Şubat ayının ortası geldiğinde
zorlamamak için verdiği kararlara pek uymamıştı. Yakup’un da ısrarları ile baş
başa gidilen yemeklerin sayısı biraz artmıştı. Çağla’da her buluşmada onu daha
yakından tanımaya çalışıyordu. Bu süreçte diğer iki erkeğin de kalbini
kırmamaya uğraşıyor uzun aralıklarla onlarla da bir şeyler paylaşmış olmak için
yemek ya da sinema davetlerini kabul ediyordu.
Yakup ile gerçekleşen her buluşma,
bitmek bilmez konuşmaları ile çok sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
Nokta koyma zamanı gelmişti.
*****
Berna ve Jülide ile buluştuğunda
kızların sorularına sabırla cevap verdi. Aslında
diğer ikisini beklemesi daha doğru olacaktı. Çünkü onlar da aynı soruları
soracaktı. Beş kız okul arkadaşıydı. İki kız geç saatlere kadar çalıştıkları
için onlarla buluşmak daha güç oluyordu. Berna işten yeni ayrılmış, yeniden iş
aramaya başlamıştı. Jülide ise babasının şirketinde vakit geçiriyordu. Yeni
sözlenmişti ve kısa zaman sonra nişanı vardı.
Çağla’nın açıklamalarından
sonra Berna daha fazla dayanamadı. “Bak kızım, bu kadar naz aşık usandırır. Ben
en çok Doğan’ı beğendim. Sana önceden de söyleştim. En kalitelisi o.”
Berna bir yandan başlarına
gelmiş garsona siparişleri veriyor bir yandan da Çağla’ya yanıt veriyordu.
“Yıllar önce bir laf duymuştum ‘yatakta boy farkı kalmaz’ diye. Ne dert
ediyorsun ki?” Garsonun fal taşı gibi açılmış gözler ile Berna’ya bakması ve
arkasını dönüp gitmesi bir olmuştu. Çağla, Berna’nın bacağını çimdikleyerek
“Kızım senin şu çenen ne zaman kapanacağını neden bilmiyor? Bir daha buraya
gelip yemek de yiyemeyeceğiz. Hem senin aklın neden yatağa çalışıyor? Benim
derdim o değil. Topuklu bile giysem en az yirmi - yirmi beş santim fark olacak
aramızda. Annemin eski erkek arkadaşı varmış çok uzun boylu. Ona ‘sen
kaldırımın altından yürümezsen senin yanında yürümem herkes bize bakıyor’
dermiş. Ben de öyle mi yapacağım? Adam hep kaldırım altında yürürse bir gün
maazallah bir arabanın ya da otobüsün altında kalır. Ben de dul kalırım.”
Çağla, üzülmüş gibi sesini de ağlamaklı hale getirmişti. Berna’nın o akşam
keyfi yerindeydi. Yine ona uygun bir yanıt geldi. “AAA iyi fikir kız. Erkenden
ikinciyi alırsın. Daha ne istiyorsun?” Berna her zamanki gibi vurdumduymazlık
yapıyordu. Çağla, nefesini vererek Jülide’ye döndü. “Jülide, benim kolum
yetişmeyecek sen şunun ağzına bir tane çarpsana. Ne biçim şeyler söylüyor.”
Jülide, Çağla’yı
dinleyeceğine, Berna’ya destek verdi. “Ne çarpacağım? Haklı kız. Fakat bir
sorun var. Doğan zengin mi? Mirası falan kalacak mı? Ona göre erken kurtulmakta
fayda var ya da yok karar verelim. Hem sen birinciyi bulmakta bu kadar güçlük
çekiyorsun, dul kalırsan daha da güç olmasın. Evlenir evlenmez hamile kal sen.
En iyisi bu!”
“Ay saçmalamayın akşam
akşam kafa dağıtalım dedim, kafamı bozdunuz. Nerde kaldı Yeşim ile Elif? Onlar
sizin hakkınızdan gelir. Ben yorgunum.” Çağla, kızların takılmalarından
kurtulamayacağını anlayınca çareyi kaçmakta buldu.
Jülide, “Yeşim gelecek ama
Elif mesaiye kalıyormuş.” Diye açıkladı.
“Yine mi? Bu kız ya
şirketten birini buldu mesai yapıyor, ya birinden kaçmak için mesai yapıyor.”
Berna yine fikirlerini sıralamaya başlamıştı. O sırada makyajı tamamen gitmiş
Yeşim kapıdan girdi. Yorgun olduğu belliydi. Her sabah ve akşam üç vesait ile
karşıya gidip gelmek onu çok yoruyordu. Çağlayan’da çalıştığı için araba ile
geçmek mantıksızdı. O da doğal olarak yoruluyordu yollarda. Üç kız yorgun
arkadaşlarına acıyan gözlerle baktı. Yeşim onların bakışlarının farkına varınca
biraz daha acındırdı kendisini. Sandalyeye kendini attıktan sonra derin
nefesler alıp ancak selamlaştı. Daha üstündekileri çıkartmamıştı bile.
“Sizi öpemeyecek kadar
yorgun ve halsizim. Sanırım hasta oluyorum.” Der demez hapşırınca hepsi birden
“Çok yaşa” dedi. O arada bir yandan başından beresini çıkartıyor, bir yandan
burnunu silmeye uğraşıyordu. Sıra şalına gelemeden bir kez daha hapşırdı.
Jülide kızgın gözlerle
bakıp söylenmeye başladı “Kapmışsın gerçekten hastalığı. Ama sana dedim o
galaya straplez tuvalet ile gidersen üşütürsün diye. O gece kar yağıyordu.
Bizim hatun seksi gözükecek ya, giymiş topuklu ayakkabı, üstüne de tuvaleti.
Onların üstüne de ayıp olmasın diye taklit kürkünü takmış. Dötü dondu tabii.”
“O gece üşümeyecek kadar
ısınmıştım hayatım.”
Bu yanıta şaşıran Çağla “O
nasıl oluyormuş?” diye sordu.
“Benimki izne geliyormuş.
Onunla konuşunca o kadar mutlu oldum ki soğuğu falan unuttum.”
Bir süre Yeşim’in askerdeki
sevgilisi hakkında konuştular. Gelen
yiyeceklere yenilerini eklediler. İçecekler ikişer kadehin üstüne çıkmayacağı
için hepsi temkinli gidiyordu. Masa biraz sakinleştiğinde üç kız da son yılın
en önemli konusu olan Çağla’nın hamile kalmasını konuşmaya başladı.
“Baba adayın ne durumda?”
Kızlara anlattıklarından habersiz olan Yeşim merakla sormuştu.
“Baba adayım yok daha.
Yakup… Yakup’u hatırlıyorsun değil mi? Şu sarışın kahverengi gözlü olan.”
“Çok konuşan desene şuna.
Daha kolay anımsar.” Jülide, kendi az konuşan sözlüsünden sonra herkesi çok
konuşan diye tanımlıyordu ama Yakup için bu kesin doğru bir tanımdı.
“Haklısın.” Sonra Yeşim’e
dönüp, kızlara daha önce anlattıklarını kısaca tekrarladı. Sonra da kararını
tasdik etmeleri için kızlara zarf attı. “Geçtiğimiz ay onunla biraz daha fazla
zaman geçirdim. Çok konuşmasa fena değil ama sanki öyle birinin çocuklarımın
babası olmasını istemiyorum gibi geliyor.”
“Bence de olmamalı.”
“Kesin olmamalı. Boşa vakit
kaybetme.”
“Doğan’ı seç diyorum sana.”
Berna yine aynı kişiyi söyleyince masadakiler biran baktılar. Çağla “Bekle
biraz daha o da olmazsa seni onunla tanıştırırım olur mu? Madem bu kadar çok
beğendin değerlendirirsin fırsatı.” Aslında aklındakilere uymuyordu bu
dedikleri ama o an tutamamıştı kendisini. Berna onun söylediklerine aldırmadan
yanıtladı. “Çağlacığım, beni biri ile tanıştıracaksan Fatih ile tanıştır.
Müthiş yakışıklı biri”
“Tamam biraz sabırlı
olursan o iş kolay, şu anki kızlardan birini yakında sepetler, ben de seni
kontenjandan sıraya sokarım. Sen de elinden geçen ama bir şey elde edemeyen
kızlardan biri olursun.” Berna’nın Fatih takıntısını nasıl da unutmuştu. Bu
kızın onda ne bulduğunu hiç anlamıyordu. Aslında ne zaman konu şirkettekilere
gelse hep Fatih’i anıyordu. Yakışırlardı ama karakterleri tersti. Neyse ki
Berna da anlamış gibiydi, üstündeki kazağın yakasını çekip tükürürmüş gibi
yaptı “Tu tu tu tu. Aman yok istemem. Harbi yakışıklı ama o kadar kız varsa
bana iş çıkmaz. Çıksa da her gittiğimiz yerde karşımıza çıkacak kızları yol yol
bitmez.”
“Emin ol ondan sana da iş
çıkar da senin istediğin gibi olmaz.”
“Haklısın. O gün büroya
geldiğimde beni fark etmedi bile.” Berna’nın sesi gerçekten hayal kırıklığı
yüklüydü.
“Bir daha gelirken kıçının
altında biten bir etek ya da şort giy, biraz da göğüs dekoltesi yap. Bak
bakalım görmemesi mümkün mü? Tüm mıknatıslarını kuşanmış olacaksın. O da sana
çekilecek.”
“Hadi be. Uğraşamam ben
onunla. O gitsin öyle kızlarla aşık atsın. Gerçi öbürü kimdi? Hani esmer olan?”
“Caner mi? O nişanlı.”
“Yok ya o değil küçük
patron?”
“Tayfun bey mi?” Şaşırmıştı
Çağla. Onu ne zaman gördüğünü anımsamıyordu ama Tayfun Bey yakışıklı değildi.
Hatta çekici tek bir tarafı bile yoktu. Esmer, karakaş kara gözlü biriydi.
Birkaç sene önce izlediği bir gençlik dizisindeki repliği anımsadı. “Sen kara ben kara, iki kara yan yana olmaz”
O zamandan beri emindi kendisinin tipi sarışındı. Arada kumrallardan da
beğendiği oluyordu ama asıl tipi kesinlikle sarışınlardı. Yine de Berna’nın
Tayfun Beyi ne zaman görüp de fark ettiğini anımsayamadı.
“Evet, o işte. Yakışıklı
adam valla! Ama kız arkadaşı var. Bakmaz o da bana.”
“Kız arkadaşı mı var?
Nereden biliyorsun?” Kendisi bile bilmezken Berna nerden öğrenmişti? Hem kimdi
o kız? Elbette biri olacaktı. Kaç yaşında adamdı. Hayatında birilerinin olması
çok normaldi. Normal olmayan bunu Berna bilirken kendisinin bilmemesiydi.
Düşüncelerinin üstüne tuz
biber eken Berna ballandırarak anlatmaya başladı. “Geçenlerde gittiğim bir
lokantada gördüm. Çok aşık belli. Gözünü kızdan bir an bile ayırmadı. Çok güzel
sarışın biriydi. Müthiş güzel makyaj yapılmış. Manken olabilir. Boyu da adama
uygundu. En az bir yetmiş beş vardı. Aa topuklu giymiştir belki.” Berna kızın
dış görüntüsünü bir yandan imrenerek anlatırken, bir yandan da kusurunu bulmaya
çabalıyordu.
“Bize ne Allah aşkına
topuklu mu topuksuz mu giymiş. O adam gülmeyi bile bilmiyor. Kızın yüzüne
bakması da ondandır. Ne konuştuğunu anlamaya çabalıyordur. Espiri yaparsa belki
anlar da gülerim diye zorlamıştır kendisini.” Kendi sesinin bu kadar sert
çıkmasını tuhaf buldu. Sinirlenmiş miydi? Galiba patronundan bahsederken bu
kadar beğendiğini belli etmesi sinir etmişti.
Çağla’nın içten içe verdiği
tepkilerden habersiz olan Berna anlatıyor, diger iki kız da onların arasında
geçen konuşmayı ilgi ile izliyordu. “Güldüğünü görmedim fakat kıza
dokunmasından çok etkilendim. Biraz hüzünlü bir masaydı galiba. Yine de o kıza
değer verdiği kesin.”
Çağla dinlediklerinden
sonra patronun sevgilisini daha çok merak etmeye başladı. Şirkette hiç
konuşulmayan bir konuydu bu. Bunun nedeninin öyle biri olmadığını sanması kendi
hatasıydı. Bu adam bu yaşında kadınsız olacak değildi ya. Acaba ilişkileri
ciddi miydi? Evlenecekler miydi? Ona neydi ki? En iyisi bu konuyu kapatmaktı.
Utançla sipariş alan garson
bu kez de meyve tabağını getirmişti. Adamın şansına masada yine bebek konusu
açılmıştı.
“Sen şu bebek işini bir an
önce hallet kızım. Yeğen sevelim.” Yeşim kendi planını anlatmıştı. Sevgilisi
askerliğini bitirir bitirmez evleneceklerdi. Zaten kısa dönem er olarak
gitmişti. İlk yıl hemen bebek istiyordu Yeşim. Sonra iki yıl ara verecek ikinci
çocuğu yapacaktı. Planı buydu. Ne de olsa onun planlarını aksatacak bir sorunu
yoktu.
“Senin aşık olduğun adam da
planların da hazır kızım. Ben ne adamı buldum ne plan yapabildim. Hiç yok mu
etrafınızda bana uygun erkek?” Çağla, bunu sorarken ne kadar çaresiz olduğunu
belli etmişti.
Kızlar özel olarak
birbirlerine kimseyi ayarlamazlar, ortak gidilmiş ortamlarda tanışılmasına
zemin hazırlarlardı. Jülide, “Bak, benim nişanda Ali’nin bir sürü arkadaşı
olacak. Onlardan birine belki abayı yakarsın? O zaman seninle elti gibi de
oluruz. Güzel olur.”
En yakın ortak görüşme bu
nişandı. İyi değerlendirmesi gerekiyordu. Çağla, o zamana kadar başkasını
bulmazsa bu fırsatı asla kaçırmamalıydı.
“Olur tabii. Aslında bu
sene sonuna kadar birini bulup mutlaka evlenmem lazım. Yoksa…”
“Yoksa ne? Evlenmeden mi
doğuracaksın?” Yeşim hayretle söylemişti son cümleyi. Garson boş tabakları
toplarken duyduğu bu cümle ile öksürmeye başlamıştı. Çağla bir daha o lokantaya
gelemeyeceğinden emindi…
“Yavaş kızım. Tüm masalar
bize bakıyor. Elbette evlenmeden doğurmak istemiyorum ama çok az zamanım
kaldığında hala birini bulamamışsam öyle de deneye bilirim şansımı.”
“Saçmalıyorsun.” Kocaman
gözlerle bakıyordu arkadaşına Yeşim.
“Saçmalamıyorum. Şu an
aklımda olan iki konudan biri bu.”
“Diğeri ne?” Soran Jülide
idi.
Çağla üçüne de baktı.
Yanıtını çok merak ettiği soruyu sordu.
“Çocuk doğurmak şart mı?”
“Şart” diye yanıtladı üç
kız da Çağla’yı.
Arkadaşlarının yüzüne
baktı. Evet şart olmalıydı. En azından kadınların dörtte üçü, ki bu masaya göre
alınmış bir istatistikti, ‘şart’ diyordu. Demek ki şarttı. Çağla içini çekti.
Kaçışı yoktu. Aşık olacak, evlenecek ve doğuracaktı.
“Doğurmak şartsa, babanın
kim olduğuna da kadının karar vermesi şarttır değil mi?”
“EEE bu saçma sorunun
ardından ne gelecek?” Jülide kızgın bakmaya başlamıştı. Yeşim ile Berna da
ondan aşağı değildi.
“Şu gelecek. Ben eğer bu
yılın sonuna kadar koca bulamazsam, bir baba da olmasını istediğim özellikleri
sıralayacağım. Yaptığım listeye uygun bir adayın Türkiye’de olma ihtimali
düşük. Vardır da ben o kişiyi bulamam. Böylece tek alternatif kalıyor geriye…”
Çağla susar susmaz kızların hepsi bir ağızdan “Sperm bankası” diye bağırdı.
İşte o an gerçekten tüm masalar onlara baktı. Çağla başını elindeki kadehe
eğmiş, o konuşmalar kendisi ile ilgili değilmiş gibi davranıyordu.
“Kızlar, beni daha fazla
rezil edemezdiniz. Kapayın şu çenenizi.”
Kızlara ilk kez anlattığı
bu konuyu uzun zamandır düşünüyordu. Sırf bu nedenle para biriktirmeye başlamış
masraflarını kısmıştı. Ailesinin karşı çıkacağını bildiği için bir süre
Amerika’da yaşayacağı haberini yayıp orada evlenip ayrılmış gibi yapabilirdi.
Kimsenin bilmesi gerekmiyordu doğruları. Yine de arkadaşlarına söylemişti.
Onların kendisini anlayacağından emindi.
Jülide arkadaşının ciddi
olduğunu anlayınca, verdiği kararın zorluklarından bahsetmeye başladı “Bu çok
sorumluluk isteyen bir karar. Babasız bir çocuk büyüteceksin. Büyüdüğünde
babasını sorduğunda ne diyeceksin?”.
“Bak tatlım, şu an tek
başına çocuk bakan anneler yaygın. Benim çocuğum büyüyene kadar da sperm
bankasından edinilmiş çocuklar yaygınlaşır. Onların arasında yaşar gider.
Hatırlamıyor musunuz? Biz çocukken tüp bebek konuları açıldığında ne kadar
yadırgamıştık. Tüpte çocuk nasıl oluyor diye konuşup dururduk. Şimdi bir sürü
tüp bebek kocaman genç kız ya da delikanlı oldu ve hiç yadırganmıyorlar.”
Yeşim başını sallayarak
konuştu. “Haksız değilsin ama yine de bir risk değil mi bu?”
“Kızlar akşam akşam felsefe
yaptırmayın bana. Aşık olup evleneceğim erkeğin risk olmadığının garantisi var
mı? Kavun mu bu?”
“Kavundan koca olmaz. Sen
yine de bizleri dinle. Bu aralar bol bol erkeklerin olduğu ortamlara gir.
Mutlaka gönlüne göre birini bulacaksın.” Jülide hala nişanından umutluydu.
“Umarım.”
Gecenin sonu gelmişti ama
kızların kalkmaya niyeti yoktu. Kahvelerini söyleyip biraz daha sakin bir
ortamda konuşmaya devam ettiler. Yeşim o ana kadar içinde tuttuklarını
söylemeye başladı.
“Çağla, şu anlattığın
planların var ya, onlardan vazgeç. Çünkü bu yaptığın çok büyük ayıp! O
erkekleri gıyabında listelemişsin, sonra da pazar tezgahındaki tadına bakılıp
atılacak yiyecekler gibi deniyorsun. Kendini de onları da rahat bırak. Hem sen
değil miydin, ilk çıktığımda ilişkinin ne olacağını anlıyorum diyen? Neden
boşuna vakit kaybediyorsun?”
Mantıklıydı söylenenler.
Çağla, tüm planlarının bir anda yerle bir olduğunu hissetti. Yakup çok iyi bir
arkadaştı. En azından kısa sürede olmayacağını söylemeliydi. Kızlar haklıydı.
Arkadaşım dediği insanların yüzüne sonra nasıl bakacaktı? Yakup ile ne evliliği
ne de ondan çocuk yapmayı düşünmüyordu. Bunu en kısa sürede ona da belli
etmeliydi.
Yaptığı tüm planları
yeniden gözden geçirmeliydi. İşte arkadaşları ile hayatının önemli olaylarını
paylaşmayı bunun için seviyordu. Kızlar ile fikir jimnastiği yapmak kararlarını
sorgulamak daha doğru kararlar almasını sağlıyordu.
O düşünürken uzun süredir
susan Berna, Çağla’nın fikrini değiştirdiğinden habersiz bir anda patladı.
“Çağla, sen koca mı arıyorsun, yoksa damızlık mı? Saçma sapan kararlar
almışsın.” Ah bu garson! Adam yine en olmayacak zamanda fincanları toplamaya
gelmişti. Berna’nın dediklerini duyar duymaz fincanları bırakıp uzaklaştı.
Acaba bahsi geçen damızlığın kendisi olacağını falan mı sanmıştı?
Çağla aklından geçenlerle
güldü. Sonra kendisinden yanıt bekleyen arkadaşlarına açıkladı. “Hepiniz
haklısınız. Saçma ama etrafımda olan erkekler onlar. Üçü de defalarca kez
aksini belli etsem de etrafımda olmaktan, hayatımın erkeği olduklarını
sanmaktan vazgeçmedi. Ben de bir şans vereyim istedim. Anladım ki böyle
olmayacak. Planlarımı ve sıraya koyduğum üçlüyü iptal ettim. Üçlü de değil ya
neyse siz üçlü bilin.”
“Ne demek siz üçlü bilin?
Kızım sen ne anlatıyorsun? Şimdi bu erkeklerle çıkmaktan vazgeçtin mi? Geçmedin
mi?”
“Geçtim. Onlar benim iş
arkadaşlarım.”
Sözlü olmanın verdiği
romantizm ile Jülide “Sen belki de en sonunda ilk görüşte aşık olacaksın.
Böylece kaybettiğin vakti de kazanacaksın.”
“Keşke öyle olsa tatlım.”
“Sık dişini iki ay sonra
benim nişanım var. Ondan iki ay kadar sonra da düğüne niyetimiz var. İkisi de
senin için fırsat.”
“Ya elimiz boş dönersek?”
“O zaman Amerika işini
ciddi olarak düşünürsün.”
Kızların da aklına yatmıştı
son çare. Sonuçta arkadaşlarının sorununu da, nasıl çözülmesi gerektiğini de
biliyorlardı. Oldu oldu, olmadı alternatif yolu deneyecekti.
“Dengesizleştiğinin
farkındasın değil mi? Şu yirmi beş yaş sende takıntılar oluşturdu. Doktora
gittin mi bu arada?” Yeşim konuyu birden ciddileştirmişti.
“Gitmedim. Haftaya
randevum.”
“O zaman şu yazıyı bir oku.
Sonra da doktorunla bunu konuş.” Çantasından çıkarttığı kağıdı uzattı. “Neymiş
o yazı?” diyerek Yeşim’in uzattığı kağıdı aldı. Bilgisayar çıktısında bir kadın
doğum uzmanının verdiği bilgiler yer alıyordu.
“Yazının tamamı önemli ama
özellikle senin için aşağıda bir bölümü kırmızıyla işaretledim. Orası seni
yakından ilgilendiriyor galiba.”
Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu ile yaptığımız röportajı mutlaka okuyun.
- Yumurtaların saklanması işlemini tanımlar mısınız?
Yumurta dondurma yöntemiyle yumurtalarını saklayan bir kadın kendini hazır hissettiği zaman, isterse 50'li yaşlarda bile çocuk sahibi olma şansını yakalayabilmektedir. Bunun için ilk olarak tüp bebek tedavisinde kullanılan yumurtalıkları uyaran ilaçlar yardımıyla kadının fazla sayıda yumurta hücresi üretmesi sağlanır. Toplama işlemi sonrasında yumurtalar etrafındaki hücrelerden temizlenir ve normal olan olgun yumurtalar hızlı dondurma tekniğiyle dondurularak sıvı nitrojen içerisinde (-196°C) saklanır. Çok hassas olan yumurtaların dondurma işlemi esnasında kullanılacak yöntemin seçilmesi çok önemlidir. Yavaş dondurma yönteminin uygulandığı ilk yıllarda çözme işlemi sonrasında yüzde 60 oranında yumurtalar canlı kalırken, günümüzde Montreal`deki McGill Üniversitesi'nde geliştirilen hızlı dondurma (vitrifikasyon) yöntemiyle bu oran yüzde 90`lara ulaşmıştır.
- Hangi durumlarda bu işleme gerek duyulabilir?
Bu yöntem, yumurtalık kapasitesini erken yaşta kaybetme riski ile karşı karşıya kalan kadınlar için kullanılmaktadır. Genç yaşta kanser hastası olan kadınlara tedavi süresince verilen ilaçlar ve ışın tedavisi yumurta hücrelerini öldürmekte ve kadın erken dönemde menopoza girerek doğurganlık yeteneğini kaybetmektedir. Fakat yumurta dondurma yöntemi ile bu kadınlar eski sağlığına kavuştuktan sonra çocuk sahibi olabilmektedir. Bu yöntemin uygulandığı diğer hastalar ise, ameliyat ile yumurtalıkları alınacak olan ve genetik olarak erken menopoza girme riski olan kadınlardır. Yumurta dondurulması son dönemde özellikle kariyer nedeniyle çocuk sahibi olmayı ertelemek isteyen genç kadınlar için de bir şans yaratmaktadır.
- Sperm ve yumurta dondurulması ülkemizde kaç yıldır uygulanıyor?
Yumurta dondurma yöntemi 20 yıldır uygulanmaktadır. Ancak yeni geliştirilen yumurtanın hızlı şekilde dondurulması (vitrifikasyon) tekniği dünyada 1 yıldır, ülkemizde ise 5-6 aydan beri uygulanmaktadır. Sperm dondurma işlemi ise uzun yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı 'yumurta ve sperm' dondurulmasına izin veren tasarı yasalaşmanın son aşamasındadır. Türkiye'de şu anda yumurta ve sperm bankacılığı yasak olduğu için yumurta ve sperm dondurma işleminin bazı yasal sınırlamaları vardır. Dondurma işlemi ancak tıbbî zorunluluk halinde ve sadece kişinin kendisine kullanılmak üzere yapılabilmektedir. Yumurta dondurulması için tıbbi zorunluluk halleri, kadının kanser tedavisi ve yumurtalık ameliyatları öncesinde üreme fonksiyonlarını kaybedecek olması ve erken menopoz riskidir. Sperm için ise; hastanın döllenme yönünden sperm kalitesini etkileyebilecek bir operasyon (testislerin alınması v.b.) geçirecek olması, ileri aşamalarında üreme hücrelerinin zarar görme olasılığı olan tedavi yöntemleri (kemoterapi/radyoterapi) öncesi ve sperm hücrelerinin ancak cerrahi işlemler (TESE, TESA, MESA ve PESA) sonucu elde edilmesidir.
- Bir kadın yumurtalarını ileride hamile kalmak üzere dondurduğunda, kaç yıl söz konusu, yani işlem kadına bir kerede kaç yıl tanıyor?
Elde edilen yumurtalar bir kez dondurulduktan sonra sıvı nitrojen içinde saklamanın süresi yoktur. Kadın isteği sürece yumurta hücreleri bu şekilde yıllarca saklanabilmektedir.
- Bu işlemin fiyatı nedir?
Yaklaşık işlem ücreti ………, yıllık saklama ücreti ise ……… arasındadır.
- Yumurta dondurma işleminin avantajları ve dezavantajları nedir?
Yaşla birlikte gebelik oranlarının düşmesinin en önemli sebeplerinden biri yaş ilerledikçe yumurta kalitesinin azalmasıdır. Bu işlemin avantajı yumurtayı dondurduğumuz anda yaşlanma sürecinin de durmasıdır. Bu yumurtalar ile gebelik elde etme şansı kadının yaşı ilerlese bile yüksek olmaktadır. Yumurta dondurma yönteminin en çok tartışma yaratan tarafı ise; kadınların üreme fonksiyonunun kaybolduğu menopoz sonrası dönemde geç yaşta anne olmanın etik sorumluluğudur. Bu konuda AB ülkeleri de olayın yasallığına ilişkin görüş birliğine varmış değildir.
Yumurta dondurma yöntemiyle yumurtalarını saklayan bir kadın kendini hazır hissettiği zaman, isterse 50'li yaşlarda bile çocuk sahibi olma şansını yakalayabilmektedir. Bunun için ilk olarak tüp bebek tedavisinde kullanılan yumurtalıkları uyaran ilaçlar yardımıyla kadının fazla sayıda yumurta hücresi üretmesi sağlanır. Toplama işlemi sonrasında yumurtalar etrafındaki hücrelerden temizlenir ve normal olan olgun yumurtalar hızlı dondurma tekniğiyle dondurularak sıvı nitrojen içerisinde (-196°C) saklanır. Çok hassas olan yumurtaların dondurma işlemi esnasında kullanılacak yöntemin seçilmesi çok önemlidir. Yavaş dondurma yönteminin uygulandığı ilk yıllarda çözme işlemi sonrasında yüzde 60 oranında yumurtalar canlı kalırken, günümüzde Montreal`deki McGill Üniversitesi'nde geliştirilen hızlı dondurma (vitrifikasyon) yöntemiyle bu oran yüzde 90`lara ulaşmıştır.
- Hangi durumlarda bu işleme gerek duyulabilir?
Bu yöntem, yumurtalık kapasitesini erken yaşta kaybetme riski ile karşı karşıya kalan kadınlar için kullanılmaktadır. Genç yaşta kanser hastası olan kadınlara tedavi süresince verilen ilaçlar ve ışın tedavisi yumurta hücrelerini öldürmekte ve kadın erken dönemde menopoza girerek doğurganlık yeteneğini kaybetmektedir. Fakat yumurta dondurma yöntemi ile bu kadınlar eski sağlığına kavuştuktan sonra çocuk sahibi olabilmektedir. Bu yöntemin uygulandığı diğer hastalar ise, ameliyat ile yumurtalıkları alınacak olan ve genetik olarak erken menopoza girme riski olan kadınlardır. Yumurta dondurulması son dönemde özellikle kariyer nedeniyle çocuk sahibi olmayı ertelemek isteyen genç kadınlar için de bir şans yaratmaktadır.
- Sperm ve yumurta dondurulması ülkemizde kaç yıldır uygulanıyor?
Yumurta dondurma yöntemi 20 yıldır uygulanmaktadır. Ancak yeni geliştirilen yumurtanın hızlı şekilde dondurulması (vitrifikasyon) tekniği dünyada 1 yıldır, ülkemizde ise 5-6 aydan beri uygulanmaktadır. Sperm dondurma işlemi ise uzun yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı 'yumurta ve sperm' dondurulmasına izin veren tasarı yasalaşmanın son aşamasındadır. Türkiye'de şu anda yumurta ve sperm bankacılığı yasak olduğu için yumurta ve sperm dondurma işleminin bazı yasal sınırlamaları vardır. Dondurma işlemi ancak tıbbî zorunluluk halinde ve sadece kişinin kendisine kullanılmak üzere yapılabilmektedir. Yumurta dondurulması için tıbbi zorunluluk halleri, kadının kanser tedavisi ve yumurtalık ameliyatları öncesinde üreme fonksiyonlarını kaybedecek olması ve erken menopoz riskidir. Sperm için ise; hastanın döllenme yönünden sperm kalitesini etkileyebilecek bir operasyon (testislerin alınması v.b.) geçirecek olması, ileri aşamalarında üreme hücrelerinin zarar görme olasılığı olan tedavi yöntemleri (kemoterapi/radyoterapi) öncesi ve sperm hücrelerinin ancak cerrahi işlemler (TESE, TESA, MESA ve PESA) sonucu elde edilmesidir.
- Bir kadın yumurtalarını ileride hamile kalmak üzere dondurduğunda, kaç yıl söz konusu, yani işlem kadına bir kerede kaç yıl tanıyor?
Elde edilen yumurtalar bir kez dondurulduktan sonra sıvı nitrojen içinde saklamanın süresi yoktur. Kadın isteği sürece yumurta hücreleri bu şekilde yıllarca saklanabilmektedir.
- Bu işlemin fiyatı nedir?
Yaklaşık işlem ücreti ………, yıllık saklama ücreti ise ……… arasındadır.
- Yumurta dondurma işleminin avantajları ve dezavantajları nedir?
Yaşla birlikte gebelik oranlarının düşmesinin en önemli sebeplerinden biri yaş ilerledikçe yumurta kalitesinin azalmasıdır. Bu işlemin avantajı yumurtayı dondurduğumuz anda yaşlanma sürecinin de durmasıdır. Bu yumurtalar ile gebelik elde etme şansı kadının yaşı ilerlese bile yüksek olmaktadır. Yumurta dondurma yönteminin en çok tartışma yaratan tarafı ise; kadınların üreme fonksiyonunun kaybolduğu menopoz sonrası dönemde geç yaşta anne olmanın etik sorumluluğudur. Bu konuda AB ülkeleri de olayın yasallığına ilişkin görüş birliğine varmış değildir.
Yeşim belki de tüm
kararları değiştirecek bir bilgi vermişti. Çağla, bunu neden araştırmamış
olduğunu düşünüp kendisine kızıyordu. Evet işte Amerika’ya gitmeden de yirmi
beş yaş sınırına takılmadan da bu işi başaracaktı. Mutlaka bunu konuşmalıydı
doktoru ile. İyi de o doktor neden kendisine bu olasılığı anlatmamıştı? Acaba
bunu bilmeyen birine mi çatmıştı? Eğer öyle ise en kısa zamanda doktorunu
değiştirecekti. Yine de bir umut doğmuştu içine. O doğal yolları zorlayacak
olsa da alternatif edinmiş olması mükemmeldi.
Sevinçle sarıldı Yeşim’e.
“Teşekkür ederim. Bu sayede süre uzamış oldu. Artık takıntılı olmama gerek yok.
Yirmi beşi geçsem de doğurabileceğim.”
“Artık şu kimi koca yapsam,
hangisi iyi baba olur saçmalığını bırakmalısın.”
“İyi de canım. Yumurtaların
kullanılır olma ihtimali yüzde doksanmış. Bu kaderle benimki o yüzde ona denk
gelirse?”
“AA sen ne zamandan beri bu
kadar olumsuz oldun? Kızım konuş doktorunla. O sana ne yapacağını söyler.
Böylece sen de biz de rahatlarız.”
Gece bitip dağıldıklarında
hepsinin hem keyfi yerine gelmiş hem de hasret gidermişti. Kızlarla vedalaşıp
evinin yolunu tuttu. Kafasının içindeki tilkiler biraz sakinleşmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder