31 Temmuz 2015 Cuma

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 25. Bölüm

Mert, sabah işe gelirken yeni kararlar vermişti. Artık Yağmur yüzünden üzülmeyecek, ona gereğinden fazla değer vermeyecekti. Onun da başkaları ile çıkma zamanı gelmişti. Öğlen paydoslarında dışarı çıkacak, akşamları arkadaşları ile takılacaktı. Eczanede işe başlamadan önce neler yapıyorsa aynı hayatına geri dönecekti. Hayatını sil baştan değiştirecek kararlar da alacaktı. Nil ablasının hep söylediğini yapacak, üniversite sınavına hazırlanacak ve eczacılık fakültesini tutturacaktı.

Dükkânı açtığında yan taraftan Nil'in şarkı mırıldanan sesini duydu. Nil ablanın neşesi yerinde, diyerek arka tarafa geçip gömleğini giydi. Ön tarafa geri döndüğünde Yağmur kapıdan giriyordu. Onun da yüzü çok neşeliydi. Belli ki hafta sonu güzel geçmişti. Karşılıklı kuru bir günaydın dedikten sonra Yağmur da arka tarafa geçip gömleğini giydi. Nil'in sesi ona da ulaşmıştı. Merakına yenilip kuaför ile aradaki kapıyı açtı. Nil mutfakta kurabiye yapıyordu.


“Günaydın Nil abla! Hafta sonun çok güzel geçti galiba?”

“Nerden anladın?” derken yüzüne yeniden kocaman bir gülümseme yayılmıştı.

“Hem şarkı söylüyorsun hem kurabiye yapıyorsun hem de yüzünde koca bir gülümseme var.” Sanki anlaşılmaması mümkün değilmiş gibiydi Yağmur'un tavrı.

“Evet, canım çok güzeldi. Bol bol güneşlendim, yüzdüm ve dinlendim. Tatile gerekten çok ihtiyacım varmış. Uzun tatil öncesi bu bile ikramiye gibi geldi.” Elbette Hakan'dan bahsedemezdi. Onu daha kimseye anlatamazdı.

“Ne güzel. Ben de çok güzel bir hafta sonu geçirdim. İlhan beni arkadaşları ile tanıştırdı. Hepsi çok tatlılar. Gerçi çok zengin hepsi ama beni de içlerine kabul ettiler.”

“Yağmur,  dikkatli ol olur mu ablam. Üzmesin seni sonra.”

“Ay abla sen de Mert gibi konuştun. Üzmez İlhan beni. El üstünde tutuyor.”

“Tatlım, sen dikkatli ol yeter.”

“Tamam abla. Merak etme.”

Nil, nedense olumsuz bir şeyler olacağını hissediyordu. Ama adını koyamadığı için sadece uyarmakla yetinmişti.

Kurabiyelerine geri döndü. Canı bir şeyler yapmak istemişti. Neşesini dışa vurmanın en güzel yoluydu. İkinci tepsi de bittiğinde kuafördekilerin de hepsi gelmişti.

Saat dokuz olduğunda cep telefonu çaldı. Ekranda Hakan'ın adını okuyunca heyecanlanmıştı. Kimsenin olmadığı mutfak tarafına doğru yürüdü. Üçüncü çalışında açtı telefonu.

“Müsait değilsin galiba?” Hakan, konuşamadan kapatacak olmanın üzüntüsünü duyuyordu.

“Şimdi müsaidim. Sakin bir yere geçtim.”

“Öyle mi? Sevindim. Nasılsın?”

“İyiyim, sen?”

“Ben de iyiyim. İki iş arasında sesini duymak istedim.”

“Çok iyi yaptın. Kurabiye sever misin?”

“Üzümlü mü?”

“Demek ki bir tepsi de üzümlü yapacağım. Yarın getiririm.”

“Zahmet etme. Başka zaman yaparsın.”

“Zahmet olmaz. Zaten sabahtan beri kurabiye yapıyordum. Senin için de yaparım.”

“Beni şımartma. Hep isterim.”

“Önce bir beğen de istersen yaparım.”

“Anlaştık... Nil?”

“Efendim?”

“Hafta sonu iyi ki geldin.”

“Sen de. Dikkat et kendine lütfen.” Sesinde Hakan'ı kaybetme korkusu vardı. Engelleyememişti sözlerin dudaklarından dökülmesini.

“Merak etme. Dikkat ederim. Görüşürüz. Şey... Rahatsız etmezsem ve vakit bulursam akşama da ararım.”

“Arayamazsan da düşündüğünü bilirim.”

“Doğru. Yine de aramaya çalışacağım. Görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Telefonu kapattıklarında ikisi de mutluydu. İkisi de basit bir konuşmanın bile birbirlerini özlediklerini hissettirdiğini biliyordu. Nereye gidiyordu aralarındaki ilişki? İki ayrı uçta aynı şeyleri düşünüyordu ikisi de... Aralarında çok güzel şeyler yaşanacaktı. Heyecan verici ve tutkulu...

*****


Evrakları hazırlanmış, imzaları tamamlanmıştı. Tam on iki yıl sekiz ay kalmıştı cezaevinde. Bugün ise arkadaşları ile bir daha böyle bir yerde görüşmemek ümidiyle vedalaşıyordu. Her çıkana yapılan törenler yapılmıştı Hasan Osmanoğlu'na da. Önce helalleşmiş ardından küçük hediyeler verilmişti. Anı olarak saklayacaktı. Ama asla gözünün önüne koymayacaktı onları. Geçmişini geride bırakmaktı amacı.

Yıllar önce işlediği cinayetin bedelini belki ağır ödemişti ama yine de aldığı canın geri gelmeyeceğini, çektiklerinin yetmeyeceğini bilecek kadar akıllanmıştı.

Tek tek ellerini sıktı koğuş arkadaşlarının. Zaten artık kalabalık koğuş da kalmamıştı. Gardiyanlarla da vedalaştı. Yanında refakat eden Müslüm ile ilk kapıya ulaştı. Sonra ikinci kapıya! Daha sonra ise dış kapı vardı.

Jandarmalar tahliye kâğıtlarına baktı. Büyük demir kapının yanındaki küçük kapının sürgüleri açıldı. Dışarıdaki nöbetçi jandarmaya evraklar gösterildi ve çıkışına izin verildi.

Oradaydılar işte. Karısı, boyunca olmuş kızı ve hapse düşmeden bir ay önce doğan oğlu. Onlara doğru yürürken, yoldan geçen bir gelin arabası gördü. Adımlarını yavaşlattı. İçinden gelin ile damadın hep mutlu olmalarını diledi. Hata yapmamalarıydı dilinden dökülen. Gelin arabası tam önünde yavaşladı.

Arka camdan uzanan bir el, jandarmaların, karısının ve iki çocuğunun önünde gövdesine altı kurşun sıktı. Daha yere düşmeden son nefesini vermişti Hasan Osmanoğlu...


Jandarma ateş açsa da araba hızla uzaklaşmıştı. Aynı anda kadının ve çocuklarının acı çığlıkları doldurmuştu ortalığı. Bunca yıl beklenen eş ve baba sadece on saniye özgür yaşayabilmişti. Her yılına bir özgür saniye bile düşmeyen hapis hayatının ardından gözlerini kapatmıştı...

*****

“Efendim, Suat Baş Komiserim.” Aliye, diğer cinayet masası Baş Komiserinin sesini duyunca meraklanmıştı. İki cinayet masası yazılı olmayan bir yarış içinde olurdu hep. Kim daha çok ve hızlı dosya kapatacak diye uğraşılırdı.

“Hakan Baş Komiseri bağlar mısın bana?”

“Emredersiniz amirim.”

Aliye, telefonu Hakan'a bağladıktan sonra masasındaki işlere geri döndü.

“Efendim Suat?”

“Hakan, bir dosyam var, sana satmaya çabalıyorum. Alır mısın?”

“Hayırdır? Kapanamayacak bir şey mi?” Hakan, iş arkadaşına takılıyordu.

“Yok ya. Benim ekipten bir kişi izinli iki kişi raporlu. Elimde zaten dört dosya var. Bu sabah cezaevi önünde bir cinayet işlendi. O dosyayı versem alır mısın?”

“Tamam. Devir işlemlerini yapın alırız biz.”

“Çok sağ ol. Sana borçlandım.”

“Lafı olmaz. Bu arada sen de dikkat et kendine. Sesin kötü geliyor.”

“Aman deme, zaten hastalık kapacağım diye aklım çıkıyor. Çocuklar üç gündür burada öksüre hapşıra çalıştılar. Şimdi ikisi de dört gün raporlu. Ben de yatarsam bitti bizim servis demektir.”

“Sen hastalanma da, gerekirse ben destek veririm size. Ama elemanımı hasta etmek yok ona göre.”

“Çevik, çok teşekkürler. Bunu unutmam.”

“Rica ederim. Bahsi bile olmaz.”

Yarım saat sonra yeni dosya için çalışmalara başlanmıştı. Cezaevinin önündeki kameralardan ne ateş edenlerin kimlikleri ne de araba ile ilgili bilgi alınamamıştı. Adamlar yüzlerini sarmış, büyük siyah gözlükler ile de gözlerini kapatmıştı. Ellerinde yüzük ya da benzeri takı yoktu. Araba, eski model yerli bir araçtı. Ama resimlerde izi takip edilecek bir vuruk ya da çürük görüntüsü yoktu.

Plakalar, evleniyoruz ve mutluyuz yazısı ile kapatılmıştı. Gerçi yazılar da tam okunamıyordu. Yandan çekilmiş kayıt, tahmin etmelerine olanak sağlıyordu.

“Rıza, bu görüntüleri benim için büyüt. Başka kayıt var mı araştır? Hüseyin, Deren ile hemen olay yerine git. Civarda başka kayıt vardır. Aracın kaçtığı yön raporlarda var. O tarafa doğru olan tüm kameraların kayıtlarını toparlayın.”

“Amirim, aslında katillerin kim olduğunu az çok tahmin ediyoruz. Adamı tam tahliye günü vurduklarına göre, adamın öldürdüğü kişinin akrabalarıdır. Onları sorguya alsak daha kısa zamanda çözmez miyiz?”

“Onu da yapacağız. Ama elimiz ne kadar sağlam olursa onların o kadar suçu başkasına yıkma çabalarını bertaraf ederiz. Ailede mutlaka yaşı on sekizden küçük birileri vardır. Verirler eline tabancayı ben yaptım de, derler. Bunu engellemek ve gerçek suçluları bulmak için kanıtlar şart. Hadi dağılın. Ben müdürün yanına gidiyorum.”

Hakan, iş dağılımını yaptıktan sonra müdürün yanına gitti. Aslında olağan toplantılarını yapacaklardı ama konunun yine çözülememiş travesti cinayetine geleceğini biliyordu. Kendisini rahatsız etse de eli kolu bağlıydı. Suç profil merkezinden talepte bulunmuştu. Bu üç cinayetin neyle ilgili olabileceği ve bunu işleyen kişinin bir sonraki adımının ne olabileceğini anlamak istiyordu.

“Amirim, psikokriminolog ile görüşeceğim. Tüm dosyalar ellerinde. Maktullerin ölüm öncesi son yirmi dört saatleri tamamlandı sayılır. O süreç içinde yaptıkları her şeyi biliyoruz. Bu bilgileri de ulaştırdım. Ama olay yerinden gelen bilgi o kadar az ki. Ve bulunan bilgilerin cinayet ile ilgisi olup olmadığı bile netlik kazanamıyor. Çok titiz bir katil var karşımızda.”

“Farkındayım. Dosya üstünde çok çalıştığının da farkındayım. Ama bu bana yapılan baskıları azaltmıyor. Basın hala olayın çözülmemiş olmasından tedirgin. Duyduğuma göre bu akşam travestiler eylem yapacakmış.”

“Anladım. Ben dosya ile ilgili bir gelişme olursa mutlaka size iletirim.”

Hakan, görüşme bittiğinde derin bir soluk alarak çıktı odadan. İşleri fazla yoğundu. Ama öğle saati Nil'i düşünmesine engel değildi. Odasında yemeğini yerken aklına geldi. Sabah konuşmuştu. Ama sesini duymak istediğini biliyordu. Yine de aramadı. Akşama kadar bekleyecekti. Akşam rahat konuşmak istiyordu.

Psikokriminolog ile yemek sonrası görüşme ayarlamıştı. Arabadan inip merkeze girdiğinde öğlen sıcağı iyice etkisini arttırmıştı. Serin büro ise rahatlatmıştı. Psikokriminolog Buse Tercan, çıtı pıtı bir genç kadındı. Yaptığı işe tezat yüzü hep gülüyordu. Dosya ile ilgili verilerin çok yetersiz olduğunu zaten daha önceki telefon konuşmalarında söylemişti. Yine de katilin erkek, evli ya da evlenmek üzere olabileceğini, öldürdüğü kişiler ile kesinlikle yakın temasının olmadığını, ne ölümden önce ne de sonra cinsel ilişkiye girmediğini, işkence etmediğini, sadece ölümden sonra sol yüzük parmağının derisini alyans kalınlığında kestiğini, bunun da işlerini çok zorlaştırdığını söyledi.

“Maktullerin hiç biri diğerini tanımıyor. Bu güne kadar ortak bir nokta bulamadım. Siz de yeni bilgi var mı?”

“Tüm maktullerin son yirmi dört saatlerinin bilgileri toparlandı. Kişiler birbiri ile hiç görüşmemiş. Asla aynı yerlere gitmemiş, aynı kişiler ile görüşmemiş. Yani bu durumda maktuller katil tarafından rast gele seçilmiş. Tek ortak noktaları travesti olmaları!” Hakan yine eli boş döneceğinin bilincindeydi. İlk kez bu kadar az bilgi ile bir dosya takip ediyordu.

“Travesti oldukları için öldürse de asıl amacı erkeklikten kadınsılığa geçmiş olmalarının cezalandırılması değil. Öyle olsa ya görüntülerini bozar ya da işkence ederdi. Derdi başka.”

“Ölen kişilerin taramalarında hastalığa da rastlanmadı. Adli tıp raporunda var bu bilgi.” Bazen kişiler kendilerine hastalık bulaştığı için intikam duygusu ile cinayet işliyordu. Bunda da benzer bir olay beklentilerinin arasındaydı.

“Ben de HIV virüsünden şüphelendim ama hastalık olmayan kişiler olması şüphelerimi pek de haklı çıkartmadı.”

“Erkek olduğuna karar vermeniz için kesin bir bilgimiz var mı?” Hakan, Buse Hanım'ın elindeki verileri yeniden incelemesini bekledi kısa bir süre. Buse notlarından başını kaldırdı ve yanıtladı,

“Kesin değil. Ama tek hareket ile kalbe bir cisim saplamak ve o sırada maktulü tutabilmek için güçlü olması gerekir.”

“Bizim tahminimiz de bu yönde ama kesin bir delil yok sizde de.”

“Ne yazık ki öyle! Karşımızda gerçekten çok dikkatli biri var. Üstelik kalbe saplanan cisim ve yüzük parmağındaki kesik olmasa aynı kişi olmadığından bile şüphelenebilirim.”

“Yüzük parmağındaki kesik ile ilgili ne düşünüyorsunuz?”

“Evliliğinde sorun yaşayan ya da boşanmış biri olabilir!”

“Ama tüm bu bilgiler bizi belli bir kişiye ulaştırmıyor. Yeni bir cinayet işlemeden ona ulaşmam lazım.”

“Hakan Baş Komiserim, elimizde katilin ne yaşı ne de cinsiyeti ile ilgili tek bir kanıt yok. Cinayet aletinin ne olduğunu da anlayamamışlar henüz. Bu durumda sanırım o sizden birkaç adım önde.”

“Ne yazık ki öyle! Ama bu bizi durdurmaz değil mi, Buse Hanım? Siz profil üzerinde ben de olay yerleri ve deliller üzerinde çalışmaya devam edelim.”

“Tamam, Hakan Bey! En kısa sürede size daha elle tutulur bilgiler vermek için çalışıyorum.”

“Teşekkür ederim.”

“Rica ederim.”

Hakan, arabaya doğru yürürken ilk kez kendini gerçek bir çıkmazda hissediyordu. İkinci ziyaretini adlı tıbba yaptı.


Altan Ersoy, Hakan'ı büro kapısında karşıladı, kibar bir tavır ile yer gösterip sekreterine çaylarını söyledi. Sonra da masasının arkasına geçti.

“Baş Komiserim, bu dosya çok başımızı ağrıtıyor. Üç cinayet ve tek ipucu yok. Ne arayacağımızı şaşırdık.”

“Biliyorum. Sizden ricam, ne bulursanız Buse Tercan'a da benimle eş zamanlı ulaştırmanız. Aslında elinizde bir şey olmadığını bilerek geldim ama bu dosyada size de bize de çok iş düşüyor. Fazladan mesailer için rica etmeye geldim. Gözden kaçan bir şey olmasın diye otopsilerdeki bulguların üstünden bir kez daha geçseniz.”

“Yeniden tahlil yapılacak kadar elimizde kan örneği var mı bilmiyorum. Ama yapılmasını sağlamaya çalışırım. Gerekirse mezarları yineden açtırırız.”

“Umarım maktulleri rahatsız etmeden çözeriz bu işi. Zaten hak etmedikleri bir ölüm, bir de mezar açtırmak çok daha kötü olacak. Hem olayı da fazla dallandırır. Basın zaten çok fazla tepemizde bu olaylarla ilgili.”

“Farkındayım. Elimden geleni yaparım.”

Hakan, telefon ile de yapabileceği görüşmeleri, onların yaptığı işin öneminin farkında olduğunu göstermek için yüz yüze yapmıştı. Şoförü arabayı büroya çevirdiğinde saat iki olmuştu.

“Yemek yedin mi?”

“Yemedim amirim.”

“Ne yesek acaba? Beni güzel bir kebapçıya götür.”

“Emredersiniz amirim.”

On dakika kadar sonra arabayı park etmiş, kapısını açmaya geliyordu. Hakan, çoğu zaman yaptığı gibi kendi kapısını açıp indi.

“Gel bakalım, beni getirdiğine değecek kadar güzel mi yemekleri.”

“Ben sonra yerim amirim.”

“Adil, hadi gel.”

İçeri girdiklerinde kendilerinden başka iki masanın dolu olduğunu gördüler. Saat öğlen yemeği için geçti. Garsonlar hemen masaya lavaş ve peynir getirdi.  Soğansız yemekler söylendikten sonra işler ile ilgili konuşarak yemeklerini yediler. Hakan, kendini çok daha iyi hissediyordu. Nil onu iyi yönde etkilemişti. Daha iki gündür tanıdığı biri yüzünde hep gülücükler oluşturuyordu. Farkında değildi ama yüzünde yine aynı ifade oluşmuştu.

Adil, onun bu yüz halini bu sabahtan beri ikinci kez görmüştü. Neler olduğunu anlamak ister gibi bakmış, bakarken de amirine yakalanmıştı.

“Ne oldu Adil? Yemek mi bulaştırdım?”

“Yok amirim. Güldünüz de ne olduğunu anlamak için bakmışım öyle.”

“Güldüm mü?” Kendi de biliyordu güldüğünü. Ama yakalandığının farkında değildi. “Aklıma güzel bir şey geldi ondandır.” dediğinde fazlasını anlatmayacağı zaten anlaşılmıştı.


Büroya döndüklerinde saat üçü geçmişti. Masasında yeni olayın dosyasını buldu. Diğer cinayet masası ekibinden gelen işin tüm verileri toplanmıştı. Ama kendi ellerindeki işler yüzünden onlar da hemen bakamıyordu.

Hakan, Suat'a ayıp olmasın diye dosyayı öne aldı. Ayda yılda bir rica etmişti meslektaşı. Her ne kadar dosya sayısında iki masa arasında rekabet olsa da ricalar her zaman önemliydi. Dosyanın içindeki bilgileri incelemeye başladı. Mantar panonun önüne geçti. Elindeki veriler ile olayı resimlemeye başladı. Tetiği çekeni değil çektireni bulmaktı esas mesele. Hakan, panodaki bilgilerin karşısına geçti. İlk dosyadan bu güne kadar olayla ilgili herkesin kimliği, ilk cinayet işlendiğinde kaç yaşında oldukları, akrabalıkları, bugün ne yaptıkları... Tüm bilgilerin yer aldığı pano ona, birden çok azmettirici olabileceğini söylüyordu. İlk cinayette ölenin babası ve büyük ablası geçen yıllar içinde ölmüştü.

Geriye kalan ağabey ve kardeşleri vardı. Bir de annesi!

Hakan, hepsinin azmettirici olabileceğini biliyordu. Küçük kardeşleri Yıldırım henüz on altı yaşındaydı. Tetik acaba onun elinde miydi? Genelde yapılan buydu. Ama o ailenin öldürdüğüne dair henüz bilgi yoktu. Deren henüz dönmemişti. Gecikmesi bir şeyler bulamadığının mı işaretiydi.

“Rıza, Hüseyinlerden haber yok mu?”

“Amirim, sizin büyüt dediğiniz resmideki çiçekçiye gittiler. Ama adamı yerinde bulamamışlar. Biraz bekleyeceklermiş. Mal almaya gitmiş. O yüzden geciktiler.”

“Bir işimiz de rast gitse ne olur? Rıza, sen de gel şu olaya ikimiz göz atalım.”

“Geliyorum amirim.”

Hakan, ekibindeki memurların çok farklı bakış açıları olduğunu zaten ilk geldiği günlerde bile fark etmişti. En az kendisi kadar alternatif düşünebilmeleri olayların bu kadar hızlı çözülmesine yardım ediyordu. Rıza ile olayların başlangıcından bu güne kadar olan sürecini gözden geçirdiklerinde aynı sonuca ulaşmışlardı.

Deren ile Hüseyin geri döndüğünde ellerinde bir sürü ipucu vardı. Öncelikle kayıtları izlediler. Farklı açılardan arabayı görüntülemiş bir sürü kamera vardı. Onlardan da aracın içinde dört kişi olduğu net bir şekilde gözüküyordu. Hatta en son kayıtta şoför ile yanında oturanın yüzleri neredeyse net gözüküyordu. Ateş edene ulaşmak kolaydı artık.


Akın ve Hüseyin yanlarına iki ekip arabası daha alarak şüphelilerin evine gittiler. Hakan da yanına Deren'i alarak bir başka olayın olduğu yere doğru yola çıktı. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder