29 Ağustos 2015 Cumartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 10. Bölüm

Çağla, yerine döndüğünde hemen hazırlıklara başladı. Hem şirket olarak yanlarına alacakları oyunları ve sarf malzemeyi kontrol etmeli hem de yanına alacağı eşyalarını ayarlamalıydı. Çarkıfelek denilen oyun, saniyelere karşı oynanan, doğru şıkkın oyuncuların ellerindeki cihazlarla seçildiği, en hızlı basanın puan kazandığı bir oyundu. Cihazların hepsinin pillerinin kontrol edilmesi ve yedek pillerin alınması ile o iş tamamdı.
Bilgisayardaki diğer oyun aslında oyunculara dağıtılacak dokümanlarla takip edilecek, doğru stratejilerin kazananı belirleyeceği bir takım oyunuydu. Kendilerine yardım için gelecek ekibe, dokümanların nasıl dağıtılacağını, nasıl takip edileceğini, sorulara nasıl yanıt verileceğini anlatacaktı. Neyse ki boş güne denk gelen bu iş eğlenceliydi.
Çağla, işlerin listesini yapıp noksan bir şey kalmamasını sağladıktan sonra sıra ile işleri yapmaya başladı. Dokümanların sayımı, yedeklerin temini derken basit işler bitmişti.
Bu arada Doğan’ın ilk gelişini görmemişti ama masasında yüzünde gülümseme ile telefonla konuştuğunu görüp merakla baktı. Çağla işe döndükten kısa süre sonra ekranına bir mesaj düştü. Doğan “Elif’in sana selamı var. Benim de yanında teşekkürlerimi kabul et.” Yazmıştı. Eh artık aralarından çekilecek ve ikisinin ilişkisine kendilerinin yön vermesine izin verecekti. 

***** 

Ertesi gün çantasındaki not defterinde yanına alacaklarını yazmış, kafasını rahatlatmış olarak büroya girdi. Herkesin yüzünde yorgunluk vardı. ellerindeki işlere yardım edemeyeceği için üzgün olsa da Abant’a bu sayede gidebilmek çok mutlu ediyordu.
Tüm hazırlıkları bittiğinde saat on olmuş ve beklediği on üniversite öğrencisi kapıdan girmişti. Beş kız, beş erkekten oluşan grubu toplantı odasına yönlendirdi. Hepsi ile tek tek tanıştı. Erkekler hizmet verilecek firmanın kurumsal kimliğine uygun olarak düzgün saç kesimli, tıraşlı delikanlılardı. Çalıştıkları ajansın bu konuda tecrübeli olmasının faydasıydı.
Kızların da üçü sade giyimleri, düzgün toplanmış saçları ile gayet sevimli idi. İkisi ise oldukça havalı kızlardı. Saçlarını devamlı sağdan sola, soldan sağa atarak beraber geldikleri erkekleri kendilerine baktırtıyordu. Çağla, ‘işimiz var bunlarla’ diyerek kendisini de kısaca tanıttı. Tanışmanın ardından hepsinin isimlerinin yazılı olduğu yaka kartlarını hazırlayıp hemen yazıcıya yolladı. Yaka kartları da takılınca konuşmak da kolaylaşmıştı.
Çağla, oyunun nasıl oynanacağını, nelere dikkat etmeleri gerektiğini iki kez anlatmak zorunda kalmıştı. Saat bir olduğunda eğlenceli olacağını düşündüğü günün çok yorucu geçtiğini fark etti. İki kızın bazen konuyla ilgisiz soruları da sinirlerini germeye başlamıştı. Öğlen yemeğine gidilecek olması biraz rahatlattı. En azından yemekte onlarla uğraşmak zorunda değildi.
“Hadi yemeğe gidelim.” Sesi rahatlamış bir tonda çıkmıştı.
Grubu kapıdan çıkartırken şirkettekilerin yemekten döndüğünü fark etti. Caner, “Geç kalmışsınız. Ve çok sıkı giyinin, dışarıda kar havası var.” diyerek uyardı grubu. Çağla masasına yürüyüp kaşkol ile beresini aldı. Eldivenleri çantasındaydı. Kızların üçü kendisi gibi sıkı sıkı giyindi. İsimleri Pelin ve Şeniz olan diğer iki kız montların altındaki streç kotları ve uzun çizmeleri ile oldukça güzel ve seksi gözüküyorlardı. Bere ya da atkı takmaya niyetleri yoktu.
Erkeklerden biri kapıyı tutup grubun asansöre yönelmesine yardımcı oldu. O sırada katta duran asansörden Tayfun Bey indi. Gördüğü kalabalığın kimler olduğunu tahmin edip selamladı ve afiyet olsun diyerek büroya yürüdü. Ardından bakan Pelin, Şeniz’in kulağına eğilip bir şeyler fısıldadıktan sonra kahkaha attı. Çağla, onların Tayfun Beyi beğendiklerini ve kendi aralarında konuştuklarını anlayınca kızdı. “Kızlar, hadi acele edelim.” Büyük asansöre hepsi bindikten sonra Pelin “Çağla, bu kim?” diye sordu. Sesi sanki Tayfun Bey duyacakmış gibi cilveli bir tona bürünmüştü. Çağla, yanıtlamak zorundaydı. Sesine hissettiklerini yansıtmamak için önce derin bir nefes aldı.
“Tayfun Bey, şirket ortaklarındandır.”
“Bekar mı?” Pelin, araştırmalarına devam ediyordu.
“Uzun zamandır birlikte olduğu bir kız arkadaşı var.” Biliyormuş gibi konuşmaktan zarar gelmez. Gözüyle görmemişti ama güvendiği kaynaktan almıştı bilgiyi. Patronunu, bu kızlardan korumak onun görevlerinden sayılabilir! Değildi ama öyle hissediyordu.
“Uzun zaman olduysa sıkılmıştır artık.” Bu kız gerçekten rahatsız ediciydi. Bu nasıl bir kendine güvendi? Ayrıca adam koca gruba bir saniyeden uzun süre bakmamıştı. Hem ne bulmuşlardı ki onda? Suratsız adam, sadece selam vermiş geçmişti. Ama kızın ilgisi adamın belki parasınaydı. Üstündeki her şey kaliteliydi. O kısa sürede bunu fark etmiş olabilirdi. Evet işte bu yüzden merak ediyor olmalıydı. Zevk meselesi diye düşündü…
“Biz işimize baksak bayanlar? Şimdi karnımızı doyuralım ki daha iyi düşünelim.” Bu kızlarla bir daha çalışmayacaklarını ajansa bildirecekti. İş için mi erkek bulmak için mi geldikleri belli değildi. Harçlıklarına destek olmak için buldukları işi kötü amaçları için kullanmalarına kızdı. Kendisi de okurken bulduğu böyle işlerle hem iş tecrübesi kazanmış hem de harçlığını çıkartmıştı. Birilerinin bu şansı kötüye kullanmasına, başkalarının benzer işlerde çalışmasına engel olacak taşkınlıklar yapmasına sinirlendi. Kim oluyordu bunlar da Tayfun Beyin aşk hayatına karışıyorlardı?
Lokantaya gidene kadar çocukların sorularını yanıtladı. Hem Abant da olması hem de eğlenceli bir oyun oynanacak olması çocukların ilgisini çekmişti. Çağla da onlara elinden geldiğince detaylı yanıtlar verdi. Neyse ki Pelin de yeni soruları ile sinir etmiyordu.
Büroya dönüp yeniden oyun hakkında konuşmaya başlandığında Pelin ile Şeniz’in anlatılanları dinlemediği, gözleri ile koridoru takibe aldığını gördü. Sinirlendiğini hissediyordu. Yine de kendisini denetlemeye çalıştı. Biraz daha anlattı. Durum değişmeyince içinden yükselen sinirin sadece bir kısmını sesine yansıtıp, “Kızlar, bu oyun bir takım çalışması gerektiriyor. Takımın üyesi misiniz? Yoksa ajanstan yeni birilerini mi isteyeyim?” dedi.
“Kusura bakma Çağla, çok yedik sanırım. Ondan pek rahat değiliz. Biz kendimize kahve yapabilir miyiz?” Şeniz, özür dilermiş gibi yapmıştı. Çağla fark ettiği halde olayı uzatmamak için sustu.
“Elbette. Başka isteyen var mı?”
İki kişi daha isteyince kızlar gülerek odadan çıktı. Çağla onların bu kahve yapma isteğinin altında başka şeyler olduğunun farkındaydı. Kızları gözleri ile takip edince ikisinin de gülüşerek mutfağın ters tarafına gittiğini gördü. Tayfun Beyin odasına doğru gittiklerini anlayınca sinirlendi. Kapıya yürüdü, “Kızlar mutfak bu tarafta.” dedi ve sinirle odaya girdi. Kapıyı kapatmadı ve kızların mutfağa gidişini bekledi. Diğer sekiz genç sessizce olanları izliyordu. Onların da kızların hareketlerinden rahatsız olduğu belliydi. Biraz sakinleşmeyi bekledikten sonra Tayfun Beyin odasına giden kendisi oldu.
Kapıyı çalıp hemen içeri girdiğinden, Tayfun kendisini görünce şaşırdı. Çağla farkında bile olmadan hızlı hızlı konuşmaya başladı. 
“Bir şey söyleyebilir miyim?”
“Tabii, söyle.” Sesinden sinirli olduğunu anlamıştı ama nedenini anlayamamıştı. Çağla, ağzından kötü sözlerin çıkmasını engellemek için derin bir nefes aldı. “Tayfun Bey, ajans ile konuşsak iki kişi yollayabilirler mi?”
“Neden? Noksan mı yolladılar?”
“Yok, tam ama…”
“Sorun ne o zaman?”
“Kızlardan ikisi biraz dert olabilir. Kurumsal bir ortamda sorun yaşamayalım istedim.”
“O ne demek? Ne oldu da böyle bir kanıya vardın?” Tayfun, Çağla’dan böyle bir yanıt beklememişti. Aslında onun birileri hakkında kötü bir laf edebileceğini bile sanmazdı. Şu an da sinirinin nedenini anlayamıyor, haklı olduğunu tahmin ediyordu ama son dakikada böyle bir değişikliğin olmayacağını da bildiği için sorguluyordu.
Çağla, o kadar emindi ki hemen iki yeni kişinin isteneceğinden, soru karşısında donup kaldı. Nasıl anlatacaktı? Sizin peşinizde geziyorlar, o yüzden kızdım mı diyecekti? Sevgilinizden ayrılmanızı bekliyorlar mı, diyecekti? Odanızın kapısına kadar geldiler zorla geri yolladım mı diyecekti? En iyisi işi mazeret olarak göstermekti.
“Konuyu dinlemek yerine başka şeylerle ilgileniyorlar. Oyun sırasında hata yaparlarsa tüm ekibin hatası olur.”
Tayfun, bir süre Çağla’ya baktı. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi. Sonra alaycı bir sesle, “Başkalarının sınırları çiğnenmiş sanırım. Önemli bir sorun yaşanmayacağından eminim. Çok az süre kaldı. İki kişiyi tekrar eğitecek vaktimiz yok. Sen bir süre katlanacaksın onlara.”
Çağla, daha fazla mazeret ileri süremeyecekti. Hem ona neydi ki? Başı derde girecek olan Tayfun beydi. Kız arkadaşı ile arası bozulursa falan hiç üzülmeyecekti.
“Tamam Tayfun Bey, ben son bir iki şeyi anlatıp bitiriyorum eğitimi.” Sesinde, benden günah gitti, ifadesi yoğundu. Bundan da anlamazsa Çağla’nın yapacağı bir şey yoktu. Artık kızlardan kaçar mıydı, yoksa kovalar mıydı bilmiyordu. Zaten ona neydi? Düşünmesi gereken sevgilisiydi. Böyle bir adamın o kızlarla aynı ortamda olması tehlikeliydi. ‘Böyle bir adam… Nasıl bir adam Çağla?... Saçmaladın mı Çağla?’
“Teşekkürler.”
‘Teşekkürmüş… Asıl onlardan kurtulduğunda teşekkür etmeliydin ama fırsatı kaçırdın. Artık ne gelirse başına katlanacaksın. Benden günah gitti.’
Çağla, odaya döndüğünde kızların kahvelerini bitirdiğini yine fısıltıyla konuşmaya başladığını görüp sinirlendi.
“Son bir tekrar yapıyoruz arkadaşlar. Bu arada kızların siyah diz üstü etek, beyaz gömlek, erkeklerin de siyah pantolon, beyaz gömlek giymesi gerekiyor. Ajansınız ayarlayacaktı.  Kıyafetleriniz teslim edildi mi sizlere?”
Dağıtıldığını öğrendikten sonra son tekrarı yaptı. Kısaca pazar günkü oyunu da anlattı. Gece yapılacak eğlenceyi ise en son bildirmişti. Hepsinin çok sevindiğini görünce az önceki tavrından utandı. Ne de olsa onlar da gençti. Yaşları da kendisine çok yakındı. En fazla iki üç yaş büyüktü. Onların aklından geçenleri anlaması gerekirdi.
“Eğlence hippi konseptli. Dilerseniz o geceye uygun kostüm de giyebilirsiniz. Şart değil ama varsa yanınızda getirin. Bizler ayrı bir masada oturacağız. Elbette kurumun çalışanları ile gereğinden fazla samimiyet kurmak kesinlikle yasak. Anlaşılmayan sormak istediğiniz bir şey var mı?”
Çoğunluk yok derken Şeniz, “Bir şey sormamız gerekirse diye bu toplantıya gideceklerin cep telefonlarını alabilir miyiz?” dedi. Çağla, neden istendiğini bildiği için “Sizlere kendi numaramı vereceğim. Rahatlıkla bana ulaşabilirsiniz. Oyun ile ilgili her konuda ben sizlere yardımcı olacağım” diyerek kızların başkasını rahatsız etmesini engellemeye çalıştı. İki kızın bakışması doğru anladığını ispatlamıştı. Taktiğinin bu iki kız karşısında çok da işe yaramayacağını düşünerek iç çekti. ‘Ohhh Tayfun Bey, artık kızlar sizin sorununuz.’

*****

Eğitim için kullandığı toplantı odasından çıktığında rahatlamıştı. Artık kendi masasına oturabilirdi. O gün giydiği yünlü kumaştan pantolonu biraz kaşındırıyordu. Keşke içine ince çorap giyseydim, diye düşünürken kimseye belli etmeden bacaklarını kaşımaya başladı. Bunlar hep anne sözü dinlememekten oluyordu. Annesi daha o pantolonu gördüğünde, “Bu seni dalar. Her yerin kaşınır. Elalamin içinde dalıp da sağını solunu kaşımazsın değil mi? Sakın çorapsız giyme, o biraz tutar.” demişti. Ama o gün Çağla, sıcak olacağı ve işi çok olup koşturacağı için ince çorabın çok fazla geleceğini düşünmüştü. Şimdi ise kimseye çaktırmadan kaşınmaya uğraşıyordu.
Ekranına düşen mesaj ile eli dizinin alt kısmında kaşıdığı yerde kaldı. Fatih “Seni kim uyuz etti? Yoksa seninkilere asılan mı oldu kızlardan? Bak merak etme ben işimiz bitince onunla ilgilenirim, seninkiler yine sana kalır.” diye yazmıştı.  Çağla, aslında kızlara da uyuz olduğunu kabul etse de sadece “Yünlü pantolon uyuz etti” diye yanıt verdi. Daha fazla kaşınmamak için kendini başka şeylere yoğunlaştırmalıydı.
Koltuğunda dikleşti, biraz eklemlerini gerdi. Artık kendisi ile ilgilenebilirdi. 
Önce yanına alacağı kıyafet ve malzemelerin listesin yapacaktı. Ertesi güne bırakmak istemiyordu.
-                      Siyah etek – beyaz gömlek (2 tane )
-                      Vizon rengi çorap (3 tane )
-                      Siyah kısa topuklu ayakkabı (boyamayı unutma)
-                      İç çamaşırı- pijama
-                      Diş fırçası-macun
-                      Makyaj malzemeleri / temizleyici
-                      Şampuan-saç fırçası
-                      Kitap
-                      Notebook ve şarjı
-                      Kalın çorap-bot-kazak-eldiven-kaşkol
-                      Annemin kıyafetlerinden seçim yapılacak
-                      Cep telefonu-para-kimlik
-                      Evden çıkmadan otobüsü ara
-                      ???
Çağla listesini hazırladıktan sonra yazdırdı ve çantasına attı. Son madde sonradan aklına gelebilecekler için boş bırakılmıştı. En önemli işi tamamdı. Kafası rahat bir şekilde kalan bir saati doldurmak için neler yapabileceğine baktı.
Fatih’in yanına geldiğini görünce soru dolu bakışlarını çevirdi.
“Sabah nasıl buluşacağız? Bilgin var mı?”
“Yok. Biliyorsun ben son anda eklenen kişiyim. Sen biliyorsun sanıyordum.”
“Bilmiyorum. Sorayım bakalım nasıl olacak gidişimiz?”
Fatih kısa süre sonra geldiğinde Tayfun Beyin önce kendisini alacağını, sonra da Çağla’yı evinden alacaklarını söyledi. Çağla’nın hoşuna gitmişti. Çantası ile dolmuşa otobüse binmek işine gelmiyordu. Taksi tutmak da parasını sokağa atmaktı. Onun alternatif yöntemleri için parasını dikkatli harcaması gerekiyordu.
Tayfun Bey biraz erken çıkmıştı. Çıkarken Fatih ile Çağla’ya sabaha görüşürüz demiş, diğerlerine de pazartesi görüşürüz diyerek veda etmişti. Çağla neden erken çıktığını bilmediği için merak etti. Kız arkadaşı ile buluşup vedalaşacaktı herhalde. Nasıl biriydi acaba? Tipini tarif etmişti Berna. Merak ettiği huyu nasıldı? İkisi uyuyordu herhalde. Yoksa insan neden çıksın ki? [i] Yine saçma sorularına başladın Çağla. Sen bir sürü erkekle huyunuz suyunuz uyduğu için mi çıktın? İnsanlar çıkar, bakar uyuşmuyorsa ayrılır. Belki Tayfun bey de o süreyi yaşıyor? Ne biliyorsun? Hem neden merak ediyorsun? Şirkette aşk hayatını bilmediğin bir Tayfun Bey var. Bırak öyle kalsın.’[/i]
Süleyman Bey, Tayfun Beyden de erken gitmişti. Aslında işi olmadığı için kendisi de erken çıkabilirdi ama bunu yapmak istemedi. Patronlar yokken işten kaçmış gibi olacaktı. Onun yerine biraz internette sayfaları gezmiş, biraz magazin haberi okumuş böylece normal çıkış saatini tamamlamıştı. İyi akşamlar dileyerek bürodan ayrıldı.

*****

Eve geldiğinde önce karnını doyurup sonra hazırlanmak için odasına gitti. Ailesi alışkındı böyle kısa süreli iş gezilerine. Valizini alıp doldurmaya başladı. Gömlekleri en üste koyup az kırışmalarını sağlayacaktı. Aslında giysi askısını mı alsaydı? Tayfun beyin Mercedes GLK 4x4 ü ile gideceklerinden emindi. İşe pek kullanmadığı ama iş gezilerinde genelde tercih ettiği aracı oydu. Yine öyle yapacağını düşünüp giysi askısını alıp gömleklerini ve eteğini ona yerleştirdi. Üç çift hiç açılmamış çoraplarını da koyduktan sonra annesinin yanına gidip hippi kıyafeti alacağını, dolabını biraz karıştıracağını söyledi. Annesi ve babası bir dönemin çiçek çocuklarına katılmıştı. Yaşları çok küçük olduğu için kısa süre sonra hippi furyası bitmiş ama onların içindeki isyankarlık yok olmamıştı. Annesi hatıra olarak hala sakladığı kıyafetlerinin kızına olmasından memnundu. 
“Geçen seferki elbiseyi alma. Bu kez şu pantolonlu takımı al. Hani büyük çiçekli olanı.”
“Onun üst kısmı çok küçük. Bikini gibi bir şey o.”
“İyi ya işte orası nasılsa fırın gibi sıcak olacaktır. Üşümezsin. Üstelik tam da o zamanların kıyafetidir. Altına beyaz çizmelerimi al.” Annesi haklıydı. Otellerin yemek salonları kışın çok sıcak oluyordu. Daha önce boş yere kalın giysilerle gidip ter içinde kaldığı yemeklerden tecrübe edinmişti. Çizmeler konusunda karar verememişti. Aslında en yakışanlar o çizmelerdi elbette. Ama çok yüksek topukluydu. Bunu annesine söylediğinde “Bir şey olmaz. Burunları da yüksek olduğu için ayakların ağrımadan saatlerce dans edebilirsin.” yanıtını aldı. Hale hanımdan iyi mi bilecekti. Annesi hala çok severdi dans etmeyi. Dördü gittikleri yemeklerde saatlerce pistte kalır kurtlarını dökerdi. Annesi ile kardeşinin danslarına o da babası ile dans ederek katılırdı. Uzun zaman olmuştu öyle bir gece geçirmeyeli. Şu seyahatten döndükten sonra bir yer ayarlayıp gitmeyi aklına yazdı.
Beyaz çizmeleri ile takım küçük çantasını ve yine beyaz püsküllü maksi deri yeleğini de alacaktı. Göğüs altından bağlamalı bluz o gece için fazla açık bir kıyafetti. Karın ve bel bölgesi olduğu gibi açıkta kalacaktı. Çünkü pantolon da düşük belliydi. Deri yelek ile biraz kapatacaktı açıkta kalan kısımlarını. Saçlarına da beyaz bant almıştı. O dönemin olmazsa olmazı Kızılderililer gibi alınlarına bant takmaktı.
Banyoya girip makyajını temizledikten sonra el çantasının son kontrolünü yaptı.

Listeyi de tamamlandıktan sonra gönül rahatlığı ile saatini kurup yattı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder