz. Sarışınlar yakışıklıdır. Bak Brad Pitt’e?
Adam yakışıklı. Eskilerden de var, Paul Newman, Robert Redford…
Ay nasıl unuttum Kıvanç Tatlıtuğ da var. Hadi söyle bakalım bunlar yakışıklı
değil mi?”
“Yakışıklı olabilirler ama
esmerler de yakışıklıdır. Üstelik çok daha fazla örnek vardır. Sana uyup liste
yapamayacağım.” Füsun arkadaşına gülüyordu. Bu kız burnunun dibinde olanların
farkında değildi. Daha şirketten ayrılalı bir iki ay olmuştu. Neler gördüğünün
farkındaydı. Bir gün Çağla’da fark edecekti.
*****
Pazartesi Çağla’nın keyfi
yerindeydi. Büroya girdiğinde herkese günaydın diyerek yerine geçti. Elinde
yeni bir iş yoktu. Cuma akşamı bitirip çıktığı için rahattı. Ekranını açmadan
hemen güzel bir kahve hazırladı. Bu sabah aklındakileri yaparken beyninin iyi
çalışması gerekiyordu. Yol boyunca düşünmüştü. Evet dengesiz kararlar
verebilirdi ama son şanslarını yitirmek istemiyordu. Yani hala aşık olacağı
erkeği arayacaktı.‘Zaman ilerliyor.
Kararlı olmam lazım.’ Ekranı açtı. Boş bir word sayfası açtı. Listesini
yapmaya başladı.
·
Ne istiyorum?
·
Evlenmek istiyor muyum?
·
Gerçekten bebeğim olsun
istiyor muyum?
·
Nasıl bir erkek istiyorum?
·
Ve en önemlisi kısa süre
sonra menopoza girecek bir kadını eş olarak isteyecek erkek var mı?
·
Menopozda kilo alacağım.
Şişmanlayacağım. Bir daha doğum yapamayacağım.
Maddeleri sıraladıktan
sonra yine üstlerinde düşünmeye başladı. Hem kahvesini yudumluyor hem de
maddelerin yanlarına o an aklından geçenleri not ediyordu.
Ne istiyorum? : Bilmiyorum. Yani aslında evlenmek ve anne
olmak istiyorum ama bunun hemen olmasını istiyor muyum? Sevdiğim biri ile
olacaksa neden olmasın? En kısa zamanda evlenirim. Sonra da hamile kalır ve
hemen doğururum. Evet böyle olur.
Evlenmek istiyor muyum? : İstiyorum. Ama önüme çıkanla değil… Aşık
olmak istiyorum. Aşkı yaşamak istiyorum. Ama şöyle de yapabilirim. Önce kafama
uyan birini bulur evlenir bir de doğururum. Sonra boşanır aşık olacağım erkeği
ararım. Böylece en bencil kadın olarak da tarihe geçerim. Bu maddenin
açıklamaları saçmalama olarak kabul edilecek. Kayda geçmeyin.
Çağla yazdıklarına
gülüyordu. Yazmak bazen böyle yön değiştiriyordu. Aklındakileri yazmak isterken
kendisi ile çatışıyordu. O gülümsedikçe onu izleyenler soru dolu bakışlar
yolluyordu.
Tayfun da izleyenlerden
biriydi. Hafta sonunun iyi geçtiği belliydi. Oysa kendisi iki berbat gün
geçirmişti. Nurgül ile büyük bir kavga etmiş, sonra genç kadının bin kez özür
dilemesi ile barışmıştı. Nurgül’ün yaptıklarına katlanamadığı zamanlar
artıyordu. Kendi keyfi yokken etrafındakilerin bu kadar neşeli olması sinirini
daha da bozuyordu. Belli ki davet edilmediği nişanda çok eğlenmişlerdi. Ters
bir bakış atıp odasına girdi. Kapıyı kapatmaktan son anda vazgeçti.
Yakup, arkadaş
kalacaklarına dair yaptıkları konuşmadan beri uzaktı. Küsmemiş ama biraz mesafe
koymuştu. Yine de böyle durumlarda merakına yeniliyordu. “Hayrola Çağla, neye
güldün sabah sabah?”
“Aklıma bir şey geldi de. A
onu bırak da senin yazılım ne durumda. Testleri yapmaya başlayacak mıyım? İşim
yok boş oturuyorum.” Konuyu değiştirmek en doğrusuydu. Yakup, henüz test
yapamayacaklarını söyleyince yine maddelerine döndü.
Gerçekten bebeğim olsun istiyor muyum? : Aslında istiyorum ama
hemen değil. Şimdi bir bebek kariyerime de zarar verecek. Teknoloji her saniye
değişen bir sektör. Doğum izni yapsam döndüğümde dünya tepetaklak bile
olabilir. Bebek bezi değiştirmek şu an için istediğim bir şey değil ama mecbur
olduğum bir şey… Gerekirse çözümü Amerika’da bulacağım ya da makalede okuduğumu
yaptıracağım. Ama aşık olup evlenirsem o zaman da hemen doğurmak isteyebilirim.
Belki de kocamla biraz baş başa vakit geçirmek isteyebilirim. Off ben gerçekten
ne istiyorum?????????
Bu maddede işin içinden
çıkamayınca bir sonrakine geçti.
Nasıl bir erkek istiyorum?
: Bunun
yanıtı çok uzun… ayrı bir liste konusu… sonra yazılmak üzere bir kenara
kaldırılsın.
Ve en önemlisi kısa süre sonra menopoza girecek bir kadını eş
olarak isteyecek erkek var mı? ; Menopoza girmemden şikayetçi olmaz. Doğal doğum kontrol yöntemi
olacağı için. Ama… aması sonraki maddede…
Menopozda kilo alacağım. Şişmanlayacağım. Bir daha doğum
yapamayacağım; Menopoza
laf etmez ama kilo almamı istemez
sanırım. Şişman seven birini bulsam? Evet neden olmasın? Var öyle erkekler.
Hatta çok zayıf kadın seven erkekten kat kat fazla kilolu seven var. Şansımı bu
yönde değerlendirmeliyim. Üstelik büyük ihtimalle tek çocuğum olacak. Ya kız
olur da, ‘erkek çocuk’ diye tutturan bir kocam olursa? Bu kez de beni boşar
başkasını alır mı? Ya da üstüme kuma getirir mi? Evet bak bu büyük tehlike.
Şehrin göbeğinde benim gibi biri kumayı kabul eder zaten… Saçmalıyorummmmm
Çağla, saçmalıyordu ama bir
yandan da gözünün önünde o sahne canlanıyordu.
Kendisini kapı önüne koyan sarışın bir erkek görüyordu. Sarı saçları
rüzgada ahenkle uçuşurken arkasından bağırıyordu. “Senden erkek çocuk istedim. Tıbben cinsiyeti benim kromozomlarımın
belirlemesinin önemi yok. Sen kız doğurdun, beceriksiz, defollll…Kendime erkek
doğuracak bir kadın bulacağım. ”
Al işte büyük aşkın sonu.
Çağla yine gülmeye başladı. Böyle olmayacak diyerek listesini kaydedip dosyayı
kapattı.
*****
O sırada çalan telefonu
açtığında karşısında Elif vardı. Bu telefona hiç şaşırmamıştı. Elif’in sesinde
zorlama bir neşe vardı. “Günaydın canım, nasılsın?”
“İyiyim, Elif. Sen?”
“Ben de iyiyim. Şey…”
“Henüz gelmedi. Bu sabah
bir yere uğrayacak.”
“Kim gelmedi?”
“Aman Elif, yeme beni.
Doğan gelmedi henüz. Gelince ağzını yoklarım. Sen hiç merak etme.”
“Aman iyi, neden aradığımı
anlamışsın. Yüzüme vurmasan olmaz değil mi?”
“Sen beni hayatında kaç kez
sabah onda aradın?”
“Hiççç…”
“Seninle de konuşamadık ama
neler olduğunu anlamak için konuşmamız şart değil. Bakalım Doğan nasıl
gelecek?”
“Tamam haber bekliyorum
senden.” Telefonu gülüşerek kapattılar.
Çağla, kalkıp mutfağa
gitti. Herkese kahve yapacaktı. İçinden gelmişti. Kahveleri hazırladıktan sonra
önce Süleyman beye verdi. Sonra büronun içindekilere dağıttı. En son da Tayfun
beye götürdü. Genç adamın yüzü yine asıktı.
“Tayfun bey. Benim elimde
iş yok. Bilginiz olsun.”
“Biliyorum, sorun değil.
Senin için de sakıncası yoksa Abant’a gelmeni istiyorum. Caner ya da Doğan gelecekti ama ellerindeki
iş bitmeyecek gibi. Cuma sabahı sen, Fatih ve ben gidiyoruz. Sorun olmaz değil
mi?” Bu soru aslında “Sorun olmamalı” diyen bir soruydu.
“Olmaz. Oyun için gidiyoruz
değil mi?” Şirketin kişisel gelişim ile ilgili hazırladığı birçok oyun vardı.
Onları bazen eğitim danışmanlığı yapan firmalara veriyor, bazen de kendileri
bizzat oynatıyordu. İki hafta önce belli olmuştu bu hafta sonu gidileceği ama
kadroda kendisi yoktu. Aslında son dakikada böyle bir işin verilmesinden
hoşlanmaması gerekiyordu ama Abant’ı hep sevmişti. Cuma öğleden sonra gölün
etrafını gezerdi. Hatta cumartesi öğlene kadar ilk oyun biteceği için öğleden
sonra gölün etrafını gezecek bir saat daha verirdi patronu ona. Kar varsa daha
da çok eğlenebilirdi.
Tayfun, onun geleceğini
anlayınca “Evet. Sen oyunu kontrol et. Malzemeleri temin edin. 150 kişi için ve
on takım için yapılacak oyun.”
“Tamam. Zaten hazırda
bekliyor o oyun. Son kontrollerini yaparım. On takım olacaksa üç kişi yeterli
olacak mıyız?”
“Bize üniversite
öğrencileri yollayan ajans ile görüştüm. Yarın on bir de gelecek on kişi var.
Oyunun nasıl oynatılacağını ben anlatacaktım ama sen anlatır mısın?”
“Tamam Tayfun Bey.”
Tam kapıdan çıkacakken
küçük patronun tok sesi geldi arkasından “Çağla, cumartesi akşamı hippi
konseptinde bir eğlenceleri varmış. İstiyorsan kostüm de alabilirsin yanına.”
“Biz cumartesi de kalacak
mıyız? İşimiz biter öğleden sonra.” İşte bu sürpriz olmuştu. Üstelik güzel bir
sürprizdi. Bir gece daha kalacak, ertesi sabah da tertemiz havaya uyanacaktı.
Bu iş gezisinin kendisine iyi geleceğinden emindi. Kafasındaki karışıklığı da
böylece yoluna koyabilirdi. Tayfun Bey anlatmaya devam ediyordu. “Kalacağız.
Pazar günü de Çarkıfelek oynamak istiyorlarmış. Onu ben hazırlıyorum. Sen cihazları hazırla yeter. Bol miktarda da
pil alın. Orada pil sorunu yaşamayalım.”
“Hallederim. Başka bir şey
var mı?”
Tayfun, Çağla’nın gereksiz
soru sormayan halini çok seviyordu. İşleri çok pratik bir şekilde çözüyordu.
Gözlerindeki memnuniyeti gözlemeye çalışarak yanıtladı.
“Kahve için teşekkürler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder