Nil, saat altı buçukta uyanmıştı. Ama hemen kalkmadı. Biraz
yatakta uzandı. Ev serindi. Rahat uyumuştu. O yüzden de erkenden uyanmıştı
yine. Saat yediye gelirken çıktı yataktan. Sonra üstünü değişmek için uğraşmak
istemediğinden yedek mayosunu giydi. Üstüne yine elbisesini geçirdi. Saçlarını
tepesinde toplayarak atkuyruğu yaptı. Adım attıkça saçının salınmasını
seviyordu ama sıcakta ensesi yanıyordu. Kitabını gözlüğünü müzik çalarını çantasına
koyup yavaşça çıktı odasından.
Alt kata inip açık mutfak kısmına geçti. Sessiz hareketler ile
önce çayı ocağa koydu. Sonra kahvaltılıkları çıkarttı. Ekmekleri dilimlerken
Hakan merdivenlerden indi. Üstünde bir önceki gün giydikleri vardı.
“Günaydın.”
“Günaydın.”
“Gerçekten erkenciymişsin!”
“Ne zaman bana güveneceksin? Yalan borcum yok sana. Erkenciyimdir.
Çünkü erken yatarım.”
“Bu güvensizlik değil. Sadece saptama. Ama anlıyorum ki ilk
konuşmamızda seni istemeden çok kırmışım.” Bunu düzeltmek istiyordu. O
konuşmanın artık aralarında olmasına gerek yoktu. Geçmişe gömülmeliydi. Nil'in
yanıtı duyunca çok uğraşmasına gerek olmadığını anladı.
“Galiba ben de farkına varmadan çok kırılmışım. Unutalım mı?”
“Ben çok isterim. Dün tanışmış olalım, ne dersin?”
“Olur.”
Çay için koyduğu su kaynamıştı. Nil demliğe suyu koyduktan sonra
dört çay kaşığı da çay ekledi üstüne. Handanlar kalkmadan onlar için çay
koymanın gereği yoktu. Hakan yanında
duruyor, onun hareketlerini izliyordu. Nil, buzdolabına doğru yürüdü. Kapağı
açarken sordu.
“Yumurta ister misin?”
“Hiç acele etme. Çayın yanında birer dilim bir şeyler yiyelim.
Handan ile Cenk kalkınca onlarla doğru düzgün kahvaltı yaparız.”
“Onlar geç kalkacak sanırım. Sen işe gitmeyecek misin?” Nil kapağı
kapatıp merakla döndü. Hakan dolaba doğru bir adım atınca mutfakta oldukça
yakın durmaya başlamışlardı. Hakan, bir süre gözlerine baktı Nil'in. Orada
istediğini gördüğünden emin bir şekilde konuşmaya başladı.
“Şimdi söyleyeceklerimi daha önce hiç yapmadığımı bilmeni isterim.
Öncelikle bugünkü nöbetimi başkasına devrettim. Sonra da seninle biraz baş başa
kalmak için kimseye bunu söylemedim. Şimdi de bunun keyfini çıkartacağım.”
Nil, Hakan'ın bu açık sözlülüğünden etkilenmişti. Ama en çok da
kendisi ile baş başa vakit geçirmek istemesi hoşuna gitmişti. Nasıl yanıt
vereceğini bilemediği için konuyu değiştirdi.
“Çay demini alırken bahçeye çıkalım. Ya da fırına gidip taze ekmek
mi alsam acaba?”
“Hadi gel birlikte gidip alalım.” Hakan kapıya doğru adım atmıştı.
Nil de çayın altını iyice kısıp peşinden yürüdü.
Nil fırını bilmediği için Hakan'ın yol göstermesini bekledi.
“İki sokak sonra fırın! İstersen doğrudan oraya gideriz, istersen
sahile inerek uzun bir tur atarız. Böylece yürümüş de oluruz. Ne dersin?
“Uzun yolu tercih ederim. Hava çok güzel! Tadını çıkartalım.”
“Olur.”
İlk birkaç dakika konuşmadan yürüdü ikili. Daha sonra gördükleri
çiçeklerden, evlerinden ailelerinden bahsederek devam ettiler. Yarım saat kadar
sonra fırına gitmek için geri döndüler. Hakan, dükkânları hakkında bir sürü
soru sormuştu. O soruları yanıtlamak kolaydı. Annesi ve kız kardeşi hakkında
konuşmak zordu. Hakan da onun üzüldüğünü anlayınca onlar hakkında soru
sormaktan vazgeçmişti.
Fırındaki taze ekmek kokusu ikisinin de ne kadar acıktığını
anlamasını sağlamıştı. İki ekmek, iki de büyük simit almıştı Hakan. Susamlı
simitlerin görüntüsü de kokusu da iştah açıyordu.
“Çok acıkmışım. Hadi hemen eve dönelim.” Nil, Hakan ile flört
ediyor aynı şekilde karşılığını alıyordu. Hakan onu bir süre süzdü.
“Dönelim. Ben de acıktım.”
Fırından çıktıktan sonra Hakan daha fazla dayanamamış ekmeğin
köşesini kopartmıştı. Tam ağzına götürecekken Nil'in kendisine baktığını fark
etti. Eli bir süre havada kaldı ama sonra Nil'in dudaklarına uzattı ekmeği.
Dudaklarını aralayan Nil hayatındaki en lezzetli ekmek köşesini ısırdı.
Lokmasını yuttuktan sonra gülümseyerek baktı Hakan'a. Hafif bir sesle “Teşekkür
ederim” dedi.
“Ben de teşekkür ederim.”
“Sen neye teşekkür ediyorsun?”
“Bu sabahı benimle paylaşmana!”
“Ben de zevk aldım bu sabahtan.” Hakan dilinin ucuna kadar geleni
yuttu. Henüz çok erkendi bazı sorular için. Yavaş adımlarla eve ulaştılar.
Handan kalkmış, kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordu. Kapıdan giren ikiliyi
görünce şaşırdı.
“Günaydın. İşe gitmeyecek miydin?”
“Gitmedim. Sizlerle kalmak daha ağır bastı.” Handan, ikiliye baktı
ve Hakan’ın neden kalmak istediğini anladı.
“Çok sevindim. Çayın altını açtm, biraz da takviye yaptım. Her şey
hazır! İsterseniz hemen oturalım.”
“Cenk'i beklemeyecek miyiz?”
“Geç kalkar belki. Siz aç kalmayın.”
“Kalktım canım. İki dakikaya yanınızdayım.” diyerek geldi Cenk.
Önce eğilip karısının saçlarına bir öpücük bıraktı. Sonra konuklarına gülümsedi
ve tekrar içeri girdi.
Handan sahte öpücüğe bu kez aldanmadı. Artık hayal dünyasında
yaşamayacaktı. Tatil son şanslarıydı. Bakalım nasıl değerlendirecekti Cenk
tatili?
Kahvaltıdan sonra bir süre daha masada oturup muhabbet ettiler.
Hakan bol bol Nil ile konuşuyordu. Handan ağabeyinin Nil'den hoşlandığını,
Nil’in de boş olmadığını anladığından beri onların muhabbetlerine karışmamaya
çalışıyordu. Cenk arada bir konuya girse de genelde ikisi konuşuyordu. Farklı
çocukluklarında ortak noktalar, ortak zevkler bulmak için uğraşıyordu ikili...
Güneş iyice yükselmeden yüzmek istediler. Nil bu kez çok daha
rahat çıkarttı elbisesini. Sonra da kendini serin suya bıraktı. Hakan'ın da
ardından geleceğini biliyordu. Suya hızlı bir dalış yapan Hakan su altından
çıktığında Nil'e çok yakındı.
“Güzel yüzüyorsun.”
“Sen de öyle. İyi yüzerim ama senin gibi atlayamam. Sanırım
korkuyorum.”
“İstersen öğretirim.”
“Belki sonra.”
“Sonra? Yani ben dersem ki sonra da görüşelim, bu durumda kabul
edeceksin öyle mi?”
“Sen 'de' bakalım ben ne yanıt vereceğim.”
“Laf ebesi.” Gülerek devam ediyordu konuşmaya. Zaten dünden beri
hep gülüyordu. Nil'in burnunun ucuna parmağı ile hafifçe vurup devam etti
“Bugünkü nöbetimi yarın ile değiştirdim. En iyisi salı akşamı benimle yemeğe
gel. O zaman konuşuruz nerede dalmayı öğreteceğimi.”
“Şimdi ben bundan ne anlamalıyım. Salı akşamı beni yemeğe mi davet
ediyorsun yoksa dalma dersi için gün ayarlamaya mı?”
“Bundan anlayacağın küçük hanım, seni salı akşamı görmek
istiyorum. Sonra da bulduğum her fırsatta görmeye devam etmek istiyorum. Şimdi
net mi?”
“Net. Hem de çok net. Bir polis olarak lütfen sorularınız açık
olsun. Yanlış anlamayayım!”
“Çok haklısın. Yanlış yanıt seni çok zor duruma düşürebilir! Ama
sen hala yanıt vermedin!”
“Nerede yemek yiyeceğiz?”
“Sen nerede istersin? Sevdiğin bir yer var mı? Ben hala
İstanbul'un yabancısıyım.”
“Tamam. Nerede buluşacağız?”
“Dükkânları kapattıktan sonra seni almamın sakıncası var mı?”
“Yok, neden olsun?”
“Sizin evin olduğu yerler bana eski yerleşimleri anımsatıyor.
Herkesin birbirini tanıdığı ve dedikodunun bol olduğu yerleri!”
“Aynen öyle bir yer. Çok eskiden beri komşularımız değişmediği
için herkes birbirini tanır. Gerçi birkaç yeni apartman yapıldı ama onlarda da
oturanlar en az on yıllık komşu oldu. Fakat bu seni rahatsız etmesin.
Dedikodunun merkezi benim dükkân zaten. Onlara konuşacak konu lazım ama yinede
benim kapatmamı bekle lütfen”
“Tamam, o halde. Seni alırım.”
Konuşurken ikisi de yüzmeyi unutmuştu. Cenk kenardan izliyordu
ikiliyi. Konuştuklarını duymuş gülüyordu. Sonra Handan'ın da duymasını sağlamak
için kafasını yarım çevirip, “Handan, bunlar randevulaşıyor biliyor musun?”
diye seslendi.
“Tahmin etmiştim. Sen biraz uzaklaş belki daha rahat konuşurlar.”
diye yanıt verdiğinde havuzun içindeki çift kenarda oturan Cenk'i ıslatmaya
başlamıştı.
Handan, onların neşeli
hallerine bakıp önündeki sebzeleri yıkamaya devam etti. Öğlen için yiyecek hazırlayacağını söyleyip
evin içine girmişti. Aslında çalışanları bir sürü yemek yapmıştı ama Cenk ile
aynı yerde kalmak istemiyordu. Havuza girip diğerlerinin keyfini de bozmak
istemiyordu. Ağabeyinin ilk kez birisi ile ilgilendiğine şahit olmuştu. Belki
de aralarında çok güzel bir ilişki başlardı.
Nil ile Hakan biraz daha yüzdü. On dakika kadar sonra Nil
çıkacağını söyleyip havuz kenarına geldi. Hakan onun sudan çıkmasını izlerken
vücudundan süzülen suların kendisindeki etkisinin farkındaydı. Şu an suda olmak
çok iyiydi!
Bir iki tur daha atıp o da çıktı. Dünkü gibi iki kadını baş başa
bırakıp kendileri kenarda kalmayacaktı. Nil'in yanındaki şezlonga yaydı
havlusunu. Nil'in de itirazının olacağını sanmıyordu.
Nil, kitap okuyordu. Hakan yanına uzanınca kısa gülümsemiş
kitabını okumaya devam etmişti. Hakan da kitabını aldı eline. Bir süre sonra
güneş iyice yükselmiş ve ikisine de sıcak basmıştı.
“Soğuk bir şeyler alacağım, sen de ister misin?”
“Teşekkür ederim içerim.”
“Meyve suyu? Su? Gazoz?”
“Kola yok muydu?”
“Vardır ama ben kola sevmem. Aklıma pek gelmez o yüzden. Tamam,
sana kola. Kendime meyve suyu getiriyorum.” Nil kalktı şezlongdan. İçeri
yürürken Cenk'e de sormuştu ne içeceğini. Cenk'in yüzü gülmüyordu.
“Sen ne içersen bana da ondan getir.” dedi.
Nil içeriye girdiğinde Handan'ı salata hazırlarken gördü.
“Çok ayıp ettim değil mi? Tüm işi sana bıraktım. Hemen geliyorum
yardıma. İçecekleri vereyim geleyim.”
“Canım, hiç zahmet etme. Her şey tamam! Zaten yemeklerimiz
dolaptaydı. Sadece salata yaptım.”
“Ama sanki uzun zamandır içeridesin!”
“Öyle. Dışarı çıkmak istemedim. Sizi rahat bırakmak işime geldi.”
diyerek güldü. Nil, onun da Hakan ile arasındaki yakınlıktan memnun olduğunu
anlamıştı.
“Rahatsız olmazdık. Ama sanırım senin derdin başka.”
“Boş ver. Hep aynı konu! Hadi bana da doldur bir bardak. Geliyorum
bende.”
Nil, elindeki tepsi ile dışarı çıktığında Cenk'in hala asık yüzle
oturduğunu gördü. Hakan'ın bardağını uzattıktan sonra Cenk'in tarafa geri
döndü. Boş şezlonga oturup meyve suyunu uzattı.
“Neye canın sıkkın?”
“İşi düşünüyordum.”
“Seyahat mi var yine?”
“Sanırım gitmem gerekecek. Neden sordun?”
“Yüzün hiç de sabahki gibi değil. Biz yüzerken telefon sesi
duydum. Ya kötü haber aldın ya da iş ile ilgili canın sıkıldı.” Nil, Cenk'in
duygularını anlamak istiyordu. Handan'ın tek taraflı bilgileri ile birilerinin
ipini çekmek çok da doğru değildi. Cenk iki gündür tek bir yanlış hareket
yapmamıştı. Nil'in düşündüklerinden habersiz yanıtladı Cenk,
“İkisi de geçerli. Bir elemanım kaza geçirmiş. Ayağı kayıp düşmüş.
Bileğini kırmış. Şimdi onun gideceği işlere ben gitmek zorundayım. Üstelik
sanırım şu tatil tarihine de denk gelecek bir yurt dışı toplantısı vardı.
Handan hiç hoşlanmayacak.”
Cenk, ne yapacağını bilemiyordu. Bir yandan uzak olmak iyi
gelecekti. Bir yandan da bazı şeylerin sonuna yaklaştığını hissediyordu. İş ile
ilgili yapabileceği bir şey yoktu. Evliliği ile ilgili ise ne yapılacağının
kararını veremiyordu.
Nil, onun derdinin daha derinlerde olduğunu biliyordu. Bugün
anlarız diyerek yerine geçti.
“Nesi varmış Cenk'in?” Hakan, hem ne konuştuklarını merak etmiş,
hem de Nil'in ona olan ilgisini yine kıskanmıştı. Bu duyguyu atamıyordu
üstünden.
“Sanırım tatile gerçekten gidemeyecek. Biri kaza geçirmiş onun
yerine Cenk bakacakmış. Canı sıkılmıştı.”
“Anladım. Kısmet.” Daha fazlasını söylemek gelmedi içinden. Kendi
şüphelerini dışa vurmak istemedi. Nil ile bu kadar özel şeyleri konuşmak için
erkendi.
İçeceklerini yudumlarken Hakan yine süzmeye başladı Nil'i. Saçlarının ucunda biriken sular yere
damlıyordu.
“Saçların çok güzel! Ama dünden beri hiç açık görmedim. Salı günü
açık bırakır mısın?”
“Olur. Ben de severim açık saçı ama hem havuza saç dökülmesin
istedim hem de sıcakta rahatsız etmesin diye topladım.”
“Sen de haklısın. Ama seni ilk gördüğümde çok beğenmiştim
saçlarını. Yine öyle görmek istememe kızma olur mu?” Hakan, isteklerini
sıralarken baskıcı olmaktan korkmuştu. Sadece onun o halinin kendisini ne kadar
etkilediğini anımsamış, yine öyle olmasını istediğini belli etmişti.
“Olur. Tabii sen benden şanslısın. Dünden önce de görmüştün beni.”
Nil yine ağzına geleni düşünmeden konuşmuştu. Üstelik Hakan'ın böyle fırsatları
kaçırmadığını anladığı halde boş bulunmuştu.
“Demek ben şanslıyım. Yani sen de görmek isterdin öyle mi doğru mu
anladım?”
Eh yapacak bir şey kalmamıştı. Kabullendi o da! “Evet. Ben lafı
dolandıramam. Gördüğümden memnunum der susarım.”
Hakan, onun bu rahatlığına şaşkınlıkla baktı. Sonra ise kahkaha
ile gülmeye başladı.
“Nil, o kadar tatlısın ki. İnsanın ısırası geliyor.”
“Isırmak mı? Yok, daha neler?”
“Öperim o zaman.” Gülmeye devam ediyordu.
“Aha şimdi anladım. Yol yapılıyormuş. Dikkat et de, sen öperken,
ben ısırmayayım.” Nil bu kez Hakan'a kötü kötü bakıyordu.
“Yapmazsın... Yapmazsın değil mi?”
“Denediğinde anlarsın.” İkisi de ciddi ciddi bakışmaya devam
ediyordu. İçeriden çıkan Handan, yanlarına gelip ortamı bozana kadar da bakmaya
devam ettiler. Ama sözde kızgın bakışlar yerini yine beğeni dolu bakışlara
bırakmıştı.
İkisinin arasında bir şeylerin başladığı kesindi.
Ne yöne gideceğini ise zaman gösterecekti.
*****
Öğleden sonra bir önceki gün gibi ama daha sıcak bir ortamda
geçti. Cenk öğlen olduğunda Handan'a elemanın geçirdiği kazayı anlatmış,
tatilin tehlikeye girdiğini söylemişti. Handan çok üzülmüş ama bu kez
ayrılıklarına bir kadının değil bir kazanın neden olmasından memnun bile
olmuştu. Sonra da kendine kızdı. Bir insanın yaşadığı acıdan medet ummuş
olmasını kendine yakıştıramamıştı. Kendi kendisi ile savaşıyordu. O kaza olmasa
gerçekten gelecek miydi, Cenk?
Cenk ise tahmininden daha kolay atlatmış olmanın mutluluğu ile
gülmeye başlamış yüzü yine bir önceki gün gibi aydınlanmıştı. Başkalarının
yanında olmak işe yaramıştı galiba?
Yemekten sonra Handan yine kahve yapmıştı hepsine. Ama bu kez
kendisi kapatmamıştı. Nil, Cenk ile Hakan'a bakacaktı. Hakan da kapatmak
istememişti ama zorla kapattırmıştı Handan.
İlk Cenk'e baktı Nil. Önce hane içine baktı. Gördüklerinin
yorumunu kendine bıraktı. Ve sanki hiç yokmuş gibi iş ile ilgili gördüklerini
sayıp dökmeye başladı. Handan da Cenk de dikkatli dinliyordu.
Hakan ise Nil'i izliyordu. Sanki dünyanın en önemli işini
yapıyormuş gibi tüm dikkatini fincana vermişti. Cenk'in haber beklediği üç ayrı
işin sonuçlarını da vermişti. Sıra tabağa geldiğinde artık tatilden bahsetmeye
karar verdi. Cenk kesin gidemiyor gözüküyordu.
“Sanırım sen tek çıkacaksın Handan. Öyle gibi. Gerçi yanında
başkası da var ama dedim ya kim olduğunu anlamıyorum.”
“Nil, sen tatile çıkmamıştın değil mi? Sen takıl bana.” Handan,
bir gün önce şaka yollu söylediğini o an gerçeğe çevirmişti. Çok istiyordu Nil
ile gitmeyi.
“Olmaz. Fala göre plan yapmayın. Benimki sadece tahmin! Cenk gider
belki.”
“Evet, Handan. Acele etme. Belki her şey yoluna girer ve ben
gelirim.”
“Bak bu olabilir. Yanında sanırım bir yaba… bir erkek görüyorum.”
dediğinde Cenk'in başı hışımla döndü Handan'dan yana. Handan ise şaşkınlıkla
bakıyordu.
“Gerçi falda akıldan geçenler de çıkar. Neyse daha zaman var bu
tatile. Takmayın kafaya. Benim her dediğim çıkmaz zaten.” diyerek fincanı
tabağın üstüne koyup falı bozdu. Ama o göreceğini görmüştü...
Sıra Hakan'ın falına geldiğinde tereddütle açtı fincanı. Neler
göreceğini bilmemenin rahatsızlığı ile bakmaya başladı. Çok karışıktı fincanın
içi. Aynı iş hayatı gibi! Ama hane kısmında temiz bir görüntü vardı. Evi
aydınlıktı. Bu da iç huzurunun yerinde olduğunu gösteriyordu.
İş ortamına döndüğü an bir sürü karmaşa görüyordu. Bunları
söylerken ardından bir de kadın gördü. İş yerinde biri vardı. Bunu söylediğinde
Hakan'ın gerildiğini anladı. Demek ki gerçekten iş yerinde biri vardı...
“Bir de yan odanda birileri var. Yakında bunlardan birini
göndereceksin. Ama uzağa gönderme olur mu? Onlar birbirini seviyor. Gerçi daha
söylememişler ama sen de biliyorsun.” Konuyu hızlı değiştirmişti ama hala aklı
az önce gördüğündeydi.
“Senden korkulur Nil. Evet, var öyle bir çift. Ama onlar daha
birbirine açılana kadar epey zaman geçer. O zaman kadar ben de ikisini de
kaybetmemiş olurum.”
“O kadar uzun zaman geçmeyecek.”
“Gözüm üstlerinde olacak o zaman.”
“Neden? Âşık olmak yasak mı sizin oralarda?”
“Serbest elbette ama aynı birimde çalışamazlar. O yasak.”
“AAA dizilerde izlediklerimiz ne öyleyse?”
“Sen dedin ya dizi işte.”
“Tüh Ayşegül çok bozulacak bu gerçeğe. O dizilerdeki gibi
çalışıyor sanıyordu polisi.”
“Keşke. O zaman pek güllük gülistanlık olurdu ortam. Şimdi ise
dikenleri kalmış gül bahçesi gibi.”
“Yine de gül var diyorsun yani!” Demek ki gerçekten bir kadın
vardı! İyi ama neden kendisi ile o kadar flört etmişti?
“Gülden ne anladığına bağlı. Benim için gül yok. Ama Akın ile
Deren için başka.”
“Senin için de var ama oralarda birileri.” Yine susamamıştı.
“Benim için oralarda birileri yok. Beni ilgilendiren kişinin o
falda gözükmesi mümkün değil.” Çok emin bir sesle söylemişti bu cümleyi.
Üstelik Nil'e iddialı bir bakış atmıştı.
“Nedenmiş o? Kötü falcı mı demek istedin bana?”
“Sen dememiş miydin kendini fallarda göremediğini. O yüzden
görmüyorsun işte.” Nil ne yanıt vereceğini bilemeyince susmayı seçti. Ama Cenk
susmadı.
“Hakan? Ben seni böyle bilmezdim. Sen baya baya konuşkan çıktın!”
“Ben de kendimi böyle bilmezdim. Nil konuşturuyor insanı.”
Bakışlarını çekmemişti Nil'in yüzünden.
“Belli.”
Cenk konuşuyordu ama aklı hala Handan'ın falında görülen
erkekteydi. Demek ki ondan Handan'da kendisine karşı soğuktu. Kimdi acaba o
erkek?
Akşam olduğunda artık herkes evine dönmek için hazırlık yapıyordu.
Handan ile Cenk Dragos da ki evlerine dönecekti. Onların yolu daha kısaydı. Nil
Göztepe'de, Hakan ise Kozyatağı’nda
oturduğu için biraz daha erken çıkacaktı yola. Nil Hakan'ın neden karşıdan ev
tutmadığını merak etmişti. Konuşurken kapıya doğru yürüyorlardı.
“Bu yakayı hep daha çok sevdim. İşe gidip gelmek sorun oluyor ama
olsun. Hem sana da yakınmışım baksana.”
“Her fırsatı değerlendirme çabana hayran oldum. Sesini ilk
duyduğumda aksi biri olduğunu düşünmüştüm. Ama öyle değilmişsin.”
Handan söze karıştı. “Sen onu iş yerinde gör. Tanıyamazsın. Ben
kardeşiyken tanıyamıyorum. Çok sert ve ters biri! Gerçi aile içinde de öyleydi
ama dünden beri nedense pek güler yüzlü oldu.”
“Ağır abi olmaktan sıkılmıştır. Biraz rahat bırakmıştır
kendisini.” Nil, Hakan'ın bu fırsatı da değerlendirmesini bekledi sözleri
bittiğinde. Hakan hemen yanıtladı. “Senin yanında ağır abi olmak zor. İnsanın
yüzünü güldürüyorsun.”
“İşte bir tane daha... Hakan, senin yüzünden benim de bu kadar
iltifat yağdırmam beklenecek. Kötü örnek olma.”
“AA yoksa sen kardeşime yeteri kadar iltifat etmiyor musun? Hiç
yakıştıramadım.”
“Bıktı benim iltifatlarımdan. Artık başkalarının iltifatlarını
dinliyor sanırım. Baksana fallarda başka erkekler falan çıkıyor.”
“Ay Cenk bak söylemeyi unuttum. Sanırım o erkek Hakan. Tüh ya
aklını karıştırdım değil mi? Ama yok canım aklın karışmaz.” İşte asıl şimdi
aklı karışmıştı Cenk'in. Nil gerçeği mi söylüyordu, yoksa kadın dayanışması
yapıp Handan'ın hayatındaki erkeği mi gizliyorlardı?
Ayrılık saati gelmişti. Önce Nil ile Hakan yola çıktı. Ayrı ayrı
arabalarla aynı yöne gidiyorlardı. Nil arkasından gelen Hakan'ın varlığını her
an hissediyordu. Kozyatağı’na geldiklerinde ayrılacaklarını düşünse de Hakan
hala arkasındaydı. Kendi evinin önüne park ettiğinde Hakan da indi arabasından.
Saat on bir olduğu için ortalıkta kimse yoktu. Evin önündeki merdivenleri çıkıp
bekledi Nil. Hakan geldi yanına. Gözlerine baktı. Yüzünü izledi bir süre sokak
lambasının loş ışığında. Sonra dudaklarını kıpırdattı. Kısık bir sesle “Çok
merak ettim.” dedi. Nil zor nefes alırken aynı ses tonu ile sordu... Sanki
mahalleliyi uyandırmak istemez gibiydiler. “Neyi merak ettin?”
“İşte bunu”
Hakan, iki gündür öpmek istediği dudaklara çoktan ulaşmıştı. Sözde
sakin korkutmadan öpecekti ama içindeki istek pek izin vermeyince biraz hoyrat
bir öpüşme olmuştu. Üstelik ikisi de bitirmek ister gibi değildi. Nihayet
ayrıldıklarında başları dönüyordu. Hakan, kollarındaki genç kadının gözlerinde
baktı…
“Isırmadın!”
“Kıyamadım!”
********
Nil, yatağında uzanmış yaşadıkları iki günü düşünüyordu. Handan'ın
davetinin bu kadar güzel olaylara gebe olacağını hayal bile etmemişti.
Öncesinde yaşanan soğukluklar unutulmuş, kapı ağzında alınan öpücük ile ortam
çok ısınmıştı. Öpüşmeleri bittiğinde ikisi de yaşanacakların başlangıcı
olduğunun farkındaydı.
“Seni yarın ararım.” dediğinde Nil duralamıştı.
“Hakan, seninle bir çeşit iş ilişkimiz var. Bu sorun olmaz değil
mi?”
“Hayır, sorun olmaz. O kısım ayrıca yürürken biz de birbirimizi
tanımaya devam edeceğiz. Artık beni sadece iş için aramayacaksın değil mi?”
“Sen fırsatın olunca ara. Seni olur olmaz zamanda arar, işine mani
olurum diye korkarım.” Sesi tedirgindi. O an bile aklında bir sürü olumsuz
sahne oluşmuştu. Hakan da onun aklından geçenlerin farkındaydı. İçinin rahat
olması için hemen kabullendi.
“O zaman ben seni arayacağım. İyi geceler.”
“İyi geceler. Dikkatli ol!”
Hakan, küçük bir öpücük alarak vedalaşmıştı. Arabasına binene
kadar beklemiş, Hakan da o içeri girene kadar arabayı hareket ettirmemişti.
Kır saçların bu kadar yakıştığı bir başka kişi tanımamıştı Nil.
İkisi de birbirinden hoşlanmış, bunu da belli etmişti. Neredeyse yirmi altı
yaşındaydı. Bu saatten sonra on sekizlik kızlar gibi naz yapmanın da gereği
yoktu. Bu ilişki nereye giderse o da o tarafa gidecekti. Hakan, hayatında
olmasını istediği bir erkekti. Sıra
artık onu yakından tanımaya gelmişti. Bunun için de buluşmaları, görüşmeleri,
paylaşmaları gerekiyordu. Nil yeni hayatının çok hareketli olacağından
emindi.
Hakan, evine gidene kadar bir an aklından çıkartmamıştı Nil'i. Bu
kadar etkileneceğini hiç ummamıştı. Gerçi ilk gördüğünde de aklına takılmıştı
ama iki gündür yaşadıkları sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi etkilemişti. Az
önceki öpüşme ile etki daha da artmıştı. Çok güzel ve çok seksiydi. Şimdiden
özlemeye başlamıştı. Otuz iki yıllık hayatında bir kadından bu kadar
etkilendiğini anımsamıyordu. Salı gününü iple çekecekti.
Evin önüne yanaştığında hala aklında Nil vardı. Çalan telefon ile
düşünceleri o günkü cinayete yöneldi. Deren arıyordu. Sekreter konuşmuştu.
Cinayeti kendisinin işlediğini anlatmıştı. Hakan, zaten bildiği sonucu
dinliyordu. Artık altıncı hisse de inanacaktı. Nil'in hisleri ve gönül gözü çok
başkaydı. Acaba kendileri hakkında ne görecekti? Kendisini görememesi ne kadar
kötüydü. Hakan bunları düşündüğüne şaşıp gülmeye başladı. Nil'in gücünü
sorgusuz kabulleniyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder