Tüm
günü sinir içinde geçirmişti. Akşamın olmasını ve kendini dışarı atmayı
beklerken yarın sabah dosyayı masasında istediğini söyleyip çıkan patron iyice
sinirlerini germişti. Sabahın köründe başladıkları ve neredeyse akşama kadar
yaptıkları ağız dalaşı zaten o dosya içindi.
Bilgisayarına
tüm bilgileri yükledi. Patronun noksan olduğunu söylediği ama aslında ileri
vadeli çekler olduğu için farklı bir yerde izledikleri tüm çeklerin dökümünü de
yanına aldı.
Üç
yıldır çalıştığı bürodan ilk kez bu kadar sinirli çıkıyordu. Bunu yapma, dedi
kendine. Kapıyı yeniden kapattı. Masasına döndü. Dizüstü bilgisayarı tekrar
masaya bıraktı. Koltuğuna oturdu ve o günü düşündü.
Kendisinde
de hata vardı. Adam o kadar sinirliyken neden üstüne gitmişti? İşlerin bozulmuş
olması zaten herkesin canını sıkarken neden susmamış da kayıtlarda hata
olmadığını ısrarla söylemişti?
Çünkü
canı sıkkındı. Çünkü kendisi de sinirliydi. Çünkü artık ucu ucuna yetiyordu
maaşı. Zam isteyeceği ortam da yoktu. Çünkü muhasebe kayıtları zaten
kendisindeydi ve şirketin ne durumda olduğunu en iyi o biliyordu.
Yarın
dosyayı patronunun istediği gibi hazırlanmış olarak getirecekti. Sakinleşmiş
olarak kalktı koltuğundan. Bilgisayarını yeniden eline aldı. Kravatını
gevşetti. Son anda aklına geldiği için odasındaki kasanın kilidini kontrol
etti. Kilitlemişti.
Kapıyı
ikinci kez kilitlediğinde az önceki siniri büyük ölçüde yatışmıştı.
Vardiyadaki işçiler yarım saat kadar önce çıkmıştı. Genelde sona o
kalırdı zaten. Aslında büroda kalsa ve çalışsa daha verimli olabilirdi ama
akşam maç vardı. Maçı evinde izlemek istiyordu. Maçtan önce ve sonra çalışırsa
sabaha dosya hazır olurdu.
Fabrikanın arkasındaki toprak alana doğru
yürüdü. Otopark olarak kullandıkları yerde külüstürü onu bekliyordu. Bu akşam
da teklerse tamire götürecekti. İki gündür stop edip duruyordu. Yine bir
yerlerine para sıkışmıştı, belli... Aslında satsam da kurtulsam, dediği
zamanlar daha çoktu ama yenisi alacak parası olana kadar idare edecekti.
Arabanın yanına geldiğinde kapısını açtı ve elindeki dosyayı yan koltuğu
attı. Bilgisayarın çantasını arka koltuğa koydu. Kısa kollu mavi gömleğinin üstüne taktığı
lacivert mavi çizgili kravatını da çıkarttı bilgisayarın yanına attı. Sonra
koltuğa oturdu.
Duyduğu tok ayak sesi ile kafasını çevirdiğinde son gördüğü kendisine
doğru gelen kurşundu...
***********
Fevzi
Başkomiser, müdürün odasında tanıştığı meslektaşı ile kısa koridoru geçmiş,
kendi bürosuna girmişti. Odanın iki kapısı vardı. Biri direkt koridordan
girilen kapı, diğeri ekibinin paylaştığı büyük salondan girilen kapı. Şimdi
koridordakini kullanmıştı. Tüm binayı saran kasvetli görünüm bu odaya da
hâkimdi. Teknoloji artık polisin de emrindeydi ama duvar renklerinin ve
mobilyaların kasveti bilgisayarların modernliği ile bile dağılmıyordu. Fevzi
Beyin masasının üstü dosyalarla doluydu. Sonuçlanan, devam eden, mahkemeye
gönderilmek için imza bekleyen onlarca dosyanın ardındaki yerini halefine
gösterdi. Ama Hakan, Fevzi Başkomiser o binayı terk etmeden o koltuğa oturmayacağını
biliyordu.
“Amirim,
siz buyurun lütfen.”
Fevzi
Bey, yerine oturduktan sonra masasındaki telefonu kaldırdı.
“Kimler
burada? Bir gelin odama.” diyerek kapattı.
Kısa
süre sonra odaya ikisi resmi, ikisi sivil giyimli dört polis girdi. Hakan'ın kendi
ekibini ilk görüşüydü bu.
Fevzi
Bey, emekli olacağı için son kez bir arada olduğu meslektaşlarını tek tek
tanıttı Hakan'a.
“Önce
bayanlar... Bu kızımız, komiser yardımcısı Deren Bakıcı! Adı gibi çok güzel
suçlu derer. Bakma onun böyle hanım hanımcık olduğuna.” Hakan, gerçekten narin
gözüken kızın neler yapabileceğini merak etti.
“Akın
Arayüz. Bir diğer komiser yardımcımız Akın. Burada benden sonra en tecrübeli
odur. Gözünden pek bir şey kaçmaz.”
“Hüseyin
Doğan ve Rıza Çeki.” İki resmi giyimli polis memuru selam verdi. “İşte bu
beyler her şeyimiz. Polis memurlarımız, özellikle olay yeri incelemeden gelen
delillerin toparlanması ve birbiri ile bağlantı kurulması konusunda çok
başarılılar. Geçen yıl dosya kapama başarımız Türkiye ortalamasının üstündeydi.
Bu yıl da öyle olacağını umuyorum. Belki de pabucumu dama atarsın? Belli mi
olur?”
“Sizin
kadar başarılı olalım, sizi aratmayalım da daha fazlasını sonra kotarırız
amirim.” Hakan, sakin ama otoriter ses tonu ile yanıtlamıştı meslektaşını.
“Bugün
izinli olan bir polis memuremiz daha var. Aliye Aksoy. Yarın da onunla
tanışırsın. Bir de şoförlüğünü de yapacak olan Adil Çil var. Yeni polistir.
Yanında öğrenecektir çok şeyi.”
Hakan,
ekibine bir kez daha baktı. Sonra kendisini tanıttı.
“Ben,
Hakan Çevik. Umarım bundan sonra birlikte iyi bir çalışma ortamı yaratırız.”
Kısa ve özdü. Fazlası gereksiz bir samimiyet doğururdu. İş ortamında çok da
samimi olmak doğru değildi.
Ekibin
kendisine hayırlı olsun dileklerinden sonra o da teşekkür etti ve çıkabileceklerini
ifade eden bir baş hareketi yaptı. Fevzi Bey, onun bu otoriter halini
beğenmişti. Tek bir hareket ile komut verebilmek polislikte büyük önem
taşıyordu. Elbette ekibinin de bunu anlaması ve uygulaması çok önemliydi.
Bugüne kadar çalıştığı ekibinin saygısından ve iş bilirliğinden memnundu.
Hakan'ın da memnun kalacağını biliyordu.
Ekiptekiler
odadan çıktıktan sonra Fevzi Başkomiser masasının arkasına geçti. Şahsi
eşyalarını zaten toplamıştı. Masada sadece işlerle ilgili evraklar, dosyalar ve
kırtasiye malzemesi vardı.
“Sana
işleri anlatayım. Sonra da akşam için hazırlanmak üzere evime gideyim.”
**************
Saat on iki otuzda öğle paydosuna çıkmış iki banka memuresi saç
yaptırmaya geldi. Kızların asıl isteğinin fal baktırmak olduğu, yanlarında
getirdikleri kahveden anlaşılmıştı. Nil, Aydan'a seslendi.
“Kahveleri yap canım.”
Bu cümleden sonrası kızların saçlarının yıkanması ve fön çekilmesi
ile geçen dakikalar arasında kahvelerini içip fal kapatmaları oldu.
Nil, fincanların ilkine baktığında kızın beklediklerini söylemeyi
çok isterdi ama nişanlısından hala haber yoktu. Üç aydır adam kızı ne aramış ne
sormuştu. Ailesi de nerede olduğunu bilmiyordu. Arada bir hayatta olduğunu
belli eden masajlar atıyor ya da annesini arıyordu ama nişanlısına tek bir
telefon bile açmamıştı. Nil o nişanın çoktan bozulduğunu kıza söylüyor ama o
ısrarla beklemeye devam ediyordu...
Nil,
halasından aldığı dil ile fal bakmaya başladığında on altı yaşındaydı. Halası
gece rüyasında fala tövbe ettirilmişti. Hemen ertesi gün yeğenini çağırmış ve
ona dil vermişti. O zamandan beri, çoğu söylediğinin çıktığı fallar bakardı.
Arada bir söylediği çıkmaz o zaman da kendini çok daha normal olarak görürdü.
Bu kızın falı da çıkmasın istiyordu ama ısrarla bakılan her falda o nişanın
çoktan bittiği gözüküyordu. Diğer kızın fincanını eline aldığında aradan on
dakika geçmişti.
“Senin
falın pek karışık ama güzel.” diyerek söze başladı. Kız merakla söylenecekleri
bekliyordu. Genç kızın umutla beklediği terfisi falda gözüküyordu. Kariyer peşinde koşarken umudunu fallara
bağlamasına gülmek istese de insanların umutlarına ulaşmak için illegal olmayan
her yolu denediklerini biliyordu. Bazen mutluluk basit bir faldaydı.
Nil
bir süre daha baktı fincana. Ama o süre boyunca bir şey söylemedi. Genç kıza
söyleyecekleri bitmişti. Biri mutlu biri mutsuz iki genç kızı uğurladıktan
sonra kimseye tek laf etmeden yerinden kalktı. Üst kattaki evine yavaş
adımlarla çıktı. Yatak odasındaki telefonu eline alıp ezbere bildiği numarayı
tuşladı. Büroda bulamazsa cep telefonundan arayacaktı. Ama telefon ikinci
çalışta açıldı. Her zaman yaptığı gibi karşısındakinin alo demesini beklerken parmakları
ile masanın üstünde tempo tutuyordu.
O
gün yeni başkomiser göreve başlayacaktı. Onun sesini duymayı beklerken Fevzi
Başkomiserin sesini duymak şaşırtmıştı. Tempo tutan parmakları bir an havada
kalmıştı…
“Siz
hala orada mısınız?” Sesinde orada olmasından duyduğu memnuniyet vardı.
“Son
saatlerim. İyi oldu benim açtığım daha anlatmadım seni.”
“Şimdi
anlatırsınız.”
“Odada
değil ama birazdan anlatacağım zaten. Sen neden aradın? Yeni bir haber mi var?”
“Amirim,
otoparkta öldürülen adamın katili bir kadın.”
“Hangi
otoparkta öldürülen adam? Dünkü mü?”
“Evet”
“Patronunu
tutuklamıştık. Patronu ile kavga ettiğini ve ikisinin de birbirine küfür
ettiğini duyanlar var. Arabasının yanında da sadece erkek ayak izi ve patronun
sigara izmariti bulundu. Adam kavgayı da kabullenmiş. Sigara da DNA testine
yollandı.”
Nil,
Fevzi Beyin verdiği bilgileri yarım kulak dinliyordu. Çünkü ondaki bilgi ile
örtüşmüyordu. Artık bu yanıtlarda kendinden emindi. Çünkü hiç yanılmamıştı!
“Sizin
delillerinizi bilemem ama katil bir kadın. Silahı da bulamamışsınız. Derin bir
yerde.”
“Tamam
kızım. Teşekkürler.” Fevzi başkomiser telefonu kapatırken dosyayı nasıl bu hale
getireceğini düşünüyordu. Durup dururken bir kadın katil ortaya koymalıydı. Ama
önce gerekli notu dosyaya eklemeliydi.
En alttaki dosyayı eline aldı. Notunu yazdı. Tekrar yerine koydu.
Şok! Yıllar önce cnbc-e de izlediğim bir diziyi hatırlattı ...
YanıtlaSil