21 Ağustos 2015 Cuma

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 2. Bölüm

Annesi ve teyzesi ile yaptıkları konuşma tüm hayatının değişmesine neden olmuştu. O meşum konuşma öncesinde ileri dönük planları olan ama bunları otuz yaşından önce uygulamaya niyeti olmayan biriydi. En az yirmi beş yaşına kadar hayatına kalıcı bir erkek sokmaya niyeti yoktu. Yirmi beş yaş sonrasında yaşamayı düşündüğü aşk ile güzel bir evlilik yapacak ve en az iki çocuk doğuracaktı. Hep böyle düşünmüş, hep böyle istemişti. O zamana kadar işinde belli bir yere gelmek, çocuk doğurduktan sonra da işini evinden sürdürmek istiyordu. Ne zaman annesi ve güç almak için yanına aldığı teyzesi ile o konuşma gerçekleşmiş, Çağla’nın tüm gelecek planları değişmişti. 
     
Çağla, ailesindeki bir sorunu yaşayacaktı.


Anneannesi on yedi yaşında evlenmiş, ikiz dayılarını ve annesi ile teyzesini evliliğinden sonraki yedi yıl içinde doğurmuş, yirmi beş yaşından sonra ise hiç hamile kalmamıştı. Elbette anneannesi bunu Allah’ın işi diye yorumlasa da, kızları yıllar sonra jinekolog ile yaptıkları görüşmelerde sorunlarının ne olduğunu öğrenmişti. Aileden gelen bir gen bozukluğu yüzünden yirmi beş yaşında menopoza giriyorlardı.
İki kız kardeş, kendi yaşadıklarını Çağla’ya anlatırken çok üzgündü. Annesi, Çağla’yı yirmi yaşında, erkek kardeşi Çağdaş’ı ise yirmi üç yaşında doğurmuştu. İkinci çocuktan sonra üçüncü çocuk için karar verme aşamasındayken doktorundan menopoza girmek üzere olduğunu öğrenmişti. Tüm tahliller defalarca yapılmış ama sonuç değişmemişti. Yumurta sayılarındaki azlık ve diğer bulgular kısa zaman sonra menopoza gireceğini söylüyordu. Hale hanım, annesinin yirmi beş yaşından sonra doğurmamış olduğunu doktora ilettiğinde, doktor ailenin genetiğinde bu sorunun olacağını söylemişti.
Doktor, annesinden iki yaş küçük teyzesini de muayene etmek istemiş, hamile olması yüzünden ertelenmişti. Teyzesi oğlunu doğurduğunda yirmi üç yaşına yeni girmişti. Doğum sonrası hemen hamile kalmasının sakıncalı olduğunu ama yirmi beşinde menopoza girme ihtimalinin de yüksek olduğunu söyleyen doktorunun da destek vermesi ile bir yıl ara ile ikinci oğlunu da doğurmuştu.
İki kız kardeş de yirmi beş yaşın sonunda menopoza girerek ne yazık ki doktorun dediklerinin doğruluğunu kanıtlamıştı. Şimdi aynı sorun Çağla’yı bekliyordu.
İlk kez erken menopoza gireceğini duyduğunda çok önemsememişti. Henüz on sekiz yaşındaydı. Zaten teknoloji, tıp çok gelişmişti. Mutlaka bu iki bilim el birliği ile erken menopoz riskini yok etmiş olmalıydı.  Annesinin doktoruna yapılan ziyaretlerden sonra, aynı yaşlarda aynı sorunla karşılaşacağını, bu nedenle hayatının zamanlamasını doğru yapması gerektiğini öğrenmişti. İşte o zaman hayatı gerçekten alt üst olmuştu. Tüm planlarının zamanlaması değişmeliydi. Yine de ilk yıllar çok umursamasa da yaşı artık yirmi ikiyi geçmişti. Yani son iki yılın içinde sayılırdı. Hadi hadi en fazla üç yılı vardı.
Çağla, düşüncelerinden sıyrılıp yeniden ekrandaki son maddeye baktı.
Hamile kalmak…
Bu maddenin imkansızlığını yavaş yavaş anlıyordu. Zaman azalıyordu ve daha baba adayı yoktu ortalıkta. Annesi bir sürü talip buluyordu. Oturdukları yerden, arkadaşlarının tanıdıklarından birçok aday vardı. Ama onların aday olması Çağla’yı ilgilendirmiyordu. Çağla, çocuk sahibi olmayı istiyordu. Otuzlu yaşları için planladığı evlilik ve iki çocuk hayalini yirmi üç, yirmi dört yaşlara kadar geri çekmişti. Yine de düşünceleri çok netleşemiyordu.
Gerçekten çocuk sahibi olmak bu kadar önemli miydi?
Olmayınca üzülür müydü?
Ya da menopoza girdikten sonra karşısına çıkacak ve aşık olacağı erkek çocuğu olmuyor diye onu terk eder miydi?
Tüm bunları bilmeden nasıl doğru karar verecekti? Ne istediğinden emin olmalıydı.
Önce aşk mı önce çocuk mu?
Aşk evliliği ile çocuk sahibi olamadıktan sonra sevmediği bir erkeğe neden katlanacaktı? Gözünü dört açacak aşkı arayacaktı. Belki bir taşın altındadır da ben görememişimdir, dört göz bakarak bulurum belki, diyerek kendi saçma düşünceleri ile dalga geçti. Aslında o düşünceler bir karardı. Aşık olmadan çocuk sahibi olmak istemiyordu.
Okuduğu bir makaleyi anımsamıştı. Bireysel Gelişim uzmanı Nil Gün, bir yazısında Yeni yıl kararlarının ya da kendi iyiliğimiz için almamız “gereken” bir kararın içinde duygu olmadığı için o kararlarımıza uygun değişikliği yapamıyoruz. demişti. Aynı yazıda, Bugün, yeni yılda almadığınız ama almanız gereken kararları alın ya da vazgeçtiğiniz kararları yeniden verin. Ama bu kez yazarak, her gün tekrar ederek ve içine duygu katarak. diyordu.

İşte bunu yapacaktı. Bu kararlarını uygulamak için her gün tekrarlayacaktı. Üstelik duygusunu da katmalıydı. Kararını yeniden değiştirmemeyi umarak bilgisayarını kendine doğru çekti.
Son maddeyi düzeltti.
-Aşık olmak ve aşık olduğum erkekten çocuk sahibi olmak. Yirmi beşime kadar bu gerçekleşmezse, çocuksuz bir evlilik için doğru insanı bulmak.

*****

Bilgisayarının başından kalkarak gardırobunun kapısındaki aynanın karşısına geçti. Kendisini incelemeye başladı. Çok uzun değildi. Saçları omuzlarının epey altında bitiyordu. Koyu kahverengi saçları koyu kumral teni ile uyumluydu. Bu ten rengi en çok yazın işine yarıyordu. Kısa sürede bronzlaşıyordu.
Saçlarını eline alıp kısaltmak için avucunun içinde katladı. Daha kısa nasıl duracağına bakmak için atkuyruğu yapar gibi bir kez daha topladı. Sonra hiç birini beğenmeyerek serbest bıraktı. Omzu ile beli arasında biten saçları serbest kalınca her zamanki iri dalgalı hali ile yerini almıştı. Bir süre kızıl, daha kısa sürede sarışın olmayı denemiş ama sonra vazgeçmiş, yine kendi rengine boyatmış ve kuaför masrafından kurtulmuştu. Kısaltmak ya da yeniden renk değiştirmek istemiyordu. Canı sıkılınca saçı ile oynayan kızlardan olmayacaktı. En azından bu kez olmayacaktı.
Gözlerini inceledi. Çok koyu kahverengiydi. Hatta siyah diyen çok oluyordu. Gözlerinin üstüne sürdüğü açık kahverengi farlarla biraz daha yumuşatıyordu bakışlarını. Dudakları ise annesinden aldığı en güzel yeriydi. Dolgun dudaklarına ne renk ruj sürse yakışıyordu. Yazın genelde pembe, kışın da kahverengi tonlarını kullanırdı. Arada sürdüğü kırmızı, mor ve bordolar ile kıyafetlerinin renk uyumunu da yakalardı. Dudakları ve gözleri yüzünde en çok sevdiği yerlerdi. İkisi de gülümsemesini daha belirgin hale getiren yerleriydi.
Yüzünü incelemeyi bırakıp kalın eşofmanlardan belli olmayan vücuduna baktı.
Karnı düzdü. Kilo almaya pek niyeti yoktu. Spor yapmaya devam ederse almayacaktı zaten. Annesinin ve teyzesinin bu genlerini de aldıysa menopoza bile girse çok kilo almayacaktı. Yine de işi şansa bırakamazdı. Çünkü doktordan erken menopozun kendisini de beklediğini duyduktan sonra bir anda beş kilo almıştı. Yine böyle bir ruhsal çöküntü ile kilo alması mümkündü. Hem babası da kiloluydu. Ya baba tarafına çeken özelliği bu olursa? Kulağını çekip tahtaya vurduktan sonra aynaya bakmaya devam etti.
En son göğüslerine baktı. Eşofmanını gerdirerek incelemesine devam etti. Ne küçük, ne büyük olan göğüsleri de muntazam duruyordu. Bir yerlerde okumuştu. Avuç dolduracak kadar olması yeterliymiş. İyi de kimin avucunu?
Gülümseyerek aynanın karşısından ayrıldı. Eski yılın son gününü, yeni yılın ilk saatlerini arkadaşları ile katılacağı bir parti ile kutlayacaktı. Çok istemese de evde geçirmekten iyidir diye düşünüp kabul etmişti daveti.
Başucundaki komodinin üstündeki not defterini açtı. Basit listeler için not defterini, önemli listeler için bilgisayarını kullanıyordu. Bu akşam ne giyeceğini ve neler yapacağını yazdığı sayfayı açtı. Sonra ütüye ihtiyacı olup olmadığını anlamak için lacivert elbisesini çıkarttı. Yine listede yazılı olan uygun renkteki ayakkabı ve çantasını kutularından çıkarttı. En son da gözlerinin üstüne süreceğini not aldığı farını aradı. Neyse ki makyaj malzemelerinin olduğu çekmecede duruyordu. Bazen birilerine veriyor ve geri almayı unutuyordu. Ne çok şeyi paylaşıyordu arkadaşları ile!
Listesini kontrol etti.
-                      Lacivert uzun kollu elbise
-                      Lacivert rugan ayakkabı
-                      Lacivert rugan çanta
-                      Lacivert simli far
-                      Duş
-                      Çantanda; kimlik, para, telefon,anahtar, Ruj

Maddelerin çoğunun üstünü çizmişti. En sona kalan madde ‘duş’ ve ‘çanta kontrolüydü’ ki onları zaten en son yapacaktı. Ruj tazelemesi gerekecek miydi? Kızları öpse de ruju çıkmazdı ki! Kısa bir acı kahkaha ardından süreceği ruju da farın yanına koydu. Belli mi olur belki de hayatının aşkı ile o gece karşılaşırdı.
Artık biraz dinlenebilirdi. Ayağındaki pofuduk terlikleri çıkartıp tekrar yatağının üstüne çıktı. Odası sıcaktı. Dışarıda ise bardaktan boşanırcasına yağan yağmur vardı. Yatağının yanındaki camdan dışarıya bakıp geçip giden arabalardan fal bakmaya başladı. Çocukluğundan kalma iki alışkanlığından biri her şeye liste yapmak, diğeri ise arabaların renklerinden fal bakmak…
Eğer on dakika içinde on tane mavi araba görürse bu yıl içinde aşık olacaktı.
1… 2… 3… aşık olacaktı galiba. Bir dakika içinde üç tane geçmişti bile…
Aslında etrafında bir sürü erkek vardı. Ara sıra gittiği resim kursu, kız arkadaşlarının erkek arkadaşlarının arkadaşları, kendi akrabalarının bulmaya çabaladığı kişiler… Çalıştığı şirketteki erkekleri de sayarsa talip denecek kişi sayısı oldukça yükseğe çıkıyordu. Şirkettekilerin hepsi olmasa da bir kısmı onunla ciddi olarak ilgileniyordu. Kendisi de zaman daraldıkça taliplerden birinde karar kılması gerektiğini düşünüyordu. Sonra vazgeçiyordu. Evet çocukları severdi ama bunun için evlenmek istemiyordu. Aşk istiyordu. Annesi ve teyzesi gibi bir evlilik istiyordu. Onlar severek evlenmiş iki çocuk doğurmuştu. Dayılarının zaten dörder tane çocuğu vardı. Erkeklerde sorun yoktu zaten. Aslında kendisinde de sorun yoktu. Şu an normal adet görüyordu ve doğurgandı. İki sene sonra da böyle olabilirdi.
Kendini kandırıyordu. Doktoru çok açık ve net anlatmıştı. Bir ihtimal hormon tedavileri ile sıkıntılarını azaltacaklar, hatta annesi ve teyzesine göre daha geç menopoza girmesini sağlayabileceklerdi ama kesin değildi. O nedenle bilinen en ileri yaşa kadar doğurmasıydı.
4… üçüncü dakikada sadece dördüncü araba geçmişti!
5… 6… 7… sekizinci dakikada sadece üç araba kalmıştı. Çağla çocukça bir heyecanla arabaları izliyordu. Sanki fal ne derse o olacaktı!
8…  son iki dedi kendisine… Sadece iki tane daha görürse bu yıl içinde aşık olacaktı.
9… Hadi… bir tane daha… hadi…
On dakika dolduğunda onuncu araba hala yoktu… Canını sıkmamaya uğraştı. Fala inanma diyordu kendi kendine. Sanki onuncu arabayı görse aşık olacağı garanti miydi? Bu sadece çocukça bir oyundu. O artık çocuk değildi. Yirmi ikinci yaş gününün üstünden üç ay geçmişti. Daha olgun olmalı ve daha olgun tavırlar sergilemeliydi. Omuzlarını dikleştirdi, burnunu havaya kaldırdı. Gözlerine de kararlı olduğunu düşündüğü bir bakış yerleştirdi.
Kendine inan… Bu yıl güzel geçecek ve sen aşık olacaksın. Kim bilir yıl bitmeden hamile bile kalabilirdi… Olmazsa?
Dikleştirdiği omuzlarını silkti bu kez. Olmazsa diğer alternatifi deneyecekti… Sperm bankasına başvuracaktı…

***** 

Yılbaşı eğlencesi için gittikleri partide sarhoş olan iki kız yüzünden karakolluk olmuştu. Aynı tarafa gidecekleri için ortak tuttukları taksiye bindiği kızlar, taksi şoförüne saldırmış, kendilerine baktığını iddia ettiği adamı dövmeye kalkışmıştı. Çağla ise kızların söylediklerinin doğru olmadığını biliyordu. İkisi de alkol yüzünden böyle konuşuyordu. Şoför kızların şirretliğinden kurtulamayınca soluğu karakolda almıştı. Kendisi de onların yanında olduğu için polisler üçünü de götürmüş, verdiği ifade ile şoförünki örtüşünce ve şoför ondan şikayetçi olmayınca serbest bırakılmıştı. Diğer kızları ise pazartesi sabahına kadar tutacaktı polis. Neyse ki yılbaşı cumartesi gecesine denk geldiği, neredeyse sabah olduğu için kızlar en fazla bir gün daha kalacaktı içeride.
Kızlardan şikayetçi olan şoför Çağla’yı taksimetre açmadan evine bıraktı. Çağla, kızların ailelerine haber verip, daha erken çıkmaları için yapılacak bir şey olup olmadığını araştırmalarını istedi. Sonra da iki kızı, arkadaş listesinden sildi. Zaten yakın arkadaş değillerdi, en iyisi hiç görüşmemekti.
Hale Hanım, sabah beşte, kızının karakoldan geldiğini öğrendiğinden beri sinir krizleri geçiriyordu. Çağla annesinin hallerine bakıp gülüyor, sonra da “Aslında beni de tutacaklardı ama senin delirip karakolu basacağını söyleyince serbest bıraktılar.” Diyordu. Annesine olanları en baştan anlatmıştı ama yine aynı şeyleri sormaya devam edince ve siniri yükselmeye başlayınca, o da işi dalgaya vurmaya başlamıştı.
Hale hanımın siniri yakın çevresi tarafından iyi bilinirdi. Bir anda parlar, sonra o parlaması yükselerek devam ederdi. Çağla’nın da karşısındaki sinirlenince aldığı tavır alaycılık olurdu. Bu kim olursa olsun! Şu an o alaycılıktan nasibini alan annesiydi. Alaycılığın ardında sinir bozukluğu yatardı genelde.  Yaşadığı olayları anımsayınca sinirinin bozulması da son derece normaldi.  Çağla alaycılığını sürdürmeye çalışsa da annesinin sorgusundan kurtuluşu yoktu. Hale hanımın sesi biraz daha yükseldi.
“Ağzını topla da sinirimi senden çıkartmayayım. Senin ne işin var o kızlarla? Sen nasıl karakola düşersin?”
“Anne yeter artık. Sana neler olduğunu anlattım. Bir yanlış anlamaydı ve halloldu. Onlarla da bir daha asla görüşmeyeceğim.” Bu cümle annesini sakinleştireceğine daha da çıldırttı. Tüm sinirini yansıtan bir sesle;
“Bir de görüş istersen? Bana bak, babana söylersem, seni ne işe yollar, ne bir daha dışarı çıkmana izin verir. Oğlum düşmedi karakola bu yaşına kadar. Sen nasıl kız başına düşersin?” Hale hanım, bunları söylerken sesini biraz kısmıştı. Babasına şikayet etmekten bahsetse de duymasını istemediği belliydi. Çağla gülmemek için kendisini tutup yanıtladı annesini.
“Çağdaş akıllıdır anne. O düşmez, düşse de söylemez!” Sesindeki imalı tonlama Hale Hanımın başını sinirle karıştırdığı tencereden kaldırmasına neden oldu.
“Çağdaş ne zaman karakola düştü?” Yüzünde büyük bir şok ve merak vardı.
“Düşmedi”
“Bana doğruyu söyle. Ne zaman?” Annesinin sinirinin tavan yaptığını anlayınca bu kez sesini yumuşattı.
“Düşmedi anne. Sadece o da düşebilir ama benim kadar saf değildir. Senin dilinden çekmemek için susar demek istedim.” Annesinin yatışmadığını anladı ama başka söyleyecek sözü yoktu.
“Ben yine de akşam onu sorguya alacağım.”
“İkinize de bol şans” diyerek kaçtı mutfaktan. Daha fazla azar işitmek istemiyordu. Akşam Çağdaş’ın başına gelecekleri düşünüp gülmeye başladı.
Kardeşinin gerçekten böyle bir olayı yoktu ama annesinin işkence tarzı sorularından sonra kurtuluşu suçunu kabullenip itiraf etmekte bulacağından, böylece başını daha büyük bir derde sokacağından şüphelenmiyor değildi.
Odasına girip pijamalarını çıkarttı. Yine eşofmanlarını giydi. Makyajını hala temizlememişti.  Sonra saçlarını tepesinde gevşek topladı. Ayağına da kalın çoraplarını giyip pofuduklarını giydi. Aslında biraz uyuması gerekiyordu ama zerre kadar uykusu yoktu. En iyisi biraz çalışmak diyerek bilgisayarını açtı. İlk önce yeni yıl listesini getirdi ekrana.
Eski yılın son günü yaptığı listeye ertesi sabah ilk maddeyi ekledi. Üstelik bu maddenin okumak için kitap verdiği arkadaşları ile yakın uzak ilgisi yoktu.
-                      Arkadaşlarını gözden geçir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder