Annesi ve teyzesi ile
yaptıkları konuşma tüm hayatının değişmesine neden olmuştu. O meşum konuşma
öncesinde ileri dönük planları olan ama bunları otuz yaşından önce uygulamaya
niyeti olmayan biriydi. En az yirmi beş yaşına kadar hayatına kalıcı bir erkek
sokmaya niyeti yoktu. Yirmi beş yaş sonrasında yaşamayı düşündüğü aşk ile güzel
bir evlilik yapacak ve en az iki çocuk doğuracaktı. Hep böyle düşünmüş, hep
böyle istemişti. O zamana kadar işinde belli bir yere gelmek, çocuk doğurduktan
sonra da işini evinden sürdürmek istiyordu. Ne zaman annesi ve güç almak için
yanına aldığı teyzesi ile o konuşma gerçekleşmiş, Çağla’nın tüm gelecek
planları değişmişti.
Çağla, ailesindeki bir
sorunu yaşayacaktı.
Anneannesi on yedi yaşında
evlenmiş, ikiz dayılarını ve annesi ile teyzesini evliliğinden sonraki yedi yıl
içinde doğurmuş, yirmi beş yaşından sonra ise hiç hamile kalmamıştı. Elbette anneannesi
bunu Allah’ın işi diye yorumlasa da, kızları yıllar sonra jinekolog ile
yaptıkları görüşmelerde sorunlarının ne olduğunu öğrenmişti. Aileden gelen bir
gen bozukluğu yüzünden yirmi beş yaşında menopoza giriyorlardı.
İki kız kardeş, kendi
yaşadıklarını Çağla’ya anlatırken çok üzgündü. Annesi, Çağla’yı yirmi yaşında,
erkek kardeşi Çağdaş’ı ise yirmi üç yaşında doğurmuştu. İkinci çocuktan sonra
üçüncü çocuk için karar verme aşamasındayken doktorundan menopoza girmek üzere
olduğunu öğrenmişti. Tüm tahliller defalarca yapılmış ama sonuç değişmemişti.
Yumurta sayılarındaki azlık ve diğer bulgular kısa zaman sonra menopoza
gireceğini söylüyordu. Hale hanım, annesinin yirmi beş yaşından sonra
doğurmamış olduğunu doktora ilettiğinde, doktor ailenin genetiğinde bu sorunun
olacağını söylemişti.
Doktor, annesinden iki yaş küçük teyzesini de muayene etmek
istemiş, hamile olması yüzünden ertelenmişti. Teyzesi oğlunu doğurduğunda yirmi
üç yaşına yeni girmişti. Doğum sonrası hemen hamile kalmasının sakıncalı
olduğunu ama yirmi beşinde menopoza girme ihtimalinin de yüksek olduğunu
söyleyen doktorunun da destek vermesi ile bir yıl ara ile ikinci oğlunu da
doğurmuştu.
İki kız kardeş de yirmi beş yaşın sonunda menopoza girerek ne
yazık ki doktorun dediklerinin doğruluğunu kanıtlamıştı. Şimdi aynı sorun
Çağla’yı bekliyordu.
İlk kez erken menopoza
gireceğini duyduğunda çok önemsememişti. Henüz on sekiz yaşındaydı. Zaten
teknoloji, tıp çok gelişmişti. Mutlaka bu iki bilim el birliği ile erken
menopoz riskini yok etmiş olmalıydı.
Annesinin doktoruna yapılan ziyaretlerden sonra, aynı yaşlarda aynı
sorunla karşılaşacağını, bu nedenle hayatının zamanlamasını doğru yapması
gerektiğini öğrenmişti. İşte o zaman hayatı gerçekten alt üst olmuştu. Tüm
planlarının zamanlaması değişmeliydi. Yine de ilk yıllar çok umursamasa da yaşı
artık yirmi ikiyi geçmişti. Yani son iki yılın içinde sayılırdı. Hadi hadi en
fazla üç yılı vardı.
Çağla, düşüncelerinden
sıyrılıp yeniden ekrandaki son maddeye baktı.
Hamile kalmak…
Bu maddenin imkansızlığını
yavaş yavaş anlıyordu. Zaman azalıyordu ve daha baba adayı yoktu ortalıkta.
Annesi bir sürü talip buluyordu. Oturdukları yerden, arkadaşlarının
tanıdıklarından birçok aday vardı. Ama onların aday olması Çağla’yı
ilgilendirmiyordu. Çağla, çocuk sahibi olmayı istiyordu. Otuzlu yaşları için
planladığı evlilik ve iki çocuk hayalini yirmi üç, yirmi dört yaşlara kadar
geri çekmişti. Yine de düşünceleri çok netleşemiyordu.
Gerçekten çocuk sahibi
olmak bu kadar önemli miydi?
Olmayınca üzülür müydü?
Ya da menopoza girdikten
sonra karşısına çıkacak ve aşık olacağı erkek çocuğu olmuyor diye onu terk eder
miydi?
Tüm bunları bilmeden nasıl
doğru karar verecekti? Ne istediğinden emin olmalıydı.
Önce aşk mı önce çocuk mu?
Aşk evliliği ile çocuk
sahibi olamadıktan sonra sevmediği bir erkeğe neden katlanacaktı? Gözünü dört
açacak aşkı arayacaktı. Belki bir taşın altındadır da ben görememişimdir, dört
göz bakarak bulurum belki, diyerek kendi saçma düşünceleri ile dalga geçti.
Aslında o düşünceler bir karardı. Aşık olmadan çocuk sahibi olmak istemiyordu.
Okuduğu bir makaleyi anımsamıştı. Bireysel Gelişim uzmanı Nil Gün,
bir yazısında Yeni
yıl kararlarının ya da kendi iyiliğimiz için almamız “gereken” bir kararın
içinde duygu olmadığı için o kararlarımıza uygun değişikliği yapamıyoruz. demişti. Aynı yazıda, Bugün, yeni yılda almadığınız ama almanız
gereken kararları alın ya da vazgeçtiğiniz kararları yeniden verin. Ama bu kez
yazarak, her gün tekrar ederek ve içine duygu katarak. diyordu.
İşte bunu yapacaktı. Bu
kararlarını uygulamak için her gün tekrarlayacaktı. Üstelik duygusunu da
katmalıydı. Kararını yeniden değiştirmemeyi umarak bilgisayarını kendine doğru
çekti.
Son maddeyi düzeltti.
-Aşık olmak ve aşık olduğum
erkekten çocuk sahibi olmak. Yirmi beşime kadar bu gerçekleşmezse, çocuksuz bir
evlilik için doğru insanı bulmak.
*****
Bilgisayarının başından
kalkarak gardırobunun kapısındaki aynanın karşısına geçti. Kendisini incelemeye
başladı. Çok uzun değildi. Saçları omuzlarının epey altında bitiyordu. Koyu
kahverengi saçları koyu kumral teni ile uyumluydu. Bu ten rengi en çok yazın
işine yarıyordu. Kısa sürede bronzlaşıyordu.
Saçlarını eline alıp
kısaltmak için avucunun içinde katladı. Daha kısa nasıl duracağına bakmak için
atkuyruğu yapar gibi bir kez daha topladı. Sonra hiç birini beğenmeyerek
serbest bıraktı. Omzu ile beli arasında biten saçları serbest kalınca her
zamanki iri dalgalı hali ile yerini almıştı. Bir süre kızıl, daha kısa sürede
sarışın olmayı denemiş ama sonra vazgeçmiş, yine kendi rengine boyatmış ve
kuaför masrafından kurtulmuştu. Kısaltmak ya da yeniden renk değiştirmek
istemiyordu. Canı sıkılınca saçı ile oynayan kızlardan olmayacaktı. En azından
bu kez olmayacaktı.
Gözlerini inceledi. Çok
koyu kahverengiydi. Hatta siyah diyen çok oluyordu. Gözlerinin üstüne sürdüğü
açık kahverengi farlarla biraz daha yumuşatıyordu bakışlarını. Dudakları ise
annesinden aldığı en güzel yeriydi. Dolgun dudaklarına ne renk ruj sürse
yakışıyordu. Yazın genelde pembe, kışın da kahverengi tonlarını kullanırdı.
Arada sürdüğü kırmızı, mor ve bordolar ile kıyafetlerinin renk uyumunu da
yakalardı. Dudakları ve gözleri yüzünde en çok sevdiği yerlerdi. İkisi de
gülümsemesini daha belirgin hale getiren yerleriydi.
Yüzünü incelemeyi bırakıp
kalın eşofmanlardan belli olmayan vücuduna baktı.
Karnı düzdü. Kilo almaya
pek niyeti yoktu. Spor yapmaya devam ederse almayacaktı zaten. Annesinin ve
teyzesinin bu genlerini de aldıysa menopoza bile girse çok kilo almayacaktı.
Yine de işi şansa bırakamazdı. Çünkü doktordan erken menopozun kendisini de
beklediğini duyduktan sonra bir anda beş kilo almıştı. Yine böyle bir ruhsal
çöküntü ile kilo alması mümkündü. Hem babası da kiloluydu. Ya baba tarafına
çeken özelliği bu olursa? Kulağını çekip tahtaya vurduktan sonra aynaya bakmaya
devam etti.
En son göğüslerine baktı. Eşofmanını gerdirerek incelemesine devam
etti. Ne küçük, ne büyük olan göğüsleri de muntazam duruyordu. Bir yerlerde
okumuştu. Avuç dolduracak kadar olması yeterliymiş. İyi de kimin avucunu?
Gülümseyerek aynanın karşısından ayrıldı. Eski yılın son gününü,
yeni yılın ilk saatlerini arkadaşları ile katılacağı bir parti ile kutlayacaktı.
Çok istemese de evde geçirmekten iyidir diye düşünüp kabul etmişti daveti.
Başucundaki komodinin üstündeki not defterini açtı. Basit listeler
için not defterini, önemli listeler için bilgisayarını kullanıyordu. Bu akşam
ne giyeceğini ve neler yapacağını yazdığı sayfayı açtı. Sonra ütüye ihtiyacı
olup olmadığını anlamak için lacivert elbisesini çıkarttı. Yine listede yazılı
olan uygun renkteki ayakkabı ve çantasını kutularından çıkarttı. En son da
gözlerinin üstüne süreceğini not aldığı farını aradı. Neyse ki makyaj
malzemelerinin olduğu çekmecede duruyordu. Bazen birilerine veriyor ve geri
almayı unutuyordu. Ne çok şeyi paylaşıyordu arkadaşları ile!
Listesini kontrol etti.
-
Lacivert simli far
-
Duş
-
Çantanda;
kimlik, para, telefon,anahtar, Ruj
Maddelerin çoğunun üstünü çizmişti. En sona kalan madde ‘duş’ ve
‘çanta kontrolüydü’ ki onları zaten en son yapacaktı. Ruj tazelemesi gerekecek
miydi? Kızları öpse de ruju çıkmazdı ki! Kısa bir acı kahkaha ardından süreceği
ruju da farın yanına koydu. Belli mi olur belki de hayatının aşkı ile o gece
karşılaşırdı.
Artık biraz dinlenebilirdi. Ayağındaki pofuduk terlikleri çıkartıp
tekrar yatağının üstüne çıktı. Odası sıcaktı. Dışarıda ise bardaktan
boşanırcasına yağan yağmur vardı. Yatağının yanındaki camdan dışarıya bakıp
geçip giden arabalardan fal bakmaya başladı. Çocukluğundan kalma iki
alışkanlığından biri her şeye liste yapmak, diğeri ise arabaların renklerinden
fal bakmak…
Eğer on dakika içinde on tane mavi araba görürse bu yıl içinde
aşık olacaktı.
1… 2… 3… aşık olacaktı galiba. Bir dakika içinde üç tane geçmişti
bile…
Aslında etrafında bir sürü erkek vardı. Ara sıra gittiği resim
kursu, kız arkadaşlarının erkek arkadaşlarının arkadaşları, kendi akrabalarının
bulmaya çabaladığı kişiler… Çalıştığı şirketteki erkekleri de sayarsa talip
denecek kişi sayısı oldukça yükseğe çıkıyordu. Şirkettekilerin hepsi olmasa da
bir kısmı onunla ciddi olarak ilgileniyordu. Kendisi de zaman daraldıkça
taliplerden birinde karar kılması gerektiğini düşünüyordu. Sonra vazgeçiyordu.
Evet çocukları severdi ama bunun için evlenmek istemiyordu. Aşk istiyordu.
Annesi ve teyzesi gibi bir evlilik istiyordu. Onlar severek evlenmiş iki çocuk
doğurmuştu. Dayılarının zaten dörder tane çocuğu vardı. Erkeklerde sorun yoktu
zaten. Aslında kendisinde de sorun yoktu. Şu an normal adet görüyordu ve
doğurgandı. İki sene sonra da böyle olabilirdi.
Kendini kandırıyordu. Doktoru çok açık ve net anlatmıştı. Bir
ihtimal hormon tedavileri ile sıkıntılarını azaltacaklar, hatta annesi ve
teyzesine göre daha geç menopoza girmesini sağlayabileceklerdi ama kesin
değildi. O nedenle bilinen en ileri yaşa kadar doğurmasıydı.
4… üçüncü dakikada sadece dördüncü araba geçmişti!
5… 6… 7… sekizinci dakikada sadece üç araba kalmıştı. Çağla
çocukça bir heyecanla arabaları izliyordu. Sanki fal ne derse o olacaktı!
8… son iki dedi kendisine…
Sadece iki tane daha görürse bu yıl içinde aşık olacaktı.
9… Hadi… bir tane daha… hadi…
On dakika dolduğunda onuncu araba hala yoktu… Canını sıkmamaya
uğraştı. Fala inanma diyordu kendi kendine. Sanki onuncu arabayı görse aşık
olacağı garanti miydi? Bu sadece çocukça bir oyundu. O artık çocuk değildi.
Yirmi ikinci yaş gününün üstünden üç ay geçmişti. Daha olgun olmalı ve daha
olgun tavırlar sergilemeliydi. Omuzlarını dikleştirdi, burnunu havaya kaldırdı.
Gözlerine de kararlı olduğunu düşündüğü bir bakış yerleştirdi.
Kendine inan… Bu yıl güzel geçecek ve sen aşık olacaksın. Kim
bilir yıl bitmeden hamile bile kalabilirdi… Olmazsa?
Dikleştirdiği omuzlarını silkti bu kez. Olmazsa diğer alternatifi
deneyecekti… Sperm bankasına başvuracaktı…
*****
Yılbaşı eğlencesi için
gittikleri partide sarhoş olan iki kız yüzünden karakolluk olmuştu. Aynı tarafa
gidecekleri için ortak tuttukları taksiye bindiği kızlar, taksi şoförüne
saldırmış, kendilerine baktığını iddia ettiği adamı dövmeye kalkışmıştı. Çağla
ise kızların söylediklerinin doğru olmadığını biliyordu. İkisi de alkol
yüzünden böyle konuşuyordu. Şoför kızların şirretliğinden kurtulamayınca soluğu
karakolda almıştı. Kendisi de onların yanında olduğu için polisler üçünü de
götürmüş, verdiği ifade ile şoförünki örtüşünce ve şoför ondan şikayetçi olmayınca
serbest bırakılmıştı. Diğer kızları ise pazartesi sabahına kadar tutacaktı
polis. Neyse ki yılbaşı cumartesi gecesine denk geldiği, neredeyse sabah olduğu
için kızlar en fazla bir gün daha kalacaktı içeride.
Kızlardan şikayetçi olan
şoför Çağla’yı taksimetre açmadan evine bıraktı. Çağla, kızların ailelerine
haber verip, daha erken çıkmaları için yapılacak bir şey olup olmadığını
araştırmalarını istedi. Sonra da iki kızı, arkadaş listesinden sildi. Zaten
yakın arkadaş değillerdi, en iyisi hiç görüşmemekti.
Hale Hanım, sabah beşte,
kızının karakoldan geldiğini öğrendiğinden beri sinir krizleri geçiriyordu.
Çağla annesinin hallerine bakıp gülüyor, sonra da “Aslında beni de tutacaklardı
ama senin delirip karakolu basacağını söyleyince serbest bıraktılar.” Diyordu.
Annesine olanları en baştan anlatmıştı ama yine aynı şeyleri sormaya devam
edince ve siniri yükselmeye başlayınca, o da işi dalgaya vurmaya başlamıştı.
Hale hanımın siniri yakın
çevresi tarafından iyi bilinirdi. Bir anda parlar, sonra o parlaması yükselerek
devam ederdi. Çağla’nın da karşısındaki sinirlenince aldığı tavır alaycılık
olurdu. Bu kim olursa olsun! Şu an o alaycılıktan nasibini alan annesiydi.
Alaycılığın ardında sinir bozukluğu yatardı genelde. Yaşadığı olayları anımsayınca sinirinin
bozulması da son derece normaldi. Çağla
alaycılığını sürdürmeye çalışsa da annesinin sorgusundan kurtuluşu yoktu. Hale
hanımın sesi biraz daha yükseldi.
“Ağzını topla da sinirimi
senden çıkartmayayım. Senin ne işin var o kızlarla? Sen nasıl karakola düşersin?”
“Anne yeter artık. Sana
neler olduğunu anlattım. Bir yanlış anlamaydı ve halloldu. Onlarla da bir daha
asla görüşmeyeceğim.” Bu cümle annesini sakinleştireceğine daha da çıldırttı.
Tüm sinirini yansıtan bir sesle;
“Bir de görüş istersen?
Bana bak, babana söylersem, seni ne işe yollar, ne bir daha dışarı çıkmana izin
verir. Oğlum düşmedi karakola bu yaşına kadar. Sen nasıl kız başına düşersin?”
Hale hanım, bunları söylerken sesini biraz kısmıştı. Babasına şikayet etmekten
bahsetse de duymasını istemediği belliydi. Çağla gülmemek için kendisini tutup
yanıtladı annesini.
“Çağdaş akıllıdır anne. O
düşmez, düşse de söylemez!” Sesindeki imalı tonlama Hale Hanımın başını sinirle
karıştırdığı tencereden kaldırmasına neden oldu.
“Çağdaş ne zaman karakola
düştü?” Yüzünde büyük bir şok ve merak vardı.
“Düşmedi”
“Bana doğruyu söyle. Ne
zaman?” Annesinin sinirinin tavan yaptığını anlayınca bu kez sesini yumuşattı.
“Düşmedi anne. Sadece o da
düşebilir ama benim kadar saf değildir. Senin dilinden çekmemek için susar
demek istedim.” Annesinin yatışmadığını anladı ama başka söyleyecek sözü yoktu.
“Ben yine de akşam onu
sorguya alacağım.”
“İkinize de bol şans”
diyerek kaçtı mutfaktan. Daha fazla azar işitmek istemiyordu. Akşam Çağdaş’ın
başına gelecekleri düşünüp gülmeye başladı.
Kardeşinin gerçekten böyle
bir olayı yoktu ama annesinin işkence tarzı sorularından sonra kurtuluşu suçunu
kabullenip itiraf etmekte bulacağından, böylece başını daha büyük bir derde
sokacağından şüphelenmiyor değildi.
Odasına girip pijamalarını
çıkarttı. Yine eşofmanlarını giydi. Makyajını hala temizlememişti. Sonra saçlarını tepesinde gevşek topladı.
Ayağına da kalın çoraplarını giyip pofuduklarını giydi. Aslında biraz uyuması
gerekiyordu ama zerre kadar uykusu yoktu. En iyisi biraz çalışmak diyerek
bilgisayarını açtı. İlk önce yeni yıl listesini getirdi ekrana.
Eski yılın son günü yaptığı listeye ertesi sabah ilk maddeyi
ekledi. Üstelik bu maddenin okumak için kitap verdiği arkadaşları ile yakın
uzak ilgisi yoktu.
-
Arkadaşlarını gözden geçir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder