27 Ağustos 2015 Perşembe

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 8. Bölüm

Doktorunun verdiği yanıtları sevmişti. Çünkü doktoru yaptığı muayene sonucunda menopoz belirtisinin henüz olmadığını açıklamıştı. Ayrıca arkadaşının okuttuğu yazının bilinen bir uygulama olduğunu ve kendisinin de bu senenin altıncı ayından sonra o yumurtalardan saklamasını önereceğini öğrenmişti.
“Geç kalmış olmayız değil mi?”
“Bir ihtimal annenden daha geç menopoza gireceksin. Bu süre en fazla bir ya da iki yıl olacaktır. O yüzden çok acele etmiyorum. Önünde en azından iki üç senen var.”
“Bundan emin misiniz?”
“Emin değilim ama yüksek ihtimal böyle olacaktır.”
Çağla, emin olunmayan bir karara bel bağlayamayacağını çok iyi biliyordu. Doktorunun söylediği gibi yaz sonunda yumurtalarının dondurulmasını isteyecekti.
“Peki, bu dondurulan yumurtalardan hamile kalınma ihtimali nedir? Yüksek bir oran mı?”
“Çağla, keşke sana o oranın çok yüksek olduğunu söyleyebilseydim. Biz tedbir olarak senin yumurtalarını dondururuz ama yine de doğal yollarla hamile kalmaya çalışman en doğrusu gibi geliyor bana. Şansını tek bir ihtimale bağlamamalısın.”
Çağla, içinde bir şeylerin yine öldüğünü hissetti. Nasıl da rahatlamıştı yazıyı okuyunca. Oysa doktoru açıklıyordu işte.
Ya donmuş yumurta ile tutmazsa?

***** 

Şubatın ortasında verdiği kararı uygulamak için neredeyse martın sonuna kadar beklemek zorunda kaldı. Yakup, ilgisini ayakta tutmak için sık sık konser, gala, sergi gibi organizasyonlara davetiye ya da bilet buluyordu. Çağla’nın hayır demesi çok zorlaşıyordu. Yine de hareketleri ile bu ilişkinin olmayacağını anlatmak için tüm gücünü harcıyordu.
Akşam buluşmalarının hiç birinde yemek yememişti. Bu kararımı bari yerine getireyim, diye düşünüyordu. Her buluşmalarında öpüşmekten kaçınmak güçleşiyordu. En sonunda açıkça konuşmaya karar verdi. Yakup sadece arkadaşı olabilirdi. Bir öğlen yemeğinde durumu açıklayacaktı. Biraz heyecanlandığını hissetti. Ya arkadaşlığını da kaybederse? Bunu düşünmeyecekti. Yoksa onu kırmamak için kendisi kırılacaktı.
Lokantaya girdiklerinde Yakup yine konuşmaya başladı. Çağla, kendi gevezeliğinin bu kadar iç bayıltmadığını umdu. Masaya oturduğunda aklındaki acabaların hepsini bir kanara koydu.
“Yakup, sana bir şey söylemem lazım. Böyle baş başa olmamız yanlış anlaşılacak. Bir daha bu şekilde yemeğe çıkmayalım.” Neden başladığını açıklayamadığı birine neden bitirdiğini nasıl açıklayacaktı? Böyle saçma sapan bir cümle kurabilirdi ancak.
“Anlayamadım?”
‘Sen anlamadın değil, ben anlatamadım. Ne anlatacaktım ki? Seni denediğimi mi? Olursa olacak olmazsa tekmeyi vuracağımı mı?’  Çağla, düşünceleri sanki duyulacakmış gibi hemen konuşmaya başladı.
“Yani, şirkette başka arkadaşlarım da var. Seninle baş başa yemeğe falan çıkınca onlara ayıp oluyor. Sanki onlarla görüşmeyi istemiyormuşum gibi. Artık bunu yapmayacağım.”
“Anlıyorum.”
 ‘Nah anlıyorsun. Anlasaydın şu an masada oturuyor olmazdın. Ardına bile bakmadan kaçar, bir daha şirkette de beni görmezdin’  Çağla iç sesini susturamıyordu.
“Teşekkür ederim. Hadi yiyelim.”
Rahatlamış Çağla, kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başlamıştı. Yakup ise yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeye gerek duymadan yemeği ile oynuyordu.
 ‘Kısa süre sonra unutursun. Nasılsa konuştuklarını dinleyecek birini bulursun yakında.’ 
“Bu karnıyarık çok güzel olmuş. Annem duymasın tabii bunu. Evde yediremiyor bana. Burada nedense hoşuma gidiyor.” Çağla laf olsun diye konuşuyordu.
“Burası gerçekten güzel yapıyor” diye yanıtladı Yakup. Yine de çatalı ile oynuyor yemeğini bitirmiyordu. Çağla, ilk kez yaptığından dolayı üzüntü duydu. Gerçekten kırılmıştı Yakup. Çok büyük bir hataydı bu. Doğru düzgün düşünmeden verdiği kararların sonucu kalbi kırık bir arkadaştı.
Çağla, bundan sonra farklı davranacaktı. Ali ve Doğan ile zaten üçer aylık zamanları geçirmemeye karar vermişti. O zaman onların doğru erkek olup olmadıklarını anlamak için yapacaklarını baş başa değil, toplum içinde ölçmeliydi. Her yere ikisini hatta üçünü çağıracaktı.
Buna da Jülide’nin nişanı ile başlayacaktı.

***** 

Nisan ayı gelmiş ama ortalık ısınmamıştı. Çağla, hafta sonunda yapılacak nişanda giyeceği kıyafetine bakarken hasta olmamak için dua ediyordu. O sırada kulağı ile omzu arasına sıkıştırdığı telefondaki Jülide’ye yanıt veriyordu. “Evet, üçü de geliyor. Sakıncası var mı? Sizin evin bahçesinde yapılacak diye davet ettim. Aa siz orayı nasıl ısıtacaksınız? Kapalı bir yer tutmak daha iyi olmaz mıydı?” Belki iyi ısıtılır ve hasta olmazdı?
“Babam hesap kitap yaptı. Bahçeye bir çadır kiralayacak ve şu ısıtıcılarla sıcak bir ortam yaratacak. Böylece çok ucuza gelecekmiş.” Jülide gülüyordu babasının planını anlatırken.
“Aman Jülide, duyan da babanın parası yok sanacak. Neden öyle yapıyor?”
“Sorma ya, erkek tarafına inadından yapıyor. Kayınvalidem ile kapıştılar geçenlerde. Yok şurada nişan, yok burada nişan diye bir sürü sosyetik yer sayınca babamın da damarı tuttu. Bilirsin nefret eder öyle ortamlardan. Bize de bahçede nişan düştü.” Gerçekten Alaaddin amca ilginç biriydi. Çok parası olmasına rağmen en az beş yaşındaki arabaya biner, kamerası bile olmayan cep telefonu kullanırdı. Cimri denmesinden nefret ederdi. Tutumlu denmesini tercih ederdi. Aslında Çağla, Alaaddin amcanın telefon konusundaki takıntısını düşününce hak verdi. Kendisi de ya konuşuyor ya mesaj çekiyordu. Kamerasını bir ya da iki kez iş olsun diye kullanmıştı. O zaman neden hem internete giren hem video gönderen hem de daha bilmediği onlarca şey yapan telefona o kadar para vermişti? Kendi müsrifliğini bir yana bırakıp, dünya paraya aldığı telefondaki arkadaşına döndü;
“Düğünü de köy düğünü gibi yaparsınız artık. Mahallenin en geniş köşesine plastik sandalyeleri dizeriz. Öne de masaları koyarız. Hepsinin üstünde ayrı bir masa örtüsü. Süper olur. Ev yapımı limonata ile kuru pasta da veririz.”
“Dalga geçme.”
“Dalga geçmiyorum. Ben öyle bir düğüne katıldım ve inan hayatımda hiçbir düğünden bu kadar keyif almamıştım. Çok eğlendim. “
“Acaba insanlar öyle bir ortamda daha mı rahat ve doğal oluyorlar?”
“Mümkün. Neyse benim üçünü getirmem sorun olmaz değil mi?”
“Olmaz olmaz. Getir. Ama sen yine de etrafa göz atmayı unutma. Ali’nin iş çevresinden ve eski voleybol takımından arkadaşları da olacak.”
“Tamam gözümü dört açarım. Bu fırsat kaçmaz.” İki genç kız gülüşerek kapattı telefonu.

***** 

Çağla, ekrandan başını kaldırmadan ortaya seslendi. “Yarın saat bir de buluşuyoruz beyler. Fatih sen de gelebilirsen gel. Yeni kızlar bulurdun!”
“Almayayım Çağla. Üçü de başımın etini yiyor zaten şutlayacağım hepsini.”
“Sen şu işin ilmini yaptın. Kitabını yazmadan bırakma kızları. ‘Üç kızı aynı ipte nasıl oynattım’ Bak adı bile hazır kitabın.”
“Evet yazayım ve yayınlayalım. Arkadaşlarım da feyz alsın”
Diğer erkeklerin ters bakışlarından sonra kahkahayla gülmeye başladı. “Kızmak yok beyler. Hiç biriniz bana yetişemiyorsunuz. Hatta yanımdan geçemiyorsunuz. O yüzden benim kitabı yazmam şart.”
“Ne kitabı o Fatih? Kısa sürede program nasıl bitirilir mi? Teslim süremiz geldi.” Tayfun beyin sert sesi ile gülüşmeler kesilmişti. Fatih toparlanırken diğerleri gülümsemelerini gizlemeye çalışıyordu. “Tayfun bey, o kitabım hazır zaten. Program test aşamasında. Bu yeni bir kitap. Bekar arkadaşlara faydam olsun diye yazacağım.” Fatih geri adım atmamış, yanıtını vermişti. Tayfun’un tavrının ne olacağını merak edenler duydukları karşısında şaşırdı.
“Onların da ihtiyacı yok sanırım. Keyifleri yerinde.” Tayfun, üç erkeğe ve Çağla’ya baktı sonra odasına girdi. Yüzü yine asıktı. Bu adam neden gülmüyordu? Kız arkadaşı ile kapışmıştı belki de. Çağla omzunu silkerek işine döndü. Aklı yine de Tayfun beyin suratsız ifadesine takılmıştı. Neden bu kadar sert bakıyordu? Hep mi kötü bir şeyler yaşıyordu? Yoksa genel yapısı mı böyleydi? Bir buçuk yıldır birlikte çalışıyorlardı. Bu on sekiz ayda on sekiz kere güldüğünü anımsamıyordu. Demek ki yapısı öyleydi! Füsun belki de çalıştığı sürede gördüğü bir iki gülümsemeyi yanlış yormuştu. Onun tanıdığı Tayfun bey ile Füsun’un anlattığı arasındaki fark çok büyüktü.

***** 

Tayfun, Fatih’e yüklense de Caner’den sonra en takdir ettiği personeli oydu. Özel hayatını büro dışında yaşaması bunda büyük etkendi. Zaten büroda tek bir genç kız olması, beş bekar erkeğin aynı kızla ilgilenmesi büyük sorunlar çıkartırdı. Caner, nişanlanmıştı. Fatih de bir sürü kızla çıkıyordu. Diğer üçünden ikisinin aptal aşıklar gibi gezinmesi rahatsız etse de ortada henüz büyük bir sorun yoktu.
Sorun olursa ne yapacaktı? Hiç bilmiyordu. Çünkü ne erkek elemanlarından ne de Çağla’dan vazgeçmek istemezdi.
Çağla, en son giren eleman olmasına rağmen en az diğerleri kadar başarılıydı. Hatta bazı konularda erkeklerden çok daha iyiydi. Bu durumda tek yapacağı Çağla’nın bürodan kimse ile birlikte olmaması için dua etmekti. Evet en iyisi buydu. Çağla kimse ile çıkmamalıydı… 

***** 

Tayfun beyin aklından geçenlerden habersiz olan Çağla, ertesi gün nişana gitmeden yapacaklarını listelemişti.  Şimdi sırada o listedekilere göz atmak vardı.
-                      Sabah 9 da kuaföre gidilecek. Randevunu teyit et…
Hemen telefonu kaldırıp kuaförünü aradı. Teyit edilmişti. Rahatlayarak ikinci maddeye geçti.
-                      Hediyeyi unutma
-                      Ayakkabılarını tamirciden alacaksın.
-                      Nefti yeşil elbiseni ütüle. Akşamdan yap bunu
-                      Güzel bir takı bul, yeşil olsun… Yeşim’in kapısını çal yeni alma
-                      Telefonun, paran, kimliğin…
  Listede şu an için yapacağı başka bir şey yoktu. Tekrar işine döndü.
Ekranında yer alan sıfırlarla birlere yeni anlamlar yüklerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadı. Diğerlerinin çıkmasını izlerken,  işlerini toparlamak için en az bir saat daha çalışması gerektiğini biliyordu. Cuma akşamları daha geç çıkmak işine geliyordu. Geç çıkınca biraz daha hafiflemiş trafiğe giriyordu. Dolmuşla evinin önüne kadar gidebilmek bulunmaz bir nimetti. Kartal Atalar durağında iniyor, karşıya geçip ilk sokaktan sağa dönüyordu. Köfteci Mustafa’nın seyyar arabasının arkasındaki apartmanın üçüncü katına çıkıyordu. Tüm yürüme mesafesi toplansa iki yüz metreydi. Tabii kilo alırdı. Bu kadar az yürüme mesafesi en sonunda onu şişmanlatmıştı. Gerçi o ara farkında olmadan menopoz sorununun etkisi ile kendini yemeğe vurmuştu. Kilo verdikten sonra daha çok yürüyüş ve koşu yapar olmuştu. Bulduğu her fırsatta parka gidiyor ve tempolu koşuyordu.
Eve geldiğinde saat ondu. Akşam yemeği bitmiş keyif kahveleri içilmiş annesinin vazgeçemediği meyve saati gelmişti.
“Aç mısın? Yemek hazırlayayım mı?”
Annesinin ne diyeceğini bile bile “Yedim anne. Ama elmandan alırım.”
“Git kendine yenisini al. Benim elmama göz dikme.”
“Ya kadın, şimdi kıza yemek hazırlayayım mı dedin, yorgun diye kıyamıyorsun ama bir elmanı vermiyorsun. Sen nasıl annesin?”
“Akşam elmasını kızından çok seven anneyim. Ayağına etmedi ya gitsin alsın mutfaktan. Yıkandılar zaten. O kadarını da yapsın. Yarın öbür gün kocaya gittiğinde adam ayağına hizmet mi edecek?”
“Anne, sen neden babamdan iş istiyorsun? Cam ve halı silen bir başka erkek var mı merak ediyorum?”
“Onlar zor işler. Bak hiç mutfağa sokuyor muyum?”
“Sokmuyorsun çünkü dağıtıyor. Derli toplu iş yapsa mutfaktan çıkartmazsın.”
“Bana bak, çıkarttığım velet, bana laf yetiştirme git elmanı al sonra gel bana gününü anlat.”
Çağla, annesinin sanki anlıyormuş gibi her akşam bu soruyu sormasına çok gülüyordu. Ne programdan, ne bilgisayardan anlardı ama Çağla anlattıkça kafasını sallayarak dinlerdi. Bazen Çağla’nın kendisini kaptırıp gerçekten anlıyormuş gibi sorunları anlatması ve annesinin de ‘sen yaparsın, yarın hallolur’ demesi çok hoşuna gidiyordu. Bilmediği bir konuda bile moral motivasyon sağlaması müthiş bir itici güçtü.
Elmasını alıp salona geri döndüğünde ikisi de televizyona dalmıştı. Bıçakla kestiği küçük elma parçalarını keyifle yedi. İzledikleri dizinin ne olduğu hakkında fikri yoktu. Çoğu akşam, programları ya da arkadaşlarına yaptığı Web siteleri ile uğraştığından televizyon izlemeye vakti yoktu.
Bu akşam yorgun geldiği için çalışmayacaktı. Zaten yarın da erken kalkması gerekiyordu. Ertesi gün gideceği nişanın hazırlıklarını yapmak için odasına giderken iyi geceler diledi. Annesi ile babası gözlerini diziden ayırmadan yanıtladı.
“İyi geceler.”

İş ile ilgili sorgu unutulmuştu. Zaten onun da anlatacak hali yoktu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder