22 Ağustos 2015 Cumartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 3. Bölüm

Pazartesi sabahı zor uyandı. Önceki günün de uykusuzluğu vardı. Saatin çalmasını umursamadı. Sonra telefonun da alarmı çalmaya başlayınca kendini kazıyarak kalktı yataktan. Neredeyse gözleri kapalıyken üstünü değiştirdi. Streç kotunu giydi. Üstüne yeniden moda olan konçlarını taktı. Kalçalarını kapatan mavi ve lacivert renklerindeki kazağını da giyince zorla açtığı gözleri ile aynaya baktı. Kendisini beğeni ile süzdü. Evet kıvrımları çok güzeldi ve bu kıyafet o kıvrımları iyice belirginleştirmişti. Artık uyanmıştı. Yüzünü yıkayıp kahvaltıya geçti. Annesi bir önceki günün kızgınlığını sürdürüyordu. Yüzü asıktı hala. Çağla, bir şey yokmuş gibi davranmayı tercih etti. Annesini tanıyordu.
Masaya oturmadan çayını doldurdu. Hızlı hızlı yerken ilk azarını işitti. “Yavaş ye. Midene oturacak.”
“Anne vaktim yok. Zor kalktım zaten.”
“Niye? Nezarette uyusaydın!”
“Oradaki banklar çok sertti. Uyku tutmadı. Ay anne dedim sana ben nezarete girmedim hiç. Sadece ifade verdim çıktım. Ne var bunda?”

“Sus bence. Ne varmış? Babana anlatayım o sorsun ne olduğunu”
“Babam senin kadar dert edinmeyecek inan anne.”
“Sabah sabah beni kızdırma. Ye hadi.”
Çağla, çayının yarısını bitirince masadan kalktı. Dişlerini fırçalayıp hızlı bir makyaj yaptı. Uykusuzluk gözaltlarını morarttığı için kapatıcıya müracaat etti. İşi bittiğinde uykusuzluktan eser kalmamıştı. Çantasına not defterini ve flash belleğini atıp tekrar mutfağa girdi. Kahvaltı eden annesini yanağından öpüp, babasının artık saç kalmamış tepesine ıslak bir öpücük kondurup evden çıktı.

*****

Şirketin kapısından girdiğinde kendisinden önce gelenlere günaydın, diyerek gülümsedi. Güne gülerek başlamanın faydasına inanırdı.
İlk gelenler yine Yakup ile Ali olmuştu. Her zaman bu görüntü ile karşılaşıyordu. İkisi de hemen günaydın demiş ve gülümsemişti. Çağla’nın etrafında dört dönen erkeklerden ikisiydi. Çağla, onların ve tabii Doğan’ın ilgisinden memnundu. Doğan genelde en son gelen olurdu. Şirkette peşinde olan erkeklerden üçüncüsüydü Doğan. Aslında o konuda emin olamıyordu, yakın arkadaş mıydı, flört etmeye çalışan birimiydi? Doğan, her gördüğü genç kız ile kısa süreli flört eder, sonra da kendi işine bakardı. Çağla, kendisine gösterdiği ilginin de bundan fazla olup olmadığını ayırt edemiyordu. İş yerinde son derece ilgiliydi. Hatta bazen koruyucu tavırlara kadar giderdi bu ilgi. Ardında belki de kıskançlık vardı? Çağla daha da derinleşmeden düşüncelerinden sıyrıldı. Fatma Hanım kendisine doğru geliyordu. 
Temizlik işlerini yapan Fatma Hanım elindeki çayı Çağla’ya uzatırken bir yandan da genç kızın masasına giden erkeklerin kendisi ortaya çıkınca masalarına geri dönüşünü izledi. İki genç erkeğin Çağla’ya olan ilgisinin farkındaydı. Başka şeylerin de farkındaydı ama ona söz düşmüyordu. Mutfağa girerken erkeklerin yeniden hamle yapmasını gülümseyerek izledi.
Aslında temizlik işlerinden başka iş yapmaması gereken Fatma Hanım, elemanları ve şirketi sevdiği için mutlaka sabah çay koyardı. Saat on olmadan şirketten ayrıldığı için daha sonraki çayları kendileri yapıyordu. Çağla, bir yıl kadar önce işe girdiğinde, tüm çay servislerinin kendisine yaptırılmasını normal karşılamıştı. Ne de olsa en genç oydu. Bir gün işi geç biten Fatma Hanım onu kullandıklarını anlayıp müdahale edince, eski düzene geri dönülmüştü. Herkes çayını kendi alıyordu. Elbette Çağla çay servisi yaptığı sürenin intikamını almış, en son o sıraya girmişti.
Tek istisna patronlar ve onların misafirleriydi. Her hafta biri bu işi üstleniyordu. Yeni yılın ilk haftası sıra kendisindeydi.  Kimse gelmesin diye dua etti, olmayacağını bile bile! Yaşlı patron Süleyman Demir’i seviyordu. Ne zaman yanına gitse Çağla’nın hatırını soruyor, iki çift laf ediyor ve teşekkür ediyordu. Genç patron da elbette teşekkür ediyordu ama başka tek laf etmiyordu. Soğuktu Tayfun Demir…
Küçük patron adı gibi esiyor, soyadı gibi soğuk ve sert duruyordu.  Amcasının huylarından hiç nasiplenmemişti. İşe ilk başvurduğunda mülakatı onunla yapmış, işe alınmayacağından emin bürodan çıkmıştı. Siyah saçları ve o zamanlar siyah olduğunu düşündüğü koyu kahverengi gözleri ile dik dik kendisine bakmıştı. İş tecrübesi olmadığını ama okurken de birçok küçük iş yaparak bazı şirketlere yardımcı olduğunu öğrendiğinde burun kıvırmıştı. Çağla okurken yaptığı işlerin hiç de küçümsenecek işler olmadığını biliyordu. O zaman küçük patron olduğunu bilmediği Tayfun’a “Yaptığım işler ile ilgili bir listem var. Her yaptığım işe linklerinden girip bakabilirsiniz. Yenilemeleri hala benim sorumluluğumda.” Demişti. Tayfun’un “İşe başlarsanız onlara vaktiniz kalmayacak, bu da o şirketleri yarı yolda bırakmanız demektir. Hiç hoş bir durum olmasa gerek.”
“Ben her şeye yetişirim. İş konusunda garip bir düzenim vardır. Bu konuda sizi temin edebilirim.”
Böyle konuşsa da işi alamadığını düşünüyordu. Ertesi gün işe kabul edildiğini söyleyen sekreterinin sesini duyduğunda şaşırmıştı. Hiç beklemediği anda gelmişti bu telefon. Sonradan tanıştığı sekreter Füsun, neşeli bir sesle ertesi gün işe başlayabileceğini söylüyordu. Tayfun Beyin kendisini işe almasını yadırgamış ama sözüne güvendiği için de memnun olmuştu.
İlk intibası değişmemişti. Tayfun Beyin eskiden güler yüzlü ve neşeli olduğunu söyleyen çalışma arkadaşlarına da inanmamıştı. Çünkü o neredeyse hiç görmemişti o güleryüzü!
Çağla, anılarına dalınca aklına gelen Füsun’u ne kadar özlediğini anladı.  Sorunlu bir hamilelik geçirdiği için izne ayrılmasının üstünden daha bir ay geçmişti. Doğuma kadar altı ayı vardı. Sonra da en az iki ay izin yapacaktı. Tabii ücretsiz izin almazsa! Şirkette ikisinin haricindeki tüm çalışanlar erkekti. O yüzden Füsun kendisi için çok değerli bir arkadaştı. Çağla işe başladığında Füsun daha yeni evlenmişti. Hamile kalışı, şirkette kanama geçirmesi ile hastaneye kaldırılması ve tehlikeli bir hamilelik yaşayacağı için uzun süre yatması gerektiği hep ikisinin paylaştığı özel anlardı. Hastaneye Çağla götürmüş, eşine o haber vermişti. Evde otururken isim bulması için sahaftan bebek isimleri olan kitaplar ile bebek bakım kitapları almıştı. Füsun’un kocası subaydı ve izin alması sorun oluyordu. O yüzden ikisi yakın arkadaş olmuş, çok şey paylaşmıştı. Arada akşamları iş çıkışı ya da hafta sonu uğrayacağına söz vermişti. Neyse ki Füsun’un ailesi çok kalabalıktı. Yalnız kalmayacağı için Çağla’nın da içi rahattı.
Füsun’un yaşadıklarını düşününce kendi durumu aklına geldi. Bu iş bazen canını sıkıyordu. Kendisi bir gün hamile kalacak mıydı acaba? O günleri yaşayabilecek miydi? O günleri yaşatacak erkeği bulacak mıydı? Etrafında bu kadar erkek varken o aşık olacak erkek arıyordu. En iyisi en yakınlarındakiler arasında en uygununu bulmak ve ondan çocuk yapmaktı. Mantıklı bir çözümdü bu…
Dalgın bir şekilde bilgisayarını açtı. O sırada adının seslenildiğini duyup kafasını hızla çevirdi. Yakup, omzunun üstünden eğilmiş kendisine oldukça yakın bir mesafeden bakıyordu. Korku ile yerinde sıçrayınca omzuna çarpmıştı. Daha ne olduğunu anlamadan Yakup bir adım geri çekilmişti. Saçma bir an, saçma sapan bir zamanlamaydı. Yakup da en az kendisi kadar korkmuştu. Onlar birbirlerine bakarken bir başkası da ikisi arasında yaşanan yakınlığa bakıyordu.
Kapının ağzında Tayfun Bey durmuş ikisini izliyordu. Kaşlarının çatılmış olmasından gördüklerine kızdığı da düşünülebilir, aklına bir şeylerin takıldığı da. Çünkü genelde bu yüz ifadesi ile dolaşırdı. Yine de Çağla o bakışların az önce Yakup ile arasında yaşananlardan kaynaklandığını tahmin ediyordu. İş yerinde böyle yakınlıkların olmasına karşı mıydı? Bilmiyordu. Çünkü daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı.
“Beni korkuttun Yakup. O kadar yakınıma girmen şart mı?” diyerek durumu Tayfun Beye de izah etmeye çalıştı. Belki böylece kaşlarının çatıklığı geçerdi.
Tayfun beyin yüzünde değişen bir şey olmadı. Sadece ‘Günaydın’ dedi ve odasına geçti. Zaten fazlasını beklemek gereksizdi. Ne de olsa buzdolabıydı. İlk görüştükleri günden bugüne kadar farklı bir yüz ifadesi gördüğü anlar iki elin parmaklarını geçmezdi. Bir gün Füsun ile onun bu soğuk halini konuşmuş, Füsun’dan bu soğuk hallerinin yeni oluştuğunu, eskiden güler yüzlü ve sık sık espiri yapan biri olduğunu öğrenmişti. Şaşırsa da bu asık suratının nedenini merak etmişti. Bu güne kadar da o merakını giderememişti.
Yakup, ‘Kusura bakma, korkutmak istemedim. Yılbaşı partiniz nasıl geçti diye soracaktım.’ Diyerek yerine doğru yürüdü. Biraz bozulmuştu kendisinden bu kadar korkmasından! Çağla’nın hala göremediği duygularını Tayfun Beyin bile gördüğünden emindi. Bir yıldır Çağla ile ilgileniyordu. Oysa Çağla onu sadece arkadaşı olarak görüyor gibiydi. Bunu değiştirmek için elinden geleni yapacaktı. Yerine oturduğunda Ali’nin de Çağla’yı dalgın gözler ile izlediğini fark etti. Bir o eksikti…

*****

Çağla, yazılım şirketine girdiğinden beri maddi olarak rahatlamıştı. Çoğu akşam geç saatlere kadar çalışıyor, hafta sonları da işe gelmek zorunda kalıyordu ama işinden memnundu.  İlk girdiğinde sadece web sayfası yapmasına izin veriliyordu. Daha sonra eğitim yazılımlarında, endüstriyel yazılımlarda da başarılı olabileceğini ispatlamıştı. Artık daha ağır işler kendisine veriliyordu. Son işin dosyasını açıp çalışmaya başladı. Saat daha dokuz bile olmamıştı. Çayından bir yudum alıp ekrandaki programı inceledi. Bazı işlerin dosyalanabilmesi için yeniden değişiklik yapması gerekiyordu. Kendisine kızıyordu. Aynı programı üç kez yazmıştı. Nedense bu kez hata üstüne hata yapıyordu? Dördüncü kez yazmaya başlamadan önce bir büyük yudum daha aldı çayından.
Çağla, tam ekrana eğilip elini klavyeye koymuştu ki kapıdan giren Doğan Yalvaç’ı gördü. Kendisi ve girişi fark edilmeyecek gibi değildi. İki metreye yakın boyu ve kapıdan zor sığan omuzları ile fark etmemek için kör olmak gerekiyordu. Ayrıca en yakışıklı yüz de ona aitti. Doğan ile birkaç kez sinemaya gitmişti. Uzun boyu ve geniş omuzları yüzünden hep locada oturmak zorunda kalıyorlardı. Aslında bundan çok da şikayetçi değildi. Doğan iyi biriydi. Rahatsız etmez, elini kolunu nereye koyması gerektiğini bilir, gereksiz sahneler yaratmazdı. Çağla onun üçüncü hayranı mı, yoksa yakın arkadaşı mı olduğu konusunda karar verememişti.
İşte bu adam kendisine dönmüş bakışlara aldırmadan, kalın kabanının iç cebinden çıkarttığı biletleri sallayarak masasına geldi.
“Aldım. Üstelik tam dört tane.”
Çağla, geçen cuma, Çağdaş ve kız arkadaşının da gitmek istediği bir filmden bilet almak için vaktinin olmadığından bahsetmişti.  Çağdaş ve kız arkadaşı üniversitede öğrenciydi. Başka zaman olsa onlara aldırtırdı fakat onların da son sınavları vardı. Kendisi de hafta sonu yılbaşı partisi ve hazırlıkları yüzünden vakit bulamayacağını söylemişti. Aslında bu cümlesinden sonra Doğan’ın o biletleri alacağını az çok tahmin de etmişti. O hafta izlemese ne olurdu ki? Ama Doğan öyle düşünmemiş, hemen gerekeni yapmıştı.
Yüzündeki teşekkür ifadesi ile hemen çantasına uzanıp cüzdanını eline aldı. Doğan, onun cüzdanını açmasına bile fırsat vermeden, “Sakın ödemeye kalkma. Bunlar benden yılbaşı hediyesi.” Dedi.
“Daha öncekileri de sen ısmarlamıştın. Üstelik bu kez fazladan iki bilet daha aldın. O yüzden itiraz etme ödeyeceğim.”
“Bunlar benden dedim. Yeni yıl hediyesi dedim. Ayrıca kardeşine kıyak yapıyorum sana değil. O öğrenci.”
“İyi de ben ödeyeceğim.”
“Çağla, bunlar hediye. Hediyemi kabul etmeyecek misin? Bak, bir sonrakini sen ısmarlarsın. Önceki ısmarladığımın karşılığını vermiş olursun. Anlaştık mı?”
“Tamam. Anlaştık.”
Konuşmaları şirketteki herkes tarafından duyulmuştu. Çünkü Doğan’ın cüssesi ile uyumlu ses tonu vardı. Herkesin ilgi ile onların masasını izlediğinden ve Doğan’ın da Çağla ile ilgilenen erkeklerden biri olduğunu düşündüklerinden emindi. Zaten genelde üç erkek ile ilgili imalı şakalar bolca ortalıkta dolaşırdı.
Doğan yerine gittikten kısa süre sonra, Çağla’nın ekranına bir mesaj düştü. “Hani o filme birlikte gidecektik?” Bu mesaj Ali’dendi. Filmin geleceğini öğrendiklerinde yaptıkları bir konuşma vardı. Ali de o konuşmayı anımsatıyor ve tavır alıyordu. Çağla bazen her şeyden, herkesten sıkılıyordu. Şu an da bir bilet için tadını bozmayacaktı. Bu haftaya ve bu yıla güzel başlayacaktı.
“Üzgünüm. Çağdaş ile birlikteyken Doğan ile karşılaştık ve gördüğün gibi kendiliğinden almış. Seninle başka bir filme gideriz. Ben ısmarlarım affedersin.”  Yazarak yanıtladı. Ali’nin yanıtı da gecikmedi. “Patlamış mısırı sen ısmarlarsan olur. Biletler benden.” İşte Ali’nin en iyi tarafı buydu. Olayları büyütmez ve kin tutmazdı.
Çağla, ekrandan yanıt vermek yerine çaprazında kalan, üstünde üç büyük boy ekranın olduğu masaya baktı ve gülümseyerek göz kırptı. Tekrar kendi ekranına dönerken buz gibi bir çift gözün kendisini izlediğini fark etti. Tayfun Bey odasının kapısında, bir Çağla’ya bir Ali’ye bakıyordu. Bakışları yine buz gibiydi. Yavaş adımlarla odasına girdi.
Çağlanın ekranına bu kez Yakup’tan bir mesaj geldi. “İstersen üçümüzün kafalarını tokuştur da hangi yumurta kafalı sağlam kalacak öyle anla” Çağla okur okumaz küçük bir kahkaha atıp Yakup’un masasına baktı. Yüzünde saklamaya çalıştığı gülümsemesi ile kendisine baktığını görünce bir küçük kahkaha daha attı. Yakup nadir de olsa kendisini güldürüyordu.

*****

Tayfun, yerine daha yeni oturmuştu. Odasının kapısı açıkken dışarıdaki oturma düzeninin bir kısmını görebiliyordu. Görüş alanına Ali, Yakup ve Çağla’nın masasının küçük bir kısmı giriyordu. Genelde Çağla ekranının tam karşısında oturur, böylece onu da tam olarak görürdü. Doğan’ı görmese de genelde iri cüssesi yüzünden gıcırdayan sandalyesi ve kalın sesi ile hareketlerini tahmin etmek güç olmazdı. Bu üçlünün iyi iş arkadaşı mı yoksa Çağla’nın peşinde koştukları için yakında düşman arkadaşlar mı olacağını bilemiyordu. Doğan’ın da ilgisi olduğunun farkındaydı ama diğer ikisine göre bunu daha az belli ediyordu. Doğan daha arkadaşça davranıyordu. Çağla çok güzel bir kız değildi. Evet, güzeldi ama daha çok konuşkan ve sevimli diye nitelendirilirdi. Erkeklerin bu kadar ilgisini çekmesinin en büyük nedeni bu olmalıydı. Ya da… Ya da vücudu düzgün diye mi ilgi çekiyordu? Bugün giydiği dar pantolon ile bunu gözler önüne sunmuştu. Zaten genelde vücut hatlarını belli eden şeyler giyiyordu. Tayfun kendi düşüncelerinden sıyrılmak için masasının üstündeki gazeteyi açtı. Masasında bulunan tek kağıt gazeteydi. Bu kadar bilgisayarın arasında biraz kağıt hışırtısı duyup köşe yazarlarını okuyacaktı.
Dışarıdan gelen sesler yükselmişti. Tam ayağa kalkıp oda kapısını kapatacakken Çağla’nın kahkahasını duydu. Çok neşeli gelmişti sesi. Bu sesi duymak canını daha çok sıktı. Başını kaldırıp Çağla’ya baktı. Yakup’a bakıp gülüyordu. Keyfi yokken güzel olan her şeye düşman olabiliyordu. Şu anda keyfi yoktu… Kapının kolunu tutup personele baktı ve kendini zorlasa da dilini tutamadı.
“Yeni yılda çok daha eğlenceli bir çalışma ortamı mı oluşturduk? Nedir sizleri bu kadar keyiflendiren?”
Çağla, Tayfun Beyin sesi ile gülümsemesini sildi.  “Fena olmazdı.” Diye mırıldandı ama yine de işine doğru başını eğdi. Aslında şirket zaten neşeli bir ortama sahipti ama bazen böyle terslendiği olurdu, Tayfun Beyin.
Bilişim sektöründe olup da belli saatler ve kurallarla çalışan bir ortam düşünemiyordu. Programcıların bazen saatlerce tek tuşa basmadan ekranı incelediği, sonra da sabahlara kadar uykusuz çalıştığını en iyi patronları bilirdi. Zaten küçük patron da büyük patron da programcıydı. Aradaki küçük kaçamak gülüşmelerin ya da boş geçen zamanın verimlerini aslında ne kadar arttırdığını bilirdi ikisi de. 
Tayfun, Çağla’nın yüzünden bozulduğunu anlamıştı. Aslında düşen yüzüne üzülmüştü. Çağla’yı işene hızlı döndürmek, böylece ruh halinin kısa zamanda düzelmesini sağlamak için konuşmaya devam etti.
“Dent Menta’nın programı ne durumda? Ay sonuna teslim edilebilecek mi?”
“Evet, Tayfun Bey. Yetişecek.”
“Umarım.” Diyerek odasına girdi. Yetişeceğini biliyordu. Emindi Çağla işine dönmüştü bile.
Masasına geçtiğinde canının sıkıntısı daha da artmıştı. Yılbaşı gecesi çok tatsız geçmişti. Nurgül ile kavga etmiş, ayrılma noktasına gelmiş ama sonra özür dilemesi ile yeniden ilişkilerine şans vermişti. Aklı da kalbi de bu ilişkinin uzun ömrü olmadığını biliyordu. Aslında kalbi zaten işin içine hiç girmemişti. Nurgül’ün kaprisleri ve insanları aşağılayıcı tavrı çok rahatsız ediyordu. Bu kız ilk başlarda böyle değildi. Ya da hep böyleydi ama kendisine başka türlü gözükmüştü. Hatanın kendisinde olduğunu biliyordu ama yatağını ısıttığı sürece bazı şeyleri görmezden gelmişti. Ne zaman ki Nurgül annesi ile tanışmış, o günden sonra tüm tavırları değişmişti. Artık kendisini Tayfun’un nişanlısı gibi görüyor ve hayatına müdahale ediyordu.

Canının sıkıntısını Çağla’dan çıkarttığının farkındaydı. Ama Çağla bunun üstünde durmazdı. Onu az çok tanıyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder