Mert,
sabah işe gelirken yeni kararlar vermişti. Artık Yağmur yüzünden üzülmeyecek,
ona gereğinden fazla değer vermeyecekti. Onun da başkaları ile çıkma zamanı
gelmişti. Öğlen paydoslarında dışarı çıkacak, akşamları arkadaşları ile
takılacaktı. Eczanede işe başlamadan önce neler yapıyorsa aynı hayatına geri
dönecekti. Hayatını sil baştan değiştirecek kararlar da alacaktı. Nil ablasının
hep söylediğini yapacak, üniversite sınavına hazırlanacak ve eczacılık
fakültesini tutturacaktı.
Dükkânı
açtığında yan taraftan Nil'in şarkı mırıldanan sesini duydu. Nil ablanın neşesi
yerinde, diyerek arka tarafa geçip gömleğini giydi. Ön tarafa geri döndüğünde
Yağmur kapıdan giriyordu. Onun da yüzü çok neşeliydi. Belli ki hafta sonu güzel
geçmişti. Karşılıklı kuru bir günaydın dedikten sonra Yağmur da arka tarafa
geçip gömleğini giydi. Nil'in sesi ona da ulaşmıştı. Merakına yenilip kuaför
ile aradaki kapıyı açtı. Nil mutfakta kurabiye yapıyordu.
“Günaydın Nil abla! Hafta sonun çok güzel geçti galiba?”
“Nerden anladın?” derken yüzüne yeniden kocaman bir gülümseme
yayılmıştı.
“Hem şarkı söylüyorsun hem kurabiye yapıyorsun hem de yüzünde koca
bir gülümseme var.” Sanki anlaşılmaması mümkün değilmiş gibiydi Yağmur'un
tavrı.
“Evet, canım çok güzeldi. Bol bol güneşlendim, yüzdüm ve
dinlendim. Tatile gerekten çok ihtiyacım varmış. Uzun tatil öncesi bu bile
ikramiye gibi geldi.” Elbette Hakan'dan bahsedemezdi. Onu daha kimseye
anlatamazdı.
“Ne güzel. Ben de çok güzel bir hafta sonu geçirdim. İlhan beni
arkadaşları ile tanıştırdı. Hepsi çok tatlılar. Gerçi çok zengin hepsi ama beni
de içlerine kabul ettiler.”
“Yağmur, dikkatli ol olur
mu ablam. Üzmesin seni sonra.”
“Ay abla sen de Mert gibi konuştun. Üzmez İlhan beni. El üstünde
tutuyor.”
“Tatlım, sen dikkatli ol yeter.”
“Tamam abla. Merak etme.”
Nil, nedense olumsuz bir şeyler olacağını hissediyordu. Ama adını
koyamadığı için sadece uyarmakla yetinmişti.
Kurabiyelerine geri döndü. Canı bir şeyler yapmak istemişti.
Neşesini dışa vurmanın en güzel yoluydu. İkinci tepsi de bittiğinde
kuafördekilerin de hepsi gelmişti.
Saat dokuz olduğunda cep telefonu çaldı. Ekranda Hakan'ın adını
okuyunca heyecanlanmıştı. Kimsenin olmadığı mutfak tarafına doğru yürüdü.
Üçüncü çalışında açtı telefonu.
“Müsait değilsin galiba?” Hakan, konuşamadan kapatacak olmanın
üzüntüsünü duyuyordu.
“Şimdi müsaidim. Sakin bir yere geçtim.”
“Öyle mi? Sevindim. Nasılsın?”
“İyiyim, sen?”
“Ben de iyiyim. İki iş arasında sesini duymak istedim.”
“Çok iyi yaptın. Kurabiye sever misin?”
“Üzümlü mü?”
“Demek ki bir tepsi de üzümlü yapacağım. Yarın getiririm.”
“Zahmet etme. Başka zaman yaparsın.”
“Zahmet olmaz. Zaten sabahtan beri kurabiye yapıyordum. Senin için
de yaparım.”
“Beni şımartma. Hep isterim.”
“Önce bir beğen de istersen yaparım.”
“Anlaştık... Nil?”
“Efendim?”
“Hafta sonu iyi ki geldin.”
“Sen de. Dikkat et kendine lütfen.” Sesinde Hakan'ı kaybetme
korkusu vardı. Engelleyememişti sözlerin dudaklarından dökülmesini.
“Merak etme. Dikkat ederim. Görüşürüz. Şey... Rahatsız etmezsem ve
vakit bulursam akşama da ararım.”
“Arayamazsan da düşündüğünü bilirim.”
“Doğru. Yine de aramaya çalışacağım. Görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Telefonu kapattıklarında ikisi de mutluydu. İkisi de basit bir
konuşmanın bile birbirlerini özlediklerini hissettirdiğini biliyordu. Nereye
gidiyordu aralarındaki ilişki? İki ayrı uçta aynı şeyleri düşünüyordu ikisi
de... Aralarında çok güzel şeyler yaşanacaktı. Heyecan verici ve tutkulu...
*****
Evrakları hazırlanmış, imzaları tamamlanmıştı. Tam on iki yıl
sekiz ay kalmıştı cezaevinde. Bugün ise arkadaşları ile bir daha böyle bir
yerde görüşmemek ümidiyle vedalaşıyordu. Her çıkana yapılan törenler yapılmıştı
Hasan Osmanoğlu'na da. Önce helalleşmiş ardından küçük hediyeler verilmişti.
Anı olarak saklayacaktı. Ama asla gözünün önüne koymayacaktı onları. Geçmişini
geride bırakmaktı amacı.
Yıllar önce işlediği cinayetin bedelini belki ağır ödemişti ama
yine de aldığı canın geri gelmeyeceğini, çektiklerinin yetmeyeceğini bilecek
kadar akıllanmıştı.
Tek tek ellerini sıktı koğuş arkadaşlarının. Zaten artık kalabalık
koğuş da kalmamıştı. Gardiyanlarla da vedalaştı. Yanında refakat eden Müslüm
ile ilk kapıya ulaştı. Sonra ikinci kapıya! Daha sonra ise dış kapı vardı.
Jandarmalar tahliye kâğıtlarına baktı. Büyük demir kapının
yanındaki küçük kapının sürgüleri açıldı. Dışarıdaki nöbetçi jandarmaya
evraklar gösterildi ve çıkışına izin verildi.
Oradaydılar işte. Karısı, boyunca olmuş kızı ve hapse düşmeden bir
ay önce doğan oğlu. Onlara doğru yürürken, yoldan geçen bir gelin arabası
gördü. Adımlarını yavaşlattı. İçinden gelin ile damadın hep mutlu olmalarını
diledi. Hata yapmamalarıydı dilinden dökülen. Gelin arabası tam önünde
yavaşladı.
Arka camdan uzanan bir el, jandarmaların, karısının ve iki
çocuğunun önünde gövdesine altı kurşun sıktı. Daha yere düşmeden son nefesini
vermişti Hasan Osmanoğlu...
Jandarma ateş açsa da araba hızla uzaklaşmıştı. Aynı anda kadının
ve çocuklarının acı çığlıkları doldurmuştu ortalığı. Bunca yıl beklenen eş ve
baba sadece on saniye özgür yaşayabilmişti. Her yılına bir özgür saniye bile
düşmeyen hapis hayatının ardından gözlerini kapatmıştı...
*****
“Efendim, Suat Baş Komiserim.” Aliye, diğer cinayet masası Baş
Komiserinin sesini duyunca meraklanmıştı. İki cinayet masası yazılı olmayan bir
yarış içinde olurdu hep. Kim daha çok ve hızlı dosya kapatacak diye
uğraşılırdı.
“Hakan Baş Komiseri bağlar mısın bana?”
“Emredersiniz amirim.”
Aliye, telefonu Hakan'a bağladıktan sonra masasındaki işlere geri
döndü.
“Efendim Suat?”
“Hakan, bir dosyam var, sana satmaya çabalıyorum. Alır mısın?”
“Hayırdır? Kapanamayacak bir şey mi?” Hakan, iş arkadaşına
takılıyordu.
“Yok ya. Benim ekipten bir kişi izinli iki kişi raporlu. Elimde
zaten dört dosya var. Bu sabah cezaevi önünde bir cinayet işlendi. O dosyayı
versem alır mısın?”
“Tamam. Devir işlemlerini yapın alırız biz.”
“Çok sağ ol. Sana borçlandım.”
“Lafı olmaz. Bu arada sen de dikkat et kendine. Sesin kötü
geliyor.”
“Aman deme, zaten hastalık kapacağım diye aklım çıkıyor. Çocuklar
üç gündür burada öksüre hapşıra çalıştılar. Şimdi ikisi de dört gün raporlu.
Ben de yatarsam bitti bizim servis demektir.”
“Sen hastalanma da, gerekirse ben destek veririm size. Ama
elemanımı hasta etmek yok ona göre.”
“Çevik, çok teşekkürler. Bunu unutmam.”
“Rica ederim. Bahsi bile olmaz.”
Yarım saat sonra yeni dosya için çalışmalara başlanmıştı.
Cezaevinin önündeki kameralardan ne ateş edenlerin kimlikleri ne de araba ile
ilgili bilgi alınamamıştı. Adamlar yüzlerini sarmış, büyük siyah gözlükler ile
de gözlerini kapatmıştı. Ellerinde yüzük ya da benzeri takı yoktu. Araba, eski
model yerli bir araçtı. Ama resimlerde izi takip edilecek bir vuruk ya da çürük
görüntüsü yoktu.
Plakalar, evleniyoruz ve mutluyuz yazısı ile kapatılmıştı. Gerçi
yazılar da tam okunamıyordu. Yandan çekilmiş kayıt, tahmin etmelerine olanak
sağlıyordu.
“Rıza, bu görüntüleri benim için büyüt. Başka kayıt var mı
araştır? Hüseyin, Deren ile hemen olay yerine git. Civarda başka kayıt vardır.
Aracın kaçtığı yön raporlarda var. O tarafa doğru olan tüm kameraların
kayıtlarını toparlayın.”
“Amirim, aslında katillerin kim olduğunu az çok tahmin ediyoruz.
Adamı tam tahliye günü vurduklarına göre, adamın öldürdüğü kişinin
akrabalarıdır. Onları sorguya alsak daha kısa zamanda çözmez miyiz?”
“Onu da yapacağız. Ama elimiz ne kadar sağlam olursa onların o
kadar suçu başkasına yıkma çabalarını bertaraf ederiz. Ailede mutlaka yaşı on
sekizden küçük birileri vardır. Verirler eline tabancayı ben yaptım de, derler.
Bunu engellemek ve gerçek suçluları bulmak için kanıtlar şart. Hadi dağılın.
Ben müdürün yanına gidiyorum.”
Hakan, iş dağılımını yaptıktan sonra müdürün yanına gitti. Aslında
olağan toplantılarını yapacaklardı ama konunun yine çözülememiş travesti
cinayetine geleceğini biliyordu. Kendisini rahatsız etse de eli kolu bağlıydı.
Suç profil merkezinden talepte bulunmuştu. Bu üç cinayetin neyle ilgili olabileceği
ve bunu işleyen kişinin bir sonraki adımının ne olabileceğini anlamak
istiyordu.
“Amirim, psikokriminolog ile görüşeceğim. Tüm dosyalar ellerinde.
Maktullerin ölüm öncesi son yirmi dört saatleri tamamlandı sayılır. O süreç
içinde yaptıkları her şeyi biliyoruz. Bu bilgileri de ulaştırdım. Ama olay
yerinden gelen bilgi o kadar az ki. Ve bulunan bilgilerin cinayet ile ilgisi
olup olmadığı bile netlik kazanamıyor. Çok titiz bir katil var karşımızda.”
“Farkındayım. Dosya üstünde çok çalıştığının da farkındayım. Ama
bu bana yapılan baskıları azaltmıyor. Basın hala olayın çözülmemiş olmasından
tedirgin. Duyduğuma göre bu akşam travestiler eylem yapacakmış.”
“Anladım. Ben dosya ile ilgili bir gelişme olursa mutlaka size
iletirim.”
Hakan, görüşme bittiğinde derin bir soluk alarak çıktı odadan.
İşleri fazla yoğundu. Ama öğle saati Nil'i düşünmesine engel değildi. Odasında
yemeğini yerken aklına geldi. Sabah konuşmuştu. Ama sesini duymak istediğini
biliyordu. Yine de aramadı. Akşama kadar bekleyecekti. Akşam rahat konuşmak
istiyordu.
Psikokriminolog ile yemek sonrası görüşme ayarlamıştı. Arabadan
inip merkeze girdiğinde öğlen sıcağı iyice etkisini arttırmıştı. Serin büro ise
rahatlatmıştı. Psikokriminolog Buse Tercan, çıtı pıtı bir genç kadındı. Yaptığı
işe tezat yüzü hep gülüyordu. Dosya ile ilgili verilerin çok yetersiz olduğunu
zaten daha önceki telefon konuşmalarında söylemişti. Yine de katilin erkek,
evli ya da evlenmek üzere olabileceğini, öldürdüğü kişiler ile kesinlikle yakın
temasının olmadığını, ne ölümden önce ne de sonra cinsel ilişkiye girmediğini,
işkence etmediğini, sadece ölümden sonra sol yüzük parmağının derisini alyans
kalınlığında kestiğini, bunun da işlerini çok zorlaştırdığını söyledi.
“Maktullerin hiç biri diğerini tanımıyor. Bu güne kadar ortak bir
nokta bulamadım. Siz de yeni bilgi var mı?”
“Tüm maktullerin son yirmi dört saatlerinin bilgileri toparlandı.
Kişiler birbiri ile hiç görüşmemiş. Asla aynı yerlere gitmemiş, aynı kişiler
ile görüşmemiş. Yani bu durumda maktuller katil tarafından rast gele seçilmiş.
Tek ortak noktaları travesti olmaları!” Hakan yine eli boş döneceğinin
bilincindeydi. İlk kez bu kadar az bilgi ile bir dosya takip ediyordu.
“Travesti oldukları için öldürse de asıl amacı erkeklikten
kadınsılığa geçmiş olmalarının cezalandırılması değil. Öyle olsa ya
görüntülerini bozar ya da işkence ederdi. Derdi başka.”
“Ölen kişilerin taramalarında hastalığa da rastlanmadı. Adli tıp
raporunda var bu bilgi.” Bazen kişiler kendilerine hastalık bulaştığı için
intikam duygusu ile cinayet işliyordu. Bunda da benzer bir olay beklentilerinin
arasındaydı.
“Ben de HIV virüsünden şüphelendim ama hastalık olmayan kişiler
olması şüphelerimi pek de haklı çıkartmadı.”
“Erkek olduğuna karar vermeniz için kesin bir bilgimiz var mı?”
Hakan, Buse Hanım'ın elindeki verileri yeniden incelemesini bekledi kısa bir
süre. Buse notlarından başını kaldırdı ve yanıtladı,
“Kesin değil. Ama tek hareket ile kalbe bir cisim saplamak ve o
sırada maktulü tutabilmek için güçlü olması gerekir.”
“Bizim tahminimiz de bu yönde ama kesin bir delil yok sizde de.”
“Ne yazık ki öyle! Karşımızda gerçekten çok dikkatli biri var.
Üstelik kalbe saplanan cisim ve yüzük parmağındaki kesik olmasa aynı kişi
olmadığından bile şüphelenebilirim.”
“Yüzük parmağındaki kesik ile ilgili ne düşünüyorsunuz?”
“Evliliğinde sorun yaşayan ya da boşanmış biri olabilir!”
“Ama tüm bu bilgiler bizi belli bir kişiye ulaştırmıyor. Yeni bir
cinayet işlemeden ona ulaşmam lazım.”
“Hakan Baş Komiserim, elimizde katilin ne yaşı ne de cinsiyeti ile
ilgili tek bir kanıt yok. Cinayet aletinin ne olduğunu da anlayamamışlar henüz.
Bu durumda sanırım o sizden birkaç adım önde.”
“Ne yazık ki öyle! Ama bu bizi durdurmaz değil mi, Buse Hanım? Siz
profil üzerinde ben de olay yerleri ve deliller üzerinde çalışmaya devam
edelim.”
“Tamam, Hakan Bey! En kısa sürede size daha elle tutulur bilgiler
vermek için çalışıyorum.”
“Teşekkür ederim.”
“Rica ederim.”
Hakan, arabaya doğru yürürken ilk kez kendini gerçek bir çıkmazda
hissediyordu. İkinci ziyaretini adlı tıbba yaptı.
Altan Ersoy, Hakan'ı büro kapısında karşıladı, kibar bir tavır ile
yer gösterip sekreterine çaylarını söyledi. Sonra da masasının arkasına geçti.
“Baş Komiserim, bu dosya çok başımızı ağrıtıyor. Üç cinayet ve tek
ipucu yok. Ne arayacağımızı şaşırdık.”
“Biliyorum. Sizden ricam, ne bulursanız Buse Tercan'a da benimle
eş zamanlı ulaştırmanız. Aslında elinizde bir şey olmadığını bilerek geldim ama
bu dosyada size de bize de çok iş düşüyor. Fazladan mesailer için rica etmeye
geldim. Gözden kaçan bir şey olmasın diye otopsilerdeki bulguların üstünden bir
kez daha geçseniz.”
“Yeniden tahlil yapılacak kadar elimizde kan örneği var mı
bilmiyorum. Ama yapılmasını sağlamaya çalışırım. Gerekirse mezarları yineden
açtırırız.”
“Umarım maktulleri rahatsız etmeden çözeriz bu işi. Zaten hak
etmedikleri bir ölüm, bir de mezar açtırmak çok daha kötü olacak. Hem olayı da
fazla dallandırır. Basın zaten çok fazla tepemizde bu olaylarla ilgili.”
“Farkındayım. Elimden geleni yaparım.”
Hakan, telefon ile de yapabileceği görüşmeleri, onların yaptığı
işin öneminin farkında olduğunu göstermek için yüz yüze yapmıştı. Şoförü
arabayı büroya çevirdiğinde saat iki olmuştu.
“Yemek yedin mi?”
“Yemedim amirim.”
“Ne yesek acaba? Beni güzel bir kebapçıya götür.”
“Emredersiniz amirim.”
On dakika kadar sonra arabayı park etmiş, kapısını açmaya
geliyordu. Hakan, çoğu zaman yaptığı gibi kendi kapısını açıp indi.
“Gel bakalım, beni getirdiğine değecek kadar güzel mi yemekleri.”
“Ben sonra yerim amirim.”
“Adil, hadi gel.”
İçeri girdiklerinde kendilerinden başka iki masanın dolu olduğunu
gördüler. Saat öğlen yemeği için geçti. Garsonlar hemen masaya lavaş ve peynir
getirdi. Soğansız yemekler söylendikten
sonra işler ile ilgili konuşarak yemeklerini yediler. Hakan, kendini çok daha
iyi hissediyordu. Nil onu iyi yönde etkilemişti. Daha iki gündür tanıdığı biri
yüzünde hep gülücükler oluşturuyordu. Farkında değildi ama yüzünde yine aynı
ifade oluşmuştu.
Adil, onun bu yüz halini bu sabahtan beri ikinci kez görmüştü.
Neler olduğunu anlamak ister gibi bakmış, bakarken de amirine yakalanmıştı.
“Ne oldu Adil? Yemek mi bulaştırdım?”
“Yok amirim. Güldünüz de ne olduğunu anlamak için bakmışım öyle.”
“Güldüm mü?” Kendi de biliyordu güldüğünü. Ama yakalandığının
farkında değildi. “Aklıma güzel bir şey geldi ondandır.” dediğinde fazlasını
anlatmayacağı zaten anlaşılmıştı.
Büroya döndüklerinde saat üçü geçmişti. Masasında yeni olayın
dosyasını buldu. Diğer cinayet masası ekibinden gelen işin tüm verileri
toplanmıştı. Ama kendi ellerindeki işler yüzünden onlar da hemen bakamıyordu.
Hakan, Suat'a ayıp olmasın diye dosyayı öne aldı. Ayda yılda bir
rica etmişti meslektaşı. Her ne kadar dosya sayısında iki masa arasında rekabet
olsa da ricalar her zaman önemliydi. Dosyanın içindeki bilgileri incelemeye
başladı. Mantar panonun önüne geçti. Elindeki veriler ile olayı resimlemeye
başladı. Tetiği çekeni değil çektireni bulmaktı esas mesele. Hakan, panodaki
bilgilerin karşısına geçti. İlk dosyadan bu güne kadar olayla ilgili herkesin
kimliği, ilk cinayet işlendiğinde kaç yaşında oldukları, akrabalıkları, bugün
ne yaptıkları... Tüm bilgilerin yer aldığı pano ona, birden çok azmettirici
olabileceğini söylüyordu. İlk cinayette ölenin babası ve büyük ablası geçen
yıllar içinde ölmüştü.
Geriye kalan ağabey ve kardeşleri vardı. Bir de annesi!
Hakan, hepsinin azmettirici olabileceğini biliyordu. Küçük
kardeşleri Yıldırım henüz on altı yaşındaydı. Tetik acaba onun elinde miydi?
Genelde yapılan buydu. Ama o ailenin öldürdüğüne dair henüz bilgi yoktu. Deren
henüz dönmemişti. Gecikmesi bir şeyler bulamadığının mı işaretiydi.
“Rıza, Hüseyinlerden haber yok mu?”
“Amirim, sizin büyüt dediğiniz resmideki çiçekçiye gittiler. Ama
adamı yerinde bulamamışlar. Biraz bekleyeceklermiş. Mal almaya gitmiş. O yüzden
geciktiler.”
“Bir işimiz de rast gitse ne olur? Rıza, sen de gel şu olaya
ikimiz göz atalım.”
“Geliyorum amirim.”
Hakan, ekibindeki memurların çok farklı bakış açıları olduğunu
zaten ilk geldiği günlerde bile fark etmişti. En az kendisi kadar alternatif
düşünebilmeleri olayların bu kadar hızlı çözülmesine yardım ediyordu. Rıza ile
olayların başlangıcından bu güne kadar olan sürecini gözden geçirdiklerinde
aynı sonuca ulaşmışlardı.
Deren ile Hüseyin geri döndüğünde ellerinde bir sürü ipucu vardı.
Öncelikle kayıtları izlediler. Farklı açılardan arabayı görüntülemiş bir sürü
kamera vardı. Onlardan da aracın içinde dört kişi olduğu net bir şekilde
gözüküyordu. Hatta en son kayıtta şoför ile yanında oturanın yüzleri neredeyse
net gözüküyordu. Ateş edene ulaşmak kolaydı artık.
Akın ve Hüseyin yanlarına iki ekip arabası daha alarak
şüphelilerin evine gittiler. Hakan da yanına Deren'i alarak bir başka olayın
olduğu yere doğru yola çıktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder