30 Temmuz 2015 Perşembe

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 24. Bölüm

Nil, saat altı buçukta uyanmıştı. Ama hemen kalkmadı. Biraz yatakta uzandı. Ev serindi. Rahat uyumuştu. O yüzden de erkenden uyanmıştı yine. Saat yediye gelirken çıktı yataktan. Sonra üstünü değişmek için uğraşmak istemediğinden yedek mayosunu giydi. Üstüne yine elbisesini geçirdi. Saçlarını tepesinde toplayarak atkuyruğu yaptı. Adım attıkça saçının salınmasını seviyordu ama sıcakta ensesi yanıyordu. Kitabını gözlüğünü müzik çalarını çantasına koyup yavaşça çıktı odasından.

Alt kata inip açık mutfak kısmına geçti. Sessiz hareketler ile önce çayı ocağa koydu. Sonra kahvaltılıkları çıkarttı. Ekmekleri dilimlerken Hakan merdivenlerden indi. Üstünde bir önceki gün giydikleri vardı.


“Günaydın.”

“Günaydın.”

“Gerçekten erkenciymişsin!”

“Ne zaman bana güveneceksin? Yalan borcum yok sana. Erkenciyimdir. Çünkü erken yatarım.”

“Bu güvensizlik değil. Sadece saptama. Ama anlıyorum ki ilk konuşmamızda seni istemeden çok kırmışım.” Bunu düzeltmek istiyordu. O konuşmanın artık aralarında olmasına gerek yoktu. Geçmişe gömülmeliydi. Nil'in yanıtı duyunca çok uğraşmasına gerek olmadığını anladı.

“Galiba ben de farkına varmadan çok kırılmışım. Unutalım mı?”

“Ben çok isterim. Dün tanışmış olalım, ne dersin?”

“Olur.”

Çay için koyduğu su kaynamıştı. Nil demliğe suyu koyduktan sonra dört çay kaşığı da çay ekledi üstüne. Handanlar kalkmadan onlar için çay koymanın gereği yoktu.    Hakan yanında duruyor, onun hareketlerini izliyordu. Nil, buzdolabına doğru yürüdü. Kapağı açarken sordu.

“Yumurta ister misin?”

“Hiç acele etme. Çayın yanında birer dilim bir şeyler yiyelim. Handan ile Cenk kalkınca onlarla doğru düzgün kahvaltı yaparız.”

“Onlar geç kalkacak sanırım. Sen işe gitmeyecek misin?” Nil kapağı kapatıp merakla döndü. Hakan dolaba doğru bir adım atınca mutfakta oldukça yakın durmaya başlamışlardı. Hakan, bir süre gözlerine baktı Nil'in. Orada istediğini gördüğünden emin bir şekilde konuşmaya başladı.

“Şimdi söyleyeceklerimi daha önce hiç yapmadığımı bilmeni isterim. Öncelikle bugünkü nöbetimi başkasına devrettim. Sonra da seninle biraz baş başa kalmak için kimseye bunu söylemedim. Şimdi de bunun keyfini çıkartacağım.”

Nil, Hakan'ın bu açık sözlülüğünden etkilenmişti. Ama en çok da kendisi ile baş başa vakit geçirmek istemesi hoşuna gitmişti. Nasıl yanıt vereceğini bilemediği için konuyu değiştirdi.

“Çay demini alırken bahçeye çıkalım. Ya da fırına gidip taze ekmek mi alsam acaba?”

“Hadi gel birlikte gidip alalım.” Hakan kapıya doğru adım atmıştı. Nil de çayın altını iyice kısıp peşinden yürüdü.

Nil fırını bilmediği için Hakan'ın yol göstermesini bekledi.

“İki sokak sonra fırın! İstersen doğrudan oraya gideriz, istersen sahile inerek uzun bir tur atarız. Böylece yürümüş de oluruz. Ne dersin?

“Uzun yolu tercih ederim. Hava çok güzel! Tadını çıkartalım.”

“Olur.”

İlk birkaç dakika konuşmadan yürüdü ikili. Daha sonra gördükleri çiçeklerden, evlerinden ailelerinden bahsederek devam ettiler. Yarım saat kadar sonra fırına gitmek için geri döndüler. Hakan, dükkânları hakkında bir sürü soru sormuştu. O soruları yanıtlamak kolaydı. Annesi ve kız kardeşi hakkında konuşmak zordu. Hakan da onun üzüldüğünü anlayınca onlar hakkında soru sormaktan vazgeçmişti.

Fırındaki taze ekmek kokusu ikisinin de ne kadar acıktığını anlamasını sağlamıştı. İki ekmek, iki de büyük simit almıştı Hakan. Susamlı simitlerin görüntüsü de kokusu da iştah açıyordu.

“Çok acıkmışım. Hadi hemen eve dönelim.” Nil, Hakan ile flört ediyor aynı şekilde karşılığını alıyordu. Hakan onu bir süre süzdü.

“Dönelim. Ben de acıktım.”

Fırından çıktıktan sonra Hakan daha fazla dayanamamış ekmeğin köşesini kopartmıştı. Tam ağzına götürecekken Nil'in kendisine baktığını fark etti. Eli bir süre havada kaldı ama sonra Nil'in dudaklarına uzattı ekmeği. Dudaklarını aralayan Nil hayatındaki en lezzetli ekmek köşesini ısırdı. Lokmasını yuttuktan sonra gülümseyerek baktı Hakan'a. Hafif bir sesle “Teşekkür ederim” dedi.

“Ben de teşekkür ederim.”

“Sen neye teşekkür ediyorsun?”

“Bu sabahı benimle paylaşmana!”

“Ben de zevk aldım bu sabahtan.” Hakan dilinin ucuna kadar geleni yuttu. Henüz çok erkendi bazı sorular için. Yavaş adımlarla eve ulaştılar. Handan kalkmış, kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordu. Kapıdan giren ikiliyi görünce şaşırdı.

“Günaydın. İşe gitmeyecek miydin?”

“Gitmedim. Sizlerle kalmak daha ağır bastı.” Handan, ikiliye baktı ve Hakan’ın neden kalmak istediğini anladı.

“Çok sevindim. Çayın altını açtm, biraz da takviye yaptım. Her şey hazır! İsterseniz hemen oturalım.”

“Cenk'i beklemeyecek miyiz?”

“Geç kalkar belki. Siz aç kalmayın.”

“Kalktım canım. İki dakikaya yanınızdayım.” diyerek geldi Cenk. Önce eğilip karısının saçlarına bir öpücük bıraktı. Sonra konuklarına gülümsedi ve tekrar içeri girdi.

Handan sahte öpücüğe bu kez aldanmadı. Artık hayal dünyasında yaşamayacaktı. Tatil son şanslarıydı. Bakalım nasıl değerlendirecekti Cenk tatili?


Kahvaltıdan sonra bir süre daha masada oturup muhabbet ettiler. Hakan bol bol Nil ile konuşuyordu. Handan ağabeyinin Nil'den hoşlandığını, Nil’in de boş olmadığını anladığından beri onların muhabbetlerine karışmamaya çalışıyordu. Cenk arada bir konuya girse de genelde ikisi konuşuyordu. Farklı çocukluklarında ortak noktalar, ortak zevkler bulmak için uğraşıyordu ikili...

Güneş iyice yükselmeden yüzmek istediler. Nil bu kez çok daha rahat çıkarttı elbisesini. Sonra da kendini serin suya bıraktı. Hakan'ın da ardından geleceğini biliyordu. Suya hızlı bir dalış yapan Hakan su altından çıktığında Nil'e çok yakındı.

“Güzel yüzüyorsun.”

“Sen de öyle. İyi yüzerim ama senin gibi atlayamam. Sanırım korkuyorum.”

“İstersen öğretirim.”

“Belki sonra.”

“Sonra? Yani ben dersem ki sonra da görüşelim, bu durumda kabul edeceksin öyle mi?”

“Sen 'de' bakalım ben ne yanıt vereceğim.”

“Laf ebesi.” Gülerek devam ediyordu konuşmaya. Zaten dünden beri hep gülüyordu. Nil'in burnunun ucuna parmağı ile hafifçe vurup devam etti “Bugünkü nöbetimi yarın ile değiştirdim. En iyisi salı akşamı benimle yemeğe gel. O zaman konuşuruz nerede dalmayı öğreteceğimi.”

“Şimdi ben bundan ne anlamalıyım. Salı akşamı beni yemeğe mi davet ediyorsun yoksa dalma dersi için gün ayarlamaya mı?”

“Bundan anlayacağın küçük hanım, seni salı akşamı görmek istiyorum. Sonra da bulduğum her fırsatta görmeye devam etmek istiyorum. Şimdi net mi?”

“Net. Hem de çok net. Bir polis olarak lütfen sorularınız açık olsun. Yanlış anlamayayım!”

“Çok haklısın. Yanlış yanıt seni çok zor duruma düşürebilir! Ama sen hala yanıt vermedin!”

“Nerede yemek yiyeceğiz?”

“Sen nerede istersin? Sevdiğin bir yer var mı? Ben hala İstanbul'un yabancısıyım.”

“Tamam. Nerede buluşacağız?”

“Dükkânları kapattıktan sonra seni almamın sakıncası var mı?”

“Yok, neden olsun?”

“Sizin evin olduğu yerler bana eski yerleşimleri anımsatıyor. Herkesin birbirini tanıdığı ve dedikodunun bol olduğu yerleri!”

“Aynen öyle bir yer. Çok eskiden beri komşularımız değişmediği için herkes birbirini tanır. Gerçi birkaç yeni apartman yapıldı ama onlarda da oturanlar en az on yıllık komşu oldu. Fakat bu seni rahatsız etmesin. Dedikodunun merkezi benim dükkân zaten. Onlara konuşacak konu lazım ama yinede benim kapatmamı bekle lütfen”

“Tamam, o halde. Seni alırım.”

Konuşurken ikisi de yüzmeyi unutmuştu. Cenk kenardan izliyordu ikiliyi. Konuştuklarını duymuş gülüyordu. Sonra Handan'ın da duymasını sağlamak için kafasını yarım çevirip, “Handan, bunlar randevulaşıyor biliyor musun?” diye seslendi.

“Tahmin etmiştim. Sen biraz uzaklaş belki daha rahat konuşurlar.” diye yanıt verdiğinde havuzun içindeki çift kenarda oturan Cenk'i ıslatmaya başlamıştı.

 Handan, onların neşeli hallerine bakıp önündeki sebzeleri yıkamaya devam etti.  Öğlen için yiyecek hazırlayacağını söyleyip evin içine girmişti. Aslında çalışanları bir sürü yemek yapmıştı ama Cenk ile aynı yerde kalmak istemiyordu. Havuza girip diğerlerinin keyfini de bozmak istemiyordu. Ağabeyinin ilk kez birisi ile ilgilendiğine şahit olmuştu. Belki de aralarında çok güzel bir ilişki başlardı.

Nil ile Hakan biraz daha yüzdü. On dakika kadar sonra Nil çıkacağını söyleyip havuz kenarına geldi. Hakan onun sudan çıkmasını izlerken vücudundan süzülen suların kendisindeki etkisinin farkındaydı. Şu an suda olmak çok iyiydi!

Bir iki tur daha atıp o da çıktı. Dünkü gibi iki kadını baş başa bırakıp kendileri kenarda kalmayacaktı. Nil'in yanındaki şezlonga yaydı havlusunu. Nil'in de itirazının olacağını sanmıyordu.

Nil, kitap okuyordu. Hakan yanına uzanınca kısa gülümsemiş kitabını okumaya devam etmişti. Hakan da kitabını aldı eline. Bir süre sonra güneş iyice yükselmiş ve ikisine de sıcak basmıştı.

“Soğuk bir şeyler alacağım, sen de ister misin?”

“Teşekkür ederim içerim.”

“Meyve suyu? Su? Gazoz?”

“Kola yok muydu?”

“Vardır ama ben kola sevmem. Aklıma pek gelmez o yüzden. Tamam, sana kola. Kendime meyve suyu getiriyorum.” Nil kalktı şezlongdan. İçeri yürürken Cenk'e de sormuştu ne içeceğini. Cenk'in yüzü gülmüyordu.

“Sen ne içersen bana da ondan getir.” dedi.

Nil içeriye girdiğinde Handan'ı salata hazırlarken gördü.

“Çok ayıp ettim değil mi? Tüm işi sana bıraktım. Hemen geliyorum yardıma. İçecekleri vereyim geleyim.”

“Canım, hiç zahmet etme. Her şey tamam! Zaten yemeklerimiz dolaptaydı. Sadece salata yaptım.”

“Ama sanki uzun zamandır içeridesin!”

“Öyle. Dışarı çıkmak istemedim. Sizi rahat bırakmak işime geldi.” diyerek güldü. Nil, onun da Hakan ile arasındaki yakınlıktan memnun olduğunu anlamıştı.

“Rahatsız olmazdık. Ama sanırım senin derdin başka.”

“Boş ver. Hep aynı konu! Hadi bana da doldur bir bardak. Geliyorum bende.”

Nil, elindeki tepsi ile dışarı çıktığında Cenk'in hala asık yüzle oturduğunu gördü. Hakan'ın bardağını uzattıktan sonra Cenk'in tarafa geri döndü. Boş şezlonga oturup meyve suyunu uzattı.

“Neye canın sıkkın?”

“İşi düşünüyordum.”

“Seyahat mi var yine?”

“Sanırım gitmem gerekecek. Neden sordun?”

“Yüzün hiç de sabahki gibi değil. Biz yüzerken telefon sesi duydum. Ya kötü haber aldın ya da iş ile ilgili canın sıkıldı.” Nil, Cenk'in duygularını anlamak istiyordu. Handan'ın tek taraflı bilgileri ile birilerinin ipini çekmek çok da doğru değildi. Cenk iki gündür tek bir yanlış hareket yapmamıştı. Nil'in düşündüklerinden habersiz yanıtladı Cenk,

“İkisi de geçerli. Bir elemanım kaza geçirmiş. Ayağı kayıp düşmüş. Bileğini kırmış. Şimdi onun gideceği işlere ben gitmek zorundayım. Üstelik sanırım şu tatil tarihine de denk gelecek bir yurt dışı toplantısı vardı. Handan hiç hoşlanmayacak.”

Cenk, ne yapacağını bilemiyordu. Bir yandan uzak olmak iyi gelecekti. Bir yandan da bazı şeylerin sonuna yaklaştığını hissediyordu. İş ile ilgili yapabileceği bir şey yoktu. Evliliği ile ilgili ise ne yapılacağının kararını veremiyordu.

Nil, onun derdinin daha derinlerde olduğunu biliyordu. Bugün anlarız diyerek yerine geçti.

“Nesi varmış Cenk'in?” Hakan, hem ne konuştuklarını merak etmiş, hem de Nil'in ona olan ilgisini yine kıskanmıştı. Bu duyguyu atamıyordu üstünden.

“Sanırım tatile gerçekten gidemeyecek. Biri kaza geçirmiş onun yerine Cenk bakacakmış. Canı sıkılmıştı.”

“Anladım. Kısmet.” Daha fazlasını söylemek gelmedi içinden. Kendi şüphelerini dışa vurmak istemedi. Nil ile bu kadar özel şeyleri konuşmak için erkendi.

İçeceklerini yudumlarken Hakan yine süzmeye başladı Nil'i.  Saçlarının ucunda biriken sular yere damlıyordu.

“Saçların çok güzel! Ama dünden beri hiç açık görmedim. Salı günü açık bırakır mısın?”

“Olur. Ben de severim açık saçı ama hem havuza saç dökülmesin istedim hem de sıcakta rahatsız etmesin diye topladım.”

“Sen de haklısın. Ama seni ilk gördüğümde çok beğenmiştim saçlarını. Yine öyle görmek istememe kızma olur mu?” Hakan, isteklerini sıralarken baskıcı olmaktan korkmuştu. Sadece onun o halinin kendisini ne kadar etkilediğini anımsamış, yine öyle olmasını istediğini belli etmişti.

“Olur. Tabii sen benden şanslısın. Dünden önce de görmüştün beni.” Nil yine ağzına geleni düşünmeden konuşmuştu. Üstelik Hakan'ın böyle fırsatları kaçırmadığını anladığı halde boş bulunmuştu.

“Demek ben şanslıyım. Yani sen de görmek isterdin öyle mi doğru mu anladım?”

Eh yapacak bir şey kalmamıştı. Kabullendi o da! “Evet. Ben lafı dolandıramam. Gördüğümden memnunum der susarım.”

Hakan, onun bu rahatlığına şaşkınlıkla baktı. Sonra ise kahkaha ile gülmeye başladı.

“Nil, o kadar tatlısın ki. İnsanın ısırası geliyor.”

“Isırmak mı? Yok, daha neler?”

“Öperim o zaman.” Gülmeye devam ediyordu.

“Aha şimdi anladım. Yol yapılıyormuş. Dikkat et de, sen öperken, ben ısırmayayım.” Nil bu kez Hakan'a kötü kötü bakıyordu.

“Yapmazsın... Yapmazsın değil mi?”

“Denediğinde anlarsın.” İkisi de ciddi ciddi bakışmaya devam ediyordu. İçeriden çıkan Handan, yanlarına gelip ortamı bozana kadar da bakmaya devam ettiler. Ama sözde kızgın bakışlar yerini yine beğeni dolu bakışlara bırakmıştı.

İkisinin arasında bir şeylerin başladığı kesindi.

Ne yöne gideceğini ise zaman gösterecekti. 

***** 



Öğleden sonra bir önceki gün gibi ama daha sıcak bir ortamda geçti. Cenk öğlen olduğunda Handan'a elemanın geçirdiği kazayı anlatmış, tatilin tehlikeye girdiğini söylemişti. Handan çok üzülmüş ama bu kez ayrılıklarına bir kadının değil bir kazanın neden olmasından memnun bile olmuştu. Sonra da kendine kızdı. Bir insanın yaşadığı acıdan medet ummuş olmasını kendine yakıştıramamıştı. Kendi kendisi ile savaşıyordu. O kaza olmasa gerçekten gelecek miydi, Cenk?

Cenk ise tahmininden daha kolay atlatmış olmanın mutluluğu ile gülmeye başlamış yüzü yine bir önceki gün gibi aydınlanmıştı. Başkalarının yanında olmak işe yaramıştı galiba?

Yemekten sonra Handan yine kahve yapmıştı hepsine. Ama bu kez kendisi kapatmamıştı. Nil, Cenk ile Hakan'a bakacaktı. Hakan da kapatmak istememişti ama zorla kapattırmıştı Handan.

İlk Cenk'e baktı Nil. Önce hane içine baktı. Gördüklerinin yorumunu kendine bıraktı. Ve sanki hiç yokmuş gibi iş ile ilgili gördüklerini sayıp dökmeye başladı. Handan da Cenk de dikkatli dinliyordu.

Hakan ise Nil'i izliyordu. Sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi tüm dikkatini fincana vermişti. Cenk'in haber beklediği üç ayrı işin sonuçlarını da vermişti. Sıra tabağa geldiğinde artık tatilden bahsetmeye karar verdi. Cenk kesin gidemiyor gözüküyordu.

“Sanırım sen tek çıkacaksın Handan. Öyle gibi. Gerçi yanında başkası da var ama dedim ya kim olduğunu anlamıyorum.”

“Nil, sen tatile çıkmamıştın değil mi? Sen takıl bana.” Handan, bir gün önce şaka yollu söylediğini o an gerçeğe çevirmişti. Çok istiyordu Nil ile gitmeyi.

“Olmaz. Fala göre plan yapmayın. Benimki sadece tahmin! Cenk gider belki.”

“Evet, Handan. Acele etme. Belki her şey yoluna girer ve ben gelirim.”

“Bak bu olabilir. Yanında sanırım bir yaba… bir erkek görüyorum.” dediğinde Cenk'in başı hışımla döndü Handan'dan yana. Handan ise şaşkınlıkla bakıyordu.

“Gerçi falda akıldan geçenler de çıkar. Neyse daha zaman var bu tatile. Takmayın kafaya. Benim her dediğim çıkmaz zaten.” diyerek fincanı tabağın üstüne koyup falı bozdu. Ama o göreceğini görmüştü...

Sıra Hakan'ın falına geldiğinde tereddütle açtı fincanı. Neler göreceğini bilmemenin rahatsızlığı ile bakmaya başladı. Çok karışıktı fincanın içi. Aynı iş hayatı gibi! Ama hane kısmında temiz bir görüntü vardı. Evi aydınlıktı. Bu da iç huzurunun yerinde olduğunu gösteriyordu.

İş ortamına döndüğü an bir sürü karmaşa görüyordu. Bunları söylerken ardından bir de kadın gördü. İş yerinde biri vardı. Bunu söylediğinde Hakan'ın gerildiğini anladı. Demek ki gerçekten iş yerinde biri vardı...

“Bir de yan odanda birileri var. Yakında bunlardan birini göndereceksin. Ama uzağa gönderme olur mu? Onlar birbirini seviyor. Gerçi daha söylememişler ama sen de biliyorsun.” Konuyu hızlı değiştirmişti ama hala aklı az önce gördüğündeydi.

“Senden korkulur Nil. Evet, var öyle bir çift. Ama onlar daha birbirine açılana kadar epey zaman geçer. O zaman kadar ben de ikisini de kaybetmemiş olurum.”

“O kadar uzun zaman geçmeyecek.”

“Gözüm üstlerinde olacak o zaman.”

“Neden? Âşık olmak yasak mı sizin oralarda?”

“Serbest elbette ama aynı birimde çalışamazlar. O yasak.”

“AAA dizilerde izlediklerimiz ne öyleyse?”

“Sen dedin ya dizi işte.”

“Tüh Ayşegül çok bozulacak bu gerçeğe. O dizilerdeki gibi çalışıyor sanıyordu polisi.”

“Keşke. O zaman pek güllük gülistanlık olurdu ortam. Şimdi ise dikenleri kalmış gül bahçesi gibi.”

“Yine de gül var diyorsun yani!” Demek ki gerçekten bir kadın vardı! İyi ama neden kendisi ile o kadar flört etmişti?

“Gülden ne anladığına bağlı. Benim için gül yok. Ama Akın ile Deren için başka.”

“Senin için de var ama oralarda birileri.” Yine susamamıştı.

“Benim için oralarda birileri yok. Beni ilgilendiren kişinin o falda gözükmesi mümkün değil.” Çok emin bir sesle söylemişti bu cümleyi. Üstelik Nil'e iddialı bir bakış atmıştı.

“Nedenmiş o? Kötü falcı mı demek istedin bana?”

“Sen dememiş miydin kendini fallarda göremediğini. O yüzden görmüyorsun işte.” Nil ne yanıt vereceğini bilemeyince susmayı seçti. Ama Cenk susmadı.

“Hakan? Ben seni böyle bilmezdim. Sen baya baya konuşkan çıktın!”

“Ben de kendimi böyle bilmezdim. Nil konuşturuyor insanı.” Bakışlarını çekmemişti Nil'in yüzünden.

“Belli.”

Cenk konuşuyordu ama aklı hala Handan'ın falında görülen erkekteydi. Demek ki ondan Handan'da kendisine karşı soğuktu. Kimdi acaba o erkek?

Akşam olduğunda artık herkes evine dönmek için hazırlık yapıyordu. Handan ile Cenk Dragos da ki evlerine dönecekti. Onların yolu daha kısaydı. Nil Göztepe'de,  Hakan ise Kozyatağı’nda oturduğu için biraz daha erken çıkacaktı yola. Nil Hakan'ın neden karşıdan ev tutmadığını merak etmişti. Konuşurken kapıya doğru yürüyorlardı.

“Bu yakayı hep daha çok sevdim. İşe gidip gelmek sorun oluyor ama olsun. Hem sana da yakınmışım baksana.”

“Her fırsatı değerlendirme çabana hayran oldum. Sesini ilk duyduğumda aksi biri olduğunu düşünmüştüm. Ama öyle değilmişsin.”

Handan söze karıştı. “Sen onu iş yerinde gör. Tanıyamazsın. Ben kardeşiyken tanıyamıyorum. Çok sert ve ters biri! Gerçi aile içinde de öyleydi ama dünden beri nedense pek güler yüzlü oldu.”

“Ağır abi olmaktan sıkılmıştır. Biraz rahat bırakmıştır kendisini.” Nil, Hakan'ın bu fırsatı da değerlendirmesini bekledi sözleri bittiğinde. Hakan hemen yanıtladı. “Senin yanında ağır abi olmak zor. İnsanın yüzünü güldürüyorsun.”

“İşte bir tane daha... Hakan, senin yüzünden benim de bu kadar iltifat yağdırmam beklenecek. Kötü örnek olma.”

“AA yoksa sen kardeşime yeteri kadar iltifat etmiyor musun? Hiç yakıştıramadım.”

“Bıktı benim iltifatlarımdan. Artık başkalarının iltifatlarını dinliyor sanırım. Baksana fallarda başka erkekler falan çıkıyor.”

“Ay Cenk bak söylemeyi unuttum. Sanırım o erkek Hakan. Tüh ya aklını karıştırdım değil mi? Ama yok canım aklın karışmaz.” İşte asıl şimdi aklı karışmıştı Cenk'in. Nil gerçeği mi söylüyordu, yoksa kadın dayanışması yapıp Handan'ın hayatındaki erkeği mi gizliyorlardı?

Ayrılık saati gelmişti. Önce Nil ile Hakan yola çıktı. Ayrı ayrı arabalarla aynı yöne gidiyorlardı. Nil arkasından gelen Hakan'ın varlığını her an hissediyordu. Kozyatağı’na geldiklerinde ayrılacaklarını düşünse de Hakan hala arkasındaydı. Kendi evinin önüne park ettiğinde Hakan da indi arabasından. Saat on bir olduğu için ortalıkta kimse yoktu. Evin önündeki merdivenleri çıkıp bekledi Nil. Hakan geldi yanına. Gözlerine baktı. Yüzünü izledi bir süre sokak lambasının loş ışığında. Sonra dudaklarını kıpırdattı. Kısık bir sesle “Çok merak ettim.” dedi. Nil zor nefes alırken aynı ses tonu ile sordu... Sanki mahalleliyi uyandırmak istemez gibiydiler. “Neyi merak ettin?”

“İşte bunu”

Hakan, iki gündür öpmek istediği dudaklara çoktan ulaşmıştı. Sözde sakin korkutmadan öpecekti ama içindeki istek pek izin vermeyince biraz hoyrat bir öpüşme olmuştu. Üstelik ikisi de bitirmek ister gibi değildi. Nihayet ayrıldıklarında başları dönüyordu. Hakan, kollarındaki genç kadının gözlerinde baktı…

“Isırmadın!”

“Kıyamadım!”


********

Nil, yatağında uzanmış yaşadıkları iki günü düşünüyordu. Handan'ın davetinin bu kadar güzel olaylara gebe olacağını hayal bile etmemişti. Öncesinde yaşanan soğukluklar unutulmuş, kapı ağzında alınan öpücük ile ortam çok ısınmıştı. Öpüşmeleri bittiğinde ikisi de yaşanacakların başlangıcı olduğunun farkındaydı.

“Seni yarın ararım.” dediğinde Nil duralamıştı.

“Hakan, seninle bir çeşit iş ilişkimiz var. Bu sorun olmaz değil mi?”

“Hayır, sorun olmaz. O kısım ayrıca yürürken biz de birbirimizi tanımaya devam edeceğiz. Artık beni sadece iş için aramayacaksın değil mi?”

“Sen fırsatın olunca ara. Seni olur olmaz zamanda arar, işine mani olurum diye korkarım.” Sesi tedirgindi. O an bile aklında bir sürü olumsuz sahne oluşmuştu. Hakan da onun aklından geçenlerin farkındaydı. İçinin rahat olması için hemen kabullendi.

“O zaman ben seni arayacağım. İyi geceler.”

“İyi geceler. Dikkatli ol!”

Hakan, küçük bir öpücük alarak vedalaşmıştı. Arabasına binene kadar beklemiş, Hakan da o içeri girene kadar arabayı hareket ettirmemişti.

Kır saçların bu kadar yakıştığı bir başka kişi tanımamıştı Nil. İkisi de birbirinden hoşlanmış, bunu da belli etmişti. Neredeyse yirmi altı yaşındaydı. Bu saatten sonra on sekizlik kızlar gibi naz yapmanın da gereği yoktu. Bu ilişki nereye giderse o da o tarafa gidecekti. Hakan, hayatında olmasını istediği bir erkekti.  Sıra artık onu yakından tanımaya gelmişti. Bunun için de buluşmaları, görüşmeleri, paylaşmaları gerekiyordu. Nil yeni hayatının çok hareketli olacağından emindi. 



Hakan, evine gidene kadar bir an aklından çıkartmamıştı Nil'i. Bu kadar etkileneceğini hiç ummamıştı. Gerçi ilk gördüğünde de aklına takılmıştı ama iki gündür yaşadıkları sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi etkilemişti. Az önceki öpüşme ile etki daha da artmıştı. Çok güzel ve çok seksiydi. Şimdiden özlemeye başlamıştı. Otuz iki yıllık hayatında bir kadından bu kadar etkilendiğini anımsamıyordu. Salı gününü iple çekecekti.

Evin önüne yanaştığında hala aklında Nil vardı. Çalan telefon ile düşünceleri o günkü cinayete yöneldi. Deren arıyordu. Sekreter konuşmuştu. Cinayeti kendisinin işlediğini anlatmıştı. Hakan, zaten bildiği sonucu dinliyordu. Artık altıncı hisse de inanacaktı. Nil'in hisleri ve gönül gözü çok başkaydı. Acaba kendileri hakkında ne görecekti? Kendisini görememesi ne kadar kötüydü. Hakan bunları düşündüğüne şaşıp gülmeye başladı. Nil'in gücünü sorgusuz kabulleniyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder